Sevgilinizi ‘ghosting’ ile ilişkiyi bitirmeye iten 6 neden nedir?

Partnerinden düzenli olarak kaçınan bir kişi, eylemlerinin sorumluluğunu almakta zorlanan bir kişi olabilir (Reuters)
Partnerinden düzenli olarak kaçınan bir kişi, eylemlerinin sorumluluğunu almakta zorlanan bir kişi olabilir (Reuters)
TT

Sevgilinizi ‘ghosting’ ile ilişkiyi bitirmeye iten 6 neden nedir?

Partnerinden düzenli olarak kaçınan bir kişi, eylemlerinin sorumluluğunu almakta zorlanan bir kişi olabilir (Reuters)
Partnerinden düzenli olarak kaçınan bir kişi, eylemlerinin sorumluluğunu almakta zorlanan bir kişi olabilir (Reuters)

Pek çok kişi sevgilisinden memnun olmadığını fark ettiğinde ve ilişkiyi sürdürmek istemediğinde büyük bir sorun yaşayarak, bu durumu karşıdaki kişiye bildirmede zorunda kalıyor.

Şarku’l Avsat’ın ‘Psychologytoday’ sitesinden aktardığına göre, hiç kimse ‘ilişkiyi bitirme’ konuşmasından hoşlanmadığı için endişe verici derecede çok sayıda insan, bunu açıklamak yerine, ‘ghosting’ olarak bilinen bir eylemle, aniden tüm iletişimi beklenmedik bir şekilde sona erdiriyor.

Ghosting, aynı zamanda karşıda kişinin ulaşma girişimlerini veya yaptığı iletişimi de görmezden gelmek anlamına geliyor.

Birine sosyal medya veya mesaj yoluyla yanıt vermek her zamankinden daha kolay olsa da, insanların ‘ghosting’ alışkanlığı artıyor.

Bu o kadar yaygın hale geldi ki, flört uygulamaları bu sorunla mücadele etmek için ‘ghostingi’ önleyici özellikler uygulamaya başladı. 

Pew Araştırma Merkezi tarafından ABD’de 4 bin 860 yetişkinin katıldığı bir ankete göre katılımcıların yaklaşık yüzde 29’u ‘ghostinge’ maruz kaldığını bildirdi.

Anket, genç yetişkinlerin (18-29 yaş arası) yüzde 42 ile tüm yaş grupları arasında en fazla ‘ghoster’ partnerle karşılaşan grup olduğunu gösterdi.

Ghostingin, buna maruz kalan kişinin özgüveni üzerinde zararlı etkileri olabilir.

Bu kişiler genellikle görünürde cevabı olmayan birçok soruyla karşılaşır ve karşıdaki kişinin aniden ortadan kaybolma nedenlerine dair ipuçları veya nedenler arar.

Peki birinin başkaları üzerinde bu kadar olumsuz etki yaratabilecek bir davranışta bulunmasına neler yol açar?

1-Sorumluluk almaya hazır değiller

Klinik psikolog Roxy Zarrabi’ye göre sevgilisiyle düzenli olarak iletişimi kesen biri, eylemlerinin sorumluluğunu almakta zorluk çeken biri olabilir. 

Sevgilisini inciten veya onun onaylamayacağını bildiği bir şey yaptıysa veya partnerinin ihtiyaçlarını karşılayamayacağını düşünüyorsa ve sorumluluk almaya hazır değilse, durumla doğrudan ilgilenmek yerine ‘ghoster’ olmaya karar verebilir.

2-Sorun çözme becerileri zayıftır

Partneriyle iletişimi düzenli olarak kesen biri, duygusal düzenleme ve çatışma çözme becerilerinden yoksun olduğu için iletişimin kötü gideceğini varsayabilir.

Bu kişiler, yaşadıklarını kabullenmek veya duygularını iletmekten kaçınma eğilimindedir. 

