Yüksek tansiyon için değiştirilebilir 5 risk faktörü

Yüksek tansiyon için değiştirilebilir 5 risk faktörü
TT

Yüksek tansiyon için değiştirilebilir 5 risk faktörü

Yüksek tansiyon için değiştirilebilir 5 risk faktörü

Yüksek tansiyon, kalp hastalığı için en büyük risk faktörlerinden biridir. Yüksek tansiyon arterlerdeki ve diğer kan damarlarındaki kanın kuvveti çok yüksek olduğunda meydana geliyor ve hasara yol açar. Tedavi edilmemesi durumunda ise yalnızca kalbinizi etkilemekle kalmayarak, aynı zamanda böbreklerinizde ve beyninizde de pek çok soruna neden olabilir.

Yüksek tansiyon geliştirme riskinizi artırabilecek birçok faktör var. Bu hem değiştirilebilir hem de değiştirilemeyen risk faktörlerini kapsar. Değiştirilebilir faktörler gerekli önlemlerin alınmasıyla önlenebilirken, değiştirilemeyen risk faktörleri yaş ve aile öyküsünü içerdiği için önlenemez. Ancak kontrol edebileceğiniz faktörleri değiştirerek riskinizi azaltacak adımlar atabilirsiniz.

Şarku’l Avsat’ın tıbbi site Onlymyhealth’ten aktardığına göre, Shalimar Bagh’daki Max Süper Özel Hastanesi, Kardiyoloji Direktör Yardımcısı Dr. Chandrashekhar, kontrolünüzde olan 5 değiştirilebilir risk faktörü olduğunu söylüyor.

Kan basıncı milimetre cıva (mmHg) cinsinden ölçülür ve iki yönü vardır. Bunlardan biri sistolik basınçtır. Bu daha yüksek sayıdır ve kalp kasılıp arterlere kan pompaladığında arterlerdeki basıncı temsil eder. Diğeri diyastolik basınçtır ve kalp atımlar arasında dinlenme halindeyken arterlerdeki basıncı temsil eder.

Şarku’l Avsat’ın Amerikan Kalp Derneği’nden (AHA) aktardığına göre, göre normal kan basıncı, sistolik kan basıncının 120 mmHg’den az ve diyastolik kan basıncının 80 mmHg’den düşük olması anlamına gelir. Sistolik basıncınız 130 mmHg veya daha yüksekse ve/veya diyastolik basıncınız 80 mmHg veya daha yüksekse, bu yüksek tansiyon olarak kabul edilir.

Yüksek tansiyonun değiştirilebilir risk faktörleri

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, dünya çapında 30-79 yaş arası tahmini 100,28 milyar yetişkinin hipertansiyonu var ve bunların yüzde 46’sı bu duruma sahip olduğunun farkında değil. Hipertansiyonu olan her 5 yetişkinden yalnızca 1’i tıbbi kontrol altındadır.

Dr. Chandrashekhar “Hipertansiyonun önlenmesi çok önemli zira kalp hastalığı gibi ciddi sağlık komplikasyonlarının riskini önemli ölçüde azaltır” ifadelerini kullandı.

Uzman “Yaşam tarzı değişiklikleri ve tıbbi yönetim yoluyla sağlıklı kan basıncı seviyelerini koruyarak bireyler genel refahlarını koruyabilir ve yaşam kalitelerini artırabilirler” ifadeleri de sözlerine ekledi. Önleyebileceğiniz yüksek tansiyon risk faktörleri arasında şunlar yer alır:

Sağlıksız diyet

Yüksek tansiyona katkıda bulunduğundan çok fazla tuz, doymuş yağ ve kolesterol tüketiminden kaçınılması ve bunun yerine yeterli miktarda meyve, sebze ve tam tahıl tüketilmesi gerekiyor.

Obezite ve fiziksel aktivite eksikliği

Düzenli egzersiz yapmadan hareketsiz bir yaşam tarzı sürdürmek, yüksek tansiyona yakalanma riskini artırabilir. Bu nedenle düzenli egzersiz yapılmalı ve fiziksel olarak aktif olunması gerekir.

Aşırı alkol tüketimi

Aşırı alkol tüketimi kan basıncını yükseltebilir. Alkol alımını önerilen düzeylerde sınırlamak önemlidir.

Tütün kullanımı

Sigara ve tütün kullanımı kan damarlarına zarar verebilir ve yüksek tansiyon riskini artırabilir.

Stres

Kronik stres ve bunun etkili bir şekilde yönetilememesi, zamanla yüksek tansiyona katkıda bulunabilir.

Kan basıncı değerlerinin dalgalanabileceğini göz önünde bulundurarak, tek bir yüksek sonucun mutlaka hipertansiyonunuz olduğu anlamına gelmediğini unutmayın. Farklı zamanlarda birden fazla ölçüm yaptırmanız gerekir ve eğer sürekli olarak çok yüksekse, ileriye yönelik bir yol planlamak için bir sağlık uzmanıyla görüşmeniz gerekir. Kontrolünüzde olan değişiklikleri yaparak bu durumu önlemeye çalışmanız önemlidir.



Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
TT

Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)

Bilim insanları yiyeceklerin yapısının tokluk hissini etkileyebildiğini tespit etti. 

Obezite gibi hastalıkların artışında modern beslenme alışkanlıkları kritik bir rol oynuyor. Ultra işlenmiş gıdalar da bu sorunun temel nedenleri arasında sayılıyor.

Öte yandan bu yiyecekler genellikle yağ, şeker ve tuz gibi sağlığa risk teşkil ettiği bilinen besinleri de yüksek miktarda içeriyor. Uzmanlar gıdaların nasıl "işlendiğinin" gözden kaçabileceğini söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Imperial College London ve Quadram Enstitüsü'nden araştırmacılar gıdaların yapısının, etkilerini nasıl değiştirdiğini anlamak üzere bir çalışma yürüttü.

Bulguları hakemli dergi Nature Metabolism'de yayımlanan çalışmada 10 sağlıklı yetişkin 4 günlüğüne bir kliniğe yerleştirildi. Katılımcılara beslenme sondası takılarak mide ve üst ince bağırsaklarından düzenli numune alındı. Böylece gıdaların nasıl sindirildiği ve bunun bağırsaktaki metabolizma sonucu ortaya çıkan maddeleri nasıl etkilediği değerlendirildi.

Katılımcılar, hücreleri kırılmış veya bütün haldeki nohut unundan yapılan lapalarla beslendi. Yani bir lapadaki nohutlar, geleneksel nohut unu yapımında olduğu gibi doğal hücre yapısı bozulacak şekilde işlenmişti. Diğerindeyse hücrelerin bozulmaması için farklı bir işlem uygulandı.

Araştırmacılar, besin değerleri birebir aynı olan bu gıdaların vücutta farklı etkilere yol açtığını gözlemledi. 

Hücre yapısı bozulan nohut unundan yapılan lapa, daha hızlı sindirilerek kandaki glikoz seviyesini, diğer lapaya kıyasla 2 ila 4 kat daha fazla yükseltti.

Parçalanmamış hücrelere sahip gıda ise daha yavaş sindirildi. Ayrıca iştahı bastırmasıyla bilinen GLP-1 ve PYY hormonları daha uzun süre boyunca salgılandı. Katılımcılar da daha uzun süre tokluk hissettiğini bildirdi. 

Çalışmanın çok az kişiyle yapılmış olması gibi önemli bir sınırlılığı var. Ancak bulgular obezite ve tip 2 diyabetle mücadelede, gıdaların yapısının kayda değer bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.

Makalenin yazarlarından Gary Frost "Gıdaların yapısının değiştirilmesi, nihayetinde halkı tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklardan korumaya katkı sağlayabilir ve bu araştırma bu yüzden çok heyecan verici" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Mingzhu Cai ise zayıflama iğnelerinin başarısına değinerek şu ifadeleri kullanıyor:

Ozempic gibi GLP-1 agonistleri hakkında çok fazla tartışma dönüyor. Doğal GLP-1 seviyeleri asla bu ilaçların dozuna ulaşmayacak olsa da nasıl ve nerede salındığını anlayarak vücudumuzun üretebileceği dozları artırma şansımız var.

Bulgular, gıdaların işlenme biçimindeki farklılıkların yalnızca tokluk hissini artırmakla kalmayıp daha sağlıklı sonuçlar da doğurabileceğini gösteriyor.

Independent Türkçe, Imperial College London, Quadram Enstitüsü, Nature Metabolism