Kerkük’ün bugününü belirleyen tarih sıkıntılı geleceğin de habercisi

Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
TT

Kerkük’ün bugününü belirleyen tarih sıkıntılı geleceğin de habercisi

Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)

Rüstem Mahmud

Irak’ın özerk Kürdistan Bölgesi ile merkezî hükümet arasında siyasi, güvenlik ve ekonomik açıdan çatışmanın yaşandığı Kerkük’ün çeşitli mahallelerinde dolaşırken şehrin etnik açıdan çeşitli sakinleri arasında herhangi bir farklılık görmezsiniz. Şehrin en kuzeybatısında mutlak Kürt nüfusa sahip Rahimava, eş-Şurci, Barudhane ve İmam Kasım mahallelerinden başlayarak, tarihî merkezinde Türkmen-Kürt karma Ahmed Ağa ve Hasirki mahallelerinden geçip, güney ve güneydoğuda tamamen Arap olan el-Kadisiye, el-Urubetu’ş-Şuheda, el-Mendude ve 1 Haziran Mahallesi’ne kadar farklı bölgeler; görsel, demografik, kültürel, ekonomik ve hizmetler açısından birbiriyle uyum içindedir.

Nitekim görünüşe bakılırsa hepsi de yorgun, gelişigüzel ve ihmal edilmiş, gelişme ve iş imkânı az, yoğun bir çevresel kirlilikle boğuşan, kıyısına antik kentin kurulduğu nehri Hasasu kurumuş, tarihî kalesi herhangi bir bakım ve restorasyon görmeden harap hale gelmiş bir şehrin parçası. Bazı halk kıyafet tarzlarını ve halk lehçesi telaffuzlarını hariç tutarsak Kerkük şehri, sakinleri ve içindeki yaşam biçimiyle, hiçbir kültürel, güvenlik ve sınıfsal engelin bulunmadığı sakin, iç içe geçmiş ve canlı bir mekân gibi görünüyor.  

Ancak bu, sadece gözle görünen manzara. Arka planda şehrin sahne olduğu kutuplaşma ve şiddetli bir siyasi, ekonomik ve güvenlik anlaşmazlığı mevcut. Bu anlaşmazlık, Irak devletinin kurulduğu yaklaşık bir asır öncesinden bugüne uzanıyor. Temeli ise şehrin ve eyaletin ulusal kimliği, sonra da yönetim biçimi, tâbiiyeti ve siyasi geleceği üzerine verilen mücadeledir.

zxsdc
Kerkük’te bir çarşı (Ömer Abdülkadir)

Kerkük şehri ve tüm vilayet, halihazırda yerel nüfusu temsil eden siyasi güçler arasındaki pek çok çatışmanın odağı gibi görünüyorlar. Bu çatışmalar, Kürtlerin ve Türkmenlerin devam eden sistemli Araplaştırma politikalarından şikâyetçi olduğu kırsal nüfus arasında tarım arazileri mülkiyetine dair ihtilaflara kadar bir dizi mayınlı gündeme kadar uzanıyor.

Kürtler ve Türkmenler, güvenlik yönetimine ortak edilmediklerini iddia ediyorlar. Çatışma, siyaset sahnesinde de görülüyor. Nitekim seçmen kaydı konusunda şiddetli bir anlaşmazlık söz konusu. Şöyle ki Arap siyasi güçler, bu yıl yapılacak yerel seçimlerde oy kullanma hakkına sahip ‘yerli nüfustan’ olmalarına rağmen kendilerinden on binlerce kişinin seçmen kaydında yer almadığını söylüyor.

Bu meselelerde yerel ulusal çatışma; Irak’taki diğer siyasi güçlerin etki biçimleri, bölgesel gündemler ve bir dereceye kadar enerjiye ve Irak’taki dengelerin idaresine ilişkin uluslararası çatışmalar ile iç içe geçiyor.

Şehrin sahne olduğu kutuplaşma ve yoğun siyasi, ekonomik ve güvenlik anlaşmazlığı Irak devletinin kurulduğu yaklaşık bir asır öncesinden bugüne kadar uzanıyor. Anlaşmazlığın temeli, şehrin ve vilayetin ulusal kimliği, dolayısıyla da yönetim biçimi, tâbiiyeti ve siyasi geleceği üzerine verilen mücadeledir

Şehre varmadan birkaç gün önce, kentin güneyine bitişik Tobzavi köyünden Kürt ve Türkmen çiftçiler, şehir belediyesinin çiftçilerin tarım arazileri içinde askerî bir bölge inşa etme kararını protesto edip, projenin sorumlularını demografik değişim amaçlayan siyasi bir gündem uygulamak ve eski Irak rejimi dönemine uzanan politikalar benimsemekle suçlayarak, şehrin ortasındaki anayolu kapattılar.

Bu hadiseden sadece bir hafta önce şehrin kuzeybatısındaki Serkeran bölgesinde Kürt ve Arap çiftçiler arasında yaşanan doğrudan karşılaşma, kanlı bir çatışmaya dönüşmek üzereydi. Bölgedeki Kürt köylüler, Irak ordusunun bazı kesimlerini, eski rejimin Arap ‘girişimciler’ lehine çıkardığı kararname ve belgeleri yürürlüğe koymakla itham ediyor.

Şehrin sakinleri ile siyasi güçleri, bu konuda tamamen iki zıt kutba bölünmüş durumda:

Kürtler ve Türkmenler, resmî ve adli kurumları, eski Irak rejiminin 1970’li ve 80’li yıllarda izlediği Araplaştırma politikalarının izlerinin silinmesine ilişkin anayasa maddelerinin uygulanmasında şeffaf olmamak ve hamaset gütmekle suçluyorlar. Bilindiği üzere eski rejim, güney ve merkez bölgelerden on binlerce çiftçiyi getirip onlara Kerkük vilayetinde mülk vermişti.

Buna karşılık o dönemde tapu edinen Arap çiftçiler de Irak devletinin son dönemde verdiği onaylanmış yargı kararlarına göre bu arazilerin kendilerine ait olduğunu söylüyor. Bununla birlikte Türkmen ve Kürt muadilleri, bu yargı organlarının tarafsız olmadığı, 2003 yılından sonra çıkarılan yasa ve mevzuatları dikkate almadığı, aksine Arap çiftçilerin elindeki tapu ve belgeleri hüküm için tek referans olarak gördüğü, dolayısıyla önceki politikaların aynılarının sürdüğü cevabını veriyor.

Tarım arazileri meselesi, şehirde ve çevresinde mülkiyetle ilgili her şeyin bir parçasıdır. Bu her şey; konutlar, bina ruhsatı verme mekanizması, 2003’ten sonra inşa edilen gecekondular, bölgelerindeki güvenlik olayları nedeniyle diğer vilayetlerden gelenler, seçmen kütükleri ve bunun gibi daha pek çok şeyi kapsıyor.

Eski şehirde; el-Kuriya, Ahmed Ağa ve Mecidiye kahvehanelerinde çeşitli bileşenlerin sakinleri yatsı namazından sonra sohbet halkasında bir araya gelip, tarım mülkiyetine dair yenilenen bu çekişme çerçevesinde, şehirdeki çeşitli siyasi güçlerin yaklaşan yerel seçimler (vilayet meclis seçimleri) konusundaki karşılıklı uyarılarını ve Kerkük’ün yeni bir gerilim dalgasına sahne olma ihtimalini tartışıyor.

xsc
Kerkük’ün ortasındaki Hasasu Nehri, tarım politikaları ve iklim değişiklikleri nedeniyle kurudu (Yusuf Kerkükî)

Merkezî parlamentoda Kerkük vilayetinin Arap bileşeninin temsilcileri, bu seçimlere ilişkin yasanın oylanmasına özel meclis oturumunu boykot etti. 2003 yılından sonra onaylanan ve vilayette yaşayan yaklaşık 300 bin kişinin yer almadığını iddia ettikleri seçmen kaydına ilişkin yasanın kabulüne itiraz eden temsilciler, Genel Seçim Yasası’nın 35’inci maddesinin yasanın yeni metinlerine dahil edilmesini talep ediyor. Söz konusu seçim yasası, Kerkük vilayetine istisnai bir özellik tanıyor ve seçmen kaydı için referans olarak yiyecek karnesi ve Ticaret Bakanlığı sicili ile alakalı belgelere dayanıyor. Türkmen güçler, bu konuda nispeten uzlaşma tavrı sergilerken, Kürt partiler bunu ‘kırmızı çizgi’ olarak değerlendiriyor. Zira bu, önceki rejimin izlediği nüfus çekme, yerleştirme ve Araplaştırma faaliyetlerinin fiili olarak meşrulaştırılması, dolayısıyla da demografik değişimin istikrara kavuşturulması anlamına gelir ki, Irak anayasası bunun kaldırılmasını öngörüyor.

Kürtler ve Türkmenler, resmî ve adli kurumları, eski Irak rejiminin izlediği Araplaştırma politikalarının izlerinin silinmesine ilişkin anayasa maddelerinin uygulanmasında şeffaf olmamak ve hamaset gütmekle itham ediyor

Kerkük vilayeti, son yerel seçimleri 2005 yılında gerçekleştirmişti. Bu seçimlerde Kürt güçler, 41 vilayet meclisi sandalyesinin yarısından fazlasını elde ederken, Arap siyasi güçlerin çoğunluğu aynı sebeple seçimleri boykot etti. Bu durum, son yıllarda vilayette yerel seçim yapılması ihtimalinin önünde bir engel olarak duruyor ve halihazırda siyasi, güvenlik ve sivil alanda kriz tehdidi oluşturuyor.

Vilayet meclisi, valiyi ve vilayetteki en üst idari hiyerarşinin diğer üyelerini seçme yetkisine sahip. Ayrıca vilayetteki çeşitli hizmet ve ekonomi kurumlarını, özellikle emlak daireleri, eğitim sistemi, tarım birimleri, genel emlak idaresi ve bir ölçüde güvenlik dosyası açısından denetliyor.

Kürtlere göre seçimler, daha önce yürütülen tüm yerinden etme ve nüfus çekme süreçlerine rağmen demografik büyüklüklerinin toplam vilayet nüfusunun neredeyse yarısı olduğunu ispatladı. Ancak vilayetteki idari yapıda, istihdamda ve yargıdaki oranları bunun çok altında. Eski rejimin hükümet teşkilâtında yer verdiği kamu görevlileri, kamusal hayatın idaresini elinde tutmaya devam ediyor. Bilhassa 2017 yılından sonra, dönemin başbakanı Haydar el-İbadi, Kürdistan bölgesinin bağımsızlığına dair referandum sürecine katıldığı için seçilmiş Kürt Vali Dr. Necmeddin Kerim’i görevden uzaklaştırıp, göreve vekaleten yardımcısı Arap Rakan el-Cuburi’yi getirmeye karar verdi. Cuburi, Kürtler tarafından tarafsız olmamak ve vilayet yönetimindeki dengeyi bozmakla itham ediliyor.

Irak anayasasına göre Kerkük vilayeti; anayasanın, Araplaştırma politikalarının izlerinin ortadan kaldırılmasını, vilayette bir nüfus sayımı yapılmasını ve işin, merkezî otoriteye mi yoksa Kürdistan bölgesine mi bağlı olunacağını belirleyen  referandumla sonuçlanmasını öngören 140’ıncı maddesine atıfta bulunulan ‘tartışmalı bölgeler’ arasında sayılıyor.  

Kürt güçler halen bu maddeye bağlı kalarak bunu, vilayet içindeki durumu ve bölge ile merkezî otorite arasındaki ilişkiyi istikrara kavuşturmanın özü olarak görüyor. Arap ve Türkmen muadilleri ise ‘maddenin zaman aşımına uğradığını’ ve gerçeklere göre hareket etmenin, yetkileri paylaşmanın, vilayetteki dosya ve kurumları üçlü sisteme göre idare etmenin daha iyi olduğunu söylüyor. Söz konusu üçlü sistem Arap, Kürt ve Türkmen bileşenlerin her birine idari yapıdaki üyelerin yüzde 33’ünü veriyor; yüzde 1 ise vilayetin Hıristiyan azınlığına kalıyor.

Bu detaylar, çeşitli bileşenlerden kültürel ve akademik seçkinler ve şehrin pek çok ileri geleni ile tartışılırken, şehrin sakinleri arasındaki toplumsal, ekonomik ve kültürel ilişkilerin olumlu ve iş birlikçi doğası vurgulanıyor. Ayrıca anayasanın 140’ıncı maddesine ilişkin ulusal çatışma ve kutuplaşmanın, vilayetteki petrol zenginliğinin aidiyeti ve idare biçimi ile vilayetin kendi özelliklerine göre yönetileceği merkezî olmayan yönetim şeklinin açık ve kesin bir şekilde tanımlanması, son olarak vilayetin merkeze bağlı ve merkezî olarak mı yoksa Kürdistan bölgesine bağlı olarak mı yönetileceği konusundaki sıfır denkleminden çıkarılması ile büyük ölçüde hafifletilebileceği belirtiliyor.

Vilayetin bileşenleri arasındaki siyasi/ulusal anlaşmazlıklar arttıkça güvenlik sıkıntıları da arttı. Bu bağlamda yaşanan en son hadise, Türkmen Cephesi’nde bir askerî subay ile liderin hedef alındığı patlamaydı. Bu hadisede Türkmen Cephesi, Türkmen Cephesi’ni destekleyen ve Kuzey Irak’ın tamamında PKK’ya karşı savaş yürüten Türkiye’den intikam almayı amaçladığı düşüncesiyle PKK terör örgütünü bu saldırının arkasında olmakla suçladı.

Irak’taki Türkmen siyasi akımların ‘en güçlüsü’ ve en popüleri kabul edilen ve Türkiye tarafından desteklenen Türkmen Cephesi aynı zamanda, Kürt siyasi güçlerinin, Kürt Peşmerge güçlerinin şehre/vilayete geri getirilmesi için hükümetteki / Arap mevkidaşlarıyla siyasi anlaşmaya varabileceklerine dair endişelerini de dile getiriyor.

Halihazırda Kerkük vilayeti, Kerkük Vilayeti Ortak Operasyon Odası’nın güvenlik ve askerî kontrolü altında. Bu yapı, resmî ve doğrudan Irak Başbakanlık Ofisi ile Ordu ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığına bağlı olmakla birlikte fiilen ordu, istihbarat teşkilatı, çevik kuvvetler, federal polis, Şii milis gücü Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri), Peşmerge güçleri, asayiş güçleri ve Kürt terörle mücadele güçleri dahil olmak üzere Irak güvenlik ve askerî kurumlarından birçok unsuru içermektedir.

Türkmenlerin, Arap/Kürt karışımı olarak değerlendirdiği bu güvenlik/askerî bileşimde herhangi bir Türkmen tarafı bulunmamaktadır. Bununla beraber şehrin yerel sakinlerinden olan Sünni Araplar, Arap ve Türkmen mahallelerinde konuşlanan Haşdi Şabi unsurlarını kendi temsilcileri olarak görmüyor. Yine de 2017 yılından sonra şehirden ve vilayetten uzaklaştırılan Kürt Peşmerge güçlerindense bu unsurların varlığını tercih ediyorlar.

Vilayetin Arapları, vilayetin nimetlerinden mahrum bırakıldıklarından şikâyet ediyor ve Kürt ve Türkmenlerle kıyaslandığından kendilerinin ‘en fakir’ olduklarını düşünüyorlar.

Kürt siyasi partileri, anayasanın vilayetin tartışmalı bölge olarak belirlenmesinde öngördüğü şekilde, vilayetteki güvenlik ve askerî idarenin vilayetin tüm bölgelerinde ortak olması ve daha sonra da güvenlik ve askerî idarenin ordu güçleri ile Kürt Peşmerge güçleri arasında paylaşımına dair bir mekanizma icat edilmesi çağrısında bulunuyor. Kürt partilere göre bu mekanizma, terörle mücadele dosyasında bir ortaklık ve dayanıklılık oluşturmaya tek başına yeter. Zira Kerkük vilayetinde, özellikle de Hamrin Dağları’nın yükseklerindeki güney bölgelerinde DEAŞ terör örgütü halen yoğun şekilde varlık gösteriyor.

thh
Kerkük’te ekonomik koşulların zorlaşması nedeniyle gelişen ikinci el giyim pazarı

Güvenlik ve idari dosyanın aksine, vilayetteki Araplar, vilayetin nimetlerinden mahrum bırakılmaktan şikâyet ediyor ve Kürt ve Türkmenlerle kıyaslandığında kendilerinin ‘en fakir’ olduklarını düşünüyorlar. Onlara göre Kürtler, iletişim şirketleri gibi hayati önem taşıyan ekonomik kurumların yanı sıra, Türkiye ile İran sınır kapılarından gelen ve Kürdistan bölgesi tarafından kontrol edilen ticaretin büyük bir kısmının da kontrolünü ellerinde tutuyor. Türkmenler ise şehrin ticaret merkezini işgal ediyor ve şehre gıda, kumaş ve elektrik tedarik eden büyük tüccarlar ve bölgesel şirketlerle geniş ve sağlam bir ilişki ağına sahipler.

Bununla birlikte şehrin tüm sakinleri, son on yılda tanık olduğu ve olmaya devam ettiği siyasi ve güvenlik geriliminin ardından vilayetin ekonomik olarak dışlanmasından şikâyetçi. Nitekim Kürdistan bölgesinde olduğu gibi, ana şehirleri yeniden yapılandırmaya dair herhangi bir stratejik plan yok. Ayrıca yerel meclisler, Irak anayasasının Basra ve Kerkük gibi üretici vilayetlerin lehine olarak onayladığı ‘Petro dolar’ fonlarından da bir şey elde etmiyor. Çeşitli siyasi güçler de görünürdeki ayrışmaları ve çatışmaları arkalarında bırakarak vilayetin imkânlarını kendi aralarında paylaştıkları gerekçesiyle çok sayıda suçlamaya maruz kalıyor. Haşdi Şabi unsurlarına yönelik geniş eleştirilerin de sonu gelmiyor. Şehir sakinlerine göre Haşdi Şabi liderleri, tüm hükümet sözleşmelerini ve tahsisatlarını, şehir halkından olsalar da kendilerine bağlı taraflar lehine kontrol ediyor.

