Yetkililerin gözyaşları samimi mi yoksa siyasi acındırma mı?

Tarih boyunca ağlamak, gerçek duygularıyla ya da yapay olarak kamuoyunu etkilemek amacıyla göz yaşlarıyla önemli isimlerin dünyasında var olmuştur.

Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
TT

Yetkililerin gözyaşları samimi mi yoksa siyasi acındırma mı?

Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)

Sana eş-Şami

Tarih boyunca gözyaşları herhangi bir kişi, cinsiyet veya sınıfla sınırlı olmadı. Her zaman zayıflık anlamına da gelmedi. Ancak birçok durumda bir güç kaynağına ve kelimelerin aktaramadığı duygusal bir durumu aktarmanın bir aracına dönüştü. Zira duyguları harekete geçirmek ve etkilemek, yalnızca akla hitap edebilecek her sözden daha güçlü bir silahtır.

İkna etmek ya da kaçınmak, açıklığa kavuşturmak ya da karartmak, kendini ve amaçlarını göstermek ya da kamufle etmek için kullanılabilen herhangi bir dil gibi, gözyaşları da insani uyaranların her alanında kullanılabilir.

Bu bağlamda siyaset dünyasında da gözyaşları var. Bu gözyaşları ya insan olarak yaşanan ve etkilenilen bir durumdan kaynaklanan gerçek ya da kamuoyunu etkileyebilmek veya istenen şeyleri elde edebilmek için bir araç haline gelen yapay duygular.

Gözyaşları hatırlatır

Merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat Ebu Ammar ağlayarak, kendisiyle birlikte Beyrut’ta İsrail işgaline karşı çatışma, kuşatma ve mücadele anlarını yaşayanları da ağlattı. Bir konuşmasında 1982 yılında Beyrut kuşatmasındaki yaşam tarzlarını, kararlılıklarını, yemeklerini nasıl hazırladıklarını, içecek sularını nasıl getirdiklerini anlattı ve Lübnan’daki Beaufort Kalesi’ni ve kalenin İsrail işgalinin eline geçmesini savunmak için aralarında subayların da bulunduğu 37 savaşçının cesaretinden bahsetti. Bu noktada Ebu Ammar, kendine hâkim olamadı ve gözyaşları dökerek duygularını ve onların cesaretlerine olan sevgisini açıkça dile getirdi. Düşmanın cesetlerinin üzerinden geçmesine izin vermediklerini söyledi. Duygularını ve birlikte olduğu veya iletişim kurduğu kişilerle yaşadığı her andan nasıl etkilendiğini anlattı.

Ebu Ammar, bu konuşmasında yanında bulunanlara isimleriyle hitap etmiş ve cümlenin başında “Ey kardeşim” demişti. Konuşmasını tamamen insani bir ana dönüştürmüştü. Dolayısıyla kişi ister lider, ister başkan, ister komutan olsun, duygusal olarak etkileyen ve etkilenen bir kişi olmaktan başka bir şey yapamaz.

Mizansen gözyaşı

Bazı Arap başkanları ve yetkililerinin ağladıkları veya ağıt yaktıkları anlar tarihe geçti ve hafızalara kazındı. Ancak halkın önünde ağlayan nüfuzlu isimlerin sayısında en büyük pay Lübnanlı siyasetçilere ait. Lübnan Başbakanı Fuaz Sinyora’nın Temmuz 2006 savaşının arka planında Beyrut’ta düzenlenen Arap bakanlar toplantısı öncesinde yaptığı müdahale sırasında ağladığı an, Arapların hafızasında halen varlığını sürdürüyor. Birçok taraf, bunu sempati çekmek için aldatıcı bir an olarak nitelendirdi.

Aynı şekilde Lübnan’ın eski Başbakanı Saad Hariri de birçok kez ağladı. Bunların en belirgini, ikamet ettiği yer olan Koraytem’de destekçilerini kabul ederken yaşandı. Kısa bir konuşma yaparak siyasi çalışmalarını değerlendirmiş ve aynı adımı atan babasını hatırlatmıştı. Bu durum karşısında Lübnan sokakları, gözyaşları ve amaçları konusunda inananlar ve şüpheciler arasında ikiye bölünmüştü.

Fotoğraf Altı: Seyircinin bu dokunaklı anlara tepkisi, şüphe ile yetkilinin güvenilirliğine inanma arasında değişiyor. (Pxhere)
Seyircinin bu dokunaklı anlara tepkisi, şüphe ile yetkilinin güvenilirliğine inanma arasında değişiyor. (Pxhere)

Ancak ağlayan son Lübnan başbakanı, hükümeti kurduktan sonra Necib Mikati oldu. Ağlaması ise, gözyaşlarının gerçek olmadığı şüphesiyle tepkilere yol açtı. Bazı taraflar bunu sempatik bir durum olarak nitelendirirken, kendisinin bir insan hakları savunucusu değil, milyarder bir adam olduğu ve bu nedenle halkın ve yoksulların ihtiyaçlarını bilmediği göz önüne alındığında, bazıları da ‘timsah gözyaşları ve kamuoyuna illüzyon yaratmanın bir biçimi’ olarak değerlendirdi.

Bazı psikoloji uzmanları, bir siyasetçinin ağlamasının, zayıfların önünde ağlayan güçlülerin gözyaşları olduğunu söylüyor. Bu nedenle insanlarda bu ağlamanın samimiyeti konusunda bazı soru işaretlerinin oluşması doğal. Politikacı bu anlarda halka sempati mi duyuyor, yoksa aldatıyor ve siyasi propaganda mı yapıyor?

Bu alanda çalışmalar yürüten uzmanlar, birçok siyasetçinin kurmaca olay, hikâye ve durumları anlatarak beyin yıkama yöntemlerini izlediğini söylüyor. Kamuoyu, inanma noktasına gelebiliyor. Dolayısıyla kişi bu uydurmalara inandığında oyunculuk rolü ortadan kalkıyor, durum sanki spontane ve gerçekmiş gibi görünüyor.

Gözlemciler şu değerlendirmede bulundu:

“Gözyaşlarının büyük bir kısmı mizansen. Bazen bir titreme sesi oluyor, bir gözyaşı, ardından bir sessizlik oluyor, ardından mendili çıkarıp gözyaşlarını siliyor ve ardından konuşmasına devam ediyor. Uzun yıllardır siyaset yapan herkes, halkın duygularıyla nasıl oynanabileceğini deneyimlemiştir. Gözyaşları bir zayıflık işareti olmaktan çıkıp bir güç unsuruna dönüşüyor.”

Sorumluluğun etkisi

Geçmişte, Mısır cumhurbaşkanlarının da gözyaşlarıyla dolu bazı olaylar var. Yaşlılık aşamasına geldikten sonra Cumhurbaşkanı Muhammed Necib, bir röportajda, ‘iktidara gelirken, 1952’de itaatsizlik ve çok sayıda ölümle sonuçlanan şiddetli bir isyanın ardından iki pamuk eğirme fabrikası işçisi için ölüm fermanını imzalaması’ hakkındaki bir soruya ağlayarak yanıt verdi. Bu durum ise onun bu karardan dolayı pişman olduğu izlemi uyandırdı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre 28 Eylül 1961’de Suriye ile Mısır arasında bölünme meydana geldi ve ardından iki ülke arasında sorunlar ortaya çıktı. Ancak diplomatik ilişkiler daha sonra geri döndü ve Suriye’nin Mısır büyükelçisinin itimatnamelerini kabul edildi. Büyükelçinin kısa bir konuşma yapması ve ardından evraklarını devlet başkanına sunması, diplomatik bir gelenekti. O sırada Suriye büyükelçisi Sami ed-Dürubi ayağa kalktı ve Cemal Abdülnasır’a, “Şanlı bir günde, başkanı olduğunuz bir cumhuriyetin vatandaşı değilmişim de bir yabancıymışım gibi olarak durmak beni üzüyor” dedi. Bu durum orada bulunan herkesi etkiledi ve başta Cemal Abdülnasır olmak üzere herkesi ağlattı.

Bir başka olayda Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, 6 Gün Savaşları sonrasında ağladı. 8 Haziran 1967 Perşembe akşamı Abdülnasır, en yakın arkadaşı gazeteci Muhammad Hasaneyn Heykel ile görüşerek, gelişmeleri kendisine aktardı ve istifasını sunmayı planladığını bildirdi. Heykel’i, ertesi gün kitlelere yapacağı ve Mısır’ı yönetmekten istifa ettiğini duyuracağı konuşmayı yazması için görevlendirdi.

Heykel, el-İnficar (Patlama) adlı kitabında, koşulların, 9 Haziran Cuma gününü sabah 7’den akşam 6’ya kadar Abdülnasır’la birlikte geçiren tek kişinin kendisi olması gerektirdiğini anlatıyor. Belirttiğine göre sabah erkenden Abdülnasır’ın yanına gitti ve kendisine verdiği konuşma taslağını da yanında getirdi.

Heykel, bu zor dönemdeki toplantılarının son dakikasını anlatırken, el sıkıştıklarını ve hayatında ilk kez Abdülnasır’ın gözlerinde bir yaş fark ettiğini ve (Heykel’in) hızla ofisten dışarı çıktığını anlattı. Ona göre çünkü Başkanın, kendi gözlerinde de benzer bir gözyaşı görmesini istemiyordu.

Cumhurbaşkanı Enver Sedat ise eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın ölüm haberini duyunca ağlayarak evinin yolunu tuttu. İsrail’den geri aldıktan sonra Ariş’e Mısır bayrağını dikmek için gittiği gün de ağlamıştı. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in de öldüğü gün Enver Sedat ile yollarının ayrılması üzerine Halk Meclisi’nde yaptığı konuşmada gözleri yaşardı. Oğlu Cemal ameliyat için Amerika’ya gittiğinde ve kendisine eşlik edemediğinde ve en son duruşması sırasında da ağlamıştı.

Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ise defalarca kameralar önünde gözyaşlarını sergiledi. Bu durum, onu, meseleleri ele alma şekli konusunda eleştirilere ve sürekli şüpheciliğe maruz bıraktı.

Kalp kırıklığı ve motivasyon gözyaşları arasında

Kameralar önünde ağlayan Arap liderler arasında, Cezayir’in kurbanlarına rahmet dileyerek konuşmasına başlayan merhum Cezayir Devlet Başkanı Huari Bumedyen de var. Sertliğiyle tanınan merhum Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e gelince; kendisi bir akşam Iraklı bir çocuk önünde şiir okurken ağlamıştı. 1984’te bir konuşma yaparken de ağladı ve Irak ordusunun kurbanlarını ‘başarılarını ve kahramanlıklarını hatırlatarak’ selamlarken duygulandı. Konuşmasında Irak ordusunun İran’a karşı kazandığı zaferlerden, sınır bölgelerinde ve cephelerde konuşlanan güçlerden bahsetmişti.

Diğer yandan Batı ve Asya dünyasında ise eski ABD Başkanı Barack Obama kameralar önünde yedi kez ağladı. Bazı taraflar, onun gözyaşlarından şüphe ederken, bazıları da özellikle ikinci döneminin bitiminden sonra yaptığı veda konuşmasında, eşine ve yanında bulunanlara teşekkür ederken samimi göründüğünü belirtti.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi de Meta’nın kurucusu Mark Zuckerberg ile yaptığı sohbette ağladı. Kendisine 90 yaşındaki annesinin durumu sorulduğunda, annesinin onlar için neler yaptığını anlatıyordu.

Ama zayıflık ve yenilgi durumunu zafere, güce ve genişlemeye dönüştüren ağlayış, Singapur Başbakanı Lee Kuan Yew’in 1965’te ülkesinin Malezya Federasyonu’ndan ayrılmasının ardından yaşandı. O dönemde ülkesi, yolsuzluklarla dolu bir ülkeydi, ‘sivrisinekler ve bataklıklar ülkesi’ olarak anılıyordu ve haritada yeri yoktu. Ancak o zamandan bu yana en önemli gelişmiş ülkelerden biri haline geldi.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.