Nasır el-Kudva: Arafat yaşasaydı kalaşnikofuyla Gazze'de olurdu

Filistinli eski Bakan Kudva Majalla’ya verdiği röportajda savaşın, Netanyahu'nun iktidardan ayrılması ve yeni bir Hamas da dahil olmak üzere üç büyük değişiklikle sonuçlanacağını söyledi.

İllüstrasyon: Eduardo Ramon
İllüstrasyon: Eduardo Ramon
TT

Nasır el-Kudva: Arafat yaşasaydı kalaşnikofuyla Gazze'de olurdu

İllüstrasyon: Eduardo Ramon
İllüstrasyon: Eduardo Ramon

İbrahim Hamidi

Filistinli lider ve Fetih Hareketi’nin (El Fetih) eski üyesi, Filistinlilerin ‘Ebu Ammar’ olarak zikrettikleri merhum lider Yasir Arafat’ın yeğeni Nasır el-Kudva, 11 Kasım'da Arafat’ın vefatının 19'uncu yıl dönümünde dayısının eğer hayatta olsaydı “Kalaşnikofla Gazze'de olur, dünyanın altını üstüne getirir ve Filistin'in çalışma şeklinde bir devrim yaratırdı” ifadelerini kullandı. Gazze'deki savaşla ilgili uluslararası tarafların tutumunu ‘bir skandal’ olarak niteleyen Kudva, birçok Batılı ülkenin İsrail'in yanında sarsılmaz bir şekilde yer aldığını, Batılı ülkelerden bazılarının İsrail'e fiilen destek ve yardım sağladığını vurguladı.

Kudva, Majalla’ya verdiği röportajda ‘savaşın ertesi günü’ hakkında konuşmak için henüz çok erken olduğunu, ancak İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının üç büyük değişikliğe neden olacağını söyledi. Kudva, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun işi bittiğinden mevcut İsrail hükümetinin değişeceğini, Filistin Yönetimi’nde değişikliğin gerektiğini ve yeni bir Hamas olacağını belirtti.

Kudva, kendisine yöneltilen bir soruya verdiği yanıtta şunları söyledi:

“Yeni bir El Fetih'imiz, yeni bir Hamas'ımız olmalı. Devlet Başkanı Mahmud Abbas görevinde kalsa bile doğrudan kontrolü dışında olması gereken yeni bir Filistin hükümetinde ciddi şekilde yer almalılar. Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) gelince, Gazze Şeridi’ndeki durum düzelir düzelmez seçime gitmeliyiz.”

İşte Nasır el-Kudva ile Zoom üzerinden gerçekleşen röportaj metni:

Bir aydan uzun bir süredir Gazze'de devam eden savaş nasıl durdurulabilir, bu felaketten nasıl kurtulabiliriz?

Ne yazık ki savaşın derhal durdurulması imkansız hale gelmiş gibi görünüyor. İsrail'in politikaları ve uygulamaları bunu açıkça ortaya koyuyor. İsrail’in yaptığı, Netanyahu'nun iddia ettiği gibi Hamas'ı ortadan kaldırma girişimi değil, aksine bunun tüm Filistin halkına karşı, Filistinli sivilleri hedef alan ciddi bir yıpratma savaşı olduğu anlaşılıyor. Bu daha önceki savaşlarda da tekrarlanmıştı, fakat bu savaşta önceki savaşlardan çok daha fazla şiddet kullanıldığına şüphe yok. İsrail işgal ordusunun elindeki tüm savaş araçları sahaya sürüldü.

Batı'nın bu konudaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne yazık ki Filistin halkına dost ve tarafsız hiçbir insani gücün İsrail'in tutumu ve birçok Batılı ülkenin İsrail'le olan sıkı ittifakı nedeniyle bu savaşı durduramayacağı netleşti. Söz konusu Batılı ülkelerden bazıları da İsrail'e destek ve yardım sağlıyor. Bu gerçekten talihsiz bir durum. Çünkü tüm bunlar bazı Batılı ülkelerin yıllardır savunduğu değer sistemini çökertti. Belki sokağın baskısıyla bu durum değişecek ama bu biraz zaman alacak.

ABD Başkanı Joe Biden'ın 18 Ekim'de Tel Aviv'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinden bir kare (Reutes)

İsrail'in tutumunun yanı sıra bazı istisnalar dışında Batı ülkelerinin neredeyse tamamı İsrail'e tam destek veriyor. Filistinliler kararlı bir duruş sergileseler de ne yazık ki bu savaş beklediğimizden daha uzun sürecek gibi görünüyor.

Peki, Arap ülkelerinin tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Arapların olup bitenlerle yüzleşmekte başarısız olduklarına dikkat çekmek istiyorum. Arap ülkelerinin tutumu başta başarısız oldu. Bunu Arap Devletleri Ligi'nin (AL) Kahire'deki Arap ülkelerinin dışişleri bakanları toplantısında açıkça gördük. Zayıf ve sendeleyen bir tutum sergilendi. Ardından Arap ülkelerinin tutumu ciddi anlamda düzelmeye başladıysa da başarısızlıkla başlayınca istenilen noktaya ulaşması biraz zaman alacak. Bu yüzden halen o istenilen noktaya ulaşamadık.

Bu çerçevede Arap ülkelerinin, sadece Filistin davasını ya da Filistin halkını savunmak için değil, kendilerinin de şu an oluşan uluslararası sistemdeki konumlarını savunmaları için İsrail’in saldırıları ve İsrail-ABD politikaları karşısında bu kez kararlı bir şekilde durması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bunu kendi görüşlerini dayatmaları ya da en azından başkalarının onların görüşlerine ve başlıca davalarına saygı duymalarını sağlamak için yapmaları gerekiyor. Bu çok önemli. Bunun gerçekleşmesini umuyorum. Çünkü bunun hem Filistin düzeyinde hem de Arap dünyası düzeyinde büyük faydası olacağı kesin.

Zorla yerinden edilme tehlikesi devam ediyor. Gazze’ye insani yardımların Refah Sınır Kapısı gibi küçük bir girişten yapılmasının dahi engellenmesi abartılı bir tutum. Yardımların sadece Gazze Şeridi'nin güneyine yapılması bile bunun için yeterli.

Filistinlilerin Sina'ya ya da başka bir yere göç etmesinden endişeleniyor musunuz?

Maalesef İsrail’in Gazze Şeridi’nin tamamını hedef almasının ve neredeyse tamamen yok etmesinin, sivil halkı vurmasının asıl amacı da bu. İsrail'in hedefinin bu olduğu ortada. Filistinlilerin bu durum karşısındaki kararlılığı ve Mısır’ın hem Filistin hem de kendi özelindeki nedenleriyle yaşananlar karşısındaki sağlam ve net tutumu, belki de Ürdün ve diğer bazı Arap ülkelerinin tutumu, bu hedeften geri adım atılmasına neden oldu. Ancak bu geri adımın taktiksel olduğuna inanıyorum. Çünkü daha sonra yine aynı hedefe odaklanıldığını gördük. Netanyahu bu konuyu bazı Batılı ülkelerle görüştü. Bazı ülkelerin tutumlarında dalgalanmaların olmasına rağmen henüz bu ülkelerin desteğini alabilmiş değil. Bu pozisyonlarda olumlu ve olumsuz değişiklikler gördük.

Peki ya ABD’nin Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı olduğu açıklaması hakkında ne söylemek istersiniz?

Zorla yerinden edilme tehlikesi devam ediyor. Gazze’ye insani yardımların Refah Sınır Kapısı gibi küçük bir girişten yapılmasının dahi engellenmesi abartılı bir tutum. Bu yardımın sadece Gazze Şeridi’nin güneyine yapılması ve Filistin Kızılayı'na bağlı Şifa Hastanesi ve Kudüs Hastanesi gibi büyük hastanelerin olduğu kuzey kesimine hiç ulaştırılmaması bunun için yeterli. Gazze’nin kuzeyinde sadece bir insanlık trajedisi yaşanmıyor, aynı zamanda Filistin'in insani ihtiyaçları ve Filistin halkının içinde bulundukları şartlarda da İsrail’in ve Batı’nın vahşeti söz konusu. Tüm bunlar, yaşananların İsrail’in sadece Hamas'ı hedef almadığını, aynı zamanda Filistin’in bekasını ve Filistinli sivilleri de hedef aldığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Sizce Gazze'de olup bitenlerle yeni dünya düzenini kurulması çabaları arasında bir bağlantı var mı?

Kuşkusuz bir bağlantı var, en azından Gazze'de yaşananların Ortadoğu’yu kimin kontrol edeceğiyle ilgili doğrudan bir etkisi söz konusu ve İsrail bunun için çabalıyor. İsrail'in bu mücadelesinin bir kısmı, tam da 7 Ekim'de kaybettiği prestijini ve yeteneklerini geri kazanmasını amaçlıyor. Çünkü İsrail bir kez daha bu bölgeyi siyasi ve ekonomik olarak kontrol altına almak istiyor. Eğer Araplar kendi kaderleri ve bölgenin geleceği konusunda karar verici olmak istiyorlarsa, öncelikle bu konuda net bir tutum sergilemeleri gerekiyor.

İsrail'in 11 Ekim'de Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanlar sonucunda yıkılan binalar (Reuters)

Bunun yanında kimin lideri olacağı ve eğilimleri belli olmayan bu değişen dünya, kendi gündemini dayatan, tutumlarını empoze eden ve bu yeni uluslararası sisteme kendi tutumlarına saygı duyulmasını zorunlu kılan güçleri, ülkeleri ve partileri daha çok dinleyecek ve daha fazla saygı duyacaktır.

Öyle ya da böyle, beğenin ya da beğenmeyin, olan bitenin, genel küresel durum ve uluslararası sistemin, özellikle de Ortadoğu’nun geleceği üzerinde kesinlikle bir ilişkisi ve etkisi var.

Gazze savaşının bitmesinin ertesi günü hakkında çok şey okumuş ve duymuşsunuzdur. Ertesi gün hakkında yapılan konuşmalarla ve Gazze'de ertesi gün için ne düşünüyorsunuz?

Bazı detayları konuşmak için henüz erken olsa da zor durumda kaldığımızda bile, ayrıntılardan bağımsız olarak en azından genel yönleriyle düşünmeye başlamanın ve farklı alternatifleri değerlendirmenin daha uygun olduğunu biliyoruz. Bu yüzden bunları düşünmek zorundayız. Çünkü artık çok sayıda kurum araştırıyor, yazıyor ve makaleler yayınlıyor. Tüm kötü fikirlerle yüzleşmeli, kendi bakış açımızdan sağlam fikirler sunmalı ve bu fikirleri dayatmalıyız. Bir kez daha, genel yönde de olsa, çünkü ayrıntılar için henüz biraz erken. Bana göre yaşananların üç sonucu olacak.

Nedir o sonuçlar?

Birincisi, İsrail hükümeti değişecek. Ben Netanyahu'nun işinin bittiğini düşünüyorum. Ama bu İsrail'in ve İsrailli seçmenin tutumuna bağlı bir konu. Bu konuya müdahale etmek benim ya da bir başkasının haddi değil. Fakat mantıken böyle bir değişimin olduğunu görmemiz gerekiyor.

İkincisi, Filistin Yönetimi’nde değişim gerekiyor. Bu değişimin bir süre önce olması gerekiyordu. Burada Filistin Devlet Başkanı seçiminin en son 2005 yılında yapıldığını belirtmeliyim. Filistin Temel Yasasına göre devlet başkanlığı seçimleri dört yılda bir yapılmalı ve bir kişi en fazla iki dönem bu görevi üstlenmeli. Yani en fazla sekiz yıl bu görevde kalmalı. Devlet Başkanı’nın yakın çevresinden bazı kimseler, ikinci seçimler yapılmadığı için Abbas’ın halen birinci döneminde olduğunu söylüyorlar. Hem seçimlerin yapılmasını engelliyorsunuz hem de bunun bir döngü olduğunu ve halen çok zamanımızın kaldığını iddia ediyorsunuz. Devlet Başkanı doksanlı yaşlarına merdiven dayadı. İktidarının başarısız olduğu şeklindeki ayrıntılara girmeden, sadece anayasal açıdan bu bile görevini sürdürmemesi için yeter de artar. Dolayısıyla bu değişimin gerçekleşmesi gerekiyor. Özellikle Gazze Şeridi'nde yaşananlardan sonra bunun bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum.

İsrail, Hamas'ı bitirmek ya da tamamen yok etmek hedefinde başarısız olacak. Böyle bir şey gerçekleşmeyecek. Çünkü Hamas, Filistinli kitleler arasında var olan bir fikir ve ideolojidir.

Mevcut Filistin Yönetimi’nin ve yetkililerinin şu an yapması gereken önemli görevleri yerine getirmek şöyle dursun, Gazze Şeridi’ne ayak basmaktan dahi aciz olduğuna inanıyorum. Elbette Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin birliğini korumalıyız. Her türlü siyasi sürecin nihai sonucunu belirleyecek bir siyasi çerçeve oluşturulmasını talep etmekten geri durmamalıyız. Burada, Filistin Devleti'nin varlığını ve Filistin yönetimleriyle İsrail’in karşılıklı olarak birbirlerini tanımları gerektiğini teyit ediyorum. Tüm tarafların bu konuda ilk andan itibaren açık ve net bir taahhütte bulunması gerekiyor.

Üçüncü sonuç nedir?

https://www.majalla.com/node/304026/سياسة/ناصر-القدوة-لو-كان-عرفات-حيا-لكان-في-غزة-مع-كلاشينكوف

Üçüncüsü, elimizde yeni bir Hamas olacak. İsrail, Hamas'ı bitirmek ya da tamamen yok etmek hedefinde başarısız olacak. Böyle bir şey gerçekleşmeyecek. Çünkü Hamas, Filistinli kitleler arasında var olan bir fikir ve ideolojidir. Dolayısıyla bu hedefin başarıya ulaşması neredeyse imkansız.

Cibaliye Mülteci Kampı’nda enkazlar arasında arama yapan Filistinlileri seyreden bir adam 1 Kasım 2023 (AP)

Öte yandan İsrail Hamas'a zarar da verebilir ve Hamas'ı askeri ve siyasi düzeyde önemli ölçüde zayıflatabilir.

İster Hamas açısından olsun ister yeni Filistin siyasi sisteminden sorumlu olanlar açısından olsun her halükarda Hamas'ın siyasi yapısında, vizyonunda ve Filistin siyasi sistemine dahil olma boyutunda, Filistin Yönetimi’ne ve FKÖ’ye bağlılığı, ortak siyasi duruşu ve buna benzer konularda bir değişiklik olması kaçınılmaz. Zor olacağı kesin ama bunu topluma empoze etmeye çalışmalıyız. Bence bu çok önemli. Bu alanda bazı dış tarafların söylemlerindeki tuzaklara düşmemeliyiz.

En nihayetinde İsrail Gazze Şeridi'nde tutunamayacak ve acı bir deneyim yaşayacak. Elbette Gazzelilerin işi kolay değil. İsrail, Hamas'ı yok edip Gazze Şeridi'nde kalmanın mümkün olduğuna inansa bile işler umduğu gibi olmayacak.

Netanyahu, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki güvenlik kontrolünü tamamen eline alacağını söyledi. ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross, Gazze’de Arap ülkelerinden gözlemciler ve Arap güçleri konuşlandırılması hakkında bir yazı yazdı. Uluslararası gözlemci kuruluşların konuşlandırılması gibi fikirler ortaya atıldı. Farklı senaryolar var. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle Netanyahu’nun açıklamalarının İsrail'in bu alandaki aşırı kafa karışıklığının bir başka ifadesi olduğunu belirtmek isterim. İsrailliler ne yapacaklarını bilmiyorlar. Geçmişte böyle şeyler söylemiyorlardı. Aksine Gazze Şeridi’nin ne tamamının ne de bir kısmının işgal edilmesiyle ilgilendiklerini söylüyorlardı. Netanyahu, savaştan sonra İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki güvenlik kontrolünü tamamen eline alacağını söylüyor. Aynı zamanda bu tür konuşmalara karşı ABD’nin tutumu açık. ABD, bunun olmaması gerektiğini söylüyor.

Sonuç olarak, İsrail Gazze Şeridi'nde kalamayacak ve acı bir deneyim yaşayacak. Gazzelilerin işi kolay değil. İsrail, Hamas'ı yok edip Gazze Şeridi'nde kalmanın mümkün olduğuna inansa bile işler umduğu gibi olmayacak.

