Hamas, Lübnan’da Aksa Tufanı İzcileri’ne gelen tepkiler üzerine geri çekildi

Muhalefet geçmişe dönmemek konusunda uyarıyor ve sorumluluğu Hizbullah’a yüklüyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar, Gazze’deki savaşın sona ermesi talebiyle Beyrut’ta gösteri düzenledi. (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar, Gazze’deki savaşın sona ermesi talebiyle Beyrut’ta gösteri düzenledi. (Reuters)
TT

Hamas, Lübnan’da Aksa Tufanı İzcileri’ne gelen tepkiler üzerine geri çekildi

Sınır Tanımayan Doktorlar, Gazze’deki savaşın sona ermesi talebiyle Beyrut’ta gösteri düzenledi. (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar, Gazze’deki savaşın sona ermesi talebiyle Beyrut’ta gösteri düzenledi. (Reuters)

Lübnan’da Kudüs’ü kurtarmak için Aksa Tufanı İzcileri’nin kurulduğunu duyurması, geniş çapta tepkiyle karşılaştı. Geçmişe dönmeye karşı uyarılar yapıldı. Bu durum, Hamas’ın geri çekilmesine ve kastedilenin askeri harekât olmadığını belirttiği bir açıklama yapmasına yol açtı.

Başbakan Necib Mikati, bu adıma karşı olduğunu açıklarken, “Bu konu tamamen reddedilmiştir ve kabul etmeyeceğiz” dedi. Mikati ayrıca, ilgili tarafların geri adım attığını ve amaçlarını açığa kavuşturduğunu dile getirdi.

Hamas, yaptığı açıklamada Lübnan’da Aksa Tufanı İzcileri projesinin nedenlerini şöyle sıraladı:

“Gençlerin tehlikeli toplumsal olgulara kapılmasının, düşmanca ve zararlı projelerde kullanılmalarının önlenmesi, onların Filistin davasına bağlanması, onun için çalışması ve davanın savunulması hedeflendi. Bu adım, bazılarının tahmin edebileceği gibi önceki Filistin deneyimine geri dönmeye ilişkin stratejik yönlendirmelerle bağlantılı değildir.”

Açıklamada ayrıca Lübnan’ın egemenliğine saygı duyulduğu, kanunlarına bağlı olundupu, güvenliği ve istikrarına önem verildiği ve iç işlerine karışılmadığı vurgulandı.

Muhalefet, Hamas’ın askeri çağrısını oybirliğiyle reddederken, çoğunluk asıl sorumluluğun savaş ve barış kararını tekelinde bulunduran Hizbullah’a ait olduğunu düşünüyor. Kaynaklar, bunun, Hizbullah’ın Lübnan’daki kaosu meşrulaştıran silahlarıyla mücadelenin doğruluğunu gösterdiği görüşünde.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar şu açıklamayı yaptı:

“Lübnan’da Hamas hareketinin olmadığını, Hizbullah’ın bağlantı kuran, planlayan, emir veren, uygulayan bir hareket olduğunu ve tüm Filistinli grupların onun isteği ve denetimi dışında herhangi bir harekette bulunmadığını herkes biliyor. Dolayısıyla yayınlanan beyan, tarafın talebi üzerine verilmiş bir beyandır.”

Kaynaklar ayrıca, ulusal mülahazalar ne olursa olsun yasa dışı silahlara dayalı olarak, Lübnan’ı kaosa sürükleyen ve Lübnan’ın sınırlarını Filistin örgütlerine açan tarafla çatışmanın yaşandığını, bunun halen devam ettiğini ve böyle kalacağını vurguladı. Hamas’ın beyanının, Lübnan’ın tepkisinin sonucu olduğunu ifade eden kaynaklar, açıklamanın kimseyi atlamadığını ve Hamas tarafından değil, Hizbullah tarafından yayınlandığını kaydetti.

Eski Başbakan Fuad Sinyora da Filistin’in Lübnan’dan yapacağı silahlı eyleme karşı olunduğunu vurgulayarak, Lübnan halkının Filistin halkının yanında durduğunu ifade etti. Sinyora sözlerini şöyle sürdürdü:

“Filistinli kardeşlerin Lübnan’dan silahlı eylemlere geri dönmeleri yönündeki herhangi bir düşünce kabul edilemez.

Lübnan halkı, tüm silahlı milislerin dağıtılmasını öngören Taif Anlaşması’nı onayladı. Halk, Lübnan devletinin tüm sahaları ve ulusal toprakları üzerinde münhasır otoritesinin tesis edildiğini vurguladı. Ayrıca Lübnan’ın Arap ve uluslararası meşruiyet kararlarına, özellikle de 1701 sayılı karara tam bağlılığını dile getirdi.”

Lübnan Ketaib Partisi lideri Milletvekili Sami Cemayel ise geçmişe dönmeyi kabul etmediğini söyleyerek, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada “Aksa Öncüleri, Filistin’dedir. Lübnan’da değildir. Lübnanlı da değildir. Geçmişe dönmeyeceğiz” ifadelerine yer verdi.

Özgür Yurtsever Hareket lideri Milletvekili Cibran Basil de Lübnan’da ‘Hamas Land’ (Hamas Toprağı) kurulmasını kabul etmediğini söyledi. Basil, X üzerinden şu açıklamayı yaptı:

“Hamas hareketinin Lübnan’da Aksa Tufanı Öncüleri kurulduğunu duyurmasını ve Filistinli gençleri buna katılmaya çağırmasını kesinlikle reddediyoruz. Ayrıca Lübnan topraklarından kaynaklanan her türlü silahlı eylemin ulusal egemenliğe saldırı olduğu kanaatindeyiz.”

Basil, ‘Lübnanlıların 1990’dan bu yana Taif Anlaşması’nda kamplardaki ve kamp dışındaki Filistinlilerden silahların toplanması gerektiği konusundaki uzlaşıyı ve 1969’dan bu yana Lübnan’daki Filistinlilere yönelik silahlı eylemi yasallaştıran Kahire Anlaşması’nın iptali konusunda anlaşmaya vardıkları noktaları’ hatırlattı.

Diğer yandan milletvekili Eşref Rifi de Aksa Tufanı İzcileri’nin kurulmasını ciddi bir hata olarak nitelendirdi. Rifi açıklamasında “Bundan geri adım atılmasını talep ediyoruz. Çünkü bu, hatırlanmaması gereken bir anıyı canlandırıyor. Onu ticarete dönüştüren direniş ekseninin yararına Filistin davasına zarar veriyor” dedi.

Ulusal Liberal Parti Başkanı Milletvekili Camille Chamoun da yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Lübnan’ın Hamas Land’a dönüşmesini kabul etmiyoruz. Aynı zamanda içerdeki dış hesapları olan bazı ajanlar uğruna yok edilecek bir çatışma alanına dönüştürülmesini de reddediyoruz. Bu durum, Lübnan’ın egemenliğini koruduğunu iddia eden ve askeri yapının başına saldıran bazı kişilerin boyunduruğu altındadır.”



Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
TT

Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)

Ürdünlü bir yetkili, Kral Abdullah II ile eski İngiliz Başbakanı Tony Blair arasında 2003 Irak işgalinden önce Londra'da gerçekleşen görüşmede, Haşimi Hanedanlığı'nın Saddam Hüseyin sonrası Irak düzenlemelerinde rol almasına dair herhangi bir ima bulunduğunu yalanladı.

Yetkilinin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalar, "görüşmeyle ilgili sızdırılan İngiliz belgelerine" dayanarak Ürdün hükümdarının bu fikri Blair ile gündeme getirdiğini iddia eden haberlere yanıt olarak geldi. Yetkili, bu haberlerin "Ürdün hükümdarına atfedilen eksiklikler ve yanlış iddialar içerdiğini" vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın elinde 25 Şubat 2003'te gerçekleşen toplantının Ürdün tutanaklarının bir kopyası bulunuyor ve bu tutanaklarda Ürdün hükümdarının Haşimi hanedanının Irak'taki rolüne dair herhangi bir öneride bulunduğuna dair bir şey yok. Aksine, tutanaklarda Saddam Hüseyin'in sürgüne gitmesi önerisinden bahsedildiği ve "bu öneriyi Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri sunmalı" denildiği belirtiliyor.


Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
TT

Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)

Bilgi sahibi bir Mısırlı kaynak, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Mısır güçlerinin Sina’daki varlığının, Mısır’ın ulusal güvenliğini korumaya yönelik olduğunu ve Kahire’nin bu konuda ne pazarlık ne de teşvik kabul edeceğini” söyledi. Kaynak, “Bu dönemde, söylentilerin aksine, herhangi bir baskı altında Sina’dan tek bir askerin bile çekilmediğini” vurguladı.

Kaynak, söz konusu meselenin ülkenin güvenliği ve iki yıldır şiddetli bir savaşa sahne olan bölgeyle olan sınırların korunmasıyla ilgili olduğunu belirtti. İsrail’in bu savaşı Mısır topraklarına doğru genişletme girişimlerine işaret eden kaynak, konunun başka dosyalarla ya da herhangi bir anlaşma ve pazarlıkla bağlantılı olmadığını ifade etti.

Kaynak ayrıca, Sina’daki Mısır askeri varlığının azaltıldığına dair İsrail basınında yer alan haberlerin, bu bölgede Mısır’ın askeri varlığının arttığından şikâyet eden ve uyarılarda bulunan raporlarla çeliştiğine dikkat çekti. Kaynak, iki ülke arasındaki barış anlaşmasında, ‘Mısır'ın ihtiyaç duyduğu zamanlarda güvenliğini korumak için bu varlığı sürdürmesine izin veren yeni hükümler olduğunu’ belirtti.

İsrail merkezli Bhol haber sitesi, Enerji Bakanı Eli Cohen’in, Mısır’la yapılan büyük doğal gaz anlaşması ile Mısır güçlerinin Sina’daki yeniden konuşlanması arasında doğrudan bir bağ bulunduğuna işaret ettiğini yazdı. Site, İsrail Ordu Radyosu’nun, anlaşmada Mısır ordusunun Sina’daki hareketlerini düzenleyen açık bir maddenin neden yer almadığını sorması üzerine Cohen’in, “Geçen hafta Mısır güçlerinin Sina Yarımadası’ndan çekildiğine dair yayımlanan haberleri okuduysanız, bunun sebepsiz olmadığını bilin” dediğini aktardı.

İsrail basınında yer alan haberlerde, Cohen’in anlaşmanın dört ay ertelenmesinin nedenlerinden birinin ‘Mısır’la barış meselesi’ olarak tanımladığı konuya bağlı olduğunu söylediği ifade edildi. Bu ifadenin, İsrail’in, Mısır’ın Sina’daki askeri varlığa ilişkin Camp David Anlaşması hükümlerine bağlılığı konusundaki endişesini yansıttığı değerlendirmesi yapıldı.

Söz konusu haberler, Mısır hükümetine muhalif bazı blog yazarları tarafından dolaşıma sokularak, İsrail baskısıyla Sina’daki Mısır askerî varlığının azaltıldığı iddiaları dile getirildi. Buna karşılık, Mısır yönetimine yakın isimler ise tüm göstergelerin Sina’da askerî tahkimatın artırılmasına yönelik bir planı işaret ettiğini savundu.

frgty
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısının oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. (Reuters)

Mısır Basın Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, söz konusu iddialara, medyaya yaptığı açıklamalarla yanıt vererek, ‘Sina’daki Mısır güçlerinin sayısının azaltılmadığını ve gaz anlaşmasının tamamen ticari bir konu olduğunu, siyasi hiçbir boyutunun bulunmadığını’ vurguladı. Anlaşmanın hükümetler arasında değil şirketler arasında yapıldığını belirten Raşvan, “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu anlaşma hakkında konuşurken, Mısır tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Mısır’ın üzerinde herhangi bir baskı olmadığını gösteriyor. İsrail’den gelen tüm söylentiler çelişkilidir ve kamuoyuna karşı sahte bir zafer yaratmaya yönelik bir çabadır” dedi.

Geçtiğimiz eylül ayında Axios internet sitesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’tan, Mısır’a Sina’daki mevcut ‘askeri yığınağı’ azaltması için baskı yapmasını istediğini bildirmişti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre, bu bilgilere sahip Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Mısır’ın ‘yalnızca hafif silahların bulunduğu bölgelerde, bazıları saldırgan amaçlar için kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini’ iddia etmişti. Bu iddialar, 1979’daki barış anlaşmasına atıfta bulunarak, Mısır’ın anlaşmaya aykırı hareket ettiğini öne sürüyordu.

Mısırlı askeri strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Mısır’ın barış anlaşmasına tamamen sadık olduğunu ve herhangi bir ihlal yapmadığını, aksine İsrail’in Mısır sınırında yasa dışı varlık gösterdiğini’ belirtti. Ferec, “Mısır’ın Sina’daki askeri varlığı, ulusal güvenliği korumak ve sınırları güvence altına almak amacıyla gerçekleşiyor” dedi.

Ferec ayrıca, ‘gaz anlaşması nedeniyle Mısır’ın Sina’daki asker sayısını azaltma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bu tür iddiaların Netanyahu hükümetinin, kamuoyuna karşı kendisini güvenlik sağlıyormuş gibi göstermek amacıyla yaydığı asılsız söylentiler olduğunu’ ifade etti.

Ferec, Mısır’ın henüz ABD'nin Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi arasında bir anlaşma yapılmasına yönelik taleplerine dair resmi bir açıklama yapmadığını belirtti. Mısır’ın bu talepleri kabul ettiği iddialarına da tepki göstererek, ‘görüşme talebinde bulunan tarafın Netanyahu ve ekibi olduğunu’ vurguladı. Ferec, “Mısır, gaz anlaşmasının her iki ülkenin çıkarına hizmet edeceğini biliyordu. Bu anlaşma hükümetler arasında değil şirketler arasında yapılmış bir ticari anlaşmadır” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, geçtiğimiz çarşamba akşamı, Mısır’a doğal gaz ihracatıyla ilgili 112 milyar şekel (yaklaşık 35 milyar dolar) değerinde bir anlaşmanın resmi olarak onaylandığını duyurdu. Netanyahu, ‘İsrail enerji sektöründeki en büyük gaz anlaşması’ olarak nitelendirilen anlaşmanın ‘İsrail için büyük bir başarı’ olduğunu söyledi.

Netanyahu ayrıca, anlaşmanın onaylanmasının ardından İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunmasını sağlamak için yoğun müzakereler yapıldığını, ancak güvenlik nedenleriyle anlaşmanın detaylarına girmeyeceğini belirterek, sadece anlaşmanın onaylandığını duyurdu.


Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
TT

Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)

Washington’daki kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper’ın, Halep’in kuzeyindeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde dün yeniden patlak veren Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye ordusu arasındaki çatışmaları yatıştırmak amacıyla temaslar yürüttüğünü bildirdi. Kaynaklar, bu girişimlerin, DEAŞ’ın ve düşman bölgesel güçlerin faydalanabileceği bir gerilimin önlenmesini hedeflediğini belirtti.

Çatışmaların, SDG keskin nişancılarının Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelere ateş açmasının ardından başladığı aktarıldı. Bu durumun, iki taraf arasında imzalanmış ateşkes anlaşmasının ihlali anlamına geldiği kaydedildi. ABD destekli Kürt güçlerin, Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetimi kaybetme endişesiyle Şam’daki geçiş hükümetine entegrasyon planlarına karşı çıktığı ifade edildi.

Bu çatışmaların üzerinde, yeni Suriye hükümetinin kontrolünü zayıflatmayı amaçlayan İran müdahalelerinin gölgesinin dolaştığı belirtildi. ABD istihbarat raporlarına göre İran, Suriye’ye ve bölgedeki milislerine yönelik silah akışını sürdürmek için çabalarını yoğunlaştırıyor ve Şam yönetiminin yasa dışı silah kaçakçılığı güzergâhlarını dağıtmaya yönelik aldığı önlemlere uyum sağlamaya çalışıyor.

cdfrgt
Diplomatlar, Lübnan Ordusu eşliğinde Lübnan'ın güneyinde gerçekleştirdikleri bir tur sırasında, Lübnan Ordusu tarafından güney Litani bölgesinde ele geçirilen bir Hizbullah tünelini inceledi. (Lübnan Ordusu)

Öte yandan çeşitli raporlar, SDG’nin Lübnan’daki Hizbullah ile ilişkilerini güçlendirdiğine işaret etti. Bu kapsamda SDG’nin, Hizbullah adına Ammar el-Musavi başkanlığındaki temsilcilerle Beyrut’ta gizli bir toplantı gerçekleştirdiği aktarıldı. Toplantının, SDG ile Ahmed eş-Şera hükümeti arasındaki anlaşmazlıklar ve iki taraf arasında yeniden başlayan askeri çatışmalar ışığında, Suriye’deki güvenlik sorunlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldığı kaydedildi.

Üç kaçakçılık koridoru

Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nün (ISW) yayımladığı bir raporda, İran’ın kaçakçılık hatlarını yeniden canlandırdığı ve DEAŞ’a ülke içinde saldırılar düzenlemesi için destek verdiği belirtildi. Raporda, Suriye’nin geçiş sürecinde yaşadığı istikrarsızlık ortamında vekâlet çatışmalarının tırmanabileceği ve kaçakçılık ağlarının yayılabileceği uyarısında bulunuldu.

Raporlara göre, İran’ın Suriye’ye silah kaçakçılığı geleneksel ve yeni güzergâhların bir bileşimini içeriyor. Kara yolları ve kamyon taşımacılığı, Tahran’ın silah sevkiyatında başlıca yöntem olmaya devam ediyor. Bu kapsamda üç ana koridor öne çıkıyor: İlki Bağdat’tan er-Ramadi, Elbukemal, Deyrizor ve Tedmür üzerinden Şam’a uzanan hat; ikincisi Tahran’dan Basra ve Bağdat üzerinden et-Tanf’a, oradan da Şam’a giden güzergâh; daha az kullanılan üçüncü yol ise İran’dan Musul ve Haseke üzerinden Lazkiye’ye uzanıyor. Bu hatların, silahların daha sonra Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasını kolaylaştırdığı ifade edildi. Raporda ayrıca İran’ın, SDG’nin kontrolünde bulunan Suriye’nin kuzeydoğusuna özel önem atfettiği vurgulandı.

dfrgt
Suriye'nin doğusundaki Elbukamal'da, ülke dışına kaçırılmak üzere hazırlanan SAM-7 füzeleri ele geçirildi. (SANA)

Raporlarda, sevkiyatların el yapımı patlayıcılar, havan mermileri, tanksavar mayınları, plastik patlayıcılar, uçaksavar füzeleri, hava savunma sistemleri, el bombası fırlatıcıları ve insansız hava araçlarını (İHA) kapsadığı belirtildi. Ayrıca Irak-Suriye sınırı yakınındaki Elbukemal bölgesinde, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından 2018’den bu yana inşa edildiği tahmin edilen ve silahların Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasında kullanılan bir yer altı tünel ağının bulunduğuna dair bilgiler sızdı.

Raporlar, yeni Suriye hükümetinin ülkenin tüm topraklarında denetimi sağlayacak açık ve yeterli kapasitelere sahip olmadığını, sınırları kontrol altına alabilmesi ve toprakları üzerinden yapılan kaçakçılığı engelleyebilmesi için uzun yıllara ihtiyaç duyacağını ortaya koydu.

Engelleme girişimleri

Suriye makamları, İran kaynaklı kaçakçılık girişimlerine karşı koymak için yoğun çaba harcıyor. CENTCOM, içinde bulunduğumuz aralık ayında Şam’daki yönetimi, Hizbullah’a gönderilmek üzere olan sevkiyatları engellemesi nedeniyle övdü.

Ortadoğu uzmanı Ata Muhammed Tebriz ise İran’ın faaliyetlerine ilişkin doğrulanmış raporlar bulunmadığını, ancak farklı medya kuruluşlarının Tahran’ın Suriye’de kendisine bağlı güçleri yeniden inşa etmeye yönelik çabalarına dair haberler yayımladığını söyledi. Tebriz, İran’ın Ahmed eş-Şera hükümetine karşı olan güçlerle iş birliği yapmaya ve bu çevrelerin sesini yükseltmeye çalıştığını savunarak, İran nüfuzunun Suriye’de yeniden kabul edilmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

dfrg
DEAŞ saldırısında hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin cenazelerinin ülkelerine geri gönderilmesi töreni (AP)

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Michael Knights, Beşşar Esed rejiminin çöküşünün teşvik edici bir gelişme olduğunu, ancak bunun İran’ın, Esed rejiminin eski destekçisi olarak, Suriye’yi Lübnan’daki Hizbullah’ı yeniden yapılandırmak için kullanmaktan kolayca vazgeçeceği anlamına gelmediğini söyledi.

Knights, Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte ülkeye araçlar, mali kaynaklar, insani yardımlar, yeniden imar malzemeleri ve tüketim mallarından oluşan bir akışın yaşanmasının beklendiğini, bunların büyük bölümünün komşu ülkelerden kamyon taşımacılığı yoluyla ulaştırılacağını belirtti. İran’ın bu akışı, Suriye, Irak ve Lübnan’daki uzantılarını silahla beslemek için kolaylıkla kullanabileceğine dikkat çekti.

Knights ayrıca İran’ın, geçmişte El Kaide ve Taliban örneklerinde olduğu gibi, Sünni cihatçı gruplarla taktik düzenlemeler yapma konusunda herhangi bir çekince göstermediği uyarısında bulundu. Bu yaklaşımın, Suriye sahasında DEAŞ ile de benimsenebileceğini ifade etti.