İspanyol dizileri yükselişte: Kaçırmamanız gereken 10 yapım

İki Mezar izlenme listelerinden düşmüyor, La Casa de Papel ise küresel bir fenomen... İspanyol yapımları altın çağını yaşarken ıskalamamanız gereken 10 diziyi sıraladık

4. sezonda yürek burkan biçimde La Casa de Papel'e veda eden Alba Flores, Vis a vis'te Saray Vargas rolünde (Netflix)
4. sezonda yürek burkan biçimde La Casa de Papel'e veda eden Alba Flores, Vis a vis'te Saray Vargas rolünde (Netflix)
TT

İspanyol dizileri yükselişte: Kaçırmamanız gereken 10 yapım

4. sezonda yürek burkan biçimde La Casa de Papel'e veda eden Alba Flores, Vis a vis'te Saray Vargas rolünde (Netflix)
4. sezonda yürek burkan biçimde La Casa de Papel'e veda eden Alba Flores, Vis a vis'te Saray Vargas rolünde (Netflix)

Netflix'in yeni mini dizisi İki Mezar (Dos Tumbas), yalnızca üç bölümde seyirciyi derinden sarsarak İspanyol yapımlarına olan ilgiyi yeniden alevlendirdi. La Casa de Papel'in Profesör'ü Álvaro Morte'nin başrolde olduğu bu çarpıcı gerilim, kısa sürede izlenme listelerinin zirvesine yerleşti. TIME'ın "rahatsız edici ama bir o kadar sürükleyici" sözleriyle övdüğü yapım, İspanyol dizilerinin dünya çapında neden bu kadar çok konuşulduğunu bir kez daha gösterdi. 

Artık dünyanın dört bir yanında bir fenomen haline gelen La Casa de Papel'le başlayan bu furya hız kesmediği gibi zenginleşti de. Aslında bu durum hiç de sürpriz değil. İspanyol dizileri son yıllarda yalnızca keyifli hikayeler sunmakla kalmadı, derin insan portreleri, güçlü kadın karakterler ve zekice kurgularla izleyiciyi ekran başına kilitledi. 

Bu listede size sadece popüler örnekleri değil, biraz daha kenarda kalmış ama kaliteleriyle öne çıkan yapımları hatırlatmak istedik. La Casa de Papel artık herkesin bildiği rekortmen bir yapım, haliyle ona bu satırlarda selam çakmakla yetindik. Onun yerine, Şantaj'da tesadüfi bir cinayetin gölgesinde şekillenen gerilimi, Susmayanlar'da lise koridorlarında yankılanan #MeToo hikayesini, The Girls at the Back'te kadınlar arasındaki dayanışmayı, Kablo Kızları'nda 1920'lerin Madrid'indeki özgürlük mücadelesini, Kızıl Kraliçe'de ise zeka oyunlarıyla örülü bir polisiyeyi keşfedeceksiniz.

Türleri farklı olsa da bu dizilerinin ortak noktası, kalbinize dokunacak bir damar bulabilmesi. Bazen gerilimle, bazen kahkahayla, bazen de dostluğun sıcaklığıyla; her birinin ardında evrensel bir insan hikayesi var.

Eğer İki Mezar'ın yarattığı heyecan hoşunuza gittiyse, bu listede göreceğiniz yapımlar ruhunuza işleyerek sizi daha da derinlere çekecek. Lafı daha fazla uzatmadan ıskalamamanız gereken İspanyol yapımı dizileri bir bir sıralayalım...

Paquita Salas

İspanyol mizahının en özgün örneklerinden biri olan Paquita Salas, güldürürken kalbe de dokunan bir dizi. Bir zamanların parlayan menajeri Paquita, değişen dünyaya ayak uyduramayan, ama pes etmeyen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. 1990'ların ihtişamlı günlerinden bugüne uzanan bu yolculuk, hem eğlenceli hem de hüzünlü bir tonla ilerliyor. Paquita'nın sadık sekreteri Magüi'yle birlikte yeni yeteneklerin peşine düşmesi, diziyi bir keşif hikayesine dönüştürüyor. 

sfrgt
Fotoğraf: Netflix

Ödüllü oyuncu Brays Efe'nin hayat verdiği Paquita, abartılı halleriyle güldürürken, içten anlarıyla izleyiciyi şaşırtıyor. Javier Calvo ve Javier Ambrossi imzalı bu yapım, İspanyol kültürünü ve mizahını mümkün olan en doğal şekilde yansıtıyor. Netflix sayesinde dünya çapında izleyici bulan dizi, kısa sürede bir fenomen haline geldi. Ve belki de en güzeli, Paquita'nın hikayesi bize her düşüşün içinde saklı bir yeniden doğuş ihtimalini hatırlattı.

