James Jeffrey yazdı: Gazze savaşı bittikten sonraki gün

Uzun vadeli istikrara ilişkin stratejiler

İllüstrasyon: Eva Vázquez
İllüstrasyon: Eva Vázquez
TT

James Jeffrey yazdı: Gazze savaşı bittikten sonraki gün

İllüstrasyon: Eva Vázquez
İllüstrasyon: Eva Vázquez

Gazze'deki savaşın sonucu ne olursa olsun, Gazze halkına daha iyi bir yaşam sağlanması ve hem Gazze hem de İsrail için uzun vadeli istikrarın tesis edilmesi (Hamas ve onun İranlı destekçileri dışında) tarafların çoğunun çıkarına olacaktır. Bu sonuçlara ulaşılabilmesi için savaş sona erdikten sonraki gün ortaya çıkacak sonucun aşağıda sıralanan altı konuyu kapsaması gerekiyor. Bu konuları tartışarak ayrıntılı yol haritaları sunma gibi bir amacım yok. Daha ziyade belirli yaklaşımlar geliştirilmeden önce yanıtlanması gereken stratejik sorulara dikkat çekmeye çalışıyorum.

Bahsi geçen altı konuyu şöyle sıralayabiliriz:

1- İsrail'in Gazze Şeridi’nden çekilmesi

2- Hamas’ın silahsızlandırılması

3- Askeri çekilmenin ardından Gazze'nin yönetimi

4- İstikrar ve yeniden yapılanma için insani yardımların ve özel yardımların sağlanması

5- Uluslararası toplumun rolü

6- Gazze’deki durum ile daha büyük sorunlar arasındaki ilişki: İsrail-Filistin çatışması ve İran'ın Ortadoğu’daki rolü.

Öncelikle iki sonuç var:

İlk olarak uzun vadeli ve uygulanabilir bir çözüme ulaşmak için bu altı konunun, farklı şekillerde birbirine bağlı olması nedeniyle birlikte ele alınması gerekiyor. İkinci olarak ise bu konular Gazze'deki trajik olayların gerçekleştiği noktadan ele alınmaya başlanmalı. Bu nokta aynı zamanda Filistin meselesinin ötesine geçerek İran'ın yalnızca doğrudan ya da Hizbullah ve Hamas gibi vekil güçler aracılığıyla İsrail'e yönelik değil, tüm bölgeye yönelik bir tehdit olarak oynadığı rolü de kapsıyor.

2000 yılından bu yana Suriye’deki ve Yemen’deki iç savaşlar, Irak’taki ve Lübnan’daki çatışmalar ile DEAŞ’ın saldırıları sonucunda yaklaşık bir milyon insan öldü, yaklaşık 15 milyon Arap yerinden edildi. Tüm bu çatışmaların baş aktörü İran ve vekilleri oldu. İran’ın bölgeye hakim olma arayışı, kan dökülmesine neden olmasının ötesinde, Yemen, Gazze, Suriye ve Lübnan'da başarısız devletler yarattı ve Irak’ı uçurumun eşiğine getirdi.

dfrg
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 5 Kasım'da Tahran'da Hamas Siyasi Bürosu Başkanı İsmail Heniyye’yi kabul etti (IRNA)

Arap ve Batı ülkelerinin liderleri, bu durumun yanı sıra İran ve radikal gruplarla mücadelede bölgesel olarak oynadığı hayati rolün tamamen farkındalar. Ancak bununla birlikte Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi’nde düzenlenen seçimlerdeki zaferinin, geçtiğimiz iki yılda yaşananlara benzer bir yirmi yılın daha yaşanmasına yol açabileceğinin de farkındalar. Gazze'de masun sivillere karşı yapılanlara duyulan sempati ve İsrail'e karşı hissedilen nefret, bu farkındalıkların kamuoyu tarafından anlaşılmasını engellese de Gazze'deki durumun geleceği açısından son derece önemli.

İsrail, haklı olarak bir beka mücadelesi verdiğine inansa da savaşın süresi, savaş alanında elde edilen sonuçların yanı sıra özellikle Washington’dan gelen uluslararası baskıya ve bölgesel gerginlik, istikrarsızlık ve sivil kayıplara ilişkin endişelere bağlı kalmaya devam edecek.

İsrail’in Gazze’den çekilmesi

İsrail, haklı olarak bir beka mücadelesi verdiğine inansa da savaşın süresi, savaş alanında elde edilen sonuçların yanı sıra özellikle Washington’dan gelen uluslararası baskıya ve bölgesel gerginlik, istikrarsızlık ve sivil kayıplara ilişkin endişelere bağlı kalmaya devam edecek. Ancak Hamas’ın silahsızlandırılması, Gazze’nin yönetimi, yardım ve uluslararası topluma katılım gibi konular da dahil olmak üzere uzun vadede kabul edilebilir sonuçlara ulaşılması halinde İsrail ateşkes sonrası geri çekilecek ve Gazze’ye yeniden elektrik, su, yakıt, iletişim ve diğer kaynakların sağlanacaktır. Tüm bu unsurlar İsrail'in ‘savaşın ertesi günü’ ile ilgili müzakerelerde güveneceği kozlar olacaktır.

Hamas’ın silahsızlandırılması

İsrail'in hedefleri arasında Hamas'ı askeri ve siyasi bir güç olarak yok etmek yer alsa da bu tamamen mümkün olmayabilir. İsrail buna alternatif olarak Uluslararası Koalisyonun DEAŞ’a karşı yaptığı gibi, Hamas Hareketi’ni (ve daha küçük grupları) silahsızlandırmak ve hatta Hamas'ın Gazze Şeridi’ni kontrol etmesini ve 7 Ekim'de olduğu gibi saldırılar düzenlemesini engellemekle yetinebilir. Bu da Hamas’ın füzelerinin, tanksavarlarının ve havan toplarının çoğunun imha edilmesi, üst düzey liderlerinin ve seçkin askeri birimlerinin çoğunun etkisiz hale getirilmesi ya da ele geçirilmesi, tünellerinin, silah fabrikalarının, tahkimatlarının ve komuta ve kontrol tesislerinin lağvedilmesi ile tüm rehinelerin serbest bırakılması anlamına geliyor. Eğer İsrail, büyük kayıplar vermeyi göze alıp uluslararası ateşkes çağrılarına uymayı reddederse bunları tek başına yapmayı başarabilir. Fakat İsrail, yukarıda belirtildiği gibi, tam bir zafer elde etmeden ateşkesi kabul etse bile, Hamas ateşkesi kabul etmeden ve tamamen silahsızlanmadan Gazze'den çekilmesi ya da elektrik, su, yakıt, iletişim ve diğer hizmetleri sağlaması, dolayısıyla savaş sonrası atılacak adımlara izin vermesi olası görünmüyor.

fbghd
Hamas’ın üyelerinin 7 Nisan 2023'te düzenledikleri Gazze'nin kuzeyindeki Cebeliye'de Mescid-i Aksa'yla dayanışma yürüyüşünden bir kare (Reuters)

Gazze’nin yönetimi

ABD ve İsrail hükümetleri İsrail’in yıllardır devam eden işgalini ihtimal ettiklerinden Gazze’de yönetim için yalnızca iki seçenek var; Gazze ya Filistin Yönetimi ya da Hamas Hareketi tarafından yönetilecek. Her ne kadar daha sonra bahsedeceğimiz üzere uluslararası koordinasyon olasılığı olsa da Gazze Şeridi’nin yönetimi için böyle bir koordinasyona tamamen güvenilmesi mümkün değil. Bu yüzden ne kadar zayıf olursa olsun Filistin Yönetimi, ideal seçenek olarak değerlendiriliyor. Ancak bunun olması için ağır silahlarından ve önde gelen liderlerinden büyük ölçüde arındırılmış haldeki bir Hamas tarafından onay alınması gerekiyor. Aksi takdirde Hamas, Batı Şeria'da görüldüğü gibi, Filistin Yönetimi'nin tamamen mağlup etmesi zor bir güç olarak kalmaya devam edecektir.

Hamas'ın böyle bir senaryoyu kabul etmesi zor olsa da imkansız değil. Bu tamamen şu anki savaşın sonuçlarına bağlı.

Öte yandan Hamas’ın Gazze Şeridi’ni yönetmeye devam etmesi için İsrail’in bunu onaylaması gerektiriyor. Bu ise Hamas'ın yönetimini sona erdirmeyle ilgili açıkladığı hedefle çelişiyor gibi görünüyor. Peki İsrail, Hamas’ın Gazze’yi yönetmeye devam etmesini nasıl kabul edebilir?

Hamas'ın başarılı bir şekilde silahsızlandırılması, aşağıda açıklanacağı üzere insani yardımlara ve diğer yardımlara yönelik farklı bir yaklaşım sergilenmesi ile Filistin Yönetimi'nin etkili bir yönetim olamaması gibi faktörlerle birlikte uluslararası baskı yapıldığında, İsrail, tutumunu yeniden gözden geçirmek ve bu senaryoyu kabul etmek zorunda kalabilir.

Gazze’nin yoksul nüfusuna yönelik yardımlar, savaş sırasında ana öncelik olan geçim yardımı, İsrail tarafından sağlanan temel hizmetler, BM’ye bağlı organlar ve çeşitli STK'lar tarafından yürütülen büyük bir istikrar ve kalkınma programının yanı sıra, savaş sonrası yeniden yapılanma çabaları olmak üzere dört kategori altında yapılıyor.

Yardımların ulaştırılması

Gazze’nin yoksul nüfusuna yönelik yardımlar, savaş sırasında ana öncelik olan geçim yardımı, İsrail tarafından sağlanan temel hizmetler, Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı organlar ve çeşitli sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından yürütülen büyük bir istikrar ve kalkınma programının yanı sıra, savaş sonrası yeniden yapılanma çabaları olmak üzere dört kategori altında yapılıyor. İnsani nedenlerden ötürü yardım sağlayanlar; BM organları, STK'lar ve hatta bir dereceye kadar İsrail ve Mısır, sanki bu yardımlarla Hamas-İsrail çatışmasının seyri tamamen farklı iki ayrı meseleymiş gibi davranmaya devam ediyor.

Ancak bu uluslararası yardımlar istemeden de olsa Hamas’ın savaş makinesini güçlendiriyor ve yardımları kendi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmasına, yardımları kendi halkının yararı için kullanmak yerine İran'dan silah temin etmek için ayırmasına ve uluslararası yardımların halk arasında yaratabileceği her türlü destekten faydalanmasına olanak tanıyor.

Ancak 7 Ekim'den sonra bu durumun değişmesi gerekiyor. Çünkü İsrail’e güvenlik konusunda somut garantiler verilmediği sürece, Gazze’ye temel hizmetleri sağlamaya devam etmesi beklenmiyor. Ayrıca uluslararası toplum, bu korkunç savaşın bir kez daha yaşanmasını önlemenin sorumluluğunu taşıyor. Sonuç olarak, bir devlete eşdeğer uluslararası yardım sağlayanlar, yararlanıcı devletin liderlerinin komşu bir devleti yok etmeye çalışacakları açıkça ortaya çıktıktan sonra işlerine her zamanki gibi devam edemezler.

Sonuç olarak, bir devlet gibi uluslararası yardımlarda bulunanlar, yardım yapılan devletin liderlerinin komşu bir devleti yok etmeye çalışacakları açıkça anlaşıldıktan sonra işlerine her zamanki gibi devam edemezler.

xscddfvgrth
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'taki yerinden edilenlerin kaldığı bir kampta ekmek pişiren kadınlar, 1 Kasım 2023 (AFP)

Yardım kuruluşları ve BM organları, şu an zorlu ve tehlikeli koşullar altında yürütülen övgüye layık çalışmalarının  herhangi bir tarafça siyasi olarak istismar edilmesine karşı çıkacaklardır. Ancak Gazze halkına yardım etme çabalarının başında bu çatışmanın bir daha yaşanmamasını sağlamak geliyor. Bunun için Hamas Hareketi’ni, diğer grupları ve Gazze halkını barış için ulaşılabilecek bir herhangi bir sonucu desteklemeye ya da en azından baltalamamaya teşvik edecek tüm araçların kullanılması gerekiyor. Bazı yardımların, özellikle de yeniden inşa ve çift kullanımlı sivil ve askeri malzemelerin, gerilimi azaltma, ateşkes ve silahsızlanma meseleleriyle ilişkilendirilmesi uygulanabilir her türlü çözüm için kritik bir öneme sahiptir.

BM, Gazze’yi yönetmemeli, ancak Gazze hükümeti, İsrail, Mısır, BM, STK'lar ve bağışçılarla iş birliği içinde yürütülecek özel bir uluslararası misyon, şiddetin kalıcı olarak durdurulmasına ve Gazzelilerin hayat şartlarının iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.

Uluslararası toplumun rolü

BM, Gazze’yi yönetmemeli, ancak Gazze hükümeti, İsrail, Mısır, BM, STK'lar ve bağışçılarla iş birliği içinde yürütülecek özel bir uluslararası misyon, şiddetin kalıcı olarak durdurulmasına ve Gazzelilerin hayat şartlarının iyileştirilmesine katkıda bulunabilir. Aşağıda böyle bir misyona verilecek olası yetkiler ve görev tanımını ele alacağız. Ancak öncelikle bu misyonun rolünü anlamak büyük önem taşıyor. Misyon, Gazze yönetimine verilecek teknik desteğin yanı sıra, yardım çabalarını olası ateşkes anlaşmasındaki şartlarla koordine edecek ve Hamas ile diğer grupların ateşkes ve silahsızlandırılması şartlarına uymasına bağlı olarak yeniden inşa çabalarını ve diğer yardımları artıracak yahut azaltacaktır. Bazı bağışçılar bu şartlara itiraz edebilir, fakat bağışçıların yardımın en azından bir kısmını sağlamanın koşulu olarak bu şartlara uyması gerekir.

Misyon, bu önemli rolünün yanı sıra terör hücreleriyle mücadelede iç polise destek vermekten, İsrail ile Gazze arasındaki tampon bölgelerde devriye gezmeye kadar güvenlik konusunda da doğrudan katkıda bulunabilir.

jtyuk
5 Kasım'daki İsrail bombalamasının ardından Han Yunus’tan dumanlar yükseliyor (AFP)

Çatışmaların çözümüne yardımcı olmak için çeşitli modellerde misyonlar oluşturuldu. Bunlara Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un önerisiyle kurulan DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyon (DMUK), 1995 sonrası Bosna Hersek Yüksek Temsilciliği (OHR) ve 1999 sonrası Kosova'daki Avrupa Birliği (AB) hukukun üstünlüğü misyonu (EULEX) örnek gösterilebilir. Bu tür misyonlar BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) yetki alanında hizmet verseler de BM Genel Sekreteri'nin yetki kapsamına girmiyorlar. Bu da İsrail için önemli bir nokta.

BMGK, uluslararası misyonun oynadığı herhangi bir potansiyel silahlı güvenlik rolüne daha fazla yetki alanı veriyor. Gazze'deki durumla en uyumlu olanı belki de OHR modelidir. Bosna merkezi ve bölgesel hükümetleri, BM organları, STK’lar ve bağışçı ülkelerle uluslararası yardımları koordine etmekte başarısızlar. Ancak OHR, bir yandan NATO güvenlik güçleriyle yakın iş birliği yaparken, diğer yandan Bosnalı liderlere ateşkes hükümlerine uymaları konusunda baskı yapmak için siyasi nüfuzu, kalkınmayı, yeniden inşayı ve yardımları koz olarak kullandı.

Bölgedeki düşmanca gündemi için Filistin meselesini kullanan İran'ın bölgeye yönelik tehdidi daha iyi ele alınmadıkça, uzun vadeli çözümler bir sonuç vermeyecektir.

Gazze ve önemli konular arasındaki ilişki

Temel iki konuda ilerleme kaydedilmeden ne savaş ertesi Gazze yönetimi ne insani yardımlar ne de silahsızlanma çabaları Gazze krizine kalıcı bir çözüm getirebilir. Bu temel konulardan ilki İsrail-Filistin meselesidir. Oslo anlaşmalarında öngörülen iki devletli çözüm, uzun vadede kötünün iyisi olmaya devam etse de mevcut koşullar bu yönde bir ilerleme kaydedilmesine uygun değil. Ancak İsrail'in iç politikaları (ve ABD’nin bazı politikaları), İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim faaliyetlerinin dondurulmasını ve İsrail hükümeti ile Filistin Yönetimi arasında müzakerelerin yeniden başlamasını engelleyen bir faktör olmayı sürdürüyor. Buna karşın Başkan Biden'ın İsrail'in güvenliğiyle ilgili olağanüstü çabaları dikkate alındığında  ABD, İsrail’e askeri destek vermesinin bir şartı olarak bu tür adımların atılmasını isteme hakkına sahip oldu.

dfergtyu
Gazze Şeridi'ne giren İsrail askerleri, 4 Kasım (Reuters)

İsrail-Filistin ilişkilerine itidalli bir havanın hakim olmasına rağmen, bölgedeki düşmanca gündemi için Filistin meselesini kullanan İran'ın bölgeye yönelik tehdidi daha iyi ele alınmadıkça, uzun vadeli çözümler bir sonuç vermeyecektir. Bu çok büyük ve uzun süredir devam eden bir sorun olmasının yanında Washington'ın artık görmezden gelemeyeceği bir sorundur. Bu çatışmadaki tek umut, Hamas'ı silahsızlandırarak ve İran'ı ve onun vekillerini savaşa dahil olmaktan vazgeçirerek, Tahran'ın Arap dünyasındaki ilerleyişini önemli ölçüde yavaşlatmak olacaktır.



93 yaşındaki aktör meşhur rolüne geri dönmeye yeşil ışık yaktı

Uzay Yolu efsanesi William Shatner, Blue Origin'le uzaya gitmeden önce "Geri dönemezsem de kaybedecek neyim var?" demişti (Paramount)
Uzay Yolu efsanesi William Shatner, Blue Origin'le uzaya gitmeden önce "Geri dönemezsem de kaybedecek neyim var?" demişti (Paramount)
TT

93 yaşındaki aktör meşhur rolüne geri dönmeye yeşil ışık yaktı

Uzay Yolu efsanesi William Shatner, Blue Origin'le uzaya gitmeden önce "Geri dönemezsem de kaybedecek neyim var?" demişti (Paramount)
Uzay Yolu efsanesi William Shatner, Blue Origin'le uzaya gitmeden önce "Geri dönemezsem de kaybedecek neyim var?" demişti (Paramount)

William Shatner, Kanada basınına yaptığı açıklamada, senaryonun kendisini etkilemesi halinde yeni bir Uzay Yolu (Star Trek) projesinde Kaptan Kirk olarak geri dönebileceğini söyledi. 

Martta 93 yaşına giren Shatner'ın yaşı bir sorun teşkil etse de bu, dijital gençleştirme teknolojisinin çözemeyeceği bir şey değil.

Shatner, Global News'a konuşarak Kirk rolüne geri dönmekle ilgili "Bu ilgi çekici bir fikir" dedi. 

Neredeyse imkansız. Ama harika bir rol olsaydı, çok iyi yazılmış olsaydı ve orada olmak için bir neden olsaydı... Sadece bir kameo yapmak için değil karakterin ortaya çıkması için gerçek bir neden olsaydı bunu düşünebilirdim.

Shatner, dijital gençleştirme teknolojisi sayesinde Yıldız Gemisi Atılgan'ın kumandanının genç bir versiyonunu oynayabileceğini öne sürdü.

Shatner, "Bu yüzünüzden yılları siliyor, böylece bir filmde olduğunuzdan 10, 20, 30, 50 yaş daha genç görünebiliyorsunuz" dedi.

Shatner'ın Uzay Yolu'na dönüşüyle ilgili bir başka sorun da Kirk'ün 1994 yapımı Uzay Yolu 7: Yeni Nesil'de (Star Trek Generations) ölmesi. Shatner, bu filmdeki rolüyle ikonik seride son kez görünmüştü.

Ünlü aktör, Kirk'ün bedeninin ve beyninin gelecek nesiller için dondurulmuş olabileceğini ve yıllar sonra yeni bir filmde tekrar canlandırılabileceğini öne sürdü:

Kaptan Kirk'ün beyni burada donmuş durumda. Bir senaryo var. Bakalım geri getirebilecek miyiz, biraz tuz, biraz biber. Ah, şuna bakın. İşte Kaptan Kirk geliyor!

Shatner bu röportajı, yeni biyografik belgeseli You Can Call Me Bill'in tanıtımı için verdi.

Ünlü aktör, 2021'de Jeff Bezos'un Blue Origin gemisinin bir üyesi olarak uzaya yolculuk ederek yörüngeye çıkan en yaşlı kişi olmuştu.

Shatner, ilerleyen yaşına rağmen enerjik kalmasını şöyle açıklamıştı:

İyi besleniyorum, egzersiz yapıyorum, bol bol ata biniyorum.

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter, Global News


Yıldız isimden "öpüşme" itirafı: "Kusmak istedim"

Emily Blunt, yeni filmi Dublör'de Ryan Gosling'in oynadığı dublörün eski sevgilisi Jody Moreno'yu canlandırıyor (Universal)
Emily Blunt, yeni filmi Dublör'de Ryan Gosling'in oynadığı dublörün eski sevgilisi Jody Moreno'yu canlandırıyor (Universal)
TT

Yıldız isimden "öpüşme" itirafı: "Kusmak istedim"

Emily Blunt, yeni filmi Dublör'de Ryan Gosling'in oynadığı dublörün eski sevgilisi Jody Moreno'yu canlandırıyor (Universal)
Emily Blunt, yeni filmi Dublör'de Ryan Gosling'in oynadığı dublörün eski sevgilisi Jody Moreno'yu canlandırıyor (Universal)

Emily Blunt, özellikle romantik sahnelerin çekimleri sırasında oyuncu arkadaşıyla uyumsuzluk yaşadığında neler olduğu hakkında açık sözlü davrandı.

30 Nisan'da radyo programı The Howard Stern Show'a konuk olan 41 yaşındaki aktris, filmlerinde oyuncu arkadaşlarıyla nasıl kimya yakaladığını anlattı. Britanyalı oyuncu, sunucu Howard Stern'e birçok kez "hoşlanmadığı insanlarla kimyasının uyuştuğunu" açıkladı.

70 yaşındaki Stern, doğrudan "Kim?" diye sorduğunda Blunt, "Sana söylemeyeceğim" diye yanıt verdi.

"Ruhani bir şey"

Yeni filmi Dublör (The Fall Guy) geçen cuma gösterime giren Blunt, "Kimyamın uyuşmadığı insanlar oldu. Onlarla çalışırken iyi vakit geçirmedim" dedi ve yine de herhangi bir isim vermeyi reddetti.

Blunt, "Bu garip bir şey" diyerek ekledi: 

Bazen gerçekten zahmetsiz bir uyum yakalayabilirsiniz ama bu ekranda karşılık bulmaz. Kimya tuhaf bir şey. Gerçekten şişeleyip satın alamayacağınız ya da satamayacağınız ruhani bir şey. Ya vardır ya da yoktur.

Kendisi gibi oyuncu ve yönetmen John Krasinski'yle evli olan Blunt, "Biriyle doğal bir uyumunuz olduğunda bu daha kolay oluyor" dedi.

Blunt ayrıca, bir rol arkadaşıyla kimyası uyuşmadığında kullandığı bazı taktiklerden de bahsetti. 

Londra doğumlu oyuncu, Stern'e "Herkeste sevdiğim bir şey bulmalıyım. Bir şey bulmalıyım... Tek bir şey olsa bile" dedi. 

"Biri güzel gülüyor olabilir ya da bir başkasının konuşma tarzını beğenirim. Bir diğeri kibardır" diye devam etti.

Blunt, rol arkadaşlarıyla aralarındaki kimyayı ateşleme çabalarına rağmen setteki bazı anların düpedüz iğrenç olduğunu da söyledi.

Stern, "Hiç kusmak istediniz mi?" diyerek Blunt'a sette bir oyuncu arkadaşını öptükten sonra kendini kötü hissedip hissetmediğini sordu. 

"Bazılarından kesinlikle keyif almadım"

Blunt tereddütsüz "Kesinlikle, kesinlikle" diye yanıtlarak ekledi:

Aşırı bir nefret olduğunu söyleyemem ama bazılarından kesinlikle keyif almadım.

Geçen yıl Christopher Nolan imzalı Oppenheimer'daki performansıyla Oscar'a aday gösterilen Blunt, bu filmde Cillian Murphy'yle birlikte kamera karşısına geçmişti.

Blunt'ın diğer meşhur rol arkadaşları arasında Matt Damon, Tom Cruise, Justin Theroux, Chris Evans, Jon Bernthal ve Jason Segel gibi isimler yer alıyor.

Independent Türkçe, Daily Mail, People


Tırmanışçılar, aşırı kalabalık nedeniyle uçurumda mahsur kaldı

Bir sosyal medya kullanıcısı "Tuvaleti gelen ne yapacak?" diye sordu (Xiaohongshu)
Bir sosyal medya kullanıcısı "Tuvaleti gelen ne yapacak?" diye sordu (Xiaohongshu)
TT

Tırmanışçılar, aşırı kalabalık nedeniyle uçurumda mahsur kaldı

Bir sosyal medya kullanıcısı "Tuvaleti gelen ne yapacak?" diye sordu (Xiaohongshu)
Bir sosyal medya kullanıcısı "Tuvaleti gelen ne yapacak?" diye sordu (Xiaohongshu)

Çin'deki tırmanışçılar aşırı kalabalık nedeniyle kayalara tırmanırken bir saati aşkın süre mahsur kaldı.

Çin'in doğusundaki Cıciang'da yer alan Yandang Dağı'na çıkan tırmanışçılar, kalabalık nedeniyle uçurumda beklemek zorunda kaldı.

1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısıyla Pekin yönetiminin 5 günlük tatil ilan etmesi üzerine birçok tırmanışçı adeta dağa akın etti. 

4 Mayıs'ta yaşanan yoğunlukta, aralarında turistlerin de yer aldığı tırmanışçıların, kayalara yerleştirilen demir basamaklarda beklediği görüntüler ülkedeki sosyal medya platformlarında paylaşıldı. 

Ülkede Instagram'ın muadili olarak kullanılan Xiaohongshu'da bir kişi, "Bu çok korkutucu! Benim gibi yükseklik korkusu olan biri orada altına edebilir!" yorumunu yaparken, bir diğeri "Para verseniz bile böyle bir yere tırmanmam" diye yazdı. 

