Kilo vermeye yönelik fiziksel aktivite için en uygun an ne zaman?

Sabahları yapılan fiziksel aktivite obeziteyle mücadelede daha etkili. (Public Domain)
Sabahları yapılan fiziksel aktivite obeziteyle mücadelede daha etkili. (Public Domain)
TT

Kilo vermeye yönelik fiziksel aktivite için en uygun an ne zaman?

Sabahları yapılan fiziksel aktivite obeziteyle mücadelede daha etkili. (Public Domain)
Sabahları yapılan fiziksel aktivite obeziteyle mücadelede daha etkili. (Public Domain)

Kilo vermeye yönelik fiziksel aktivitenin ideal zamanına ilişkin kanıtlar çelişkili olsa da ABD’de yapılan bir araştırma, sabah 07.00 ile 09.00 arasındaki egzersizlerin obeziteyle mücadelede anahtar faktör olabileceğini gösterdi.

Obesity dergisinde salı günü yayınlanan çalışmalarında araştırmacılar, daha önce yapılan araştırmaların fiziksel aktivitenin sıklığı, yoğunluğu ve süresine odaklandığını ancak az sayıda çalışmanın günlük fiziksel aktivite modelinin kilo verme oranları üzerindeki etkisini incelediğini açıkladı. 

Günün farklı zaman dilimlerinde yapılan fiziksel aktivitenin etkisinin obeziteyi azaltma konusunda eşit derecede etkili olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Araştırmaya göre dünya çapında 1,9 milyardan fazla yetişkin aşırı kilodan, bunların 650 milyonu ise obeziteden mustarip.

Araştırmacılar, fiziksel aktivite için en uygun zamanlamayı belirlemek için ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri tarafından yürütülen Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Araştırması’ndan elde edilen verileri kullandı.

Veriler sabah, öğlen ve akşam bölümlerine ayrılan 5 bin 285 kişiyi içeriyordu.

Sabah grubundaki 642 katılımcı, diğer iki gruptan 10 ila 13 yaş daha büyüktü.

Bu grupta ağırlık kadınlardan oluşuyordu. Grubun çoğu Latin kökenli olmayan beyazlardı. Üniversite veya yüksek öğrenim görmüşlerdi ve hiç tütün veya alkol kullanmamışlardı.

Şarku’l Avsat’In edindiği bilgilere göre çalışma, sabah grubunda 150 dakika orta ila şiddetli fiziksel aktivite kurallarına uyan kişilerin diğer iki gruptaki akranlarına göre daha düşük bir vücut kitle indeksine ve daha ince bellere sahip olduğunu ortaya çıkardı.

Sabah grubundaki kişiler ayrıca günün ilerleyen saatlerinde egzersiz yapanlara kıyasla daha sağlıklı beslendiklerini ve birim vücut ağırlığı başına daha az kalori tükettiklerini bildirdi.

Sonuçlara göre sabah grubundaki kişiler diğerlerine göre hareket etmeden oturarak veya yatarak daha uzun süre vakit geçirdi.

Araştırmacılar buna rağmen sabah grubunda vücut kitle indeksinin ve bel çevresinin diğer katılımcılara göre daha düşük olmaya devam ettiğini tespit etti.

Araştırmanın baş araştırmacısı, Franklin Pierce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Bölümü ve Hong Kong Üniversitesi Rehabilitasyon Bilimleri Bölümü’nde yardımcı doçent olan Dr. Tongyu Ma, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Sabah egzersiz yapanlar, öğle veya akşam egzersiz yapanlara göre daha fazla kilo verebilir. Bu sonuçlar kilo vermeye çalışanlar için önemli. Zira fiziksel aktivite için en uygun zamanlamayı seçmek daha iyi sonuçları kolaylaştırabilir.”

Dr. Tongyu Ma ayrıca, ekibin söz konusu bulguları doğrulamak için gelecekte klinik çalışmalar yapmayı planladığını belirtti.



Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Araştırmacılar, otizmin 4 alt tipini keşfederek bu genetik durumun altında yatan biyolojiyi anlamaya yönelik "dönüştürücü bir adım" attı.

Princeton Üniversitesi ve Simons Vakfı'ndan bilim insanları, otizm kohort çalışması SPARK'taki 5 bin çocuğun verilerini analiz ederek bireyleri özellik kombinasyonlarına göre gruplandırdı.

Araştırmacılar belirli özelliklerle ilgili genetik bağlantılar aramak yerine, sosyal etkileşimlerden tekrarlayan davranışlara ve gelişimsel kilometre taşlarına kadar 230'dan fazla özelliği her bir kişide değerlendirdi.

Bu analiz sayesinde otizmin farklı genetik varyasyon modellerine sahip 4 alt tipini tanımlamayı başardılar.

Flatiron Enstitüsü'nde yardımcı araştırmacı bilim insanı ve çalışmanın ortak başyazarı Natalie Sauerwald, "Otizmin tek bir biyolojik hikayesi değil, birden fazla farklı anlatısı olduğunu görüyoruz" diyor.

Bu, geçmişteki genetik çalışmaların neden genellikle yetersiz kaldığını açıklamaya katkı sağlıyor; aslında birbirine karışmış birden fazla farklı bulmacaya baktığımızı fark etmeden bir yapbozu çözmeye çalışıyorduk. Bireyleri ilk başta alt tiplere ayırana kadar resmin tamamını, genetik örüntüleri göremedik.

Bu 4 alt tip Sosyal ve Davranışsal Zorluklar, Gelişimsel Gecikmeyle Birlikte Karma OSB (Otizm Spektrum Bozukluğu), Orta Derecede Zorluklar ve Geniş Çaplı Etkilenme olarak belirlendi.

İlk tip, otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda gelişimsel kilometre taşlarına ulaşan fakat genellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden sorunlar yaşayan çocukları kapsıyor.

İkinci tipte gelişimsel kilometre taşlarına ulaşmada gecikme görülürken eşlik eden rahatsızlıklara dair herhangi bir belirtiye rastlanmıyor.

Üçüncü tip olan Orta Derecede Zorluklar'da otizmle ilgili temel davranışlar olsa da diğer gruplar kadar güçlü değil. Otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda kilometre taşlarına ulaşıyor ve eşlik eden rahatsızlıklar görülmüyor.

4. tipte en uç ve geniş kapsamlı zorluklar yaşanıyor.

Katılımcıların yüzde 37'sinin yer aldığı birinci ve yüzde 34'ünün bulunduğu üçüncü tip en yaygın gruplar. Yüzde 19'unu içeren ikinci ve yüzde 10'unun olduğu 4. tiplerse en nadir olanlar. 

Bulgular, genetik farklılıkların "yüzeyde benzeyen klinik görünümlerin ardındaki farklı mekanizmalara işaret ettiğini" vurguluyor.

Örneğin hem Geniş Çaplı Etkilenme hem de Karma OSB gruplarındaki çocuklar gelişimsel gecikme ve zihinsel engellilik gibi bazı önemli özellikleri paylaşıyor. Ancak ilk grupta, ebeveynlerden geçmeyen de novo mutasyonların en yüksek oranı görülürken, ikinci grubun nadir kalıtsal genetik varyantları taşıma olasılığı daha fazla.

Bulgular otizmin sadece 4 alt tipi olduğu anlamına gelmiyor; en az 4 tane bulunduğunu ve bunların hem klinik seviyede hem de genom düzeyinde araştırmalar için anlamlı olduğunu gösteren veri odaklı bir çerçevenin keşfedilmesini sağlıyor.

Otizmle mücadele eden ailelerin, çocuklarının hangi otizm alt tipine sahip olduğunu bilmesi yeni bir netlik, kişiye özel bakım, destek ve topluluk imkanı sunabilir.

Independent Türkçe