Filistin Devleti 2024'te kurulacak mı?

Tek rasyonel ve olası siyasi model, Filistin'in asgari ulusal haklarını, yani başkenti Kudüs olan Filistin devletinde kendi kaderini tayin etme ve ulusal bağımsızlık hakkını tanımaktır.

Fotoğraf: Eduardo Ramon/Majalla
Fotoğraf: Eduardo Ramon/Majalla
TT

Filistin Devleti 2024'te kurulacak mı?

Fotoğraf: Eduardo Ramon/Majalla
Fotoğraf: Eduardo Ramon/Majalla

Dr. Nasır el-Kudva

7 Ekim 2023'teki yaşananlar, büyük olasılıkla önemli sonuçlar doğuracak büyük bir olaydı. Kendi başına olayın anlamına ve nasıl gerçekleştiğine odaklanmak yerine sonuçlarına bakalım. Birincisi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun stratejisinin veya genel olarak Gazze ve Hamas ile ilgili İsrail stratejisinin çöküşü ortaya çıktı. Bu strateji, çatışmaya ciddi bir siyasi çözüm bulma ve Filistin devletinden kaçınmanın bir yolu olarak, bölünmeyi sürdürmek ve Gazze'de Hamas'ın kontrolü altında ve Batı Şeria'da Filistin Yönetimi'nin kontrolü altında bir rejimin varlığını teşvik etmek etrafında yoğunlaşıyordu.

İkincisi, Filistin'in ulusal emellerini bastırmak için yalnızca güç kullanmanın başarısı teorisinin çökmesine ve İsrail ordusunun ezici üstünlüğü temelinde bu emelleri başarma olasılığının sona ermesine yol açtı. İsrail ordusunun ezici üstünlüğü İsrail liderlerinin istediği şekilde ve istediği zaman başarılı bir şekilde güç kullanımına olanak sağlıyordu.

Üçüncü olarak, İsrail’in Filistin meselesinden kaçınma teorisinin çöküşüne ve bunun yerine bazı Arap ülkeleriyle ilişkilere odaklanma seçeneğine yol açtı. Bu ilişkilerin, İsrail'e bölgeden istediği şeyi sağlaması ve Filistin meselesiyle ilgilenme ve Filistin halkıyla çatışmayı çözme konusundaki zorlu seçeneklerden kaçınmaya "doğal" bir çözüm getirmesi bekleniyor.

Ek olarak, yaşananların ve İsrail'in Gazze'deki Filistin halkına karşı başlattığı savaşın hemen ardından sonuçlar yavaş yavaş ortaya çıkacak. Bu sonuçlar yeni bir İsrail hükümetinin (Binyamin Netanyahu olmaksızın), yeni bir Filistin liderliğinin ve yeni bir Hamas’ın doğuşunu içerecektir.

Yaşananların ve İsrail'in Gazze'deki Filistin halkına karşı başlattığı savaşın hemen ardından sonuçlar yavaş yavaş ortaya çıkacak. Bu sonuçlar yeni bir İsrail hükümetinin (Binyamin Netanyahu olmaksızın), yeni bir Filistin liderliğinin ve yeni bir Hamas’ın doğuşunu içerecektir.

Bu üç taktik sonucu bir kenara koyarsak ve yukarıda belirtilen stratejik sonuçlara geri dönersek, bu sonuçların doğru olduğunu düşünüyorsak - yazar da bunun böyle olduğuna kuvvetle inanıyor ve her ne kadar hoşlanmasa da bunu kabul etmenin her sağlıklı İsrailli için zorunlu olduğunu düşünüyor - açıkça ortaya çıkan sonuç, İsrail'in Filistin meselesiyle politik bir şekilde başa çıkması ve kendi halkıyla olan çatışmayı çözmeye çalışması gerektiğidir.

Bu akılcı ve mümkün siyasi model Filistin’in, kendi kaderini tayin etme ve ulusal bağımsızlık temelinde, ulusal haklarının (dünya halkları gibi) en azından tanınması ve İsrail’in müzakerelerle iki devlet arasındaki nihai sınırların 1967 sınırları temelinde belirlenmesini kabul etmesidir. Çözüm sonrası barış ortamında Filistin ve İsrail devletleri arasındaki ilişkilerin nasıl olacağına dair karşılıklı anlaşmaya varılmalıdır. Kudüs iki devletin başkenti olarak tanınmalı, yerleşim yerleri ve yerleşimcilerle ilgili sorunlara çözümler bulunmalı ve Filistin mültecilerinin hakları konusunda anlaşmalara varılmalıdır. Bu haklar Filistin devletinde vatandaşlık, dönüş ve tazminat hakları temelinde belirlenmelidir.

Tüm bunlar, özellikle İsrail'de Filistin halkıyla bir çözüme varılması olasılığına ilişkin kamuoyunun havasının tersine döndüğü göz önüne alındığında, abartılı görünebilir. Yazar, konunun zorluğunu inkar etmiyor, ancak inatçı gerçek varlığını sürdürüyor. İsrail'in asıl soruyu yanıtlaması gerekiyor: Filistin halkına ne yapacağız ve çatışma nasıl sona erdirilebilir? Açıkçası yukarıdaki çözüm dışında başka bir ihtimal yok gibi görünüyor.

