Yüksek sıcaklıkta geçirilen bir saat inme riskini ikiye katlıyor

Çalışmaya göre 33 santigrat derece ortamda bulunmak akut iskemik inme (AIS) geçirme riskini iki katına çıkarabiliyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yüksek sıcaklıkta geçirilen bir saat inme riskini ikiye katlıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Sıcakta geçirilen yaklaşık bir saat gibi kısa bir sürenin bile inme riskini artırabildiği yeni bir araştırmada ortaya kondu.

33 santigrat derece ve üzeri sıcaklıklara maruz kalmak, akut iskemik inme (AIS) diye adlandırılan belirli bir inme türü riskini, 12 santigrat derece veya altındaki sıcaklıklara kıyasla anında iki katına çıkarabiliyor.

Bu tür inme, beynin bir kısmına giden kan akışı engellendiğinde meydana gelir. AIS, dünya çapında bildirilen tüm inmelerin yüzde 70'ini oluşturuyor ve sakatlık veya ölümle sonuçlanabiliyor. 

Çin'deki Fudan Üniversitesi'nden araştırmacılar, saatlik yüksek sıcaklıklarla AIS'in başlangıcı arasındaki bu doğrudan ilişkiyi buldu. Çalışma perşembe günü JAMA Network adlı bilimsel dergide yayımlandı.

Daha önceki araştırmalar günlük yüksek sıcaklıklarla inme kaynaklı hastane yatışları ve ölüm oranları arasında bağlantılar olduğunu göstermiş olsa da bu çalışma özellikle ortam sıcaklığının saatlik etkisinin AIS başlangıcı üzerindeki tesirine odaklandı.

Araştırmacılar, Çin genelindeki 200'den fazla inme merkezinden alınan verilere inceledi. Bu veriler, 2019'dan 2021'e kadar sıcak mevsimlerde AIS geçiren ve hastaneye kaldırılan 82 bin yetişkini kapsıyordu. 

Çalışmada, bir kişinin inme geçirmeden önceki yaklaşık 24 saatte maruz kaldığı saatlik sıcaklıklar kontrol edildi. Sonuçlar, sıcaklıklar yükseldikçe inme geçirme riskinin de artığını gösterdi.

Risk, sıcağa maruz kalındıktan hemen sonra en yüksek seviyedeydi ve hava aşırı ısındıktan sonra da 10 saat boyunca devam etti. Hava yaklaşık 33,3 santigrat derece gibi aşırı sıcakken inme geçirme olasılığı, havanın 12,1 santigrat derece gibi daha serin olduğu zamana kıyasla neredeyse iki kat daha yüksek.

Çalışma ayrıca belirli sağlık sorunları geçmişi olan kişilerin inme geçirme riskinin biraz daha yüksek olabileceğini ancak bunun büyük bir fark olmadığını ortaya koydu. 

Araştırmacılar, bulgularının "halk sağlığı kurumlarının, özellikle akut iskemik inme riski yüksek olan popülasyonlar arasında, sıcağa maruz kalmayı azaltan ve serinletici önlemleri güçlendiren müdahaleleri savunmaya yönelik devam eden ihtiyacın altını çizdiğini" söyledi.

Fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan tehlikeli kirliliğin körüklediği iklim krizi, dünya genelinde sıcak hava dalgalarının sayısını artırdı ve daha fazla kişinin daha uzun süre yüksek sıcaklıklara maruz kalmasına neden oldu. 

Son yıllarda yapılan çeşitli çalışmalar, bu maruziyetin hastane yatışlarında ve hastalıklarda artışa yol açtığını gösterdi.

Daha önceki çalışmalar, boğucu hava kirliliğiyle birlikte aşırı sıcaklıklara maruz kalmanın kalp krizinden ölme riskini iki katına çıkarabileceğini ortaya koymuştu.



Sydney Sweeney'den James Bond açıklaması

Sydney Sweeney, Bond kadrosuna katılacağı yönündeki söylentiler konusunda çekimserliğini korudu (AP)
Sydney Sweeney, Bond kadrosuna katılacağı yönündeki söylentiler konusunda çekimserliğini korudu (AP)
TT

Sydney Sweeney'den James Bond açıklaması

Sydney Sweeney, Bond kadrosuna katılacağı yönündeki söylentiler konusunda çekimserliğini korudu (AP)
Sydney Sweeney, Bond kadrosuna katılacağı yönündeki söylentiler konusunda çekimserliğini korudu (AP)

Oyuncu Sydney Sweeney, kendisini ikonik casusluk serisiyle ilişkilendiren spekülasyonlara cevaben, Bond Kızı'nı oynamaktansa "James Bond rolünde daha çok eğleneceğini" söyledi.