IMDb: 8,0
Nereden izlenir: Netflix

Smiley

Smiley, tesadüfün büyüsünü ve aşkın sürprizlerle dolu doğasını anlatan modern bir romantik komedi. Barcelona sokaklarında başlayan bu hikayede, yanlışlıkla gönderilen bir mesaj iki yabancının hayatını kökten değiştiriyor. Miki Esparbé ve Carlos Cuevas'ın güçlü kimyası, diziyi klişelerden uzaklaştırıp samimi bir duygusal yolculuğa dönüştürüyor.

defrt
Fotoğraf: Netflix

Karakterler ayrı düşse bile izleyici, aralarındaki çekimin ekranın her köşesine sindiğini hissediyor. Bir yandan "Acaba kavuşacaklar mı?" sorusuyla gerilirken, diğer yandan sahneleri tatlı bir gülümsemeyle izliyorsunuz. Dizi, romantik komedi geleneğine saygı duruşunda bulunurken ona kendi taze yorumunu da katıyor. Yardımcı karakterlerin enerjisi, hikayeye hem eğlence hem de derinlik kazandırıyor. Ve sonunda, Smiley tam da adının vaat ettiği şeyi yapıyor: İzleyicisine sıcacık bir gülümseme bırakıyor.

IMDb: 8,0
Nereden izlenir: Netflix

Vis a vis

Baştan söyleyelim: Orange Is the New Black'i sevdiyseniz, Vis a vis sizi daha da derinden etkileyecek. Vis a vis, kadın hapishanesinin karanlık duvarları arasında hem gerilim hem de insan ruhunun sınırlarını ustalıkla anlatan çarpıcı bir dizi. Masum görünen bir aşk hikayesiyle başlayan olaylar, dizinin kahramanı Macarena Ferreiro'nun kendini suç, şiddet ve yozlaşmayla çevrili bir dünyada bulmasına yol açıyor.

7u8ı
Fotoğraf: Antena 3 / Netflix

La Casa de Papel'in Nairobi'si Alba Flores'in de rol aldığı hikaye hız kesmeden ilerlerken, her bölüm neredeyse nefessiz izleniyor. Şiddetin ve gerilimin dozu yüksek ama karakterlerin kırılganlığıyla ustaca dengeleniyor. Sarı üniformalı kadınlar arasındaki rekabet, dayanışma ve ihanet izleyicide sürekli bir diken üstünde olma hali yaratıyor. Vis a vis'in kamera dili ve görselliği de öyküyü sıradan bir hapishane dramasının ötesine taşıyor. İkinci sezonla birlikte tansiyon daha da yükseliyor ve oyunculuklar iyice parlıyor. Kısacası Vis a vis, karanlığın içinden doğan bir başyapıt gibi, sizi hem sarsıyor hem de ekrana kilitliyor.

IMDb: 7,8
Nereden izlenir: Netflix

I, Addict (Yo, adicto)

I, Addict, bağımlılıkla yüzleşmenin en çıplak ve en insani hikâyelerinden birini gözler önüne seriyor. Yönetmen ve yazar Javier Giner'in kendi yaşamından beslenen bu diziyle izleyici, yalnızca bir bağımlının çöküşüne değil, aynı zamanda yeniden ayağa kalkma mücadelesine de tanık oluyor. Başroldeki Oriol Pla öylesine güçlü bir performans sergiliyor ki, bir an nefret ettiğiniz karaktere bir sonraki sahnede empatiyle yaklaşırken buluyorsunuz kendinizi.

ssdfrgt
Fotoğraf: Disney+

Dizi, bağımlılığı sadece bir hastalık olarak değil, insanın varoluş sancılarından biri olarak resmediyor. Karakterler aracılığıyla yalnızca madde bağımlılığı değil, hepimizin taşıdığı ihtiyaçlar ve boşluklar da açığa çıkıyor. Yönetmenler Javier Giner ve Elena Trapé, konuyu sert ama şefkatli bir duyarlılıkla ele alıyor. I, Addict, acıyı saklamadan, çelişkileri gizlemeden anlatan, her yönüyle samimi bir yapım. Kendi yaralarımıza da ayna tutan bu dizi, son yılların en unutulmaz İspanyol yapımları arasındaki yerini fazlasıyla hak ediyor.

