Abbas İbrahim, ‘arenaların birliği’ olgusunu savundu

“Gazze arabuluculuğundaki rolüm bu” diyen Abbas İbrahim, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile dönemin ABD Başkanı Donald Trump arasındaki gizli arabuluculuğun ayrıntılarını Al Majalla’ye anlattı.

Gerek uluslararası gerekse bölgesel olarak Ortadoğu’ya yönelik güç mücadelesi sürüyor. (Görsel: Eduardo Ramon)
Gerek uluslararası gerekse bölgesel olarak Ortadoğu’ya yönelik güç mücadelesi sürüyor. (Görsel: Eduardo Ramon)
TT

Abbas İbrahim, ‘arenaların birliği’ olgusunu savundu

Gerek uluslararası gerekse bölgesel olarak Ortadoğu’ya yönelik güç mücadelesi sürüyor. (Görsel: Eduardo Ramon)
Gerek uluslararası gerekse bölgesel olarak Ortadoğu’ya yönelik güç mücadelesi sürüyor. (Görsel: Eduardo Ramon)

İbrahim Hamidi

Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim, yaralı Filistinlilerin tedavi için Mısır'a götürülmesi ve Gazze Şeridi'ne insani yardım girişi karşılığında yabancıların Gazze'den çıkarılmasına ilişkin anlaşmada ‘mütevazı bir rol’ oynadığını açıkladı.

İbrahim, Al Majalla ile gerçekleştirdiği röportajda İran ve müttefiklerinin, Gazze'de ‘Hamas'ın parçalanmasını önlemek’ de dahil olmak üzere askeri müdahale için ‘kırmızı çizgiler’ belirlediğini söyledi. “Arenaların birliği askeri bir gerçekliğe dönüşecek” diyen İbrahim, ABD'nin Akdeniz'e iki uçak gemisi göndermesinin İsrail'i ‘daha fazla çılgınlığa’ sürükleyeceğine inandığını belirtti. İbrahim ayrıca ‘insani bir anlaşma’ sağlamak amacıyla İtalya ve Katar'a yaptığı ziyaretlere ilişkin de bilgi verdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre İbrahim, röportajda gizli arabuluculuklara da değindi. Geçtiğimiz yıllarda Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile ABD yönetimi arasındaki arabuluculuk da bunlardan biri. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın Şam'a gönderdiği elçilerin Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük’le görüşmesi için düzenlenen ziyaret ile Fransız İstihbarat Direktörü’yle görüşülmesi için Suriye'nin başkentinde gerçekleştirilen temaslar da bu gizli arabuluculuklar kapsamında gerçekleşti.

İşte Al Majalla’nın, Lübnan'daki duruma ve siyasi geleceğine değinen Lübnan Kamu Güvenliği eski Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim'le gerçekleştirdiği röportajın ilk bölümü:

- Gazze Şeridi’ne yardım götürülmesi ve yaralıların tedavi edilmesi karşılığında yabancıların bölgeden Mısır’a geçirilmesi anlaşmasında rol oynadınız mı?

Evet. Hem çifte vatandaşlığa sahip Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden çıkarılmasında hem de Gazze Şeridi'nde tedavi edilemeyen yaralı Filistinlilerin tedavi için Mısır'a nakledilmesinde mütevazı bir rol oynadım. Maalesef İsrail'in yolları, geçitleri ve güzergahları bombalaması anlaşmanın tamamlanmasını sekteye uğrattı.

Fotoğraf Altı: “ABD Başkanı Joe Biden'ın Enerji ve Altyapı'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein ile temasa geçtim. 24 saat sonra İsrailliler kabul etti ve uygulama başladı.” (AP)
“ABD Başkanı Joe Biden'ın Enerji ve Altyapı'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein ile temasa geçtim. 24 saat sonra İsrailliler kabul etti ve uygulama başladı.” (AP)

- Kiminle iletişim kurdunuz?

Hamas'tan bir heyet Beyrut'u ziyaret etti. Benimle iletişime geçen ABD-Filistin çifte vatandaşlığına sahip aileleri tanıyordum. Bazı temaslarda bulundum ama İsrail tarafı inatçıydı. Hamas'a gelince, açıkça şunu söylediler: Bunlar Filistinli ve yaralıların Mısır'a tedavi için yanlarında gitmesi şartıyla Gazze Şeridi’nden ayrılma hakları var.

- İsrail tarafı nasıl anlaştı?

ABD Başkanı Joe Biden'ın Enerji ve Altyapı'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein ile temasa geçerek Lübnan'ın çıkarlarına hizmet eden konularda birlikte çalıştık. 24 saat sonra İsrailliler kabul etti ve uygulama başladı.

“Gazze'ye yönelik savaş ve boyutlarına ilişkin tutumumu ve vizyonumu öğrenmek için beni İtalya'ya davet ettiler. Ayrıca Doha'ya da giderek Hamas liderleriyle görüştüm.”

- İtalya'yı ve ardından Katar'ı da ziyaret ettiniz mi?

Evet. İtalya dost bir ülke ve 2005’ten emekli olana kadar birlikte çalıştık. Güney Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) içinde aktifler ve birçok tarafla yakın ilişkileri var. Gazze'ye yönelik savaş ve boyutlarına ilişkin tutumumu ve vizyonumu öğrenmek için beni İtalya'ya davet ettiler. Bazı konuları görüştük. Bazı insani girişimler önerdik.

- Bunu Hamas liderliğiyle görüştünüz mü?

Evet. Doha'ya gittim ve Hamas liderleriyle görüştüm. Detaylar yakında açıklanacak.

- Güney Lübnan'da bir gerginlik yaşandı ve ardından ‘belirli bir bölgede özel bir gerilim’ olduğu söylenen bombalamalar oldu. Gazze Savaşı’nın ardından Hizbullah ile İsrail'in savaşa girme ihtimali hakkında ne düşünüyorsunuz?

İsrail’e, direnişin varlığının Şeba Çiftlikleri meselesiyle bağlantılı olup olmadığını sormak istiyorum. İsrail açısından bu hakların Lübnan'a iade edilmesinin ve konunun kapatılmasının, Hizbullah'ın İsrail karşısında bir ‘direniş partisi’ olarak varlığını sürdürmesinden çok daha önemli olduğuna inanıyorum. İsrail Şeba Çiftlikleri’nin Lübnan’ın olduğunu kabul ederek buraları Lübnan'a iade etmeli. Çünkü İsrail'in bu dosyayı kapatmasının getireceği kazanç çok büyük. Bu bir tavsiye değil, Şeba çiftliklerdeki hakkımızı tesis etme meselesi… Gazze meselesine gelince, inanıyorum ki İsrail kırmızı çizgiyi aşarsa...

- Hangi kırmızı çizgi?

Gazze meselesiyle ilgili olarak anlatacağım. Arenaların birliği konusunda söylenenler sahada askeri gerçekliğe dönüşecek.

- Peki kırmızı çizgiler neler? Hamas'ı bitirmek mi?

Elbette Hamas'ı bitirmek ama bu olmayacak.

- Bu analiz mi yoksa bilgi mi?

Karışık diyebilirim. Bu, topladığım bilgilerin gerçekçi bir okuması.

- ABD'nin en büyük iki uçak gemisini Lübnan açıklarından Akdeniz'e göndermesini nasıl açıklıyorsunuz?

Bu konunun sahada pratik bir askeri boyutu olduğunu görmüyorum. Ancak bu konu İsrail’in moralini yükseltiyor. Ama bir başka açıdan bakıldığında bu adımın İsrail'i daha da deliliğe sürükleyeceğini ve İsrail'in uçak gemisine güvenerek gösterdiği çılgınlığının bedelini çok ağır ödeyeceğini düşünüyorum.

Fotoğraf Altı: “İsrail, bir uçak gemisine güvenerek gösterdiği çılgınlığının bedelini ağır bir şekilde ödeyecek.” (EPA)
“İsrail, bir uçak gemisine güvenerek gösterdiği çılgınlığının bedelini ağır bir şekilde ödeyecek.” (EPA)

- Yani gerçekten Hizbullah'ın İsrail'le savaşa girmesinin veya gerilimi artırmasının mümkün olduğunu tahmin ediyor musunuz?

Elbette. Sadece Hizbullah değil, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen de buna dahil. İran’la alakalı bir şey söyleyemem. Arap dünyasından bahsediyorum.

- İran da Suriye üzerinden doğrudan müdahale edebilir mi?

İşler her iki taraf için de varoluş savaşı noktasına giderse bunun mümkün olduğunu düşünüyorum.

Fotoğraf Altı: “İsrail'in Şeba Çiftlikleri dosyasını kapatmaktan elde edeceği kazanç çok büyük.” (AFP)
 “İsrail'in Şeba Çiftlikleri dosyasını kapatmaktan elde edeceği kazanç çok büyük.” (AFP)

- Ama aslında öyle görünüyor ki, dedikleri gibi, 7 Ekim öncesi ile sonrası aynı değil…

Ortadoğu'nun haritası 7 Ekim'den sonra siyasi düzeyde değişti.

“7 Ekim'den sonra dengeler ve denklemler değişti. İsrail'in Filistinlilerin haklarına yönelik küstahlığı ve umursamazlığı İsrail ve uluslararası toplum tarafından yeniden okunmalıdır.”

- Nasıl?

7 Ekim'den sonra dengeler ve denklemler değişti. İsrail'in Filistinlilerin haklarına yönelik küstahlığı ve umursamazlığı İsrail ve uluslararası toplum tarafından yeniden okunmalıdır. Bana göre İsrail'i tüm hakları göz ardı etmeye teşvik eden şey, uluslararası toplumun son yıllardaki tutumuydu. İsrail'in eylemlerinin kınandığını nadiren görüyoruz. Direniş savaşçıları, Filistinliler ya da herhangi biri İsrail'e operasyon yaparsa dünya ayağa kalkar ve asla durmaz. Şu doğrudur, bu yanlıştır demiyoruz. Filistin sorunu, Filistin çatışması gibi tek bir sorunla başa çıkmanın tek bir standardı olması gerektiğini söylüyoruz. İzin verin ben de onlara katılıp buna Filistin-İsrail çatışması adını vereyim. Farklı muamele standartları olmamalı. Çünkü adaletsizlik ne kadar sürerse sürsün devrim ve patlama yaratacaktır. Bu devrimi ve patlamayı kontrol altına almak zor olabilir.

- Endişeli misiniz? İsrail'in Hamas saldırısını kendisinin ‘11 Eylül'ü’ olarak değerlendirdiğine dair bir söylem var. İsrail'in bir ittifak kurmasından ve Hamas'a El Kaide'ye benzer şekilde davranmasından endişe mi duyuyorsunuz?

Hamas ile El Kaide arasında büyük bir fark var.

Fotoğraf Altı: 7 Ekim'de İsrail askeri aracını ele geçiren Filistinli direnişçiler. (Reuters)
7 Ekim'de İsrail askeri aracını ele geçiren Filistinli direnişçiler. (Reuters)

- Bu ayrımın farkındayım ama sizce bu yönde ilerlemeye yönelik bir plan var mı?

İsrail'in bu benzetmenin arkasında yapmaya çalıştığı şey, ABD'ye karşı ‘size (ABD’ye) zamanında 11 Eylül’ü yapanlarla şimdi bize (İsrail’e) bunu yapanların aynı’ olduğu yönündeki farkındalığı öne çıkarmak. 11 Eylül Saldırıları’nı gerçekleştirenlere nasıl düşmanlık gösterdiyseniz, onlara da aynı derecede düşmanlık göstermelisiniz. Bu İsrail'in, hepimizin 11 Eylül'e karşı olduğu bahanesiyle farkındalık yaratmaya ve halk ve uluslararası desteği harekete geçirmeye yönelik bir girişimi. Dünyada hiçbir ülkenin ABD'ye yönelik terör eylemini desteklediğini düşünmüyorum. Ancak bunu bir direniş çalışmasına yansıtmaya çalışmak gerçekleri çarpıtmaktır.

Röportajın ikinci bölümü yarın: Suriye güvenlik servisleriyle en üst düzeyde koordinasyon.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
TT

“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)

Geçtiğimiz hafta Ankara'da düşen ve "UBH" hükümetinin Genelkurmay Başkanı Mareşal Muhammed Haddad ile arkadaşlarının ölümüne neden olan "Falcon 50" uçağının kara kutusunun analizine ilişkin Almanya'nın özür dilemesinin ardından Libya'da kafa karışıklığı ve tartışmalar baş gösterdi.