Bir sonraki Bond filmi için henüz hiçbir oyuncu açıklanmadı ancak 28 yaşındaki Sweeney, Dune'un arkasındaki Denis Villeneuve'ün yöneteceği sıradaki filmdeki bir rolle adı anılıyor.

Senden Başka'nın (Anyone But You) yıldızı Variety'ye yaptığı açıklamda "Yapamam... Bilmiyorum... Dürüst olmak gerekirse, tüm bu Bond söylentilerini bilmiyorum" dedi.

Aktris "Serinin her zaman büyük bir hayranı oldum ve nasıl bir iş çıkaracaklarını görmek için heyecanlı ve meraklıyım" diye ekledi.

Ancak Sweeney, filmde rol alırsa yardımcı karakter yerine başrolde oynamaktan keyif alacağını düşünüyor. Oyuncu "Senaryoya bağlı. Sanırım James Bond olsam daha çok eğlenirdim" diye espri yaptı.

Gençlik dizisi Euphoria'da Cassie karakterini canlandırarak büyük üne kavuşan Sweeney, film sektöründeki yoğun baskılardan da bahsetti.

Kendisine 16 yaşındayken yüzünü "düzeltmesi" ve botoks yaptırmayı düşünmesi tavsiyesi verildiğini anlattı.

Yayın kuruluşuna "Çok güçlü kaş kaslarım var" diyen oyuncu, kaşlarını çatarak bunu kanıtladı. 

Birisi bana yüzümü düzeltmemi yoksa başaramayacağımı söyledi. Botoks yaptırmalıymışım. 16 yaşındaydım!

Madame Web'in yıldızı, seçmelerde karşılaştığı bir başka korku hikayesini anlatarak devam etti. Aktris sahneyi okurken "oyuncu yönetmeninin bir paketten cips yediğini ve kendisinin de 'Dikkatinizi hiç vermiyorsunuz ' dediğini" söyledi.

Estetik cerrahi hakkında konuşan Sweeney, doğallığı tercih ettiğini vurguladı. Oyuncu "Hiçbir şey yaptırmadım. İğnelerden çok korkarım. Dövme yok. Hiçbir şey yok. Zarafetle yaşlanacağım" diye açıkladı.

Gerçekten çok komik. İnternette 'karşılaştırma fotoğrafları' gibi şeyler görüyorum. 'O fotoğrafta 12 yaşındayım. Elbette farklı görüneceğim. Şimdi makyaj var ve 15 yaş daha büyüğüm' diye düşünüyorum.

Oyunculuk dünyasında kendini göstermenin zorlukları üzerine konuşarak sözlerini şöyle tamamladı: 

Bir aktris olarak insanın bir odada durup hak ettiği değeri talep etmesi ve başkalarının kendisine bakıp o değeri vermesini beklemesi çok daha zor. Kendime 'Hey, Syd, aslında çok güçlüsün. Biraz daha dik dur' diye hatırlatmam gerekiyor.

defr
Sweeney yeni filmi Christy'de (Black Bear)

Daniel Craig'in 2021 yapımı Ölmek İçin Zaman Yok'ta (No Time to Die) karakteri son kez canlandırmasının ardından, onun halefi için yapılan arayış geniş çapta yayılan söylentileri körüklemeye devam ediyor.

Peaky Blinders'ın yaratıcısı Steven Knight'ın yaklaşan filmin senaryosunu yazması planlanıyor. Filmin yapımcılığını Pascal Pictures ve Heyday Films aracılığıyla Amy Pascal ve David Heyman üstlenecek.

Independent Türkçe


Kanserin kendini virüs olarak gizler ama bağışıklık sistemi onu tespit edebilir

Kanserin kendini virüs olarak gizler ama bağışıklık sistemi onu tespit edebilir
TT

Kanserin kendini virüs olarak gizler ama bağışıklık sistemi onu tespit edebilir

Kanserin kendini virüs olarak gizler ama bağışıklık sistemi onu tespit edebilir

Günümüzün en tehlikeli hastalıklarından birini ortadan kaldırmak için amansız bir yarış içinde olan dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları, bağışıklık sisteminin vücutta, hücrelerin içinde gizlenen kurnaz düşman olan kanserle nasıl mücadele ettiğini gösteren yeni sırları açığa çıkarmaya devam ediyor.

