Fas'ın Vadi Zem kentini genç erkekler "cinsel şantajın başkenti" haline getirdi

"Şehitler Şehri" nüfusunun bir kısmını bu uygulamaya iten birçok faktör var; en önemlisi ekonomik ufukların olmayışı

Fas'ın Vadi Zem şehrinin genel bir görüntüsü (Twitter)
Fas'ın Vadi Zem şehrinin genel bir görüntüsü (Twitter)
TT

Fas'ın Vadi Zem kentini genç erkekler "cinsel şantajın başkenti" haline getirdi

Fas'ın Vadi Zem şehrinin genel bir görüntüsü (Twitter)
Fas'ın Vadi Zem şehrinin genel bir görüntüsü (Twitter)

Hasan el-Eşref 

Fas'ın gelişimsel ve sosyal açıdan ötekileştirilmiş ve ülkenin merkezinde yer alan Vadi Zem kenti, bazı gençlerin elektronik cinsel şantaj suçlarına bulaşması nedeniyle zaman zaman gündeme geliyor.

Halkının Fransız sömürgecileriyle karşı karşıya gelmesi nedeniyle "Şehitler Şehri" unvanını taşıyan Vadi Zem, "elektronik cinsel şantajın başkenti" olarak anılmaya başlandı.

Bu şehirde çok sayıda genç, para kazanmak amacıyla kurbanlarına kurdukları bu dijital tuzaklarla suçüstü yakalandı. 

Fas Emniyet Müdürlüğü'nün resmi istatistikleri, siber suç ve çevrimiçi şantaj vakalarının 2022'nin ilk yarısında yüzde 4 artarak 2 bin 773'ten 2 bin 874'e çıktığını gösteriyor.

Her ne kadar bu suçun adı 538. bölümde yer almamış olsa da Fas ceza kanunu internet yoluyla yapılan cinsel şantajı cezalandırıyor.

Bu suç kanunda, "her kim bir miktar para, imza veya bir evrak teslimi alırsa" şeklinde değerlendiriliyor.

Bu suç sözlü veya yazılı olsun, utanç verici hususların ifşa edilmesi veya atfedilmesiyle tehdit edilerek işleniyor. Söz konusu suç bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilir.

Polis takip ediyor

Fas Emniyet Müdürlüğü'nün daha önceki bir raporuna göre, birkaç gün önce Vadi Zem kentinde polis, yaşları 23 ile 38 arasında değişen 4 kişiyi dolandırıcılık ve elektronik şantaj suçlamasıyla tutukladı.

Ayrıca ele geçirilen bir miktar paranın da "bu suç faaliyetinden elde edilen gelir" olduğundan şüpheleniliyor.

Bu güvenlik operasyonundan bir süre önce, Vadi Zem şehrindeki güvenlik servisleri, birçok mağdura şantaj yaptığı gerekçesiyle genç bir adamı tutukladı.

Genç adam, bir miktar para karşılığında mağdurların "cinsel içerikli fotoğraflarını" sosyal medya sitelerinde yayımlamakla tehdit etti.

Vadi Zem'deki güvenlik güçleri, "bir grup mağdura şantaj yapma ve Skype aracılığıyla çekilen cinsel videoları yayınlamakla tehdit etme" suçlamalarına karıştıkları kanıtlandıktan sonra iki genç erkeği evlerinde tutukladı.

Kurban, Vadi Zem şehrindeki cinsel şantaj çetelerinin pençesine düşüyor ve burada birden kendisini, kendisinden talep edilen parayı öderken buluyor.

Çünkü özel fotoğrafları sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanırsa "sosyal skandala" maruz kalacak.

Güvenlik raporları, farklı sosyal sınıflardan ve mesleklerden mağdurların yanı sıra, Faslı, Arap ve bazen de yabancı olmak üzere farklı milletlerden mağdurlar bulunduğundan söz ediyor.

Elektronik şantaj tuzağına düşen en ünlü kişiler arasında Fas milli futbol takımının eski teknik direktörü Hervé Renard ve Fransız kadın milli takımının şu anki teknik direktörü var.

İki ünlü isim şantajcıların tutuklanması için polise başvurmaya karar vermeden önce Vadi Zem'deki bazı genç erkekler tarafından şantaja maruz kaldı.

Şantajcılar ve kurbanlar

Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin gizli kalmasını tercih eden özel bir şirket sahibi, daha önce Vadi Zem'li bir genç tarafından elektronik şantaja maruz kaldığını söyledi.

Arap uyruklu bir kızla tanışmadan önce sohbet sitelerini insanlarla tanışmak ve eğlenceli vakit geçirmek için kullanıyordu.

Söz konusu şahıs, tanıştığı "kızın" cinsel çağrışımlar içeren söz ve hareketlerle hızla "sıcak atmosfere entegre olduğunu", aynı zamanda da onu kendisine cinsel eylem ve hareketler yaparak karşılık vermeye teşvik ettiğini ekliyor.

Kendi deyimiyle mağdur, istenen karşılığı "tamamen saflıkla" verdi.

Şirket sahibi, "kızla" sözde iletişim kurduğu sırada bilgisayar kamerası karşısında bu cinsel hareketleri gerçekleştirmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmediğini ve Facebook hesabına bir mesaj geldiğinde şaşkınlığa uğradığını sözlerine ekledi.

Mesajda kendisinin bir şaka kurbanı olduğu, kızın sadece kompozit ve kaydedilmiş bir video olduğu ve onunla konuşan kişinin genç bir adam olduğu söyleniyordu.

Ayrıca mesajda, ailesinin önünde skandal çıkarmak istemiyorsa 6 bin dirhem (600 dolar) peşinat ödemesi gerektiği belirtiliyordu.

Söz konusu şahıs da Vadi Zem'de bilgisayar ekranının arkasına saklanan genç adam tarafından şantaja maruz kaldığını sözlerine ekledi.

Kendisine para gönderdi ancak şantaj girişimleri devam ettikçe sonu gelmeyecek bir sarmalın içine düştüğünü fark etti ve şantajcının yakalanıp suçüstü tutuklanması için polise haber vermeye karar verdi.

Artık mağdurları, önünde "pornografik hareketler yapan gerçek bir kızı" izlediğine inandırarak, şantaj yapan genç bir adamın tuzağına düşmesine şaşırmasını sağlamak, onları "şantaj veya skandal" tuzağına çekmenin tek yolu değil.

Kızlar kurbanlarını, onları fotoğraflayıp kaydederek ve ardından şantaj yaparak avlamaya başladılar.

Uluslararası ilgi

Pek çok kişi, özellikle Vadi Zem şehrinden gelen (hatta burası dünyanın elektronik şantaj başkenti olarak anılıyor ve uluslararası medyada da yer alıyor) çoğu elektronik cinsel şantaj vakaları hakkında haklı sorular soruyor.

Yıllar önce İngiltere merkezli The Sun gazetesi, Vadi Zem şehrinden yaklaşık 3 bin gencin sosyal medya sitelerinde "yabancılara cinsel şantaj yaparak" para kazandığını belirten bir haber yayınlamıştı ancak gazete bu haberin kaynağını açıklamamıştı.

Buna karşılık, BBC web sitesi daha önce Vadi Zem şehrine "sanal dünya yoluyla yapılan cinsel şantajın başkenti" olarak odaklanmıştı.

BBC web sitesinin konuyla ilgili yayınladığı rapora göre, şehirdeki gençlerin çoğu bu "mesleği" işsizlik yaygın olduğu için ve yurtdışına göç fırsatları karmaşık olduğu için yaptığını söylüyor.

Gençleri şantaja çeken faktörler

Bu bağlamda Faslı sosyal aktivist Abdul Selam Kani şunları söyledi:

Vadi Zem şehri, internet üzerinden yapılan cinsel şantaj olgusuyla medyada ünlendi. Oysa ülkenin yabancı sömürgeciliğinden kurtarılması uğruna şehrin verdiği çok sayıda şehit sebebiyle burası "şehitler şehri" olarak anılıyordu. Ancak medya bundan hiç söz etmiyor.

Kani, açıklamalarına şöyle devam etti:

Şehir, bazı genç erkeklerin sosyal medya sitelerinde cinsel şantaj yapma konusundaki profesyonelliğiyle tanınıyor, ancak şehirde bu olguyu tamamen reddeden ve saygın düzeyde farkındalık ve eğitime sahip binlerce genç adam var. 

Vadi Zem şehrinden bazı gençlerin "cinsel şantaj işine" girmekte acele etmelerinin nedenlerine gelince aynı sözcü, "Birinci neden, geleceğini inşa etmesi gereken bir kesim için ekonomik ufukların olmayışı, zira bu kesim kendisine insana yakışır iş fırsatları sağlayacak kimseyi bulamıyor. İkinci neden ise Vadi Zem'de ve komşu bölgelerde yaşayanların çoğunun İtalya'yı göç ülkesi olarak seçmesi nedeniyle yurt dışına, özellikle de İtalya'ya olan gizli göç hızının azalması. Düzensiz göçteki azalma ve yolların karmaşıklığı, birçok gencin internet üzerinden kolay kazanç elde etmeye çalışmasına neden oldu" diye konuştu.

Kani'ye göre üçüncü neden, "bu enfeksiyonun bu mesleği kazanç ve para kazanma fırsatı olarak bulan gençler arasında yayılmasında açıkça görülüyor. Bazıları şantaj parasıyla araba ya da ev alan birinde gördüklerine ve duyduklarına aldanıp aynı yolu denerler."

Independent Arabia - Independent Türkçe



Philip Habib ile Tom Barrack arasında ışıltısını yitiren Lübnan

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Philip Habib ile Tom Barrack arasında ışıltısını yitiren Lübnan

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Beyrut'ta ile bir araya geldi, 7 Temmuz 2025 (AFP)

Elie el-Kuseyfi

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın iki hafta içinde Beyrut'a yaptığı ikinci ziyaretten çıkan başlıca sonuç, Lübnan'ın ABD'nin Ortadoğu gündeminde öncelikli bir yer tutmadığıdır. Her zamanki gibi kendi büyüklüğünü ve rolünü gereğinden fazla abartan Lübnan hükümetinin ve halkının anlamadığı ya da Lübnan'ın artık dünyadaki hiçbir ülke için bölgesel çıkarları dışında bir önemi kalmadığını kabul etmek istemediği bir gerçek bu.

Bu durum, öncelikle Lübnan siyasetinde ve tarafların davranışlarında ve konumlarında belirleyici faktörlerin, temelde tarafların iktidar ve nüfuz haritasındaki imajlarını ve konumlarını iyileştirme becerileriyle bağlantılı iç faktörler olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, söz konusu taraflar için Lübnan'ın gerçek konumu, değişen koşullardaki rolü ve dış dünyanın Lübnan'a olan ilgisi kadar, dış baskılar ve önceliklerin kendi imajlarını ve konumlarını etkilememesi, Lübnan'ın çevresinde olup bitenlerden etkilenmemesi daha önemli.

Yani, siyasi kadro öncelikle kendi sorunlarıyla meşgul olduğu ve bölgedeki gelişmelere göre Lübnan'ın önceliklerini belirleyen bir dış politika söylemi oluşturmak için gerekli unsurlara sahip olmadığı sürece, Lübnan'da güvenilir bir dış politika söz konusu olamaz.

ABD, Fransa'nın Lübnan çamuruna batıp, Lübnan siyasetinin labirentlerinde kaybolduğunu gördükten sonra bunu anlamış olabilir. Lübnan siyaseti, elçilerin ve temsilcilerin ziyaretlerinin sonunda, lezzetli ‘mezeler’ ve ‘Doğu'nun büyüsünden’ yoksun olmayan bir halkla ilişkiler kampanyasına dönüşüyor.

Lübnanlı politikacılar, Lübnan'ın uzun zamandır kaybetmeye başladığı köklü siyasi geleneklere ihtiyaç duyan bu zor görevi yerine getiremiyorlarsa, ABD Başkanı Donald Trump döneminde bile, doğaçlama yapmakla suçlanan ABD yönetimi, durumu gözden geçirmeye ve düzeltmeye hazır olduğu da bir gerçek. Çünkü ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus’un görevine aşırı ciddiyetle yaklaştığını ve Lübnan'ı bölgedeki Amerikan politikasının merkeziymiş gibi gördüğünü fark ettikten sonra Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ı Lübnan dosyasını takip etmekle görevlendirdi. Bu dosya için özel bir temsilci atanmasına gerek yoktu. Hatta yönetim, Lübnan dosyasının Suriye dosyasına eklendiği ve bölgedeki diğer dosyalara, özellikle de Suriye dosyasına göre fazla çaba harcanmasını gerektirmediği için Suriye temsilcisinin Lübnan dosyasını takip etmesinin daha uygun olduğunu düşündü.

Beşşar Esed'in Tahran’daki yeni İslam rejimiyle ittifakı giderek derinleşiyordu, özellikle de İran, Esed'ın ezeli düşmanı Saddam Hüseyin'in Irak'ıyla savaşırken

2025'teki Lübnan, artık 1982'deki Lübnan değil. O zamanlar Şam'da iktidarda olan Hafız Esed, Soğuk Savaş'ın oluşturduğu dengelerden yararlanarak Suriye'yi demir yumrukla yönetmiş ve bölgede önemli bir siyasi aktör haline gelmişti. Amerikalılar onu devirmenin nelere mal olabileceğini hesaplarken, Sovyetler Birliği onun iktidarda kalmasından yararlanıyordu.

Bu iki dönem arasındaki tek ortak nokta, 1982'de ABD’nin Lübnan kökenli Özel Temsilcisi Philip Habib ve 2025'te Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın görevde olması olabilir. Bunun dışında, zamanın geçmesi, kişilerin ve politikaların değişmesiyle birlikte, bu iki dönem arasındaki farklar o kadar büyük ki, aralarında tam bir kopukluk var.

Amerikalılar, 1982 yılında Esed'in Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Lübnan'dan çıkarılmasıyla ilgili anlaşmayı engellememesini istiyordu. Esed ise bu ‘yükün’ Suriye'ye değil, bunu üstlenmeye hazır uzak bir Arap ülkesine taşınması şartıyla Lübnan'daki ‘zayıf noktayı’ ortadan kaldırmak istiyordu. Bu yüzden Esed, ABD’nin şartlarını kabul etmekte hiç vakit kaybetmedi. Ancak daha sonra Amerikanlara sırtını dönerek, 1983 yılında Beyrut'ta Amerikan deniz piyadelerinin ve Fransız kuvvetlerinin karargahını bombalayarak, İran'ın ve belki de Sovyetler Birliği’nin desteğiyle bir darbe gerçekleştirdi.

thyuı
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam'da Suriye ile Katar-ABD-Türkiye enerji koalisyonu arasındaki anlaşmanın imza törenine katıldılar, 29 Mayıs 2025 (AFP)

Hafız Esed'in Tahran'daki yeni İslamcı rejimle ittifakı özellikle de İran, Esed'in her ne kadar her ikisi de Baas ideolojisini paylaşıyor olsalar da ezeli düşmanı olan Saddam Hüseyin'in Irak’ıyla savaş halindeyken giderek derinleşiyordu.

Şimdi, dört yılı aşkın bir süre İran’ın ekseninde kaldıktan sonra yeni bir Suriye ile karşı karşıyayız.

Dolayısıyla Lübnan, Yaser Arafat ve savaşçılarının 1982'de Beyrut'tan ve ardından 1983'te Trablus'tan son kez ayrılmasından itibaren Suriye-İran eksenine kademeli olarak girmeye başladı. Şimdi akıllarda “Suriye, 2024 yılının sonlarında Beşşar Esed rejiminin düşüşüyle İran ekseninden çıktığında Lübnan yeniden nasıl bir konumda olacak?” sorusu var.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarındaki abartılı ifadeler bir yana, Washington'ın Suriye gündeminin dışında Lübnan'la ilgilenmediği açıkça ortada.

ABD’nin Trump'tan başlayıp Barrack'la sona eren genel tutumlarından Washington’ın önceliğinin Suriye olduğu açıkça anlaşılıyor. Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’ya hayranlığını dile getirmiş ve ABD tarafından Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırarak, Suriye'ye kendini yeniden inşa etme fırsatı verme kararı almıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu hamle, ABD’nin bölgedeki yeni planının bir parçası olarak gerçekleşirken, şu anda Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanması noktasına gelindi. Bu konu, Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Beyaz Saray'daki görüşmelerinin ana gündem maddesi. İsrailli kaynaklardan sızdırılan bilgilere göre Trump, Tel Aviv'e Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi karşılığında Suriye ile İsrail arasında bir anlaşma imzalanması için ABD'nin ödeme yapacağını teklif ediyor. Ancak bu anlaşmanın perspektifleri ve sınırları ne olursa olsun, ABD'nin tutumu, ABD'nin masasındaki bölgesel dosyaların birbiriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Yeniden Lübnan'a geri dönecek olursak, Lübnanlıların pazartesi günü ABD’li Özel Temsilci Barrack'ın Beyrut'a gelerek Hizbullah'ın silahları, Suriye ile sınırların belirlenmesi ve ekonomik reformlar konusunda ABD'nin hazırladığı belgeye Lübnan'ın cevabını almak üzere geldiği gün yaşadıkları nefes kesici saatler, Barrack'ın Baabda Sarayı'nda (Lübnan Devlet Başkanı'nın resmi konutu) yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın silahlarının tamamen Lübnan'ın iç meselesi olduğunu ve Lübnan'ın bölgede ufukta beliren fırsatı değerlendirmesi gerektiğini, aksi takdirde ‘geri kalmışlar’ arasında yer alacağını söylemesi üzerine kısa sürede sona erdi. Hizbullah da bu acil ve belki de son çağrının dışında tutulmadı, çünkü Hizbullah'ın bir geleceğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

fg
Beyrut’un güney banliyösünde Hizbullah'ın Aşure Günü törenleri sırasında ‘Silahları bırakmayacağız’ yazılı bir pankart taşıyan bir kişi, 6 Temmuz 2025 (AFP)

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın açıklamalarındaki abartılı ifadeler bir yana, Washington'ın Suriye gündeminin dışında Lübnan'la ilgilenmediği açıkça ortada. Nasıl ki 1982'de Yaser Arafat'ın Beyrut'tan ayrılmasının ardından Suriye'nin Lübnan'daki gündemini bozmaması hedeflendiyse, şimdi de Hizbullah’ın Suriye'deki gündemi ve orada başarılı olup olmayacağına bakılmaksızın Lübnan'ın ‘rahatsız edilmemesi’ hedefleniyor. Bu da Hizbullah'ın İsrail üzerindeki tehdidinin azalması ve hatta ortadan kalkmasının ardından gerçekleşti. Lübnan, Washington'dan İsrail'in Hizbullah kadrolarına yönelik suikastlarını durdurması ve Hizbullah'ın yıpranmış yeteneklerini yeniden inşa etmek için kullandığı iddia edilen mevzileri bombalamayı bırakması için garanti verilmesini istiyor.

Burada Tahran, müzakerelere başlamak için ABD'nin bir daha İran topraklarını bombalamayacağına dair garanti talep ettiği sürece, Hizbullah'ın İsrail-İran çatışmasından sonra kendini nasıl gördüğünü analiz etmenin bir anlamı yok. Trump dün İran ile müzakerelerin yeniden başlaması için bir tarih belirlendiğini söylediği için Tahran bu garantiyi almış gibi görünse de Lübnan, ABD'nin Lübnan Troykası’na, özellikle de Hizbullah adına Barrack ile görüşen Meclis Başkanı Nebih Berri'ye yaptığı tüm övgülere rağmen, henüz böyle bir garanti almamış gibi görünüyor.

Yenilen tarafların, güçlerinin büyüklüğünü ve meydana gelen değişikliklerle başa çıkma yeteneklerini kabul edilebilir sınırların ötesinde abartmaları

Ancak, Berri ile Barrack arasındaki ‘dostluk’ ilişkisini bir kenara bırakırsak, Barrack'ın geçtiğimiz kasım ayında Washington'ın ateşkesin garantörü olmadığını ilk kez teyit etmesi, İsrail'in Lübnan'daki hedeflerini sürdürmesi ve Hizbullah'ın Barrack'ın dediği gibi bir gelecek görmesi ve yeni düzenlemeler yapılana kadar mevcut durumun devam edeceği anlamına geliyor. Aynı şekilde, Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Samir Caca ile yan tartışmaya giren Başbakan Nevvaf Selam da kendisiyle ilişkileri pek iyi görünmeyen Berri ve Cumhurbaşkanı Avn adına konuştu.

Ancak Lübnan’ın bu olağan detaylarının ötesinde, Hizbullah'ın teslim etmesi istenen silahları, özellikle de hassas füzeleri teslim etmeyi kabul ettiği yönündeki sızıntılar, Berri-Barrack görüşmesinin içeriği hakkında soru işaretleri yaratıyor. Barrack'ın tanımıyla deneyimli bir politikacı olan Berri, Hizbullah adına, silahların devletin elinde toplanmasını savunan Cumhurbaşkanı Avn’ı atlatarak Amerikalılarla doğrudan bir iletişim hattı açmış olabilir mi? Eğer öyleyse, Hizbullah'ın elindeki İran yapımı hassas füzelere ne olacak? İran bunların teslim edilmesini kabul edecek mi ve kime teslim edecek?

7ı8
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve ABD’nin Özel Temsilcisi Tom Barrack, Lübnan'ın Baabda kentindeki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir araya geldiler, 7 Temmuz 2025 (AFP)

Bu sorular elbette açık uçlu sorular, ancak kesin olan bir şey var ki o da Amerikalıların Lübnanlılar arasındaki diyalogu veya çatışmayı yönetmeye hazır olmadıklarıdır. Onlar için önemli olan, Lübnan'ın, ‘komşuları’ Suriye ve İsrail için bir rahatsızlık kaynağı olmaması. Eğer Lübnan bu gruba katılırsa, ona ‘hoş geldin’ denir.

Bu durum Lübnan'ın ötesine geçebilecek bir siyasi gerileme reçetesidir, çünkü ilgili tarafların bölgedeki değişikliklere ayak uydurma ve müzakere koşullarını iyileştirme kabiliyetleri gerektiğinden daha zayıf görünüyor. Buna karşın yenilgiye uğramış taraflar, güçlerinin büyüklüğünü ve meydana gelen değişikliklerle başa çıkma kapasitelerini kabul edilebilir sınırların ötesinde abartıyor. Fakat en nihayetinde, uzlaşmalar masada yapılır. Kim bilir, belki de Pakistan ve İsrail tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Trump, Lübnan, Suriye ve hatta İran tarafından da aday gösterilir!

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.