Bunun yerine, partnerlerinden içsel olarak kopmaya başlama ve durumdan tamamen kaçınma olasılıkları daha yüksektir.

3-Özel hayatlarına ilişkin sakladıkları bir durum var

Bir ‘ghoster’ sevgilisinin haberi olmadan birden fazla ilişkisi varsa ve yakalanmadan önce üzerindeki baskı artıyorsa, iletişimden kaçınmaya karar verebilir.

Böylece eylemlerini açıklamak veya sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalmayacağını düşünür.

4-Yakınlaşmaktan kaçınırlar

Birisi ciddi ilişkiden korkuyorsa ve değer verdiği birine giderek yaklaştığını fark ederse, korkularını açığa vurmak yerine karşısındaki kişiyi kendisinden uzaklaştırabilir.

Kaçıngan bağlanma eğilimi gösterenlerin, duygularını doğrudan ifade etme konusundaki rahatsızlıkları nedeniyle ghosting olasılığı daha yüksektir.

5-Kendilerini korumak isteyebilirler

Partnerlerden biri fiziksel veya duygusal olarak istismarcıysa ve tipik olarak değişken tepkiler gösteriyorsa, bu durumda kendisini korumak ve düşmanca bir durumdan kaçınmak için ghosting seçilebilir.

6-Karşısındaki kişinin duygularını incitmek istemezler

Sevgilisini görmezden gelen kişi, bir tartışma yapmanın yalnızca diğer kişi için daha acı verici olacağını ve sonucu değiştirmeyeceğini, bu nedenle de iletişimi önceden haber vermeden kesmenin en iyisi düşünebilir.

‘Ghoster’ pek çok kişi, özellikle de karşısındaki kişi ona kızmışsa, sevdikleriyle iletişimde zorluk yaşayabilir.

 



Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
TT

Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)

Ölümle burun buruna gelen kişiler, yaşadıkları deneyim sırasında zamanın durmuş veya yavaşlamış gibi geldiğini sıkça bildiriyor. 

Başından böyle bir olay geçmeyen kişilerin aklına film sahneleri gelecektir. Örneğin bir trafik kazasında hayatını kaybetmekten kıl payı kurtulan bir karakter etrafına bakarken, sahne daha yavaş akıyor. 

Ölüme yakın deneyimler üzerine çalışan psikiyatr Bruce Greyson'ın 1980-1990'larda yaptığı çalışmalarda, bu türden deneyimler yaşayan kişilerin yaklaşık yüzde 70'i "zamanın durduğunu veya anlamını yitirdiğini" bildirmişti. 

Peki bu travmatik olaylar neden böyle bir etki yaratıyor ve zamanın nasıl algılandığı hakkında neler söylüyor? 

İnsanlar zamanı nasıl algılıyor?

Liverpool John Moores Üniversitesi'nde zaman psikolojisi üzerine çalışan Dr. Ruth Ogden, yıllar önce geçirdiği bir trafik kazasından sonra bu alana ilgi duymaya başlamış. 

Psikoloji hocası, Conversation için kaleme aldığı yazıda, başka bir araçla çarpıştıktan sonra adeta zaman durmuş gibi hissettiğini anlatıyor.  

15 yıl boyunca ölüme yakın deneyimlerde neden zamanın yavaşladığı ve zamanın nasıl algılandığı üzerine araştırmalar yürüten Dr. Ruth Ogden ulaştığı sonuçları şöyle açıklıyor:

Biz saniyeleri ve dakikaları mükemmel bir doğrulukla kaydeden saatler gibi değiliz. Bundan ziyade beynimiz, zamanı çevremizdeki dünyaya duyarlı bir şekilde algılamaya ayarlanmış gibi görünüyor.

Dr. Ogden, beynin duygusal ve fizyolojik uyarılmayı düzenleyen bazı bölgelerinin, aynı zamanda zamanın işlenmesinde de rol oynadığını ekliyor. 

