İsrail’in Rabat’ın Batı Sahra’daki egemenliğini tanıması Fas’ta tartışma konusu

Fas kamuoyunda bir kesim İsrail’in Rabat’a desteğini diplomatik bir zafer olarak görürken, bazıları da durumu bir ‘ihanet’ olarak nitelendirdi.

Kral 6. Muhammed, Aralık 2020’de İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat’ı Rabat’ta kabul ettiğinde (MAP)
Kral 6. Muhammed, Aralık 2020’de İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat’ı Rabat’ta kabul ettiğinde (MAP)
TT

İsrail’in Rabat’ın Batı Sahra’daki egemenliğini tanıması Fas’ta tartışma konusu

Kral 6. Muhammed, Aralık 2020’de İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat’ı Rabat’ta kabul ettiğinde (MAP)
Kral 6. Muhammed, Aralık 2020’de İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben Şabat’ı Rabat’ta kabul ettiğinde (MAP)

İsrail’in Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğini tanıma kararı, Fas kamuoyunda farklı tepkilerle karşılandı. Öyle ki bazı analistler bunu stratejik bir karar ve diplomatik bir zafer olarak görürken, diğerleri karara karşı olduklarını dile getirdi.

Geçen hafta İsrail, Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğini resmen tanıdı. Tel Aviv yönetimi ayrıca Batı Sahra’nın en büyük ikinci şehri olan Dakhla şehrinde konsolosluk açmayı planladığını da açıkladı. Faslı akademik ve siyasi analist İdris Kasuri, Reuters’a yaptığı açıklamada İsrail’in Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanımasının ve Dakhla’da bir konsolosluk açmasının ‘çok stratejik bir karar’ olduğunu dile getirdi.

Öte yandan Faslı Avukat ve insan hakları aktivisti Halid es-Sufyani, 70 yılı aşkın bir süredir Filistinlilerle çatışma halinde olan ve Arap ülkeleriyle birçok savaşa giren İsrail’e atıfla, “Bu tanıma, Siyonistlerin işine geliyor” dedi. Fas, Aralık 2020’de ABD’nin arabuluculuğuyla, ABD’nin Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanıması karşılığında ‘İbrahim Anlaşmaları’ çerçevesinde İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi. Washington, Fas’ın bölge üzerindeki egemenliğini derhal tanırken, İsrail’in tanıması ise geçen haftaya ertelendi. İdris Kasuri, yaptığı açıklamada “İsrail, İbrahim Anlaşması’nın Fas’ta kök salmasını ve Fas’ın bir dizi ülkenin bu durumu takip etmesi için bir model olmasını istedi. Dolayısıyla Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanımadan önce, ekonomik ve askeri koşulların yanı sıra anlaşmadan siyasi ve diplomatik olarak birçok fayda elde etmek istedi. Fas’a gelince, durum gerçekçiydi. Stratejik bir hedefi vardı. Fas, anlaşmaya çok bağlıydı. Yolundan çıkmak istemedi ve adım adım gitti. İşlemler ayrıca, askeri- güvenlik düzeyine kadar genişledi” ifadelerini kullandı. Ancak Fas’taki İslam Ulusal Konferansı üyesi Sufyani, başka bir görüş ortaya koyarak, “Fas halkını toprak bütünlüğünü koruyamıyormuş gibi göstermenin saçma olduğunu görüyoruz. Toprak bütünlüğümüzü korumak için bir suç teşkilatına güveneceğimizi söylediğimizde bu, Fas halkına hakarettir. Fas, kendi Sahra’sındadır ve Faslılara, topraklarını sömürgecilikten kurtarmışlardır. Çöllerini ve ulusal topraklarının her bir kum tanesini koruyabilirler” dedi. Ilımlı İslamcılar ve sivil toplum örgütlerinden oluşan Fas Ulusun Davalarını Destekleme Komisyonu, Sahra meselesini normalleşmeye bağlamanın Faslılara hakaret olduğunu söyledi.

Fas ile İsrail arasındaki ilişkiler, 2020’de imzalanan üçlü anlaşmanın sonucu değil. İsrail, daha önce 1994 yılında merhum Kral 2. Hasan döneminde Fas’ta bir siyasi irtibat ofisi açmıştı. Öncesinde dönemin İsrail Başbakanı Şimon Peres’in 1986’da Fas’a yaptığı ziyaret Arap ve İslam dünyası nezdinde çeşitli tepkilere yol açmıştı. Öte yandan Faslı analist ve uluslararası ilişkiler uzmanı Hüseyin Kanun, Fas’ın ‘kazan-kazan ilişkisi çerçevesinde uluslararası ilişkilerde hırs ve netlik politikası izlediğini’ dile getirdi. Kanun, “Fas’ın tüm cephelerde zafer kazandığı göz önüne alındığında, tanıma doğru zamanda geldi. Fas Kralı, konuşmasında Fas’ın dünyayı Fas Sahra’sının gözlüklerinden gördüğünü söylediğinde büyük güçler karşılık verdi ve Sahra’yı tanıdı” dedi. Necef şehrinde geçen yıl Mart ayında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in yanı sıra İsrail’in barış veya normalleşme anlaşmaları imzaladığı Mısır, Fas, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dışişleri bakanlarının katılımıyla birinci Necef Zirvesi düzenlendi. Katılımcılar, zirveyi her yıl düzenlemeyi kabul etti.

Fas’ın geçen Mart ayında zirvenin ikinci oturumuna ev sahipliği yapması bekleniyordu, ancak bu birkaç kez ertelendi. Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Haziran ayında zirvenin ertelenmesinin ‘bölgedeki siyasi durum nedeniyle’ geliştiğini söyledi. Burita, Filistin topraklarında tırmanan şiddet ve çatışmalara atıfta bulunarak, ülkesinin önümüzdeki sonbaharda zirveye ev sahipliği yapabileceği imasında bulundu. Kanun, “İsrail’in Fas’tan yararlanmak istemesi ve Fas’ın Sahra üzerindeki egemenliğini tanımakta gecikmesi gibi, Fas adım adım yürümeye devam etti. İşlerin nasıl gelişeceğini bekliyor ve özellikle mesele stratejik bir öncelik olan ulusal mesele ile ilgili olduğu için önceliklerini yenileyebileceği bazı değişiklikleri bekliyor. Bu nedenle Necef zirvesini erteleme kararı aldı” dedi. Bazıları, Fas ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin ve ilerletilmesinin Filistinlilere zarar verdiğine inanırken, Kasuri ve Kanun, iki ülke arasındaki bu adımların hızlandırılmasının Filistin davasının çıkarlarıyla ‘çelişmediğini’, aksine ona hizmet ettiğini belirtti. Bu bağlamda Kasuri, İsrail’in tanımasının ‘Fas- Filistin ilişkileri eski çağlardan beri her zaman olumlu olduğu için Orta Doğu’da barışın amacına hizmet edeceğini’ dile getirdi. İdris Kasuri, “Fas Kralı, Kudüs Komitesi’ne başkanlık ediyor ve Filistinlileri İsrail’in küstahlığı karşısındaki kararlılıklarında destekliyor” ifadelerini kullandı. Rabat’taki İsrail irtibat bürosunun 2003 yılında kapatılmasının Filistin topraklarındaki durumdan kaynaklandığını söyleyen Kasuri, “Fas’ın Yahudiler ve Filistinlilerle iyi ilişkileri Filistin davasına hizmet edecektir. Çünkü onlar anlaşmaların çökmesi ve geri çekilmesinden büyük bir utanç duyacaklar” dedi. Kanun ise “Filistin davasının azılı savunucularından biri olan Fas, İsrail ile Fas arasındaki anlaşmayı ilan ederken, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını ve yerleşim faaliyetlerine son verilmesini şart koşmuştu” şeklinde konuştu. Hüseyin Kanun, “Fas- İsrail diplomasisi, Fas’ın Sahra meselesiyle aynı kefeye koyduğu Filistin davasının savunulmasını hiçbir şekilde etkilemeyecektir” ifadelerini kullandı.



Selam: Lübnan ordusu, Litani'nin güneyinde 500'den fazla askeri mevziyi dağıttı

Selam: Lübnan ordusu, Litani'nin güneyinde 500'den fazla askeri mevziyi dağıttı
TT

Selam: Lübnan ordusu, Litani'nin güneyinde 500'den fazla askeri mevziyi dağıttı

Selam: Lübnan ordusu, Litani'nin güneyinde 500'den fazla askeri mevziyi dağıttı

Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, ordunun Litani Nehri'nin güneyindeki bölgede 500'den fazla mevzi ve silah deposunu imha ettiğini belirterek, ‘İsrail saldırganlığının gölgesinde istikrarın sağlanamayacağını’ vurguladı.

Yeni hükümetin kuruluşunun 100’üncü günü münasebetiyle konuşan Selam, ‘devletin otoritesini dayatmak’ için çalışmaya devam etme sözünü yineledi. Selam, “Kurtuluş ancak gerçek bir reform süreci başlatarak ve Arap kardeşlerimizin güvenini yeniden kazanarak sağlanabilir… Lübnan tarihinin önemli bir aşamasında” ifadelerini kullandı.

“Refik Hariri Uluslararası Havaalanı yolundaki tüm partizan resimler ve sloganlar kaldırıldı. Bu yolda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) unsurlarına saldıranlar gözaltına alındı” diyen Selam, yerinden edilmiş Suriyelilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünü kolaylaştırmak için çalışmaların devam ettiğini bildirdi.

Selam, hükümetin 100 gün içinde gerçekleştirdiklerinden bahsederek şunları söyledi: “Bugün bir yük haline gelen bankacılık gizliliği yasasını çıkardık. Hedefimiz modern ve iyileşen bir bankacılık sistemi kurmak. Zira insanların mevduatlarını geri kazanmanın yolu bu.”

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile devam eden müzakerelerde kaydedilen ilerlemeye işaret eden Selam, “Ben mevduatların silinmesi fikrinden vazgeçilmesinden yanayım” dedi.

“Biri yeniden yapılanma diğeri de yatırım için olmak üzere iki konferans düzenleyeceğiz” diyen Selam, hükümetin yeniden yapılanmaya öncelik verdiğini, bu amaçla 250 milyon dolarlık bir kredi sağlandığını ve dört yıllık bir plana göre eğitim, sağlık ve diğer sektörleri desteklemek için 350 milyon dolardan fazla değerde projeler üzerinde çalışıldığını vurguladı.

“Gerçek büyümenin tüm bölgeleri kapsaması gerektiğini” vurgulayan Selam, bu nedenle güney, kuzey ve Bekaa Vadisi'ni ziyaret ederek bu bölgelerin ihtiyaçlarını yerinde gördü.

Hükümetin reformları bağlamında, ‘performansı arttırmak ve hizmet seviyesini yükseltmek için liyakat ve rekabetçiliğe dayalı yeni bir işe alım mekanizmasının benimsenmesinin’ yanı sıra telekomünikasyon sektörünün geliştirilmesine, elektrik sektöründe reform yapılmasına ve yenilenebilir enerji projelerine odaklanılmasına işaret etti.