20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Araştırmacılar, daha fazla çalışma tamamlanana kadar bitki temelli beslenme biçimlerinin geniş çapta tavsiye edilmemesi uyarısı yapıyor.

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Son 20 yılda yayımlanan yaklaşık 50 çalışma üzerine yapılan yeni bir incelemeye göre vejetaryen ve vegan beslenme biçimleri, daha iyi sağlıkla ilişkili ve buna kalp hastalıkları, kanser ve ölüm riskinin daha düşük olması da dahil.

Önceki çalışmalar bitkisel ürünler açısından fakir ve et, rafine tahıllar, şeker ve tuz bakımından zengin bir beslenme biçiminin daha yüksek ölüm riskiyle bağlantılı olduğunu göstermişti.

Araştırmalar hayvansal ürünlerin tüketiminin azaltılması ve bitki temelli beslenme biçiminin artırılmasının kalp hastalığı ve kanser riskini düşürebileceğini de ortaya koyuyor.

Öte yandan bu tür beslenme biçimlerinin bütünüyle sağladığı faydalar belirsizliğini koruyordu.

Ocak 2000'le Haziran 2023 arasında yayımlanan 48 çalışmanın değerlendirildiği yeni bir araştırma incelemesinde bitki temelli diyetler, kalp sağlığı ve kanser riski arasındaki bağlantılar hakkında daha önce yapılan çeşitli çalışmalardan elde edilen kanıtlar derlendi.

Son inceleme genel olarak vejetaryen ve vegan beslenme biçimlerinin; metabolik hastalıklar, kanser ve ölümle bağlantılı kan basıncı ve şeker gibi bir dizi risk faktöründe daha iyi sağlık durumuyla "sağlam istatistiksel ilişkiye" sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Bilim insanları bu beslenme biçimlerinin kalp hastalığı, gastrointestinal ve prostat kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu tespit etti.

Bulgular, bitki temelli diyetlerin sağlık açısından önemli faydalarla ilişkili olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan araştırmacılar, değerlendirilen çalışmalar arasında takip edilen beslenme rejimleri, hasta demografisi ve çalışmanın süresi bakımından birçok farklılık olduğundan, incelemede tespit edilen bağlantıların gücünün sınırlı olabileceğine dair uyarıyor.

Bilim insanları, bazı bitki temelli beslenme biçimlerinin bazı kişilerde vitamin ve mineral eksikliklerine yol açabileceği uyarısındada da bulunuyor.

Daha fazla araştırma tamamlanana kadar bitki temelli beslenme biçimlerinin geniş çapta tavsiye edilmemesi uyarısı yapıyorlar.

Araştırmacılar şöyle yazıyor: 

Kısıtlayıcı olma ihtimali taşıyan rejimlerle ilişkili potansiyel risklerin yanı sıra büyük bir çalışmanın yol açtığı heterojenlik nedeniyle, çalışma sonuçlarının kanıt gücü kayda değer derecede sınırlandığından, A/AFPD'lerin (hayvan ve hayvansal ürün içermeyen diyet -çn.) benimsenmesini geniş çapta önermeden önce dikkatli olunmalı.

Öte yandan hayvan içermeyen beslenme biçimlerinin kalp sağlığı ve kanser riski üzerindeki farklı etkilerini değerlendiren inceleme, vejetaryen bir diyetin insan sağlığına fayda sağlayabileceğini gösteriyor.

Araştırmacılar böyle bir beslenme biçiminin "21. yüzyılda insan sağlığı üzerinde en çok etki yaratan iki kronik hastalığı önlemede etkili stratejilerden biri olabileceğini" söylüyor.

Independent Türkçe



Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
TT

Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)

Ölümle burun buruna gelen kişiler, yaşadıkları deneyim sırasında zamanın durmuş veya yavaşlamış gibi geldiğini sıkça bildiriyor. 

Başından böyle bir olay geçmeyen kişilerin aklına film sahneleri gelecektir. Örneğin bir trafik kazasında hayatını kaybetmekten kıl payı kurtulan bir karakter etrafına bakarken, sahne daha yavaş akıyor. 

Ölüme yakın deneyimler üzerine çalışan psikiyatr Bruce Greyson'ın 1980-1990'larda yaptığı çalışmalarda, bu türden deneyimler yaşayan kişilerin yaklaşık yüzde 70'i "zamanın durduğunu veya anlamını yitirdiğini" bildirmişti. 

Peki bu travmatik olaylar neden böyle bir etki yaratıyor ve zamanın nasıl algılandığı hakkında neler söylüyor? 

İnsanlar zamanı nasıl algılıyor?

Liverpool John Moores Üniversitesi'nde zaman psikolojisi üzerine çalışan Dr. Ruth Ogden, yıllar önce geçirdiği bir trafik kazasından sonra bu alana ilgi duymaya başlamış. 

