Psikiyatride devrim yaratan hikaye: Katatonik halde 20 yıl kalan kadın uyandı

50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
TT

Psikiyatride devrim yaratan hikaye: Katatonik halde 20 yıl kalan kadın uyandı

50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)

ABD'de katatonik halde 20 yıl boyunca kalan kadın kendine geldi. April Burrell'i tedavi eden doktorlar, kadının aslında katatonik şizofreniden değil lupustan mustarip olduğunu belirledi. 

Bu tespit, şizofreni gibi psikiyatrik rahatsızlıklara sahip bazı hastaların aslında beyne saldıran bu otoimmün hastalıktan mustarip olabileceğini ortaya koydu. Psikaytri dünyasında bir devrim yapan uzmanlar, dünyanın dört bir yanına bulgularını gönderip diğer araştırmacıları bilgilendirdi.

Burrell hasta olmadan önce Maryland Eastern Shore Üniversitesi'nde muhasebe bölümünde okuyan dışa dönük ve başarılı bir öğrenciydi. Talihsiz kadın, 1995'te 21 yaşındayken başından geçen travmatik bir olayın ardından psikoza girdi. Görsel ve işitsel halüsinasyonlar yaşamaya başladı. Washington Post (WP) kadının başından geçenleri mahremiyet sebebiyle açıklamadı.

Artık iletişim kuramayan ve banyo bile yapamayan Burrell'e, psikiyatri hastanesinde birkaç ay kaldıktan sonra katatonik şizofreni teşhisi kondu. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1'ini etkileyen bu rahatsızlıkta hastalar motor hareketlerde azalma, konuşmama, karşıdakinin söylediklerini ve hareketlerini tekrarlama, kaslarda katılık, hareket ettirmeye karşı direnç gibi belirtiler gösteriyor.

Ailesi, Burrell'e bakmak için ellerinden geleni yaptı. Ancak sürekli bakıma muhtaç olan kadın, 2000'de New York'taki bir psikiyatri merkezine yatırıldı. Genç kadın kendi psikoz dünyasına hapsoldu. Ailesini bile tanıyamaz hale geldi.

"Dejavu yaşamış gibiydim"

Aynı psikiyatri merkezinde o yıllarda tıp öğrencisi olan Sander Markx da staj yapıyordu. Markx, yaklaşık 20 yıl sonra kendi laboratuarını açtığında şans eseri stajyerlerden biri, Markx'a Burrell'den bahsetti. Markx, 2018'deki sohbete dair şöyle konuştu:

Hikayeyi anlatmaya başladığında dejavu yaşamış gibiydim. 'Adı April mi?' dedim.

Psikiyatr Markx, geçen onca yıla ve uygulanan tedavilere rağmen hastanın durumunun hiç iyileşmemesi karşısında afalladığını vurguladı. Bunun ardından 2018'de harekete geçen doktor, ailesinden de onay olarak Burrell'i incelemeye koyuldu. Nöropsikiyatrist, nörolog ve nöroimmünologların da aralarında yer aldığı 70 kişilik bir uluslararası uzman ekibi toplandı.

Kan tahlili, Burrell'in bağışıklık sisteminin çok sayıda antikor ürettiğini ve bunun vücuda saldırdığını gösterdi. Beyin taraması bu antikorların özellikle şizofreni ve psikozla ilişkili şakak loblarına zarar verdiğini ortaya koydu.

Hasta kadın şizofreninin tüm belirtilerini taşısa da araştırma ekibi altında yatan nedenin lupus olduğuna kanaat getirdi. Kelebek hastalığı diye de bilinen bu rahatsızlıkta kişinin bağışıklık sistemi, vücuttaki doku ve organlara saldırıyor. Ancak Burrell'de hastalık sadece beyni etkiliyor gibi görünüyordu.

Araştırmacılar hastanın bağışıklık sistemine karşı koymak için çalışmalara başladı ve 6 ay boyunca tedavi uygulandı. Burrell çok sayıda ilaç kullandı. Hasta neredeyse hemen iyileşme belirtileri göstermeye başladı. Ancak bilişsel sorunları atlatmaya başlasa da psikoz devam etti. 