Belki burada şunu belirtmekte fayda var; toprakların iki devlete bölünmesi fikri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'i taksim etme kararından, yani 1947 tarihli 181 sayılı Kararından bu yana hâkim fikirdir. Bu fikir, her iki tarafın hırçın eğilimleri tarafından direnç görmüş, her bir tarafın diğerinin hedeflerini inkar ettiği ve tüm topraklara el koyma eğiliminde olduğu yönlere gidilmiştir. İronik bir şekilde, İsrail'deki sağ eğilimler, son zamanlarda her şeyin ele geçirerek Filistin'in ulusal haklarının inkarı temelinde çatışmayı çözmeye çalışan ciddi bir güç olarak ortaya çıktı. Ancak bu eğilim, hedeflerini gerçekleştirmede güvenilirliğini kaybetti ve bunu başaramayacağı açıkça ortaya çıktı.

İsrail'in temel soruyu yanıtlaması gerektiği yönündeki inatçı gerçek varlığını sürdürecek: Filistin halkına ne yapacağız ve çatışma nasıl sona erdirilebilir?

Sahte “barış süreci”

Savaş sırasında Tel Aviv'e önyargılı ve skandal bir şekilde destek veren çoğu İsrail dostu Batılı ülke, Yahudi ve demokratik İsrail'in çıkarı olarak gördükleri için "iki devletli çözüm" adını verdikleri çözüme ulaşmak için çalışacaklar.

Burada Filistin açısından önemli olan, Filistin halkına yalnızca talihsizlikler getiren ve yalnızca İsrail sömürgeciliği ve yerleşimine kılıf oluşturan sözde "barış süreci"ni tekrarlama eğiliminde olmamaktır.

Dolayısıyla burada önemli olan, her ne kadar 1967 sınırlarında Filistin Devleti'nin varlığı ve iki devlet arasında karşılıklı tanınma için gerekli düzenlemelerin hazırlanması için bir süre verilmiş olsa da çözüm yanılsamasını reddedip, çözümün nihai şeklini önceden belirleyen gerçek bir siyasi çerçeveye yönelmektir.

Bu yolda ilerlemek için atılması gereken ilk adım, savaşı bitirmek ve zorla yerinden edilme hedefine ulaşılmasını engellemek olacaktır. Eğer ki yerinden etme politikası gerçekleşirse -Allah korusun- Batı Şeria'dan zorla yerinden edilmenin bir provası olacak, çünkü İsrail aşırı sağı için gerçek ödül bu.

Ayrıca Gazze Şeridi'nin herhangi bir bölümünün İsrail işgaline geri dönmesi ve Şeridi'n alanının küçültülmesi de engellenmelidir. İsrail güçlerinin askeri operasyonlarla Gazze Şeridi'ne dönüşünün engellenmesinin yanı sıra, son olarak Gazze Şeridi'nin yeniden kuşatılması ve İsrail'in buraya yönelik önlemler almasının da önüne geçilmelidir.

İsrail'in 2005'te uyguladığı yeniden konuşlandırmadan bu yana propagandasını yaptığı yalancı fikrin, yani Gazze'den çekilme fikrinin resmi olarak kabul edilmesi gerekiyor. Elbette bunun Batı Şeria'daki ciddi tedbirlerle entegre edilmesi gerekiyor. Bunlardan en önemlisi, İsrail yerleşimci sömürgeciliğini durdurmak ve nüfus hareketini, İsrail askeri varlığını, Paris Anlaşmasını ve diğer konuları yeniden değerlendirmektir.

dsvre
Eduardo Ramon/Majalla

Doğrusunu söylemek gerekirse, çılgın ve faşist bir İsrail saldırısı yalnızca yerleşimci sömürgeciliğini tamamlamak için değil, aynı zamanda Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan zorla yerinden edilmeyi dayatmak, yani Filistin halkından kurtulmak ve Filistin sorununu bitirmek için gelebilir.

Elbette bu, zamanın ruhuna uygun olmayan ve dünyadaki hemen hemen bütün ülkelerin karşı çıktığı bir plandır ve İsrail'in bölgedeki ve dünyadaki çıkarlarına ciddi zarar vereceği gibi, Filistin davasını da ortadan kaldırmayacaktır. Bu nedenle, birkaç İsrailli "işbirlikçi" tarafından benimsenmesine rağmen, böyle bir planın uygulanması artık pek mümkün olmayabilir; bu da yukarıda belirtildiği gibi geride tek olası çözüm bırakıyor.

Radikal çözüm, Filistin'de hayat normale dönmeye başlar başlamaz genel seçimlere gitmek olacak ve bu da ne yazık ki 18 ila 24 ay kadar sürebilecek bir süreyi gerektirebilir.