IMDb: 7,8
Nereden izlenir: Disney+

Şantaj (El inocente)

Şantaj, tek bir telefonun nasıl eski kabusları canlandırıp insanı geçmişin gölgelerine sürükleyebileceğini anlatıyor. Görünmeyen Misafir'le tanınan (Contratiempo) Mario Casas'ın hayat verdiği Mateo, 9 yıl önce istemeden işlediği bir cinayetin yükünü taşırken, özgürlüğüne kavuştuğunu sandığı anda yeni bir karanlığın içine çekiliyor.

vfghy
Fotoğraf: Netflix

Her bölümü adeta bir film gibi kurgulanan dizi, farklı karakterlerin sırlarını açığa çıkarıyor ve izleyiciyi sürekli yeni bir bulmacanın parçasıyla yüzleştiriyor. Sürükleyici anlatımı, beklenmedik bağlantıları ve çarpıcı dönüşleriyle izleyiciyi her an tetikte tutuyor. Karmaşık entrikalarla dolu olmasına rağmen, akıcı yönetimi sayesinde hikaye rahatlıkla takip edilebiliyor. Özellikle Casas'ın performansı ve güçlü yan karakterler diziyi çok daha derin ve gerçekçi kılıyor. Şantaj, kolay tüketilen bir yapım değil; sabır ve dikkat isteyen ama karşılığında büyük bir tatmin sunan bir seyir deneyimi. Geçmişimizden kaçamayacağımızı hatırlatan bu dizi, İspanyol gerilimlerinin en unutulmazları arasına girmeye aday.

IMDb: 7,8
Nereden izlenir: Netflix

The Girls at the Back (Las de la última fila)

The Girls At The Back, dostluğun hem en kırılgan hem de en güçlü halini gösteren, izleyicinin kalbine dokunan bir hikaye. 30'lu yaşlarını geçmiş 5 kadın, içlerinden birine konan kanser teşhisinin ardından geleneksel yolculuklarına bambaşka bir anlam yüklüyor. Diziyi farklı kılan, hastanın kim olduğunun gizli kalması. Çünkü asıl mesele hastalık değil, dayanışma.

dfrgt
Fotoğraf: Netflix

Karakterler arasındaki doğal diyaloglar, yılların dostluğunu tüm çatışmaları ve sevgisiyle yansıtıyor. Bu yolculuk, korkularla yüzleşmenin, kaçırılmış fırsatların ve yeniden hayata tutunmanın hikayesine dönüşüyor. Daniel Sánchez Arévalo'nun incelikli yönetimi, oyuncuların güçlü kimyasıyla birleşerek izleyiciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Dizi, izleyiciyi kendi arkadaşlıklarını ve hayatın bilinmezlerini sorgulamaya davet ediyor. Özetle The Girls At The Back, basit bir yol hikayesi değil, kadın dostluğunun gücünü anlatan bir yaşam dersi.

IMDb: 7,7
Nereden izlenir: Netflix

Kablo Kızları (Las chicas del cable)

Kablo Kızları, 1920'lerin Madrid'inde kadınların özgürlük ve eşitlik arayışını güçlü bir hikayeyle anlatıyor. Ülkenin ilk telefon şirketinde işe başlayan 4 kadının ilişkisi, sadece iş arkadaşlığından ibaret kalmayıp güçlü bir dostluğa ve dayanışmaya dönüşüyor.

fgthy
Fotoğraf: Netflix

Ana Fernández, Nadia de Santiago, Blanca Suárez ve Maggie Civantos'un canlandırdığı karakterler, bağımsızlık için verdikleri mücadeleyle dönemin erkek egemen düzenine meydan okuyor. Dizi, 5 sezon boyunca kadınların görünmez kılınan emeğini ve kişisel fedakarlıklarını öne çıkarıyor. Tarihsel atmosferle harmanlanan bu hikaye, kimi zaman fazlasıyla dramatik, kimi zaman eğlenceli bir telenovela havası sunuyor. Modern müzik kullanımı dönemin ruhunu yansıtmadığı için eleştirilse de anlatının enerjisini yükseltiyor. Karakterlerin iniş çıkışları, seyirciyi hem büyülüyor hem de o dönemin kadınlarının cesaretini hatırlatıyor. Kablo Kızları, bağımsızlık uğruna verilen mücadelenin yalnızca bir döneme değil, her çağa ait olduğunu hatırlatan bir dizi.