Psikoloji hocası, Conversation için kaleme aldığı yazıda, başka bir araçla çarpıştıktan sonra adeta zaman durmuş gibi hissettiğini anlatıyor.  

15 yıl boyunca ölüme yakın deneyimlerde neden zamanın yavaşladığı ve zamanın nasıl algılandığı üzerine araştırmalar yürüten Dr. Ruth Ogden ulaştığı sonuçları şöyle açıklıyor:

Biz saniyeleri ve dakikaları mükemmel bir doğrulukla kaydeden saatler gibi değiliz. Bundan ziyade beynimiz, zamanı çevremizdeki dünyaya duyarlı bir şekilde algılamaya ayarlanmış gibi görünüyor.

Dr. Ogden, beynin duygusal ve fizyolojik uyarılmayı düzenleyen bazı bölgelerinin, aynı zamanda zamanın işlenmesinde de rol oynadığını ekliyor. 

Bu nedenle duygular yoğunlaştığı sırada beynin zaman algısı da etkileniyor. Örneğin keyifli vakit geçirirken zaman uçup gidiyor ve sıkıcı ortamlarda geçmek bilmiyor. 

Ölüme yaklaşınca zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyimlerde zamanın neden yavaşladığı kesin olarak bilinmiyor. Bilim insanları bunun altında savaş ya da kaç tepkisinin yattığını düşünüyor. Evrimsel süreçte hayatta kalma içgüdüsü olarak gelişen bu tepki, tehdit anında ortaya çıkıyor.

Tehlike karşısında beyin daha hızlı çalıştığı için ölüme yakın deneyim yaşayan kişiler çevrelerinin daha yavaş hareket ettiğini görüyor. 

Psikoloji ve Ruh Sağlığı Sınır Alanları Enstitüsü'nden araştırmacı Marc Wittmann bu durumu şöyle açıklıyor:

Organizma çevresel uyaranları normalden daha hızlı işleyerek kişinin daha kolay tepki vermesini sağlıyor. Daha hızlı algılamak, düşünmek ve hareket etmek hayatta kalmak için avantaj demek.

Yaşlandıkça zaman daha mı hızlı akıyor?

Herkes ölüme yakın bir deneyim yaşamayabilir fakat birçok kişi yaşı ilerledikçe zamanın akıp gittiğinden yakınıyor. 

Geçmişe bakınca çocukken vakit daha yavaş akıyormuş gibi gelirken, yetişkinlikle beraber sanki göz açıp kapayıncaya kadar yıllar geçiyor.

Bilim insanları bu durumun birkaç nedeni olduğunu söylüyor. Örneğin çocukken bir yıl, yaşanan sürenin daha büyük bir kısmına tekabül ediyor. Nörolog Santosh Kesari "10 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, hayatının yüzde 10'u. 60 yaşındaki biri için ise hayatının yüzde ikisinden daha azı" diyor. 

Ayrıca çocukken sürekli yeni şeylerle karşılaşmak, hafızada daha kalıcı etkiler bırakıyor. Kesari şu ifadeleri kullanıyor:

Zamanı unutulmaz olaylarla ölçüyoruz ve yaşlandıkça hatırlanmaya değecek daha az yeni şey yaşanıyor. Bu da çocukluğun daha uzun sürmüş gibi görünmesine yol açıyor.

Bilim insanın burada bahsettiği, zamanın o an içinde nasıl algılandığından ziyade, nasıl hatırlandığı. 

Yine de bazı çalışmalarda çocukken zamanın akışının daha yavaş algılandığı bulunmuştu. Nörobilimci Patricia Costello, çocukların gelişim aşamasında olduğunu belirterek "Sinirsel iletimleri yetişkinlere kıyasla fiziksel olarak daha yavaş. Bu da zamanın geçişini algılama biçimlerini etkiliyor" diyor:

Yetişkinliğe ulaşınca zaman devrelerimiz kablolamayı tamamlıyor ve zamanın geçişini doğru bir şekilde nasıl kodlayacağımızı deneyimlerimizle öğreniyoruz.

Yaşlanınca zamanın daha hızlı akıyormuş gibi gelmesi, büyük ölçüde yeni deneyimlerin azlığıyla ilişkilendiriliyor. Costello bu histen kurtulmak isteyenlere hayatlarına yenilik katmasını öneriyor.

Bilim insanı "Her şeyin çok hızlı geçip gittiği, kendi hayatımızı kaçırdığımız hissini nasıl durdurabiliriz? İş dönüp dolaşıp yeni şeyler öğrenmeye geliyor" diyerek ekliyor: 

Yeni bir beceri öğreniyor musunuz? Farklı bir şeyler pişiriyor musunuz? Mümkün olduğunca hayatınıza yenilik katmak, anıların öne çıkmasını sağlayacak ve bir bakıma zamanı uzatacaktır.

Independent Türkçe, Conversation, Psychology Today, NBC News