Yukarıdakinin aksine, mevcut ve yeni Hamas da dahil olmak üzere tüm taraflar arasında Filistin kararının ve ulusal fikir birliğinin korunması gerekliliği vurgulanmakla birlikte Gazze Şeridi'nin Batı Şeria ile birlikte Hamas dışında farklı bir parti tarafından yönetileceği anlaşılmaktadır.

Filistin Yönetimi'nin, meşruiyeti ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi'nin toprak bütünlüğü nedeniyle korunması gerektiği de anlaşılmaktadır.

Son olarak Filistin'de hayat normale dönmeye başlar başlamaz genel seçimlere gidilmesinin radikal çözümü olacağı ve bunun ne yazık ki 18 ila 24 ay kadar sürebileceği anlaşılıyor.

vwvdw
Eduardo Ramon/Majalla

Bunu başarmak siyasi çözümün kapılarının açılmasını sağlayacaktır ve tüm bunların 2024'te, yani mevcut ABD yönetimi varken gerçekleşeceğini veya en azından başlayacağını varsaymak mantıklı olacaktır. Elbette, çözümün nihai şeklinin belirlenmesini de içeren siyasi çözümün başlangıcı, mutlaka bu çözümün derhal hayata geçirilmesi anlamına gelmez. Daha ziyade, nihai çözümün önceden resmi olarak taahhüt edilmesi ve onaylanması, yani son noktanın baştan bilinmesi ve belirlenmesi anlamına gelir.

* Bu makale  Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Yıldız oyuncunun Netflix dizisi fırtınalar estiriyor

45 yaşındaki Kate Hudson, 2000 yapımı Şöhrete Bir Adım'daki (Almost Famous) performansıyla Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)
45 yaşındaki Kate Hudson, 2000 yapımı Şöhrete Bir Adım'daki (Almost Famous) performansıyla Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)
TT

Yıldız oyuncunun Netflix dizisi fırtınalar estiriyor

45 yaşındaki Kate Hudson, 2000 yapımı Şöhrete Bir Adım'daki (Almost Famous) performansıyla Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)
45 yaşındaki Kate Hudson, 2000 yapımı Şöhrete Bir Adım'daki (Almost Famous) performansıyla Oscar'a aday gösterilmişti (Netflix)

Kate Hudson tartışmasız bir romantik komedi kraliçesi. Hem gişede yüzleri güldüren hem de eleştirmenlerin beğenisini kazanan filmleriyle uzun bir beyazperde kariyeri var. Hudson bu kez, Netflix'te yayına giren çiçeği burnunda komedi dizisi Running Point'le başarılarına bir yenisini ekliyor.

Netflix orijinal dizisi, prömiyerini 27 Şubat'ta yaptı ve o zamandan beri büyük bir hit haline geldi. Henüz ilk haftasında listelere güçlü bir giriş yaptı ve hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden olumlu yorumlar aldı. 

61,8 milyon saat izlendi

Netflix'in resmi blogu Tudum'a göre, spor komedisi popülaritesini korumaya devam ediyor. En çok izlenenler listesinde ilk sıraya yerleşmeyi başaran Running Point, ikinci sezonu için yeşil ışık yakılırken bile zirvedeki yerini kaybetmedi.

Running Point, ilk haftasında 9,3 milyon görüntülenme ve 47,2 milyon saat izlenmeyle kendine üçüncü sırada yer bulmuş, Robert De Niro'nun mini dizisi Zero Day ve belgesel türündeki Gabby Petito Cinayeti'nın (American Murder: Gabby Petito) hemen arkasında yer almıştı. 

Running Point platformdaki ikinci haftasında daha da fazla izlendi. 12,2 milyon görüntüleme ve 61,8 milyon saat izlenme elde ederek Zero Day'in önüne geçti. Komedi dizisi 89 ülkede ilk 10'a girdi ve ABD de dahil olmak üzere 33 ülkede en çok izlenen dizi oldu.

Spor komedisi Mindy Kaling, Elaine Ko, Ike Barinholtz ve David Stassen tarafından yaratıldı. 

Hudson'ın ilk dizi rolü olan Running Point'te ayrıca Drew Tarver, Justin Theroux, Scott MacArthur, Brenda Song, Chet Hanks ve Scott Evans gibi isimler rol alıyor.

Meghan Markle'ın şovu aradığını bulamadı 

Sevgilerimle, Meghan basında çokça yer aldı. Ancak Sussex Düşesi'nin başrolünü üstlendiği realite programı izlenme rakamlarında umduğunu bulamadı. 

Meghan Markle'ın Kaliforniya'da arkadaşlarını ve ünlü konuklarını davet ettiği güzel malikanede yemek yapma, bahçe bakımı ve misafir ağırlama hakkında ipuçları paylaştığı dizi, Netflix'in haftalık listesinde ilk 10'a ancak girebildi. 

Listede Robert De Niro'nun Zero Day'i ikinci sırada yer alırken, onu gerçek bir hikayeden uyarlanan mini dizi Toxic Town izledi.

Independent Türkçe, CBR.com, Forbes, Deadline