Markx, bu sebeple araştırma ekibindeki bazı kişilerin hastayı psikiyatri merkezine tekrar göndermek istediğini, kendisinin de aynı dönemde Hollanda'ya gitmek zorunda olduğunu ve yokluğunda kadının gönderilmesinden korktuğunu açıkladı. Psikiyatr, uçuşunun olduğu gün hastasını son kez ziyaret ettiğinde bir sürprizle karşılaştı.

Zira doktor, Burrell'in katatonik durumda olmadığını, adeta farklı bir kadın gördüğünü ifade etti:

20 yıldır tanıdığım ve fazlasıyla hasta gördüğüm birine benzemiyordu. Biraz daha yakından baktım ve 'Aman Tanrım. Bu o' dedim.

2020'de Burrell, psikiyatri hastanesinden taburcu edilecek kadar iyi durumdaydı. Hasta, rehabilitasyon merkezine nakledildi. Burrell'in kardeşleri, Kovid-19 pandemisi sebebiyle ertelenen görüşmelerini geçen sene gerçekleştirdi. Abisi Guy Burrell şöyle konuştu:

Kız kardeşimin eski haline dönmesini hep istemiştim. Oraya geldiğinde, onun yepyeni bir insan olduğunu düşündük. Hepimizi tanıyordu. Çocukluğuna dair farklı şeyler hatırlıyordu.

Burrell'in, hastalığın beynini etkilemeye başladığı zamana kadar yaşananları hatırladığı tespit edildi.

200 hasta belirlendi

Hastadaki iyileşmenin ardından araştırmacılar, antikor açısından benzer hastaları belirlemek için diğer hastanelerle temasa geçti. Birkaç ay sonra Devine Cruz adlı bir hasta bulundu. Hastaya önceden şizoaffektif bozukluk, zeka geriliği ve lupus gibi teşhisler konsa da doktorlar hiçbir zaman bunlar arasında bağlantı kurmamıştı. 

Markx ve ekibinin uyguladığı tedaviyle 20 yaşındaki kadın iyileşmeye başladı. Artık annesiyle yaşayan Cruz, annesine mutfakta yardım ediyor, markete gidiyor ve toplu taşıma araçlarını kullanabiliyor.

Araştırma ekibi, psikiyatrik sorunların bağışıklıktan kaynaklandığı çok fazla hasta olduğunu düşünüyor. Yetkililer New York'ta benzer durumda olan yaklaşık 200 hasta belirledi.

Dünyanın pek çok bölgesinde bilim insanları artık benzer araştırmalar yürüyor. WP, mevcut araştırmanın muhtemelen küçük bir hasta grubunun işine yarayacağını ancak etkisinin psikiyatride teşhis ve tedavi yöntemlerini tekrar şekillendirmeye başladığını yazdı.

Markx şöyle konuştu:

Bunlar unutulmuş ruhlar. Bu insanların hayatlarını iyileştirmekle kalmıyoruz, aynı zamanda onları geri dönebileceklerini düşünmediğim bir yerden geri getiriyoruz.

Burrell ve Cruz vakalarının ardından New York'taki Columbia Üniversitesi'nde yer alan SNF Hassas Psikiyatri ve Akıl Sağlığı Merkezi'ne 75 milyon dolar bağışlandı. Merkez, hastalıkların genetik ve otoimmün nedenleriyle ilgili yeni tedaviler geliştirmeyi amaçlıyor.

Markx, Nisan 2023'te açılan bu merkezde yaklaşık 40 hastanın tedavisine başladığını bildirdi. 

Markx ve ekibinin araştırmasının tam olarak kaç hastanın işine yarayacağı soru işareti olmaya devam ediyor. WP, araştırmanın hastaların beyninde neler olup bittiğini daha iyi anlama potansiyelinin bilim camiasında heyecan uyandırdığını yazdı. Notel Tıp Ödülü sahibi Richard Axel, "Bence temel sinirbilimciler olarak artık hem kavramsal hem de teknolojik açıdan katkı sağlayabilecek bir konumdayız. Bunu yapmak bizim sorumluluğumuz" dedi.

Molecular Psychiatry adlı hakemli bilimsel dergide geçen yıl yayımlanan bir çalışmada, otoimmün rahatsızlık taşıdığından şüphelenilen 91 psikiyatri hastası belirlendi. Bağışıklık sistemine uygulanan immünoterapilerin bu hastalara fayda sağladığı görüldü.

 

Independent Türkçe, Washington Post



Diyabet hastalarına uyarı... Bu kış meyvelerine dikkat edin

Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
TT

Diyabet hastalarına uyarı... Bu kış meyvelerine dikkat edin

Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)
Kontrolsüz mandalina ve portakal tüketimi kan şekerinde ani yükselmeye neden olabilir. (Pexels)

Kışın gelmesiyle birlikte nar, mandalina ve portakal gibi lezzetli mevsim meyveleri pazarları doldurur ve tatlı tadıyla herkesi cezbeder. Ancak, diyabet hastaları için tüm meyveler güvenli bir seçim değildir.

Bazı meyveler, kan şekeri düzeylerini önemli ölçüde etkileyerek hastalık kontrolünü tehdit edebilecek yüksek düzeyde doğal şeker içerir.

Kaçınılması gereken yüksek şekerli kış meyveleri

Kışın, kan şekeri düzeylerinde hızlı bir artışa neden olabilecek yoğun şeker içerdikleri için, diyabet hastalarının çok dikkatli tüketmesi veya tamamen kaçınması gereken bazı meyveler vardır.

Nar

Antioksidanlar ve vitaminler açısından zengin olması gibi birçok yararına rağmen, nar yüksek düzeyde doğal şeker içerir. Narın fazla tüketilmesi, şeker seviyelerinde keskin bir artışa yol açarak yemeklerden sonra kan şekeri seviyelerinin kontrolünü zorlaştırabilir.

xscdf
Nar yüksek düzeyde doğal şeker içerir. (Pexels)

Tatlı mandalina

Bu meyveler tatlı tadı ve ferahlatıcı aromasıyla sevilir, ancak vücut tarafından hızla emilen büyük miktarda basit şeker içerir.

Diyabet hastaları için, bunları kontrol etmeden tüketmek kan şekerinde ani bir yükselmeye neden olabilir ve böylece diyet kontrolünü bozabilir.

Olgun armutlar

Armut ne kadar olgunsa, doğal şeker içeriği o kadar yüksek olur. Bu nedenle şeker hastaları, yedikten sonra kan şekeri seviyelerinde dalgalanmaların önlenmesi için nispeten olgunlaşmamış armutları seçmeli veya çok sınırlı miktarlarda yemelidir.

csdfr
Diyabet hastaları olgunlaşmamış armutları tercih ederler. (Pexels)

Kırmızı elmalar

Kırmızı elmalar, yeşil elmalardan daha tatlıdır ve daha yüksek düzeyde doğal şeker içerir. Bunları büyük miktarlarda yemek, yemekten sonra kan şekerinde hızlı bir artışa neden olabilir. Bu nedenle, tüketimini azaltmak veya daha güvenli yeşil elmalarla değiştirmek tavsiye edilir.

Diyabet hastaları için uygun şeker oranı düşük kış meyveleri hangileridir?

Glukoz seviyeleri üzerinde düşük etkisi olan ve şeker hastalarının yüksek kan şekeri konusunda endişelenmeden mevsim meyvelerinin tadını çıkarabilmelerini sağlayan birkaç meyve seçeneği vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Yeşil elmalar

Yeşil elmalar, ekşi tadı ve kırmızı elmalara göre daha düşük şeker içeriği ile karakterizedir. Tokluk hissi veren lif bakımından zengindirler. Lif ayrıca, şeker emilimini yavaşlatarak yemeklerden sonra glukoz seviyelerini sabit tutar.

Kırmızı meyveler (çilek, yaban mersini, böğürtlen)

Kırmızı meyveler nispeten düşük şeker içerir ve vücut hücrelerini iltihaptan koruyan antioksidanlar açısından zengindir. Meyvelerdeki lif, şeker emilimini yavaşlatmaya yardımcı olur, bu da onları atıştırmalık olarak veya yoğurt ve tam tahıllara eklenerek tüketmek için mükemmel bir seçim haline getirir.

df
Kırmızı meyveler nispeten düşük şeker içerir ve antioksidan bakımından zengindir. (Pexels)

Greyfurt

Greyfurtun kalori ve şeker içeriği düşüktür. Lif ve su içeriği sayesinde iştahı kontrol etmeye yardımcı olur. Kahvaltıya veya atıştırmalık olarak mükemmel bir katkı olabilir, ancak greyfurt ile etkileşime giren belirli ilaçlar kullanıyorsanız, diyabet ilacınızı almayı unutmayın.