IMDb: 7,5
Nereden izlenir: Netflix

Susmayanlar (Ni una más)

Susmayanlar, genç bir kızın cesurca açtığı pankartla başlayan ve okulun duvarlarını aşarak herkesi sarsan bir hikaye anlatıyor. Nicole Wallace'ın hayat verdiği Alma, "İçeride bir tecavüzcü saklanıyor" sözleriyle gerçeği haykırırken, hem dostluklarını hem de kendi güvenliğini riske atıyor. Dizi, #MeToo hareketinin İspanyol gençliği üzerindeki yansımalarını samimi ve rahatsız edici bir dürüstlükle işliyor.

cfvg
Fotoğraf: Netflix

Hikaye, dışlanmış bir gencin sesini duyurma çabasını merkeze alırken, toplumun bu sesi duymaya ne kadar hazır olduğunu da sorguluyor. Yavaş tempolu anlatımı yer yer sabır gerektirse de altındaki öfke ve empati izleyiciyi derinden yakalıyor. Genç oyuncu Wallace'ın performansı, Alma'nın kırılganlığıyla direncini aynı anda görünür kılıyor. Dizi, yalnızca bir okul hikayesi değil; susmayanların ve susturulmak istenenlerin öyküsü. Susmayanlar, gerçeğin en ağır yükünü genç bir kızın omuzlarında göstererek izleyiciye unutması güç bir tokat indiriyor.

IMDb: 7,2
Nereden izlenir: Netflix

La Templanza

Dönem dizisi La Templanza, aşkın, gururun ve ikinci şansların büyüleyici öyküsünü anlatıyor. Mauro'nun düşüşten sonra yeniden ayağa kalkma çabası, Sol'un inatçı direnciyle kesişiyor ve ortaya olgun bir aşkın kıvılcımları çıkıyor. İlk bölümler ağır ilerlese de karakterlerin yaşamları derinleştikçe hikaye seyirciyi içine çekiyor.

fgthy
Fotoğraf: Amazon Prime Video

Diziyi değerli kılan yalnızca aşk hikayesi değil; insanların acılarından sonra yeniden var olabilme iradesi. Zengin dünyası, karakter gelişimleri ve görkemli atmosferiyle María Dueñas imzalı kaynak materyalin hakkını veriyor. Muhteşem manzaralar ve dönem detayları, izleyiciyi doğrudan 19. yüzyılın kalbine götürüyor. La Templanza, yavaş ama derinlikli ilerleyen; sabredenlere olgun bir aşkın ve insan ruhunun direncinin ödülünü sunan bir dizi.

IMDb: 7,1
Nereden izlenir: Amazon Prime Video

Kızıl Kraliçe (Reina Roja)

Kızıl Kraliçe, zekasıyla dünyayı şaşırtacak kadar parlak ama kendi iç karanlığıyla boğuşan Antonia Scott'ın hikayesini merkeze alıyor. Vicky Luengo'nun hayat verdiği Antonia, modern bir Sherlock Holmes gibi hem hayranlık uyandırıyor hem de ürperti yaratıyor. Ona eşlik eden ve İki Mezar'dan da tanıdığımız Hovik Keuchkerian ise sert mizacıyla hem denge unsuru hem de hikayenin gizli kalbi.

dfgt
Fotoğraf: Amazon Prime Video

İlk sezon tek bir davaya odaklansa da karakterlerin gelecekteki yolculuklarına dair ipuçlarıyla örülüyor. Juan Gómez-Jurado'nun çok satan romanından uyarlanan dizi, kitabı bilenler için bile sürükleyici bir yorum sunuyor. Sadık bir uyarlama olmasına rağmen görsel diliyle hikayeye yeni bir katman eklemeyi başarıyor. Diziyi özel kılan ise kara mizahla bezeli diyalogları ve casusluk klişelerine getirdiği enerjik yorum. Zaman zaman karmaşık bir anlatı sunsa da seyirciyi daima diken üstünde tutmayı başarıyor. Antonia ve Jon arasındaki kimya, ekranın her anına gerilim ve duygu katıyor. Kızıl Kraliçe, yalnızca bir polisiye değil; zekanın, korkunun ve insan ruhunun sınırlarını zorlayan nefes kesici bir serüven.

IMDb: 6,8
Nereden izlenir: Amazon Prime Video



Yapay zeka insanları neden yalan söylemeye itiyor?

Eğitimlerine destek olması için yapay zekaya başvuran öğrenci sayısıyla ilgili endişeler artıyor (AP)
Eğitimlerine destek olması için yapay zekaya başvuran öğrenci sayısıyla ilgili endişeler artıyor (AP)
TT

Yapay zeka insanları neden yalan söylemeye itiyor?

Eğitimlerine destek olması için yapay zekaya başvuran öğrenci sayısıyla ilgili endişeler artıyor (AP)
Eğitimlerine destek olması için yapay zekaya başvuran öğrenci sayısıyla ilgili endişeler artıyor (AP)

Yeni bir çalışmada insanların yapay zeka kullanırken aldatıcı davranmaya çok daha fazla eğilimli olduğu tespit edildi.

Berlin'deki bir araştırma enstitüsünden bilim insanları, görev veya komut veren kullanıcıların çoğunun, yapay zekadan yalan söylemesini istemekten çekinmediğini buldu.

Oxford Üniversitesi'nde teknoloji ve düzenleme alanında öğretim üyesi olan Dr. Sandra Wachter, insanların yapay zeka kullanırken etik dışı davranışlar sergilemeye daha yatkın olması durumunda endişe verici sonuçların ortaya çıkabileceğini söylüyor.

Wachter, "Özellikle bireylerin eylemleri, başkaları ve bir bütün olarak toplum üzerinde muazzam sonuçlar doğurabileceğinden, finans, sağlık, eğitim veya işletme gibi yüksek riskli alanlarda yapay zekayı kullanıp kullanmayacağımızı, bunu nasıl ve ne zaman yapacağımızı dikkatlice düşünmeliyiz" diyor.

İnsanlar tıp, işletme veya hukuk fakültesinde bir sınavda hile yapabiliyorsa, sadece işi doğru düzgün öğrenmemekle kalmıyorlar, aynı zamanda kötü hukuki, tıbbi veya ticari tavsiyeler vererek başkalarına zarar verme ihtimalleri de artıyor.

13 çalışma üzerinden yürütülen ve 8 binden fazla katılımcının yer aldığı araştırma, insanların yapay zekaya nasıl talimat verdiğine odaklandı.

Yaklaşık yüzde 85'inin yalan söylediği ancak makinelerle etkileşime girmedikleri zamanlarda yüzde 95'inin dürüst davrandığı saptandı.

Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü'nden çalışmanın yazarı Zoe Rahwan, "Yapay zeka kullanımı, insanlarla eylemleri arasında elverişli bir ahlaki mesafe yaratıyor; onları, normalde yapmayacakları veya muhtemelen başkalarından istemeyecekleri davranışları talep etmeye itebiliyor" diyor.

Bilim insanları geniş çapta kullanılan "zar atma görevi"ni gerçekleştirdi. Bu görevde katılımcılar bir zar atıyor, sonucunu gözlemleyip raporluyor ve her yüksek atışta daha fazla para alıyor. Araştırmacılar, insanların sonucu bildirme görevini yapay zekaya devrettiğinde neler olduğunu inceledi. 

Bir görevde katılımcılardan, yapay zekanın "doğruluğu en üst düzeye çıkarmak"la "kârı en üst düzeye çıkarmak" arasında değişen 7 puanlık bir ölçekte bir öncelik belirlemesi istendi. Katılımcıların yaklaşık yüzde 85'i sahtekarlık yaparken, üçte biri ila yarısı, yapay zekaya sonuna kadar hile yapmasını söyledi.

Ayrıca makine müdahalesi olmadan görevi tamamlamaları istendiğinde katılımcıların neredeyse tamamı zardaki sonucu dürüstçe bildirdi.

Önceki araştırmalar, insanlar sonuçlarla arasına mesafe koyabildiğinde yalan söylemeye daha yatkın olduğunu gösteriyor. Yeni çalışmada, "Kimse izlemiyorken veya eylemi başka biri gerçekleştirirken kuralları esnetmek veya çiğnemek daha kolay" ifadeleri yer alıyor.

