Dünya'daki suyun kökenine dair teori sarsılıyor

Dünya'daki suyun kökenini bulmak için hidrojenin nereden geldiğini tespit etmek gerekiyor (Unsplash)
Dünya'daki suyun kökenini bulmak için hidrojenin nereden geldiğini tespit etmek gerekiyor (Unsplash)
TT

Dünya'daki suyun kökenine dair teori sarsılıyor

Dünya'daki suyun kökenini bulmak için hidrojenin nereden geldiğini tespit etmek gerekiyor (Unsplash)
Dünya'daki suyun kökenini bulmak için hidrojenin nereden geldiğini tespit etmek gerekiyor (Unsplash)

Bilim insanları Dünya'daki suyun asteroitlerden gelmediğini ve gezegenin bunu kendi başına üretecek kapasiteye sahip olduğunu öne sürdü.

Dünya'daki suyun kökeni, yaşamı mümkün kılan temel maddeler arasında olmasından dolayı, büyük önem arz eden bir konu. Bu nedenle hidrojeninin ne zaman ve nerede oluştuğunu saptamak gerekiyor: Hidrojen olmadan su ve su olmadan da bildiğimiz türden yaşam var olamaz.

Yaygın kabul gören bir teoriye göre su bileşenleri, yaklaşık 4,5 milyarlar yıl önce oluşan gezegenin ilk dönemlerinde yeryüzüne düşen göktaşlarının içindeydi.

Ancak bulguları hakemli dergi Icarus'ta yayımlanan çalışmaya göre suyun oluşması için göktaşlarına ihtiyaç duyulmamış olabilir.

Bilim insanları enstatit kondrit denen nadir bir meteorit türüne odaklandı. Bu göktaşları Dünya'nın 4,5 milyar yıl önceki yapısına benzedikleri için gezegenin ilk dönemleri hakkında fikir verebiliyor.

Daha önce yapılan bir çalışmada bu türden bir örnekte hidrojen tespit edilmiş ancak elementin kayada kendiliğinden mi bulunduğu yoksa daha sonra mı bulaştığı belirlenememişti.

Oxford Üniversitesi'nden bilim insanları yeni çalışmada X ışınlarından yararlanarak aynı türden farklı bir göktaşının kimyasal yapısını ortaya çıkarmaya çalıştı.

Ekip göktaşı içindeki hidrojenin sülfür molekülleriyle bağlantılı olacağını düşünerek ışını buna göre ayarladı. Şaşırtıcı bir şekilde hidrojen sülfür, bekledikleri bölgenin dışındaki kristalize kısımda yoğunlaşmıştı.

Diğer yandan meteoride Dünya'da bir şeyler bulaştığına işaret eden, çatlak veya pas bulunan bölgelerinde hidrojen yok denecek kadar azdı.

Bilim insanları bu nedenle hidrojenin göktaşında her zaman olduğunu ve sonradan bulaşmadığını düşünüyor.

Bu durum popüler teoriyi destekliyor gibi görünse de araştırmacılar, bu meteoridin Dünya'nın ilk dönemlerine benzemesine dikkat çekiyor.

Göktaşında doğal yolla oluşan hidrojen sülfür miktarına dayanarak gezegenin de yaşamı mümkün kılan ilk su moleküllerini üretecek tüm hidrojene sahip olabileceğini öne sürüyorlar.

Çalışmaya liderlik eden Tom Barrett "Analiz bize numunenin hidrojen sülfür içerdiğini, sadece beklediğimiz yerde olmadığını söylediğinde inanılmaz derecede heyecanlandık" diyor.

Makalenin ortak yazarı James Bryson da "Artık gezegenimizi inşa eden malzemenin hidrojen açısından daha önce düşündüğümüzden çok daha zengin olduğunu düşünüyoruz" diyerek ekliyor. 

Bu bulgu Dünya'daki suyun, gezegenimiz oluştuktan sonra onu tesadüfen bombardımana tutan hidratlı göktaşlarından ziyade doğal bir süreç sonucu oluştuğu fikrini destekliyor.

Ancak yeni çalışma tartışmayı kesin bir şekilde kapatmıyor. Dünya'da suyun kendiliğinden oluşabileceğine dair önemli bir bulgu sunsa da göktaşları süreçte kritik bir rol oynamış olabilir.

Independent Türkçe, Popular Science, Discover Magazine, Icarus



Bilinen en acı madde bulundu

Amaropostia stiptica mantarı (Wikimedia Creative Commons)
Amaropostia stiptica mantarı (Wikimedia Creative Commons)
TT

Bilinen en acı madde bulundu

Amaropostia stiptica mantarı (Wikimedia Creative Commons)
Amaropostia stiptica mantarı (Wikimedia Creative Commons)

Gıda bilimcileri, şimdiye kadar bilinen en acı madde olduğunu söyledikleri bir mantar kimyasalı keşfetti. Bu bulgu, dilin tadı algılamamızı nasıl sağladığına ışık tutuyor.

Almanya'daki Leibniz Gıda Sistemleri Biyolojisi Enstitüsü'ndeki araştırmacılar, Amaropostia stiptica mantarından üç bileşik çıkardı ve bunların insan tat reseptörleri üzerindeki etkilerini inceledi.

Kimyasalların bilinen en acı maddeler olduğunu tespit eden araştırmacılar, doğal acı bileşikler ve bunların dil üzerindeki etkileri hakkındaki bilgilerimizi genişletti.

Çoğunlukla çiçekli bitkilerden veya sentetik kaynaklardan elde edilen binlerce farklı kimyasal molekülün acı olduğu biliniyor. Ancak bilim insanları hayvansal, bakteriyel ya da mantar kökenli acı bileşiklerin daha az çalışıldığını belirtiyor.

Bu tür bileşiklere dair anlayışımızı artırmanın, insanlarda acı algısının nasıl evrimleştiğine dair gizemi çözebileceğini söylüyorlar.

Acı tat reseptörlerinin, insanları zararlı olması muhtemel maddeleri tüketmeye karşı uyarmak için evrimleştiği düşünülüyor.

Ancak tüm acı bileşikler zehirli ya da zararlı değil ve köygöçüren mantarı gibi her zehirli maddenin tadı da acı değil.

Önceki çalışmalar, acı maddelere yönelik sensörlerin sadece ağızda değil aynı zamanda mide, bağırsaklar, kalp ve akciğerlerde de bulunduğunu göstermişti.

Bu organlar "tat almamıza" yardımcı olmadığından, bu sensörlerin fizyolojik önemi gizemini koruyor.

Leibniz Enstitüsü araştırmacıları, acı bileşiklere ilişkin kapsamlı veri toplamalarının bu noktada yardımcı olduğunu söylüyor. Çalışmanın ortak yazarı Maik Behrens, "Çeşitli acı bileşik sınıfları, tat reseptörü tipleri ve varyantları hakkında ne kadar sağlam verilere sahip olursak, yeni acı bileşiklerini tanımlamak ve acı tat reseptörü aracılı etkileri öngörmek için tahmin modelleri geliştirebiliriz" diyor.

Sonuçlarımız, doğal acı bileşiklerin moleküler çeşitliliği ve etki şekli hakkındaki bilgilerimizi artırmamıza katkıda bulunuyor.

Son çalışmada bilim insanları, tadı "son derece acı" olan ve zehirli olmayan acı raf mantarını değerlendirdi. Mantardan daha önce bilinmeyen üç bileşiği çıkarıp incelediler ve kimyasal yapılarını belirlediler.

Laboratuvarda ortamında geliştirilen hücre modellerini kullanan araştırmacılar, bu kimyasalların vücuttaki yaklaşık 25 insan acı tat sensörü tipinden en az birini aktive etmede rol oynadığını gösterdi.

Çalışma sırasında keşfedilen bir bileşik olan oligoporin D, en düşük konsantrasyonlarda bile dilde TAS2R46 adı verilen acı tat reseptörünü uyardı.

Sadece 1 gram oligoporin D'nin, "106 küvet dolusu su" içinde çözündüğünde bile acı olduğu belirlendi.

Araştırmacılar çalışmada, "Oligoporin D, TAS2R46'yı zaten mikromolar altı derişimde aktive etti ve bu nedenle en güçlü acı agonistleri ailesine ait" diye belirtti.

Independent Türkçe