Gizli etkileşimler

Daha önce bağışıklık sisteminin bu hileye karşı güçsüz olduğu düşünülürken, son araştırmalar iki taraf arasında kanser tedavisinin geleceğini sonsuza dek değiştirebilecek gizli etkileşimler olduğunu ortaya çıkardı. Bu umut verici keşifler, hastalığı içeriden yenmek için özel olarak tasarlanmış yeni bir hassas immünoterapi (kanser tedavisi sürecinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için uygulanan ve yararlanılan bir yöntem) ve aşı çağının önünü açıyor.

ABD'nin New York kentindeki Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi'nden bir araştırma ekibi, 24 Eylül 2025 tarihinde Cell Genomics dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmada, bağışıklık sisteminin kanserin gelişimini nasıl şekillendirdiğini açıklayan bulgularını açıkladı. Bu çalışma, bilim insanlarının hastalığı anlama ve tedavi etme şeklini değiştirebilecek gizli bir kodu da ortaya koyuyor.

Kanser hücreleri virüs gibi davrandığında

Bağışıklık sisteminin temel işlevi, bakteri ve virüs gibi tehditleri tanımak ve ortadan kaldırmaktır. Ancak kanser vücudun kendi hücrelerinden kaynaklandığı için, bağışıklık sisteminin onu bir tehdit olarak tanıması çok zor.

Bilim insanları, bazı kanser hücrelerinin DNA'daki tekrarlayan dizileri yeniden aktive ettiğine dair şaşırtıcı bir keşfe imza attı. Bu diziler insan genomunun yaklaşık yarısını oluşturur, ancak genellikle pasif olur. Aktifleştiklerinde ise bu segmentler gerçek virüsler tarafından üretilenlere çok benzeyen RNA molekülleri üretmeye başlar.

Bağışıklık sistemi daha sonra bu sinyalleri, vücut viral saldırı altında gibi değerlendirir ve güçlü bir bağışıklık tepkisi başlatır. Bu durum ‘virüs taklidi’ olarak bilinir.

ABD'deki Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi'nde araştırma ekibinin lideri olan onkoloji uzmanı Dr. Benjamin Greenbaum, virüs taklidinin, kanser hücrelerinin bağışıklık sisteminin dikkatini çekmek için kullandıkları şaşırtıcı bir yöntem olduğunu söylüyor. Bunun ne zaman ve neden gerçekleştiğini anlamak, kanserin nasıl geliştiği ve tedavilerin nasıl iyileştirilebileceği konusunda birçok sorunun cevabını verebilir.

Biyolojiyi matematiksel denklemlere dönüştürmek

Bilim insanları yakın zamana kadar, bu durumu ölçmek veya ne zaman ortaya çıkacağını tahmin etmek için doğru araçlara sahip değildi. Ancak Dr. Greenbaum'un ekibi, uluslararası araştırmacılarla iş birliği yaparak kanser hücrelerinde viral taklidi ölçmek ve tahmin etmek için gelişmiş bir matematiksel model geliştirdi.

Ekip, istatistiksel fizik, yapay zeka (AI) ve evrimsel biyolojiyi kullanarak, hangi genetik dizilerin bağışıklık sistemini tetiklediğini ve hangilerinin fark edilmediğini belirleyebilen bir model oluşturdu. Bu simülasyonu neyin etkinleştirdiğini veya devre dışı bıraktığını anlamak, büyük ölçüde bağışıklık sisteminin, kanser hücreleri de dahil olmak üzere, gelişen hücrelerle nasıl etkileşime girdiğini izlemeye bağlı.

Yeni çalışmanın sonuçları, bazı tekrarlayan DNA türlerinin diğerlerine göre virüsleri daha iyi taklit ettiğini ortaya koydu. Bu da bu segmentlerin hücre içinde bir sorun olduğunda erken uyarı mekanizması olarak işlev görebilecek gizli bir savunma işlevine sahip olduğunu düşündürüyor.

Bazı kanser hücreleri neden ‘görünür’ kalır?

Tüm kanserler bağışıklık sisteminden saklanmaz. Bazı kanser hücreleri, bağışıklık hücrelerinin saldırısına daha açık hale gelmelerine rağmen genetik sinyallerini aktif ve görünür tutar.

Dr. Greenbaum, bu tekrarlayan dizilerin hücre gelişiminde belirli bir dengeyi korumaya yardımcı olabileceğini ve hücrelerdeki anormalliklerin veya stresin tespitine katkıda bulunabileceğini söylüyor.