Araştırmacı Nils Köbis şöyle diyor: 

Çalışmamız, insanların işlerini makinelere devrettiğinde, özellikle de bunu söylemeleri gerekmediğinde etik dışı davranışlarda bulunmaya daha istekli olduğunu gösteriyor.

Araştırmanın ortak yazarı Profesör Iyad Rahwan da "Bulgularımız, teknik güvenlik önlemlerini ve düzenleyici çerçeveleri acilen daha da geliştirmemiz gerektiğini açıkça ortaya koyuyor" diye ekliyor.

Ancak bunun da ötesinde toplumun, ahlaki sorumluluğu makinelerle paylaşmanın ne anlama geldiğiyle yüzleşmesi gerekiyor.

Independent Türkçe


Bilim insanları "Kitlesel yok oluş döneminde miyiz?" sorusunu yanıtladı

İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
TT

Bilim insanları "Kitlesel yok oluş döneminde miyiz?" sorusunu yanıtladı

İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)

Bilim insanları, bazı çalışmaların aksine, halihazırda bir kitlesel yok oluş olayı yaşanmadığını öne sürdü. 

Dünya tarihinde bugüne kadar bilinen 5 kitlesel yok oluş olayı yaşanırken, bunlardan sonuncusu yaklaşık 66 milyon yıl önce Dinozorlar Çağı'nı sona erdirmişti. 

Kitlesel yok oluş, gezegendeki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 75'inin 2 milyon yıl gibi kısa bir süre zarfında soyunun tükenmesini ifade ediyor. 2 milyon yıl uzun gibi görünse de Dünya'nın 4,5 milyar yıllık tarihinde aslında çok kısa bir zaman aralığına denk geliyor.

Bazı uzmanlar biyoçeşitlilikteki endişe verici düşüş nedeniyle halihazırda 6. kitlesel yok oluşun yaşandığını ve bunun öncekilerden farklı olarak insan eliyle gerçekleştiğini öne sürüyor.

Ancak bulguları hakemli dergi PLOS Biology'de yayımlanan yeni bir çalışmaya göre bu varsayım yanlış. Araştırmacılar biyoçeşitlilik azalsa da bunun, kitlesel yok oluş kategorisine girecek hızda yaşanmadığını belirledi.

Arizona Üniversitesi'nden John Wiens ve Harvard Üniversitesi'nden Kristen Saban, Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) değerlendirmeye aldığı 22 bin bitki ve hayvan cinsi hakkındaki son 500 yılın verilerini inceledi. 

Araştırmacılar, daha kapsamlı bir evrimsel tarihi yansıttığı için tür yerine cins düzeyinde değerlendirme yapmayı tercih etti. Cins, farklı ancak birbiriyle ilişkili türleri gruplandıran biyolojik sınıflandırmayı ifade ediyor. Çalışmaya yaklaşık 163 bin tür dahil edildi.

Bilim insanları 1500'den bu yana 90'ı hayvan ve 12'si bitki olmak üzere toplam 102 cinsin yok olduğunu saptadı.

Araştırmacılar bu rakamın, incelenen canlı gruplarının sadece yüzde 0,5'ine denk gelmesinden dolayı kitlesel yok oluştan söz edilemeyeceğini savunuyor.

Ayrıca soyu tükenen canlıların zaman ve mekan açısından eşit dağılmadığı da gözlemlendi. Örneğin bu olayların dörtte üçünden fazlası adalarda meydana gelmişti. 

Yok oluşların çoğunun memeliler (21 cins) ve kuşlar (37 cins) arasında yaşandığı da belirlendi.

Bunun yanı sıra şaşırtıcı bir şekilde, cins düzeyindeki yok olma oranlarının azalmaya başladığı ve en hızlı kayıpların 1870'ler, 1890'lar ve 1900'lerde yaşandığı tespit edildi.

Wiens bulgular hakkında şu ifadeleri kullanıyor: 

Bitki ve hayvan cinslerinin yok oluşunun çok nadir yaşandığını, bunların çoğunlukla sadece adalardaki cinsler olduğunu ve bu yok oluşların son 100 yılda hızla artmak yerine aslında yavaşladığını gördük.

2023'te yapılan başka bir çalışmada 5 bin 400 omurgalı hayvan cinsi incelenmiş ve canlıların soyunun "hızla tükendiği", halihazırda 6. kitlesel yok oluşun yaşandığı öne sürülmüştü. 

Ancak Wiens bu çalışmanın balıklar, böcekler ve bitkileri hesaba katmaması nedeniyle net bir tablo çizemediğini savunuyor.

Öte yandan bu çalışmada, son 1 milyon yıl içinde hiç olmadığı kadar hızlı bir tür ve cins kaybı yaşandığı için bu sonuca varılmıştı. Makalenin yazarları Gerardo Ceballos ve Paul Ehrlich, CNN'e yaptıkları açıklamada şöyle diyor:

Diğer bir deyişle, önceki yüzyılda kaybolan binlerce türün normal şartlarda yok olması binlerce yıl sürerdi. Bu eğilim evrenseldir ve omurgalılar, omurgasızlar, bitkiler, mantarlar ve mikroplar dahil tüm organizmaları etkiliyor.

Yeni çalışmanın yazarları halihazırda bir yok oluş tehdidi olmasa da biyoçeşitlilikteki azalmanın ciddiyetini koruduğunun altını çiziyor.

Wiens "Gelecekteki yok oluşların, insanları tehdit ettiği için değil, insanların diğer türleri yok oluşa sürüklemesinin ahlaki açıdan yanlış olması nedeniyle durdurulması gerektiğini savunuyoruz" diye açıklıyor.

Manchester Üniversitesi'nden ve iki çalışmada da yer almayan Sadiah Qureshi ise "6. kitlesel yok oluşla ilgili iddialar harekete geçme çağrısı görevi görebilir ancak kayıplarla ilgili kıyametvari iddialar da insanlarda hiçbir şey yapamayacakları hissi yaratabilir" diyerek ekliyor: 

Hâlâ anlamlı bir fark yaratabileceğimizi unutmamalıyız; bu yüzden umudu korumak önemli.

Independent Türkçe, CNN, Phys.org, PLOS Biology, PNAS


Ünlü ressamın tablosundaki renk gizemi aydınlatıldı

Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
TT

Ünlü ressamın tablosundaki renk gizemi aydınlatıldı

Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)

Bilim insanları Jackson Pollock'un bir tablosundaki mavi rengin kaynağını tespit etti.

Soyut dışavurumculuğun öncülerinden Amerikalı ressam Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri, farklı renklerdeki boyaların tuvale sıçratılmasıyla sanatçının klasik tarzını yansıtıyor.

Daha önceki çalışmalarda ressamın temel paletinin parçası olan kırmızı ve sarı pigmentler belirlense de tablodaki canlı mavi renk tanımlanamamıştı.

Pollock'un tuvalde turkuaz boya kullandığı tahmin ediliyordu ancak hakemli dergi PNAS'te 15 Eylül Pazartesi günü yayımlanan çalışma, eserde aslında manganez mavisinin tercih edildiğini saptadı.

Araştırmacılar mavi boyadan örnekler alarak Raman spektroskopisi adlı bir yönteme başvurdu. Bu yöntemde lazerlerle ışık saçılıyor ve boya moleküllerinin titreşimi ölçülerek renk belirleniyor.

Yeni çalışma Pollock'un manganez mavisini kullandığına dair ilk kesin kanıtı sunuyor.

Stanford Üniversitesi'nden makalenin ortak yazarı Edward Solomon, "Bazı çarpıcı renklerin nereden geldiğini moleküler düzeyde anlamak gerçekten ilginç" diyor.

Manganez mavisi bir zamanlar sadece sanatçılar arasında değil, çimento boyası olarak kullanıldığı inşaat sektöründe de yaygındı. Ancak çevreye zarar verdiği endişelerinden dolayı 1990'larda kullanımdan kaldırılmaya başlandı.

Bilim insanları ayrıca örnekleri inceleyerek bu kadar canlı bir renk tonunun nasıl ortaya çıktığını da anlamaya çalıştı.

Araştırmaya göre bu pigment, ışığın elektronlarla etkileşimi sonucu yeşil ve mor ışığı emip yalnızca saf maviyi yansıttığı için bu kadar berrak görünüyor.

New York'taki Modern Sanat Müzesi'nden Abed Haddad, Pollock'un eserleri kaotik görünse de ressamın bu yorumu reddettiğini ve çalışmalarını sistemli bulduğunu söylüyor.

Çalışmanın ortak yazarı Haddad şu ifadeleri kullanıyor:

Aslında bizim çalışma şeklimizle Jackson Pollock'un resim yapma şekli arasında birçok benzerlik görüyorum.

Independent Türkçe, AP, Artnet, PNAS