Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Psikiyatri, yazmayı davranışları düzeltmenin bir yolu olarak görüyor ve gençler hata yapma korkusuyla yazmaktan kaçınıyor

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
TT

Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)

Hamide Ebu Humeyle 

Psikiyatristler genellikle kliniklerini ziyaret eden insanlardan günlük yazmaya başlamalarını ister.

Kişinin eksikliklerini ve hatalarını doğrudan yazarak kendisiyle yüzleşmesinin kesin bir yolu olduğu gerçeğinden hareket ederek ve bunun iyileşme yolunda önemli bir adım olduğunu göz önünde bulundurarak yazmayı tavsiye ederler.

Günlük yazmak hastaya yaşadıklarını çürütmeyi öğreterek hayatına zarar veren, zehirleyen şeylerden kurtulmasını sağlayabilir.

Ancak bu davranış, basit olmasına rağmen çoğu kişi için kolay değil.

Ne kadar olumsuz, sinir bozucu ve yenilgiye uğramış olursa olsun, bir insanın kendisiyle her gün baş başa kalması ve o gün yaşananları yazmak zorunda kalması ne kadar zor.

Arapça otobiyografi kitaplarını takip eden herkes, bunların çoğunun ünlüler tarafından yazılan basit günlükler olduğunu görür.

Ünlüler günlüklerini yazdıktan sonra onlar veya başkaları, yıllar sonra bu günlükleri yalnızca yayınlarda basılacak ve büyük satışlar elde edecek şekilde düzenlediler.

Kitap, kapakları arasında yer alan şeyin bir sanatçının, siyasetçinin, düşünürün kişisel anılarından olduğunu teyit eden bir alt başlıkla süslenmişti.

Bilindiği üzere, geçmişte günlük yazmak, zaman geçirmeye yardımcı olan, sahibinin hayatına bir hava katan, yaygın ve eğlenceli bir alışkanlıktı.

İnternetin her an olmadığı bir dönemde kullanıcılar büyük küçük her şeyi kamuoyuna açık bir şekilde kaydediyor ve takipçileriyle paylaşıyordu. (Burada blog yazmaktan bahsediliyor olmalı)

Günlük yazmanın hala insanların hayatında baskın bir yeri var mı, yoksa sosyal medya blogları bu alışkanlığı geleneksel haliyle ortadan kaldırdı mı?

Duygusal anılar

Kişisel anı yazmanın, yazar Tevfik el Hakim'in "Köydeki Bir Milletvekilinin Günlükleri", Taha Hüseyin'in "Günler", Muhammed Şükri'nin "Çıplak Ekmek" gibi bir dizi ünlü otobiyografik eserle Arap kütüphanesinin zenginleşmesine katkıda bulunduğu biliniyor.

Aynı şekilde Murid Barghouti'nin "Ramallah'ı Gördüm"ü de bu alana katkıda bulunan eserler arasında.

Ama elbette bu alışkanlık sadece yazarlar ve düşünürlerle sınırlı değildi, daha ziyade bu gelenek çeşitli gruplar arasında yaygındı.

Sürayya Ali, asıl derdinin, kendisinin ve kardeşlerinin bilmediği bir yere annesinin sakladığı kitapçığı görmek olduğu zamana geri gidiyor.

Ali, çocukluğundan beri annesinin eski bir ajandaya dolma kalemle yazı yazmakla meşgul olduğunu izlediğini belirtiyor.

Annesi, aslında onların önünde bazı şeyler yazmasına ve konunun tamamen gizli olmamasına rağmen, günlüklerini tuttuğu güvenli yeri kimsenin bilmemesi konusunda ısrarcıydı.

Şu anda 40 yaşında bir anne olan Süreyya şöyle devam ediyor:

Birkaç yıl önce annem günlüklerini okumama izin verdiğinde zarif el yazısı, sayfaların düzeni ve koordinasyonu veya sayfaları ayırmak için özenle düzenlenmiş bazı kumaş parçaları nedeniyle çok mutlu olmuştum.  Fırsat buldukça yazardı ama hiçbir zaman günlük olarak takip edemezdi. Beni en çok etkileyen şey bu basit günlüklerin bende ailemle birlikte yaşadığım günlere dair bir nostalji uyandırması, okul dönemleri, tatiller, aile toplantıları hakkında tarihlerle kaydedilen hikayeler içermesiydi. İşin komik yanı, televizyon programlarında gösterilen yemeklerin ve tatlıların tarifleri de bu günlüklerde yer alıyordu.

Görev programı

Bu ayrıntılar bizi temel bir soruya yönlendiriyor: Günlük yazmaya hâlâ ihtiyaç var mı?

Bu soru, sosyal medya aktivistlerinin birden fazla elektronik platform aracılığıyla blog yazıp akıllarına gelen her şey hakkında konuşmaları ve hatta çok özel endişelerini ve sorularını paylaşmaları, ayrıca başkalarıyla olan kamu meseleleriyle ilgili soruların yanı sıra, kendi kendine blog yazmayla ilgili sorular ışığında, özellikle de bazıları hala sosyal medyada söylenenlerle kişisel sır olması gerekenler arasında ayrım yaptığı için gündeme geliyor.

Macid İzz, günlük tutma fikrinin onun için enerjiyi serbest bırakmanın ve yaşadığı bazı sorunları çözmenin bir yolu olduğunu düşünüyor.

Sorunları önündeki bir kağıda, klavyeye, hatta akıllı telefonundaki ses dosyaları şeklinde yazdığında günün ayrıntılarını daha net görüyor. Olaylar güzelse, başarı ve motivasyon getiriyorsa şanslı.

İzz aksi takdirde zayıflıklarından kaçınmaya çalışacağını sözlerine ekleyerek, bu alışkanlığı kendisinden büyük bir arkadaşından edindiğini, bu sayede her gün kendine vakit ayırmayı ve bu alışkanlığı pekiştirmeyi öğrendiğini belirtti.

İzz, açıklamalarına şöyle devam etti:

Giderek, onsuz günlük bir programı nasıl düzenleyeceğimi bilmiyorum. Kişisel ayrıntıların yanı sıra, kendime önemli tarihleri hatırlatmak ve görevlerimin bir listesini yapmak için yazmayı kullanıyorum. Tabii ilk başta çok zordu ama sonradan bir yaşam biçimi haline geldi.

Günlük aktivite defteri

El Ezher Üniversitesi psikiyatri uzmanı Haşim Bahri, kişisel notlar veya günlükler ile psikolojik davranışçı terapinin basamaklarında yer alan notlar arasında radikal bir ayrım yapıyor.

Bahri bunun, terapistin, hastanın yaşadığı sorunun kökenini ve türünü araştırdığı, davranış değişikliğine dayalı bir tedavi türü olduğuna dikkat çekti.

Daha sonra terapist bir tedavi planı geliştirir ve bu adımları uygulamak için hastayla çeşitli noktalarda mutabakata varır.

Bahri, örnekler vererek şöyle konuştu:

Eğer vakada hayal kırıklığı yaratan tembellik ve başarma duygusu eksikliği varsa, doktoru uyanık olduğu saatlerde günlük aktivite planı geliştirmeye başvuruyor ve aktiviteler arasında bir günlük yazmak da var. Daha sonra tekrar doktora dönerek bu şartlara uyulup uyulmadığını, bunların uygulanıp uygulanmadığını ve ileri aşamaya gelip gelmediğini kendisi ile birlikte gözden geçirir. Bu, tedavi yolunun doğru yönde ilerlediği anlamına gelir. Tersine, eğer aksaklıklar varsa, bunlar tekrar dikkate alınmalı ve değiştirilmeli.

Bahri, "Bu vakadaki aktivite günlüğü, tedavi planının önemli bir parçası ve diğer günlüklerden farklı olarak periyodik olarak gözden geçiriliyor, bu daha çok sahibinin hayat hikayesine benziyor ve psikiyatrinin özel incelemesine tabi değil" diye konuştu.

Bahri, tedavi ve davranışsal düzeltme adına, mutsuz anıların bile farklı şekillerde ele alınması gerektiğine inanıyor.

Bahri açıklamasında, "Psikiyatri unutkanlığı öğretmeyi amaçlamaz, yorumlama ilkesine dayanır. Mesela bir kız kendine uygun olmayan bir genci seçip onunla birliktelik kurar ve sonra bu genç onun hayatını zehirlerse, buradaki girişim, yaşanan deneyimi unutmak değil, mağdurun aynı davranışı bir daha tekrarlamaması için onu yorumlayıp koşulları hakkında farklı şekillerde konuşmak olmalı. Böylece seçimlerinde dikkatli olur ve düzenli olarak yazılan günlükler de buna yardımcı olur" ifadelerini kullandı.

Hoş olmayan deneyim

Günlük yazma fikri genel olarak sanki insanın hayatına yakından bakıp günün olumlu ya da olumsuz detaylarını yeniden yazması ve onu iki kez yaşaması gibi görünüyor.

Birçok insan için bu çok ağır bir meseledir ve onlara hoşlanmadıkları şeyleri, kaçmak istedikleri durumları hatırlatır.

Bu durumları kağıt üzerindeki kelimelerle veya hatta akıllı cihazlardaki dosyalarla yeniden canlandırmak istemezler.

Sanat Koleji öğrencisi Raşa Nuh, daha önce konuyla ilgili bir podcast dinlediğini söylüyor.

Podcastte günlük yazmanın önemi ve bunun zamandan tasarruf etmeye, başarmaya, üzerinde düşünmeye ve hatalardan ders almaya yardımcı olan yararlı bir aktivite olduğu anlatıldığını belirtti.

Raşa, podcasti dinlemesinin ardında kendisini bu yöntemi uygulamaya teşvik etmek için renkli bir defter aldı.

Raşa, deneyimini şöyle açıkladı:

Fikri çok beğendim ve bunun, eğitim kurslarına katılma ve ardından zamanı ve dakikliği düzenleyerek iş piyasasına girme taahhüdünün başlangıcı olabileceğini hissettim. Ancak birkaç gün sonra, saatlerce yazdığım yazıların ardından, Taksi şoförüyle tartışmak, hocanın beni eleştirmesi, arkadaşlarla anlaşmazlık gibi yaşadığım kötü durumları hatırlamakla meşgul olduğumu fark ettim. Uzun bir süre yaptıklarımdan dolayı kendimi suçlamaya devam ettim ve bazı durumlardan da pişmanlık duydum, bu yüzden hemen bıraktım ve anı yazmanın herkese uygun olmayan ağır bir iş olduğunu fark ettim.

Genç kız, Facebook'ta her gün yazdıklarıyla yetindiğini, gerek profesyonel geleceği gerekse aşk hayatıyla ilgili aklından geçenleri ve kendisini endişelendirenleri kısa blog yazılarıyla dile getirdiğini anlattı.

Çoğu zaman bu blog yazılarına geri dönmeyi tercih etmediğini, çünkü bu yazıların kendisine kendisini daha iyi hissettiren bazı detayları hatırlattığını, bunları kesin olarak hatırlamasına gerek kalmadığını ekledi.

Sosyal medya hafızası

Raşa'nın deneyimi, bazı insanların "Facebook Hafızası" özelliği hakkındaki düşünceleriyle paralel.

Mavi site, aktif hesaplara, birkaç yıl önce yazılmış bir gönderiyi yeniden paylaşmak amacıyla hatırlatan uyarılar gönderiyor.

Pek çok insan bunu, hayatlarından tamamen kaybolmak istedikleri şeyleri hatırlatan çok sinir bozucu bir özellik olarak görüyor.

Bunu anlayışsızlıklarını ve dar görüşlülüklerini ifade eden naif bir anı olarak değerlendirip pişmanlık ve öfke duyanlar da var.

Dikkat çeken nokta ise bu özelliğinin, nimet olarak nitelendirilen unutmayı birçokları için zor ve neredeyse imkansız bir görev haline getirmesidir.

Bazıları hâlâ günlük yazmayı usta oldukları bir sanat olarak görüyor ve bundan pek çok olumlu şey öğrenebilirler; örneğin hafızayı iyi çalışacak şekilde eğitmek, negatif enerjiyi serbest bırakarak öfkeden kurtulmak ve hatta günlük yaşamdaki gelişmeleri iyileştirmek zihinsel sağlık ve fikirleri akıllı ve çeşitli şekillerde ifade etmeyi öğrenmek gibi.  