Uluslararası bir gözlemci ya da askeri gücün Gazze’ye konuşlandırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu çok saçma. Örneğin, Finlandiya'dan birini tutup Cibaliye Mülteci Kampı’na ya da Şucaiyye mahallesine getirilmesi düşünülebilir mi? Burası Filistin toprağıdır. Sakinleri de ancak Filistinliler tarafından yönetilebilecek Filistinlilerdir. Bu noktada Filistin Yönetimi konusunda söylediklerime geri dönüyoruz. En iyi çözüm Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nin ve Batı Şeria'nın geleceğine, dolayısıyla bir bütün olarak Filistin halkının ve bağımsız Filistin Devletinin geleceğine olumlu bir katkıda bulunacak şekilde değişmesidir.

FKÖ’yü yeni bir El Fetih ve yeni bir Hamas ile yeniden kurmayı ve Gazze'nin bu otorite tarafından yönetilmesini mi, yoksa FKÖ’nün yenilenmesini mi öneriyorsunuz?

Bunu FKÖ ile ilgili olarak değil, Filistin Yönetimi ile ilgili olarak öneriyorum. Evet, yeni bir El Fetih'imiz ve yeni bir Hamas'ımız olmalı. Onlar, Devlet Başkanı Abbas görevinde kalsa bile doğrudan otoritesinin dışında olması gereken yeni bir Filistin hükümetine ciddi şekilde yer almalılar.

FKÖ ile ilgili olarak ise Gazze Şeridi toparlanır toparlanmaz ve Batı Şeria’daki bazı sorunlarla birlikte yönetim ve hükümet meselesi çözülür çözülmez seçime gitmeliyiz. Bu seçimler, FKÖ’nün yeniden inşasına giden güvenilir ve ciddi bir yol. Çünkü seçilen Filistin Yasama Meclisi üyeleri aynı zamanda Filistin Ulusal Konseyi üyeleri de olacaklar. Daha sonra diasporadaki Filistinlilerden, Filistinli gruplardan ve halk birliklerinin temsilcilerinden de ikinci bir üçte bir seçme imkanı doğacak. Böylece ilgili taraflar üçüncü üçte bir seçme konusunda anlaşabilirler. FKÖ, sandıkların önemli bir parçası olduğu ulusal bir cephe olarak kalmaya devam etsin ama bu cephenin tek yolu da bu değil.

'İki devletli çözüm’ ifadesinden nefret ediyorum çünkü ifade sıradan bir vatandaşın dahi zihninde başarısız bir barış süreci olarak yer etmiş durumda. Filistinli gençler önce müzakere, sonra müzakere, sonra yine müzakere fikrine ve 20 yıldır hiçbir sonuç alınamayan barış sürecine karşılar.

7 Ekim'de yaşananlar bizi iki devletli çözüme yaklaştırdı mı yoksa uzaklaştırdı mı? 7 Ekim'de yaşananların Filistin davasına herhangi bir faydası var mı?

‘İki devletli çözüm’ ifadesinden nefret ediyorum çünkü ifade sıradan bir vatandaşın dahi zihninde başarısız bir barış süreci olarak yer etmiş durumda. Muhalif gençlerle ilgili yapılan istatistikler, röportajlar ve rakamlar bu yüzden yayınlanıyor. Filistinli gençler, tıpkı tüm dünya halkları gibi Filistin halkının varlığına ve kendi kaderini tayin etme ve ulusal bağımsızlık hakkına karşı değiller. Önce müzakere, sonra müzakere, sonra yine müzakere fikrine ve 20 yıldır hiçbir sonuç alınamayan barış sürecine karşılar. Her ne kadar dünyadaki diğer halklar gibi Filistin halkının da kendi kaderini tayin etmesinin ve ulusal bağımsızlık hakkının, Filistin Devleti'nin varlığını sürdürmesinin tek yol olduğuna inansam da bu ifadede bir sorun var.