Rotayı işleten Wenzhou Dingcheng Sports Development firmasının yayımladığı açıklamada, yetkililerin tatil yoğunluğunu öngöremediği belirtildi. 

Şirket, bilet kontrollerinin düzgün yapılmadığını ve sahada aksaklık yaşandığını ifade ederek, yığılma nedeniyle tırmanışçıların mahsur kaldığını bildirdi.  

Bazı dağcıların en az iki saat hareket etmeden beklemek zorunda kaldığı fakat daha sonra tüm tırmanışçıların rotayı tamamlamasının sağlandığı aktarıldı. 

Pekin yönetimi, tatilcilerin uğrak noktalarından Yandang Dağı'nın UNESCO Dünya Mirası listesine alınması için 2001'de başvuru yapmıştı.

Şanghay'ın 410 kilometre güneyindeki dağ, UNESCO'nun geçici listesine alınmıştı.

Independent Türkçe, CNN, Laitimes


Parmak çıtlatmak gerçekten zararlı mı?

Çoğu kişi gerginliği azalttığı veya verdiği hissi sevdiği için parmaklarını çıtlatıyor (Pexels)
Çoğu kişi gerginliği azalttığı veya verdiği hissi sevdiği için parmaklarını çıtlatıyor (Pexels)
TT

Parmak çıtlatmak gerçekten zararlı mı?

Çoğu kişi gerginliği azalttığı veya verdiği hissi sevdiği için parmaklarını çıtlatıyor (Pexels)
Çoğu kişi gerginliği azalttığı veya verdiği hissi sevdiği için parmaklarını çıtlatıyor (Pexels)

Keyifli olduğu kadar bağımlılık da yaratabilen parmak çıtlatma, pek çok kişinin günlük yaşantısının bir parçası. Öte yandan bu alışkanlığın artrit gibi eklem problemlerine yol açacağına dair endişeler de var. 

Peki bazılarının çıkan sesten dolayı, bazı kişilerin de rahatlamak için yaptığı parmak çıtlatma alışkanlığı gerçekten zararlı mı?

Çıtlama sesine ne yol açıyor?

Bu sorunun cevabı üzerinde henüz bir fikir birliği sağlanmış değil. Parmak eklemlerindeki kapsülün içinde, nitrojen gibi gazlar içeren sinoviyal sıvı bulunuyor. Bazı uzmanlar sesin, parmakların gerilmesiyle bu gaz kabarcıklarının çözülmesi veya oluşmasından kaynaklandığını düşünüyor. 

2015'te yapılan bir çalışmada parmak çıtlatırken eklemlerde bir boşluk oluştuğu görülmüştü. Araştırmacılar sesin bu boşluğun oluşmasından kaynaklandığını öne sürse de sesin neden bu kadar yüksek olduğuna dair bir açıklama sunmamıştı.

2018'deki başka bir araştırmada da çıkan sesin, bu boşluğun kısmen çökmesinden geldiği iddia edilmişti. Boşluğun tamamen çökmesinin 20 dakika sürdüğü saptanırken, peş peşe parmak çıtlatamamanın bundan kaynaklandığı tahmin ediliyor. 

Parmak çıtlatmak zararlı mı?

Yıllardır yapılan çalışmalarda parmak çıtlatmanın artrit veya osteoartrit gibi eklem hastalıklarına yol açtığına dair kayda değer bir bulgu edinilmedi. 

Fakat bazı araştırmalarda bunun alışkanlık haline gelmesinin ellerde şişkinliğe ve kavrama gücünde azalmaya yol açabildiği öne sürülüyor. 2017'de yapılan bir çalışmada günde en az 5 kez parmaklarını çıtlatan kişilerin avuç içi eklemlerinin etrafındaki kıkırdağının kalınlaştığı bulunmuş fakat kavrama güçlerinde bir gerileme saptanmamıştı. 

Ayrıca bu alışkanlığın etkilerini kendi üzerinde deneyen bir doktor 50 yıldan uzun süre boyunca sol elinin parmaklarını günde en az iki kez çıtlatırken sağ elinde bunu hiç yapmadığını bildirmişti. Bu sürenin sonunda iki elindeki parmaklar arasında bir fark olmadığını ve artrit belirtileri göstermediğini açıklamıştı.

Ancak parmak çıtlatırken dikkatli olmak gerekiyor. Bu hareketin acı veya şişkinliğe yol açmaması gerektiğinden böyle bir durumda doktora görünmekte fayda var. Yeterince sert çekildiğinde parmağın eklemden çıkması veya eklem çevresindeki bağların zedelenmesi mümkün.

Bu alışkanlık nasıl bırakılır?

Parmak çıtlatmanın zararlı olduğuna dair güçlü bir kanıt bulunmamasına karşın bu alışkanlıktan kurtulmak isteyenler olabilir. ABD merkezli sağlık sitesi Healthline'a göre kişinin öncelikle bu hareketin altında yatan nedeni saptaması gerekiyor. 

Pek çok kişi stresle başa çıkmak için parmaklarını çıtlattığından, stres topu veya derin nefes alma gibi farklı yöntemlere başvurmak bu alışkanlığı bırakmayı sağlayabilir. 

Independent Türkçe, National Geographic, Healthline


11 yıllık bekleyiş sona erdi: Gişe canavarı seriye yeni film

2013 yapımı Riddick 3'te Diesel'e Karl Urban, Katee Sackhoff, Matt Nable ve Dave Bautista eşlik etmişti (Universal)
2013 yapımı Riddick 3'te Diesel'e Karl Urban, Katee Sackhoff, Matt Nable ve Dave Bautista eşlik etmişti (Universal)
TT

11 yıllık bekleyiş sona erdi: Gişe canavarı seriye yeni film

2013 yapımı Riddick 3'te Diesel'e Karl Urban, Katee Sackhoff, Matt Nable ve Dave Bautista eşlik etmişti (Universal)
2013 yapımı Riddick 3'te Diesel'e Karl Urban, Katee Sackhoff, Matt Nable ve Dave Bautista eşlik etmişti (Universal)

Vin Diesel, bu yaz Richard B. Riddick rolünü yeniden canlandırmaya hazırlanıyor. Hızlı ve Öfkeli'nin (Fast and Furious) yıldızı, Riddick serisinin 4. filmi olan Riddick: Furya'nın çekimlerine 26 Ağustos'ta başlayacak.

İlk film 2000'de gelmişti

Vin Diesel'i anti-kahraman Richard B. Riddick olarak tanıtan ve 28. yüzyılda geçen Derin Karanlık (Pitch Black) 2000'de izleyiciyle buluşmuştu.

2004 yapımı Riddick Günlükleri (The Chronicles Of Riddick) ve 2013'te gösterime giren Riddick 3'ü (Riddick) takip eden 4. filmin çekimleri Almanya, İspanya ve Britanya'da gerçekleştirilecek.

Furya'da Riddick sonunda, zar zor hatırladığı ve harabeye dönmesinden korktuğu ana gezegenine geri gidecek. Ancak orada, yeni bir canavara karşı varoluş mücadelesi veren başka Furyalılarla karşılaşacak. Riddick, çok geçmeden bunlardan bazılarıyla hayal edebileceğinden çok daha fazla ortak noktası olduğunu keşfedecek.

Diesel, Samantha Vincent'la birlikte filmin yapımcılığını da üstleniyor.

Seride yönetmen değişmedi

Proje, 56 yaşındaki Diesel'i yazar ve yönetmen David Twohy'yle yeniden bir araya getiriyor. Önceki üç Riddick filmini de kaleme alan ve yöneten 68 yaşındaki Twohy, Ridley Scott'ın yeni gerilimi Big Dogs'un senaryosunu yazmayı kısa süre önce tamamladı.

Riddick 4'ün çekimlerine ne zaman başlanacağı belli olsa da filmin henüz bir vizyon tarihi yok.

Diesel'in Hızlı ve Öfkeli serisinin son filminde de başrolde yer alması bekleniyor. Gişe canavarı aksiyonun 2026'da gösterime girmesi planlanıyor.

Independent Türkçe, Variety, Deadline, ScreenRant


Baby Reindeer, Netflix'teki tahtından indirildi

David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu A Man in Full, ortalama 45 dakika süren 6 bölümden oluşuyor (Netflix)
David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu A Man in Full, ortalama 45 dakika süren 6 bölümden oluşuyor (Netflix)
TT

Baby Reindeer, Netflix'teki tahtından indirildi

David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu A Man in Full, ortalama 45 dakika süren 6 bölümden oluşuyor (Netflix)
David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu A Man in Full, ortalama 45 dakika süren 6 bölümden oluşuyor (Netflix)

11 Nisan'da gösterime giren Baby Reindeer, ABD'de Netflix'in en çok izlenenler listesindeki tahtından indirildi.

Richard Gadd'ın yaratıcısı olduğu ve başrolünü oynadığı mini dizi, izleyiciyle 2 Mayıs'ta buluşan A Man in Full'ün ardından en çok izlenen ikinci yapım oldu.

Emmy ödüllü isim başrolde

İflasın eşiğindeki bir emlak kralını konu alan yepyeni mini dizi A Man in Full'ün başrolünde iki Emmy ödüllü aktör Jeff Daniels var.

A Man in Full'de ayrıca Diane Lane, Tom Pelphrey, William Jackson Harper ve Lucy Liu da rol alıyor.

Daniels dizide, 1 milyar dolardan fazla ödenmemiş banka borcu olmasına rağmen "Atlanta'daki en büyük emlak kahramanı" olarak anılan Charlie Croker'ı canlandırıyor.

Charlie, emlak imparatorluğunun sonsuza dek dağılmasını önlemek için elinden gelen her şeyi yapmak zorunda kalıyor.

Charlie'nin yanlış kararlarından faydalanmaya çalışan kişiler arasında Diane Lane'in canlandırdığı eski eşi Martha Crocker ve Tom Pelphrey'nin oynadığı Raymond Peepgrass adlı bankacı da var.

Karakterlerinin çoğunun açgözlülüğünü vurgulayan yeni dizi, izleyicileri şoke eden finaliyle de konuşuluyor.

Gösterime girer girmez sansasyon yaratan Baby Reindeer ise komedyen ve barmen Donny Dunn'ın hayatının, Martha Scott adlı bir kadının kendisini takip etmeye başlamasıyla alt üst olmasını merkeze alıyor.

Eleştirmenlerin favorisi belli

Her iki dizi de Netflix'in zirvesine çıkmayı başardı ancak biri, eleştirmenler tarafından diğerinden daha çok sevildi.

A Man in Full, eleştirmenlerden çoğunlukla olumsuz eleştiriler alırken Baby Reindeer, sinema ve televizyon yazarlarının gönüllerini fethetti.

Bununla da kalmayan Baby Reindeer, Stephen King gibi usta isimlerden de övgü dolu yorumlar aldı.

Amerikalı yazar Tom Wolfe'un 1998 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan A Man in Full ise sığ bulunan karakterlerinden dolayı eleştiriliyor.

Dizinin hikayesi zaman zaman ödüllü drama Succession'a benzetilse de dağınık bulunuyor.

Türkiye'de en çok izlenen üçüncü dizi konumundaki A Man in Full'ün ABD'de Netflix zirvesinde ne kadar kalabileceğini zaman gösterecek.

Independent Türkçe, Daily Mail, Forbes


Hamas'ın müzakere metnini değiştirdiği iddia edildi: 33 ölü ya da diri rehine

Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
TT

Hamas'ın müzakere metnini değiştirdiği iddia edildi: 33 ölü ya da diri rehine

Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)

Hamas'ın ateşkes müzakerelerinde serbest bırakılması planlanan 33 rehinenin hepsinin yaşamadığını artık "ölü ya da diri" ifadesini kullanarak belirttiği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen iki yetkili, Amerikan gazetesi New York Times'a (NYT), Hamas yetkililerinin rehinelerle ilgili bilgiyi pazartesi günü paylaştığını söyledi. 

Buna göre Hamas, 33 rehinenin hepsinin hayatta olmadığını, ilk serbest bırakılacak kişiler arasında ölenlerin cesetlerinin yer alacağını belirtti. Hamas'ın müzakere metninde "33 canlı rehine takas edilecek" ifadesini "33 ölü ya da diri rehine" şeklinde değiştirdiği savunuldu. Örgütün görüşmeler sırasında ölü ve canlı esir sayısıyla ilgili net bilgi paylaşmadığı aktarıldı. 

Hafta sonu yapılan ateşkes görüşmelerinde İsrail'in ilk etapta, aralarında kadınların yaşlıların, hasta ve yaralı kişilerin yer aldığı 40 esirin serbest bırakılmasını istediği belirtildi.

Hamas'ınsa elinde bu kriterlere uyan sayıda rehine olmadığını öne sürerek sayıyı 33'e çektiği bildirildi. Yetkililere göre anlaşma kapsamında 6 hafta ateşkes sağlanması öngörülüyordu. 

İsrail'in kamu yayıncısı KAN TV de NYT'nin haberini doğrulayarak, Hamas'ın metinde "33 canlı ya da ölü rehine" ifadelerini kullandığını aktardı.

Hamas dün ateşkes koşullarını kabul ettiğini duyurmuş fakat İsrail anlaşmayı onaylamadıklarını açıklamıştı. Tel Aviv yönetimi, müzakereleri sürdüreceklerini belirtirken, Gazze'nin Mısır sınırındaki Refah şehrinin doğusuna dün kara harekatı başlatmıştı. 

NYT, Hamas'ın elindeki rehinelerle ilgili somut adım atılmamasının İsrail kamuoyunda büyük tartışma yarattığını hatırlattı. Tel Aviv'de dün düzenlenen protestolarda eylemciler, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya seslenerek esir takasını kabul etme çağrısı yapmıştı. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen 34'ü ölü, yaklaşık 130 rehine var.

Independent Türkçe, New York Times, New York Post


"Bilinmeyen koronavirüslere karşı koruma sağlayan" aşı üretildi

Aşılamada, yarasalarda dolaşanlar da dahil 8 farklı koronavirüste bulunan antijenler (vücutta bağışıklık tepkisini tetikleyen bir madde) kullanılıyor (Unsplash)
Aşılamada, yarasalarda dolaşanlar da dahil 8 farklı koronavirüste bulunan antijenler (vücutta bağışıklık tepkisini tetikleyen bir madde) kullanılıyor (Unsplash)
TT

"Bilinmeyen koronavirüslere karşı koruma sağlayan" aşı üretildi

Aşılamada, yarasalarda dolaşanlar da dahil 8 farklı koronavirüste bulunan antijenler (vücutta bağışıklık tepkisini tetikleyen bir madde) kullanılıyor (Unsplash)
Aşılamada, yarasalarda dolaşanlar da dahil 8 farklı koronavirüste bulunan antijenler (vücutta bağışıklık tepkisini tetikleyen bir madde) kullanılıyor (Unsplash)

Araştırmalar, yeni bir aşının henüz ortaya çıkmamış koronavirüslere karşı etkili olabileceğini ve gelecekteki pandemilerle mücadelede kullanılabileceğini gösteriyor.

Cambridge Üniversitesi, Oxford Üniversitesi ve ABD'deki Caltech'ten bilim insanları, vücudun bağışıklık sistemini birkaç farklı koronavirüsü tanıyacak şekilde eğitmeyi amaçlayan "proaktif aşı bilimi" adı verilen yeni bir yaklaşım geliştiriyor.

Aşıda, yarasalarda dolaşanlar da dahil 8 farklı koronavirüste bulunan antijenler (vücutta bağışıklık tepkisini tetikleyen bir madde) kullanıldı. Bu antijenlerin virüsler arasında paylaşılan kısımlarının ve aşıda bulunmayanlar dahil diğer benzerlerinin peşinden gitmesi için bağışıklık sistemini eğitiyor.

Örneğin aşı, 2003 SARS salgınına yol açan Sars-CoV-1 virüsünü içermiyor ancak buna karşı bir bağışıklık tepkisi oluşturabiliyor.

Kovid-19 salgınları için kullanılanlara benzeyen aşılar genellikle bağışıklık sistemini belirli ve tek bir virüsü hedef alacak şekilde eğitmek için tek bir antijen kullanarak çalışır.

Cambridge Üniversitesi Farmakoloji Bölümü'nde yüksek lisans araştırmacısı ve raporun ilk yazarı olan Rory Hills, "Odak noktamız, bizi bir sonraki koronavirüs pandemisine karşı koruyacak bir aşı yaratmak ve bunu pandemi başlamadan önce hazır hale getirmek" dedi.

Hills sözlerine şöyle devam etti:

Henüz bilmediklerimiz de dahil çok çeşitli farklı koronavirüslere karşı koruma sağlayan bir aşı yarattık.

Sonuçlar Nature Nanotechnology adlı akademik dergide yayımlandı.

Raporun kıdemli yazarı, Cambridge Üniversitesi Farmakoloji Bölümü'nden Profesör Mark Howarth şunları söyledi: 

Yeni koronavirüslerin ortaya çıkmasını beklemek zorunda değiliz. Koronavirüsler ve onlara karşı oluşan farklı bağışıklık tepkileri hakkında yeterince bilgi sahibi olduğumuzdan, bilinmeyen koronavirüslere karşı koruyucu aşılar geliştirmeye hemen başlayabiliriz. Bilim insanları son pandemi sırasında son derece etkili bir Kovid aşısını hızlı bir şekilde üreterek harika bir iş çıkardı ancak dünya yine de muazzam sayıda ölümle sonuçlanan devasa bir kriz yaşadı. Gelecekte bundan daha iyisini nasıl yapabileceğimizi bulmamız gerekiyor ve bunun güçlü bir bileşeni de aşıları önceden üretmeye başlamak.

Çalışma, "Quartet Nanocage" adı verilen yeni aşının, 2020 pandemisine yol açan Sars-CoV-2'ye bağışıklığı olanlar da dahil farelerde kapsamlı bir bağışıklık sistemi tepkisi oluşturduğunu gösterdi.

Çalışmaya göre bu aşı, geliştirilmekte olan diğer aşılara kıyasla "daha basit" bir tasarıma sahip ve diğer sağlık sorunlarına yönelik aşıların geliştirilmesinde de kullanılabilecek. Çalışmanın 2025 başlarında Faz 1 klinik denemelerine girmesi bekleniyor.

Araştırma, Birleşik Krallık Biyoteknoloji ve Biyolojik Bilimler Araştırma Konseyi (Biotechnology and Biological Sciences Research Council) tarafından finanse edildi.

Independent Türkçe


"En saf silikon" üretildi: Dünyayı değiştirebilir

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

"En saf silikon" üretildi: Dünyayı değiştirebilir

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Bilim insanları şaşırtıcı derecede saf bir silikon üretti ve çığır açan bu yeni malzeme kuantum bilgisayarları nihayet mümkün kılabilir.

Malzemenin arkasındaki bilim insanları, mühendislerin büyük kuantum bilgisayarlar üretmek için mükemmel bir malzeme olan yüksek oranda saflaştırılmış silikon üretmesine yeni bir tekniğin olanak sağladığını söylüyor. Bu kuantum bilgisayarlar, günümüz teknolojisiyle yüzyıllar sürebilecek sorunları çözerek nihayetinde "insanlık için dönüştürücü" olabilir.

Çığır açan bu malzeme, "kırılgan kuantum uyumluluğu" diye bilinen ve bu tür bilgisayarları üretme girişimlerini engelleyen bir sorunun üstesinden gelmeyi sağlayacak. Bu, kuantum bilgisayarların çok hızlı bir şekilde hata biriktirme eğiliminde olduğunu ifade ediyor, yani kısa sürede güvenilmez hale gelebiliyorlar.

Kuantum bitleri ya da kübitler, tıpkı klasik bir bilgisayardaki bitler gibi kuantum bilgisayarların yapı taşlarıdır. Ancak sıcaklıktaki dalgalanmalar da dahil çevrelerindeki küçük değişikliklerden etkilenebilirler. Bu yüzden bugün sahip olduğumuz ve onları neredeyse mutlak sıfır derecede tutan buzdolaplarına konan kuantum bilgisayarlar bile yalnızca saniyenin çok küçük bir kısmı için hatasız çalışabilir.

Yeni malzemenin üretilmesi bu sorunların üstesinden gelmeyi sağlayabilir. Bu malzemede fosfor atomlarından yapılan kübitler daha sonra saf kararlı silikon kristallerine yerleştirilerek çok daha sağlam hale getiriliyor.

Bu süreç, odaklanmış saf silikon ışınını bir silikon çipe göndererek istenmeyen atomları uzaklaştırıyor ve bunların yerine saf silikon yerleştiriyor. Böylece istenmeyen atomların miktarı yüzde 4,5'ten yüzde 0,0002'ye düşürüldü.

Projeye danışmanlık yapan isimlerden, Melbourne Üniversitesi'nden David Jamieson, "Harika haber şu ki, silikonu bu seviyeye kadar saflaştırmak için artık herhangi bir yarı iletken üretim laboratuvarında bulabileceğimiz standart bir makineyi (bir iyon yerleştirici) tasarladığımız belirli bir konfigürasyona ayarlanmış olarak kullanabiliyoruz" dedi.

Çalışmanın büyük kısmının yapıldığı Manchester Üniversitesi'nde ileri elektronik malzemeler profesörü olan Richard Curry, bu buluşun kullanışlı bir kuantum bilgisayarı üretme çalışmalarını "önemli ölçüde" hızlandırmış olabileceğini söyledi. Curry, daha önce 10 yıl uzakta olan bir şeyin şimdi 5 yıl ya da daha kısa sürede yapılabileceğini belirtti.

Bilim insanları klasik bilgisayarlara güç veren çipleri üretmek için onlarca yıldır silikon kullanıyor. Ancak doğal silikon, kübitlerin bilgi kaybetmesine yol açabilecek ve ona bel bağlayan herhangi bir kuantum bilgisayarı güvenilmez hale getirebilecek küçük kirliliklere sahip.

Manchester Üniversitesi'nin bu büyük buluşundaysa sözkonusu kirlilikleri ortadan kaldırarak dünyanın en saf silikonu üretiliyor. Bu da sonunda küçük bir boyutta büyük bir güç sağlayabilecek ölçeklendirilmiş bir kuantum bilgisayara olanak sağlayabilir.

Araştırmacılar, kullanışlı kuantum bilgisayarlarla mümkün olabilecek bir dizi potansiyel atılıma işaret etti: Yapay zeka için yeni güçler, iletişim, yeni ilaçların yaratılması ve enerji kullanımının yeni yolları.

Ancak araştırmacılar önce, aynı anda uyumluluğunu koruyabilen çok sayıda kübit içeren bir bilgisayar geliştirmek için saf silikonun kullanılabileceğini göstermeli.

Independent Türkçe


Bir şirket, Bitcoin sayısında tüm ülkeleri geride bıraktı

Fotoğraf: Pexels
Fotoğraf: Pexels
TT

Bir şirket, Bitcoin sayısında tüm ülkeleri geride bıraktı

Fotoğraf: Pexels
Fotoğraf: Pexels

ABD merkezli yazılım şirketi, Bitcoin (BTC) varlıklarını 14 milyar doların üzerine çıkarmasıyla artık herhangi bir ülkeden daha fazla kripto paraya sahip oldu. 

MicroStrategy son mali sonuçlarında, 2024'ün ilk 4 ayında 25 bin 250 Bitcoin satın aldığını ve toplamda 214 bin 400 BTC'ye ulaştığını açıkladı. Bu rakam var olan tüm Bitcoin'lerin yüzde 1'inden fazlasına karşılık geliyor. 

Şirket, sahip olduğu Bitcoin sayısıyla dünyanın en fazla Bitcoin sahibi halka açık şirket konumuna geldi. Şirketin elindeki Bitcoin miktarı, ikinci en fazla Bitcoin sahibi halka açık şirket Marathon Digital Holdings'in 10 katından fazla.

MicroStrategy, son satın alımıyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri'nden daha fazla Bitcoin'e sahip oldu. Bitcoin Treasuries tarafından toplanan verilere göre ABD, 13,5 milyar dolar değerindeki 207 bin 189 BTC'ye sahip.

b rtr

MicroStrategy CEO'su Phong Le, "Benzersiz bir Bitcoin stratejimiz ve sağlam işletme şirketi geçmişimiz sayesinde şu anda ortalama 35 bin 180 dolarlık birim fiyatıyla 214 bin 400 Bitcoin'e sahibiz" dedi.

Bitcoin an itibarıyla yaklaşık 64 bin dolardan işlem görüyor. Bu da MicroStrategy'nin kripto yatırımından 6 milyar dolardan fazla kazandığı anlamına geliyor.

MicroStrategy'nin yatırımını nakde çevirmesi pek olası görünmüyor; kurucusu Michael Saylor sık sık X'te (eski adıyla Twitter) elmas ellerin (diamond hands) görsellerini paylaşarak fiyat dalgalanmalarına rağmen satmama niyetinde olduğunun sinyalini veriyor.

Saylor, 2022'de kripto piyasasındaki büyük düşüş sırasında "MicroStrategy bir Bitcoin Stratejisi benimserken dalgalanmayı öngördü ve bilançosunu sıkıntılar karşısında #HODL (Hold On for Dear Life, canın pahasına tut -çn.) yapmaya devam edebilecek şekilde yapılandırdı" diye yazmıştı.

Pazartesi günü, Bitcoin fiyatının bir kez daha rekor seviyelere yaklaşmasıyla birlikte Saylor şöyle yazdı:

Kazanana oynayın #Bitcoin.

Bu fiyat artışı, son aylarda kripto piyasasındaki iki büyük olay tarafından desteklendi.

nbyt6mj6

Bunlardan ilki, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu'nun (SEC) ocak ayında Bitcoin için sunulan ilk spot borsa yatırım fonlarını (ETF'ler) onaylamasıydı. Bu sayede ilk kez milyarlarca dolarlık kurumsal yatırım piyasaya girmiş oldu.

İkincisiyse "yarılanma" diye bilinen ve kabaca her 4 yılda bir gerçekleşen, Bitcoin madenciliği için verilen ödüllerin yarıya indirildiği olayın gerçekleşmesiydi. Arzdaki bu düşüş, talepteki artışla birleşince Bitcoin, martta tüm zamanların en yüksek seviyesi 73 bin doların üzerine çıkmıştı.

Independent Türkçe