Son yirmi dört saat içinde Libyalılar arasında kazanın nedenlerinin yorumlanmasına ilişkin kamuoyu tartışmalarında resmi açıklamaların yerini şüpheler aldı. Bazıları ise soruşturmanın seyrinin geleneksel havacılık kazasının sınırlarını aşan hassas sonuçlara yol açabileceğinden endişe ediyor.

Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)

Libya "Ulusal Birlik" hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından cuma günü açıklanan Alman kararı, tamamen teknik bir prosedür olarak ele alınmadı. Aksine, özellikle hükümetin diğer ülkelerin de kara kutuyu analiz edebilecek kapasitede olduğunu ve devam eden Libya-Türkiye ortak soruşturmalarına paralel olarak teknik prosedürleri tamamlamak üzere İngiltere'nin seçildiğini doğrulaması sonucunda, siyasetçiler ve aktivistler arasında kararın gerekçeleri ve zamanlaması hakkında geniş çaplı sorulara yol açtı.

Sosyal medyada politikacılar ve aktivistler arasında hararetli tartışmalar sürerken, Libya Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Ali el-Soul, “parlamento, uçak kazasıyla ilgili devam eden soruşturmadan şeffaf, doğru ve tarafsız sonuçlar bekliyor” dedi. Bu hassas konunun herhangi bir tarafın çıkarları için kullanılmaması, siyasileştirilmemesi veya suçlamalara maruz kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Dibeybe'nin ofisi)Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Başbakanlık ofisi)

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda el-Soul, “Libyalıların soruşturma sürecine doğrudan katılımı vazgeçilmez hale geldi” dedi. “Ulusal egemenliği sağlamak ve soruşturma sonuçlarına halkın güvenini sağlamak için Başsavcılık üyeleriyle birlikte havacılık alanında uzman Libyalı uzmanların ve personelin katılımını” talep ederek, “kazanın nedenleri ve koşullarının profesyonel ve sorumlu bir şekilde açıklanmasını” istedi.

Libyalı politikacıların ve analistlerin bir kesimi için Alman özrü ilk andan itibaren "inandırıcı" görünmedi; zira onlara göre, havacılık sektöründe ve karmaşık teknik araştırmalarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olarak kabul edilen bir ülkenin teknik yetersizliğini kabul etmek zordu.

Milletvekili Said Mughib, Facebook hesabında yaptığı bir paylaşımda şu soruyu sordu: “Gerçeğin ortaya çıkmasını kim istemiyor?” Bu arada, Yüksek Devlet Konseyi üyesi Said bin Şara da Libya ve Türkiye'deki hükümetlerden oluşan ortak bir soruşturma komitesinin kurulmamış olmasına şaşırdığını belirterek, Almanya'nın özür dilemesinin ardından böyle bir komitenin kurulmamasının nedenlerini sorguladı.

Bazı yerel aktörler daha da ileri giderek, Cumhuriyetçi Koalisyon Partisi lideri İzzeddin Akil, olayı komplo teorisine yakın daha geniş bir anlatı içinde çerçevelendirdi. Kazanın sadece teknik bir arıza değil, Libya'nın 2011'den beri yaşadığı uzun bir dizi kargaşanın parçası olduğunu savundu. Uçağın kaderinin “Kaddafi rejiminin düşüşünden el-Haddad'ın ayrılışına kadar ülkede yaşananlarla organik olarak bağlantılı” olduğunu söyledi.  

Libyalı akademisyen ve hukuk profesörü Mecdi el-Şabani, Almanya'nın kara kutuları analiz etme konusunda gelişmiş yeteneklere sahip olduğunu ve “açık bir hukuki veya teknik neden olmaksızın” bunu yapmaktan kaçınmanın, bu tutumun “sadece teknik bir karar olarak değil, siyasi sonuçları olan bir çekince veya kaçamak olarak yorumlanabileceğini” değerlendirdi.

Ancak Libya el-Nama Partisi genel sekreterliği üyesi Husam Feniş, teknik ve siyasi süreçlerin birbirinden ayrılması gerektiğine inanıyor ve olayı aceleyle yorumlamanın belirsizliği gidermek yerine daha da artıracağı konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “teknik gerçekler siyasi yorumların sınırlarını belirlemeli, tersi olmamalı” ve siyasi boyutları olan havacılık olaylarına ilişkin soruşturmaların bağımsız ve güvenilir teknik verilere dayandırılması gerektiğini vurguladı.

​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Dibeybe Ofisi)​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Başbakanlık Ofisi)

İngiliz Kraliyet Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Celal Harşavi gibi analistlere göre Libya'da devam eden bu tartışma, “Libya'daki siyasi kriz ve 14 yıldır biriken sorunlar bağlamında açık bir abartı içeriyor."

Şarku’l Avsat’a konuşan Harşavi, olayın Libya'daki genel çatışma ortamından ayrı düşünülemeyeceğine inanırken, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında siyasetçileri ve askeri personeli içeren benzer havacılık olaylarını örnek göstererek "kesin sonuçlara ulaşma konusunda karamsarlığını" dile getirdi; bu olayların koşulları on yıllar sonra bile gizemini koruyor.

Libyalılar kaza kurbanlarına veda ederken, uçak kazasının kara kutu dosyasının yorumlanması konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Pazar günü, binlerce vatandaş Misrata ve Geryan şehirlerinde Genelkurmay Başkanı ve arkadaşlarının cenaze namazlarını kıldı; bu sahne, uçak kazasının yarattığı şokun büyüklüğünü yansıtıyordu.

Geçtiğimiz salı günü Türkiye'ye yapılan resmi ziyaretin ardından Trablus'a dönüş yolunda Ankara'dan kalktıktan 40 dakikadan kısa bir süre sonra düşen Falcon 50 tipi uçakta, aralarında beş üst düzey Libyalı askeri komutanın da bulunduğu sekiz 8 kişi hayatını kaybetti.

Hayatını kaybedenler arasında Haddad'ın yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral el-Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammad Al-Assavi ve fotoğrafçı Muhammad Ömer Ahmed Mahcub da yer alıyordu.  


SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
TT

SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi’nin bugün Şam’a yapması planlanan ziyaretinin “teknik nedenlerle” ertelendiği duyuruldu.

SDG Medya Merkezi Direktörü Ferhad Şami, bugün (pazartesi) X hesabından yaptığı açıklamada, Abdi ile Kuzey ve Doğu Suriye’yi temsilen oluşturulan müzakere heyetinin bugün Şam’a gitmesinin planlandığını, ancak ziyaretin teknik gerekçelerle ileri bir tarihe alındığını bildirdi.

Şami, SDG lideri Mazlum Abdi’nin Şam ziyaretine ilişkin yeni tarihin, ilgili taraflar arasında sağlanacak mutabakat doğrultusunda daha sonra belirleneceğini ifade etti. Ertelemenin lojistik ve teknik düzenlemeler kapsamında olduğunu vurgulayan Şami, temasların seyri ya da hedeflerde herhangi bir değişiklik bulunmadığını kaydetti.

Öte yandan Suriye devlet televizyonu, cuma günü Halep’te bir güvenlik kontrol noktasında SDG’ye bağlı keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu bir iç güvenlik mensubunun yaralandığını duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ordunun, Halep’in doğu kırsalındaki Tişrin Barajı çevresinde SDG tarafından fırlatılan insansız hava araçları düşürüldü.

Devlet televizyonuna göre, Halep’in Eşrefiye Mahallesi’nde konuşlanan SDG unsurları, Şeyhan Kavşağı’ndaki güvenlik noktasında bulunan iç güvenlik güçlerine ateş açtı.

SDG ise buna karşılık, Şam hükümetine bağlı grupların kendi mevzilerine iki roket mermisi attığını ve bu nedenle karşılık vermek zorunda kaldıklarını savundu.

Daha sonra yapılan bir başka SDG açıklamasında, hükümete bağlı grupların Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine “ağır makineli silahlar ve topçu ateşiyle şiddetli bir saldırı” düzenlediği belirtildi. Açıklamada saldırı, “sivillerin güvenliğini tehdit eden ve ciddi sonuçlar doğurma riski taşıyan açık bir saldırganlık” olarak nitelendirildi.


Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
TT

Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)

Yemen’in doğu vilayetleri, özellikle Hadramut, meşruiyet bloğu içindeki güç ilişkilerinin yeniden tanımlandığı kırılgan bir sürece girmiş durumda. Güney Geçiş Konseyi’nin sahada tek taraflı askeri tırmanışa yönelmesi, bölgesel ve uluslararası çevrelerde ciddi itirazlara yol açarken, gerilimi daha da bir boyuta taşıyor. Gözlemcilere göre bu tablo, silah zoruyla fiili durum dayatma girişimlerine kapı aralanmayacağını açık biçimde ortaya koyuyor.

Uzmanlara göre yaşananlar, ne Yemen’deki meşru yönetim ne de onu destekleyen aktörler açısından göz ardı edilebilecek yerel bir ayrıntı. Aksine bu süreç; Güney’in iç dengeleri, Husilerle yürütülen savaşın seyri ve bölgesel barış seçeneklerinin kesiştiği çok boyutlu bir siyasi ve güvenlik sınavı niteliği taşıyor.

Şu ana kadar Geçiş Konseyi’nin tutumu, doğrudan meydan okumadan ziyade baskı altında manevra arayışı olarak değerlendiriliyor. Son açıklamalarda kullanılan ve siyasi gerekçelerle askeri hamleleri bir arada sunan, “koordinasyon” ve “endişeleri anlama” vurgusu yapan dil, manevra alanının hızla daraldığının farkında olunduğuna işaret ediyor. Ancak bu aşamada doğru kararın verilmesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan, Yemen’de “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”na liderlik eden Suudi Arabistan’ın uyarılarının geçici ya da yoruma açık olmadığına dikkat çekiliyor. Söz konusu uyarılar, siyasi ikaz seviyesinden sahadaki caydırıcı mesaja evrilerek Hadramut’ta düzenlenen hava saldırısıyla somutlaştı.

Bu ton değişikliği, Hadramut ve Mehri’nin iç çatışma sahasına dönüşmesine ya da kısmi projelerin silah zoruyla dayatılmasına izin verilmeyeceğine dair açık bir karar anlamına geliyor.

sdf
Güney Geçiş Konseyi mensupları, liderleri Aidarus ez-Zübeydi’nin fotoğrafını taşıyor. (EPA)

Gözlemciler, Geçiş Konseyi ve ona yakın çevrelerin bu mesajların görmezden gelinmesinin, Yemen dosyasındaki en ağır bölgesel aktör olan Suudi Arabistan’la doğrudan bir çatışmaya yol açacağını bildiğini ifade ediyor. Böyle bir çatışmanın ise konseyin ne siyasi ne de askeri olarak taşıyabileceği bir maliyeti olmadığı belirtiliyor.

Bu nedenle Yemenli uzmanlar, Geçiş Konseyi’ne uyarıları ciddiyetle ele alması ve zaman kazanma taktiğine bel bağlamaması çağrısında bulunuyor. Aksi halde konsey, son yıllarda elde ettiği sınırlı kazanımları koruma şansını yitirebilir. Zorla geri adım atılması durumunda ise bu, destekçileri açısından telafisi güç, ağır bir yenilgi anlamına gelecek.

Hesapsız bir çıkmaz

Yemenli gözlemcilere göre Geçiş Konseyi, kendisini hesapsız bir çıkmaza sürükledi. Son hamleler; “güney davasını koruma”, “halk taleplerine cevap verme”, kaçakçılık yollarını kesme, Husilere giden ikmal hatlarını engelleme ve terörle mücadele gibi gerekçelerle pazarlanmıştı. Ancak Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın verdiği mesajlar, bu söylemlerin yeterli olmadığını açık biçimde ortaya koydu.

Uzmanlar, konseyin Hadramut ve Mehri’ye sevk edilen güçlerini acilen geri çekmesi hâlinde, yaşanan krizin en az kayıpla aşılabileceğini belirtiyor.

sdfvgh
Aden’de Güney Geçiş Konseyi güçlerine mensup unsurlar. (EPA)

Diğer yandan mevcut veriler, Geçiş Konseyi’nin Hadramut ve Mehri’de kalıcı bir varlık tesis etme kapasitesine sahip olmadığını gösteriyor. Bunun başlıca nedeni, özellikle Hadramut’ta silahlı dış güçlere karşı son derece hassas olan toplumsal ve kabilesel yapının geniş çaplı muhalefetinden kaynaklanıyor.

Ayrıca karar mekanizması belirli bölgelerden gelen sınırlı bir kadronun elinde olan konsey, güvenlik dengelerini değiştirecek bir adım için gerekli olan bölgesel siyasi desteği de yitirmiş durumda. Uluslararası toplumun fiili durumun zorla değiştirilmesine karşı net tutumu ve resmi kurumların birliğine verdiği destek de bu tabloyu pekiştiriyor.

Bu nedenle analistlere göre en olası ve en az maliyetli senaryo, “yeniden konuşlanma” ya da “güvenlik düzenlemeleri” gibi teknik adlar altında düzenli bir geri çekilme.

Aksi yönde bir tercih, yani tırmanışın sürdürülmesi hâlinde, Geçiş Konseyi çok katmanlı ve ağır bedellerle karşı karşıya kalacak. Siyasi düzeyde, meşru yönetimdeki ortaklık görüntüsü tamamen ortadan kalkacak ve konsey, bölgesel ve uluslararası söylemde istikrarı bozan bir aktör olarak tanımlanmaya başlanacak. Bu sürecin uluslararası yaptırımlara kadar uzanabileceği ifade ediliyor.

Askeri alanda ise “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”nun açıklamaları, Yemen’in doğusunda silah zoruyla fiili durum oluşturulmasına izin verilmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Yeni bir tırmanış, doğrudan caydırıcı müdahalelerle karşılanabilir ve bu da telafisi zor saha kayıpları anlamına gelir.

Toplumsal açıdan bakıldığında da Hadramut ve Mahra, Geçiş Konseyi için doğal bir taban oluşturmuyor. Gerilimin sürmesi, konsey ile geniş güneyli kesimler arasındaki mesafeyi derinleştirecek ve güney meselesini birleştirici bir çatı olmaktan çıkarıp bölücü bir projeye dönüştürecek.

Analistlere göre en tehlikeli kayıp ise güney davasının özünün tahrip edilmesi. Davanın, müzakereyle çözülebilecek adil bir siyasi mesele olmaktan çıkarılarak militarizm, ihlaller ve zor yoluyla dayatma ile anılır hâle gelmesi, uzun vadede onarılması zor bir hasar doğurabilir. Oysa meşru yönetim çatısı altındaki Yemenli güçlerin ve Suudi Arabistan’ın desteklediği yaklaşım, sorunun siyasi müzakere yoluyla çözülmesini öngörüyor.

İhlallerin yükü

Hadramut’ta belgelenen ihlaller, tırmanış sürecinde kritik bir kırılma noktası oluşturuyor. Baskınlar, keyfi gözaltılar, zorla kaybetmeler ve yerleşim alanlarının kuşatılması, yalnızca güvenlik tedbirleri olarak değil, sistematik bir baskı modeli olarak değerlendiriliyor.

Güvenilir insan hakları raporlarına göre son günlerde sivillerin evlerine baskınlar düzenlendi, keyfi tutuklamalar ve zorla kaybetmeler yaşandı, Humum kabilesine bağlı bölgeler askeri kuşatma altına alındı, hastaların hareketi engellendi ve kamu ile özel mülklere el konuldu. Bu uygulamalar, Geçiş Konseyi’nin yalnızca ahlaki konumunu zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası alanda ileride kullanılabilecek ciddi bir hukuki ve siyasi dosya oluşturuyor.

c
Güney Geçiş Konseyi, Hadramut ve Mahra’da tek taraflı askeri tırmanışa gitti. (EPA)

Tüm bu gelişmeler ışığında, yaşananların Güney Geçiş Konseyi için bir “siyasi olgunluk sınavı” olduğu değerlendiriliyor. Konsey, yerel, Suudi ve uluslararası mesajları doğru okuyup siyasi sürece dönerek zararını sınırlayabilir ya da tırmanışta ısrar ederek telafisi güç siyasi, askeri ve hukuki bedeller ödeyebilir.

Uzmanlara göre mevcut an, maceraya yer bırakmıyor. Bu anı yanlış okuyan, bedelini tek başına ödeyecek.