Topraklarının verimliliği ve topografyasının çeşitliliğiyle tarihî açıdan önde gelen bir ticaret ve tarım merkezi olan Irak vilayeti, topraklarındaki büyük petrol keşifleri nedeniyle 1950’li yılların başından itibaren Irak ekonomisinin merkezi olmayı vaat eder oldu. Gelgelelim ilgili ulusal göstergelere ve standartlara göre şu an yoksulluğun, işsizliğin, eğitim ve meslek açısından seçkinler göçünün yaygın olarak görüldüğü bir yer…

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.

 



“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
TT

“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)

Geçtiğimiz hafta Ankara'da düşen ve "UBH" hükümetinin Genelkurmay Başkanı Mareşal Muhammed Haddad ile arkadaşlarının ölümüne neden olan "Falcon 50" uçağının kara kutusunun analizine ilişkin Almanya'nın özür dilemesinin ardından Libya'da kafa karışıklığı ve tartışmalar baş gösterdi.

Son yirmi dört saat içinde Libyalılar arasında kazanın nedenlerinin yorumlanmasına ilişkin kamuoyu tartışmalarında resmi açıklamaların yerini şüpheler aldı. Bazıları ise soruşturmanın seyrinin geleneksel havacılık kazasının sınırlarını aşan hassas sonuçlara yol açabileceğinden endişe ediyor.

Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)

Libya "Ulusal Birlik" hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından cuma günü açıklanan Alman kararı, tamamen teknik bir prosedür olarak ele alınmadı. Aksine, özellikle hükümetin diğer ülkelerin de kara kutuyu analiz edebilecek kapasitede olduğunu ve devam eden Libya-Türkiye ortak soruşturmalarına paralel olarak teknik prosedürleri tamamlamak üzere İngiltere'nin seçildiğini doğrulaması sonucunda, siyasetçiler ve aktivistler arasında kararın gerekçeleri ve zamanlaması hakkında geniş çaplı sorulara yol açtı.

Sosyal medyada politikacılar ve aktivistler arasında hararetli tartışmalar sürerken, Libya Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Ali el-Soul, “parlamento, uçak kazasıyla ilgili devam eden soruşturmadan şeffaf, doğru ve tarafsız sonuçlar bekliyor” dedi. Bu hassas konunun herhangi bir tarafın çıkarları için kullanılmaması, siyasileştirilmemesi veya suçlamalara maruz kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Dibeybe'nin ofisi)Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Başbakanlık ofisi)

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda el-Soul, “Libyalıların soruşturma sürecine doğrudan katılımı vazgeçilmez hale geldi” dedi. “Ulusal egemenliği sağlamak ve soruşturma sonuçlarına halkın güvenini sağlamak için Başsavcılık üyeleriyle birlikte havacılık alanında uzman Libyalı uzmanların ve personelin katılımını” talep ederek, “kazanın nedenleri ve koşullarının profesyonel ve sorumlu bir şekilde açıklanmasını” istedi.

Libyalı politikacıların ve analistlerin bir kesimi için Alman özrü ilk andan itibaren "inandırıcı" görünmedi; zira onlara göre, havacılık sektöründe ve karmaşık teknik araştırmalarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olarak kabul edilen bir ülkenin teknik yetersizliğini kabul etmek zordu.

Milletvekili Said Mughib, Facebook hesabında yaptığı bir paylaşımda şu soruyu sordu: “Gerçeğin ortaya çıkmasını kim istemiyor?” Bu arada, Yüksek Devlet Konseyi üyesi Said bin Şara da Libya ve Türkiye'deki hükümetlerden oluşan ortak bir soruşturma komitesinin kurulmamış olmasına şaşırdığını belirterek, Almanya'nın özür dilemesinin ardından böyle bir komitenin kurulmamasının nedenlerini sorguladı.

Bazı yerel aktörler daha da ileri giderek, Cumhuriyetçi Koalisyon Partisi lideri İzzeddin Akil, olayı komplo teorisine yakın daha geniş bir anlatı içinde çerçevelendirdi. Kazanın sadece teknik bir arıza değil, Libya'nın 2011'den beri yaşadığı uzun bir dizi kargaşanın parçası olduğunu savundu. Uçağın kaderinin “Kaddafi rejiminin düşüşünden el-Haddad'ın ayrılışına kadar ülkede yaşananlarla organik olarak bağlantılı” olduğunu söyledi.  

Libyalı akademisyen ve hukuk profesörü Mecdi el-Şabani, Almanya'nın kara kutuları analiz etme konusunda gelişmiş yeteneklere sahip olduğunu ve “açık bir hukuki veya teknik neden olmaksızın” bunu yapmaktan kaçınmanın, bu tutumun “sadece teknik bir karar olarak değil, siyasi sonuçları olan bir çekince veya kaçamak olarak yorumlanabileceğini” değerlendirdi.

Ancak Libya el-Nama Partisi genel sekreterliği üyesi Husam Feniş, teknik ve siyasi süreçlerin birbirinden ayrılması gerektiğine inanıyor ve olayı aceleyle yorumlamanın belirsizliği gidermek yerine daha da artıracağı konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “teknik gerçekler siyasi yorumların sınırlarını belirlemeli, tersi olmamalı” ve siyasi boyutları olan havacılık olaylarına ilişkin soruşturmaların bağımsız ve güvenilir teknik verilere dayandırılması gerektiğini vurguladı.

​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Dibeybe Ofisi)​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Başbakanlık Ofisi)

İngiliz Kraliyet Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Celal Harşavi gibi analistlere göre Libya'da devam eden bu tartışma, “Libya'daki siyasi kriz ve 14 yıldır biriken sorunlar bağlamında açık bir abartı içeriyor."

Şarku’l Avsat’a konuşan Harşavi, olayın Libya'daki genel çatışma ortamından ayrı düşünülemeyeceğine inanırken, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında siyasetçileri ve askeri personeli içeren benzer havacılık olaylarını örnek göstererek "kesin sonuçlara ulaşma konusunda karamsarlığını" dile getirdi; bu olayların koşulları on yıllar sonra bile gizemini koruyor.

Libyalılar kaza kurbanlarına veda ederken, uçak kazasının kara kutu dosyasının yorumlanması konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Pazar günü, binlerce vatandaş Misrata ve Geryan şehirlerinde Genelkurmay Başkanı ve arkadaşlarının cenaze namazlarını kıldı; bu sahne, uçak kazasının yarattığı şokun büyüklüğünü yansıtıyordu.

Geçtiğimiz salı günü Türkiye'ye yapılan resmi ziyaretin ardından Trablus'a dönüş yolunda Ankara'dan kalktıktan 40 dakikadan kısa bir süre sonra düşen Falcon 50 tipi uçakta, aralarında beş üst düzey Libyalı askeri komutanın da bulunduğu sekiz 8 kişi hayatını kaybetti.

Hayatını kaybedenler arasında Haddad'ın yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral el-Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammad Al-Assavi ve fotoğrafçı Muhammad Ömer Ahmed Mahcub da yer alıyordu.  


SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
TT

SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi’nin bugün Şam’a yapması planlanan ziyaretinin “teknik nedenlerle” ertelendiği duyuruldu.

SDG Medya Merkezi Direktörü Ferhad Şami, bugün (pazartesi) X hesabından yaptığı açıklamada, Abdi ile Kuzey ve Doğu Suriye’yi temsilen oluşturulan müzakere heyetinin bugün Şam’a gitmesinin planlandığını, ancak ziyaretin teknik gerekçelerle ileri bir tarihe alındığını bildirdi.

Şami, SDG lideri Mazlum Abdi’nin Şam ziyaretine ilişkin yeni tarihin, ilgili taraflar arasında sağlanacak mutabakat doğrultusunda daha sonra belirleneceğini ifade etti. Ertelemenin lojistik ve teknik düzenlemeler kapsamında olduğunu vurgulayan Şami, temasların seyri ya da hedeflerde herhangi bir değişiklik bulunmadığını kaydetti.

Öte yandan Suriye devlet televizyonu, cuma günü Halep’te bir güvenlik kontrol noktasında SDG’ye bağlı keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu bir iç güvenlik mensubunun yaralandığını duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ordunun, Halep’in doğu kırsalındaki Tişrin Barajı çevresinde SDG tarafından fırlatılan insansız hava araçları düşürüldü.

Devlet televizyonuna göre, Halep’in Eşrefiye Mahallesi’nde konuşlanan SDG unsurları, Şeyhan Kavşağı’ndaki güvenlik noktasında bulunan iç güvenlik güçlerine ateş açtı.

SDG ise buna karşılık, Şam hükümetine bağlı grupların kendi mevzilerine iki roket mermisi attığını ve bu nedenle karşılık vermek zorunda kaldıklarını savundu.

Daha sonra yapılan bir başka SDG açıklamasında, hükümete bağlı grupların Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine “ağır makineli silahlar ve topçu ateşiyle şiddetli bir saldırı” düzenlediği belirtildi. Açıklamada saldırı, “sivillerin güvenliğini tehdit eden ve ciddi sonuçlar doğurma riski taşıyan açık bir saldırganlık” olarak nitelendirildi.


Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
TT

Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)

Yemen’in doğu vilayetleri, özellikle Hadramut, meşruiyet bloğu içindeki güç ilişkilerinin yeniden tanımlandığı kırılgan bir sürece girmiş durumda. Güney Geçiş Konseyi’nin sahada tek taraflı askeri tırmanışa yönelmesi, bölgesel ve uluslararası çevrelerde ciddi itirazlara yol açarken, gerilimi daha da bir boyuta taşıyor. Gözlemcilere göre bu tablo, silah zoruyla fiili durum dayatma girişimlerine kapı aralanmayacağını açık biçimde ortaya koyuyor.

Uzmanlara göre yaşananlar, ne Yemen’deki meşru yönetim ne de onu destekleyen aktörler açısından göz ardı edilebilecek yerel bir ayrıntı. Aksine bu süreç; Güney’in iç dengeleri, Husilerle yürütülen savaşın seyri ve bölgesel barış seçeneklerinin kesiştiği çok boyutlu bir siyasi ve güvenlik sınavı niteliği taşıyor.

Şu ana kadar Geçiş Konseyi’nin tutumu, doğrudan meydan okumadan ziyade baskı altında manevra arayışı olarak değerlendiriliyor. Son açıklamalarda kullanılan ve siyasi gerekçelerle askeri hamleleri bir arada sunan, “koordinasyon” ve “endişeleri anlama” vurgusu yapan dil, manevra alanının hızla daraldığının farkında olunduğuna işaret ediyor. Ancak bu aşamada doğru kararın verilmesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan, Yemen’de “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”na liderlik eden Suudi Arabistan’ın uyarılarının geçici ya da yoruma açık olmadığına dikkat çekiliyor. Söz konusu uyarılar, siyasi ikaz seviyesinden sahadaki caydırıcı mesaja evrilerek Hadramut’ta düzenlenen hava saldırısıyla somutlaştı.

Bu ton değişikliği, Hadramut ve Mehri’nin iç çatışma sahasına dönüşmesine ya da kısmi projelerin silah zoruyla dayatılmasına izin verilmeyeceğine dair açık bir karar anlamına geliyor.

sdf
Güney Geçiş Konseyi mensupları, liderleri Aidarus ez-Zübeydi’nin fotoğrafını taşıyor. (EPA)

Gözlemciler, Geçiş Konseyi ve ona yakın çevrelerin bu mesajların görmezden gelinmesinin, Yemen dosyasındaki en ağır bölgesel aktör olan Suudi Arabistan’la doğrudan bir çatışmaya yol açacağını bildiğini ifade ediyor. Böyle bir çatışmanın ise konseyin ne siyasi ne de askeri olarak taşıyabileceği bir maliyeti olmadığı belirtiliyor.

Bu nedenle Yemenli uzmanlar, Geçiş Konseyi’ne uyarıları ciddiyetle ele alması ve zaman kazanma taktiğine bel bağlamaması çağrısında bulunuyor. Aksi halde konsey, son yıllarda elde ettiği sınırlı kazanımları koruma şansını yitirebilir. Zorla geri adım atılması durumunda ise bu, destekçileri açısından telafisi güç, ağır bir yenilgi anlamına gelecek.

Hesapsız bir çıkmaz

Yemenli gözlemcilere göre Geçiş Konseyi, kendisini hesapsız bir çıkmaza sürükledi. Son hamleler; “güney davasını koruma”, “halk taleplerine cevap verme”, kaçakçılık yollarını kesme, Husilere giden ikmal hatlarını engelleme ve terörle mücadele gibi gerekçelerle pazarlanmıştı. Ancak Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın verdiği mesajlar, bu söylemlerin yeterli olmadığını açık biçimde ortaya koydu.

Uzmanlar, konseyin Hadramut ve Mehri’ye sevk edilen güçlerini acilen geri çekmesi hâlinde, yaşanan krizin en az kayıpla aşılabileceğini belirtiyor.

sdfvgh
Aden’de Güney Geçiş Konseyi güçlerine mensup unsurlar. (EPA)

Diğer yandan mevcut veriler, Geçiş Konseyi’nin Hadramut ve Mehri’de kalıcı bir varlık tesis etme kapasitesine sahip olmadığını gösteriyor. Bunun başlıca nedeni, özellikle Hadramut’ta silahlı dış güçlere karşı son derece hassas olan toplumsal ve kabilesel yapının geniş çaplı muhalefetinden kaynaklanıyor.

Ayrıca karar mekanizması belirli bölgelerden gelen sınırlı bir kadronun elinde olan konsey, güvenlik dengelerini değiştirecek bir adım için gerekli olan bölgesel siyasi desteği de yitirmiş durumda. Uluslararası toplumun fiili durumun zorla değiştirilmesine karşı net tutumu ve resmi kurumların birliğine verdiği destek de bu tabloyu pekiştiriyor.

Bu nedenle analistlere göre en olası ve en az maliyetli senaryo, “yeniden konuşlanma” ya da “güvenlik düzenlemeleri” gibi teknik adlar altında düzenli bir geri çekilme.

Aksi yönde bir tercih, yani tırmanışın sürdürülmesi hâlinde, Geçiş Konseyi çok katmanlı ve ağır bedellerle karşı karşıya kalacak. Siyasi düzeyde, meşru yönetimdeki ortaklık görüntüsü tamamen ortadan kalkacak ve konsey, bölgesel ve uluslararası söylemde istikrarı bozan bir aktör olarak tanımlanmaya başlanacak. Bu sürecin uluslararası yaptırımlara kadar uzanabileceği ifade ediliyor.

Askeri alanda ise “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”nun açıklamaları, Yemen’in doğusunda silah zoruyla fiili durum oluşturulmasına izin verilmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Yeni bir tırmanış, doğrudan caydırıcı müdahalelerle karşılanabilir ve bu da telafisi zor saha kayıpları anlamına gelir.

Toplumsal açıdan bakıldığında da Hadramut ve Mahra, Geçiş Konseyi için doğal bir taban oluşturmuyor. Gerilimin sürmesi, konsey ile geniş güneyli kesimler arasındaki mesafeyi derinleştirecek ve güney meselesini birleştirici bir çatı olmaktan çıkarıp bölücü bir projeye dönüştürecek.

Analistlere göre en tehlikeli kayıp ise güney davasının özünün tahrip edilmesi. Davanın, müzakereyle çözülebilecek adil bir siyasi mesele olmaktan çıkarılarak militarizm, ihlaller ve zor yoluyla dayatma ile anılır hâle gelmesi, uzun vadede onarılması zor bir hasar doğurabilir. Oysa meşru yönetim çatısı altındaki Yemenli güçlerin ve Suudi Arabistan’ın desteklediği yaklaşım, sorunun siyasi müzakere yoluyla çözülmesini öngörüyor.

İhlallerin yükü

Hadramut’ta belgelenen ihlaller, tırmanış sürecinde kritik bir kırılma noktası oluşturuyor. Baskınlar, keyfi gözaltılar, zorla kaybetmeler ve yerleşim alanlarının kuşatılması, yalnızca güvenlik tedbirleri olarak değil, sistematik bir baskı modeli olarak değerlendiriliyor.

Güvenilir insan hakları raporlarına göre son günlerde sivillerin evlerine baskınlar düzenlendi, keyfi tutuklamalar ve zorla kaybetmeler yaşandı, Humum kabilesine bağlı bölgeler askeri kuşatma altına alındı, hastaların hareketi engellendi ve kamu ile özel mülklere el konuldu. Bu uygulamalar, Geçiş Konseyi’nin yalnızca ahlaki konumunu zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası alanda ileride kullanılabilecek ciddi bir hukuki ve siyasi dosya oluşturuyor.

c
Güney Geçiş Konseyi, Hadramut ve Mahra’da tek taraflı askeri tırmanışa gitti. (EPA)

Tüm bu gelişmeler ışığında, yaşananların Güney Geçiş Konseyi için bir “siyasi olgunluk sınavı” olduğu değerlendiriliyor. Konsey, yerel, Suudi ve uluslararası mesajları doğru okuyup siyasi sürece dönerek zararını sınırlayabilir ya da tırmanışta ısrar ederek telafisi güç siyasi, askeri ve hukuki bedeller ödeyebilir.

Uzmanlara göre mevcut an, maceraya yer bırakmıyor. Bu anı yanlış okuyan, bedelini tek başına ödeyecek.