Bu nedenle duygular yoğunlaştığı sırada beynin zaman algısı da etkileniyor. Örneğin keyifli vakit geçirirken zaman uçup gidiyor ve sıkıcı ortamlarda geçmek bilmiyor. 

Ölüme yaklaşınca zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyimlerde zamanın neden yavaşladığı kesin olarak bilinmiyor. Bilim insanları bunun altında savaş ya da kaç tepkisinin yattığını düşünüyor. Evrimsel süreçte hayatta kalma içgüdüsü olarak gelişen bu tepki, tehdit anında ortaya çıkıyor.

Tehlike karşısında beyin daha hızlı çalıştığı için ölüme yakın deneyim yaşayan kişiler çevrelerinin daha yavaş hareket ettiğini görüyor. 

Psikoloji ve Ruh Sağlığı Sınır Alanları Enstitüsü'nden araştırmacı Marc Wittmann bu durumu şöyle açıklıyor:

Organizma çevresel uyaranları normalden daha hızlı işleyerek kişinin daha kolay tepki vermesini sağlıyor. Daha hızlı algılamak, düşünmek ve hareket etmek hayatta kalmak için avantaj demek.

Yaşlandıkça zaman daha mı hızlı akıyor?

Herkes ölüme yakın bir deneyim yaşamayabilir fakat birçok kişi yaşı ilerledikçe zamanın akıp gittiğinden yakınıyor. 

Geçmişe bakınca çocukken vakit daha yavaş akıyormuş gibi gelirken, yetişkinlikle beraber sanki göz açıp kapayıncaya kadar yıllar geçiyor.

Bilim insanları bu durumun birkaç nedeni olduğunu söylüyor. Örneğin çocukken bir yıl, yaşanan sürenin daha büyük bir kısmına tekabül ediyor. Nörolog Santosh Kesari "10 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, hayatının yüzde 10'u. 60 yaşındaki biri için ise hayatının yüzde ikisinden daha azı" diyor. 

Ayrıca çocukken sürekli yeni şeylerle karşılaşmak, hafızada daha kalıcı etkiler bırakıyor. Kesari şu ifadeleri kullanıyor:

Zamanı unutulmaz olaylarla ölçüyoruz ve yaşlandıkça hatırlanmaya değecek daha az yeni şey yaşanıyor. Bu da çocukluğun daha uzun sürmüş gibi görünmesine yol açıyor.

Bilim insanın burada bahsettiği, zamanın o an içinde nasıl algılandığından ziyade, nasıl hatırlandığı. 

Yine de bazı çalışmalarda çocukken zamanın akışının daha yavaş algılandığı bulunmuştu. Nörobilimci Patricia Costello, çocukların gelişim aşamasında olduğunu belirterek "Sinirsel iletimleri yetişkinlere kıyasla fiziksel olarak daha yavaş. Bu da zamanın geçişini algılama biçimlerini etkiliyor" diyor:

Yetişkinliğe ulaşınca zaman devrelerimiz kablolamayı tamamlıyor ve zamanın geçişini doğru bir şekilde nasıl kodlayacağımızı deneyimlerimizle öğreniyoruz.

Yaşlanınca zamanın daha hızlı akıyormuş gibi gelmesi, büyük ölçüde yeni deneyimlerin azlığıyla ilişkilendiriliyor. Costello bu histen kurtulmak isteyenlere hayatlarına yenilik katmasını öneriyor.

Bilim insanı "Her şeyin çok hızlı geçip gittiği, kendi hayatımızı kaçırdığımız hissini nasıl durdurabiliriz? İş dönüp dolaşıp yeni şeyler öğrenmeye geliyor" diyerek ekliyor: 

Yeni bir beceri öğreniyor musunuz? Farklı bir şeyler pişiriyor musunuz? Mümkün olduğunca hayatınıza yenilik katmak, anıların öne çıkmasını sağlayacak ve bir bakıma zamanı uzatacaktır.

Independent Türkçe, Conversation, Psychology Today, NBC News