Dr. Greenbaum'un ekibi, 10 Aralık 2024 tarihinde Immunity dergisinde yayınlanan bir önceki çalışmada, pankreas kanseri hücrelerinin retrotranspozonlar (RNA aracılığıyla yer değiştirebilen ve ters transkriptaz enziminin genetik kodlarına sahip yer değiştirebilir elemanlar) olarak bilinen genetik tekrarları susturarak bağışıklık sisteminin saldırılarından nasıl kaçtığını açıklamıştı.

Aynı ekip daha önceki çalışmalarında, tümörlerin bağışıklık tepkisinden kaçmak için iki yol kullanabileceğini de gösterdi. Bunlardan ilki TP53 genindeki bir mutasyonla ilgiliyken diğeri ise hücreleri bağışıklık sistemine maruz bırakan sinyalleri azaltmak için RNA'yı modifiye eden ‘ADAR1’ adlı bir enzime dayanır.

Laboratuvar deneylerinde bu yollardan herhangi biri kesintiye uğradığında, tümör büyümesi önemli ölçüde azaldı. Bu durum, kanserlerin vücudun doğal savunma mekanizmalarından kaçmak için nasıl karmaşık yöntemler geliştirdiğini gösteriyor.

Daha akıllı immünoterapilere doğru bir ilerleme

Kanser ve bağışıklık sistemi arasındaki bu ‘gizli kodu’ anlamak, bilim insanlarının daha hassas bağışıklık tedavileri geliştirmesine olanak sağlayabilir. Dr. Greenbaum, bağışıklık sistemini neyin aktive ettiğini anlarsak, mümkün olan en iyi yanıtı elde etmek için gerektiğinde bağışıklık sistemi tarafından daha fazla veya daha az görünür olacak kanser aşıları tasarlayabileceğimizi söylüyor. Bu bilgi, bağışıklık sistemini seçici olarak harekete geçirerek zararlı iltihaplanmaya neden olmadan sadece tümörleri saldırıya uğratan yeni ilaçların geliştirilmesine de yardımcı olabilir.

Kanser araştırmalarında yeni bir dönem

Virüs taklitçiliğinin tespit edilmesinin, kanser ve bağışıklık sistemi arasındaki karmaşık ilişkiyi incelemek için yeni yollar açtığını vurgulayan Dr. Greenbaum, “Bizler için bir sır olanı artık ölçülebilir bir fenomene dönüştürdük” diyor. Bu gelişme, bağışıklık sisteminin kanseri nasıl gördüğünü ve bu bilgiyi hastaları tedavi etmek için nasıl kullanabileceğimizi daha derinlemesine anlamanın önünü açıyor.

Modelleme ve yapay zeka alanındaki hızlı gelişmelerle birlikte, bilim insanları kanserin gizli kodunu anlamanın ve bir gün vücudun kendi biyolojisini kullanarak kanseri yenebilmenin eşiğinde gibi görünüyor.


Diyabet hastalarına uyarı... Bu kış meyvelerine dikkat edin

Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
TT

Diyabet hastalarına uyarı... Bu kış meyvelerine dikkat edin

Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)

Kışın gelmesiyle birlikte nar, mandalina ve portakal gibi lezzetli mevsim meyveleri pazarları doldurur ve tatlı tadıyla herkesi cezbeder. Ancak, diyabet hastaları için tüm meyveler güvenli bir seçim değildir.

Bazı meyveler, kan şekeri düzeylerini önemli ölçüde etkileyerek hastalık kontrolünü tehdit edebilecek yüksek düzeyde doğal şeker içerir.

Kaçınılması gereken yüksek şekerli kış meyveleri

Kışın, kan şekeri düzeylerinde hızlı bir artışa neden olabilecek yoğun şeker içerdikleri için, diyabet hastalarının çok dikkatli tüketmesi veya tamamen kaçınması gereken bazı meyveler vardır.

Nar

Antioksidanlar ve vitaminler açısından zengin olması gibi birçok yararına rağmen, nar yüksek düzeyde doğal şeker içerir. Narın fazla tüketilmesi, şeker seviyelerinde keskin bir artışa yol açarak yemeklerden sonra kan şekeri seviyelerinin kontrolünü zorlaştırabilir.

xscdf
Nar yüksek düzeyde doğal şeker içerir. (Pexels)

Tatlı mandalina

Bu meyveler tatlı tadı ve ferahlatıcı aromasıyla sevilir, ancak vücut tarafından hızla emilen büyük miktarda basit şeker içerir.

