Gazze'deki savaş "insanlıktan çıkarma" teorisine dayanıyor

Soykırımın faillerinin belirli bir grup insanı ortadan kaldırma suçunu meşrulaştırma girişimi

Filistinliler, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nin önünde yakınlarının cenazelerini almayı bekliyor (AFP)
Filistinliler, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nin önünde yakınlarının cenazelerini almayı bekliyor (AFP)
TT

Gazze'deki savaş "insanlıktan çıkarma" teorisine dayanıyor

Filistinliler, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nin önünde yakınlarının cenazelerini almayı bekliyor (AFP)
Filistinliler, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nin önünde yakınlarının cenazelerini almayı bekliyor (AFP)

Fidel Sbeity 

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşından gelen öldürme, yıkım ve bombalama sahneleri, ölü sayısı her geçen gün artarken ve belli bir sınırda durmazken, dünya çapında birçok kişi bu kadar çok sayıda çocuk ve kadının öldürülmesi ihtimali konusunda şaşkınlık yaşıyor.

Yıkıcı bombalama özellikle merkezi, konut binalarını, kiliseleri, camileri, hastaneleri ve ambulansları ve İsrail ordusunun yaralanmayı önlemek için güney Gazze Şeridi'ndeki "güvenli bölgeye" doğru ilerleme emrine uyan Filistin vatandaşlarını hedef alıyor.

Dünya çapında birçok sesin yükselmesine rağmen, topçular ve uçaklar, yerlerinden edilen insanların arabalarına füze ateşledi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, gerek Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana savaşın sona ermesini talep etmek için gösteri yapan dünyanın çeşitli ülkelerinin vatandaşları ya da siyasetçiler, ünlüler ve diğer insanlar, 10 yılı aşkın süredir harap olan ve kuşatma altında bulunan ama savaşın durmadan devam ettiği Gazze Şeridi'nde yaşayanlara insani yardım sağlanmasını talep ediyor.

Daha düşük dereceli insan hayvanlar

Dünyanın dört bir yanında, yaşamın, geçim kaynaklarının, sağlık ve gıdanın tüm sektörlerinin tamamen çöktüğü bir ortamda, dünya kameralarının gözü önünde, Gazze Şeridi'nde İsrail ordusunun ateşi altında neden sivillerin öldürülmeye ve yaralanmaya devam ettiğini merak edenler, çifte standart politikasının nedeni hakkındaki sorularına net bir cevap bulamadılar.

Çünkü çoğu dünya lideri Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşına ve orada savunmasız sivillerin öldürülmesine karşı çıkıyor ancak Gazze Şeridi'ndeki Filistin durumuyla ilgili olarak dünya farklı bir tutum sergiliyor.

İsrail'in, 7 Ekim'de gerçekleştirilen "Aksa Tufanı" operasyonunda İsrailli sivillerin öldürülmesi ve kaçırılmasının ardından, Hamas operasyonuna verdiği tepkinin dengesiz olduğuna ve bu tepkinin çok daha fazla Filistinli sivilin öldürülmesine yol açtığına inanan sesler yükseldi.

Dünyanın dört bir yanındaki hukukçular ile Dünya Gıda Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve bazı Birleşmiş Milletler kuruluşları şu açıklamada bulundu:

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı, uluslararası hukuk tanımına göre 'insanlığa karşı suç' olarak değerlendirilebilir ve 'zorla yerinden etme ve kapsamlı nakil' ve 'yakıp yıkma' taktiğine dayalı dayalı yıkım anlamına gelir.

Gazze'de Hamas'la savaşı yönetmek için kurulan mini İsrail hükümeti, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant'ın Şeridi tamamen kuşatma emrini verdiğinde yaptığı açıklamayla ilişkilendirilebilir.

Yoav Galant, "Biz insan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz" dedi.

Galant, İsrail ordusunun Güney Komutanlığı toplantısında şunları ekledi:

O zaman Gazze Şeridi'nde elektrik, yiyecek, su ve ilaç olmayacak.

İnsanlıktan çıkarma ve insan hayvanlar

Düşmanı "insan hayvan" olarak tanımlamak onu insanlıktan çıkarmakta, askerin, onun başındaki subayın ve arkalarında duran vatandaşların bu düşman öldürüldüğü için kendilerini suçlu hissetmemelerini sağlıyor.

Düşenler insanlığın en alt kademesi ve onların ölümü insanlığın çıkarına olacak, dolayısıyla düzenli ordu, bu düşmanlara uygulanması gereken insani hükümleri ve uluslararası sözleşmeleri dikkate almadan sivilleri öldürmeye devam ediyor.

Siyaset biliminde buna "insanlıktan çıkarma" denir.

İnternette "insan hayvan" ifadesinin siyasi anlamını araştırırsak, bazı hayvan organlarına genetik hatalar nedeniyle sahip olan istisnai insanların biyolojik tanımlarını ya da film ve hayal dünyasında var olan insanların tanımlarını buluruz ki bunlar daha çok yaşayan ölülere, zombilere veya drakulaya benziyorlar.

Bir "insan-hayvan" grubunun kolektif bir politik veya psikolojik tanımı yok, ancak yapay zeka programı aşağıdakiler gibi çeşitli tanımlar verdi:

İnsanları hayvan olarak tanımlamak, bağlama göre farklı anlam ve amaçlara sahip olabileceği gibi, insana hayvan niteliğini, hayvanlara da insan niteliğini veren antropomorfizm veya kişileştirme gibi edebi bir araç olabilir. Ayrıca insanları ahlaksız, medeniyetsiz veya zeki olmayan hayvanlarla karşılaştırarak onlara karşı olumsuz veya aşağılayıcı görüşler ifade etmenin bir yolu da olabilir. Biyolojik olarak insanlar hayvandır, çünkü hayvanlar alemine aittirler ve memeliler ve diğer omurgalılarla ortak özelliklere sahiptirler.

Siyasi anlamda "insan-hayvan" deyiminin, bir grup insanı değersizleştirmek, aşağılamak anlamına geldiğini söyleyebiliriz.

Siyaset biliminde böyle bir tanımlama, kitlesel katliamlarda tasfiyelerini kolaylaştırmak veya beyaz fosfor, farklı türde zehirli gazlar veya parça tesirli bombalar gibi uluslararası yasaklı silahlarla bombalanmalarını kolaylaştırmak için kullanılır.

İnsanlıktan çıkarma

Amerikalı düşünür Levi-Strauss şöyle diyor:

Hala yozlaşmış düşman imajının pekişmesinin sonucu olan katliamlarla karşı karşıyayız. Vakaların çoğu, soykırımın faillerinin belirli bir grup insanı ortadan kaldırma suçunu meşrulaştırma girişimi olan mağdurun insanlıktan çıkarılmasıyla ilgili.

Siyaset bilimciler, silahlı bir grubun veya başka bir grup üzerinde otorite sahibi olan birinin, uluslararası yasa ve sözleşmelerin sınıflandırmasına göre acımasız veya insanlık dışı suçlar işleme güdülerini ve yeteneğini açıklamaya ve yorumlamaya çalışırken, insanlıktan çıkarma terimini icat ettiler.

Aralarında dini veya etnik mensubiyetleri nedeniyle Yahudiler, çingeneler, eşcinseller ve komünistlerin yanında Almanların da bulunduğu Avrupalı sivillerden oluşan gruplar için esir kampları ve krematoryumların inşasını emreden Nazi ordusundaki lider ve subayları hedef alan Nürnberg duruşmalarına eşlik eden araştırmalar gösterdi ki Alman subaylarla yürütülen bu davalar ve soruşturmalar, suç niteliğindeki vahşetlerin failleri kurbanlarını insanlıktan çıkardıktan sonra bunu yapabiliyorlar.

İş, onlara isim yerine numara verilmesi ve dayanıklılıklarını azaltmak için çeşitli psikolojik ve fiziksel işkencelerin uygulanmasıyla başlıyor.

Bu işkenceler, kendilerinden istenileni yapma konusunda, bu kendilerini boğacak gazlı fırına girmek bile olsa, onları itaatkâr hale getirir.

Kurbanların işkencecilerin emirlerine karşı bu uysallığı, IŞİD kurbanlarının kafaları kesilmeden önceki son anlarında çekilen fotoğraflarında da açıkça görülüyordu.

Kurbanlar, sanki uyuşturulmuşlar gibi, başlarına geleceklere hiçbir tepki göstermiyorlar.

Kamboçya'da, Irak'ta, Çekoslovakya'da, Yugoslavya'da, Sudan'da Darfur'da, Uganda'da Hutu ve Tutsi kabilelerinin savaşlarında, dünya çapında yaşanan tüm kitlesel katliamlarda bu durum tekrarlandı.

Başlarından tek tek vurulan mahkumlar, toplu mezar haline gelen büyük bir çukurun önünde dururken, kendilerinden öncekilerin ölüp çukura düştüğünü görmelerine rağmen başlarına geleceklere hiçbir tepki göstermeden duruyorlar.

Toplu cinayet

Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi ve Avrupa Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Merkezi'nde kıdemli araştırmacı olan Fransız Ecolas Marriott, aralarında "Baskıyla Yüzleşmek"in de bulunduğu çok sayıda kitap yayımladı.

Kitapta, cellatların kurbanlarının insandan aşağı olduğunu ve varlıklarının ortadan kaldırılması gerektiğini düşünmesiyle birlikte, "insanlıktan çıkarmanın" toplu katliamda temel bir rol oynadığı sonucuna vardı.

Araştırmacı, 1941-1944 yılları arasında Doğu'daki savaşa katılanların faillerinden gelen mektuplardan ve Alman adli sorgularından yararlandı.

Fransız araştırmacının kullandığı ifadelerden biri de asker Richard Tuggle'ın 31 Ocak 1942'de yaşanan bir katliamla ilgili verdiği ifadelerdi.

Tuggle, günlüğüne şunları yazmıştı:

Son bir saat içinde köyde yaşayan herkesi, 962 erkek, kadın, yaşlı ve çocuğu idam ettik. Önce çocuklarla başlıyoruz, sonra yaşlıları, sonra da kadınları öldürüyoruz. Böylece vebayı ortadan kaldırıyoruz.

Araştırmacı şöyle diyor:

Bu asker infazlar hakkında yazıyordu ve sonra aniden kamptaki eğlence faaliyetleri hakkında konuşmaya başladı. Örneğin Johann Kramer'in gazla öldürülmesini denetleyen doktor günlüğüne yemekler ve Auschwitz'deki SS garnizonu için organize edilen partilerin kalitesi hakkında yazmıştı.

Araştırmacı Marriott, toplu katliamların failleriyle yaptığı araştırmalar sonucunda, cellatların öldürmeleri gerekenlerin insan olduğunun anlaşılmasını engellemeyi başardıkları yönündeki temel fikre ulaştı.

Bu, "bizim insanlığımız paylaşılmaz, bizim insanlığımız onların insanlığından üstün" şeklindeki kolektif kavramların teyit edilmesiyle yapıldı.

Yehuda Bauer, Otto Kulka, Israel Gutmann ve diğerleri gibi pek çok bilim adamı, katliamların işlenmesini kolaylaştırmada radikal "Yahudi karşıtlığı" ideolojisinin etkisi konusunda hemfikirdi.

İdeoloji ve köklü inançlar, herhangi bir suçluluk duygusu olmaksızın insanlığa karşı suç işlemeye yönelik birincil bir teşvik olabilir.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Trump gelmeden önce

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump gelmeden önce

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

Husam İtani

ABD'de seçilmiş Başkan Donald Trump'ın birkaç gün içinde görevi devralması, Çin'den Avrupa ve Ortadoğu'ya kadar tüm dünyayı, ekonomi, güvenlik, kalkınma, bizzat Batı'nın kendi içi ile Batı ve BRICS ülkeleri ve diğer küresel siyasi bloklar arasındaki uluslararası ilişkiler alanlarını etkileyecek tarihi bir değişim olarak sunuluyor.

Dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı bile olsa, bir başkanın yemin töreni, dört yılda bir gerçekleşen diğer törenlerden farklı olacak kadar nasıl bu kadar önemli hale geldi? Peki, dünya nasıl “düşman kapıda” durumuna geldi?

Yahut dünya nasıl Trump’ın iktidara gelmesinden sonra, birbirinden bu kadar uzak bölgelerde büyük değişimlerin yaşanacağını bekler hale geldi? “Trump öncesi” ve “Trump sonrası” aşamalar arasında nasıl bir çizgi çizildi?

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf ve ABD'nin Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hochstein, bölgemizde patronları Anthony Blinken'ın ritmine göre hareket ediyor gibi görünüyorlar. Birincisi, Washington ile Şam'daki yeni yönetim arasındaki ilişkilerin temellerini atmak için çalışıyor, Amos ise İsrail'in Lübnan'a yönelik son savaşının ardından ortamı hazırlamak için çalışıyor.

Trump'ın, Gazze'deki İsrailli rehineler serbest bırakılmazsa cehennemin kapılarını açacağı yönündeki tehditlerinin birçok çevrede ciddiye alındığı bir sır değil. Trump'ın Beyaz Saray'a yerleşmesinin ardından, kararlarını kestirememe ve çok değişken ruh hali ile Lübnan, İran, Irak ve Yemen'de gerçeğe dönüşmesi beklenen formülasyon budur.

Ortadoğu ve Üçüncü Dünya ülkeleri olarak bizi ilgilendiren husus, ABD'nin tüm Batı'yı peşinden sürükleyen, kendi algılarını ve düşüncelerini ona yansıtan bir lokomotif olmasıdır. Her şeyde bir dönüşüm başladı ve ülkelerimiz de bundan muaf olmayacaktır.

Beklenen değişimin boyutu, örneğin Irak'ta İran’a sadık kesimlerin Gazze'ye destek verme yönünde tutumlarındaki büyük değişimde görülebilir.  İran'a bağlı Iraklı silahlı gruplarının İsrail'e yönelik insansız hava araçları ve füzelerle düzenlediği saldırılar sihirli bir şekilde durdu. Zira Tahran, İsrail'in Irak'a saldırma ve dolayısıyla İran nükleer programı tesislerini bombalama tehditlerinin, “Trump gelirse” gerçekleşeceğini ve söz konusu saldırıların durmayacağını anladı.

Yemen ise ayrı bir konu, çünkü İran, Yemen'in yıkımına ve yeni bir Gazze'ye dönüşmesine tahammül edebilir, zira Sana, zenginlikleri ve serveti İran Devrim Muhafızlarının maceralarının finansmanı için tüketilen Irak'ın aksine, Muhafızlar için önemli bir finansman kaynağı teşkil etmiyor. Yemen, Gazze ve Lübnan'da yaşananlara benzer şekilde İsrail'in gücünü sergileyeceği yeni bir arena olabilir. Lübnan ise İran stratejisinde henüz tüm değerini yitirmemiş olduğundan, İran’ın İsrail’in kuzey sınırlarındaki kazanımlarını koruma çabaları gölgesinde hâlâ aşırı tehlike altında.

Ancak bu tablo, Trump'ın talepleri karşılanmadığı takdirde, kapılarını açmakla tehdit ettiği cehennem ile sınırlı değil. Mesele bundan daha derin ve endüstri (ve endüstri sonrası) dönemde dünyaya öncülük eden Amerikan toplumunun kalbinde, ister kültür, ister değerler, isterse toplumsal pratikler açısından olsun, gerçekleşen muazzam değişimlere kadar uzanıyor.

Amerikalı Cumhuriyetçilerin -Trumpçı versiyonlarıyla- geçen kasım seçimlerinde ezici bir çoğunluk elde etmeleri, dört yıl sonra yeni seçimler bağlamında tersine çevrilebilecek bir siyasi olay olarak görülmemelidir. Aksine bu, Trump'ın ilk kez seçildiği 2016'da Amerikalı kitlelerin söylediklerine bağlı kaldığının teyidi ve onayıdır. Ortadoğu ve Üçüncü Dünya ülkeleri olarak bizi ilgilendiren, ABD'nin tüm Batı'yı peşinden sürükleyen, kendi algı ve düşüncelerini ona yansıtan bir lokomotif olmasıdır. Her şeyde bir dönüşüm başladı ve ülkelerimiz de bundan muaf olmayacaktır.

Her ne kadar Berlin, Musk'ın Almanya'daki aşırı sağa verdiği tam desteğin değerini hafife almış olsa da bu atmosfer, gece gündüz geleneksel medya ile dalga geçen Musk’ın kitlesi üzerinde büyük etkiler bırakmadan geçip gitmeyecektir

Amerika Birleşik Devletleri'nin “eş başkanı” olarak nitelendirilen milyarder Elon Musk'ın İngiltere ve Almanya hakkında yaptığı açıklamalar ve her iki ülke siyasetçilerinin yalan olduğunu söylediği şeylerin propagandasını yapması önemsiz değil. Her ne kadar Berlin, Musk'ın Almanya'daki aşırı sağa tam desteğini ortaya koyan açıklamalarının değerini hafife almış olsa da bu atmosfer, iktidar elitlerine verdikleri destek nedeniyle gece gündüz geleneksel medya ile dalga geçen Musk’ın kitlesi üzerinde büyük etkiler bırakmadan, aynı bağlamda, söz konusu geleneksel medya araçlarının güvenilirliğini ve bağımsızlığını zayıflatmadan geçip gitmeyecektir.

Medya ve siyasi kurumlar tarafından yayınlanan her şeye yönelik bu şüphecilik ortamı, komplo teorilerini öne çıkaran, yanılsamaları ve mitleri yerleşik gerçekler gibi yaymaya dayanan “alternatif gerçeklere” bile inanmayı reddederek, umutsuz bir sona varmaktan geri kalmayacaktır. Yalanları çürütmek, gerçeği yaymak için çalışanlarla, ilk mesleklerinin aleyhine döndükten sonra yalan yaymak isteyenlerin ortak görevi olacaktır.

Her ne olursa olsun dünya ve bölgemiz gerçeği tanımanın, doğruyu yalandan ayırmanın kolay olmayacağı fırtınalı yıllara sahne olacaktır. Bu yıllarda davalarımızın sağlam temelleri olduğunu düşündüğümüz hususlara birkaç kez bakmamız, onlardan şüphe duymamız ve onları yeniden formüle etmemiz gerekecektir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.