Kivi

C vitamini ve lif açısından zengin küçük bir meyve olan kivinin, diğer bazı kış meyvelerine kıyasla şeker içeriği düşüktür. Atıştırmalık olarak ölçülü bir şekilde yenebilir veya salatalara ve meyve tabaklarına eklenebilir, ancak ilk kez yedikten sonra kan şekeri seviyenizi mutlaka kontrol edin.

Diyabet hastaları meyveyi nasıl yemelidir?

Miktarı kontrol edin: Düşük şekerli meyveler bile ölçülü olarak yenmelidir ve günlük porsiyon, glukozda ani bir artış olmaması için farklı öğünlere bölünmelidir.

Yedikten sonra kan şekerinizi ölçün: Bu, meyvenin kan şekeri seviyeniz üzerindeki etkisini anlamanıza ve diyetinizi buna göre ayarlamanıza yardımcı olur.

Meyveyi protein veya sağlıklı yağlarla birleştirin: Şekerin kan şekerine olan etkisini azaltmak ve tokluk hissini artırmak için meyveleri protein veya kuruyemiş, yoğurt gibi sağlıklı besinlerle birleştirin.

Meyve ve sebze alımınızı çeşitlendirin: Vücut için gerekli olan antioksidanları ve lifleri artırırken dengeli bir diyet elde etmek için.

Taze meyveleri tercih edin: Kan şekeri düzeylerini çok hızlı yükseltebilen ilave şeker içeren hazır ve konserve meyve sularından kaçının.

Doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışın: Diyetinize yeni bir meyve türü eklemeden önce, durumunuza uygun olduğundan emin olmak için doktorunuza veya beslenme uzmanınıza danışın.


İçeceğinizi sıcak mı yoksa soğuk mu içtiğiniz ruh halinizi ve psikolojik rahatlığınızı ortaya koyuyor

İçeceğin sıcaklığı ruh sağlığını nasıl etkiliyor? (Pexels)
İçeceğin sıcaklığı ruh sağlığını nasıl etkiliyor? (Pexels)
TT

İçeceğinizi sıcak mı yoksa soğuk mu içtiğiniz ruh halinizi ve psikolojik rahatlığınızı ortaya koyuyor

İçeceğin sıcaklığı ruh sağlığını nasıl etkiliyor? (Pexels)
İçeceğin sıcaklığı ruh sağlığını nasıl etkiliyor? (Pexels)

British Journal of Nutrition dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, çay ve kahve gibi sıcak ya da soğuk içeceklerin sıcaklığı ve içildikleri saatin ruh halini ve genel sağlığı etkileyebileceğini ortaya koydu.

Şarku’l Avsat’ın Fox News'ün haberinden aktardığına göre Asya ve Amerikan kökenli 400'den fazla ABD’li yetişkinin katıldığı araştırmanın yazarlarına göre geleneksel Asya tıbbında eski çağlardan beri bilinen yiyecek ve içeceklerin sıcaklığı, anksiyete, uykusuzluk ve sindirim bozuklukları ile somut bir şekilde bağlantılı.

Çalışma, Asyalı katılımcılar arasında sıcak aylarda soğuk içecek tüketiminin artmasının aşağıdaki durumlarla ilişkili olduğuna işaret etti:

*Artan kaygı.

*Uyku bozuklukları.

*Karında daha fazla dolgunluk hissi.

Amerikan katılımcılar ise kışın sıcak içecek içtiklerinde uykularının düzeldiğini ve hem depresyonlarının hem de sindirim sorunlarının azaldığını bildirdiler.

Araştırmacılar, bu farklılıkları kültürel tüketim alışkanlıklarına ve bireysel ısı duyarlılığına bağlarken etkilerin ‘soğuk elleri’ olan katılımcılar arasında daha güçlü olduğunu ve Asya alt grupları arasında belirgin farklılıklar olduğunu belirtiyorlar. Sonuçların doğrudan bir nedensellik değil, ilintiyi gösterdiğini ve verilerin katılımcıların kendi beyanlarına dayandığını vurguladılar.

San Diego Eyalet Üniversitesi (SDSU) tarafından yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Bu çalışma, ABD’de sıcak ve soğuk yiyecek ve içeceklerin tüketimini çeşitli sağlık sonuçlarıyla doğrudan ilişkilendiren ilk çalışma ve artan anksiyete, uykusuzluk ve sindirim bozuklukları oranlarının ele alınması açısından önemli sonuçlar doğuruyor.”

SDSU’dan epidemiyoloji uzmanı Doç. Dr. Tianying Wu, bu araştırmanın ‘sıcak ve soğuk içecek tüketiminin sağlık sonuçlarıyla nasıl bağlantılı olduğuna dair içgörü sağladığını’ açıkladı.

Doç. Dr. Wu, şunları söyledi:

“Sıcak ve soğuk içeceklerin tüketiminin gerek evde gerekse restoranlarda olsun, ABD’de günlük yaşamın rutin bir parçası olduğu göz önüne alındığında, bu bulgular günlük sağlık seçimleriyle büyük ölçüde ilgili.”

Bir sonraki adımın daha titiz müdahaleci ve prospektif çalışmalar yürütmek olduğunu belirten Doç. Dr. Wu, “Çünkü etkiler yaşa ve sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Örneğin yaşlılar veya dolaşım bozukluğu olanlar soğuğun etkilerine daha duyarlı olabilirler” diye ekledi.

Sağlık ve mesleki terapi uzmanı Jessica Mack ise Fox News'e yaptığı açıklamada, sıcak yiyecek ve içeceklerin tüketilmesinin vücudun strese verdiği tepki üzerinde somut bir etkisi olabileceğini söyledi.

New York’ta yaşayan bir terapist, sıcaklığın gevşemeyi sağlayan parasempatik sinir sistemini uyarmaya yardımcı olabileceğini ve serotonin gibi ruh halini düzenleyen kimyasalların salınımını etkileyebileceğini açıkladı.

Sıcak içeceklerin vagus sinirini (beynin tabanından başlayarak boyun, göğüs ve karın bölgelerine kadar uzanan en uzun kafa siniri) uyararak kalp atış hızını düşürdüğünü ve sakinlik hissini artırdığını belirten aynı terapiste göre sıcaklık psikolojik olarak güvenlik ve rahatlık ile ilişkilendirildiğinden çay veya sıcak çorba içmek gibi basit bir şey bile bedenin ve zihnin savaş ya da kaçış modundan çıkmasına yardımcı olabilir.

SDSU araştırması, sabahları bir fincan kahve içmenin ruh halini iyileştirebileceğini ortaya koyan başka bir araştırmanın yayınlanmasından kısa bir süre sonra yayınlandı. Araştırmada 200 genç dört hafta boyunca izlendi. Çalışmanın yazarları, katılımcıların kafein bağımlılığı olmasa bile enerjilerinde ve mutluluklarında artış olduğunu gözlemledi.


Yapay zekadan sağlıklı yaşamın sırları

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Yapay zekadan sağlıklı yaşamın sırları

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yapay zeka kullanan yeni bir çalışma, yediğimiz yiyeceklerin miktarı ve türüyle sağlıklı beslenme düzenimizi ne kadar tutarlı uyguladığımızın insan sağlığını etkileyen temel faktörler olduğunu ortaya koyuyor.

İsviçre’nin Lozan kentindeki Federal Teknoloji Enstitüsü’nde görevli araştırmacılar, hangi yiyecekleri ve ne kadar düzenli yediğimizin bağırsak sağlığını belirlemede en kritik faktörler olduğunu söylüyor.

Çalışmalar, lif, meyve, sebze ve kuruyemiş açısından zengin beslenmeyi, bağırsak mikrobiyotasının daha zengin olması ve daha iyi sindirim sağlığıyla ilişkilendiriyor.

