Tunus’ta önceki hükümetlere verilen kredilerin akıbetiyle ilgili soruşturma başlatıldıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4362646-tunus%E2%80%99ta-%C3%B6nceki-h%C3%BCk%C3%BCmetlere-verilen-kredilerin-ak%C4%B1betiyle-ilgili-soru%C5%9Fturma
Tunus’ta önceki hükümetlere verilen kredilerin akıbetiyle ilgili soruşturma başlatıldı
Tunus Maliye Bakanı Siham Nemsiyye parlamento üyelerine seslendi. (Parlamentonun resmi internet sitesi)
Tunus Maliye Bakanı Siham Nemsiyye, Tunus'un 2011 devrimini takip eden yıllarda elde ettiği hibe ve kredilerin denetimiyle ilgili bir raporun hazırlandığını bildirdi.
Yeni parlamentoda milletvekillerine seslenen Nemsiyye, Maliye Bakanlığındaki Genel Gözetim Otoritesi’nin bu dosya hakkında bir rapor hazırlayıp Cumhurbaşkanı Kays Said’e sunduğunu söyledi. Önceki hükümetlerde önemli sorumluluklara sahip bir dizi siyasetçinin yolsuzluk ve görevi kötüye kullanmakla suçlanma olasılığına atıfta bulunarak, sorumluluk yüklemek için daha fazla inceleme gerektiren veriler olduğuna dikkat çekti.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre perşembe günü düzenlenen parlamento oturumunda Afrika İhracat-İthalat Bankası (Afreximbank) tarafından verilen 500 milyon dolar değerinde bir kredinin onaylanması konusu ele alındı. Cumhurbaşkanı Said’in kredi ve bağışların denetlenmesine izin verdiğini, böylece denetimin tamamlandığını ifade eden Nemsiyye, gözetim çalışmalarının ise devam ettiğini belirtti.
Bazı milletvekilleri ise yeni parlamentonun resmi çalışmalarının krediye oy verilmesiyle başlatılmasını kınadı. Zira bunun Tunus'un zaten muzdarip olduğu yüksek borçluluk durumunu devam ettireceği vurguladı. Milletvekili Hişam Hasni şunları söyledi:
“Borçluluk son 10 yılda dört kat artarak gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 75'ine ulaştı. Borç, Şubat ayı sonunda geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 10 artarak 117,5 milyar Tunus dinara yükseldi. Bu durum Tunus ekonomisini kurtarmak için derin reformlar gerektiriyor.”
Milletvekilleri yeni parlamentonun resmi çalışmalarının krediye oy verilmesiyle başlatılmasını kınadı. (Parlamentonun resmi web sitesi)
Cumhurbaşkanı Said, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal önlemlerini onaylaması ardından, mali likidite kıtlığı ve iflas korkusu ışığında Tunus'un aldığı kredileri ve bağışları denetleme sözü vermişti. Aynı zamanda geçtiğimiz yıllarda kamu parasının geri alınması için mekanizmalar bulmak ve istisnai önlemler uygulamak, yolsuzluğa bulaşmış bazı iş insanlarıyla Cezai Uzlaştırma Kanunu aracılığıyla idare içindeki zararları hafifletmek ve toplanan parayı geliştirme projelerinde kullanmak için çalışmıştı. Yağmalanan fon hacminin yaklaşık 13,5 milyar Tunus dinarı (yaklaşık 4,5 milyar dolar) olduğu tahmin ediliyor.
Gözlemciler, Said'in Nahda Hareketi’nin liderliğindeki önceki rejim tarafından alınan borç ve bağışların kaynağını ve akıbetini inceleme çağrısının siyasi amaçlar taşıdığı düşüncesinde. Cumhurbaşkanı Said’in böylece Tunusluları eski siyasi liderler ve parti liderleri arasındaki yaygın yolsuzluğa, Tunus'u yolsuzluktan arındıracağına ikna etmeye çalıştığı düşünülüyor.
Tunus’ta bazı bakanlıklar, son yıllarda zayıflayan ekonomiyi canlandırmaya ve kalkınma projeleri yürütmeye yönelik hibe ve kredi gibi yurt dışından alınan paraların denetimini yürütmekle görevlendirildi. Uzmanlar ve gözlemciler ise söz konusu fonların akıbetini, denetim sürecinin bu fonları kurtarmaya ön ayak olup olmayacağı hakkında soru işaretlerini gündeme getiriyor.
Muhalefetteki Özgür Anayasa Partisi lideri Abir Musa. (Reuters)
Konuya dair yaptığı açıklamada, “Böyle bir denetim teknik olarak mümkün. Tunus'un 2011'den sonra aldığı krediler 100 milyar Tunus dinarını (33 milyar doları) aşıyor” vurgusunda bulunan ekonomist İzzeddin Saidan, bu paranın akıbetini merak ettiğini dile getirdi.
Muhalefetteki Özgür Anayasa Partisi ise Dünya Bankası ve Avrupa Birliği (AB) tarafından Tunus'a sağlanan fonların değerinin 60 milyar Tunus dinarı (yaklaşık 20 milyar dolar) olduğu tahmininde bulundu. Bu paraların nereye harcandığını sorgulayan parti, raporun içeriği açıklanana dek bu sorunun merak edileceğini bildirdi.
Onlarca yerleşimci, İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4582506-onlarca-yerle%C5%9Fimci-i%CC%87srail-polisinin-korumas%C4%B1-alt%C4%B1nda-mescid-i-aksa%E2%80%99ya-bask%C4%B1n
Onlarca yerleşimci, İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi
Mescid-i Aksa girişlerinden birinde dini ritüellerini gerçekleştiren Yahudiler (AFP)
İsrail polisinin korumasındaki çok sayıda fanatik Yahudi yerleşimci, bugün Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.
Şarku’l Avsat’ın, Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan alıntı yapan Alemu’l Arabi haber ajansından (AWP) aktardığına göre, yerleşimciler, Sukot (Çardaklar) Bayramı’nın dördüncü gününde, Megaribe Kapısı yönünden Mescid-i Aksa avlularına baskın düzenleyerek, burada dini ritüeller gerçekleştirdi.
Yahudiler bir hafta süren Sukot Bayramı’nda Ağlama Duvarı’nda dua ediyor (AP)
Söz konusu haberde, İsrail polisi tarafından korunan bin 941 yerleşimcinin dün de aynı kapıdan Mescid-i Aksa’ya baskın yaptığı ve Talmud ritüelleri gerçekleştirdikleri ifade edildi.
Sukot bayramıyla bağlantılı olarak Kudüs ve Filistin asıllı İsrail vatandaşlarının yaşadıkları bölgelerden gelenlerin girişine kısıtlamalar getiren İsrailli yetkililer, kimlik kontrolü yaptı ve bir kısmını da dış kapılarda gözaltına aldı.
Yahudilerin 29 Eylül’de başlayan Sukot Bayramı 6 Ekim’de sona eriyor.
Sudan’da sıtma vakası 700 bini aşarken dang humması vakası ise 3 bin 700’e yükseldihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4582426-sudan%E2%80%99da-s%C4%B1tma-vakas%C4%B1-700-bini-a%C5%9Farken-dang-hummas%C4%B1-vakas%C4%B1-ise-3-bin-700%E2%80%99e
Sudan’da sıtma vakası 700 bini aşarken dang humması vakası ise 3 bin 700’e yükseldi
WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Şarku’l Avsat)
Sudan’ın başkenti Darfur ve Kurdufan eyaletlerinde birden fazla noktada birçok sağlık kurumunun savaş nedeniyle hizmet dışı kaldığı bir dönemde, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre 11 eyalette 700 binden fazla klinik sıtma vakasının 21’inin hayatını kaybetti. WHO, 4 eyalette 3 can kaybı olmak üzere 3 bin 700 şüpheli dang humması vakasının raporlandığını açıkladı.
WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari ‘Çatışmalardan etkilenen bölgelerdeki sağlık kurumlarının yaklaşık yüzde 70’i hizmet dışı kalırken durumun istikrarlı olduğu eyaletlerdeki sağlık tesislerinin yaklaşık yüzde 20’si yetersiz ekipman ve personel eksikliğinden muzdarip’ açıklamasında bulundu.
Bölge Direktörü “Mevcut duruma yanıtımız, Sudan halkının halk sağlığı ihtiyaçlarına odaklanıyor. WHO, Sudan’da acil sağlık yardımına ihtiyaç duyan 7,6 milyon kişinin ihtiyaçlarının karşılanması ve Haziran ve Aralık 2023 arasında Orta Afrika, Çad, Mısır, Etiyopya ve Güney Sudan da dahil olmak üzere komşu ülkelere kaçmak zorunda kalan 500 bin kişinin ihtiyaçlarının karşılanması için 145,2 milyon dolar toplanması yönünde acil çağrıda bulundu” ifadelerini de sözlerine ekledi.
