Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Psikiyatri, yazmayı davranışları düzeltmenin bir yolu olarak görüyor ve gençler hata yapma korkusuyla yazmaktan kaçınıyor

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
TT

Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)

Hamide Ebu Humeyle 

Psikiyatristler genellikle kliniklerini ziyaret eden insanlardan günlük yazmaya başlamalarını ister.

Kişinin eksikliklerini ve hatalarını doğrudan yazarak kendisiyle yüzleşmesinin kesin bir yolu olduğu gerçeğinden hareket ederek ve bunun iyileşme yolunda önemli bir adım olduğunu göz önünde bulundurarak yazmayı tavsiye ederler.

Günlük yazmak hastaya yaşadıklarını çürütmeyi öğreterek hayatına zarar veren, zehirleyen şeylerden kurtulmasını sağlayabilir.

Ancak bu davranış, basit olmasına rağmen çoğu kişi için kolay değil.

Ne kadar olumsuz, sinir bozucu ve yenilgiye uğramış olursa olsun, bir insanın kendisiyle her gün baş başa kalması ve o gün yaşananları yazmak zorunda kalması ne kadar zor.

Arapça otobiyografi kitaplarını takip eden herkes, bunların çoğunun ünlüler tarafından yazılan basit günlükler olduğunu görür.

Ünlüler günlüklerini yazdıktan sonra onlar veya başkaları, yıllar sonra bu günlükleri yalnızca yayınlarda basılacak ve büyük satışlar elde edecek şekilde düzenlediler.

Kitap, kapakları arasında yer alan şeyin bir sanatçının, siyasetçinin, düşünürün kişisel anılarından olduğunu teyit eden bir alt başlıkla süslenmişti.

Bilindiği üzere, geçmişte günlük yazmak, zaman geçirmeye yardımcı olan, sahibinin hayatına bir hava katan, yaygın ve eğlenceli bir alışkanlıktı.

İnternetin her an olmadığı bir dönemde kullanıcılar büyük küçük her şeyi kamuoyuna açık bir şekilde kaydediyor ve takipçileriyle paylaşıyordu. (Burada blog yazmaktan bahsediliyor olmalı)

Günlük yazmanın hala insanların hayatında baskın bir yeri var mı, yoksa sosyal medya blogları bu alışkanlığı geleneksel haliyle ortadan kaldırdı mı?

Duygusal anılar

Kişisel anı yazmanın, yazar Tevfik el Hakim'in "Köydeki Bir Milletvekilinin Günlükleri", Taha Hüseyin'in "Günler", Muhammed Şükri'nin "Çıplak Ekmek" gibi bir dizi ünlü otobiyografik eserle Arap kütüphanesinin zenginleşmesine katkıda bulunduğu biliniyor.

Aynı şekilde Murid Barghouti'nin "Ramallah'ı Gördüm"ü de bu alana katkıda bulunan eserler arasında.

Ama elbette bu alışkanlık sadece yazarlar ve düşünürlerle sınırlı değildi, daha ziyade bu gelenek çeşitli gruplar arasında yaygındı.

Sürayya Ali, asıl derdinin, kendisinin ve kardeşlerinin bilmediği bir yere annesinin sakladığı kitapçığı görmek olduğu zamana geri gidiyor.

Ali, çocukluğundan beri annesinin eski bir ajandaya dolma kalemle yazı yazmakla meşgul olduğunu izlediğini belirtiyor.

Annesi, aslında onların önünde bazı şeyler yazmasına ve konunun tamamen gizli olmamasına rağmen, günlüklerini tuttuğu güvenli yeri kimsenin bilmemesi konusunda ısrarcıydı.

Şu anda 40 yaşında bir anne olan Süreyya şöyle devam ediyor:

Birkaç yıl önce annem günlüklerini okumama izin verdiğinde zarif el yazısı, sayfaların düzeni ve koordinasyonu veya sayfaları ayırmak için özenle düzenlenmiş bazı kumaş parçaları nedeniyle çok mutlu olmuştum.  Fırsat buldukça yazardı ama hiçbir zaman günlük olarak takip edemezdi. Beni en çok etkileyen şey bu basit günlüklerin bende ailemle birlikte yaşadığım günlere dair bir nostalji uyandırması, okul dönemleri, tatiller, aile toplantıları hakkında tarihlerle kaydedilen hikayeler içermesiydi. İşin komik yanı, televizyon programlarında gösterilen yemeklerin ve tatlıların tarifleri de bu günlüklerde yer alıyordu.

Görev programı

Bu ayrıntılar bizi temel bir soruya yönlendiriyor: Günlük yazmaya hâlâ ihtiyaç var mı?

Bu soru, sosyal medya aktivistlerinin birden fazla elektronik platform aracılığıyla blog yazıp akıllarına gelen her şey hakkında konuşmaları ve hatta çok özel endişelerini ve sorularını paylaşmaları, ayrıca başkalarıyla olan kamu meseleleriyle ilgili soruların yanı sıra, kendi kendine blog yazmayla ilgili sorular ışığında, özellikle de bazıları hala sosyal medyada söylenenlerle kişisel sır olması gerekenler arasında ayrım yaptığı için gündeme geliyor.

Macid İzz, günlük tutma fikrinin onun için enerjiyi serbest bırakmanın ve yaşadığı bazı sorunları çözmenin bir yolu olduğunu düşünüyor.

Sorunları önündeki bir kağıda, klavyeye, hatta akıllı telefonundaki ses dosyaları şeklinde yazdığında günün ayrıntılarını daha net görüyor. Olaylar güzelse, başarı ve motivasyon getiriyorsa şanslı.

İzz aksi takdirde zayıflıklarından kaçınmaya çalışacağını sözlerine ekleyerek, bu alışkanlığı kendisinden büyük bir arkadaşından edindiğini, bu sayede her gün kendine vakit ayırmayı ve bu alışkanlığı pekiştirmeyi öğrendiğini belirtti.

İzz, açıklamalarına şöyle devam etti:

Giderek, onsuz günlük bir programı nasıl düzenleyeceğimi bilmiyorum. Kişisel ayrıntıların yanı sıra, kendime önemli tarihleri hatırlatmak ve görevlerimin bir listesini yapmak için yazmayı kullanıyorum. Tabii ilk başta çok zordu ama sonradan bir yaşam biçimi haline geldi.

Günlük aktivite defteri

El Ezher Üniversitesi psikiyatri uzmanı Haşim Bahri, kişisel notlar veya günlükler ile psikolojik davranışçı terapinin basamaklarında yer alan notlar arasında radikal bir ayrım yapıyor.

Bahri bunun, terapistin, hastanın yaşadığı sorunun kökenini ve türünü araştırdığı, davranış değişikliğine dayalı bir tedavi türü olduğuna dikkat çekti.

Daha sonra terapist bir tedavi planı geliştirir ve bu adımları uygulamak için hastayla çeşitli noktalarda mutabakata varır.

Bahri, örnekler vererek şöyle konuştu:

Eğer vakada hayal kırıklığı yaratan tembellik ve başarma duygusu eksikliği varsa, doktoru uyanık olduğu saatlerde günlük aktivite planı geliştirmeye başvuruyor ve aktiviteler arasında bir günlük yazmak da var. Daha sonra tekrar doktora dönerek bu şartlara uyulup uyulmadığını, bunların uygulanıp uygulanmadığını ve ileri aşamaya gelip gelmediğini kendisi ile birlikte gözden geçirir. Bu, tedavi yolunun doğru yönde ilerlediği anlamına gelir. Tersine, eğer aksaklıklar varsa, bunlar tekrar dikkate alınmalı ve değiştirilmeli.

Bahri, "Bu vakadaki aktivite günlüğü, tedavi planının önemli bir parçası ve diğer günlüklerden farklı olarak periyodik olarak gözden geçiriliyor, bu daha çok sahibinin hayat hikayesine benziyor ve psikiyatrinin özel incelemesine tabi değil" diye konuştu.

Bahri, tedavi ve davranışsal düzeltme adına, mutsuz anıların bile farklı şekillerde ele alınması gerektiğine inanıyor.

Bahri açıklamasında, "Psikiyatri unutkanlığı öğretmeyi amaçlamaz, yorumlama ilkesine dayanır. Mesela bir kız kendine uygun olmayan bir genci seçip onunla birliktelik kurar ve sonra bu genç onun hayatını zehirlerse, buradaki girişim, yaşanan deneyimi unutmak değil, mağdurun aynı davranışı bir daha tekrarlamaması için onu yorumlayıp koşulları hakkında farklı şekillerde konuşmak olmalı. Böylece seçimlerinde dikkatli olur ve düzenli olarak yazılan günlükler de buna yardımcı olur" ifadelerini kullandı.

Hoş olmayan deneyim

Günlük yazma fikri genel olarak sanki insanın hayatına yakından bakıp günün olumlu ya da olumsuz detaylarını yeniden yazması ve onu iki kez yaşaması gibi görünüyor.

Birçok insan için bu çok ağır bir meseledir ve onlara hoşlanmadıkları şeyleri, kaçmak istedikleri durumları hatırlatır.

Bu durumları kağıt üzerindeki kelimelerle veya hatta akıllı cihazlardaki dosyalarla yeniden canlandırmak istemezler.

Sanat Koleji öğrencisi Raşa Nuh, daha önce konuyla ilgili bir podcast dinlediğini söylüyor.

Podcastte günlük yazmanın önemi ve bunun zamandan tasarruf etmeye, başarmaya, üzerinde düşünmeye ve hatalardan ders almaya yardımcı olan yararlı bir aktivite olduğu anlatıldığını belirtti.

Raşa, podcasti dinlemesinin ardında kendisini bu yöntemi uygulamaya teşvik etmek için renkli bir defter aldı.

Raşa, deneyimini şöyle açıkladı:

Fikri çok beğendim ve bunun, eğitim kurslarına katılma ve ardından zamanı ve dakikliği düzenleyerek iş piyasasına girme taahhüdünün başlangıcı olabileceğini hissettim. Ancak birkaç gün sonra, saatlerce yazdığım yazıların ardından, Taksi şoförüyle tartışmak, hocanın beni eleştirmesi, arkadaşlarla anlaşmazlık gibi yaşadığım kötü durumları hatırlamakla meşgul olduğumu fark ettim. Uzun bir süre yaptıklarımdan dolayı kendimi suçlamaya devam ettim ve bazı durumlardan da pişmanlık duydum, bu yüzden hemen bıraktım ve anı yazmanın herkese uygun olmayan ağır bir iş olduğunu fark ettim.

Genç kız, Facebook'ta her gün yazdıklarıyla yetindiğini, gerek profesyonel geleceği gerekse aşk hayatıyla ilgili aklından geçenleri ve kendisini endişelendirenleri kısa blog yazılarıyla dile getirdiğini anlattı.

Çoğu zaman bu blog yazılarına geri dönmeyi tercih etmediğini, çünkü bu yazıların kendisine kendisini daha iyi hissettiren bazı detayları hatırlattığını, bunları kesin olarak hatırlamasına gerek kalmadığını ekledi.

Sosyal medya hafızası

Raşa'nın deneyimi, bazı insanların "Facebook Hafızası" özelliği hakkındaki düşünceleriyle paralel.

Mavi site, aktif hesaplara, birkaç yıl önce yazılmış bir gönderiyi yeniden paylaşmak amacıyla hatırlatan uyarılar gönderiyor.

Pek çok insan bunu, hayatlarından tamamen kaybolmak istedikleri şeyleri hatırlatan çok sinir bozucu bir özellik olarak görüyor.

Bunu anlayışsızlıklarını ve dar görüşlülüklerini ifade eden naif bir anı olarak değerlendirip pişmanlık ve öfke duyanlar da var.

Dikkat çeken nokta ise bu özelliğinin, nimet olarak nitelendirilen unutmayı birçokları için zor ve neredeyse imkansız bir görev haline getirmesidir.

Bazıları hâlâ günlük yazmayı usta oldukları bir sanat olarak görüyor ve bundan pek çok olumlu şey öğrenebilirler; örneğin hafızayı iyi çalışacak şekilde eğitmek, negatif enerjiyi serbest bırakarak öfkeden kurtulmak ve hatta günlük yaşamdaki gelişmeleri iyileştirmek zihinsel sağlık ve fikirleri akıllı ve çeşitli şekillerde ifade etmeyi öğrenmek gibi.  

Yine günlük yazmak psikolojik baskıları azaltmanın yanı sıra durumlara farklı bir gözle bakmak, onlar hakkında daha rasyonel düşünmek ve bunlarla daha bilinçli bir şekilde baş etmek için de yardımcı.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Stresli anlarda partnerler mi evcil hayvanlar mı tercih ediliyor?

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Stresli anlarda partnerler mi evcil hayvanlar mı tercih ediliyor?

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni araştırmaya göre, evcil hayvan sahiplerinin çoğunluğu stresli olduğunda eşleri, aileleri ya da arkadaşları yerine hayvanlarıyla vakit geçirmeyi tercih ediyor.

20 ülkede 30 bin evcil hayvan sahibiyle yapılan küresel anket, kedi ve köpeklerin insanların refahını nasıl etkilediğini ortaya çıkardı.

Araştırma, evcil hayvan sahiplerinin onda 6'sının (yüzde 58) stresli olduğunda kedi ve köpeklerine sarılmayı tercih ettiğini ortaya koydu.

Öte yandan sadece yüzde 32'si eşleriyle, yüzde 23'ü aileleriyle zaman geçirmeyi tercih ettiğini ve sadece yüzde 18'i stresli olduğunda arkadaşlarına veya çocuklarına sarılmayı tercih ettiğini söyledi.

Mars Petcare ve Calm adına YouGov tarafından yapılan ankette, evcil hayvan sahiplerinin yüzde 56'sı stresli zamanlarda konuşmaya gerek kalmadan evcil hayvanlarının kendilerine eşlik ettiğini söyledi.

Ayrıca büyük çoğunluk (yüzde 84), evcil hayvanlarının sadece varlığının bile kendilerini rahatlatmaya yettiğini belirtti.

Waltham Petcare Bilim Enstitüsü'nde kıdemli araştırma müdürü Dr. Tammie King, "Evcil hayvanlarımızı çok sevmemize rağmen onların bize ne kadar çok şey verdiğini genellikle fark etmiyoruz" dedi.

Evcil hayvanınızın günlük 'müdahalelerini' duraklamak, nefes almak ve anda kalmak için sevgi dolu hatırlatıcılar olarak yeniden yorumlamak güçlü bir esenlik aracı işlevi görebilir. Araştırmalar, temasa dayalı evcil hayvan etkileşimlerinin insanlarda oksitosin seviyelerini artırabildiğini gösteriyor. Bu anketin bulguları, daha fazla insanın evcil hayvanların bizi günlük olarak yönlendirdiği küçük esenlik anları üzerinde düşünmesine ve bunları kabul etmesine yardımcı olacak.

Ankete katılanların neredeyse onda 8'i, evcil hayvanlarının kendilerine iş, ev işleri veya görevlere ara vermelerini hatırlattığını ve yüzde 50'si bunun her gün gerçekleştiğini söyledi.

Yüzde 73'ü evcil hayvanlarının onları fazla düşünmeyi veya endişelenmeyi bırakmaya teşvik ettiğini ve ayrıca evcil hayvanlarının onları dışarıda vakit geçirmeye yönlendirdiğini söyledi.

Öte yandan yüzde 77'si evcil hayvanlarının onları ekranlardan uzak durmaya teşvik ettiğini belirtti.

Calm Klinik Şefi Dr. Chris Mosunic şunları söyledi:

Küçük, bilinçli, sakin anların genel refahımız üzerinde büyük bir etkisi olabileceğini biliyoruz ve evcil hayvanlarımız bizi bu konuda yönlendirmek için inanılmaz bir yönteme sahip. Köpeği kısa bir yürüyüşe çıkarmak ya da ekranın önünde gezinen kediyle masamızda kucaklaşmak, sıfırlanmak ve yenilenmek için basit bir an sağlayabilir. Mars'la işbirliği yapmaktan, evcil hayvanlarla aramızdaki bağın potansiyelini vurgulamak için bu verileri ön plana çıkarmaktan  ve daha fazla insanın evcil hayvanlarla ilişkimizin, refahlarına sağlayabileceği harika faydaları keşfetmesine yardımcı olmaktan gurur duyuyoruz.

Independent Türkçe