Angelina Jolie, Haluk Bilginer'le oynadığı filmi anlattıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5075742-angelina-jolie-haluk-bilginerle-oynad%C4%B1%C4%9F%C4%B1-filmi-anlatt%C4%B1
Angelina Jolie, Haluk Bilginer'le oynadığı filmi anlattı
Angelina Jolie, Maria Callas'la benzerliklerine değinirken "Ben kusurlu bir insanım ama çok çalışıyorum ve o da öyle" diyor (Netflix)
Yönetmen koltuğunda Pablo Larraín'in oturduğu ve Angelina Jolie'nin başrolde yer aldığı Maria; Venedik, Telluride ve New York film festivallerinin ardından cumartesi gecesi Los Angeles'ta düzenlenen AFI Fest'te izleyiciyle buluştu.
Larraín'in daha önce 2016 yapımı Jackie'de Jackie Kennedy'ye ve 2021 tarihli Spencer'da Prenses Diana'ya odaklandığı biyografik üçleme projesinin bir parçası olan film, efsanevi opera sanatçısı Maria Callas'ın 1970'lerin Paris'indeki son günlerini ve kaybettiği ikonik sesini geri kazanmak için verdiği mücadeleyi konu alıyor.
Filmde Jolie soprano sanatçısını oynarken, Haluk Bilginer ise Yunan asıllı armatör Aristotle Onassis'i canlandırıyor.
Gösterim sonrası Oscarlı sinemacı Barry Jenkins'in moderatörlüğünde yapılan soru-cevap bölümünde yönetmen Larraín, "Başka bir alternatif olduğunu sanmıyorum, Angelina pas geçseydi bu filmin var olacağını sanmıyorum" dedi.
"Opera söylemenin ne olduğunu tam anlamamıştım"
"Sanırım bana şarkı söyleyip söyleyemeyeceğim sorulduğunda, bir oyuncu kadar şarkı söyleyeceğimi düşündüm" diyen Jolie ise ekledi:
Söyleyebildiğim kadar söyleyeceğim, elimden gelenin en iyisini yapacağım. Opera söylemenin ne olduğunu tam anlamamıştım.
Jolie, eğitim sürecini "gerçekten duygusal, çok özel ve korkutucu bir yolculuk" diye nitelendirdi.
Oscarlı aktris kalabalığa, "kariyerinde sahip olduğu her şeyi vermesi istenen çok fazla an olmadığını" söyleyerek şöyle dedi:
Özellikle bir sanatçı olarak, birinin sizden sahip olduğunuzu bile bilmediğiniz şeyler istemesi en büyük hediyelerden biri.
Gösterimden önce kırmızı halıda Hollywood Reporter'a konuşan Jolie, filmde bir opera efsanesine dönüşmesine rağmen halen "kendisini bir şarkıcı olarak görmediğini" itiraf etti.
"Kendimi ona yakın hissediyorum"
"Ama bunun üstesinden geldim" diyen Jolie ekledi:
Sanırım sesimi yeniden buldum. Hiç sesimin zirvesinde şarkı söylememiştim. Bunu nasıl yapacağımı bilmek için hiç destek almamış, hiç denememiştim.
7 aylık bir vokal eğitiminden ve Callas'ın hayatına derinlemesine daldıktan sonra Jolie, canlandırdığı karakteri henüz geride bırakamadığını söyledi.
Hayatımda birkaç gerçek insanı oynadım. Onları yanınızda taşıyorsunuz. Bu diğer karakterlerden farklı. Mesela o artık benim kız kardeşim, epey yakından tanıdığım biri. Bu yüzden onun müziğini her zaman duyacağım ve belki bir başkasından biraz daha farklı gülümseyeceğim çünkü kendimi ona yakın hissediyorum.
Jolie, Callas'la, kendini işine adamış biri olmanın getirdiği "belli bir yalnızlığı" paylaştığını da söyledi.
Maria, 27 Kasım'da sınırlı sayıda sinema salonunda gösterime girecek ve 11 Aralık'ta Netflix'te izleyiciyle buluşacak.
Müziğiyle yaraları sarıp travmaları iyileştiren grup: Oi Va Voihttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5138803-m%C3%BCzi%C4%9Fiyle-yaralar%C4%B1-sar%C4%B1p-travmalar%C4%B1-iyile%C5%9Ftiren-grup-oi-va-voi
"Her sanatçının isteği aynıdır" diyen Oi Va Voi üyeleri, "Yaptığımız işin yıllar sonra da hâlâ bir anlam taşımasını, insanlara dokunmasını ve ebedi kalmasını umut ederiz" diyor (Oi Va Voi)
Müziğiyle yaraları sarıp travmaları iyileştiren grup: Oi Va Voi
"Her sanatçının isteği aynıdır" diyen Oi Va Voi üyeleri, "Yaptığımız işin yıllar sonra da hâlâ bir anlam taşımasını, insanlara dokunmasını ve ebedi kalmasını umut ederiz" diyor (Oi Va Voi)
2000'de Londra'da kurulan Oi Va Voi, dünya müziğiyle çağdaş tınıları buluşturan, türler arasında gezinen ve kendine has müzikal kimliğini yıllar içinde ustalıkla inşa eden çeyrek asırlık bir grup. Farklı coğrafyaların zengin müzikal ve kültürel mirasından beslenen grup, dans ritimleriyle indie rock, alt-folk ve Londra kulüplerinin elektronik ses dünyasını bir araya getirerek her daim ebedi ve özgün işlere imza atıyor.
Grubun ismi kadim bir deyimden geliyor: "Oi Va Voi!" yani "Aman Tanrım!" Bu unvan, onların sürprizlerle dolu, içten ve sahici müziğini de çok iyi tarif ediyor. Oi Va Voi, bugüne dek Avrupa'nın dört bir yanında tıklım tıklım salonlarda konserler verdi, büyük festivallerin başrolünde sahne aldı ve kendine sadık, geniş bir dinleyici kitlesi oluşturdu.
Müziklerinde tür kaygısından uzak, insani ve sosyal değerleri önceleyen grup, son albümleri The Water's Edge'le yine güçlü bir duygu dünyasına davet ediyor dinleyicisini. Albüm, acının içinden geçen iyimserliği, geçmişin yüklerini suya bırakıp yeniden başlama umudunu taşıyor. Adını geçmişin yüklerinden arınıp yeni başlangıçlara yönelme fikrinden alan bu albüm, aynı zamanda grubun kendi plak şirketi Parallel Skies'dan çıkan ilk çalışma olma özelliğini taşıyor.
Hasret 4 duraklı Türkiye turnesiyle bitiyor
Oi Va Voi, bu albümle hem kültürel mirasını selamlıyor hem de 21. yüzyılın sesleriyle yeni hikayeler anlatıyor. Ve bunu yaparken, geçmişin melodileriyle bugünün ritimlerini, insan hikayeleriyle evrensel duyguları ustalıkla harmanlamayı sürdürüyor.
Oi Va Voi, The Water's Edge'in 2 Mayıs'ta yani bugün yayımlanmasının hemen ardından Türkiye turnesine çıkacak. Grup 7 Mayıs'ta Ankara, 8 Mayıs'ta Eskişehir, 9 Mayıs'ta İstanbul ve son olarak 10 Mayıs gecesi İzmir'de dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Son kavuşmamızın üzerinden epey zaman geçmişti. Davulcu Josh Breslaw, buraya kendilerini geri getiren şeyin dinleyicilerin ta kendisi olduğunu söylüyor. "Müziğimizi çalıp dinleyen insanlar oldukça biz de oralara gidiyoruz" diyen Breslaw ekliyor:
Türkiye bizim için özel ve kendimizi şanslı hissettiğimiz bir yer çünkü burada müziğimiz sahipleniliyor. Klarnet ve keman gibi enstrümanlarla şarkıların dramatik yapısı Türkiye'de bir karşılık buluyor.
"Türkiye'de o kadar çok anımız var ki"
Grubun Türkiye'yle ilgili hafızalara yer eden çok fazla hatırası var. "Eski Babylon'da 4 gece üst üste çaldığımız zamanlar vardı, resmen İstanbul'da yaşıyorduk" diyen Breslaw, o dönemi uzaklara dalarak hatırlarken yüzünde bir gülümseme beliriyor. Gözlerine bakınca o günlere gittiğinden emin oluyorsunuz.
O kadar çok anımız var ki... İzmir'de deniz kenarında harika festivallerde sahne aldık. Ankara'da bize Boksör lakaplı çok özel biri eşlik etmişti.
Tabii ki Türkiye'ye her gelişlerinde bir-iki kilo alarak dönüyorlar:
Ve şunu da söylemeliyiz ki Türkiye'de gittiğimiz her yerde yemekler inanılmaz!
Peki yaklaşan konserlerde sadık Oi Va Voi hayranlarını neler bekliyor? Yeni albümlerinin 2 Mayıs'ta, tam turne öncesinde çıktığını hatırlatan vokalist Steve Levi-Kallin, "Dolayısıyla ağırlıklı olarak oradan parçalar çalacağız" diyor. Grubun unutulmaz klarnet ezgilerine de imza atan Levi-Kallin, "Ama kimse evine en sevdiği Oi Va Voi şarkılarını dinlemeden dönmeyecek" diye garanti veriyor:
Elbette eski favorileri de unutmuyoruz.
"Deprem görüntülerini izlediğimizde çok sarsıldık"
Gülbaba Records etiketiyle bugün dinleyicileriyle buluşan The Water's Edge'de, grubun 6 Şubat depremlerinden etkilenerek yazdığı Sad Dance de var. Bu şarkının duygusal sürecini anlatırken Levi-Kallin, "Türkiye, her zaman kalbimize yakın bir yer olmuştur" diyor.
Haberleri alıp görüntüleri izlediğimizde çok sarsıldık. Türkiye'ye karşı böyle bir yakınlığımız varken, yaşananlara en iyi müzikle yanıt verebileceğimizi hissettik.
Parçanın yaratım aşamasından bahseden vokalist şöyle diyor:
Şarkı çok doğal bir şekilde gelişti. Önce hipnotik bir keman partisiyle başladık, ardından parçayı yavaş yavaş ve özenle inşa ettik. Her zamankinden daha fazla boşluk bırakarak, müziğin nefes almasına izin verdik. Sanırım bu şarkının biraz nefes alması gerekiyordu.
Oi Va Voi, hep Türkiye'yi hem de Suriye'yi vuran trajediden o kadar etkilenmiş ki depremin hemen ertesi günü stüdyoya girmiş. "Böyle bir anda müzik yaparken, travma yaşayan bir halka, koca bir millete seslendiğinizin farkına varıyorsunuz" diyor Josh Breslaw:
O yüzden şarkıyı çok fazla doldurmadan, büyük fırça darbeleriyle anlatmanız gerekiyor. Dinleyenlerin üstüne bir dalga gibi gelsin, onları biraz olsun yatıştırsın istedik.
"Geçmişin yüklerini bırakıp, hayata umutla bakabilme düşüncesi"
The Water's Edge, ayrışmaya karşı durup dayanışmayı savunan insani bir mesaj taşıyor. Bu temanın nasıl ortaya çıktığını ve albüme nasıl yansıdığını tüm içtenliğiyle anlatıyor Steve Levi-Kallin:
İnsanların hayatlarında, geçmişin ağırlığını geride bırakıp yeni bir başlangıç yapma ihtiyacı duyduğu anlar olur. Bu geçmişi bırakıp ilerleme hali, albümdeki Dance Again'in sözlerinde de var. Geçmişin yüklerini bırakıp, hayata umutla bakabilme düşüncesi.
Oi Va Voi, Türkiye'deki hayranlarına "Geri geliyoruz ve birlikte yine harika anılar biriktirmek istiyoruz" diyor (Oi Va Voi)
Albüm, Avrupa'daki sosyo-politik atmosferden de etkilenmiş. Değişen dünya, Oi Va Voi'un müziğini ister istemez şekillendirmiş. "Albümün yarısına gelmiştik ki 7 Ekim olayları yaşandı" diyor Levi-Kallin ve ekliyor:
Savaşın etkisi, sadece Ortadoğu'daki değil, tüm dünyadaki topluluklara yayıldı. Biz de buna, Dance Again'i yazarak yanıt verdik. Sosyal medyada kaybolan sesimizi, müzikle yeniden bulduk ve duygularımızı bu yolla ifade edebildik.
"Müzik, siyasetin ulaşamadığı yerlere dokunur"
Oi Va Voi, politik bir albüm yapmak istemese de bir dayanışma mesajı vermek istediğini söylüyor. Çünkü gruba göre müzik, kriz anlarında insanları bir araya getirme gücüne sahip. Levi-Kallin, "Müzik, siyasetin ulaşamadığı yerlere dokunur" diyerek ekliyor:
İnsanlar siyaset için şarkı söyleyip dans edemez ama müzik hissettirir, bağ kurdurur. Hele ki canlı müzikte bu daha güçlü. Dinleyici sizin siyasi bir amacınız olmadığını bilirse, o müziğe daha güvenle bağlanır.
Oi Va Voi, 20 yılı aşkın süredir Doğu Avrupa ve Ortadoğu ezgilerini modern müzikle harmanlıyor. Grup, kurulduğu ilk yıllardan beri aynı derdi taşıyor: Kendi seçtikleri müzikal paletle kişisel hikayeleri anlatmak. Levi-Kallin, "Artık daha deneyimliyiz" diyerek ekliyor:
Fikirlerimizi daha uzun sürede, daha fazla açıdan değerlendiriyoruz. Eskiden bir fikri hızla işlerdik. Şimdiyse hikayesi, ritmi, atmosferi, kültürü ve duygusu derken her parçanın yerini bulması için daha çok uğraşıyoruz.
Grubun çok sevilen ve içinde Refugee, Yesterday's Mistakes, Ladino Song gibi hit parçalarını barındıran 2003 çıkışlı albümü Laughter Through Tears, duygusal derinliği ve müzikal harmanıyla tanınıyor. Dumanı üstünde yeni albüm The Water's Edge için onun manevi devamı demek mümkün. Levi-Kallin, "Kesinlikle öyle" diyor ve Josh Breslaw ona katılıyor:
İki albüm de köklerimizden besleniyor ve geçmişle geleceğe aynı anda bakmanın nasıl bir his olduğunu anlatıyor. Geleneksel melodilerle, modern sesleri ve prodüksiyonu harmanlıyoruz.
Grup, geleneksel etkilere sadık kalırken, yeni sesleri keşfetmekten de korkmuyor. Bu dengeyi nasıl kurduklarına gelince... "İşte işimizin en önemli kısmı bu!" diyor Breslaw:
Biz her parçayı titizlikle, bütün unsurlar birbirine yakışana kadar harmanlıyoruz. Çok fazla "Hayır" deyip, doğru "Evet"i bulana kadar bekliyoruz.
Oi Va Voi, farklı kültürleri harmanlayan bir grup olarak, sosyal ve insani meseleleri ele alma sorumluluğu hissettiklerini söyleyerek "Bazen geçmişteki bir hikaye, bugünü anlamamıza ya da yarını daha iyi görmemize yardımcı oluyor" ifadesini kullanıyor (Oi Va Voi)
Oi Va Voi'un müziği, sürekli taze ve yenilikçi kalırken, kültürel ögeleri harmanlamaktan vazgeçmiyor. Onların sound'u her döneme, her coğrafyaya, her yaşa ve her tarza hitap ediyor.
"Klarnet, keman, trompet gibi akustik enstrümanlarla elektronik sesleri, davul, bas ve gitarı bir araya getirmemiz..." diyor Levi-Kallin:
İşin sırrı burada. Üzerine toplumsal duyarlılığı olan ve insani duyguları işleyen sözleri eklediğinizde ortaya, zamanı olmayan bir bütün çıkıyor.
"Büyük travmalar yaşansa da bir gün yeniden dans edeceğiz"
Son olarak Oi Va Voi'un, hayranlarına vermek istediği bir mesaj olup olmadığını sorduğumda, tıpkı grubun pek çok şarkısı gibi tüylerimi diken diken eden bir yanıtla karşılaşıyorum.