Sudan’ın el-Gadarif Eyaletindeki bir hastanede tedavi bekleyen vatandaşlar (AFP)
Çağrıya karşı sağlanan finansman oranı
Mandhari, çağrıya karşı sağlanan finansman oranının şu anda yüzde 30,1’e ulaştığına dikkat çekti. Buna, alınan fonlar ve onaylanan taahhütler dahil 43,7 milyon doların da dahil olduğunu belirtti. Kuruluşun, 2023 yılı Aralık ayı sonuna kadar hayat kurtarma operasyonlarını sürdürebilmesi için 101 milyon dolara ihtiyacı olacağına dikkat çekti. Ayrıca “Sudan’ın sağlık sistemi, yaklaşık 6 ay önce savaşın başlamasından önce bile çatışmalar, salgın hastalıklar ve kuraklığın yol açtığı açlık nedeniyle zaten zayıftı ve sıkıntı çekiyordu. Kitlesel yer değiştirme, artan açlık, tıbbi malzeme kıtlığı, mevcut malzemelere sınırlı erişimin yanı sıra sağlık tesislerine yönelik saldırıların yaşandığı devam eden savaş nedeniyle durum artık çok daha kötü” ifadelerini kullandı.
Birçok eyalette sıtma ve dang humması salgınının devam ettiğini vurgulayan Mandhari, raporlara göre 11 eyalette 700 binden fazla klinik sıtma vakasının kaydedildiğini, bu vakalardan 21’inin ölümle sonuçlandığını ayrıca 4 eyalette 3 ölüm dahil 3 bin 700’den fazla şüpheli dang humması vakasının kaydedildiğini belirtti. Çoğu eyalette faaliyet gösteren halk sağlığı laboratuvarlarının yokluğunda vakaları doğrulamanın zor olduğuna dikkat çekti.
Bölge Direktörü “30 yıldır Sudan’da su ve sanitasyonla bağlantılı hastalıkların, sıtma ve dang humması gibi vektör kaynaklı hastalıkların ve kızamık ve çocuk felci gibi aşıyla önlenebilir hastalıkların salgınları rapor ediliyor. Mevcut yağmur mevsiminin başlamasıyla birlikte, sıtma ve dang humması salgınlarının görülme sıklığı artıyor” dedi.
Sağlık çalışanlarının çoğu eyalette yaklaşık 6 aydır maaşlarını alamadığını belirten yetkili, operasyonel maliyetleri karşılayacak nakit sıkıntısının yanı sıra erişim ve hareket kısıtlamalarının tıbbi malzemelerin ihtiyaç duyulan yerlere ulaştırılmasını zorlaştırdığını da belirtti.
Sudanlı mülteciler toplanıyor... Sınır Tanımayan Doktorlar ekipleri, Çad’daki Adre Hastanesi’nde Batı Darfur, Sudan’daki savaş yaralılarına yardım sağlıyor (Reuters)
Ek malzemeler
Mandhari WHO’nun etkilenen eyaletlere sıtmaya karşı ilaçlar, damar içi sıvılar ve ağrı ve ateşi tedavi edecek ilaçlar sağladığını belirtirken “İlave ilaç ve malzeme gönderilmesi için çalışıyoruz, ancak tıbbi malzemelerin ihtiyaç duyulan yere zamanında ulaştırılması için engelsiz erişim ve hareketin sağlanmasına ihtiyaç var” dedi. Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Sivrisinek üreme alanlarını azaltmak için topluluk katılımı sağlamanın yanı sıra, etkilenen bölgelerde pestisit kalıntılarının temizlenmesi de dahil olmak üzere vektör kontrol müdahalelerine katkıda bulunmaları için yerel gönüllüleri eğitiyoruz” açıklamasında bulundu.
Mandhari’ye göre, sağlıkla ilgili acil durumlara müdahale etmenin yanı sıra, WHO çocuklar için rutin aşılamanın yeniden başlatılması ve savaş nedeniyle aşı dozlarını olamayan çocuklara ulaşmak için aşı kampanyaları yürütülmesi de dahil olmak üzere temel sağlık hizmetlerini sunmak için sağlık sistemini yeniden inşa etmek için çalışıyor.
Mandhari “Birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimi iyileştirmek için 8 eyalette 18 gezici klinik açtık ve daha fazla geçici birinci basamak sağlık hizmeti birimi açma sürecindeyiz. WHO ve ortakları, hayat kurtarma operasyonlarında ihtiyaç duydukları hayati desteği sağlayarak sağlık tesislerine ve mobil birinci basamak sağlık birimlerine erişimi iyileştirmek için her fırsatı değerlendirecektir. Saha personelleri aynı zamanda kuruluşun sağlık müdahalesini koordine etmek için de çalışıyor” ifadelerini kullandı.
Libya hükümetinden "hac kontenjanlarının bir kısmını selzedelere tahsis etme" kararıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4582341-libya-h%C3%BCk%C3%BCmetinden-hac-kontenjanlar%C4%B1n%C4%B1n-bir-k%C4%B1sm%C4%B1n%C4%B1-selzedelere-tahsis-etme
Libya hükümetinden "hac kontenjanlarının bir kısmını selzedelere tahsis etme" kararı
(AA)
UBH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe'nin imzasıyla yayımlanan kararnamede, hac kontenjanlarının bir bölümünün selden etkilenen bölgelerin sakinlerine tahsis edileceği belirtildi.
Kararnamede, selzedelere tahsis edilecek kontenjanların Hac ve Umre Kurumu tarafından belirlenecek kurallara göre dağıtılacağına işaret edildi.
Libya'daki sel felaketi
Orta Akdeniz'de etkili olan ve 10 Eylül'de Libya'nın doğusunu vuran "Daniel Fırtınası" Bingazi, Beyda, Merc, Suse ve Derne kentlerinde sel felaketine neden olmuştu.
Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, sel felaketi nedeniyle 11 Eylül'de ülke genelinde 3 günlük yas ilan etmiş, Libya Başkanlık Konseyi de kardeş ülkelere ve uluslararası kurumlara selden zarar gören bölgeler için yardım çağrısında bulunmuştu.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Libya'da sel nedeniyle 4 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini ve 8 bin 500'den fazla kişinin halen kayıp olduğunu açıklamıştı.
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından son olarak yayımlanan rapora göre ise selden 250 bin kişi etkilendi, 40 bin kişi ülke içinde yerinden oldu ve 4 bin 255 kişi yaşamını yitirdi.
Filistinli mahkumlar ve İsrailli kadın gardiyanlar arasındaki yakın ilişkilerhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4582131-filistinli-mahkumlar-ve-i%CC%87srailli-kad%C4%B1n-gardiyanlar-aras%C4%B1ndaki-yak%C4%B1n-ili%C5%9Fkiler
Filistinli mahkumlar ve İsrailli kadın gardiyanlar arasındaki yakın ilişkiler
İsrail Kamu Güvenliği Bakanı, Filistinli mahkumlar için Gilboa hapishanesine kadın gardiyanlar gönderen bir memuru görevden aldı (AFP)
Halil Musa
Filistinliler ile İsrailliler arasındaki düşmanlığa rağmen, özellikle İsrail hapishanelerindeki mahkumlar ve gardiyanlar arasında insani ilişkiler, hatta cinsel ilişkiler kurulabiliyor.
Özellikle Filistinli mahkumlar ve İsrailli kadın gardiyanlar arasında bu tür ilişkilere yol açan birçok neden bulunuyor.
Her iki tarafın da bu ilişkideki nedenleri çok çeşitli: Bunlar kişisel çıkarlara dayalı, hapishane koşullarının iyileştirilmesi ve mahkumların cep telefonu gibi bazı yasaklanmış ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla olabilir.
Ayrıca, cinsel arzu veya bilgi elde etme motivasyonları da bu ilişkileri tetikleyebilir.
Her ne kadar bu vakalar bireysel kalsa ve yaygın bir fenomene dönüşmemiş olsa da kişisel ilişkilerin ve insani ihtiyaçların ulusal mücadele meselelerinden ve hatta mesleki görevlerden üstün olduğunu yansıtıyor.
İsrailli yetkililer, İsrail'in Ramon hapishanesinde bir Filistinli mahkûm ile beş İsrailli kadın gardiyan arasındaki cinsel ilişkiyi sadece nadir görülen tuhaf bir kişisel durum olarak açıkladı.
Independent Arabia'nın edindiği bilgilere göre beş İsrailli kadın gardiyan ile cinsel ilişkiye girmekle suçlanan Filistinli mahkûm, İkinci İntifada sırasında İsraillileri öldürme suçundan hüküm giymesi nedeniyle iki kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Çıkar ilişkisi
İsrail Ramon Hapishanesi kaynakları, Filistinli mahkûmun Ramallah şehrinden olduğunu, El Fetih hareketine mensup olduğunu ve 20 yılı aşkın süredir tutuklu bulunduğunu söyledi.
İsrail hapishane yetkilileri tarafından yapılan bir soruşturma sırasında, İsrailli bir kadın gardiyan Filistinli mahkumla cinsel ilişki yaşadığını itiraf etti ve bu itiraftan sonra diğer dört meslektaşıyla da benzer ilişkiler yaşandığı ortaya çıktı.
Soruşturma, Filistinli mahkûmun hapishanede akıllı bir cep telefonu bulundurduğunu ve bu telefon aracılığıyla gardiyanlarla iletişim kurduğunu ve hapishane içerisinden fotoğraflar paylaştığını gösterdi.
İsrailli kadın gardiyanların hapishanelerde görev yapmaya başlaması, İkinci İntifada sırasında Filistinli mahkumların İsrail hapishanelerindeki sayısının 12 binden fazla olması ve bu nedenle insan kaynağına ihtiyaç duyulması nedeniyle oldu.
Kadın asker "dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma" suçlamasıyla yargılanıncaya kadar ev hapsinde tutulurken, Filistinli tutuklu hakkında soruşturma sürüyor.
Eski Filistinli mahkûm ve İsrail Uzmanı İsmet Mansur, kameralar aracılığıyla yapılan yoğun gözetim nedeniyle mahkumlar ve kadın gardiyanlar arasında tam anlamıyla cinsel ilişkinin mümkün olmadığını, ancak bazı durumların mümkün olabileceğini belirtti.
Mansur, hapsedildiği süre boyunca aşk, ilişki ve bazen de tecavüz vakalarına tanık olduğunu belirterek, kadın gardiyanların yaklaşık 18 yaşında olduğunu ve deneyimsiz olduklarını kaydetti.
Filistinli Mahkumlar ve Eski Mahkumlar İşleri Dairesi Başkanı Kaddura Faris, Filistinli mahkûm ile İsrailli kadın gardiyanlar arasında cinsel ilişki olasılığını dışlasa da, "davanın bir güvenlik açığını yansıttığını ve bir aşk hikayesi olmadığını" belirtti.
Faris, esirlerin gardiyanlarla ilişki kurarak cep telefonları gibi eşyaları hapishaneye sokma amacı taşıdığını söyledi.
İsrail hapishane sistemi ile ilgili olarak, İsrail Ceza ve İnfaz Hizmetleri Başkanı Katy Perry, son aylarda geniş çaplı bir asker alım kampanyasının başlatıldığını ve bin yeni gardiyanın İsrail ordusundaki askerlerin yerini alacağını açıkladı.
Bu olaylar ve tekrarı, İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in, kadın askerlerin cezaevlerinde görev yapmasını yasaklayan ve mahkumlarla temaslarını engelleyen bir karar çıkarmasına neden oldu.
Ben-Gvir, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
Belirlediğimiz politika doğrultusunda, 2025 yılının ortalarına kadar hapishane koğuşlarında tek bir kadın asker bile kalmayacak. Bu olay, kadın askerlerin güvenlik mahkûmlarından uzaklaştırılmasının gerekliliğinin bir başka kanıtıdır.
Göreve başladıktan sonra İsrail hapishanelerinden sorumlu olan Ben-Gvir, asker kadınların hapishanelerde hizmet vermesini yasaklama kararı aldı, bu nedenle o zamandan bu yana kadınların varlıkları azaldı.
Kadın askerlerin uzaklaştırılması
Geçtiğimiz şubat ayında İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, altı ay içinde uygulanacak kararla, Filistinli tutukluların bulunduğu hapishanelerdeki zorunlu askerlik hizmetini durdurma kararı almıştı.
Bu adım, kadın gardiyanların cezaevi hizmetinde görev yaparken Gilboa Hapishanesi'nde o zamanlar "Kavade" olarak bilinen eylemle cinsel saldırıya uğramasının ardından geldi.
İsrailli kadın askerler, İsrail'in Gilboa hapishanesindeki subayları, kendilerini Filistinli mahkumlara teslim etmeleri ve askerlik hizmetleri sırasında cinsel saldırıya uğramalarıyla suçladılar.
Bu durum, dönemin İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Omer Barlev'in, birkaç yıl önce Filistinli mahkumları memnun etmek amacıyla Gilboa Hapishanesi'ne kadın gardiyanlar göndermedeki rolü nedeniyle bir memuru görevden almasına yol açtı.
Kadın askerler, "cinsel pazarlık aracı olarak mahkumlarla yakın temas kurmaya zorlandıklarını ve bu nedenle tacize ve saldırılara maruz kaldıklarını" belirtti.
Bir İsrail raporu emniyet, sınır güvenliği ve hapishane hizmetlerinde görev yapan birçok kadın askerin, zorunlu ulusal hizmetleri sırasında cinsel tacize veya kötü muameleye maruz kaldığını ortaya koyuyor.
Independent Arabia - Independent Türkçe
Yahudi Yerleşimciler Arş Günü’nün üçüncü gününde Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4582086-yahudi-yerle%C5%9Fimciler-ar%C5%9F-g%C3%BCn%C3%BC%E2%80%99n%C3%BCn-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-g%C3%BCn%C3%BCnde-mescid-i-aksa%E2%80%99ya-bask%C4%B1n
Yahudi Yerleşimciler Arş Günü’nün üçüncü gününde Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi
İsrail güçleri, Mescid-i Aksa’daki Bab es-Silsile’de aralarında bir kadının da bulunduğu Filistinlilerle çatıştı (DPA)
Yahudi Sukot (Arş) Bayramı’nın üçüncü gününde en az bin yerleşimci Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın avlularına baskın yaparken, binlerce kişi de Burak Meydanı’nda düzenlenen Birkat Kohanim (Kohenlerin Kutsaması) etkinliklerine katıldı.
Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyenlerin başında eski bakanlar ve Knesset üyeleri vardı. Eski Şehir sokaklarında dolaştıktan sonra Mescid-i Aksa avlusunda Talmudik ritüeller gerçekleştirdiler. Arş Bayramı’nın üçüncü gününde Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyenlerin sayısı bine yükseldi. Bu sayı geçtiğimiz pazar günü 900’e ulaşmıştı.
Mescid-i Aksa’ya yönelik geniş çaplı baskın, ‘tapınak’ gruplarının Yahudi Sukot Bayramı boyunca Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınları yoğunlaştırma çağrısına yanıt olarak geldi. Cumartesi günü başlayan ve bir hafta devam edecek olan bayram sürecinin büyük gerilimlere sahne olması bekleniyor.
Bu yıl ‘tapınak’ grupları, destekçilerini Mescid-i Aksa’ya ulaşmaya ve ‘Tapınağı Temizleme’ ritüelleri için katılımcı açısından rekor kırmaya çağırdı. ‘Tapınak’ grupları, her gün tekrarlanan ve bazen yaygın şekilde cereyan eden baskınlarla Mescid-i Aksa’da yeni bir oldubitti dayatmaya çalışıyor. Bu bağlamda Filistin Yönetimi, bir din savaşına karşı uyarıda bulunuyor.
Mescid-i Aksa’nın çevresine çok sayıda İsrail polis gücü konuşlandırıldı. Polisin Mescid-i Aksa içinde ve dışında Filistinlilere karşı güç kullandığı çatışmalar patlak vermeden önce yerleşimcilerin gelişini kolaylaştırmak amacıyla Kudüs dışından gelen Filistinlilerin girişine kısıtlamalar getirildi.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Ulusal Konseyi Başkanı Ruhi Fettuh, İsrail işgal güçlerinin Mescid-i Aksa’ya saldırmasını, kadınlara güç kullanmasını, onları çeşitli şekillerde yaralamasını ve çok sayıda kadın murabıtı tutuklamasını “barbarca bir eylem ve vahşi bir suç olarak” nitelendirerek bunun “bu suçlara ortak olan uluslararası toplumun alnına çalınmış kara bir leke” olduğunu ifade etti.
Fettuh dün yaptığı açıklamasında, İsrail’in bu olaylarla “bir oldubittiyi dayatmak için durumu alevlendirmeye çalıştığını, ancak Filistinlilerin bedeli ne olursa olsun buna boyun eğmeyeceğini ve Kudüs’ün Filistin devletinin ebedi başkenti olarak kalacağını” söyledi.
Fettuh, işgal altındaki Kudüs’ü kuşatmanın ve Müslümanların Mescid-i Aksa’ya ulaşmasını engellemenin, faşist işgalci gücün Mescid-i Aksa’ya saldırmaya, yerleşimcileri korumaya, Müslümanlara saldırmaya ve Yahudileştirme planları ile radikallerin emellerini gerçekleştirmeye yönelik art niyetinin bir kanıtı olduğunu söyledi.
Mescid-i Aksa’da olduğu gibi Yahudi bayramları bahanesiyle Müslümanlara tamamen kapatılan El-Halil’deki İbrahim Camii’ne de yerleşimciler baskın düzenledi. El-Halil Vakıflar Bakanlığı Müdürü Nidal el-Caberi, işgalci gücün bu eyleminin İbrahim Camii’nin kutsallığını açıkça ihlal ettiğini ve Müslümanların ibadet yerlerine erişim hakkına provokatif bir saldırıyı temsil ettiğini söyledi.
İşgal güçleri, İbrahimi Camii’nin tüm girişlerini demir kapılarla kapatarak, Filistinlilerin cami çevresinde hareket etmesini engelledi.
Libya Temsilciler Meclisi’nden sivillerin ve askerlerin cumhurbaşkanlığına aday olabilmesine onayhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4581991-libya-temsilciler-meclisi%E2%80%99nden-sivillerin-ve-askerlerin-cumhurba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1na
Libya Temsilciler Meclisi’nden sivillerin ve askerlerin cumhurbaşkanlığına aday olabilmesine onay
Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi ve UBH Başbakanı Dibeybe askeri yetkililerle bir araya geldiler (Libya Başkanlık Konseyi)
Libya Temsilciler Meclisi (TM), pazartesi günü ülkenin doğusundaki Bingazi şehrinde bulunan binasında yapılan oturumda oybirliğiyle TM ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından oluşturulan Seçim Yasalarını Belirleme (6+6) Komitesi tarafından tamamlanan cumhurbaşkanlığı seçim kanunu ve Ulusal Meclis seçim kanununu onayladı. TM, onayın ardından ertelenen seçimleri düzenleyen yasalara ilişkin tutumuna nihayet karar verdi.
TM Başkanı Akile Salih, canlı yayınlanan oturum sırasında, cumhurbaşkanlığına adaylık için gerekli şartları yerine getiren kimsenin dışlamayacağını vurgulayarak “Seçim yasaları, sivillerin ve askerlerin hiçbir ayrım olmaksızın cumhurbaşkanlığına aday olmalarına izin verecek” ifadelerini kullandı.
Salih, onaylanan yasaların sivilleri ve askerilerin aday olmalarının önünü açtığını ve seçimde kaybeden kişinin eski işine geri dönebileceğini de belirtti. Ülkenin içinden geçtiği tüm koşulların dikkate alındığının altını çizen Salih, TM’nin anayasal kuralları oluşturduktan ve seçim yasalarını çıkardıktan sonra, uluslararası ve yerel düzeyde kendisinden beklenenleri yerine getirmiş olduğunu ifade etti. TM Başkanı, Libya'da iktidarın birleştirilmesinin temeli olarak gördüğü ve Libyalıların cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin yapılması arzusunun yerine getirilmesini sağlayacak olan bu çalışmayı, 6+6 Komitesi'nin bir başarısı olduğunu belirterek övgüde bulundu.
TM üyeleri, seçimlerin yapılması için planlanan 240 günlük süre için geri sayımın başladığını vurgulayarak, ‘seçimlerin ertelenmesini önlemek amacıyla birleşik bir hükümet kurma çalışmalarına başlanması’ çağrısında bulundular.
TM oturumu (YouTube)
TM ve DYK, 2021 yılının sonlarında yapılması gereken seçimleri düzenleyen yasaların seçimler süresiz olarak ertelenmeden önce hazırlanmasında yavaş davrandıkları gerekçesiyle yerel ve uluslararası taraflarca eleştiri oklarının hedefi olmuşlardı. Öyle ki, Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Abdullah Bathiliy, Libya’daki yasama organlarının seçim yasaları üzerinde anlaşmaya varamaması durumunda ‘alternatif bir prosedür’ aranabileceği tehdidinde dahi bulundu.
Derne'deki sel felaketinin yansımaları
Öte yandan General Halife Hafter'e bağlı Libya Ulusal Ordusu (LUO) Sözcüsü Tümgeneral Ahmed el-Mismari, pazar günü 7 kişinin daha cesedine ulaşılmasının ardından, Derne’de yaşanan sel felaketinde ölenlerin sayısının 4 bin 168’e yükseldiğini açıkladı. Abdülhamid ed-Dibeybe’nin başbakanı olduğu geçici Ulusal Birlik Hükümeti ise pazar akşamı Derne’nin yeniden inşası için bir plan geliştireceğini duyurdu.
Bathiliy, dün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, Derne’nin ve selden etkilenen diğer bölgelerin yeniden inşasına ilişkin Libyalı çeşitli taraflar ve kurumlar tarafından ‘tek taraflı ve birbiriyle çelişen girişimlerin’ ortaya çıkmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Bu tek taraflı çabaların geri tepeceğini, ülkedeki mevcut bölünmeleri derinleştireceğini ve yeniden yapılanma çabalarını sekteye uğratacağını belirten Bathiliy, bu durumun, Libya halkının felaket sonrası ülke genelinde ortaya koyduğu dayanışma, destek ve milli birlik ruhu ile de çeliştiğini vurguladı.
Sel felaketinden etkilenen bölgelerde, etkili ve verimli yeniden yapılan çalışmalarının ilerleyebilmesi için acil olarak ortak bir ulusal mekanizmanın kurulmasına ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Bathiliy, yeniden yapılanma sürecinin hızlı ilerlemesi, hasarın ve ihtiyaçların güvenilir, bağımsız ve objektif bir şekilde değerlendirilmesi, maliyetin profesyonelce tahmin edilmesi, sözleşme ve anlaşma süreçlerinin şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerektiğine dikkati çekti.
Bathiliy, Libya’nın ilgili makamlarına ve uluslararası ortaklarına, ‘yeniden inşa çabalarına öncülük edecek, şeffaflığı ve hesap verebilirliği sağlayacak, ortak ve koordineli bir mekanizma üzerinde anlaşmaya varılmasını kolaylaştırmaları’ çağrısında bulundu.
Libyalı liderleri bir kez daha bölünmeye son vermeye ve yeniden inşa çalışmaları için anlaşmak üzere bir araya gelmeye çağırdı. UNSMIL Başkanı, seçim yasalarının taslaklarını teslim almayı, tüm tartışmalı konularda siyasi bir çözüme varmak için Libyalı taraflar arasında bir an önce diyalogun başlamasını ve Libya halkının taleplerini yerine getirecek şekilde seçim sürecine ilişkin bir yol haritası üzerinde anlaşmaya varılmasını sabırsızlıkla beklediğini söyledi.
Dibeybe Trablus'ta Libya Denetim Bürosu Başkanı Şakşak'la bir araya geldi (UBH)
Öte yandan UBH Başbakanı Dibeybe, Libya Denetim Bürosu Başkanı Halid Şakşak ile hükümetin sel felaketinden etkilenen bölgelerle ilgili çalışmalarını gözden geçirdi. Çalışmalar arasında, İdari Merkezler Kalkınma Ajansı aracılığıyla Derne’deki konutların tamamlanması ve Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Fonu aracılığıyla hazır konutlar temin edilerek vatandaşlar için acil çözümler üretilmesi yer alırken Dibeybe, şeffaf ve sağlam prosedürlere ihtiyaç duyulduğuna ve çekilen sıkıntıların herhangi bir yasa dışı adımın atılması için istismar edilmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Bu çerçevede UBH Planlama Bakanı Muhammed ez-Zeydani konuyla ilgili olarak BM Libya İnsani Yardım Koordinatörü Georgette Gagnon’a pazar akşamı yaptıkları toplantıda bilgi verdi. Bakan Zeydani, UBH’nin Derne'de sel felaketinden etkilenenlerin acil ihtiyaçlarını ve önceliklerini karşılamak ve Derne'nin yeniden inşası için 6 hafta içinde hayata geçirilecek bir plan geliştirdiğini söyledi.
Gagnon’ın Bakan Zeydani’ye, BM Libya İnsani Yardım Koordinatörlüğü’nün bu bağlamda Planlama Bakanlığı’na tam destek vermeye ve Derne Yeniden Yapılanma Fonu projesini hayata geçirmeye yönelik ortak bir plan geliştirmek üzere çalışmakta kararlı olduğunu söylediği aktarıldı.
UBH Başbakanı Dibeybe, pazar akşamı Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi başkanlığında düzenlenen ve Menfi’nin iki yardımcısının yanı sıra bazı askeri yetkililerin katıldığı toplantıda, askeri birliklerin çalışmalarının organize edilmesinin ve askeriyenin uzmanlık alanlarına uygun olarak idari prosedürlerin takip edilmesinin önemini vurguladı.
Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi, Libya'nın Kuveyt Büyükelçisi Süleyman es-Sahili’nin pazartesi günü Trablus'ta yaptıkları görüşmede kendisine "Kuveyt'in başta Derna olmak üzere Libya’nın doğusundaki bazı şehirleri vuran felaketinden etkilenenlere yaptığı insani yardımlar hakkında bilgi verdiğini söyledi.
Yeni seller
Libyalı yetkililer tarafından pazartesi günü yapılan açıklamada, ülkenin güneybatısında etkili olan sağanak nedeniyle yalnızca maddi kayıp yaşandığı ve hiçbir can kaybı olmadığı belirtildi.
UBH, Libya Ambulans ve Acil Servis Sözcüsü Usame Ali’nin, Ubari kentinde kerpiçten yapılan 4 evin çökmesi sonucu iki vatandaşın hafif yaralandığını bildirdiğini, herhangi bir maddi hasarın ve can kaybının olmasının önlenmesi için sel oluşabilecek hattın yakınlarındaki bölgelerin tahliye edildiğini söylediğini aktardı. UBH’nin açıklamasına göre Ambulans ve Acil Servis, Gat şehrinde durumun iyi olduğunu bildirirken, Operasyon Odası ise hasarın küçük olduğunu belirtti.
Ubari Belediye Başkanı Ahmed Matku, pazartesi günü televizyon ekranlarından yaptığı açıklamalarda, kentte sağanak yağışların durmasından sonra durumun yeniden istikrarlı hale geldiğini söyledi. Yaklaşık 11 bin vatandaşın yaşadığı bir mahallede binden fazla evin kerpiçten yapılması nedeniyle hasar gördüğünü açıklayan Matku, Güney Projesi’nde ve bir eğitim kurumunda maddi hasarın meydana geldiğini ifade etti.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, üçüncü bir dönem için adaylığını açıkladıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4581981-m%C4%B1s%C4%B1r-cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-sisi-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-bir-d%C3%B6nem-i%C3%A7in-adayl%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-a%C3%A7%C4%B1klad%C4%B1
Mısır devlet televizyonu haberine göre Sisi, başkent Kahire’nin doğusunda inşa edilen yeni idari başkentte düzenlenen "Vatan Hikayesi" adlı üç gün süren konferansın kapanış konuşmasında halka seslendi.
Kendisinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olmaya karar verdiğini söyleyen Sisi, Mısır halkına Aralık 2023'te gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğun şekilde katılmaları çağrısında bulundu.
Halkı, bu seçimleri gerçek siyasi çoğulculuğun başlangıcı yapmaya davet eden Sisi, Mısırlıların sandığa giderek iradelerini dünyaya göstermelerinin önemine işaret etti.
Mısır'da 2014 yılında düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleriyle göreve gelen Sisi, Mart 2018'de gerçekleşen seçimlerde de oyların yüzde 92’sini alarak yeniden seçilmişti.
Mısır Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza, daha önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi ve adaylık sürecine ilişkin açıklamalarda bulunmuştu.
Oy verme işlemlerinin yurt dışında 1-3 Aralık 2023, yurt içinde ise 10-12 Aralık 2023 tarihlerinde gerçekleştirileceğini belirten Hamza, 6 yıllık yeni cumhurbaşkanlığı dönemi için adaylık başvurusunun 5-14 Ekim tarihlerinde yapılabileceğini aktarmıştı.
Hamza, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda ise ikinci tur oy verme işlemlerinin yurt dışında 5-7 Ocak 2024, yurt içinde de 8-10 Ocak 2024'te yapılacağını söylemişti.
İsrail’in Deyr-i Zor çevresine düzenlediği hava saldırısında iki rejim askeri yaralandıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4581956-i%CC%87srail%E2%80%99-deyr-i-zor-%C3%A7evresine-d%C3%BCzenledi%C4%9Fi-hava-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1nda-iki-rejim-askeri
İsrail’in Deyr-i Zor çevresine düzenlediği hava saldırısında iki rejim askeri yaralandı
İsrail’in Şam’a düzenlediği daha önceki bir hava saldırısı (Reuters)
İsrail’in, Suriye’nin Deyr-i Zor çevresindeki rejim ordusu mevzilerine düzenlediği hava saldırısı sonucu iki asker yaralandı.
Şarku’l Avsat’ın Suriye resmi haber ajansı SANA’dan aktardığı habere göre, askeri bir kaynak saldırıya ilişkin dün gece yaptığı açıklamasında, “Bugün saat 23.50 sıralarında düşman İsrail, silahlı kuvvetlerimizin Deyr-i Zor kenti yakınlarındaki bazı mevzilerine hava saldırısı düzenledi” dedi.
Kaynak ayrıca, saldırı sonucu iki askerin yaralandığını ve maddi kayıplar meydana geldiğini de bildirdi.
İsrail ordusundan henüz bir açıklama gelmedi.
İsrail yıllardır, ‘Suriye’de İran ile bağlantılı hedefler’ olarak tanımladığı yerlere saldırılar düzenliyor.
İran’ın Suriye’deki nüfuzu, 2011’de çıkan savaşta Devlet Başkanı Beşşar Esed’i desteklemeye başlamasından bu yana arttı.
Ortadoğu’da gidişatı değiştiren ve geleceği şekillendiren tarihi bir destan: 1973 Arap-İsrail Savaşıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4581021-ortado%C4%9Fu%E2%80%99da-gidi%C5%9Fat%C4%B1-de%C4%9Fi%C5%9Ftiren-ve-gelece%C4%9Fi-%C5%9Fekillendiren-tarihi-bir-destan
Ortadoğu’da gidişatı değiştiren ve geleceği şekillendiren tarihi bir destan: 1973 Arap-İsrail Savaşı
Savaş kararı Mısır'ın bölgesel ve uluslararası arenadaki konumuna geri dönmesini sağladı (AFP)
Nebil Fehmi
Şanlı 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın (Yom Kippur) üzerinden yarım asır geçti. Çatışmaların başladığını duyduğum anı, o an hissettiğim duyguyu, halkın verdiği tepkileri çok iyi hatırlıyorum. Savaşın, Ortadoğu'da belirleyici bir an ve Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden yapılanmasının, Mısır'ın siyasi performansının iyileştirilmesinin, Mısır halkının özgüveninin geri gelmesinin ve Mısır'ın Ortadoğu'daki seçkin konumuna yeniden dönmesinin destansı bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
1967 Arap-İsrail Savaşı’nın (6 Gün Savaşı) yıkıcı sonuçlarının Mısır’ı ve halkını sarstığı herkesçe bilinen bir gerçek. Bu durum, Arap ülkelerinde ve İsrail'de, İsrail’in yenilmez bir güç olduğu yönünde yanlış bir algı oluşturdu.
Dönemin Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, savaştan önce Arap-İsrail barış sürecini başlatmaya çabalamış, ancak çabaları boşa gitmişti. Sedat’ın girişimleri arasında İsrail güçlerinin 50 kilometre doğuya çekilmesi durumunda Süveyş Kanalı'nın sivil gemilerin geçişine açılması önerisi yer alıyordu. Bu amaçla Ulusal Güvenlik Danışmanı Hafız İsmail'i 1973 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile gizlice görüşmesi için önce Paris’e ardından New York'a gönderdi. Ancak İsrail ve ABD, özellikle Sedat'ın bir yıl önce ülkeyi Rus uzmanlardan terk etmelerini istemesi ve bu yüzden Mısır ordusunun başlıca silah tedarikçisi olan Rusya ile arasında gerginlik yaşamasından dolayı Mısır ve Arap dünyasının işleri daha ileriye taşıyabileceklerine ihtimal vermedikleri için bu girişimi ciddiye almadılar.
Dürüst olmam gerekirse cepheye gitme ihtimaliyle ilgili şüpheler ne bana ne de 1967 savaşının neden olduğu ciddi moral bozukluğunun halen etkili olduğu Mısır halkının çeşitli kesimlerinden çoğu kişiye uzak bir duygu olmadığını kabul etmeliyim. O dönem üniversite son sınıftaydım. Savaşta gösterilen tüm çabalara ve yapılan tüm fedakarlıklara rağmen moral bozukluğu bölgesel ve uluslararası düzeyde hakim ve yaygın bir duyguydu.
Enver Sedat, bu zor koşullarda cesurca ve doğru bir karar alarak 1973 savaşını başlattı. Ülkesinin Ortadoğu siyasi denklemindeki yerini geri kazanmak ve Arap-İsrail barış müzakerelerinin başlaması için gerekli ortamı oluşturmak amacıyla, Suriye ile koordinasyon içinde belirli askeri hedefleri olan bir savaş için akıllıca bir plan yaptı. Söz konusu müzakerelerin kaçınılmaz olarak işgal altındaki Mısır topraklarının geri alınması, kapsamlı bir Arap-İsrail barışının sağlanması ve Filistin halkının ulusal özlemlerinin gerçekleşmesiyle sona ermesini umuyordu.
Savaş kararının tüm yanlış yönlendirilmiş insanlara rağmen cesareti ve bilgeliği nedeniyle Enver Sedat tarafından alındığı söyleniyor.
Çatışmaların başlamasıyla ilgili ilk kaygılara rağmen Mareşal Ahmed İsmail komutasındaki Mısır ordusunun kahramanlığı ve en üst rütbelisinden en acemi erine kadar subayların ve askerlerin unutulmaz çabaları ve fedakarlıkları sonucunda savaş, Mısır’ın ve Arap halklarının güvenliğini yeniden tesis etti. Mısır ordusu, aşılmaz denilen Bar Lev savunma hattını mağlup etti ve tüm beklentilerin ötesinde yüksek bir askeri performans göstererek İsrail'in kibrini kırdı. Askerler, savaş için yeterli ve uygun silahların temin edilmesindeki zorlukları ve endişeleri bilmelerine rağmen vatan sevgisiyle ve toprakları için fedakarlıkla hücum ettiler.
Savaşın 50’nci yıl dönümü vesilesiyle kısa bir süre önce açıklanan İsrail belgelerine göre Mısır’ın askeri performansı İsrail’in ve diğer ülkelerin tüm beklentilerini aşmıştı. Belgeler, İsrail'in Mısır’daki askeri hareketliliği takip ettiği ve haberdar olduğunu ortaya koydu. Belgeler, İsrailli liderlerin çoğu, Mısır'ın İsrail'in askeri üstünlüğüne karşısında ezici bir yenilgiye uğrayacakları düşüncesiyle savaşa girmeyeceğini düşündüklerini de gösterdi.
Savaşa girme kararı ve Mısır'ın sergilediği askeri performans, Mısır'ın bölgesel ve uluslararası arenadaki konumunu geri kazanmasını sağladı. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, savaşın son günlerine doğru Sedat’ın temsilcisi ve dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Fehmi'yi kabul etti. Başkan Nixon, Fehmi’ye Mısır'ın bölgede önemli ve stratejik bir güç olduğunu kanıtladığını ve ABD'nin duruma bu temelde yaklaşacağını söyledi. ABD Başkanı’nın tüm protokol kurallarını çiğneyerek Mısır'a övgüde bulunması ve Mısırlı Bakan’a arabasına kadar eşlik etmesi, bu şanlı savaşın Ortadoğu'daki gidişatı ve uluslararası toplumun Mısır’a ve Arap dünyasına bakışını değiştirdiğinin göstergesidir.
1973 Arap-İsrail Savaşı, müzakere edilmiş bir barış sürecinin başlatılması amacıyla yapılan yaratıcı bir askeri eylemdi. Barış sürecindeki ilk adım, ilk askeri hareket ve Mısırlı bir askerin Süveyş Kanalı'nı geçmek için yaptığı ilk atlayıştı. Bunlar duygusal ya da mesaj gönderme amaçlı sözler değil. Çünkü barış müzakerelerine başlamak, karşı tarafı müzakerelerin sonuçlarının müzakereleri başlatmaktan çok daha zor olduğuna ikna etmeyi gerektirir. Mısır ordusu da bunu başardı.
Savaşın en önemli amaçlarından ve kazanımlarından biri, İsrail'in işgale devam edebileceği ve Arap ülkelerinin haklarını ve taleplerini göz ardı edebileceği yönündeki siyasi kibrine son vermesiydi. ABD, Arap-İsrail savaşının devam etmesinin uluslararası arenada doğrudan yansımaları olacağını biliyordu. Bu yüzden savaş, müzakerelerin tek seçenek ve yol olduğu gerçeğini dayattı.
Savaşın ardından ateşkes için uygun bir tarihin belirlenmesi, ateşkes sonrasında İsrail'in Mısır mevzilerine ve askerlerine zarar vermek amacıyla işlediği bazı ihlaller karşısında esir takası yapılması ve İsrail askerlerinin işgal ettiği bölgelerden kademeli olarak geri çekilmesiyle ilgili diplomatik tartışmalar ve çekişmeler patlak verdi. Birinci Cenevre Konferansı, dünyadaki iki kutup olan Sovyetler Birliği ve ABD arasında değişen uluslararası rüzgarlar ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın gerçek bir barış sürecinden kaçınıp yalnızca mevcut durumu ve istikrarı kontrol etmekle ilgilendiği bir ortamda başladı. ABD böylece İsrail'i kayırmaya devam edebiliyor ve Sovyetler Birliği ile ilişkilere de odaklanabiliyordu. Bu kayırma, Mısır’ın egemen kararını koruması ve çıkarlarını güvence altına alması için diplomatik becerisini ortaya koymasını ve tüm taraflarla dikkatli dengeler kurmasını gerektiriyordu. Mısır, 1973-1977 yılları arasında Dışişleri Bakanı İsmail Fehmi liderliğindeki Mısır'ın çıkarlarına her zaman sadık ve egemenliğini koruma konusunda samimi olan diplomatlarının sayesinde bu diplomatik çekişmelerden de kazanımlarla çıktı.
İçinde bulunduğum şartlar bana bu süreci yakından ve doğrudan takip etme imkanı sundu. Mısır’ın diplomatik kurumları ile operasyonel ve idari kurumları arasındaki uyuma tanık oldum. Her biri kendi bakış açısına ve deneyimine sahip olan yetkilileri ve kurumları arasında karşılıklı saygı çerçevesinde Mısır’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmak için en iyi askeri, siyasi ve diplomatik eylem araçlarıyla ilgili çeşitli tartışmalar yapıldı. Farklı görüşler ortaya koyuldu, kapsamlı bir barışa ulaşmak amacıyla yoğun çabalar sarf edildi ve başarıya ulaşıldı. Ancak bu çabalar, İsrail’in fanatizmi nedeniyle sarsıldı. Mısır Dışişleri Bakanı'nın istifasından sonra dahi Mısırlı yetkililer arasında saygı devam etti. Çünkü İsrail'in, Arap-İsrail barışını engellemek için Arapları birbirinden koparmaya çalıştığını biliyorlardı.
Mısır'ın siyasi, askeri ve diplomatik kahramanlarına selam olsun. Savaşlarda ya da savaşa katıldıktan sonraki yıllarda kaybettiğimiz kahramanlarıma Allah'tan rahmet diliyorum.
Ortadoğu’da gidişatı değiştiren ve geleceği şekillendiren şanlı bir savaşın 50’nci yıldönümünde asil Mısır halkına da selam olsun.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.
Suriye: Kontrol noktalarının kaldırılması manevra mı ‘adıma karşılık adım’ mı? https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4581016-suriye-kontrol-noktalar%C4%B1n%C4%B1n-kald%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-manevra-m%C4%B1-%E2%80%98ad%C4%B1ma-kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1k-ad%C4%B1m%E2%80%99-m%C4%B1
Suriye: Kontrol noktalarının kaldırılması manevra mı ‘adıma karşılık adım’ mı?
Şam Seba Bahrat (Yedi Çeşme) Meydanı (AFP)
Manaf Saad*
Şam rejiminin kontrolü altındaki bölgelerde bulunan ana yollardaki askeri ve güvenlik bariyerlerini kaldırma’ kararı, bunun nedenleri hakkında birçok soruya neden oldu. Kararın amacı, ülkenin güneyindeki Suveyda vilayetinde yeniden başlayan protestoların ardından gerilimi azaltmak ve kamuoyunu sakinleştirmek mi?
Kontrol noktalarının kaldırılması ile Arap dünyasının Suriye ile normalleşme girişimi arasında ‘adıma karşılık adım’ ilkesine göre bir bağlantı var mı?
Yoksa bu kontrol noktalarının kaldırılması, özellikle tümenin vilayetleri birbirine bağlayan tüm ana yollarda kontrol noktaları olması nedeniyle Beşşar Esed ile Suriye Ordusu Dördüncü Tümen Komutanı kardeşi Mahir Esed arasındaki anlaşmazlıklardan mı kaynaklanıyor?
Bu bariyerlerin geçmişi esas olarak 2011 yılında güneydeki Dera’dan başlayıp giderek illerin çoğunluğuna yayılan hükümete karşı protestoların patlak vermesine kadar uzanıyor. Protestoların hızla yayılması, artan katılımcı sayısı ve muhalif silahlı grupların oluşumunun hızı iktidarı endişelendirerek, vilayetleri, illeri, kasabaları, köyleri birbirinden izole etmeye, onları birbirine bağlayan yollara askeri ve güvenlik bariyerleri dikerek onları ayırmaya neden oldu. Aynı şekilde protestoların yayılmasını sınırlamak ve katılımcılar ile muhalif silahlı örgütlerin milisleri arasındaki iletişimi kesmek amacıyla her vilayet, şehir, kasaba ve köy, bariyerlerle ayrılmış güvenlik bölgelerine bölündü. Bu kontrol noktalarının unsurları, silahlı unsurların izlenmesi ve alanlar arasındaki hareketlerinin engellenmesinin yanı sıra, protestocuların bölgelerine bitişik alanlara ulaşmasını ve vatandaşların bir bölgeden diğerine geçmesini engelledi.
Başkent kapalı
Esed rejimi ayrıca, başkent Şam’ın tüm girişlerinde kontrol noktaları inşa ederek sıkı bir şekilde izolasyon kararı aldı. Bu durum, protestoların çoğu şehir, kasaba ve köye yayıldığı ve özellikle Şam’daki Doğu ve Batı Guta bölgelerinde silahlı grupların sayısının hızla arttığı Şam kırsalı vilayetinden tamamen izole edilmeyi amaçlıyor.
Başkentin güney girişine, Şam- Amman karayolunun kuzey tarafından büyük bir kontrol noktası yerleştirilirken, kontrol noktasına ise karşısında bulunan Town Center alışveriş merkezinden dolayı Town Center Kontrol Noktası adı verildi. Buraya, Askeri İstihbarat Dairesi’nin 227. Şubesi ve Genel İstihbarat Dairesi’nin 251. Şubesi’nden 135’ten fazla güvenlik personeli konuşlandırıldı. Aynı şekilde Şam - Suveyda karayolu üzerinde, Şam’ın güneydoğu girişinde Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü ve Filistin Şubesi’ne bağlı unsurların konuşlandığı ve Askeri İstihbarat Dairesi’nin şubelerinden biri olan Necha kontrol noktası bulunuyor.
Başkentin güneybatı girişinde, Şam’ın yaklaşık 10 kilometre doğusundaki Sumeriyye bölgesindeki Kuneytra - Şam karayolu üzerinde de büyük bir kontrol noktası inşa edildi. Burası, araçların girebileceği dört şerit içerirken, burada konuşlandırılan unsurlar ise yaklaşık 110 unsurdan oluşan Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü ve Askeri İstihbarat Dairesi’nin 215. Şubesi’ne bağlı. Aynı şekilde Şam - Beyrut karayolu üzerindeki Dimas bölgesinde bir kontrol noktası daha kuruldu. Bu kontrol noktası, aralarındaki en büyüğü ve Dördüncü Tümen’e ait. Buraya Dördüncü Kontrol Noktası adı verildi ve burada 50’den fazla unsur konuşlandırılmış durumda.
Şam’ın kuzey girişine gelince, Şam - Humus karayolu üzerinde ilki el-Kutayfa kasabasında olmak üzere iki kontrol noktası kuruldu ve buraya, el-Kutayfa Kontrol Noktası adı verildi. Burası, Şam’ın yaklaşık 40 kilometre kuzeyinde olup Üçüncü Tümen’e bağlı. İkincisi ise bu noktaya yakın, Bağdat Köprüsü bölgesinde yer alıyor ve Dördüncü Tümen’e bağlı. Yolunun keskin virajlı olması nedeniyle de Kıvrımlı Kontrol Noktası olarak anılıyor. İşin ironik yanı ise hükümetin, Kıvrımlı Kontrol Noktası yakınlarında meydana gelen ve 32 kişinin ölümüne neden olan bir trafik kazasından birkaç gün sonra, Mart 2020’de el-Kutayfa Kontrol Noktası kaldırılmıştı.
28 Şubat 2018’de e-Vafidin Kontrol Noktası’ndaki Suriyeli askerler (AFP)
Doğu Guta, neredeyse tamamı protestolara katılan şehirler, kasabalar ve köylerle çevrili. Burada, başta Ceyşu’l İslam örgütü olmak üzere pek çok silahlı grup ortaya çıktı. Bu bağlamda Rejim, Guta’nın kendisiyle doğrudan temas halinde olan Harasta, Arbin, Zamelka, Ayn Terma, Beyt Sahm, Yalda ve Bella gibi ilçe, kasaba ve köylerden Şam’a giden tüm yollara askeri ve güvenlik bariyerleri kurdu.
Ulaşım kesintisi
Rejim, Şam’ı kenti çevreleyen banliyölerden izole etmekle yetinmedi, başkentteki her bölge ve mahalleyi, aralarına 300’ün üzerinde bariyer kurarak diğer bölge ve mahallelerden de izole etti. Bu mahalleler ve bölgelerdeki ana yolların çoğu, büyük çimento bloklarıyla kapatılarak sakinlerin yürüyerek girip çıkması için dar açıklıklar bırakıldı. Başkentin merkezinde, bölge ve mahalleleri birbirine bağlayan ana yollara da çok sayıda devasa bariyerler kuruldu; ayrıca emniyet ve askeri teşkilatların genel merkezleri ile devlet kurumlarının etrafı büyük beton bloklarla çevrelendi. Her birine arabaların girip çıkabileceği dar bir giriş bırakılırken, bu girişlerde sıkı güvenlik önlemleri alındı.
“Bu kontrol noktalarının açıklanan görevi, arabaları aramak, sürücü ve yolcuların kimliklerini doğrulamakken, Şam halkının yaşadığı durum ise örgütün asıl görevinin mahallelerdeki protestoları durdurmak, muhalif gruplardan savaşçıların başkentin merkezine girişini engellemek, ayrıca muhalif gençleri tutuklamak olduğunu gösteriyor.”
Rejim tarafından Şam’ın merkezindeki lüks bölgeleri birbirine bağlayan ana yollara dikilmiş en önemli kontrol noktaları, güneydeki Ebu Rummaneh mahallesinin girişindeki Cumhurbaşkanlığı Köprüsü yolunun sonuna dikilen devasa kontrol noktaları olarak sayılıyor. Genel İstihbarat (Muhaberat) Teşkilatı’na bağlı Erbain Şubesi’nin üyeleri burada konuşlandırılmış durumda. Solunda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Necah el-Attar’ın ofisine dönüştürülen eski Misafirperverlik Sarayı’nın karargâhı bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Köprüsü Kontrol Noktası olarak anılan bu bölge, üç şeride bölündü. Bunlar; birincisi sivil araçlar, ikincisi askeri araçlar ve kontrol noktasının sağında yer alan üçüncüsü ise uluslararası heyetlerin en önemli merkezi olan Four Seasons Oteli’nin doğusuna ve kuzeyde birçok büyükelçiliğin bulunduğu Ebu Rummaneh mahallesinin ana yola giden giden bir yan yoldan geçtikten sonra başka bir yola ayrılıyor. Burası, Suudi Arabistan Krallığı Büyükelçiliği de dahil olmak üzere birçok yabancı ve Arap ülkesinin büyükelçiliklerini içeriyor. Ayrıca birçok uluslararası kuruluşun genel merkezinin bulunmasının yanı sıra batıya doğru Dama Rose Oteli’ne kadar uzanıyor.
10 Temmuz 2018’de Şam’da beton bloklarının yakınında bulunan bir kadın (AFP)
Şam’ın lüks mahallelerine giden birçok yolun ayrıldığı Ebu Rummaneh mahallesinin batısında yer alan Emevi Meydanı’nda, el-Maliki Mahallesi’ne giden ve kuzeyden meydandan ayrılan ana caddenin başında Esed Milli Kütüphanesi’nin yanına bir kontrol noktası inşa edildi. Bu yol kuzeye, Cumhuriyet Sarayı’na ve Tişrin Sarayı’na gidiyor. Kontrol noktasına kütüphanenin adı verildi ve buraya biri sivil diğeri askeri olmak üzere iki şerit tahsis edildi. Ayrıca Erbain Şubesi’nden unsurlar buraya konuşlandırıldı.
Ayrıca doğudan Emevi Meydanı’na ayrılan Mehdi Bin Baraka Caddesi’nin başlangıcına da bir kontrol noktası yerleştirildi. Burası, Genelkurmay Başkanlığı, Hava Komutanlığı ve Hava İstihbarat Direktörlüğü karargahlarının yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar büyükelçilikleri de dahil olmak üzere Arap ve yabancı büyükelçiliklerin genel merkezlerini içeriyor. Beton bloklar onu sivil ve askeri olmak üzere ikiye ayırırken, burada Arbain Şubesi ve Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü üyeleri konuşlandırıldı.
Başkentin merkezideki kontrol noktaları arasında ayrıca, Genel İstihbarat Teşkilatı karargahının yakınındaki Kefer Susa Teşkilatı’nın ana cadde kontrol noktası, el-Muctehid bölgesinden el-Hicaz bölgesine ve en-Nasr caddesine uzanan kontrol noktası, Bab Musalla kontrol noktası, Tarihi Şam girişindeki (Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü unsurları ile Genel İstihbarat Müdürlüğü unsurlarının konuşlandığı) Bab Cabiyye kontrol noktası, el-Adavi mahallesindeki Dar eş-Şifa kontrol noktası, Genel İstihbarat Dairesi’ne bağlı İç Şube karargâhının bulunduğu el-Hatib mahallesindeki el-Hatib Caddesş kontrol noktası, şehrin doğusundaki Cobar mahallesinin bitişiğindeki Bab Touma bölgesine bağlanan Bağdat Caddesi kontrol noktası da yer alıyor.
“Bu kontrol noktalarını kontrol etmek için güvenlik birimleri arasında yoğun bir rekabet var ve hükümet yanlısı silahlı milisler de bu şubelere karşı rekabet yürütüyor. Öte yandan artık Şam’ın birçok mahallesinde, güvenlik güçlerine ve silahlı milislere ait ve bir mahallenin girişinde arka arkaya inşa edilmiş çok sayıda kontrol noktası görülebiliyor.”
Geçen Nisan ayındaki kontrol noktasını kaldırma faaliyeti, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad’ın aynı ayın 13’ünde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde yaptığı ilk ziyaretle eş zamanlı olarak gerçekleşti. Bu, Suriyeli bir yetkilinin 2011’den bu yana Suudi Arabistan’a yaptığı ilk ziyaret sayılıyor. Ziyaret, iki ülke arasındaki konsolosluk çalışmalarının yeniden başlatılması konusunda anlaşmaya varılmasıyla sonuçlandı ve ardından aynı ayın 15’inde Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) dışişleri bakanları Mısır, Ürdün ve Irak ile Cidde’de bir toplantı gerçekleştirdi. Konuyla ilgili aktarılan haberlere göre Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın 18 Nisan’da Şam’ı ziyaret etmesi ve Cumhurbaşkanı Esed ile protestoların ve 2011 yılındaki Suriye krizinin başlangıcından bu yana gerçekleşen en yüksek profilli Suudi ziyareti öncesinde Suriye dosyasına ilişkin ayrıntılı bir görüşme yapıldı.
Arap ülkelerinin Şam ile ilişkilerini yeniden tesis etme ve Suriye’yi Arap Birliği’ne döndürme yönündeki adımlar hızlanıyor gibi görünüyor. Öyle ki geçen Mart ayının sonunda Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Ürdün’ün Suriye’deki krize ‘adıma karşılık adım’ ilkesine göre siyasi çözüm bulma yönünde bir girişimde bulunduğunu açıkladı. Mayıs ayı başında Ürdün’ün başkenti de yukarıda bahsi geçen Cidde toplantısının devamı olarak Ürdün, Suudi Arabistan, Irak ve Mısır dışişleri bakanlarının Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad ile katıldığı bir toplantıya sahne oldu. Beşli toplantıya ilişkin yapılan açıklamada, Şam’ın itiraz ettiği pek çok unsur ve madde yer alıyor. Bunların başında ise ‘adıma karşılık adım’ yaklaşımına verilen destek yer alıyor. Bakanlar ayrıca, üzerinde mutabakata varılan bir takvime göre ve tüm ülkelerle entegre olacak şekilde, bakanlar toplantısının sonuçlarının uygulanmasını takip etmek için Suriye, Ürdün ve Irak’ı içeren uzman düzeyinde bir teknik ekip oluşturulması için de mutabakata vardı. Mültecilerin ülkelerine gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönmelerinin en önemli öncelik olduğunu vurgulayan bakanlar, kaçırılanların ve tutukluların takası çabaları için iş birliğinin güçlendirilmesi ve Suriye ile komşu ülkeler ve Suriye sınırındaki uyuşturucu kaçakçılığı operasyonlarından etkilenen ülkeler ile komşu ülkeler arasındaki iş birliğinin artırılması gerektiğini belirtti.
Beşli toplantıyı takiben Arap Birliği, 7 Mayıs’ta bir açıklama yaptı. Açıklamada, Arap dışişleri bakanlarının Kahire’de yaptıkları acil toplantıda, 11 yıllık aradan sonra Suriye’nin Arap Birliği’ne geri döndürülmesi konusunda mutabakata vardıkları açıklandı.
Bunun ardından Cumhurbaşkanı Esed, geçen yıl 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde düzenlenen 32. Arap Birliği Zirvesi’ne katılmaya davet edildi.
Dikkat çekici gelişme
Kontrol noktalarının kaldırılması konusunda en dikkat çekici gelişme, 30 Ağustos’ta Suriye hükümetinin Suriye genelinde ana yollardaki tüm kontrol noktalarının kaldırılması yönünde karar aldığı haberini sızdırmasıyla yaşandı. Şam’dan haber aktaran muhalif web sitesi Savtu’l Âsime (Başkentin Sesi) ise özel kaynaklardan aktardığı haberinde, “Tümgeneral Ali Memluk başkanlığındaki Milli Güvenlik Ofisi, Suriye vilayetlerindeki güvenlik komiteleri tarafından sunulan ve Suriye vilayetleri ile şehirler arasındaki ana yollardaki tüm askeri ve güvenlikle ilgili olmayan kontrol noktalarının kaldırılması gerektiğini öngören raporları inceledikten sonra bu kararı yayınladı” açıklamasında bulundu.
Bu kaynaklara göre karar, askeri temas hatlarının yakınında bulunan kontrol noktalarını ve Lazkiye, Halep, İdlib, Deyr-i Zor kırsalı ve güvenlik açısından sıcak bölgeler olarak sınıflandırılan diğer bölgeler gibi hükümet kontrolü dışındaki alanlarla olan geçişleri kapsamıyor.
Aynı kaynaklar, kararın ayrıca kışla ve askeri alanların yakınında bir kontrol noktasına ihtiyaç duyulması durumunda kontrol noktasının Savunma Bakanlığı’na bağlı olması şartıyla çevresini de kapsam dışı bıraktığını belirtti.
Özel kaynaklara göre kararda, güvenlik makamlarının belirleyeceği süre içerisinde askeri bir kuruluşa değil güvenlik şubesine bağlı bir kontrol noktasının inşası gibi, gerektiğinde ana yollarda ve Suriye şehirleri girişlerinde kontrol noktaları kurulmasına ilişkin prosedürler belirtildi. Aynı vilayette güvenlik komisyonunun belirleyeceği süre içerisinde kontrol noktası, belirlenen süre sonunda İçişleri Bakanlığı’na devredilecek.
Suriyeli baskıncılar, Şam’ın Bağdat Caddesi’nde arabaları ve yoldan geçenleri arıyor (AFP)
Özel kaynaklar, kararın Dördüncü Tümen’e, güvenlik servisleriyle paylaşılan kontrol noktaları da dahil olmak üzere ana yollardaki tüm eski kontrol noktalarını kaldırma ve bunları kanun uyarınca bir güvenlik şubesine devretme yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekti.
Kaynaklara göre kararda, vilayet ve ana yolların önemine göre şehirlerin dışında bulunan askeri kontrol noktalarının birkaç aşamada kaldırılması kararının geçtiğimiz Eylül ayının başından itibaren uygulamaya başlanması gerekiyordu.
Ancak kararın ardından Majalla, Dördüncü Tümen kontrol noktasının, Şam’ın güneyindeki Yermuk Kampı girişinde ve Şam Uluslararası Havaalanı’na giden yol üzerindeki Şii es-Seyyide Zeyneb bölgesinin girişinde bulunan kontrol noktasının yan tarafında kaldığını gözlemledi.
“Hükümet ile muhalif bölgeler arasındaki temas hattı yakınında yer alan kontrol noktalarının sorumluları, uzun süredir muhaliflere çeşitli gıda, duman, deterjan, mazot, benzin ve hatta mühimmat kaçakçılığı yaparak geçimlerini sağlamak ve servet biriktirmekle suçlanıyor.”
Şarku’l Avsat’ın Londra merkezli Al Majalla dergisinden aktardığı analiz habere göre kamyon şoförlerinin dergiye belirttiğine göre devlet kontrolü altındaki bölgelerde vilayetleri birbirine bağlayan tüm yollara Dördüncü Tümen kontrol noktaları yayılıyor. Ancak basında çıkan haberler, son birkaç günde, Suriye’nin bazı vilayetlerini birbirine bağlayan ana yollarda bulunan Dördüncü Tümen kontrol noktalarının kaldırıldığı belirtildi.
Şam’daki bir dizi siyasi analist, Suriye’nin başkentinin merkezindeki ve Suriye vilayetleri arasındaki yollarda bulunan engellerin kaldırılması konusunun, adıma karşılık adım ilkesi doğrultusunda Şam ile Arap ülkeleri arasındaki müzakerelerin şartları arasında yer alacağını belirtti.
Analistlerden biri Majalla’ya verdiği röportajda, “Arap ülkeleri, Suriye halkının güvenlik ve istikrardan yararlanmasını ve dibe vuran yaşam koşullarının iyileştirilmesini istiyor. Ancak Suriye hükümeti, Arap ülkeleri onlarla ilişkilerini normalleştirmeyi tamamlayana ve yıkılan bölgeleri yeniden inşa etme isteklerini gösterene kadar vatandaşları rehin almış durumda” diyerek, sözlerinin devamında ise “Engeller kaldırılmışsa yeniden inşa süreci başlıyor demektir” şeklinde konuştu.
Bir başka analist de Majalla’ya “Şam rejiminin Suriye vilayetleri arasındaki yollarda bulunan kontrol noktalarını kaldırma yönündeki son kararı, Dördüncü Tümen’in kontrol noktalarının hakimiyetinden ve mallara telif ücreti uygulanmasından şikâyet eden tüccarlara yanıt olarak alındı. Bu durum, özellikle yerel tarım ve sanayi ürünlerinde fiyatların artmasına katkıda bulundu” dedi.
Aynı şekilde bu kararı amacının, ülkenin güneyindeki Süveyde vilayetinde hükümete karşı protestolara yol açan son çılgın fiyat artışları dalgasının bir sonucu olarak halkın öfkesini hafifletmek olduğu iddialarını da yalanladı. Analist, “Hükümet, birkaç gün önce akaryakıt fiyatlarını daha da artırma kararının da gösterdiği gibi, bu protestoları görmezden geliyor” dedi.
Dördüncü Tümen
Washington merkezli Middle East Enstitüsü, 24 Eylül 2021’de yayınlanan ‘Dördüncü Tümen: Suriye’deki Paralel Ordu’ başlıklı raporunda, “40 yılın ardından Suriye’de cumhurbaşkanı ile kardeşi arasındaki askeri yönetim ikiliği yeniden canlanıyor. Seksenli yılların başında Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed, Savunma Tugayları'nın komutanı, Suriye'nin askeri ve güvenlik düzeyinde, hatta sivil düzeyde güçlü adamıydı. Hafız Esed, o dönemde yokluktan şikayetçiydi. Bugün Beşşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’in, ‘İran’ın sınırsız desteği ve tüm Suriye topraklarında kendisine tanınan yetkiler nedeniyle’ askeri açıdan Suriye’de bir numara haline gelen Dördüncü Tümen’in kontrolünü ele geçirmesiyle, aynı sahne tekrarlanıyor” ifadelerine yer verdi.
Raporda, “Rıfat Esed ve kardeşi Hafız arasında, Rıfat liderliğindeki hükümete yönelik darbe girişiminin ardından anlaşmazlıkların ortaya çıktığı 1984 yılı ile 2021 yılı arasındaki fark, Mahir liderliğindeki Dördüncü Tümen ile kardeşi Beşşar’ın kontrol ettiği Cumhuriyet Muhafızları arasındaki rekabete rağmen Mahir Esed ile Beşşar arasındaki uyum ve paralel yolun bugüne kadar bozulmamış olmasıdır” denildi.
Rapora göre Dördüncü Tümen’in ve daha önce Savunma Tugayları’nın görevi, başkent Şam’ın güvenliğini sağlamak ve rejimi her türlü acı verici saldırıdan korumaktı. Bu iki kuvvet (Dördüncü Tümen ve Savunma Tugayları), Suriye rejimini özellikle içeriden koruyan ana güçlerdi. Ancak aynı rapora göre savaş sırasında Dördüncü Tümen, iyi silah donanımı ve muazzam yetenekleri sayesinde sadece başkent Şam ve çevresine değil, tüm Suriye topraklarına yayılmış bir orduya dönüştü.
Al Majalla’ya konuşan bir analist, Dördüncü Tümen kontrol noktalarının kaldırılması kararının, Devlet Başkanı Beşşar Esed ile kardeşi Mahir arasında anlaşmazlığa yol açacağı iddiasını yalanladı. Analist, “Kontrol noktalarının kaldırılması kararı, iki adam arasında alındı. Başlangıçta kontrol noktaları, Suriye hükümetinin ek mali kaynak elde etmesi için oluşturulmuştu” dedi. Analist ayrıca, hükümetin bu noktalardan elde edilen kaynakların ilgili ülkeler tarafından harcanması sonrasında yeniden inşa fonları yoluyla bunları telafi etmeye bel bağlamış olabileceğini vurguladı.
* Bu analiz haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة