Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Anlaşmazlıkları karara bağlar, siyasette parti örgütüne benzer bir role sahiptir ve silahların yokluğu sürekli bir tehdit teşkil ediyor

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
TT

Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)

Cabbar Zeydan 

Irak'taki aşiretler, Mezopotamya toplumunun önemli bir parçasını ve ülkenin tüm insanları arasında bir bağ oluşturuyor.

Toplumsal öneminin yanı sıra yaşamın çeşitli alanlarındaki "anlaşmazlıkların çözümü, politikacıların desteklenmesi, seçim programlarının desteklenmesi vb." rolüyle de geçen yıllarda büyük ve farklı bir rol üstlendi.

Ancak hukukla ve devletle ilişkisi yıllar boyunca sorgulanmaya devam etti.

Aşiret nedir?

Aşiret, sayıları yüzlere, bazen de binlerce kişiye ulaşan ve başkanlığını 'aşiret şeyhi' veya 'genel şeyh' olarak adlandırılan bir kişinin yaptığı, bireylerden oluşan bir topluluktur.

Şeyhin diğer aşiretlerin yanı sıra politikacılar, güvenlik görevlileri ve diğerleri üzerinde geniş bir yetkisi ve nüfuzu var.

Aşiret, üyelerinin sorunlarının, özellikle de 'aşiret ayrımı' yoluyla çatışma ve kasıtlı öldürme noktasına ulaşan sorunların çözümünde önemli bir role sahip.

Öyle ki genel hakkından önceden anlaşma yoluyla feragat etmek amacıyla failin ve mağdurun aşiretlerini ayırmak için farklı aşiretlerden şeyhleri bir araya gelir.

Aşiretlerin aynı zamanda insani yardım ve toplumsal yardımda da rolleri var.

Aşiretlerin siyaset alanındaki rolleri ve nüfuzları, son dönemde genişledi.

Öyle ki konferanslar düzenleyerek, aşiret üyelerini parlamentoya girmesi yolunda sosyal ve politik amaçlar için bir aşiret mensubuna oy vermeye teşvik ediyor.

Hatta bazı politikacılar, programlarını tanıtmak için aşiretlere başvuruyor ve onların kendisini parlamentoya ulaştırma rollerine güveniyorlar.

Başkanın rolü

Bu bağlamda kabile liderlerinden Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Hiç şüphe yok ki Irak'ta aşiretin çok büyük ve önemli bir yetkisi var. Bu otorite bugün doğmamıştır, çok daha eski bir zamanda doğmuştur. Çünkü Irak toplumu çoğunluğu, tüm aşiretlerin bağlı olduğu, Sanayn adı verilen özel kanunlara sahip bir kabile toplumudur. Bu nedenle Irak yöneticileri, her türlü sosyal ve siyasi sorunun çözümünde ve hatta şu veya bu yöneticiye karşı yapılan gösterilerin ortadan kaldırılmasında aşiret şeyhlerine güveniyor" ifadelerini kullandı. 

Rabii, "Kanun, devletin otoritesini temsil eder. Ancak aşiretler, anlaşmazlıklarını veya sorunlarını çözmek için çoğu zaman emniyet ve adli makamlara başvurmazlar. Daha ziyade çözüm, el-Atva adı verilen özel bir girişimi takiben 'aşiret ayrımı' yöntemiyle gerçekleştirilir. Bu yöntem, saldırgan aşiretin saldırıya uğrayan aşirete karşı işlediği suçu kabul etmesi ve saldırıya uğrayan aşiretin talep ettiği her şeyi ödeyeceği anlamına gelir. Bu saldırı, ister tek bir kişiyi, ister bir evi, ister bütün bir aşireti hedef alsın, çekişmelerin, sorunların ve çatışmaların bastırılmasında önemli bir role sahiptir. Daha sonra aşiret şeyhlerinin ve ileri gelenlerinin soruna uygun çözümler bulmasına yardımcı oluyorlar" dedi. 

Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Çatışmaların çözümünde aşiretlere başvurulmasının temel nedeni, bu çözümün hızlı ve verimli olmasıdır. Oysa mağdur, yargıya ve emniyet teşkilatına başvurursa haklarının bir kısmını alabilmek için yıllarca bekleyecektir. Çoğu zaman bu, aşiret ayrımı yoluyla gerçekleşecektir. Çünkü güvenlik ve adli makamlar sıklıkla buna güveniyor. Çünkü aşiret uzlaşmasının varlığı, cezayı mutlaka failden korur" açıklamasında bulundu. 

Anid er-Rabii, "Bazı önemli vakalarda faile iki hüküm uygulanıyor: Birincisi, aşiretin mağdurun ailesine kan parası veya bir miktar para ödemesi ile ilgili. İkincisi ise faile karşı yürütülen hukuki prosedürlerdir. Çünkü birinciye göre failin ailesi ve yakınlarına, saldırıya uğrayan kişinin ailesinden kendilerine herhangi bir saldırı (intikam) yapılmayacağı konusunda aşiretsel bir güvence vardır. Çünkü intikam, çok fazla kan dökülmesine neden olur" dedi. 

Peki neden bazı yetkililer ve toplum, seçim propagandası yapmak veya sorunları çözmek için aşiretlere güveniyor?

Cevap olarak Rabii, "Aşiret, daha çok bir parti örgütüne benzer, birlik içindedir. Ona güvenildiğinde seçimlerde aday açısından olumlu sonuçlar doğurur. Çünkü aşiret üyeleri, lideri (şeyh) tarafından şu adayı veya şu bloğu seçmeleri için yönlendirilebilirler. Bu nedenle seçim odaklıdır ve istenen sonucu elde etmek için ona güvenilebilir. Ancak artık bir aşiretin üyelerinin birden fazla partiye dahil olması nedeniyle konu, artık aşiretin şeyhi tarafından kontrol edilmiyor. Çünkü parti üyeliği, bazen aşiret üyeliğine gölge düşürüyor. Bunun delili ise çok sayıda üyeye sahip aşiretlere mensup bazı adayların seçim mücadelesinde başarıya ulaşamamasıdır" açıklamasında bulundu. 

Irak aşiretlerinden birinin şeyhi olan Şeyh Muhammed el-Kureyşi, aşiretin önemine ve rolüne dikkat çekerken, ancak bunun hukuka alternatif olmayacağı, daha ziyade bir toplumun üyelerinin karşılaştığı engelleri aşmayı ve aralarında uzlaşmayı amaçlayan toplumsal bir otoriteye sahip olduğu konusunda uyardı.

Kureyşi, "Pek çok sorun ve olay, aşiretler tarafından yasalara başvurmadan çözülür" dedi. 

Devletin ve hukukun kötüye kullanılması

Peki aşiretler, kanunun yerini alabilir mi?

Hukuk araştırmacısı Faysal Rikan, gerçek Irak aşiretlerinin her zaman devleti desteklediğini ve yasaların uygulanmasında etkili bir araç olarak hizmet ettiğini söyledi.

Ancak son dönemde meydana gelen tehlikeli gelişmeden ve aşiretlerin yolundan gittiğini sanan disiplinsiz kişiliklerin ortaya çıkmasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Rikan, "Sonuç olarak birçok aşiret mensubunun sapmasına yol açmış ve hukuku geliştirmeye, korumaya ve savunmaya araç olmak yerine ona yük olmuştur" dedi.

Rikan, "İstismar belirli bir kişi veya kuruluşla sınırlı değildir. Çünkü belirli bir aşiret tarafından yapılan ihlal, yıkıma yol açabilir ve herkeste silah eksikliği göz önüne alındığında, istikrar durumunu ve hukukun üstünlüğünü etkileyebilir" şeklinde konuştu. 

Pragmatizm

Ayrıca siyasi araştırmacı Nebil Cabbar et-Tamimi, Irak'taki aşiret sisteminin birçok dönüm noktasından geçtiğini söyledi.

Tamimi, "Aşiretler ve şeyhlikler, 1920'li yıllardan 1950'li yılların sonuna kadar kırsal kesimleri kanunla düzenlenen meşru ve yönetici bir sistem olarak yönettiler. Daha sonra aşiretin iktidar temellerini yok eden, para ve iktidarı elinden alan Cumhuriyet rejimi bunu izledi. Bunun sonucunda bunu kullanmasına ve son aşamalarında yeni şeyhler atamasına rağmen aşiretlere ve onların varlığına inanmayan Baas rejimi ortaya çıktı" dedi. 

Araştırmacı Tamimi, "2003'ten sonra mezhepsel olaylar ve çatışmalar, kırsal kesimdeki aşiret bağları da dahil olmak üzere birçok toplumsal bağı parçaladı. Olaylar, güvenlik ve hukukun yokluğu, bireyleri kabileciliğe ve onun varlığını güçlendirmeye itti. Bir aşiretin güç merkezlerinin parçalı olmasına ve astlarının çokluğuna rağmen, ancak olgu, kamusal ve özel sorunlarının çözümünde hukuka alternatif olarak aşiretler tarafından yönetilmeye başlayan şehirlere ulaşana kadar genişlemeye başladı" ifadelerini kullandı. 

Aşiretlerin, fırsatları yakalayan ve onlara yatırım yapan Iraklı politikacının pragmatizminden kurtulamadığını söyleyen Tamimi, "Uzun yıllar boyunca siyasetçi, kendisini mezhepçiliğin ve etnisitenin temsilcisi ve savunucusu olarak göstermek için mezhepçilik üzerine oynadı, ta ki kabilecilikte hedeflerine ulaşmak için kullanmaya çalıştığı yeni bir araç bulana kadar" açıklamasında bulundu. 

Nüfuz istismarı

Aşiretlerin bazı temsilcileri, özellikle seçim propagandası sırasında politikacıların cephesine dönüştüğü için artık siyasi nüfuzda önemli bir rol oynuyorlar.

Yolsuzlukla mücadele uzmanı Said Yasin, yaptığı açıklamada "Açıkça görüldüğü gibi bazı aşiretler, artık siyasi ve hatta silahlı nüfuz sahibi oldu. Çoğu durumda, yatırım projelerini etkilemek ve şantaj yapmak için sosyal etkiyi istismar ederken, diğer bazıları da uyuşturucu kaçakçılarının korunmasına ve ham petrol kaçakçılığına katıldı" dedi. 

Yasin, "Günümüzde pek çok politikacı, bazı aşiretlerin eylemlerini seçmen oyu olduğu için övüyor. Birçoğu (yani aşiret üyeleri), bu politikacının yolsuzluk şüphesi olup olmadığına bakılmaksızın ve parasının şişmesine ve onu nasıl topladığına dikkat etmeden onlara yöneliyor" ifadelerini kullandı. 

Said Yasin, "Aşiret şeyhlerinin, yolsuzluğa bulaşmış kişileri reddetmek, onları korumamak, meclislerine kabul edilmelerini engellemek, onlarla evlenmeyi reddetmek, yolsuzluklardan sorumlu tutmak gibi birtakım kurallar koymaları son derece önemlidir. Pek çok Iraklı aşiret ve kabilenin onurlu ulusal konumlara sahip olduğu gerçeğini gözden kaçırmıyorum" açıklamasında bulundu.

Negatif durum

Geçen yıllarda yayılan olumsuzluklardan biri de bir kişinin evine ya da ona ait bir şeye ateş açılması, evine ya da bulunduğu yere yazılması gibi eylemler içeren aşiret baskını.

Bu eylem çerçevesinde bazen, kişinin kardeşlerine 'evin aşiretler tarafından arandığı' ya da 'kan talebiyle evin kiralanıp satılamayacağı' haberleri ulaşıyor.

Bu durumu, o kişinin aşiretten kopması takip ediyor. Iraklı yetkililer, bu eylemi suç sayıp terör eylemi olarak tanımlasa da bazı bölgelerde zaman zaman bu olumsuzluklara tanık olunuyor. Bu durum, vatandaşların can ve mal güvenliğini tehlikeye atıyor.

Geçen pazartesi günü, Bağdat er-Rusafa Temyiz Başkanlığı Merkezi Ceza Mahkemesi, her biri aşiret baskınıyla suçlanan iki hükümlünün 15'er yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. 

Yüksek Yargı Konseyi Medya Merkezi, yaptığı açıklamada "İki hükümlü, aşiret baskını amacıyla bölgedeki bir vatandaşın evine silah ve el bombasıyla ateş açtıklarını, bunun sonucunda evde bulunan kardeşinin de yaralandığını itiraf etti" açıklaması yaptı. 

Merkez, "Haklarındaki karar, 2005 tarihli 13 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4/1 maddesi hükümlerine ve 2/1 ile 7. maddelerine dayanılarak verilmiştir" dedi. 

Bu bağlamda hukuk araştırmacısı Ali et-Tamimi, "Yargı Konseyi'nin talimatlarına göre aşiret baskını, Terörle Mücadele Kanunu'nun 4. maddesinin geçerli olduğu bir terör eylemi olarak kabul ediliyor. Çünkü bu kanunun 2. maddesinde yer alan tanım, insanların psikolojilerinde terör ve korku yaratan eylemler için geçerli" ifadelerini kullandı. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
TT

Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)

Emani et-Tavil

Sudan’daki savaş, son iki yıldaki durumundan farklı özellikler ve nitelikler taşıyacak gibi görünen üçüncü yılına doğru ilerliyor. İç ve dış düzeylerde niteliksel değişikliklere dair işaretler söz konusu ve bunların başında da Sudan ordusunun ülkenin siyasi başkenti Hartum'un kontrolünü ele geçirmesi yer alıyor. Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davanın yanı sıra Sudan'la ilgili bölgesel etkileşimlerin niteliği, Sudan’daki savaşı durdurma olasılığı açısından gerçek bir ilerleme sağlamayı başaramayan Londra’da kısa bir süre önce düzenlenen konferansta ortaya çıktı.

Bu ve diğer gelişmeler, Sudan'ın bildiğimiz şeklini ve geleceğini etkileyecek. Ayrıca başta Mısır olmak üzere bölgesel ilişkileri üzerinde de yansımaları olacak.

Değişen savaş alanları

Bu bağlamda savaş alanlarının ve Sudan ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın taraflarının değişmesi bekleniyor. İlk aşamada, ülkenin doğusu ve orta kesimleri büyük bir sükunete kavuşacak ve askeri operasyonlar duracak. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Hartum, El Cezire ve Sennar eyaletlerinin bulunduğu ülkenin orta kesimlerindeki tüm bölgelerden çekilmesi ve ordunun batıya doğru ilerleyerek Kuzey Kordofan eyaletindeki Ummu Ruvaba ve er-Rahad şehirlerini yeniden ele geçirmesiyle birlikte ordunun askeri baskısıyla karşı karşıya kalması bu gelişmenin önünü açtı. Bu gelişmeye HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'e yönelik devam eden kuşatma ve saldırıları karşısında gösterilen kararlılığın yanında Sudan ordusunun ülkenin kuzeyindeki Meravi bölgesinde insansız hava aracı (İHA) ile düzenlenen saldırıyı püskürtmeyi başarması eşlik etti.

İkinci düzeyde, yani askeri çatışmanın taraflarında, orduya karşı yeni tarafların mücadeleye girmesi bekleniyor. HDK ile Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasındaki ittifakın Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni çatışma cephelerinin açılmasına neden olması bekleniyor.

Bu senaryonun adımları ilk olarak üç düzeyde tehdit oluşturan Libya ve Çad üçgenine giden yol üzerindeki Malha bölgesinin kontrol altına alınmasıyla atıldı. Bunların başında Sudan ordusu Darfur’a giderken kritik öneme sahip ve aynı zamanda ordu ile müttefik güçlerin toplanma noktası olan kuzey eyaletindeki Dibba bölgesine yönelik askeri bir tehdit geliyor. İkincisi, HDK’nın Merowe Barajı’nı İHA’larla vurabilmesi ve başkent Hartum’un elektriğini kesebilmesiyle daha da görünür olan kuzey eyaletine yönelik bir tehdit.

Çatışmadaki yeni güçler

Üçüncü tehdit ise HDK’nın geçtiğimiz ay Lagowa bölgesini ele geçirmesinin yarattığı tehdit. Bu gelişme, Batı Kordofan eyaletindeki petrol sahalarına giden yolu açtı.

Bu savaşa taraf olmayı bekleyen diğer yeni adaylar ise daha önce Afrika kökenli kabilelere karşı Ömer el-Beşir rejimiyle ittifak kuran ve HDK lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile bir tür kan davası olan Darfurlu kabilelerin silahlı güçleri.

Bu verilere göre Sudan'daki savaşın üçüncü yılında operasyonel alan Darfur, Güney ve Batı Kordofan'da yoğunlaşacak, Mavi Nil bölgeleri ve kuzey eyaletine yönelik olası bir tehdit söz konusu olacak. Kahire’nin Sudan’la olan sınır bölgelerini korumak için HDK’ya karşı sınırlı saldırılar düzenlemeye karar vermesi halinde buna karşı koyulabilir.

Bölgesel düzeyde, savaşı durdurma konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemeden dağılan Londra’daki Sudan konulu konferansın tutanaklarının sızdırılmasıyla savaşın başlangıcından bu yana ilk kez, bir yanda BAE ile diğer yanda Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki vizyon çelişkisi neredeyse açıkça ortaya çıktı. Bu durum, bölgedeki Arap ülkeleri arasında başta Sudan ordusu olmak üzere Sudan’ın devlet kurumlarıyla ilgili anlaşmazlıkların bir sonucuydu.

BAE aleyhine açılan dava

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası örgütlerin değerlendirme ve kınamalarına göre soykırım ve cinsel taciz suçları işleyen HDK güçlerine askeri ve lojistik destek sağlamasıyla ilgili olarak Sudan tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde BAE aleyhine açılmış bir dava bulunuyor.

Arap-Arap gerginliği ve rekabetinin bir tezahürü olan bu bölgesel etkileşimlere göre Sudan ordusu ve müttefikleri ile HDK ve arkasındakiler arasındaki askeri dinamiklerin devam etmesi bekleniyor. Bu bölgesel aktörler arasında herhangi bir siyasi çözüm sürecinde Sudanlı tarafların kimler olacağı ya da başka bir deyişle HDK'nın meşruiyetinin tanınıp tanınmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanmadan bu savaşı durdurmak mümkün değil. O halde bu, bölgesel baskı ve Sudan'ın BAE ile karşı karşıya gelmesi, Hartum’un UAD’daki ve dolayısıyla bu savaşın tırmanmasına bir yanıt olarak HDK'ya daha fazla destek anlamına mı gelecek?

Washington'ın yokluğunun etkisi

Elbette ABD’nin İran nükleer dosyası, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu'daki askeri konumlanışının niteliği ve büyüklüğü ile ilgili meşguliyetleri nedeniyle mevcut dönemde bu gelişmelerin dışında kalması, savaşın sürdürülmesi yönündeki eğilimi destekleyen bir unsur oluşturuyor. Washington’ın Sudan'daki mevcut insani krizin büyüklüğüne ve kritik seviyelerde kıtlık noktasına ulaşmış olmasına rağmen, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello’nun yerine yeni bir temsilci atamakta isteksiz davranmasına neden olan yukarıda belirtilen meşguliyetleri çerçevesinde HDK üzerinde yakında bir baskı uygulamayacağı da aşikar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudan Dışişleri Bakanı Ali eş-Şerif’in aniden görevden alınması ve yerine örgütsel derinliği olan Ulusal İslami Cephe partisinden Ömer Muhammed Ahmed Sıddık’ın atanması, eski rejimin Dışişleri Bakanlığı'nda kendisine yeniden yer bulduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın siyasetle ilgisi olmayan teknokratlara güvenmekten vazgeçtiğini de gösteriyor. Zira Şerif, Sudan Dışişleri Bakanlığı'nda siyasileştirilmemiş bir diplomatik alandan geliyordu ve önerdiği değişikliklerle bakanlıktaki iç politikaları bu alanla uyumlu hale getirmişti.

Bu gelişmeyle Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan iç politika yapıcılarının değişiminden vazgeçmeye ya da onlar arasındaki konumunu değiştirmeye niyeti olmadığını bir kez daha gözlemliyoruz. Bu gelişme ayrıca, Orgeneral Burhan'ın özellikle BM Genel Kurulu platformunda her zaman beyan ettiği gibi, Sudan hükümetinin Hartum'un kontrolünü ele geçirdikten sonra yeni bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda inandırıcılığının çok zayıf olduğunu da gösterdi.

Mevcut yerel ve bölgesel dinamikler, Beşir rejiminin karar alma sürecindeki göreceli ağırlığı, şu an Güney Sudan'da olduğu gibi ya askeri çözüm yoluyla savaşı sürdürme ya da Darfur bölgesini kabile çatışmalarına terk etmesi için baskı yaptığından, özellikle Darfur eyaletinde olmak üzere Sudan'daki savaşın geçen bu üç yılla yetinmeyip önümüzdeki yıllarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Yerinden edilme sorunu

Milyonlarcası komşu ülkelere göç etmek zorunda kalan Sudanlılar, Sudan'a dönseler de dönmeseler de savaşı durdurma ve daha da önemlisi sürdürülebilir siyasi istikrar sağlayacak iç siyasi denklemleri başlatma ihtimalini yakından takip ediyor.

Bu bağlamda Sudanlıların Mısır’dan geri dönüşlerinin Sudan'ın doğu ve orta bölgelerine olduğunu ve Mısır'da ekonomik zorluklarla karşılaşan nispeten zayıf sosyal gruplarda yer aldıklarını, varlıklı sosyal grupların ise evlerine dönme kararını bir sonraki duyuruya kadar ertelediklerini belirtmekte fayda var. Mısır, bir milyon Sudanlıya ev sahipliği yapıyor. Bu da Mısır-Sudan ilişkilerinin ufkunu bir yandan ikili ilişkileri ekonomik ve sosyal düzeyde derinleştirecek olumlu etkileşimlere açarken diğer yandan da Beşir rejiminin iki ülke arasındaki olumlu etkileşime karşı uygulamalarının bıraktığı ağır mirası ve eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişiminde Beşir rejimine bağlı unsurların yer almasını marjinalleştireceğine şüphe yok. Resmi düzeydeki ilişkilere gelince, Orgeneral Burhan'ın yerel düzeydeki politikalarının istikrarsız doğası nedeniyle istikrara tanık olamayacaklarına inanıyorum.