Lübnan: Sığınmacılara ev sahipliği yapan Arsal zor durumda

Lübnan: Arsal halkı, sığınmacıların geri dönüşünü teşvik etmek ve ülkede kalmalarından faydalanmak arasında ikilemde

Bekaa bölgesindeki Arsal kasabasında kamyonların yanında toplanan Suriyeli aileler, geçen Ekim ayında geri dönüşe hazırlanırken (AP)
Bekaa bölgesindeki Arsal kasabasında kamyonların yanında toplanan Suriyeli aileler, geçen Ekim ayında geri dönüşe hazırlanırken (AP)
TT

Lübnan: Sığınmacılara ev sahipliği yapan Arsal zor durumda

Bekaa bölgesindeki Arsal kasabasında kamyonların yanında toplanan Suriyeli aileler, geçen Ekim ayında geri dönüşe hazırlanırken (AP)
Bekaa bölgesindeki Arsal kasabasında kamyonların yanında toplanan Suriyeli aileler, geçen Ekim ayında geri dönüşe hazırlanırken (AP)

Lübnan’ın Suriye ile doğu sınırında yer alan Arsal beldesinin halkı, yerinden edilmiş Suriyelilerin ülkelerine dönüşü için baskı yapan yeni kampanyayla başa çıkmakta zorlanıyor. Nüfusu 40 bini aşmayan belde, Suriye’deki krizin patlak vermesinden bu yana nüfusunun iki katı Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptı. Bu da altyapı üzerinde büyük yankılara yol açtı ve yerel halk  ile sığınmacılar arasında çeşitli sorunlara neden oldu.

Ancak Suriye muhalefeti için kuluçka ortamı oluşturan Arsal, 2014- 2017 yılları arasında DEAŞ ve Nusra Cephesi’nin kasabanın büyük bir bölümünü işgal etmesiyle ve askerleri kaçırıp öldürmesiyle ağır bir bedel ödedi. Halk, ücretsiz sağlık hizmetleri yoluyla ve çocuklarını yerinden edilmiş kişilerle ilgilenen kuruluşlarda çalıştırarak ve ABD doları cinsinden gelir sağlayarak Suriyeli varlığından da yararlandı.

Arsal’ın eski Belediye Başkan Yardımcısı ve aktivist Rima Karnabi, “Belde ayrıca, devletin rolünü terk etmesi ve yerinden edilenlerle birlikte onu korkunç kaderine terk etmesi ortasında, yerinden edilmiş çok sayıda insan nedeniyle kaos ve düzensizliğin yükünü de taşıyor” dedi. Karnabi, “Kurulan sahra hastaneleri, Lübnanlıların yanı sıra Suriyelileri de barındırıyordu. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde valilik tarafından meslek icra etme izni olmayan Suriyelilerin işlettiği ve çalıştırdığı gerekçesiyle dükkanları kapatma kararının alınması, iki tarafı da yaralamaktadır. Bu durum, kasabada bir tepkiye yol açmıştır” şeklinde konuştu.

“Bu hastanelerden biri, örneğin, şehirdeki tek özel hastanede bulunmayan hizmetler sunan bir acil servis içeriyor ve bize en yakın hastanenin 40 km uzaklıktaki Baalbek’te bulunuyor” diyen Karnabi, “Bu hastane, kronik hastalıklar için ilaç ve diyaliz bölümü içermemektedir. Bu nedenle taleplerimiz, onları yerinden edilenlerin ülkelerine döndükten sonra kullanılabilecek kurumlar haline getirmek üzere işlerine geri dönmelerini sağlayan izinlerin güvence altına alınmasına bir şans vermekti. Suriyelilerin çalıştığı çevre bölgelerdeki hastaneler için geçerli olan koşullar Arsal için de geçerli” şeklinde konuştu.

Rima Karnabi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Arsal’ın yerinden edilmeler karşısında yaşadıkları, özellikle kanalizasyondan kaynaklanan kirlilik açısından başka hiçbir beldede görülmedi. Bu durum, sağlık felaketlerine yol açtı. Arsal’daki hemen hemen her evde bir kanser vakası var” diyerek, sözlerinin devamında ise “Şu anda bu dosyadaki sürdürülebilir kalkınma hedeflerini ihlal eden Birleşmiş Milletler’den atık su arıtma tesisi kurmasının istenmesi üzerine çalışmalar yoğunlaşmış durumda” dedi.

Foto: Geride kalan iki Suriyeli sığınmacı Arsal sınır bölgesinde ülkelerine dönen Suriyeli konvoyunu fotoğraflıyor (AP)

Karnabi’ye göre yerinden edilmenin olumsuz yansımaları, sağlık ve çevre ile sınırlı değil, kasabadaki sosyal gerçekliğe de yayılıyor. Yerinden edilmişlerin sayısı kasaba sakinlerinin sayısından çok daha fazla olduğu için pek çok istenmeyen Suriye adeti, Arsal kasabasında uygulanmaya başladı. Bu adetler arasında erken evlilik, çok eşlilik ve boşanma vakaları da yer alıyor. Aynı şekilde özellikle erkekler arasında okul terk oranları ve uyuşturucu kullanımı da benzeri görülmemiş düzeyde arttı.

Aktivist, “Krizin başından beri bu sorunların yaşanmaması için yerinden edilenlerin kamplarının kasaba içinde değil de kenar mahallelerde olmasını talep ettik. Ama kimse bizi dinlemedi” dedi.

Gerçekler

Belde sakini bir aktivist olan M.H. “Arsal halkının büyük bir kısmı, yerinden edilmişlerin bölgeden zorla çıkarılmasını reddediyor. Birçoğu, yerinden edilmiş kişiler gibi, özellikle tıp sektöründe yarı ücretsiz hizmet aldıkları için Suriyelilerin varlıklarının ve istihdamlarının düzenlenmesini tercih ediyor” dedi.

40’lı yaşlarındaki adam, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Yaklaşık bin 500 Arsallı, yerinden edilmiş kişilerin işleriyle ilgilenen dernek ve kuruluşlarda çalıştıkları için Suriyeli varlığından yararlanıyor. Ancak özellikle 100 bin kişiyi barındırmaya hazır olmayan altyapı açısından, yoğun Suriyeli varlığının bir sonucu olarak büyük sorunlardan mustaribiz” şeklinde konuştu.

Sözlerinin devamında ise “İstihdam ve ticari rekabet konusu, gerçek bir kriz teşkil ediyor ve hızlı düzenleme gerektiriyor" dedi.

M.H., “Başka bir gerçek kriz, Arsal’da Suriyelilerin arazi ve evlere sahip olmasından kaynaklanıyor. Bu durum, kasaba halkı olarak bizi misafirlere dönüştürmekle tehdit ediyor” diyerek, halihazırda yerinden edilmişlere yönelik kitlesel kampanyanın ciddi bir güvenlik sorununa yol açacağından endişe duyduğunu dile getirdi. M.H. ayrıca, “Suriye’de yaşam koşulları bugün Lübnan’da yaşananlara benzer veya daha iyi değilse, yerinden edilmiş hiçbir insan ülkesine geri dönmeyecektir” ifadelerini kullandı.



Hizbullah'a "çağrı cihazı" operasyonunun detayları ortaya çıktı

Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
TT

Hizbullah'a "çağrı cihazı" operasyonunun detayları ortaya çıktı

Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)

Lübnan'da Hizbullah'ın çağrı cihazlarının ardından telsiz, radyo ve güneş enerjisi panellerinin patlatılmasıyla bölge topyekun savaşa doğru sürükleniyor. 

17 Eylül'de Hizbullah'ın kullandığı çağrı cihazlarında eş zamanlı patlamalar yaşanmış, ikisi çocuk 12 kişi hayatını kaybetmiş, 2 bin 800 kişi de yaralanmıştı. 

Dün de ülkedeki telsiz, radyo ve güneş enerji sistemlerinde patlama gerçekleşti. En az 20 kişinin öldüğü, 450'den fazla kişinin de yaralandığı bildiriliyor. Lübnanlı yetkililer, olaydan İsrail'i sorumlu tutarken Tel Aviv'den henüz açıklama gelmedi.

Diğer yandan saldırıyla ilgili bilgiye sahip olan fakat adlarının gizli tutulmasını isteyen kaynaklar, Amerikan gazetesi New York Times'a (NYT) operasyonun ardında İsrail'in olduğunu doğruluyor. 

Mossad'ın BAC Consulting adlı bir paravan şirket kurduğu ve çağrı cihazlarını bubi tuzağına dönüştürerek Lübnan'a soktuğu iddia ediliyor. Macaristan merkezli bu paravan şirket, kağıt üstünde Tayvanlı Gold Apollo firması adına çağrı cihazı üretiyor. Kimliklerinin açıklanmasını istemeyen İsrailli istihbaratçılar, buna ek olarak operasyonda en az iki paravan şirket daha oluşturulduğunu belirtiyor. 

Kaynaklar, AR-924 model numaralı cihazların bataryalarına patlayıcı bir madde olan pentaeritritol tetranitrat (PENT) yerleştirildiğini ve bunların 2022 yazında Lübnan'a gönderildiğini ifade ediyor.

Hizbullah, İsrail istihbaratı tarafından takip edilmemek için cep telefonlarını bırakıp çağrı cihazı kullanmaya başlamıştı. Kaynaklar, bu kararın ardından milyonlarca dolarlık yatırımla üretimin artırıldığını ve Lübnan'a bubi tuzağı haline getirilmiş binlerce cihaz sokulduğunu söylüyor.

Öte yandan ikinci dalga saldırıda telsiz ve güneş enerji panellerinin nasıl patlatıldığı henüz bilinmiyor.

NYT'nin patlayan telsizlerin görüntülerinden yola çıkarak yaptığı analizde, bunların çağrı cihazlarından daha ağır ve büyük olduğuna, bu yüzden daha fazla hasar yarattığına işaret ediliyor. 

Ayrıca telsizlerin patlamasıyla daha büyük yangınlar çıktığına, bunun da çağrı cihazlarına kıyasla telsizlere daha fazla patlayıcı yerleştirilmiş olabileceğini gösterdiğine dikkat çekiliyor.

Lübnan'ın açıkladığı rakamlara göre telsizlerin patlatılmasıyla en az 71 ev ve dükkanla 18 sivil araç ve motosiklet yandı. 

Telsizlerden bazılarında Japon firması Icom'un amblemi görülüyor. Ancak şirket, IC-V82 model numaralı telsizlerin ve bunlarda kullanılan bataryaların üretiminin neredeyse 10 yıl önce durdurulduğunu belirtiyor. Patlayıcıların bu cihazlara nasıl yerleştirildiğiyse henüz netleştirilemedi. Icom, bu telsizlerin sahte olabileceğini öne sürüyor.

Lübnan medyasındaki haberlerde, saldırıda en az iki güneş enerjisi panelinin de alev aldığı bildiriliyor. Saldırılarda çıkan küçük çaplı yangınların söndürüldüğü bildirilirken, patlamada bir kız çocuğunun yaralandığı aktarılıyor. Ancak bu panellerin infilak ettirilen diğer cihazların etkisiyle mi alev aldığı yoksa uzaktan kumandayla mı patlatıldığı belli değil. 

Amerikan düşünce kuruluşu Soufan Center'dan Clara Broekaert, CNN'e açıklamasında saldırı dalgasının Lübnan halkının psikolojisini olumsuz etkilediğini ve Hizbullah üzerinde misilleme baskısı oluşturduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor:

Saldırılarda günlük hayatın böylesine korkunç, beklenmedik ve geniş ölçekte kesintiye uğratılması, misilleme yapılmasına yönelik ekstra bir baskı yaratacaktır diye düşünüyorum. İnsanlar yaşananların hesabının sorulduğunu görmek istiyor.

Üst üste gelen saldırıların ardından dün Hizbullah, İsrail sınırındaki el-Merc bölgesine füze fırlattı. İkisi ağır 8 İsraillinin yaralandığı bildirilirken, bu kişilerin sivil veya asker olduğuna ilişkin bilgi paylaşılmadı.

Independent Türkçe, Times of Israel, New York Time, Japan Times, CNN, France 24