Araştırmacılar yanıt aradı: Depresyon tedavisinde egzersiz mi, ilaç mı?

Prof. Pennix, sürekliliğin önemine dikkat çekti

Uzmanlar, düzenli egzersizin, depresyon ve anksiyete tedavisinin yanı sıra kişinin fiziksel sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine de dikkat çekiyor (Pixabay)
Uzmanlar, düzenli egzersizin, depresyon ve anksiyete tedavisinin yanı sıra kişinin fiziksel sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine de dikkat çekiyor (Pixabay)
TT

Araştırmacılar yanıt aradı: Depresyon tedavisinde egzersiz mi, ilaç mı?

Uzmanlar, düzenli egzersizin, depresyon ve anksiyete tedavisinin yanı sıra kişinin fiziksel sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine de dikkat çekiyor (Pixabay)
Uzmanlar, düzenli egzersizin, depresyon ve anksiyete tedavisinin yanı sıra kişinin fiziksel sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine de dikkat çekiyor (Pixabay)

Hollandalı araştırmacıların yaptığı çalışmada, kaygı bozukluğu, depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunlarının tedaviside egzersiz ve antidepresanların hemen hemen aynı faydalara sahip olduğu keşfedildi.

Geçen Şubat’ta hakemli tıp dergisi Journal of Affective Disorders’da yayımlanan ve bu hafta sonu Avrupa Nöropsikofarmakoloji Koleji'nin yıllık toplantısında tartışılacak araştırma, antidepresanların kaygı, depresyon ve genel sağlık üzerindeki etkilerini koşu egzersiziyle karşılaştıran ilk çalışma.

Hollandalı araştırmacıların yaptığı çalışma, ayakta tedavi için uzmanlara başvuran, depresyon veya anksiyete tanısı alan 141 hastanın katılımıyla gerçekleşti. 

16 hafta süren çalışmada, iki gruba ayrılan hastaların bir kısmı, haftada iki ya da üç kez toplu olarak yapılan koşu terapisine katılmayı, diğerleri ise yaygın kullanılan bir antidepresan türü olan Seçici Serotonin Gerialım İnhibitörlerini (SSRI) kullanmayı tercih etti.

Çalışma öncesinde bu gruplardan herhangi birine rastgele atanmayı isteyip istemedikleri sorulan hastaların yaklaşık üçte ikisi, ilaçlı tedavi yerine egzersiz yapmayı tercih etti. 

Çalışmanın sonunda, iki gruptaki gönüllülerin yaklaşık yüzde 44'ünün semptomlarında dikkate değer iyileşme görüldü ancak iki grup arasında farklılıklar da vardı.

Egzersiz yapanlar, çalışmaya başlamadan önceki hallerine göre bir miktar kilo verdi, ortalama olarak kan basınçlarında ve genel kalp fonksiyonlarında iyileşme görüldü. Antidepresan kullanan katılımcılarda ise hafif kilo ve kan basıncında bir artış görüldü.

İlaçlı tedavide ''süreklilik” görüldü

Antidepresanlarla tedavi, hastanın gündelik hayatında büyük bir değişikliğe gitmeden verilen ilaçların düzenli kullanımına odaklandı. Koşu grubunda ise depresyon ve kaygı bozuklukları olan hastalarda sıklıkla görülen hareketsiz yaşamın yerini grupla birlikte hareket etme, dışarı çıkma, kondisyon geliştirme gibi hedefler aldı. Bu da hastaların sürekliliği sağlayıp sağlayamamasında etkili oldu.

Çalışmanın sonunda, katılımcıların çoğu egzersiz grubunu tercih etmesine rağmen sadece yüzde 52’sinin programa tam katılım sağlayabildiği görüldü. Antidepresan kullananların yüzde 82’si ise programa harfi harfine uydu.

Çalışmanın ortak yazarlarından Vrije Üniversitesi’nden Prof. Brenda Pennix’e göre bulgular, hem egzersizin hem de antidepresanların depresyon ve anksiyete tedavisinde yardımcı olabileceği, ancak iki yöntemin de dikkat edilecek özgün yanları da beraberinde getirdiğini söylüyor. 

Antidepresanların genel olarak güvenli ve etkili olduğunu ifade eden Pennix, ilaçların çoğunlukla sonuç verdiğini de belirterek şunları söyledi:

Depresyonu hiç tedavi etmemenin daha kötü sonuçlara yol açtığını biliyoruz. Bu nedenle antidepresanlar genel olarak iyi bir tercih.

Öte yandan, tüm hastaların antidepresanlara yanıt vermediğini ya da kullanmaya istekli olmadıklarını da dile getiren Pennix, tedavide yöntemlerin genişletilmesi gerektiğinin de altını çiziyor:

Sonuçlarımız, egzersizin tedavilere daha çok dahil edilmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü bu bazı hastalarımız için daha iyi bir seçim olabilir. 

Egzersiz, hastaların çoğu için daha cazip bir tercih olsa da bu çalışmada görülen düşük devamlılık oranı, birçok kişinin rutini devam ettirebilmelerine yardımcı olmak için desteğe ihtiyaç duyacağını gösteriyor. 

 ''Hastalara koşmalarını söylemek yeterli değil” diyen Pennix, desteğin önemine dikkat çekti:

Hastanın fiziksel aktivite konusundaki tutumunu değiştirmek, bir akıl sağlığı kurumunda egzersiz terapisi uygulayarak yaptığımız gibi, yeterli gözetim ve teşvik gerektiriyor.

Geçmişteki birçok araştırma, egzersizin genel olarak ruh halimize iyi geldiği ve beyin sağlığımıza da fayda sağladığını ortaya çıkardı.

Şüphesiz egzersiz yapmak, aktif bir hayat sürmek genel sağlık açısından çok iyi olsa bile bunun depresyon tedavisinde tek başına yeterli olup olmadığı henüz kanıtlanmış değil.

Independent Türkçe



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature