Kerkük’ün bugününü belirleyen tarih sıkıntılı geleceğin de habercisi

Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
TT

Kerkük’ün bugününü belirleyen tarih sıkıntılı geleceğin de habercisi

Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)
Şehrin içinde bile petrol kuyuları bulunduğu için Kerkük, Irak’ın en kirli şehirlerinden biri kabul ediliyor (Yusuf Kerkükî)

Rüstem Mahmud

Irak’ın özerk Kürdistan Bölgesi ile merkezî hükümet arasında siyasi, güvenlik ve ekonomik açıdan çatışmanın yaşandığı Kerkük’ün çeşitli mahallelerinde dolaşırken şehrin etnik açıdan çeşitli sakinleri arasında herhangi bir farklılık görmezsiniz. Şehrin en kuzeybatısında mutlak Kürt nüfusa sahip Rahimava, eş-Şurci, Barudhane ve İmam Kasım mahallelerinden başlayarak, tarihî merkezinde Türkmen-Kürt karma Ahmed Ağa ve Hasirki mahallelerinden geçip, güney ve güneydoğuda tamamen Arap olan el-Kadisiye, el-Urubetu’ş-Şuheda, el-Mendude ve 1 Haziran Mahallesi’ne kadar farklı bölgeler; görsel, demografik, kültürel, ekonomik ve hizmetler açısından birbiriyle uyum içindedir.

Nitekim görünüşe bakılırsa hepsi de yorgun, gelişigüzel ve ihmal edilmiş, gelişme ve iş imkânı az, yoğun bir çevresel kirlilikle boğuşan, kıyısına antik kentin kurulduğu nehri Hasasu kurumuş, tarihî kalesi herhangi bir bakım ve restorasyon görmeden harap hale gelmiş bir şehrin parçası. Bazı halk kıyafet tarzlarını ve halk lehçesi telaffuzlarını hariç tutarsak Kerkük şehri, sakinleri ve içindeki yaşam biçimiyle, hiçbir kültürel, güvenlik ve sınıfsal engelin bulunmadığı sakin, iç içe geçmiş ve canlı bir mekân gibi görünüyor.  

Ancak bu, sadece gözle görünen manzara. Arka planda şehrin sahne olduğu kutuplaşma ve şiddetli bir siyasi, ekonomik ve güvenlik anlaşmazlığı mevcut. Bu anlaşmazlık, Irak devletinin kurulduğu yaklaşık bir asır öncesinden bugüne uzanıyor. Temeli ise şehrin ve eyaletin ulusal kimliği, sonra da yönetim biçimi, tâbiiyeti ve siyasi geleceği üzerine verilen mücadeledir.

zxsdc
Kerkük’te bir çarşı (Ömer Abdülkadir)

Kerkük şehri ve tüm vilayet, halihazırda yerel nüfusu temsil eden siyasi güçler arasındaki pek çok çatışmanın odağı gibi görünüyorlar. Bu çatışmalar, Kürtlerin ve Türkmenlerin devam eden sistemli Araplaştırma politikalarından şikâyetçi olduğu kırsal nüfus arasında tarım arazileri mülkiyetine dair ihtilaflara kadar bir dizi mayınlı gündeme kadar uzanıyor.

Kürtler ve Türkmenler, güvenlik yönetimine ortak edilmediklerini iddia ediyorlar. Çatışma, siyaset sahnesinde de görülüyor. Nitekim seçmen kaydı konusunda şiddetli bir anlaşmazlık söz konusu. Şöyle ki Arap siyasi güçler, bu yıl yapılacak yerel seçimlerde oy kullanma hakkına sahip ‘yerli nüfustan’ olmalarına rağmen kendilerinden on binlerce kişinin seçmen kaydında yer almadığını söylüyor.

Bu meselelerde yerel ulusal çatışma; Irak’taki diğer siyasi güçlerin etki biçimleri, bölgesel gündemler ve bir dereceye kadar enerjiye ve Irak’taki dengelerin idaresine ilişkin uluslararası çatışmalar ile iç içe geçiyor.

Şehrin sahne olduğu kutuplaşma ve yoğun siyasi, ekonomik ve güvenlik anlaşmazlığı Irak devletinin kurulduğu yaklaşık bir asır öncesinden bugüne kadar uzanıyor. Anlaşmazlığın temeli, şehrin ve vilayetin ulusal kimliği, dolayısıyla da yönetim biçimi, tâbiiyeti ve siyasi geleceği üzerine verilen mücadeledir

Şehre varmadan birkaç gün önce, kentin güneyine bitişik Tobzavi köyünden Kürt ve Türkmen çiftçiler, şehir belediyesinin çiftçilerin tarım arazileri içinde askerî bir bölge inşa etme kararını protesto edip, projenin sorumlularını demografik değişim amaçlayan siyasi bir gündem uygulamak ve eski Irak rejimi dönemine uzanan politikalar benimsemekle suçlayarak, şehrin ortasındaki anayolu kapattılar.

Bu hadiseden sadece bir hafta önce şehrin kuzeybatısındaki Serkeran bölgesinde Kürt ve Arap çiftçiler arasında yaşanan doğrudan karşılaşma, kanlı bir çatışmaya dönüşmek üzereydi. Bölgedeki Kürt köylüler, Irak ordusunun bazı kesimlerini, eski rejimin Arap ‘girişimciler’ lehine çıkardığı kararname ve belgeleri yürürlüğe koymakla itham ediyor.

Şehrin sakinleri ile siyasi güçleri, bu konuda tamamen iki zıt kutba bölünmüş durumda:

Kürtler ve Türkmenler, resmî ve adli kurumları, eski Irak rejiminin 1970’li ve 80’li yıllarda izlediği Araplaştırma politikalarının izlerinin silinmesine ilişkin anayasa maddelerinin uygulanmasında şeffaf olmamak ve hamaset gütmekle suçluyorlar. Bilindiği üzere eski rejim, güney ve merkez bölgelerden on binlerce çiftçiyi getirip onlara Kerkük vilayetinde mülk vermişti.

Buna karşılık o dönemde tapu edinen Arap çiftçiler de Irak devletinin son dönemde verdiği onaylanmış yargı kararlarına göre bu arazilerin kendilerine ait olduğunu söylüyor. Bununla birlikte Türkmen ve Kürt muadilleri, bu yargı organlarının tarafsız olmadığı, 2003 yılından sonra çıkarılan yasa ve mevzuatları dikkate almadığı, aksine Arap çiftçilerin elindeki tapu ve belgeleri hüküm için tek referans olarak gördüğü, dolayısıyla önceki politikaların aynılarının sürdüğü cevabını veriyor.

Tarım arazileri meselesi, şehirde ve çevresinde mülkiyetle ilgili her şeyin bir parçasıdır. Bu her şey; konutlar, bina ruhsatı verme mekanizması, 2003’ten sonra inşa edilen gecekondular, bölgelerindeki güvenlik olayları nedeniyle diğer vilayetlerden gelenler, seçmen kütükleri ve bunun gibi daha pek çok şeyi kapsıyor.

Eski şehirde; el-Kuriya, Ahmed Ağa ve Mecidiye kahvehanelerinde çeşitli bileşenlerin sakinleri yatsı namazından sonra sohbet halkasında bir araya gelip, tarım mülkiyetine dair yenilenen bu çekişme çerçevesinde, şehirdeki çeşitli siyasi güçlerin yaklaşan yerel seçimler (vilayet meclis seçimleri) konusundaki karşılıklı uyarılarını ve Kerkük’ün yeni bir gerilim dalgasına sahne olma ihtimalini tartışıyor.

xsc
Kerkük’ün ortasındaki Hasasu Nehri, tarım politikaları ve iklim değişiklikleri nedeniyle kurudu (Yusuf Kerkükî)

Merkezî parlamentoda Kerkük vilayetinin Arap bileşeninin temsilcileri, bu seçimlere ilişkin yasanın oylanmasına özel meclis oturumunu boykot etti. 2003 yılından sonra onaylanan ve vilayette yaşayan yaklaşık 300 bin kişinin yer almadığını iddia ettikleri seçmen kaydına ilişkin yasanın kabulüne itiraz eden temsilciler, Genel Seçim Yasası’nın 35’inci maddesinin yasanın yeni metinlerine dahil edilmesini talep ediyor. Söz konusu seçim yasası, Kerkük vilayetine istisnai bir özellik tanıyor ve seçmen kaydı için referans olarak yiyecek karnesi ve Ticaret Bakanlığı sicili ile alakalı belgelere dayanıyor. Türkmen güçler, bu konuda nispeten uzlaşma tavrı sergilerken, Kürt partiler bunu ‘kırmızı çizgi’ olarak değerlendiriyor. Zira bu, önceki rejimin izlediği nüfus çekme, yerleştirme ve Araplaştırma faaliyetlerinin fiili olarak meşrulaştırılması, dolayısıyla da demografik değişimin istikrara kavuşturulması anlamına gelir ki, Irak anayasası bunun kaldırılmasını öngörüyor.

Kürtler ve Türkmenler, resmî ve adli kurumları, eski Irak rejiminin izlediği Araplaştırma politikalarının izlerinin silinmesine ilişkin anayasa maddelerinin uygulanmasında şeffaf olmamak ve hamaset gütmekle itham ediyor

Kerkük vilayeti, son yerel seçimleri 2005 yılında gerçekleştirmişti. Bu seçimlerde Kürt güçler, 41 vilayet meclisi sandalyesinin yarısından fazlasını elde ederken, Arap siyasi güçlerin çoğunluğu aynı sebeple seçimleri boykot etti. Bu durum, son yıllarda vilayette yerel seçim yapılması ihtimalinin önünde bir engel olarak duruyor ve halihazırda siyasi, güvenlik ve sivil alanda kriz tehdidi oluşturuyor.

Vilayet meclisi, valiyi ve vilayetteki en üst idari hiyerarşinin diğer üyelerini seçme yetkisine sahip. Ayrıca vilayetteki çeşitli hizmet ve ekonomi kurumlarını, özellikle emlak daireleri, eğitim sistemi, tarım birimleri, genel emlak idaresi ve bir ölçüde güvenlik dosyası açısından denetliyor.

Kürtlere göre seçimler, daha önce yürütülen tüm yerinden etme ve nüfus çekme süreçlerine rağmen demografik büyüklüklerinin toplam vilayet nüfusunun neredeyse yarısı olduğunu ispatladı. Ancak vilayetteki idari yapıda, istihdamda ve yargıdaki oranları bunun çok altında. Eski rejimin hükümet teşkilâtında yer verdiği kamu görevlileri, kamusal hayatın idaresini elinde tutmaya devam ediyor. Bilhassa 2017 yılından sonra, dönemin başbakanı Haydar el-İbadi, Kürdistan bölgesinin bağımsızlığına dair referandum sürecine katıldığı için seçilmiş Kürt Vali Dr. Necmeddin Kerim’i görevden uzaklaştırıp, göreve vekaleten yardımcısı Arap Rakan el-Cuburi’yi getirmeye karar verdi. Cuburi, Kürtler tarafından tarafsız olmamak ve vilayet yönetimindeki dengeyi bozmakla itham ediliyor.

Irak anayasasına göre Kerkük vilayeti; anayasanın, Araplaştırma politikalarının izlerinin ortadan kaldırılmasını, vilayette bir nüfus sayımı yapılmasını ve işin, merkezî otoriteye mi yoksa Kürdistan bölgesine mi bağlı olunacağını belirleyen  referandumla sonuçlanmasını öngören 140’ıncı maddesine atıfta bulunulan ‘tartışmalı bölgeler’ arasında sayılıyor.  

Kürt güçler halen bu maddeye bağlı kalarak bunu, vilayet içindeki durumu ve bölge ile merkezî otorite arasındaki ilişkiyi istikrara kavuşturmanın özü olarak görüyor. Arap ve Türkmen muadilleri ise ‘maddenin zaman aşımına uğradığını’ ve gerçeklere göre hareket etmenin, yetkileri paylaşmanın, vilayetteki dosya ve kurumları üçlü sisteme göre idare etmenin daha iyi olduğunu söylüyor. Söz konusu üçlü sistem Arap, Kürt ve Türkmen bileşenlerin her birine idari yapıdaki üyelerin yüzde 33’ünü veriyor; yüzde 1 ise vilayetin Hıristiyan azınlığına kalıyor.

Bu detaylar, çeşitli bileşenlerden kültürel ve akademik seçkinler ve şehrin pek çok ileri geleni ile tartışılırken, şehrin sakinleri arasındaki toplumsal, ekonomik ve kültürel ilişkilerin olumlu ve iş birlikçi doğası vurgulanıyor. Ayrıca anayasanın 140’ıncı maddesine ilişkin ulusal çatışma ve kutuplaşmanın, vilayetteki petrol zenginliğinin aidiyeti ve idare biçimi ile vilayetin kendi özelliklerine göre yönetileceği merkezî olmayan yönetim şeklinin açık ve kesin bir şekilde tanımlanması, son olarak vilayetin merkeze bağlı ve merkezî olarak mı yoksa Kürdistan bölgesine bağlı olarak mı yönetileceği konusundaki sıfır denkleminden çıkarılması ile büyük ölçüde hafifletilebileceği belirtiliyor.

Vilayetin bileşenleri arasındaki siyasi/ulusal anlaşmazlıklar arttıkça güvenlik sıkıntıları da arttı. Bu bağlamda yaşanan en son hadise, Türkmen Cephesi’nde bir askerî subay ile liderin hedef alındığı patlamaydı. Bu hadisede Türkmen Cephesi, Türkmen Cephesi’ni destekleyen ve Kuzey Irak’ın tamamında PKK’ya karşı savaş yürüten Türkiye’den intikam almayı amaçladığı düşüncesiyle PKK terör örgütünü bu saldırının arkasında olmakla suçladı.

Irak’taki Türkmen siyasi akımların ‘en güçlüsü’ ve en popüleri kabul edilen ve Türkiye tarafından desteklenen Türkmen Cephesi aynı zamanda, Kürt siyasi güçlerinin, Kürt Peşmerge güçlerinin şehre/vilayete geri getirilmesi için hükümetteki / Arap mevkidaşlarıyla siyasi anlaşmaya varabileceklerine dair endişelerini de dile getiriyor.

Halihazırda Kerkük vilayeti, Kerkük Vilayeti Ortak Operasyon Odası’nın güvenlik ve askerî kontrolü altında. Bu yapı, resmî ve doğrudan Irak Başbakanlık Ofisi ile Ordu ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığına bağlı olmakla birlikte fiilen ordu, istihbarat teşkilatı, çevik kuvvetler, federal polis, Şii milis gücü Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri), Peşmerge güçleri, asayiş güçleri ve Kürt terörle mücadele güçleri dahil olmak üzere Irak güvenlik ve askerî kurumlarından birçok unsuru içermektedir.

Türkmenlerin, Arap/Kürt karışımı olarak değerlendirdiği bu güvenlik/askerî bileşimde herhangi bir Türkmen tarafı bulunmamaktadır. Bununla beraber şehrin yerel sakinlerinden olan Sünni Araplar, Arap ve Türkmen mahallelerinde konuşlanan Haşdi Şabi unsurlarını kendi temsilcileri olarak görmüyor. Yine de 2017 yılından sonra şehirden ve vilayetten uzaklaştırılan Kürt Peşmerge güçlerindense bu unsurların varlığını tercih ediyorlar.

Vilayetin Arapları, vilayetin nimetlerinden mahrum bırakıldıklarından şikâyet ediyor ve Kürt ve Türkmenlerle kıyaslandığından kendilerinin ‘en fakir’ olduklarını düşünüyorlar.

Kürt siyasi partileri, anayasanın vilayetin tartışmalı bölge olarak belirlenmesinde öngördüğü şekilde, vilayetteki güvenlik ve askerî idarenin vilayetin tüm bölgelerinde ortak olması ve daha sonra da güvenlik ve askerî idarenin ordu güçleri ile Kürt Peşmerge güçleri arasında paylaşımına dair bir mekanizma icat edilmesi çağrısında bulunuyor. Kürt partilere göre bu mekanizma, terörle mücadele dosyasında bir ortaklık ve dayanıklılık oluşturmaya tek başına yeter. Zira Kerkük vilayetinde, özellikle de Hamrin Dağları’nın yükseklerindeki güney bölgelerinde DEAŞ terör örgütü halen yoğun şekilde varlık gösteriyor.

thh
Kerkük’te ekonomik koşulların zorlaşması nedeniyle gelişen ikinci el giyim pazarı

Güvenlik ve idari dosyanın aksine, vilayetteki Araplar, vilayetin nimetlerinden mahrum bırakılmaktan şikâyet ediyor ve Kürt ve Türkmenlerle kıyaslandığında kendilerinin ‘en fakir’ olduklarını düşünüyorlar. Onlara göre Kürtler, iletişim şirketleri gibi hayati önem taşıyan ekonomik kurumların yanı sıra, Türkiye ile İran sınır kapılarından gelen ve Kürdistan bölgesi tarafından kontrol edilen ticaretin büyük bir kısmının da kontrolünü ellerinde tutuyor. Türkmenler ise şehrin ticaret merkezini işgal ediyor ve şehre gıda, kumaş ve elektrik tedarik eden büyük tüccarlar ve bölgesel şirketlerle geniş ve sağlam bir ilişki ağına sahipler.

Bununla birlikte şehrin tüm sakinleri, son on yılda tanık olduğu ve olmaya devam ettiği siyasi ve güvenlik geriliminin ardından vilayetin ekonomik olarak dışlanmasından şikâyetçi. Nitekim Kürdistan bölgesinde olduğu gibi, ana şehirleri yeniden yapılandırmaya dair herhangi bir stratejik plan yok. Ayrıca yerel meclisler, Irak anayasasının Basra ve Kerkük gibi üretici vilayetlerin lehine olarak onayladığı ‘Petro dolar’ fonlarından da bir şey elde etmiyor. Çeşitli siyasi güçler de görünürdeki ayrışmaları ve çatışmaları arkalarında bırakarak vilayetin imkânlarını kendi aralarında paylaştıkları gerekçesiyle çok sayıda suçlamaya maruz kalıyor. Haşdi Şabi unsurlarına yönelik geniş eleştirilerin de sonu gelmiyor. Şehir sakinlerine göre Haşdi Şabi liderleri, tüm hükümet sözleşmelerini ve tahsisatlarını, şehir halkından olsalar da kendilerine bağlı taraflar lehine kontrol ediyor.

Topraklarının verimliliği ve topografyasının çeşitliliğiyle tarihî açıdan önde gelen bir ticaret ve tarım merkezi olan Irak vilayeti, topraklarındaki büyük petrol keşifleri nedeniyle 1950’li yılların başından itibaren Irak ekonomisinin merkezi olmayı vaat eder oldu. Gelgelelim ilgili ulusal göstergelere ve standartlara göre şu an yoksulluğun, işsizliğin, eğitim ve meslek açısından seçkinler göçünün yaygın olarak görüldüğü bir yer…

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.

 



Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Sudan Ordu Komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın Kahire ziyaretinin ardından, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sudan’daki savaşla ilgili üç maddelik bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “kırmızı çizgiler” olarak tanımlanan ve aşılmasına izin verilmeyecek unsurlar duyuruldu. Mısır, bu maddelerin Sudan’ın güvenliğiyle doğrudan bağlantılı olan ulusal güvenliğini ilgilendirdiğini vurguladı. Metinde yer alan “ortak savunma anlaşmasının” etkinleştirilmesi vurgusu ise, Mısır’ın askeri, siyasi ve diplomatik ağırlığını Sudan ordusu lehine devreye sokabileceği mesajı olarak değerlendirildi.

Ortak savunma anlaşması

Mısır ile Sudan, Mart 2021’de sınır güvenliği, ortak tehditlere karşı mücadele ve eğitim alanlarını kapsayan bir askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Bunun öncesinde, iki ülke 1976’da Cumhurbaşkanları Cafer Numeyri ile Enver Sedat döneminde ortak savunma anlaşmasına imza atmıştı. Anlaşmanın ilk iki maddesi, taraflardan herhangi birine yönelik saldırının diğerine yapılmış kabul edilmesini; saldırının engellenmesi için güç kullanımını ve savunma politikalarının eşgüdümünü öngörüyordu.

gt6y5
Eski Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri 15 yıl Mısır’da görev yaptı (AFP)

Numeyri rejiminin 1985’te halk ayaklanmasıyla devrilmesinden sonra dönemin Sudan Başbakanı Sadık el-Mehdi, Kahire’ye anlaşmayı feshetme isteğini iletti. Ardından 1987’de “kardeşlik paktı” imzalandı. Bu metin, 1976 anlaşmasını açıkça feshetmese de süreç içinde askıya alındı ve uygulanmadı.

Bölgesel ve uluslararası mesaj

Sudanlı gazeteci ve El-Tayyar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Mirgani, Mısır’ın açıklamasını “bölgesel ve uluslararası mesaj” olarak yorumladı. Mirgani’ye göre, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Darfur ve Kordofan’da genişlemesi, hem Sudan hem Mısır için ortak ulusal güvenlik tehdidi yaratıyor ve Sudan’ın bölünme riskini artırıyor.

Mısır’ın ilk kez bu kadar “sert ve doğrudan” bir dil kullanarak uluslararası hukuk çerçevesinde müdahale sinyali verdiğini belirten Mirgani, “Bu söylem, Kahire’nin Sudan’daki gelişmelerden duyduğu endişenin boyutunu yansıtıyor” dedi. Mirgani, açıklamada yer alan kırmızı çizgilerin Sudan dosyasındaki tüm aktörlere gönderilmiş bir uyarı olduğunu söyledi.

Kırmızı çizgiler

Mısır’ın açıkladığı ilk kırmızı çizgi, Sudan’ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması oldu. Kahire, Sudan’ın herhangi bir bölgesinin ayrılmasını veya ülkede paralel yapılar oluşturulmasını kesin biçimde reddetti.

y67u
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi ve Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan Perşembe günü Kahire'de bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Açıklamada, Sudan devlet kurumlarının korunması gerektiği vurgulandı. Mısır, uluslararası hukuka uygun tüm tedbirleri alma hakkına sahip olduğunu ve bunun içine iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin de dahil bulunduğunu bildirdi.

Eski Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf ise Burhan’ın Kahire ziyaretinin, Suudi Arabistan temaslarının hemen ardından gelmesine dikkat çekti. Yusuf’a göre ziyaret, ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’nin Sudan savaşını sonlandırmak için yürüttüğü dörtlü mekanizmanın parçası.

Yusuf’a göre, Burhan’ın Kahire temaslarında Sisi’ye Riyad görüşmelerinin detaylı bir değerlendirmesini aktarması, ziyaretin sembolik yönünün ötesinde stratejik bir nitelik taşıyor. Yusuf ayrıca, Mısır ile Sudan güvenlik mimarisinin tarihsel ve coğrafi nedenlerle birbirine sıkı biçimde bağlı olduğuna işaret etti.

Askeri müdahale seçeneği

Sudanlı askeri uzman Muatasım Abdulkadir, ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin, Mısır’ın doğrudan ya da dolaylı askeri müdahalesini gündeme getirebileceğini söyledi. Bu kapsamda Mısır’ın mühimmat ve silah desteği ya da gerektiğinde sahada müdahalede bulunmasının mümkün olabileceğini kaydetti.

Abdulkadir’e göre Kahire’nin bu açıklaması Sudan için “önemli ve ileri düzeyde bir adım” niteliği taşıyor.

Hızlı Destek Kuvvetlerinden tepki

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) cephesine yakın isimlerden Başa Tubeyk, X platformundan yaptığı açıklamada Mısır’ın tutumunu “açık müdahale” ve “sömürgeci zihniyet” olarak niteledi. Tubeyk, savaşın başından bu yana Mısır’ın Sudan ordusuna destek verdiğini, çatışmaların ilk günlerinde Mısır askerlerinin Meravi Üssü’nde yakalandığını hatırlattı.

Kaynaklara göre, Hamideti, geçen yıl ekim ayında Mısır’ı HDK güçlerine yönelik hava saldırıları ve orduya İHA desteği sağlamakla itham etmişti. Bu iddialar, Haziran ayında da yeniden gündeme geldi.

Zaman daralıyor

Sudanlı diplomat Sadık el-Makali, Mısır’ın Suudi Arabistan ve uluslararası dörtlüyle birlikte hareket ettiğini, Washington’ın da bu süreci desteklediğini belirtti. Makali, ABD’nin şu aşamada diplomatik baskıyı tercih ettiğini, askeri seçeneğin ise masada tutulduğunu söyledi.

Makali, Sudan’daki insani felaketin ağırlaştığını, Burhan’ın artık “zaman kaybetme lüksü olmadığını” belirtti. Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati’nin dörtlü girişime yoğun biçimde odaklandığını, Kahire’nin mevcut durumu ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ifade etti.

Uzmanlar, Burhan’ın Riyad ve Kahire ziyaretlerinin, Sudan hükümetinin dörtlü girişime yaklaşımında dönüm noktası olabileceğini ve kısa vadede Sudan dosyasında önemli gelişmeler yaşanabileceğini değerlendiriyor.


Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
TT

Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare

Mısır’ın, İsrail ile imzalanan büyük ölçekli gaz anlaşmasını “tamamen ticari” olarak nitelendirmesine karşın, ABD anlaşmayı “bölgesel barış sürecine hizmet eden siyasi boyutlar taşıyan” bir gelişme olarak görüyor. Uzmanlar, iki taraf arasındaki bu ton farkının, “her ülkenin anlaşmadan beklediği kazançları ve gelecekte görmek istediği sonuçları ortaya koyduğunu; söylemsel farklılığın gerçekte bir anlaşmazlık değil, nihai hedef olan barışı destekleyen mutabakat anlamına geldiğini” belirtiyor.

Mısır Devlet Enformasyon Kurumu Başkanı Diaa Raşvan, Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, “İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının tamamen ekonomik nitelikte olduğunu, zamanlaması ve içeriğinin siyasi dosyalarla bir ilgisinin bulunmadığını” söyledi. Raşvan, İsrail Gazze’den çekilmediği sürece bu anlaşmanın Mısır’ın siyasi duruşunu değiştirmeyeceğini vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise Perşembe günkü açıklamasında, İsrail hükümetinin Chevron şirketi aracılığıyla Mısır ile yapılan gaz anlaşmasına onay vermesini “Amerikan iş dünyası ve bölgesel iş birliği açısından önemli bir başarı” olarak değerlendirdi. Açıklamada, “İsrail–Mısır gaz anlaşmasının enerji güvenliğini güçlendirdiği gibi Gazze’de istikrarın sağlanması ve yeniden inşa çabalarına da destek sunduğu” ifade edildi.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden siyaset analisti Amr Şubki, tarafların söz konusu anlaşmayı temelde ticari ve ekonomik bir ortaklık olarak değerlendirdiğini ifade etti. Şubki, “ABD bu anlaşmaya siyasi bir rol yüklüyor. Washington, mutabakatı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında görüşme zemini oluşturacak bir mekanizma şeklinde konumlandırıyor” diye konuştu. Analiste göre Mısır ise siyasi ilerlemenin ancak Filistin meselesine çözüm bulunması, Gazze’nin yeniden ayağa kaldırılması ve zorunlu göç ihtimalinin tamamen ortadan kalkmasıyla mümkün olacağı görüşünde.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Imad Gad, mutabakatın büyüklüğü ve zamanlamasının, onu ticari düzeyin ötesine taşıdığını ifade etti. Gad, “Bu hamle, iki ülke arasındaki ilişkilerde olumlu bir döneme girildiğine ve Sisi–Netanyahu görüşmesi için diplomatik hazırlık yapıldığına işaret ediyor. Görüşme gündeminin merkezinde Gazze, Filistin sorunu ve Mısır’ın ulusal güvenliği olacak” dedi.

Mısır ulusal güvenlik uzmanı Muhammed Abdülvahid ise iki ülke söylemine dair farklılığın bir anlaşmazlık değil, “çıkar temelli bir uyumun göstergesi” olduğunu söyledi. Abdülvahid’e göre, “Kahire’nin anlaşmayı ekonomik çerçevede sunması iç kamuoyuna yönelik bir mesaj niteliğinde; Mısır’ın Filistin dosyasında bağımsız karar aldığı ve anlaşmaların bu tutumu etkilemeyeceği mesajı veriliyor.” Abdülvahid, Amerikan söyleminin ise “ABD’nin Orta Doğu’da tansiyonu düşürme ve İran’a karşı bölgesel ortaklıkları güçlendirme hedefinin” parçası olduğunu ifade etti.

Raşvan’ın açıklamaları ayrıca, bir hafta önce Mısırlı yetkililerin Şarku’l Avsat’a yaptığı, “Gaz anlaşmasının Mısır’ın, ABD aracılığında planlanan Sisi–Netanyahu görüşmesine dair değerlendirmesini etkilemeyeceği” yönündeki açıklamalarla örtüşüyor. Mısır’ın şartlarının, “Şarm eş-Şeyh anlaşmasının tüm maddelerinin uygulanması, Gazze’den tam çekilme ve Filistinlilerin zorunlu göç planlarının tamamen durdurulması” olduğu vurgulanmıştı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Çarşamba günü Mısır’a büyük ölçekli gaz satışına onay verdiğini duyurdu. İsrailli “NewMed Energy” şirketi, anlaşma değerinin 35 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Görsel kaldırıldı.
Mısır Genelkurmay Başkanı’nın geçen yıl sonunda İsrail sınırına yakın bölgedeki ziyaretinden bir kare

Washington merkezli Hudson Enstitüsü araştırmacısı Richard Weitz, “Mısır’ın, Gazze konusunda kendi taleplerinde ısrarcı olduğunu göstermek amacıyla anlaşmanın siyasi etkilerini küçümsediğini; ABD’nin ise anlaşmanın siyasi yansımalarını büyüterek barış sürecine ivme kazandırmaya çalıştığını” söyledi.

New York’ta yaşayan ABD uzmanı Muhammed Sattouhi ise “her tarafın meseleyi kendi bakış açısıyla okuduğunu” belirterek, “Ekonomik, siyasi, psikolojik ve toplumsal faktörlerin iç içe geçtiği güncel tablo nedeniyle, böyle bir anlaşmanın 7 Ekim 2023 öncesi dönemde aynı etkide olmayacağını” ifade etti.

Sattouhi, Trump yönetiminin Ortadoğu anlaşmazlıklarının çözümünü giderek daha zor gördüğünü, bu nedenle “İsrail’in kabul etmeyeceği tavizler gerektiren bir barış sürecine enerji harcamak istemediğini” söyledi. Uzman, Trump yönetiminin, “bölgede ekonomik ve ticari çıkar ağları oluşturarak savaşların önünü kesme yaklaşımını benimsediğini” belirtti; ancak bu teorinin, “tarihi ve siyasi gerçekliklerin ağırlığını hesaba katmadığını” vurguladı.

Axios’un aktardığı bilgilere göre, Washington yönetimi Sisi ile Netanyahu’yu bir araya getirecek bir zirve için ara buluculuk yürütüyor.

İsrail basınında son günlerde yer alan haberlerde, Mısır’ın ABD planına yeşil ışık yakabilmesi için “Gazze’den tam çekilme, Şarm eş-Şeyh anlaşmasının uygulanması ve Filistinlilerin yerinden edilme ihtimalinin kesin biçimde sonlandırılması” şartını öne sürdüğü bildirildi.


Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
TT

Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)

Sudanlı siviller, Beşir iktidarını deviren Aralık Devrimi’nin yıldönümünü ülkenin çok sayıda kentinde düzenledikleri protesto eylemleriyle andı. Sosyal medya üzerinden yapılan kampanyalarla desteklenen bu etkinliklerde, savaşın durması ve sivil yönetime dönüş çağrısı öne çıktı.

Bu gelişmeler yaşanırken, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Güney Kordofan Eyaleti’nin başkenti Kadugli yakınlarındaki “Brno” kasabasının tamamında kontrol sağladığını duyurdu. HDK, kasabada geçtiğimiz ay yeniden hâkimiyeti ele alan orduya karşı bölgedeki varlığını güçlendirdiğini bildirdi.

HDK tarafından yapılan açıklamada, güçlerin sert çatışmaların ardından Güney Kordofan’ın kuzeydoğu kırsalında yer alan Brno’da “önemli saha kazanımları” elde ettiği belirtildi. Ordu birliklerinin ağır topçu ve zırhlı araçlarla bölgedeki HDK mevzilerine saldırdığı ileri sürülen açıklamada, çatışmaların sonunda HDK’nın kasabaya tamamen hâkim olduğu ve çevre hattında konuşlandığı kaydedildi.

Brno, Güney Kordofan eyaletinde yer alan ve başkent Kadugli’ye yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan önemli bir tarım bölgesi olarak biliniyor. Ordu, kasabayı 17 Kasım’daki şiddetli çatışmaların ardından HDK ve müttefiki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi–Kuzey’den geri almıştı.

Kordofan’da kuşatma genişliyor

HDK ve müttefiki Abdulaziz el-Hilu’ya bağlı Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Güney Kordofan’ın Kadugli ve Delenc dahil birçok stratejik kentini kuşatma altında tutuyor. Hareket, Kadugli’nin güneydoğusundaki Kauda bölgesini de kontrol ediyor.

Orduya bağlı 22’nci Tümen’in Batı Kordofan’daki Abnusa’da ele geçirilmesinin ardından HDK, Güney Kordofan üzerindeki baskıyı arttırdı ve eyaletin ana kentlerini ağır topçu ve SİHA saldırılarıyla hedef almaya başladı. Kadugli ve Delenc bu saldırıların merkezinde bulunuyor. Ordu da HDK mevzilerine topçu atışları ve insansız hava araçlarıyla karşılık veriyor.

Bu hafta boyunca HDK, Kuzey ve Güney Kordofan eyaletlerindeki birçok kente intihar tipi ve saldırı amaçlı SİHA operasyonları düzenledi. Saldırılarda onlarca kişi hayatını kaybetti; ölenler arasında BM barış gücü misyonu UNISFA’dan altı asker de bulunuyor. HDK’ya bağlı SİHA’lar perşembe günü ülkenin kuzeyindeki Atbara kentini de vurdu; en az beş kişi yaşamını yitirdi. Şehrin elektrik santralinin hedef alınması, bazı eyaletlerde elektrik kesintilerine yol açtı.

19 Aralık anmaları ve protestolar

Savaştan kaynaklanan baskı ortamına rağmen aktivistler, Aralık Devrimi’nin beşinci yıldönümünü anmak için protesto çağrıları yaptı. Sosyal medya platformlarında “çevrim içi gösteriler” düzenlendi, sivil yönetime dönüş talebi yeniden gündeme taşındı.

sxdfrgt
19 Aralık Devrimi’nin yıl dönümünü kutlamak için Facebook’ta yayımlanan bir afiş

Başkent Hartum’un ikiz şehri Omdurman’da yüzlerce genç, devrimin sloganlarını atarak meydanlarda toplandı. Polis, göstericileri göz yaşartıcı gazla dağıttı. “Özgürlük, Barış ve Adalet” ile “Ordu kışlaya, Cancavid dağıtılsın” sloganları öne çıktı.

Tanık ifadelerine göre, polis bazı alanlarda cop kullanarak göstericileri dağıttı ve Şambat Köprüsü yakınlarında da kovalamaca yaşandı.

Port Sudan’da da benzer protestolar düzenlendi. Protestolarda savaşın sona ermesi talep edildi. Gedaref Eyaleti’nde ise çok sayıda gösterici gözaltına alındı.

Çevrim içi platformlarda Aralık Devrimi’nin kazanımlarının savaşla hedef alındığı vurgulandı ve sivil yönetime dönüş çağrıları yinelendi. Aktivistler, protestoları “baskı, korkutma ve işbirliği suçlamalarına karşı bir meydan okuma” olarak niteledi.

Sudan’da 19 Aralık, 2018’de Atbara’da ekmek fiyatlarına karşı başlayan ve tüm ülkeye yayılan protestoların yıl dönümü olarak biliniyor. Bu gösteriler, Nisan 2019’da Ömer el-Beşir yönetiminin devrilmesine yol açmıştı. 25 Ekim 2021 darbesinin ardından ise bu tarih, sivil yönetim ve demokratik geçiş taleplerinin simgesi hâline geldi.