Bağırsak mikropları, sindirim sistemimizde yaşayan bakteriler, virüsler, mantarlar ve diğer mikroorganizmalardır. Bazıları sağlığa yararlıyken, bazıları zararlı olabilir.

Nature Communications adlı akademik dergide yayımlanan yeni araştırma, sağlıklı bir beslenme düzenine uymanın bağırsak sağlığı için yediğimiz yiyeceklerin türü veya miktarı kadar hayati önem taşıdığını ilk kez gösteriyor.

Yapay zeka analiziyle desteklenen çalışma, düzenli olarak meyve, sebze ve tahıl tüketmenin sağlıklı bir bağırsak mikrobiyotası geliştirmek için çok önemli olduğuna işaret ediyor. Çalışmanın yazarlarından Marcel Salathé, "Bu araştırma, sağlıklı gününüzde aşırı sebze yiyip haftanın veya ayın geri kalanında sağlıksız bir şekilde beslenemeyeceğinizi açıkça gösteriyor" dedi.

Aslında çalışmamız, sağlıklı gıdaların düzensiz tüketiminin bağırsak mikrobiyotası üzerindeki birçok faydalı etkisini ortadan kaldırdığını gösteriyor. Bu, gelecekteki çalışmaların yalnızca insanların ne yediğine değil, zaman içinde ne yediklerinin kalıplarına da bakması için gerçek bir teşvik.Y

vfev
Yemek salonunda öğle yemeği (Alonso Nichols/Tufts Üniversitesi/Eurekalert)

Dışkı örneklerini değerlendirmek için gelişmiş yapay zeka teknikleri, kişinin mikrobiyotası üzerinen diyetini ve tersini tahmin etmek için giderek daha fazla kullanılıyor.

Araştırmacılar, kişinin bağırsak mikrobiyotasının ne yediğini ve bunun tersini yüzde 85'e varan doğrulukla gösterdiğini buldu.

Dr. Salathé, "Dışkı örneğinden bu tür verileri elde etmek nispeten kolay ancak birinin diyetini anlamak son derece zor; bu, elde etmesi zor bir veri" dedi.

Son çalışma, "Yiyecek ve Sen" çalışmasına katılan yaklaşık bin kişinin beslenme bilgilerini değerlendirdi.

Veriler, İsviçre enstitüsü tarafından geliştirilen MyFoodRepo uygulaması aracılığıyla toplandı.

Uygulamanın yapay zeka sistemi, verileri besin içeriği açısından analiz etti ve analiz daha sonra araştırmacılar tarafından incelendi.

Çalışmanın baş yazarı Rohan Singh, "Tarihsel olarak beslenme araştırmaları, gıda sıklığı anketlerine ve 24 saatlik diyet anımsamalarına dayanıyordu. Teoride birinden yediği her şeyi yazmasını isteyebilirsiniz ancak pratikte neredeyse imkansız olduğu için yapılmıyor" dedi.

Araştırma, genellikle kademeli olarak gelişen yaşam tarzına dayalı bağırsak rahatsızlıklarına dair içgörüler sunuyor.

Dr. Singh, "Beslenme bu hastalıklara en büyük katkıda bulunan faktörlerden biri olduğundan, bizimki gibi analizler, kişinin beslenmesinde nelerin iyileştirilebileceğini değerlendirebilir" diye belirtti.

Yapay zeka daha sonra insanların gıda tüketimini buna göre ayarlamalarına yardımcı olabilir.

Bu bulgular ışığında araştırmacılar, beslenme kılavuzlarının yalnızca gıda türleri ve miktarlarını değil, aynı zamanda sağlıklı beslenme alışkanlıklarının düzenliliğini de vurgulayacak şekilde güncellenmesi çağrısında bulunuyor.

Yeni verileri ultra işlenmiş gıdalarda bulunan emülgatörler gibi gıda katkı maddeleriyle bağırsak mikrobiyotası arasındaki bağlantıyı araştırmak için kullanmayı umuyorlar. Dr. Salathé, "Bu katkı maddelerinden bazılarının mikrobiyotanızı gerçekten olumsuz etkileyebileceği yönünde güçlü bir hipotez var ve bunun gerçekten de böyle olabileceğine dair bazı erken belirtilere sahibiz" dedi.

Independent Türkçe