Gözlerin altındaki koyu halkalar ciddi hastalıkların belirtisi olabilir

Gözlerin altındaki koyu halkalar ciddi hastalıkların belirtisi olabilir
TT

Gözlerin altındaki koyu halkalar ciddi hastalıkların belirtisi olabilir

Gözlerin altındaki koyu halkalar ciddi hastalıkların belirtisi olabilir

Gözlerin altındaki bulunan ve maviden menekşe rengine kadar farklı renklerde olabilen koyu halkalarına genellikle ‘yağ bezlerinin’ yeniden dağılımı nedeniyle ortaya çıkan göz altı torbaları eşlik eder. Ancak koyu halkalar genellikle Asyalılarda görülürken kan damarları halkaları ise mavimsidir.

Russia Today’in Vesti.Ru’dan aktardığına göre mavi halkalar, cildin şeffaflığı ve kan damarlarının genişlemesinin yanı sıra hiperpigmentasyon ya da aşağıdaki şu faktörlerden kaynaklanabilir:

-Tüm aile üyelerinin ince bir cilde ve yüzeye yakın kan damarlarına sahip olması gibi kalıtsal durumlar.

-Uykusuzluk.

-Yetersiz beslenme; özellikle tuzlu yiyecekleri aşırı tüketme.

- Özellikle yaşla birlikte kolajen üretimi düşmesi ve deri altı yağ tabakasının azaldığı cildin incelmesi.

- Kurulukla birlikte derinin renginin matlaştıkça kan damarlarının çıkması. Bu nedenle günde 1,5-2 litre su içilmesi tavsiye ediliyor.

- Hiperpigmentasyon.

Koyu halkalar ve göz altı torbaları, asla göz ardı edilemeyecek ciddi sağlık sorunlarının varlığına da işaret ediyor olabilir:

-Alerji veya egzama (Atopik Dermatit). Damar ağı şişerek koyu görünmesini sağlar ve buna sıklıkla hiperpigmentasyon eklenerek koyu halkalar daha görünür hale gelir.

- Hormon üretimi ile ilgili bozukluklar nedeniyle oluşan sorunları.

- Siroz gibi karaciğer hastalıkları. Bu durumda pigmentasyon ortaya çıkar, kan damarları etkilenir ve vücutta toksik maddeler birikir.

-Böbrek hastalığı, sıvı birikmesi ve ödem gibi idrara çıkma sorunları.

-Kalp sorunları. Bu durumda önce ayak ve bacaklarda şişlik, ardından nefes darlığı, nabız bozukluğu ve son olarak da yüzde şişlik görülür.

Bu halkalardan kurtulmak için öncelikle sebebin belirlenmesi gerekir. Bu nedenle sağlık sorunlarını tespit etmek için genel bir muayene tavsiye edilir. Bunun ardından kişi uzman bir doktora başvurabilir. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre sağlıklı bir yaşam tarzı söz konusu halkaların ortaya çıkmasını önlemeye yardımcı olabilir:

-Gece 12’den önce yatmak ve günde 8 saat uyumak.

- Gergin olmamak. Kaygı ve stresle sakince başa çıkmak.

- Güneş koruyucu kremler ve güneş gözlüğü kullanmak.

- Kan damarlarını genişlettiği için alkolden kaçınmak.

- Sigarayı bırakmak. Zira kolajen üretimi üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı cildin kuru ve mat görünmesine neden olur.

- Açık havada daha fazla zaman geçirmek ve egzersiz yapmak.

-Sabahları göz altlarında şişlik görülebilir. Bu nedenle ödemi önlemek için yüksek yastık kullanmak mühimdir. Ayrıca yatmadan önce çok su içmemek ve aşırı tuz tüketmemek de önemli.



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature