Kıbrıs ile Gazze arasına, ablukayı kıracak güvenli bir deniz koridoru

İsrail'in Gazze Şeridi'ne uyguladığı katı kısıtlamaları sona erdirmeye yönelik uluslararası bir adım olurken tüm taraflar, bu alternatif limandan memnun

Uluslararası Gazze Ablukasını Kırma Komitesi, Gazze Şeridi’ndeki limanın yeniden açılması için uluslararası bir baskı kampanyası yürütüyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Uluslararası Gazze Ablukasını Kırma Komitesi, Gazze Şeridi’ndeki limanın yeniden açılması için uluslararası bir baskı kampanyası yürütüyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
TT

Kıbrıs ile Gazze arasına, ablukayı kıracak güvenli bir deniz koridoru

Uluslararası Gazze Ablukasını Kırma Komitesi, Gazze Şeridi’ndeki limanın yeniden açılması için uluslararası bir baskı kampanyası yürütüyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Uluslararası Gazze Ablukasını Kırma Komitesi, Gazze Şeridi’ndeki limanın yeniden açılması için uluslararası bir baskı kampanyası yürütüyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia

İzzeddin Ebu Ayşe 

Avrupa Birliği (AB) Filistin Temsilcisi Sven Kühn von Burgsdorff, Gazze Şeridi ablukasını yeniden gündeme getirmek için kumsalda deniz paraşütünü uçurdu.

Burgsdorff, ancak bu şekilde dünyanın dikkatini İsrail'in Gazzelilere uyguladığı ve tüm denizcilik faaliyetlerine getirdiği kısıtlamalara çekebildi. 

Avrupalı yetkilinin bu adımı, İsrail'i kızdırsa da özellikle Avrupalı parlamenterlerin Gazze Şeridi'yle dayanışma içinde olduğu bir dönemde uluslararası sahnede büyük ilgi gördü.

Avrupalı parlamenterler, Tel Aviv'i 'deniz ablukasını' kırmaya ve Gazze limanını yeniden açmaya çağırdılar.

Gazze Şeridi'ne 16 yıldır uygulanmaya devam eden ablukanın kaldırılmasına yönelik uluslararası ve bölgesel çabalar çerçevesinde İsrail'e yönelik bu baskıyla Tel Aviv'in söz konusu kısıtlamaları yasa dışı kabul eden Birleşmiş Milletler'in (BM) çağrısına yanıt vererek ablukaya son vermesi isteniyor.

Gazze limanının açılması

Gazze Şeridi'ne 2006 yılından bu yana uygulanan ablukaya karşı Ramallah'taki Filistin Yönetimi de dahil olmak üzere uluslararası taraflar, İsrail'e ablukayı sona erdirmesi için baskı yapıyorlar.

BM'ye söz konusu kısıtlamaların sona erdirilmesi çağrısında bulunan birçok dosya sunulduysa da Tel Aviv, bunların hiçbirine yanıt vermedi ve güvenliğini gerekçe göstererek ablukayı savundu.

Gazze'ye uygulanan abluka, çok sayıda kısıtlamayı içeriyor. İsrail, balıkçıların açılabileceği bölgeyi kontrol ederken bu bölgeyi önceden ayarlıyor.

Bunun yanında teknelerin yedek parçalarının ve tamir ekipmanlarının Gazze Şeridi'ne girişine izin vermiyor.

Filistinlilerin Gazze limanını yeniden açmalarına izni vermediği için ticaret, denizcilik ve seyahat faaliyetlerini de engelliyor.

Dünyada çeşitli ülkeler Gazze ablukasını kırmaları için deniz konvoyları göndermeye çalışsa da bu konvoylar, Gazze'ye ulaşmayı başaramadılar / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Dünyada çeşitli ülkeler Gazze ablukasını kırmaları için deniz konvoyları göndermeye çalışsa da bu konvoylar, Gazze'ye ulaşmayı başaramadılar / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia

Dünyada çeşitli ülkeler Gazze ablukasını kırmaları için deniz konvoyları göndermeye çalışsa da bu konvoylar, Gazze'ye ulaşmayı başaramadılar / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia

Esasında Gazze Şeridi'nin 1967 yılından önce ürün ihraç ve ithal ettiği bir limanı vardı. Fakat İsrail, Filistin topraklarını işgal ettikten sonra bu limanı yok etti.