Yine günlük yazmak psikolojik baskıları azaltmanın yanı sıra durumlara farklı bir gözle bakmak, onlar hakkında daha rasyonel düşünmek ve bunlarla daha bilinçli bir şekilde baş etmek için de yardımcı.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Kıyamet senaryolarını sevenlere: Sonsuzluk Yolcusu tadında 7 dizi

30 Nisan'da izleyiciyle buluşan Sonsuzluk Yolcusu, Buenos Aires'te başlayan gizemli bir kar yağışıyla açılıyor (Netflix)
30 Nisan'da izleyiciyle buluşan Sonsuzluk Yolcusu, Buenos Aires'te başlayan gizemli bir kar yağışıyla açılıyor (Netflix)
TT

Kıyamet senaryolarını sevenlere: Sonsuzluk Yolcusu tadında 7 dizi

30 Nisan'da izleyiciyle buluşan Sonsuzluk Yolcusu, Buenos Aires'te başlayan gizemli bir kar yağışıyla açılıyor (Netflix)
30 Nisan'da izleyiciyle buluşan Sonsuzluk Yolcusu, Buenos Aires'te başlayan gizemli bir kar yağışıyla açılıyor (Netflix)

Netflix'in Arjantin yapımı yeni dizisi Sonsuzluk Yolcusu (El Eternauta), yayına girdiği günden bu yana izleyicilerin aklını başından aldı desek abartmış olmayız. Bilimkurgu ve kıyamet sonrasında geçen hikayelere farklı bir coğrafyadan, derin politik arka planlı bir yorum getiren dizi, kısa sürede ikinci sezon onayını da kaptı.

Dizide Juan Salvo, yaz günü bir anda ortaya çıkan ölümcül kar fırtınasında, kızı Clara'yı bulmak için hayatta kalma mücadelesi verirken, izleyiciyi hem büyük bir felaketin hem de insan doğasının karanlık tarafının içine çekiyor. Juan Salvo'yu, Asabiyim Ben (Relatos salvajes) ve Oscar ödüllü Gözlerindeki Sır'la (El secreto de sus ojos) tanınan Arjantinli usta oyuncu Ricardo Darín canlandırıyor. 

Netflix'in Latin Amerika yapımları arasında son dönemin en çok konuşulan işlerinden biri olan Sonsuzluk Yolcusu, yalnızca kıyamet sonrası bir hayatta kalma hikayesi değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel bir miras. Héctor G. Oesterheld'in kaleme aldığı ve Francisco Solano López'in çizdiği, ilk olarak 1957-1959'da yayımlanmış ödüllü kült çizgi romanın uyarlaması olan dizi, ilk sezonuyla gerilim dolu anlar ve cevapsız sorular bıraktı. Özellikle final bölümüyle akıllarda "Peki şimdi ne olacak?" sorusunu uyandıran yapımın ikinci sezon tarihiyse henüz belli değil. 

Elbette bu bekleyişi biraz olsun keyifli hale getirecek alternatif diziler mevcut. Post-apokaliptik dünyalar, ölümcül salgınlar, uzaylı istilaları ve hayatta kalma mücadelelerini sevenler için harika yapımlar bulmak mümkün.

Biz de bu yazıda, Sonsuzluk Yolcusu hayranlarının ikinci sezonu beklerken izleyebileceği, benzer atmosfere ve temaya sahip dizileri derledik. Kimisi kıyamet sonrası distopik bir evren sunuyor, kimisi dünyayı istila eden gizemli varlıkları merkezine alıyor. Bazılarıysa hayatta kalma çabasının en insani ve duygusal yanını keşfetmeyi başarıyor. Listeye göz attığınızda hem aksiyon dolu hem de bolca düşündüren yapımlarla karşılaşacaksınız.

Netflix'te ve diğer dijital platformlarda izleyebileceğiniz, aynı türde ama farklı tatlar sunan bu diziler sayesinde bekleyiş süreniz biraz daha katlanılır olacak. Hazırsanız, ekran başında yine kıyamet senaryolarına, karanlık komplolara ve beklenmedik sürprizlere yer açın. Malum, dünyanın sonu gelirken izlenecek dizi bulmak her zaman kolay değil. Neyse ki biz buradayız...

1- Silo

Eğer Sonsuzluk Yolcusu sizi ekran başında diken üstünde bıraktıysa, sıradaki durağınız kesinlikle Silo olmalı. Apple TV+'ta izlenebilecek dizi, dış dünyanın ölümcül olduğu söylenen bir gelecekte, yerin 144 kat altındaki devasa bir sığınağa hapsolmuş 10 bin kişinin hikayesini anlatıyor. Rebecca Ferguson'ın başrolünde parladığı dizide, karakterlerin yaşadığı dünya kadar, saklanan sırlar ve anlatılmayan geçmiş de izleyiciyi içine çekiyor.

csdfgrthy
Fotoğraf: Apple

Başlangıç noktası farklı gibi görünse de Silo ve Sonsuzluk Yolcusu aslında benzer ruhlara sahip. Her ikisi de tehlikeli, kapalı bir dünyada hayatta kalmaya çalışan insanların, asıl tehdidin dışarıda mı yoksa içeride mi olduğunu anlamaya çalıştığı öyküler. Silo, komplolarla örülü hikayesi ve bol sürprizli bölümleriyle bir solukta izlenen dizilerden.

Hugh Howey'nin çok satan roman üçlemesinden uyarlanan dizi, uzun süredir hayranları tarafından bekleniyordu. İlk sezonu 2023'te yayına giren Silo, hem atmosferi hem de karakter derinliğiyle övgü topladı. İkinci sezonunu 2024 sonbaharında izleyicilerle buluşturan yapım, üçüncü ve final bölümlerini içerecek 4. sezonlarının onayını da şimdiden aldı. Silo'da Ferguson'a Rashida Jones, David Oyelowo, Tim Robbins ve Harriet Walter gibi yıldızların eşlik ettiğini de hatırlatalım. 

Kapalı kapılar ardındaki büyük sırlar, ölümcül gerçekler ve "Bize anlatılan her şey doğru mu?" sorusu ilginizi çekiyorsa, Silo tam size göre.

Nereden izlenir: Apple TV+

2- The Last of Us

The Last of Us, post-apokaliptik hikayesini duygusal bir baba-kız yolculuğu üzerinden anlatan, son yılların tartışmasız en güçlü dizilerinden biri. HBO imzalı yapım, bir mantar enfeksiyonunun insanlığı zombiye benzer yaratıklara dönüştürdüğü bir dünyada geçiyor. Pedro Pascal ve Bella Ramsey'nin başrollerini paylaştığı dizide, Joel ve Ellie'nin hayatta kalma mücadelesi izleyiciyi derinden etkiliyor.

8ıoş
Fotoğraf: HBO

Tıpkı Sonsuzluk Yolcusu'nda Juan ve Clara'nın birbirine kavuşma isteği gibi, burada da Joel ve Ellie arasında kurulan aile bağı, olayların kalbinde yer alıyor. Tabii ki dizide bolca aksiyon ve gerilim dolu sahne de mevcut. Özellikle "enfekte" yaratıklar ve dizinin karanlık atmosferi, Sonsuzluk Yolcusu'ndaki uzaylı istilası sahnelerini hiç de aratmayacak türden.

Sony ve PlayStation ortaklığıyla hayata geçirilen dizi, aynı adlı efsane video oyun serisinden uyarlandı. İlk sezonu 2023'te yayımlanan The Last of Us, hem eleştirmenlerden hem izleyicilerden tam not aldı. 2025'te ikinci sezonuyla geri dönen dizi, şimdiden üçüncü sezon onayını da cebine koydu. İkinci sezondaki bazı bölümlerin yer yer gözleri nemlendiren sahnelerle hafızalara kazındığını da hatırlatalım.

Hayatta kalma, kayıp, umut ve insan olmanın anlamı üzerine etkileyici bir öykü arayanlar için The Last of Us, Sonsuzluk Yolcusu'nun bıraktığı boşluğu fazlasıyla dolduracak bir alternatif.

Nereden izlenir: Max

3- Dark 

Dark, kayıp bir çocuğun ardından 4 ailenin karanlık sırlarını ve zamana yayılan kaderlerini ortaya çıkaran nefes kesici bir bilimkurgu. Baran bo Odar ve Jantje Friese imzasını taşıyan dizi, Netflix'in ilk Almanca orijinal yapımı olarak 2017'de başladı.

Winden adlı küçük kasabada başlayan esrarengiz olaylar, 2019'dan 1953'e, 1986'dan 2053'e ve hatta 1888'e uzanan bir zaman yolculuğu hikayesine dönüşüyor. Dizi, birbirine bağlı karakterlerin ve onların kuşaklar arası sırlarının iç içe geçtiği, zihin yoran bir yapı kuruyor.

o9p0
Fotoğraf: Netflix

Dark, yalnızca zamanda değil, paralel evrenlerde de geçen karmaşık kurgusuyla dikkat çekiyor. Tüm bu karmaşanın merkezinde, nükleer santralin altındaki mağarada saklı bir solucan deliği var.

Her sezonunda temposunu düşürmeden, izleyicisini karanlık, felsefi ve atmosferik bir dünyanın içine çekiyor. Özellikle zaman döngüsü ve kader kavramlarını işleyişiyle Sonsuzluk Yolcusu'ndaki apokaliptik döngü hissini modern bir dille yeniden yaratıyor.

Etkileyici müzikleri ve sinematografisiyle de öne çıkan dizi, detaylı anlatımı ve karakter derinliğiyle türünün en iyileri arasına adını yazdırdı.

2021'de BBC'nin "21. Yüzyılın En İyi Dizileri" listesinde 58. sırada yer alarak kült statüsünü perçinledi. Zamana kafa yormayı, gizem çözmeyi ve atmosferik hikayeleri sevenler için Dark, her ne kadar izlemesi zor da olsa kaçırılmaması gereken bir başyapıt.

Nereden izlenir: Netflix

4- The Leftovers

Dünyanın yüzde 2'sinin gizemli bir şekilde ortadan kaybolması sonrası hayat, artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır... Konusunu en özet haliyle bu sözlerle açıklayabileceğimiz The Leftovers, bu büyük kaybın ardından hayatta kalanların yasını, inancını ve deliliğe sürüklenen ruh hallerini konu alıyor.

Başrollerde Justin Theroux, Carrie Coon ve Christopher Eccleston'ın yer aldığı dizi, "çok bozmadan önce" sansasyon yaratan Lost'la da tanınan Damon Lindelof ve Tom Perrotta'nın imzalarını taşıyor. Dizinin ilk sezonu kayıplarla dolu Mapleton kasabasında geçerken, ikinci sezonda olaylar mucizevi şekilde kimsenin kaybolmadığı Jarden kasabasına taşınıyor.

u7ı8o9
Fotoğraf: HBO

Her sezonunda atmosferi daha da ağırlaşan yapım, insan psikolojisini derinlemesine işleyen karanlık ve dokunaklı bir anlatıya sahip. Kayıpların ardından kurulan tarikatlar, inançsızlık ve çaresizlik içindeki karakterlerin hikayeleriyle dizi, izleyicisini sürekli tetikte tutuyor.

Juan Salvo ve arkadaşlarının Sonsuzluk Yolcusu'nda yaşadığı apokaliptik kayıp duygusu neyse, The Leftovers'ta Kevin Garvey ve çevresindekiler için de o... Dizinin Alman besteci Max Richter imzalı müzikleri, hüznü ve umutsuzluğu iliklere kadar hissettiriyor.

Zamanla kült bir hayran kitlesine ulaşan The Leftovers, televizyon tarihinin en iyi ve en cesur işlerinden biri olarak anılıyor. Kayıp, yas ve inanç kavramlarını derinlikli bir anlatımla işleyen bu yapım, mutlaka izlenmesi gereken özel dizilerden.

Nereden izlenir: Max

5- The 100

Post-apokaliptik bilimkurgu sevenler için The 100, son dereve sürükleyici bir yolculuk. Dizi, nükleer savaş sonrası insanlığın uzaydaki istasyonlarda hayatta kalma mücadelesiyle başlıyor. Aradan geçen 97 yılın ardından, Dünya'nın yaşanabilir olup olmadığını test etmek için 100 genç mahkum gezegene gönderiliyor.

İlk sezonlarda gençlerin doğayla ve yeryüzündeki hayatta kalanlarla çatışmasını izliyoruz. Ancak ilerleyen bölümler, diziyi Sonsuzluk Yolcusu'na yaklaşan bir distopyaya dönüştürüyor. Zihin kontrolü, güçlü düşmanlar ve insanlığın evrimsel yolculuğu derken, hikaye her sezon biraz daha katmanlanıyor.

sdfrgty
Fotoğraf: The CW

The 100, sadece hayatta kalma mücadelesi değil, insan doğasının sınırlarını da keşfeden bir yapım. Clarke Griffin, Bellamy Blake ve Octavia Blake gibi karakterler zamanla büyük liderlere dönüşüyor. Dizinin son sezonlarında ise felsefi ve bilimkurgu yönü iyice derinleşiyor.

Özellikle Sonsuzluk Yolcusu'nun yüksek konseptli bilimkurgu evrenini sevenler, The 100'ün sonlarına doğru karşılaştıkları sürprizlerle çok keyif alacak. Eğer insanlık, ahlak, fedakarlık ve hayatta kalmanın bedeli üzerine yoğun bir anlatı arıyorsanız, bu dizi tam size göre.

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda yer almıyor

6- Falling Skies 

Listede Sonsuzluk Yolcusu'na genel hatlarıyla belki de en çok benzeyen dizi Falling Skies... Bu dizi uzaylı istilası temasını sevenler için sürükleyici bir alternatif. Heyecan dolu dizi, gizemli uzaylıların dünyayı ele geçirmesinin ardından hayatta kalmaya çalışan insanların mücadelesini konu alıyor. Hikaye, istiladan 6 ay sonra, tüm büyük şehirler yok edilmiş ve insan nüfusu büyük ölçüde azalmışken başlıyor.

efrgty7u
Fotoğraf: TNT

Şu sıralar çok beğenilen medikal drama The Pitt'le adından söz ettiren Noah Wyle, eski tarih profesörü Tom Mason karakteriyle karşımıza çıkıyor. Mason, direniş grubunun liderlerinden biri olarak hem ailesini korumaya hem de insanlığın hayatta kalmasına öncülük ediyor.

Falling Skies, Sonsuzluk Yolcusu'nun istilacı yabancı tehdidini seven izleyiciler için biçilmiş kaftan. Özellikle böcek benzeri yaratıklar ve uzaylıların teknolojiyi yok etme taktikleriyle Sonsuzluk Yolcusu'na fazlasıyla göz kırpıyor.

Büyük ölçekli işlerin efsanevi ismi Steven Spielberg'ün yapımcı koltuğunda oturduğu dizi, Sonsuzluk Yolcusu'na kıyasla daha aksiyon odaklı ve sürükleyici bir bilimkurgu deneyimi sunuyor. Hikayesi ilerledikçe, karakterlerin direniş, kayıp ve umut dolu yolculuğu derinleşiyor.

5 sezon süren dizi, hem insan doğasına hem de toplumsal direnişe dair çarpıcı detaylar barındırıyor. Eğer Sonsuzluk Yolcusu'ndan sonra karanlık bir uzaylı istilası hikayesine dalmak istiyorsanız, Falling Skies listenizde olmalı.

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda yer almıyor

7- Snowpiercer

Snowpiercer, kıyamet sonrası donmuş bir dünyada hayatta kalmaya çalışan insanları konu alan çarpıcı bir dizi. Dünyanın ekolojik felaketten sonra buzla kaplanması ve hayatta kalanların sürekli hareket eden dev bir trenle yaşamını sürdürmesini anlatıyor.

Dizideki tren, 1001 vagondan oluşuyor ve dünyanın etrafını yılda 2,7 kez turlayarak yolcularını ölümcül soğuktan koruyor. Ancak trenin içi, sınıfsal ayrımcılık ve sosyal adaletsizlikle kaynıyor.

sdefrgt
Fotoğraf: TNT / AMC

Başrollerde Jennifer Connelly ve Daveed Diggs'in yer aldığı Snowpiercer, 4 sezon boyunca hem hayatta kalma savaşını hem de sınıf mücadelesini gözler önüne seriyor. Dizinin karla kaplı, umutsuz atmosferi ve gizemli olay örgüsü, Sonsuzluk Yolcusu'na epey benziyor.

Andre Layton karakteri, liderlik vasfı ve direniş ruhuyla Juan Salvo'yu andırıyor. Sadece dışarıdaki ölümcül soğuk değil, trenin içindeki insan doğası da en az hava kadar tehlikeli.

Dizi, Parazit'le (Gisaengchung) 2020 Oscar gecesinde tarih yazan Bong Joon-ho'nun, 2013 tarihli filminden ve Fransız çizgi romanı Le Transperceneige'den uyarlanmış. Politik alegorisi ve sınıf çatışmalarıyla bilimkurgu severler için etkileyici bir alternatif.

Kısacası, karlar altında distopik hayatta kalma macerasıyla Snowpiercer, Sonsuzluk Yolcusu'nu beğenenlerin memnun kalacağı yapımlardan biri.

Nereden izlenir: İlk üç sezonu Netflix'te