Diyabet hastaları için, bunları kontrol etmeden tüketmek kan şekerinde ani bir yükselmeye neden olabilir ve böylece diyet kontrolünü bozabilir.

Olgun armutlar

Armut ne kadar olgunsa, doğal şeker içeriği o kadar yüksek olur. Bu nedenle şeker hastaları, yedikten sonra kan şekeri seviyelerinde dalgalanmaların önlenmesi için nispeten olgunlaşmamış armutları seçmeli veya çok sınırlı miktarlarda yemelidir.

csdfr
Diyabet hastaları olgunlaşmamış armutları tercih ederler. (Pexels)

Kırmızı elmalar

Kırmızı elmalar, yeşil elmalardan daha tatlıdır ve daha yüksek düzeyde doğal şeker içerir. Bunları büyük miktarlarda yemek, yemekten sonra kan şekerinde hızlı bir artışa neden olabilir. Bu nedenle, tüketimini azaltmak veya daha güvenli yeşil elmalarla değiştirmek tavsiye edilir.

Diyabet hastaları için uygun şeker oranı düşük kış meyveleri hangileridir?

Glukoz seviyeleri üzerinde düşük etkisi olan ve şeker hastalarının yüksek kan şekeri konusunda endişelenmeden mevsim meyvelerinin tadını çıkarabilmelerini sağlayan birkaç meyve seçeneği vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Yeşil elmalar

Yeşil elmalar, ekşi tadı ve kırmızı elmalara göre daha düşük şeker içeriği ile karakterizedir. Tokluk hissi veren lif bakımından zengindirler. Lif ayrıca, şeker emilimini yavaşlatarak yemeklerden sonra glukoz seviyelerini sabit tutar.

Kırmızı meyveler (çilek, yaban mersini, böğürtlen)

Kırmızı meyveler nispeten düşük şeker içerir ve vücut hücrelerini iltihaptan koruyan antioksidanlar açısından zengindir. Meyvelerdeki lif, şeker emilimini yavaşlatmaya yardımcı olur, bu da onları atıştırmalık olarak veya yoğurt ve tam tahıllara eklenerek tüketmek için mükemmel bir seçim haline getirir.

df
Kırmızı meyveler nispeten düşük şeker içerir ve antioksidan bakımından zengindir. (Pexels)

Greyfurt

Greyfurtun kalori ve şeker içeriği düşüktür. Lif ve su içeriği sayesinde iştahı kontrol etmeye yardımcı olur. Kahvaltıya veya atıştırmalık olarak mükemmel bir katkı olabilir, ancak greyfurt ile etkileşime giren belirli ilaçlar kullanıyorsanız, diyabet ilacınızı almayı unutmayın.

Kivi

C vitamini ve lif açısından zengin küçük bir meyve olan kivinin, diğer bazı kış meyvelerine kıyasla şeker içeriği düşüktür. Atıştırmalık olarak ölçülü bir şekilde yenebilir veya salatalara ve meyve tabaklarına eklenebilir, ancak ilk kez yedikten sonra kan şekeri seviyenizi mutlaka kontrol edin.

Diyabet hastaları meyveyi nasıl yemelidir?

Miktarı kontrol edin: Düşük şekerli meyveler bile ölçülü olarak yenmelidir ve günlük porsiyon, glukozda ani bir artış olmaması için farklı öğünlere bölünmelidir.

Yedikten sonra kan şekerinizi ölçün: Bu, meyvenin kan şekeri seviyeniz üzerindeki etkisini anlamanıza ve diyetinizi buna göre ayarlamanıza yardımcı olur.

Meyveyi protein veya sağlıklı yağlarla birleştirin: Şekerin kan şekerine olan etkisini azaltmak ve tokluk hissini artırmak için meyveleri protein veya kuruyemiş, yoğurt gibi sağlıklı besinlerle birleştirin.

Meyve ve sebze alımınızı çeşitlendirin: Vücut için gerekli olan antioksidanları ve lifleri artırırken dengeli bir diyet elde etmek için.

Taze meyveleri tercih edin: Kan şekeri düzeylerini çok hızlı yükseltebilen ilave şeker içeren hazır ve konserve meyve sularından kaçının.

Doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışın: Diyetinize yeni bir meyve türü eklemeden önce, durumunuza uygun olduğundan emin olmak için doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışın.