Cidde Zirvesi: Beş dakikalık zirve

Cidde Zirvesi: Beş dakikalık zirve
TT

Cidde Zirvesi: Beş dakikalık zirve

Cidde Zirvesi: Beş dakikalık zirve

32. Arap Birliği Liderler Zirvesi, çalışma ve başarı açısından Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın tarzı ve tavrını yansıtıyordu. Gayet başarılı bir zirve oldu. Cidde Zirvesi’ne katılan veya takip eden herkes, bu zirvede oldukça farklı şeyler olduğunu, şekil ve içerik açısından diğer Arap zirvelerinden çok farklı göründüğünü fark ettiler. Bu farklılıklardan en öne çıkanı ise söylem dili ve konuşma süreleri oldu. Zirvenin ana oturumunda konuşma yapması için her bir devlet başkanına sadece beşer dakika süre verildi. Bu karar, Cidde Zirvesi’nde fark yarattı. İlk kez, konuşmaların çoğundaki mesajlar, önceki zirvelerden farklı olarak onları dinleyen herkes için netti. Geçmişte, yani bundan önceki Arap zirvelerinde konuşmacıların en son düşündüğü şey zamandı. Bu nedenle kurulan cümleler uzun, düşünceler ise tekrarlı ve dağınıktı. Dolayısıyla konuşmaları takip etme konusundaki isteksizlik, yalnızca zirveyi ekranlardan takip edenlerde değil, zirve salonunda bulunanlarda dahil, tüm Arapların ortak kanısıydı!

Bu sefer süre belirlendi ve konuşmacıların çoğu konuşma sürelerine sadık kaldı. Bu yüzden kendileri için belirlenen beş dakikayı geçmediler. Bu beş dakika, gerçekten ‘beş altın dakikaydı’. Zirve Başkanı Prens Muhammed bin Selman'ın kısa ve net konuşması, 3 dakika 35 saniyeyi geçmemesine rağmen zirveyi ve Arap gündemini meşgul eden en önemli fikir ve konuları ele aldı.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın konuşmasında en çok öne çıkan mesaj, komşu ülkeler ile Batı ve Doğu'daki dostlara verdiği güvenceydi. Bunu şu cümlelerle dile getirdi: “Barış, iyilik, iş birliği ve inşa için halkımızın çıkarlarını gözeten, milletimizin haklarını koruyan bir yolda ilerliyoruz. Bölgemizin çatışma sahasına dönüşmesine asla izin vermeyeceğiz. Bölgenin yaşadığı sancılı çatışma yıllarını yad ederek geçmişin sayfasını çevirmemiz bize yeter. Halk bundan yeterince acı çekti ve bu nedenle kalkınma süreci sekteye uğradı. Arap yurdumuzun medeniyet ve kültür unsurları ile beşerî ve tabiî kaynaklara sahip olması onu ileri ve lider bir konuma getirmeye, ülkelerimiz ve halklarımız için her alanda kapsamlı bir rönesans gerçekleştirmeye uygun kılıyor.”

Muhammed bin Selman, konuşmasında temel konulara da vurgu yaptı. Suriye'nin desteklenmesi ve istikrara kavuşması, Filistin davasının Araplar için merkezi önemi, Sudan krizinde diyalog dilinin önemi, Yemen krizine kapsamlı bir siyasi çözüm için destek verilmesi ve son olarak da Ukrayna'daki krizi siyasi olarak çözme çabalarını desteklediğini vurguladı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Arap Birliği Liderler Zirvesi’nin uluslararası bir boyuta da sahip olmasını istedi. Rusya-Ukrayna savaşı, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'nin katılımıyla zirvede önemli bir yer işgal etti. Öyle ki, Arapların Batı'ya ve dünyaya mesajı, çatışmanın taraflarından hiçbirinin yanında olmadığının, aksine barıştan ve bu savaşın sona ermesinden yana olduğunun yeni bir teyidiydi. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, yüksek ve sessiz diplomasiyle karşıt tarafları bir araya getirmeyi başardı. Zirvede, Zelenskiy'nin aksine, ülkesi Rusya'ya ve Ukrayna'ya karşı net bir pozisyon alan ve oturum sırasında Ukrayna Devlet Başkanı’nın konuşmasını dinlemekten kaçınmak için çeviri kulaklığını takmamayı seçen bir Beşşar Esed vardı!

Araplara gelince, onlar bu zirveye iki önemli konuda katıldılar: Birincisi, zirveye katılma ve onu başarıya ulaştırma konusundaki isteklilikleri. Diğer konu ise başta Suriye olmak üzere bölgedeki krizlerin, özellikle de Arap krizlerinin çözülmesi gerekliliği konusunda anlaşmaları.

Cidde Deklarasyonu’nda yer alan 12 madde ise, tekrar eden ve ortaya çıkan pek çok konuyu içeriyor. Söz konusu maddelerin en önemlileri şunlar: Arap ülkelerinin iç işlerine yönelik dış müdahalelerin reddedilmesi, başkalarının değerlerine ve kültürlerine saygı gösterilmesi, devletlerin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyulması, Kudüs'ün kimliğini değiştirme girişimlerine karşı korunmasının vurgulanarak Filistin davasının merkeziliğinin yinelenmesi, devlet kurumlarının kapsamı dışında silahlı grupların ve milislerin oluşumunun desteklenmesinin reddedilmesi, Yemen krizine kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmayı amaçlayan uluslararası ve bölgesel çabaların desteklenmesi, güvenlik ve istikrarın tesis edilmesi için Yemen'deki Başkanlık Konseyi'nin desteklenmesi, Arapların Suriye'nin yaşadığı krizi aşmasına yardım etme çabalarının yoğunlaştırılması, Sudanlı tarafların Suudi Arabistan'daki görüşmelerini krizi sona erdirmek için üzerine inşa edilebilecek bir adım olarak değerlendirilmesi ve çatışmayı körüklemekten kaçınmak için Sudan iç işlerine herhangi bir dış müdahalenin reddedilmesi.

Son olarak zirveyi farklı kılan bir diğer husus, siyasetten uzak, ekonomiye ve Arap vatandaşının yaşamına yakın olan konulara odaklanmasıydı. Cidde Deklarasyonu, sürdürülebilir kalkınma alanında yeni yön ve fikirleri benimsemek ve Arap bölgesindeki sürdürülebilir kalkınma girişimlerinin önemini vurgulamak için sürdürülebilirlik ve ekonomik kalkınma alanındaki araştırma ve çalışmalar için bir entelektüel kuluçka merkezi kurulması çağrısında bulundu.

Cidde Zirvesi ayrıca, sürdürülebilir kalkınma, güvenlik, istikrar ve barış içinde yaşamanın Arap vatandaşlarının doğal hakları olduğunu yineledi. Bu, ancak uyumlu ve bütünleşik çabalarla, suç ve yolsuzlukla her düzeyde sıkı bir şekilde mücadele ederek ve yaratıcılığa ve yeniliğe dayalı bir gelecek yaratmak ve çeşitli gelişmeleri takip etmek için enerji ve yetenekleri seferber etmekle başarılabilir. Bunlar Arap halklarının duymak istediği şeylerdi ve şimdi bunları duyduktan sonra sahada gerçekleştiğini görmek istiyor.



Hamas, arabuluculara ateşkes anlaşması hükümlerini takip etmeleri için çağrıda bulundu

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
TT

Hamas, arabuluculara ateşkes anlaşması hükümlerini takip etmeleri için çağrıda bulundu

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)
İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki bazı bölgelerden çekildikten sonra evlerine dönen yerlerinden edilmiş Filistinliler (DPA)

Hamas, arabuluculara, Gazze Şeridi'nde iki yıldır süren savaşı sona erdiren ateşkes anlaşmasının geri kalan hükümlerini uygulamaya koymaları çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre Hamas bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin yönetiminde çalışmalarına başlamak üzere bir toplum destek komitesinin kurulmasının tamamlanması gerektiğini vurguladı.

Hamas, Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasına ‘bağlılığını’ ve rehinelerin cesetlerini İsrail'e teslim etme konusundaki ‘istekliliğini’ yineledi.

Hamas tarafından bu sabah yayınlanan açıklama, ABD Başkanı Donald Trump'ın Hamas'ın anlaşmayı uygulamayı ve tüm rehinelerin cesetlerini iade etmeyi taahhüt etmemesi halinde İsrail'e savaşı yeniden başlatması için yeşil ışık yakacağını doğruladığı sert uyarısının ardından geldi.

Hamas, bazı rehinelerin cesetlerinin İsrail tarafından yıkılan tünellerin enkazı altında olduğunu ve cesetlerin çıkarılması için ağır ekipman gerektiğini doğruladı.

Hamas tarafından dün yapılan açıklamada, “İsrailli esirlerin cesetlerinin iadesi biraz zaman alabilir. Çünkü bazıları işgal güçleri tarafından yıkılan tünellere gömüldü, diğerleri ise bombalanarak yıkılan binaların enkazı altında kaldı” denildi. Hareket, anlaşmayı uygulamaya ve kalan tüm cesetleri teslim etmeye istekli olduğunu bildirdi.

Açıklamada, ‘ulaşılabilen İsrailli rehinelerin cesetlerinin derhal teslim edildiği, ancak kalan cesetlerin çıkarılması için gerekli ekipman ve cihazların Gazze Şeridi’ne girişinin engellenmesi nedeniyle şu anda diğer cesetleri çıkarmanın mümkün olmadığı’ ifade edildi.

Hareket, “Cesetlerin tesliminde yaşanacak herhangi bir gecikmenin tüm sorumluluğu, gerekli ekipmanların sağlanmasını engelleyen Netanyahu hükümetine aittir” uyarısında bulundu.

Hamas'ın açıklaması, İsrail'in, tüm rehinelerin (hayatta olanlar ve ölenler), yürürlüğe girmesinden itibaren 72 saat içinde, yani pazartesi öğlen saatine kadar iade edilmesi gerektiğini öngören ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçlamasının ardından geldi.

Hamas, İsrail'in yaklaşık 2 bin Filistinli mahkûmu serbest bırakması karşılığında 20 canlı rehineyi serbest bıraktı, ancak hareket 28 ölü rehineden sadece dokuzunun cesedini teslim etti.

Türkiye dün, Gazze Şeridi'nde rehinelerin cesetlerini aramaya yardımcı olmak için bir uzman ekibi gönderdiğini duyurdu.

Rehineler ve Kayıp Aileleri Forumu dün, Hamas'ın kalan 19 rehinenin cesetlerini teslim etmemesi halinde, İsrail hükümetine Hamas ile yapılan anlaşmanın sonraki aşamalarının uygulanmasını ertelemesi çağrısında bulundu.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise çarşamba günü yaptığı açıklamada, Hamas anlaşmaya uymazsa Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıyı yeniden başlatmakla tehdit etti.

Katz yaptığı açıklamada, “Hamas anlaşmaya uymayı reddederse, İsrail, ABD ile koordineli olarak savaşı yeniden başlatacak; Hamas'ı tamamen yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'ndeki gerçekliği değiştirmek ve savaşın tüm hedeflerine ulaşmak için çalışacak” dedi.

Katz'ın açıklaması, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın ulaşabildiği tüm rehinelerin cesetlerini teslim ettiğini ve kalan rehinelerin cesetlerini çıkarmak için özel ekipmana ihtiyaç duyduğunu açıklamasının ardından geldi.


Sudan'daki savaş: Faşir yok oluşun eşiğinde

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Sudan'daki savaş: Faşir yok oluşun eşiğinde

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Emced Ferid et-Tayyib

Gazze üzerindeki kuşatmanın kalkmasını kutlamak son derece hak edilmiş bir şey, ancak bu son anlamına gelmiyor. Dünyada olup bitenlerin ağırlığı bize dinlenme fırsatı vermeyi reddediyor ve başka yerlerde henüz bitmemiş olanı hatırlatıyor; uzun, yavaş yavaş öldüren, acımasız ve dünyanın açlık ve yıkıma alışmışçasına kolayca izleyebildiği görüntüleri olan bir kuşatma.

İnsanların Gazze'de ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesini kutlaması rahatlatıcı bir şey, ancak dikkatimizi diğer kardeş şehir olan Kuzey Darfur'daki el-Faşir'e de çevirmeliyiz. Bu şehir, Nisan 2024'ten beri Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri tarafından uygulanan acımasız ve amansız bir kuşatmaya maruz kalıyor.

Kuzey Darfur'un başkenti ve Sudan hükümetinin bölgedeki son kalesi olan Faşir'deki trajedi dünden bugüne başlamadı. HDK milislerinin uyguladığı kuşatma yalnızca askeri bir taktik değil; şehri aç bırakarak ve halkına boyun eğdirerek yenmeyi amaçlayan, dikkatlice planlanmış ve önceden tasarlanmış bir imha stratejisidir.

Planın uygulanmasına, Melit yolu başta olmak üzere, şehre giden ve hayati önem taşıyan ikmal yollarının kapatılmasıyla başlandı. Bu, yaklaşık 1,5 milyon sakini ile şehre sığınan mültecilerin dış dünyadan izole edilmesine yol açtı. Kaçmayı başaranlar veya kuşatma ve milis saldırıları sonucu ölenler de dahil olmak üzere, bunların sayıları şu anda yaklaşık 300 bine düştü. Yolların kapatılmasının ardından şehrin çevresine devasa toprak siperler inşa edildi ve şehir, keskin nişancı ve yoğun topçu ateşi altında bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Milisler, kaçmaya çalışanları hedef alıp takip ederek, onları etnik kökenlerine göre öldürüyorlar.

Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, şehrin ana ortopedi kurumu olan Güney Hastanesi'nin sistematik olarak bombalandığını ve bunun hastaneyi kullanılamaz hale getirdiğini, yaralıların felaket koşullar ve aşırı kalabalık ortamlarda kalmasına neden olduğunu belgeledi. Güvenli sivil yaşamı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik açık bir girişimle, ibadet yerleri ve mültecilerin kaldığı barınaklar da bombardımanlardan kurtulamadı. Böylece Darfur'un diğer bölgelerinden güvenlik arayışıyla Faşir'e kaçan siviller, şehrin surları içinde rehine haline gelip, çatışmada taktiksel bir şantaj aracına dönüştü.

Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, büyük sağlık kurumlarının sistematik olarak bombalandığını belgeledi

Sonuç, yok olma eşiğinde bir şehir. Pazarları boş harabelere döndü, kalan az sayıdaki gıda maddesinin fiyatı çok yüksek ve günde bir öğün yemek birçokları için karşılanamaz bir lüks haline geldi. Şehirde ayakta kalan tek hastane olan ve periyodik olarak milis grubunun bombardımanlarına maruz kalan Suudi Hastanesi, ilaç veya ekipman olmadan faaliyet gösteriyor. Doktorlar yeterli anestezi olmadan ameliyat yapmak zorunda kalıyor ve kurbanlar yalnızca yaralarından dolayı değil, aynı zamanda tüm sağlık sisteminin çökmesinden dolayı da ölümle karşı karşıya kalıyor.

Sahadan gelen nadir raporlar ve uluslararası yardım kuruluşları, şehrin yüzlerce gündür aralıksız bir kuşatma altında olduğunu ve bu sessiz savaşın başlıca kurbanlarının çocuklar olduğunu aylardır belgeliyor. Dünya Gıda Programı, Darfur'da kıtlık tehlikesinin dolaştığı konusunda uyarıda bulundu ve Faşir'den gelen raporlar, şiddetli akut yetersiz beslenmeden muzdarip çocukların yürek burkan görüntülerini, zayıflamış bedenleri aç bırakma suçunun kanıtlarını taşıyor. Okullar kapatılıp barınaklara dönüştürülürken, bütün bir neslin geleceği daha başlamadan yok oluyor, seçmediği, bombardımanlar ile açlığın pençeleri arasında sıkışıp kaldığı bir savaşın kurbanı haline geliyor.

Çocuklar bu sessiz savaşın başlıca kurbanları

Durumu daha tehlikeli ve daha kötü hale getiren, insani ve hukuki boyutlarını karmaşıklaştıran husus, dışarıdan paralı askerlerin ülkeye girişidir. Sahadan gelen tanıklıklar, fotoğraflar, videolar, uçuş güzergahları ve uydu görüntüleriyle desteklenen hükümet raporları ve araştırmacı gazetecilerin sürekli haberleri, milis saflarına katılmak üzere ileri muharebe deneyimine sahip yabancı savaşçıların ülkeye giriş yaptığını doğrulamaktadır. Bazıları gerilla savaşında ciddi deneyime sahip Kolombiya gibi ülkelerden, bazıları ise (eski Wagner Grubu gibi ağlar aracılığıyla) Doğu Avrupa ve Rusya'dan gelen bu paralı askerler, milisler için yalnızca takviye gücü görevi görmekle kalmıyor, aynı zamanda şehir içi savaş, silahlı insansız hava araçlarının kullanımı, sivillere yönelik saldırıların şiddetini artırarak korkuyu körüklemeyi amaçlayan acımasız taktikler konusundaki uzmanlıklarını da milislere aktarıyorlar.

Daha da dehşet verici olanı, belgelenmiş tanıklıklara göre, bazılarının çocukların silah altına alınmasını denetleme ve onlara savaş eğitimi verme, aşırı kalabalık mülteci kamplarını zorla askere alma pazarlarına dönüştürme sürecine dahil olmalarıdır. Trajik insani gerçekliğin bu sistematik dönüşümü, çocukların iki kez öldürülmesine yol açıyor; birincisi, masumiyetleri çalınıp savaşın yakıtı olarak kullanıldıklarında ahlaki olarak, ikincisi ise ön saflarda vurulduklarında fiziksel olarak. Bu sadece bir varsayım değil; uluslararası insan hakları örgütleri ve BM Sudan Uzmanlar Paneli tarafından belgelenmiş bir model. Bu panel, çocukların askere alınmasını ve paralı asker kullanımını uluslararası insani hukuka göre savaş suçları olarak değerlendiriyor.

fgth
Paramiliter HDK ile Sudan ordusu arasındaki çatışmalardan kaçmak için siviller tarafından Kuzey Darfur eyaletinin başkenti Faşir'de kazılan geçici bir sığınak, 13 Mart 2025 (AFP)

Konvoylar ve kara koridorları aracılığıyla yardım ulaştırma şeklindeki geleneksel insani talepler, milislerin uzlaşmazlığı ve bu yardımın geçmesine izin vermeyi reddetmeleri karşısında defalarca başarısız oldu. Konvoyların hedef alınması, yolların kapatılması ve yardımların askeri hedefler sayılması da Faşir'e yardım erişimini uzun süre imkânsız hale getirdi. Bu noktada dünya tarafından yeterince uygulanmayan ve ciddiye alınmayan bariz bir çözüm öne çıkıyor; havadan yardım sevkiyatı. Son deneyimler, bu mekanizmanın uygulanabilir ve etkili olduğunu kanıtladı; Sudan ordusu, eylül sonu ve ekim başında şehre havadan yardım yaptı. Medya kuruluşları ve sahadan gelen raporlar, kuşatma altındaki bölgelere yardımların başarıyla ulaştırıldığını belgeledi ve gökyüzünün, kara yolu kapalıyken kurtarılabilecekleri kurtarmak için bir kanal olmaya devam ettiğini gösterdi. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu, seçeneklerin mevcut olduğunun ve herhangi bir tarafın gökyüzünü yeni bir savaş alanına çevirmesini önlemek için uluslararası koruma ve operasyonel bütünlükle entegre edilmesi gerektiğinin pratik bir kanıtı.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut. Güvenlik Konseyi kararları, sonuçlarından endişe edilmeden ihlal ediliyor. Konsey tarafından 2000'lerin ortalarından bu yana oluşturulan yaptırım sistemi ve hükümleri, özellikle de BM Şartı'nın 7. Madde kapsamında Darfur'a silah kısıtlaması ve ambargosu getiren 1591 sayılı karar, bugün de şiddetle savunulması ve uygulanması gereken yasal bir dayanak olmaya devam ediyor. Faşir'e yönelik kuşatmanın kaldırılması ve sivilleri hedef alan saldırıların durdurulması çağrısında bulunanlar da dahil olmak üzere son Güvenlik Konseyi kararları ve tutumları, bu kötülüğe son verilmesini talep eden uluslararası metinlerin olduğunu da hatırlatıyor. Bu kararların ekonomik, diplomatik ve hukuki anlamda gerçek bir baskı aracına dönüştürülememesi, dünyanın Faşir'deki trajediyle başa çıkma konusundaki ciddiyetsizliğini ortaya koyuyor.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut

 Dünyanın şu anda çok düzeyli bir şekilde hareket etmesi gerekiyor:

İlk olarak, açık bir uluslararası yetki, bağlayıcı BM koruması ve yardımların indirilmesini sağlayacak kesin protokollerle korunan, organize ve düzenli bir havadan yardım benimsenmeli ki yardımlar yeni bir katliam nedenine dönüşmesin.

İkinci olarak, Darfur'a paralı asker ve silah taşıyan kaçakçılık ve finansman ağlarını izlemek için Güvenlik Konseyi mekanizmaları ve teknik komiteleri aktifleştirilmeli. Bu mekanizmalar arasında, milisleri ve aracı tarafları destekleyenlere yaptırımlar uygulanması da yer almalı.

sdfr
Port Sudan'dan Sudan'a yardım taşıyan tırlar, 12 Kasım 2024 (Reuters)

Üçüncü olarak, çocukları korumaya yönelik -gelişmiş tedavi edici beslenme, çocukları çatışmalardan uzaklaştırma ve rehabilite etme çerçeveleri ile uzun vadeli psikolojik koruma içeren- acil insani programlar uygulanmalı, çünkü bir neslin kaybı telafi edilemez.

Dördüncüsü, adaletin sağlanması ve kuşatma suçları, çocukların askere alınması ve sivillere karşı işlenen savaş suçları için uluslararası hesap sorma amacıyla bağımsız bir şekilde bu suçlar belgelenmeli ve bunu yapanlar korunmalı. Tüm bunlardan önce ve sonra, milislere, müttefiklerine ve destekçilerine, şehre ve çevresindeki mülteci kamplarına bir buçuk yıldan uzun süredir uygulanan kuşatmanın sona ermesi için baskı yapılmalı.

Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut

Çağdaş insani acı çölünde bir yudum su kadar hak edilmiş bir sevinç olan Gazze'deki açılımdan duyduğumuz kırılgan sevincin ortasında, bunun, iplikleri ölümcül bir soğuklukla örülen başka bir trajedinin örtüsü haline gelmesine izin vermemeliyiz. Orada, Darfur'un geniş topraklarında, koca bir şehir boğuluyor. Faşir, ateş ve açlıktan oluşan bir kuşakla çevrilmiş durumda. Çocuklarının isimleri, okul kayıtlarına işlenmeden önce ölüm listelerine kaydediliyor. Küçük yüzleri, sanki hiç var olmamışlar gibi sessizce kayboluyor, yaşamadan önce kuşatmanın zalim eliyle yok ediliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


BM: Gazze'deki kıtlıkla mücadele ‘zaman alacak’

Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
TT

BM: Gazze'deki kıtlıkla mücadele ‘zaman alacak’

Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)
Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan yiyecek ve yardımların bulunduğu çuvalları taşıyan Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki kıtlıkla mücadelenin ‘zaman alacağını’ belirterek, kuşatma altında ve yıkıma uğramış bölgeye ‘gıda akışı sağlamak’ için tüm sınır geçişlerinin açılması çağrısında bulundu. WFP, Washington'un arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında sağlanan ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana Gazze Şeridi'ne yaklaşık 3 bin ton gıda ulaştırmayı başardığını bildirdi.

WFP Sözcüsü Abir Atife, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı: “Ağustos sonundan bu yana Gazze Şeridi'nin bazı bölgelerinde gözlemlenen kıtlığın azaltılması zaman alacak. Ateşkes küçük bir fırsat penceresi açtı. WFP, gıda yardımını artırmak ve aylarca süren kuşatma, yerinden edilme ve açlık çeken ailelere ulaşmak için çok hızlı hareket ediyor.”

yu7
İsrail ile Hamas arasında ateşkes ilanından sonra Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a giren tırlardan yardım malzemeleri alan Filistinliler (Reuters)

Atife, WFP'nin şu anda Gazze Şeridi'nde çoğunluğu güneyde olmak üzere beş dağıtım merkezi işlettiğini, ancak 145 merkez kurmayı hedeflediğini söyledi. Atife, WFP'nin son günlerde Kerem Şalom ve Kissufim sınır kapılarını kullanabildiğini açıkladı.

Atife, cumartesiden çarşambaya kadar 2 bin 800 ton gıda taşıyan yaklaşık 230 tırın Gazze Şeridi'ne girdiğini bildirdi. Un ve gıda malzemeleri taşıyan iki konvoydaki 57 tırın dün sınırdan geçtiğini ve WFP'nin depolarına güvenli bir şekilde ulaşarak dağıtım için hazır hale geldiğini ifade eden Atife, “Miktarlar halen ihtiyacımızdan az, ancak gerekli seviyeye yaklaşıyoruz” dedi.

Geçtiğimiz çarşamba günü itibarıyla dokuz fırın faaliyetteydi. WFP, Gazze Şeridi genelinde 30 fırına ulaşmayı hedefliyor. ‘Ekmeğin son derece önemli’ olduğunu vurgulayan Atife, “Gazze'de taze ekmeğin kokusu sadece besin kaynağı olmaktan öte, hayatın geri döndüğünün bir işaretidir” dedi. Atife, Gazze Şeridi'ne giden tüm sınır kapılarının açılması çağrısında bulunarak, “Yardımı ne kadar hızlı ulaştırabilirsek, o kadar çok insana ulaşabiliriz” ifadesini kullandı.

WFP, Gazze şehrinde gıda dağıtımına başlayacak. Atife, “Özellikle Gazze'nin kuzeyine dönen aileler için kıtlığı gidermeye çalışıyoruz” dedi. WFP’nin planı, önümüzdeki üç ay içinde Gazze Şeridi'ndeki 1,6 milyon kişiye yardım ulaştırmak.