Liman dosyası, ilki 1993 yılında Oslo Anlaşmaları sırasında ikincisi ise 1999 yılında Şarm eş-Şeyh Anlaşması sırasında olmak üzere daha önce iki kez çözüm süreci gündemine geldi. 

Liman, uzlaşı anlaşmaları çerçevesinde 2000 yılında Avrupa'nın sağladığı fonla yeniden inşa edildi.

Ancak İsrail üç ay sonra limanı yeniden havaya uçurdu. Filistin Yönetimi'nin havaya uçurulmayacağına dair garanti almasıyla 2005 yılında yenilendi.

Son olarak ise İsrail'in Gazze'ye abluka uygulamaya başlamasıyla limanı dosyası bir daha gündeme gelmedi.

Böylece Filistin'in kalkınma süreci de dondurulmuş oldu. Ancak ekonomik durumun kötüleşmesiyle birlikte ablukanın kırılması açısından mı, yoksa hayat şartlarının iyileştirilmesi açısından mı bilinmez limanla ilgili tartışmalar yeniden başladı. 

Uluslararası kampanya

Gazze Şeridi'nin bu limana çok ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden uluslararası çerçevede İsrail'e Gazze limanını yeniden açması yönünde baskı yapmak için 'Gazze limanını açın' adıyla bir kampanya başlatıldı.

Kampanyanın amacı, Tel Aviv'e, BM'nin ablukayı kırma çağrısına kulak vermesi için baskı yapmak. 

Uluslararası Gazze Ablukasını Kırma Komitesi Başkanı Zaher Birawi, 'Gazze limanını açın!' sloganı altında, dünyanın birçok ülkesindeki limanlarda amacı Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukanın kırılması için uluslararası baskıyı etkinleştirmek olan ve Avrupalı parlamenterler, insan hakları kuruluşları ve hukuk kurumlarının katıldığı denizcilik etkinlikleri düzenlediklerini söyledi.

Birawi, sözlerini şöyle sürdürdü:

Etkinliklerimiz arasında, ablukayı ve bunun ekonomik, sosyal ve siyasi hayatın çeşitli alanlarındaki etkilerini anlatmaya yönelik medya kampanyaları yer alıyor. Ayrıca Arap ve Avrupa ülkelerinin başkentlerinden aynı anda başlayan deniz gösterilerinin yanı sıra bir halk hareketi ve büyük bir medya kampanyası yürütülüyor.

Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukayı kırmaya yönelik uluslararası çabalardan en çarpıcı olanlarından biri, ablukanın kaldırılması için seferber olan ve halen Avrupa kıyılarında seyreden 15 ülkenin limanlarında durdurulan Hanzala gemisi.

Birawi, ablukayı kabul etmenin ve bunu normal bir mesele olarak görmenin mantıksız olduğunu belirterek, "Bu yüzden Gazze limanına uygulanan kısıtlamaların durdurulması için Avrupa ülkelerini İsrail'e baskı yapmaları için teşvik etmeye çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.

Hanzala adı verilen Norveç gemisinin yola çıkmasındaki amacın yalnızca İsrail üzerinde baskı oluşturmaktan ibaret olmadığını belirten Birawi, "Gazze Şeridi için bir liman açılması da dahil olmak üzere çeşitli çözümler bulmaya ve Tel Aviv'i uluslararası yasaları ihlal eden abluka politikasından geri adım atmaya zorlamaya çalışıyoruz" dedi.

Birawi, ablukayı kıracak geminin ileride Gazze'ye doğru yola çıkacağını da sözlerine ekledi.

Gazze ablukasının uygulanmaya başlanmasından bu yana Arap, Avrupa ve Asya ülkelerinden Gazze Şeridi'ne ablukayı kırmak amacıyla konvoylar yola çıktı.

Ancak hiçbiri Gazze limanına ulaşamadı. Ancak bu konvoyların bir kısmı Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı aracılığıyla Gazze Şeridi'ne yardım göndermeyi başardı.

Güvenli deniz koridoru

Ne olursa olsun Filistinliler, dünyaya bağlanabilecekleri çözümler bulunmasını istiyorlar.

Bunun için Gazze'de bir limanı inşa edilmesi, deniz hatları oluşturulması, mevcut bir limanda iskele kiralanması ve Gazze kıyısı açıklarında bir ada inşa edilmesi gibi önerilerde bulunuldu.

Tüm öneriler İsrail'e ve Filistin Yönetimi'ne iletildiyse de taraflardan hiçbiri bunlara yanıt vermedi.

Güvenli bir deniz koridoru kurma önerisi, İsrail'in üzerinde çalıştığı önerilerin uygulanabilirliği en yüksek olan öneri olarak öne çıktı.

İsrail, Kıbrıs'ta bir limanın inşa edilmesi ve Kıbrıs ile Gazze Şeridi arasında ürünlerin teknelerle Gazze'ye taşınacağı bir deniz koridoru oluşturulmasını önerdi.

Öneri, henüz siyasi düzeyde ele alınmazken ne Hamas ne de Filistin Yönetimi'nden itiraz gelmedi.

Böyle bir çözüme tarafların siyasi olarak onay vermeleri ve ayrıca uluslararası bir anlaşmayla sonuçlanması gerekiyor. 

  

Kendilerini dünyaya bağlayacak güvenli bir deniz koridoru oluşturulması çağrısında bulunan Gazzeliler / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Kendilerini dünyaya bağlayacak güvenli bir deniz koridoru oluşturulması çağrısında bulunan Gazzeliler / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia

Gazze'deki Filistin Yönetimi kurumları ve Hamas, bu konuda hemfikir gibi görünüyorlar.

Bu da Gazze limanında balıkçılara ayrılan bir deniz koridorunun ilk temel taşı olarak görülüyor.

Filistin Yasama Konseyi (parlamento) Başkan Vekili Ahmed Bahar, güvenli bir deniz koridorunun açılması ve Gazze ablukasının kırılması için harekete geçilmesi gerektiğini ve böylece Gazze Şeridi'ndeki yaşam kalitesinin artırılacağını söyledi. 

Öte yandan Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, şunları söyledi:

Özgürce dış dünyaya açılmamızı sağlayacak bir deniz koridoruna sahip olmak bizim hakkımız. Gazze ablukasının kırılması meselesi güncel bir meseledir. İsrail'in bize şantaj ve haklarımız üzerinde pazarlık yapmasını reddediyoruz.

Independent Türkçe - Independent Arabia



Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
TT

Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'deki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçişin yakın olduğunu öngörmesine rağmen, bunu Hamas'ın iktidarının sona ermesine bağladı.

Netanyahu, dün İsrail'de Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile düzenlediği basın toplantısında, "Kimse Trump'ın rehineleri serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmasını beklemiyordu ama başardık. Şimdi ikinci aşama, Hamas'ı ve Gazze'yi silahsızlandırmak" ifadelerini kullandı.

Merz'in İsrail ziyareti, Netanyahu'nun Gazze Savaşı'nın ardından yaşadığı göreceli Avrupa izolasyonuna son verdi. Merz, Tel Aviv'in yanında durmanın "Almanya politikasının ayrılmaz ve temel bir parçası olduğunu ve öyle kalacağını" belirtti, ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze'de işlendiği iddia edilen savaş suçları nedeniyle çıkardığı tutuklama emrine atıfta bulunarak, Netanyahu'ya Berlin'i ziyaret daveti göndermeyi reddetti.


Akıllı görünme cumhuriyeti: Lübnanlılara şok edici gerçekleri kim açıkça söyleyecek?

Yönetim oyununda, siyasi sınıf gizlenme, manipülasyon ve siyasi suikast gibi iç savaş taktiklerini sürdürmüştür (AFP)
Yönetim oyununda, siyasi sınıf gizlenme, manipülasyon ve siyasi suikast gibi iç savaş taktiklerini sürdürmüştür (AFP)
TT

Akıllı görünme cumhuriyeti: Lübnanlılara şok edici gerçekleri kim açıkça söyleyecek?

Yönetim oyununda, siyasi sınıf gizlenme, manipülasyon ve siyasi suikast gibi iç savaş taktiklerini sürdürmüştür (AFP)
Yönetim oyununda, siyasi sınıf gizlenme, manipülasyon ve siyasi suikast gibi iç savaş taktiklerini sürdürmüştür (AFP)

Tony Bouloss

Lübnan, ekranlarımızda gördüğümüz bakanlar, başkanlar ve milletvekilleri tarafından yönetilmiyor. Lübnan, Taif Anlaşması'ndan bu yana ülkeyi kontrol eden, ekonomik, ailevi ve feodal çıkarlara sahip, köklü ve iç içe geçmiş bir siyasi sınıftan oluşan derin bir devlet tarafından yönetiliyor. Bu sınıf dün savaştı ve bugün de yönetim oyununu oynuyor, ne var ki gizlenme, manipülasyon, belirsizlik ve siyasi suikast, başarılı oldukları için değil, içeriden reform edilmesi imkânsız bir sistem kurdukları için iktidardan hiç ayrılmamış partiler gibi savaş taktiklerini devletin merkezinde tutmayı sürdürdü. Bahsi geçen sistem de krizlerden beslenen ve meşruiyetini kaostan alan bir sistem.

Karşımızda bir “akıllı görünme” cumhuriyeti var ve bu hesaplı belirsizlikler, sistematik yalanlar, çok yüzlü oyunlar ve yönetim politikası olarak zaman kazanma cumhuriyetidir.

Bu cumhuriyette, kimse çıkıp Lübnan halkına açıkça bir şey söylemiyor. Her dosya, her müzakere ve her anlaşma iki yüzle yönetiliyor; halka güven verici bir yüz ve muğlak bir diplomatik yüz. Üçüncü bir yüz ise, kirli anlaşmaların yapıldığı kapalı kapılar ardında ortaya çıkıyor.

Yetkililer halkın önünde egemenlikten bahsederken, diplomatlara farklı bir anlatı sunuyorlar. Uluslararası kurumlara asla tutmayacakları sözler veriyorlar ve kapalı kapılar ardında siyasi güçler karşılıklı yalanlar söyleyip, gizli anlaşmalar yapıyorlar. Siyasi yalancılık Lübnan'da bir anormallik değil; yönetim sisteminin özü. Bu sistem, istikrarının gerçeğe değil aldatmacaya; tek bir net karara değil, çelişkili yorumlara dayandığını onlarca yıl önce keşfetti.

Her şey ikiyüzlülük üzerine kurulu olduğu için Lübnan'da gerçek bir çözüm yok, hiçbir krizden kesin bir çıkış yolu yok; çünkü gerçeğin itirafı, iktidar yapısı için doğrudan bir tehdit oluşturuyor. Bu sınıf, açık diyalogla değil, karşılıklı yalanlarla yönetiyor. Net kararlar değil, belirsizlikle yönetiyor. Bu nedenle her dosya hiçbir şeyle sonuçlanmıyor.

Yüzü olmayan bir devlet

Kağıt üzerinde, Lübnan devleti, güçler ayrılığı, denetim kurumları ve net anayasasıyla ideal bir devlet. Ancak bu kağıdın ardında, gerçek karar alma süreçlerinin dizginlerini elinde tutan bir gölge güç yatıyor. 40 yılı aşkın süredir her hükümette yer alan güçler, Lübnan'dan geçen her gücün elinde birer araç olarak hareket etmeyi başardı. Bunlar önce Filistin Kurtuluş Örgütü’nün müttefikiydiler, sonra Suriye vesayetinin başlıca ortağı oldular, bugün de Hizbullah tarafından kurulan İran nüfuz ağının bir parçası konumundalar.

Bu güçler, özlerini veya araçlarını değiştirmeden, söylemlerini ve dillerini siyasi ihtiyaçlarına göre değiştiriyorlar. Lübnan çıkmazının özü, yüzleşmenin ve faillerin isimlerinin açıklanmasının engellemesidir. Gerçeğe yaklaştığınız her an, komiteler, medyatik tiyatrolar ve çelişkili yorumlar ile sabote ediliyor.

Bu sınıf, yalnızca bir partiler topluluğu değil, çelişkiler ile kendisini gizleyen bir sistem. Gündüzleri reform bayrağını taşıyor, geceleri ise fiili güçlerle veya yabancı taraflarla anlaşmalar yapıyor. Halka bir şey söylerken, diplomatlara tam aksini söylüyor. Bu davranış kendiliğinden ortaya çıkan bir davranış değil, aksine etkili bir yönetim aracı.

İkiyüzlülük belirsizlik üretiyor ve belirsizlik de otoriteyi koruyor. Böylece “siyasi yalan”, yalnızca söylemde bir sapma değil, kimseyi hiçbir şeye mecbur bırakmadığı ve hesap sormaya kapıyı kapattığı için denklem içinde dengeyi koruyan stratejik bir yapı haline geliyor.

Bu bağlamda, yönetici sınıf metinleri siyasi olarak yorumlamada ustalaştı. Onun için anayasa bir referans noktası değil, yorumlama malzemesidir. 1559'dan 1701 ve 1680'e kadar BM kararları, metinlerine göre değil, siyasi heveslere göre yorumlanır. Taif Anlaşması bile herkes tarafından istediği gibi yorumlandığından, “egemenlik” esnek bir terim, “silahsızlandırma” ertelenebilir bir hedef ve “geçiş aşaması” kalıcı bir aşama haline gelir. Böylece metinler hukuki ilkelere değil, siyasi araçlara dönüşür.

Lübnan'da çözüm tek bir yüzün olmasını gerektiriyor. Ancak yönetimin on yüzü var. Her yüzün bir anlatısı ve her anlatının bir dinleyicisi bulunuyor. Yetkililer, savaştan ziyade, gerçeklerin kendisinden korkarlar, çünkü gerçek belirleyicidir ve kararlılık belirsizliği ortadan kaldırır. Oysa Lübnan'da belirsizlik bir kusur değil, sistemi korumayı, hesap sormayı engellemeyi ve meseleleri çözümsüz bırakmayı amaçlayan kasıtlı bir siyasi stratejidir.

Gerçeksiz bir patlama

 Beyrut Limanı’ndaki patlama sadece bir felaket değildi; sistemin özü için bir sınavdı. Normal bir ülkede, bu büyüklükte bir patlamanın ardından mahkemeler toplanır ve hükümet istifa ederdi. Lübnan'da medya aktif, ancak gerçek gizli kalıyor.

Binlerce belge, yüzlerce celp, değiştirilen yargıçlar, engellenen soruşturmalar ve tek bir sonuç; hiçbir şey. Çünkü gerçek ortaya çıkarsa, sistem sarsılır. Bu nedenle dava gri bir alanda tutulmaya devam ediliyor; ne resmen kapatılıyor ne de resmen tamamlanıyor. İnsanlar yorulana ve gerçek kaybolana kadar askıda bırakılıyor.

Burada sistemin en belirgin özelliklerinden birini görüyoruz, o da cezadan kurtulma kültürü. Lübnan'da siyasi suikastlar medyatik bir hadiseye dönüşüyor ve ardından hukuken unutuluyor. Refik Hariri suikastından Lokman Selim, Joe Bejjani ve diğer suikastlara, herkes içten içe kimin bundan çıkar sağladığını bilse bile, katil her zaman meçhul.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre bankacılık krizi yalnızca finansal bir olay değil, tamamen politik bir olay. Ortadan kaybolan para boşa gitmedi; bizzat yönetimdeki ağların cebine girdi. Siyasi liderlere, seçim finansmanına, finansal mühendislik planlarına, kaçakçılık ağlarına, partizan çıkarlara ve yabancı kuruluşlarla yapılan anlaşmalara gitti. Bu nedenle, gerçek bir yargılamaya şahit olmamız imkânsız, çünkü bu bir tür kolektif siyasi intihar olurdu.

Böylece, bir kaos ekonomisi yerleşti. Rejim, gerçek bir finansal düzenlemeden vazgeçerek kaçakçılığın tamamen entegre bir ulusal ağ haline gelmesine, bankacılık sisteminin dışında bir nakit ekonomisinin gelişmesine, gerçek sahipleri bilinmeyen paravan şirketlerin türemesine, nakitin günlük hayatın fiili para birimi haline gelmesine izin verdi. Hiçbir kural, hiçbir yasa, hiçbir şeffaflık yok; sadece çöküşten nasıl kâr elde edeceğini bilenlerin çıkarlarına hizmet eden üretken bir kaos var.

Burada iki yüzlülük son derece etkili bir şekilde işliyor:

Yetkililer halkın önünde “mevduatların geri alınmasından” bahsediyorlar.

Diplomatların önünde “gerçekçi çözümlerden” bahsediyorlar.

Ancak kapalı kapılar ardında kayıplar paylaşılıyor ve asıl yararlananlar korunuyor.

İşte siyasi yalanın anlamı budur; biri halka özel, biri uluslararası topluma özel, üçüncüsü ise arka planda gizlice yürütülen anlaşmalara özel bir söylem.

Açıklaması olmayan bir anlaşma

İsrail ile yapılan ateşkes anlaşmasında bile aynı senaryo tekrarlanıyor; yetkililer bir şey duyuruyor, başka bir şey uyguluyor ve üçüncü bir şeyi gizliyor. Hizbullah taahhütlerinin sadece Litani Nehri'nin güneyini kapsadığını iddia ederken, devlet kontrolü dışında hiçbir silahın olmayacağını söylüyor. Ordu, mevzilerin yüzde 90'ının, sonra yüzde 80'inin, sonra da yüzde 85'inin dağıtıldığından bahsediyor; sanki rakamlar bir şans oyunuymuş gibi.

Kimse çıkıp açıklamıyor çünkü açıklama kararlı bir duruş gerektiriyor ve kararlı bir duruş da sorumluluk almak anlamına geliyor ve Lübnan'da sorumluluk büyük bir siyasi suç.

Burada sistemin bir başka yönü ortaya çıkıyor; otoritenin manipülatif dili. “Mekanizma”, “yol haritası”, “teknik açıklama”, “ortak komite” ve “istisnai durumlar” gibi terimler herhangi bir özden yoksun, içi boş terimler. Tek bir şeyi, yani karar almamayı maskeleyen güzel sözler. Hayır demek yerine, “bir mekanizmaya ihtiyacımız var” diyorlar. Evet demek yerine, “teknik bir açıklama bekliyoruz” diyorlar. Bu, boşluğu güzelleştirmek için kullanılan bir dil.

Lübnan'daki sistem çöküşe rağmen yönetmiyor; çöküş aracılığıyla yönetiyor. Her çöküş yeni sadakatler doğuruyor ve halkın gerçeği talep etme gücünü zayıflatıyor. Elektrik sektörünün çöküşü jeneratörler için aracılar, liranın çöküşü karaborsalar ve yargının çöküşü de güçlünün iktidarını doğuruyor. Lübnan'da çöküş bir hata veya başarısızlık değil, bir yönetim aracı.

Lübnan, belirsizliği yönetim doktrini, yalanı hayatta kalma aracı ve ikiyüzlülüğü resmi dil haline getirmiş bir siyasi sistem altında yaşıyor. Hiçbir kriz çözülmüyor, sadece yönetiliyor. Hiçbir gerçek konuşulmuyor, sadece gizleniyor. Hiçbir sorumluluk üstlenilmiyor, sadece erteleniyor.

Lübnan'ın normal bir devlet olmasını engelleyen şey çözümlerin yokluğu değil, belirsizliğe karşı netliği seçme iradesinin yokluğudur. Siyasi sınıf iki yüzlülük sanatında usta olduğu sürece, her konu yeni bir krize, her kriz de geleceği inşa etmek yerine zaman kazanma fırsatına dönüşecektir.

Yetkililer gerçekle tek bir yüzle yüzleşip halka açıkça “neler olduğunu”, “kimin yaptığını” ve “nasıl düzelteceğimizi” söyleyene kadar Lübnan yeniden ayağa kalkamayacak. O zamana kadar, Lübnanlılara karşı dürüst olmayı reddeden bu “akıllı görünme” cumhuriyeti, krizleri çözmek yerine yönetmeye, çatışmayı önlemek yerine ertelemeye ve devlet kurmak yerine kaosa yatırım yapmaya devam edecektir.


Kordofan'da çatışmalar şiddetleniyor ve sivil hedefler saldırıya uğruyor

Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
TT

Kordofan'da çatışmalar şiddetleniyor ve sivil hedefler saldırıya uğruyor

Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında Güney Kordofan ve Kuzey Kordofan eyaletlerindeki çatışmalar yeniden şiddetlendi. Çatışan taraflar, yardım konvoylarına ve bir anaokuluna saldırılar düzenlerken, Birleşmiş Milletler (BM) Sudan'ın yeni bir zulüm dalgasıyla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Basında yer alan haberlere göre HDK'ya ait bir insansız hava aracı (İHA) Güney Kordofan eyaletinin Kalogi beldesindeki bir anaokulunu vurdu ve 20'si çocuk olmak üzere 114 kişi öldü, onlarca kişi ise yaralandı.

HDK, orduya ait bir İHA’nın Kuzey Kordofan eyaletinde Dünya Gıda Programı'nın (WFP) insani yardım konvoyunu bombaladığını belirterek, konvoyun ‘gıda güvensizliğiyle boğuşan yerinden edilmiş ailelere acil gıda yardımı taşıyan’ 39 kamyondan oluştuğunu açıkladı.

Bunu insani yardım konvoylarını ‘sistematik olarak hedef alınmaya’ devam etmesinin, temel yardımların ulaştırılmasını engellemeye yönelik tehlikeli bir yaklaşım ve bölgede çalışan uluslararası kuruluşlara yönelik tekrarlanan saldırılar olarak değerlendiren HDK, bunun insani krizi daha da kötüleştirdiğini ve sivillerin çektiği acıları artırdığını belirtti.