Yetkililerin gözyaşları samimi mi yoksa siyasi acındırma mı?

Tarih boyunca ağlamak, gerçek duygularıyla ya da yapay olarak kamuoyunu etkilemek amacıyla göz yaşlarıyla önemli isimlerin dünyasında var olmuştur.

Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
TT

Yetkililerin gözyaşları samimi mi yoksa siyasi acındırma mı?

Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)
Siyaset dünyasında ve politikacılarda gözyaşları sık sık görülüyor. (Independent Arabia)

Sana eş-Şami

Tarih boyunca gözyaşları herhangi bir kişi, cinsiyet veya sınıfla sınırlı olmadı. Her zaman zayıflık anlamına da gelmedi. Ancak birçok durumda bir güç kaynağına ve kelimelerin aktaramadığı duygusal bir durumu aktarmanın bir aracına dönüştü. Zira duyguları harekete geçirmek ve etkilemek, yalnızca akla hitap edebilecek her sözden daha güçlü bir silahtır.

İkna etmek ya da kaçınmak, açıklığa kavuşturmak ya da karartmak, kendini ve amaçlarını göstermek ya da kamufle etmek için kullanılabilen herhangi bir dil gibi, gözyaşları da insani uyaranların her alanında kullanılabilir.

Bu bağlamda siyaset dünyasında da gözyaşları var. Bu gözyaşları ya insan olarak yaşanan ve etkilenilen bir durumdan kaynaklanan gerçek ya da kamuoyunu etkileyebilmek veya istenen şeyleri elde edebilmek için bir araç haline gelen yapay duygular.

Gözyaşları hatırlatır

Merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat Ebu Ammar ağlayarak, kendisiyle birlikte Beyrut’ta İsrail işgaline karşı çatışma, kuşatma ve mücadele anlarını yaşayanları da ağlattı. Bir konuşmasında 1982 yılında Beyrut kuşatmasındaki yaşam tarzlarını, kararlılıklarını, yemeklerini nasıl hazırladıklarını, içecek sularını nasıl getirdiklerini anlattı ve Lübnan’daki Beaufort Kalesi’ni ve kalenin İsrail işgalinin eline geçmesini savunmak için aralarında subayların da bulunduğu 37 savaşçının cesaretinden bahsetti. Bu noktada Ebu Ammar, kendine hâkim olamadı ve gözyaşları dökerek duygularını ve onların cesaretlerine olan sevgisini açıkça dile getirdi. Düşmanın cesetlerinin üzerinden geçmesine izin vermediklerini söyledi. Duygularını ve birlikte olduğu veya iletişim kurduğu kişilerle yaşadığı her andan nasıl etkilendiğini anlattı.

Ebu Ammar, bu konuşmasında yanında bulunanlara isimleriyle hitap etmiş ve cümlenin başında “Ey kardeşim” demişti. Konuşmasını tamamen insani bir ana dönüştürmüştü. Dolayısıyla kişi ister lider, ister başkan, ister komutan olsun, duygusal olarak etkileyen ve etkilenen bir kişi olmaktan başka bir şey yapamaz.

Mizansen gözyaşı

Bazı Arap başkanları ve yetkililerinin ağladıkları veya ağıt yaktıkları anlar tarihe geçti ve hafızalara kazındı. Ancak halkın önünde ağlayan nüfuzlu isimlerin sayısında en büyük pay Lübnanlı siyasetçilere ait. Lübnan Başbakanı Fuaz Sinyora’nın Temmuz 2006 savaşının arka planında Beyrut’ta düzenlenen Arap bakanlar toplantısı öncesinde yaptığı müdahale sırasında ağladığı an, Arapların hafızasında halen varlığını sürdürüyor. Birçok taraf, bunu sempati çekmek için aldatıcı bir an olarak nitelendirdi.

Aynı şekilde Lübnan’ın eski Başbakanı Saad Hariri de birçok kez ağladı. Bunların en belirgini, ikamet ettiği yer olan Koraytem’de destekçilerini kabul ederken yaşandı. Kısa bir konuşma yaparak siyasi çalışmalarını değerlendirmiş ve aynı adımı atan babasını hatırlatmıştı. Bu durum karşısında Lübnan sokakları, gözyaşları ve amaçları konusunda inananlar ve şüpheciler arasında ikiye bölünmüştü.

Fotoğraf Altı: Seyircinin bu dokunaklı anlara tepkisi, şüphe ile yetkilinin güvenilirliğine inanma arasında değişiyor. (Pxhere)
Seyircinin bu dokunaklı anlara tepkisi, şüphe ile yetkilinin güvenilirliğine inanma arasında değişiyor. (Pxhere)

Ancak ağlayan son Lübnan başbakanı, hükümeti kurduktan sonra Necib Mikati oldu. Ağlaması ise, gözyaşlarının gerçek olmadığı şüphesiyle tepkilere yol açtı. Bazı taraflar bunu sempatik bir durum olarak nitelendirirken, kendisinin bir insan hakları savunucusu değil, milyarder bir adam olduğu ve bu nedenle halkın ve yoksulların ihtiyaçlarını bilmediği göz önüne alındığında, bazıları da ‘timsah gözyaşları ve kamuoyuna illüzyon yaratmanın bir biçimi’ olarak değerlendirdi.

Bazı psikoloji uzmanları, bir siyasetçinin ağlamasının, zayıfların önünde ağlayan güçlülerin gözyaşları olduğunu söylüyor. Bu nedenle insanlarda bu ağlamanın samimiyeti konusunda bazı soru işaretlerinin oluşması doğal. Politikacı bu anlarda halka sempati mi duyuyor, yoksa aldatıyor ve siyasi propaganda mı yapıyor?

Bu alanda çalışmalar yürüten uzmanlar, birçok siyasetçinin kurmaca olay, hikâye ve durumları anlatarak beyin yıkama yöntemlerini izlediğini söylüyor. Kamuoyu, inanma noktasına gelebiliyor. Dolayısıyla kişi bu uydurmalara inandığında oyunculuk rolü ortadan kalkıyor, durum sanki spontane ve gerçekmiş gibi görünüyor.

Gözlemciler şu değerlendirmede bulundu:

“Gözyaşlarının büyük bir kısmı mizansen. Bazen bir titreme sesi oluyor, bir gözyaşı, ardından bir sessizlik oluyor, ardından mendili çıkarıp gözyaşlarını siliyor ve ardından konuşmasına devam ediyor. Uzun yıllardır siyaset yapan herkes, halkın duygularıyla nasıl oynanabileceğini deneyimlemiştir. Gözyaşları bir zayıflık işareti olmaktan çıkıp bir güç unsuruna dönüşüyor.”

Sorumluluğun etkisi

Geçmişte, Mısır cumhurbaşkanlarının da gözyaşlarıyla dolu bazı olaylar var. Yaşlılık aşamasına geldikten sonra Cumhurbaşkanı Muhammed Necib, bir röportajda, ‘iktidara gelirken, 1952’de itaatsizlik ve çok sayıda ölümle sonuçlanan şiddetli bir isyanın ardından iki pamuk eğirme fabrikası işçisi için ölüm fermanını imzalaması’ hakkındaki bir soruya ağlayarak yanıt verdi. Bu durum ise onun bu karardan dolayı pişman olduğu izlemi uyandırdı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre 28 Eylül 1961’de Suriye ile Mısır arasında bölünme meydana geldi ve ardından iki ülke arasında sorunlar ortaya çıktı. Ancak diplomatik ilişkiler daha sonra geri döndü ve Suriye’nin Mısır büyükelçisinin itimatnamelerini kabul edildi. Büyükelçinin kısa bir konuşma yapması ve ardından evraklarını devlet başkanına sunması, diplomatik bir gelenekti. O sırada Suriye büyükelçisi Sami ed-Dürubi ayağa kalktı ve Cemal Abdülnasır’a, “Şanlı bir günde, başkanı olduğunuz bir cumhuriyetin vatandaşı değilmişim de bir yabancıymışım gibi olarak durmak beni üzüyor” dedi. Bu durum orada bulunan herkesi etkiledi ve başta Cemal Abdülnasır olmak üzere herkesi ağlattı.

Bir başka olayda Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, 6 Gün Savaşları sonrasında ağladı. 8 Haziran 1967 Perşembe akşamı Abdülnasır, en yakın arkadaşı gazeteci Muhammad Hasaneyn Heykel ile görüşerek, gelişmeleri kendisine aktardı ve istifasını sunmayı planladığını bildirdi. Heykel’i, ertesi gün kitlelere yapacağı ve Mısır’ı yönetmekten istifa ettiğini duyuracağı konuşmayı yazması için görevlendirdi.

Heykel, el-İnficar (Patlama) adlı kitabında, koşulların, 9 Haziran Cuma gününü sabah 7’den akşam 6’ya kadar Abdülnasır’la birlikte geçiren tek kişinin kendisi olması gerektirdiğini anlatıyor. Belirttiğine göre sabah erkenden Abdülnasır’ın yanına gitti ve kendisine verdiği konuşma taslağını da yanında getirdi.

Heykel, bu zor dönemdeki toplantılarının son dakikasını anlatırken, el sıkıştıklarını ve hayatında ilk kez Abdülnasır’ın gözlerinde bir yaş fark ettiğini ve (Heykel’in) hızla ofisten dışarı çıktığını anlattı. Ona göre çünkü Başkanın, kendi gözlerinde de benzer bir gözyaşı görmesini istemiyordu.

Cumhurbaşkanı Enver Sedat ise eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın ölüm haberini duyunca ağlayarak evinin yolunu tuttu. İsrail’den geri aldıktan sonra Ariş’e Mısır bayrağını dikmek için gittiği gün de ağlamıştı. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in de öldüğü gün Enver Sedat ile yollarının ayrılması üzerine Halk Meclisi’nde yaptığı konuşmada gözleri yaşardı. Oğlu Cemal ameliyat için Amerika’ya gittiğinde ve kendisine eşlik edemediğinde ve en son duruşması sırasında da ağlamıştı.

Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ise defalarca kameralar önünde gözyaşlarını sergiledi. Bu durum, onu, meseleleri ele alma şekli konusunda eleştirilere ve sürekli şüpheciliğe maruz bıraktı.

Kalp kırıklığı ve motivasyon gözyaşları arasında

Kameralar önünde ağlayan Arap liderler arasında, Cezayir’in kurbanlarına rahmet dileyerek konuşmasına başlayan merhum Cezayir Devlet Başkanı Huari Bumedyen de var. Sertliğiyle tanınan merhum Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e gelince; kendisi bir akşam Iraklı bir çocuk önünde şiir okurken ağlamıştı. 1984’te bir konuşma yaparken de ağladı ve Irak ordusunun kurbanlarını ‘başarılarını ve kahramanlıklarını hatırlatarak’ selamlarken duygulandı. Konuşmasında Irak ordusunun İran’a karşı kazandığı zaferlerden, sınır bölgelerinde ve cephelerde konuşlanan güçlerden bahsetmişti.

Diğer yandan Batı ve Asya dünyasında ise eski ABD Başkanı Barack Obama kameralar önünde yedi kez ağladı. Bazı taraflar, onun gözyaşlarından şüphe ederken, bazıları da özellikle ikinci döneminin bitiminden sonra yaptığı veda konuşmasında, eşine ve yanında bulunanlara teşekkür ederken samimi göründüğünü belirtti.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi de Meta’nın kurucusu Mark Zuckerberg ile yaptığı sohbette ağladı. Kendisine 90 yaşındaki annesinin durumu sorulduğunda, annesinin onlar için neler yaptığını anlatıyordu.

Ama zayıflık ve yenilgi durumunu zafere, güce ve genişlemeye dönüştüren ağlayış, Singapur Başbakanı Lee Kuan Yew’in 1965’te ülkesinin Malezya Federasyonu’ndan ayrılmasının ardından yaşandı. O dönemde ülkesi, yolsuzluklarla dolu bir ülkeydi, ‘sivrisinekler ve bataklıklar ülkesi’ olarak anılıyordu ve haritada yeri yoktu. Ancak o zamandan bu yana en önemli gelişmiş ülkelerden biri haline geldi.



İsrail, Gazze şehrinde kalan sakinlere insani yardım alanlarına gitmelerini ‘tavsiye ediyor’

Gazze şehrindeki bir binaya gece saatlerinde düzenlenen İsrail hava saldırısında hasar gören yerinden edilmiş kişilerin barındığı çadır kampını inceleyen Filistinliler (Reuters)
Gazze şehrindeki bir binaya gece saatlerinde düzenlenen İsrail hava saldırısında hasar gören yerinden edilmiş kişilerin barındığı çadır kampını inceleyen Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail, Gazze şehrinde kalan sakinlere insani yardım alanlarına gitmelerini ‘tavsiye ediyor’

Gazze şehrindeki bir binaya gece saatlerinde düzenlenen İsrail hava saldırısında hasar gören yerinden edilmiş kişilerin barındığı çadır kampını inceleyen Filistinliler (Reuters)
Gazze şehrindeki bir binaya gece saatlerinde düzenlenen İsrail hava saldırısında hasar gören yerinden edilmiş kişilerin barındığı çadır kampını inceleyen Filistinliler (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, ordunun tahminlerine göre Gazze şehrinde yaşayan 250 binden fazla kişinin kendi güvenlikleri için şehirden ayrıldığını açıkladı.

Adraee, X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: “Dün duyurduğumuz gibi, kendi güvenliğiniz için er-Reşid Caddesi'ni kullanarak, el-Mevasi'deki insani yardım bölgesine ve kamplardaki boş alanlara derhal taşınmanızı tavsiye ediyorum. Orada sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere çok daha iyi insani yardım alacaksınız.”

Paylaşımın devamında, “İsrail ordusu, Gazze şehrinde Hamas'ı yenilgiye uğratmaya kararlı ve bu nedenle saldırılarının şiddetini artırıyor. Hamas'ın yalanlar yayarak sizi şehirden ayrılmaktan alıkoyma girişimleri, kendi bekası için sizin hayatlarınızı tehlikeye atmaya hazır olduğunu kanıtlıyor. Kendi güvenliğiniz için, belirlediğimiz bölgelere tahliye olun ve Hamas mensupları tarafından kurulan tüm barikatları bildirin” denildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu pazartesi günü Gazze sakinlerinden, İsrail'in şehre düzenleyeceği saldırı öncesinde bölgeden ‘ayrılmalarını’ istedi. Netanyahu, bu saldırıların Gazze'de büyük çaplı bir kara harekatının sadece başlangıcı olduğunu bildirdi.

İsrail'in saldırıları, yardım kuruluşlarının, şiddetli gıda kıtlığı nedeniyle sivil halkın karşı karşıya olduğu felaket durumunun daha da kötüleşeceği yönündeki uyarılarına rağmen gerçekleşiyor. Şimdiye kadar gıda kıtlığı nedeniyle 142'si çocuk olmak üzere 411 kişi hayatını kaybetti.


Şara: İsrail ile yeni bir güvenlik anlaşması için müzakereler sürüyor... Suriye bölünmeyi kabul etmiyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (SANA)
TT

Şara: İsrail ile yeni bir güvenlik anlaşması için müzakereler sürüyor... Suriye bölünmeyi kabul etmiyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (SANA)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara dün yaptığı açıklamada, ülkesinin 1974 anlaşmasını veya benzer bir formülü yeniden yürürlüğe koyabilecek bir güvenlik anlaşması için İsrail ile müzakereler yürüttüğünü belirterek, bu müzakerelerin ‘henüz sona ermediğini’ vurguladı.

Suriye devlet kanalı el-İhbariyye’ye verdiği röportajda eş-Şara, ‘Şam'ın başından beri anlaşmaya bağlı kalacağını açıklamasına rağmen’, İsrail'in eski rejimin devrilmesini Suriye'nin 1974 anlaşmasından çekilmesi olarak gördüğünü ifade etti. Eş-Şara, Tel Aviv'in sivil ve askeri hedefleri bombalayarak ‘kendisi için en güvenli seçenek’ olarak nitelendirdiği yolu seçtiğini ve bunun ‘haklı gösterilemez’ olduğunu belirtti.

Eş-Şara, Suriye'nin Birleşmiş Milletler'e (BM) mektup yazarak müdahale gücünün önceki konumuna dönmesini talep ettiğini doğruladı.

Suriye Cumhurbaşkanı, Suriye'deki siyasi değişimin ardından İsrail'in bazı politikalarının ‘eski rejimin devrilmesinden duyduğu üzüntüyü yansıttığını’ açıkladı. Eş-Şara, İsrail'in, Suriye'nin ‘İranlılarla savaş alanı ve hesaplaşma arenası’ olarak kalmasını istediğini ifade etti.

Tahran ile ilişkiler konusunda eş-Şara, önceki rejimin devrilmesinin bölgeden ‘İran'ın vekil güçlerinin’ uzaklaşmasına ve Suriye-İran ilişkilerinin ‘soğukluk dönemine’ girmesine yol açtığını söyledi. Eş-Şara, “İran ile yaralarımız daha derin. Ancak İranlılarla aramızda kalıcı bir kopukluk olacağını söylemiyoruz” ifadelerini kullandı.

Suriye ile Rusya arasındaki yakın bağlara işaret eden eş-Şara, ilişkilerin Suriye'nin egemenliği ve karar alma bağımsızlığı temelinde kurulmasının önemli olduğunu vurguladı.

Yeni Suriye yönetiminin Rusya ile çok sayıda bağı miras aldığını ve ‘bu bağların sakin ve ölçülü bir şekilde korunması ve yönetilmesi gerektiğini’ bildirdi.

Eş-Şara, Suriye'nin dünyadaki hiçbir ülkeyle gerginlik veya çatışma içinde olmak istemediğini ve politikasının ‘bölgedeki ve dünyadaki tüm ülkelerle ilişkilerde tam bir sükûnet arayışına’ dayandığını ifade etti.

Suriye Cumhurbaşkanı, ülkesinin ‘bölünmeyi veya özerklik ya da benzeri herhangi bir iddiayı kabul etmediğini’ vurgulayarak, “Suriye'nin kuzeydoğusu bölünme yoluna gitmek isterse, bu Irak ve Türkiye'ye zarar verecektir” dedi.

Cooper ve Barrack ile görüşme

Diğer yandan eş-Şara, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Şam ve Washington arasında siyasi ve askeri alanda iş birliği yolları ve stratejik ortaklığı güçlendirme konusundaki ortak konuları görüştü.

Suriye Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Şam'daki Halk Sarayı'nda gerçekleşen toplantının ‘karşılıklı çıkarları gözeten ve Suriye ile bölgedeki güvenlik ve istikrarın temellerini güçlendiren bir şekilde’ iş birliği olanaklarına odaklandığı belirtildi.

CENTCOM ise yaptığı açıklamada, Cooper ve Barrack'ın, çeşitli Suriyeli silahlı grupların yeni Suriye ordusuna entegre edilmesi için yürütülen müzakereler de dahil olmak üzere, bölgedeki ABD hedeflerine hizmet eden çabaları sürdürme taahhütlerini yinelediklerini belirtti.

CENTCOM, Cooper ve Barrack'ın Suriye'de DEAŞ'a karşı mücadeleye verdiği destekten dolayı eş-Şara'ya teşekkür ettiklerini belirtti. CENTCOM tarafından yapılan açıklamada, “Ülkede DEAŞ tehdidinin ortadan kaldırılması, ABD topraklarında saldırı riskini azaltacak ve Başkan Donald Trump'ın müreffeh bir Ortadoğu ve istikrarlı bir Suriye vizyonuna katkıda bulunacaktır” denildi.

ABD yetkilileri ayrıca, ‘Suriye'nin, ülkedeki Amerikan vatandaşlarının geri dönüşüne yönelik çabaları destekleme rolünü’ övdü.

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında birçok Amerikalı kayboldu veya öldürüldü.

Eş-Şara ve eşi Latife ed-Durubi, Cooper ve eşi Susan Cooper'ı, Barrack ve beraberindeki heyeti, bir dizi bakan ve üst düzey yetkilinin huzurunda Şam'daki Halk Sarayı'nda karşıladı.

ABD, 2014 yılında Suriye ve komşu Irak'ta geniş toprakları ele geçiren DEAŞ ile mücadele etmek için yıllardır Suriye'de askeri üsler bulunduruyor.

Geçtiğimiz dönemde ABD ve Suriye güçleri tarafından DEAŞ hücrelerine karşı ortak operasyonlar düzenlendiği biliniyor. Şarku’l Avsat’ın Suriye devlet kanalı el-İhbariyye’den aktardığına göre geçtiğimiz ağustos ayında bir güvenlik kaynağı, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) güçlerinin İdlib'in kuzeyindeki Atma kasabasında bir evi hedef alan hava operasyonu düzenlediğini ve evin kiracısı olan DEAŞ liderlerinden birini öldürdüğünü söyledi.


Suudi Arabistan, ABD, BAE ve Mısır, Sudan'da üç aylık ateşkes çağrısı yaptı

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) Nisan 2023'te başlayan çatışma öncesi görüntüleri (Arşiv – AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) Nisan 2023'te başlayan çatışma öncesi görüntüleri (Arşiv – AFP)
TT

Suudi Arabistan, ABD, BAE ve Mısır, Sudan'da üç aylık ateşkes çağrısı yaptı

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) Nisan 2023'te başlayan çatışma öncesi görüntüleri (Arşiv – AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) Nisan 2023'te başlayan çatışma öncesi görüntüleri (Arşiv – AFP)

Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır, insani yardımların hızlı bir şekilde ulaştırılabilmesi için Sudan'da üç aylık insani ateşkes çağrısında bulundu.

Bu çağrı, dört ülkenin dışişleri bakanlarının dün yayınlanan ortak açıklamasında yer aldı. Açıklamada, Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmanın ‘dünyanın en kötü insani krizine’ yol açtığı ve bölgesel barış ve güvenliği tehdit ettiği belirtildi.

Açıklamada, mevcut durumun devam etmesinin acıları daha da derinleştirdiği ve bölgesel istikrara yönelik riskleri artırdığı belirtilerek, Sudan'ın geleceğinin, herhangi bir silahlı tarafın kontrolünde olmayan kapsamlı ve şeffaf bir geçiş süreciyle Sudan halkı tarafından kararlaştırılması gerektiği vurgulandı.

Washington'un düzenlediği istişarelerin ardından bakanlar, tüm tarafları insani yardımın tüm yollardan güvenli ve hızlı bir şekilde ulaştırılmasını kolaylaştırmaya, sivilleri korumaya ve altyapıya yönelik ayrım gözetmeyen saldırıları durdurmaya çağırdı.

Bakanlar, kalıcı bir ateşkesin önünü açacak üç aylık bir insani ateşkes önerdiler. Bunu, dokuz ay içinde geniş meşruiyete sahip bağımsız bir sivil hükümetin kurulmasına yol açacak kapsamlı geçiş sürecinin başlatılması izleyecek.

Bakanlar, savaşan Sudanlı taraflara sağlanan her türlü dış askeri desteğin sona erdirilmesi gerektiğini vurguladılar. Zira bu, savaşın uzamasına ve bölgenin istikrarsızlaşmasına neden olan önemli bir faktör.

Siyasi çözüme destek

Dört ülke, Sudan ordusu ve HDK'nin dahil olduğu siyasi bir çözümü desteklemek, tarafları sivilleri ve altyapıyı korumaya zorlamak ve insani yardıma erişimi sağlamak için tüm çabaları göstereceklerini taahhüt ettiler. Ayrıca, aşırılıkçı grupların sınır ötesi tehditlerine karşı koymanın ve Kızıldeniz'in güvenliğini korumanın önemini vurguladılar.

Bakanlar, Sudan'ın geleceğinin ‘Müslüman Kardeşler ile bağlantılı şiddet yanlısı aşırılıkçı gruplar’ tarafından belirlenemeyeceğini belirterek, bu grupların bölgedeki şiddet ve istikrarsızlığı körükleyen rolü konusunda uyardı.

Diğer yandan, Suudi Arabistan ve ABD öncülüğündeki Cidde müzakereleri ve Mısır'ın öncülüğündeki Sudan Sivil ve Siyasi Güçler Konferansı da dahil olmak üzere, barışçıl bir çözüme ulaşmak için bölgesel ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışma taahhütlerini yinelediler.

Yapılan ortak açıklamaya göre, bakanlar bu ayın sonlarında dışişleri bakanları düzeyinde yapılacak yeni dörtlü toplantıda istişarelerine devam etme konusunda anlaştılar.

Müslüman Kardeşler'in reddi

Sudan Maliye Bakanı Cibril İbrahim, orduyla ittifak halindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi'nin lideri (Reuters)Sudan Maliye Bakanı Cibril İbrahim, orduyla ittifak halindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi'nin lideri (Reuters)

Açıklamada, 2019 yılına kadar 30 yıl boyunca ülkeyi yöneten ve savaş sırasında orduyu desteklemek için siyasi sahneye geri dönen İslamcılar kastedilerek, Müslüman Kardeşler veya ona bağlı grupların Sudan'da herhangi bir rol oynaması reddedildi. Bu nedenle ABD dün, bölgesel istikrarsızlığı körükleyen ve İran'ı destekleyen rolleri nedeniyle Sudanlı ‘İslamcı partiler’ olarak tanımladığı gruplara yaptırım uyguladı.

ABD Hazine Bakanlığı'na bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi yaptığı açıklamada, yaptırımların Sudan Maliye Bakanı Cibril İbrahim ve orduyla birlikte savaşan İslamcı grup el-Bera bin Malik Tugayı'nı da kapsadığını, bunların savaşa katılımları ve İran'la bağları nedeniyle yaptırım uygulandığını belirtti.

Bakanlık, Sudan Maliye Bakanı’nın İran hükümetiyle siyasi ve ekonomik bağları güçlendirmek için iş birliği yaptığını ve geçtiğimiz kasım ayında Tahran'ı ziyaret ettiğini belirtti. Son yaptırımların ‘Sudan'daki İslamcıların etkisini sınırlamak ve İran'ın bölgesel faaliyetlerini kısıtlamak’ amacını taşıdığını bildirdi.

Darfur'da silah ambargosunun uzatılması

Darfur'da bir yılı aşkın süredir Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatma altında tutulan el-Faşir kentinde halka ücretsiz yemek dağıtılıyor. (AFP)Darfur'da bir yılı aşkın süredir Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatma altında tutulan el-Faşir kentinde halka ücretsiz yemek dağıtılıyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi dün, sık sık ihlal edildiği için eleştirilen, Sudan'ın batısındaki sorunlu Darfur bölgesine uygulanan silah ambargosunu bir yıl daha uzattı.

Güvenlik Konseyi, oybirliğiyle aldığı kararla, 2005 yılından bu yana uygulanan ve yalnızca Darfur bölgesini hedef alan, beş kişiye yönelik bireysel yaptırımlar (mal varlıklarının dondurulması, seyahat yasağı) ve silah ambargosunu içeren yaptırımları 12 Eylül 2026 tarihine kadar uzattı.

ABD temsilcisi John Kelly, “Darfur'daki durum, yaygın şiddet, büyük insani sorunlar ve kitlesel göç ile ciddiliğini korumaktadır” dedi.

Uzatma kararının ‘açık bir mesaj verdiğini’ belirten Kelly, ‘uluslararası toplumun silah akışını durdurmaya ve Darfur'daki şiddet ve istikrarsızlık eylemlerinden sorumlu olanlardan hesap sormaya kararlı olduğunu’ ifade etti

Şarku’l Avsat’ın görüştüğü diplomatik kaynaklar, bazı ülkelerin silah ambargosunun coğrafi kapsamını Kordofan bölgesini de içerecek şekilde genişletmeyi önerdiğini, ancak BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip Rusya'nın bu öneriye şiddetle karşı çıktığını bildirdi.

Nisan 2023'te Sudan'da, Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile eski yardımcısı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki HDK arasında savaş çıktı. Kanlı çatışmalar ülkeyi böldü ve on binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden oldu.