Bir ülkeyle ilgili yapılan boş konuşmalara gelirsek kim ‘tek devlet’ ifadesini kullanıyorsa, çok açık bir gerçeği göz ardı ediyor demektir. Tek devleti savunanların iki karşıt görüşü var. Bunlardan birincisi ideal bir fikir olan tüm Filistin topraklarının özgürleştirilmesidir ve bu görüşü savunanlara saygı duymak zorundasınız. İkincisi ise son derece aptalca olan yeni bir görüş. Bu görüşü savunan insanlar, Büyük İsrail Devleti'ni kabul ettiğimizi öne sürerek 'tek devlet' diyorlar. Sonra bireysel haklar elde etmeye çalışıyoruz! Filistin halkıyla bir arada yaşamayı ve tarihi Filistin topraklarının yüzde 22'si üzerinde bir devlet kurmayı reddedenlerin, kendileriyle eşit haklara sahip vatandaşlar olmanız için size haklar vermeyi kabul edeceklerini aklınız alıyor mu?

Taktik düzeyde 7 Ekim bu çözümü ortadan kaldırdı. Ancak ciddi bir stratejik düzeyde bu çözümün olasılığı arttı. Çünkü en azından akıllı İsrailliler artık önceki politikaların bu tür felaketlere yol açacağını, yeni politikalar düşünmeleri ve Filistin halkıyla, Filistin Devleti'nin varlığı ve iki devlet arasında karşılıklı tanınma temelinde gerçek bir siyasi çözüme gitmeleri gerektiğini anladılar.

Dün bir diplomatla konuşurken bana Hamas'ın bir ‘intihar eylemi’ düzenlediğini, ancak uzun vadede Filistin davasına faydalı olacağını söyledi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

7 Ekim'de yaşananların, operasyonu planlayanlarınki de dahil olmak üzere tüm beklentilerin ötesine geçtiğini düşünüyorum. İsrail güvenlik sisteminin bu şekilde tamamen çökmesi beklenmiyordu. Sonuç olarak, bu operasyonu yapan İzzeddin el-Kassam Tugayları dışında çok sayıda Filistinlinin de İsrail tarafına geçmesi, öngörülemeyen birçok durumun ortaya çıkmasına neden oldu.

Birçok şey oldu. Belki de bir tür ilahi müdahale. Tüm bunlar inşallah gerçek değişikliklere yol açacak. Ama biz Filistinliler olarak her zaman birbirimizi anlama, birbirimizle uyumlu ve birlik olma ve ortak hareket etme temelinde safları sıkılaştırmaya hazır olmalıyız. Yeni Hamas'ın da dahil olduğu teşvik edici bir Filistin siyasi sistemine ihtiyaç var ve mevcut siyasi sistem bunu yapamıyor. Filistin siyasi sistemini baştan aşağı yeniden inşa edebilmemiz için değişim ihtiyacının bir başka nedeni de bu.

İktidarda olmak gibi bir tutkum yok. Böyle bir hayalim de yok. Fakat sonuçta Filistin halkının geleceği hepimizin üzerindeki bir görev. Durum herhangi bir sorumluluk üstlenmemi gerektiriyorsa bu sorumluluğu almaktan kaçmam.

Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın yerine geçmek istediğinizi söyleyenler var mı?

Benim böyle bir hayalim yok. Belki de bu hayatta iktidardan daha güzel şeylerin olduğunu öğrenmişimdir.

Filistin Yönetimi de buna dahil mi?

Evet, özellikle Filistin Yönetimi. Ailenizle güzel vakit geçirmek muhtemelen bundan çok daha iyi. Bu yüzden iktidar tutkum yok. Böyle bir hayalim de yok. Fakat sonuçta Filistin halkının geleceği hepimizin üzerindeki bir görev. Durum herhangi bir sorumluluk üstlenmemi gerektiriyorsa bu sorumluluğu almaktan kaçmam. Ama bunun hayalini kurmuyorum ve buna istekli de değilim.

11 Kasım, Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın vefat yıldönümüydü. Sizce Arafat hayatta olsaydı ne yapardı?

Eğer Yaser Arafat bugün hayatta olsaydı şu anki noktaya gelemezdik, öncelikle bölünme bu kadar uzun sürmezdi. Bir keresinde eğer Ebu Ammar (Yaser Arafat) yaşasaydı ve bu bölünme gerçekleşmiş olsaydı, kalaşnikofla Gazze'ye gideceğini, Gazzelilerle bir araya geleceğini ve onları gerçek vatansever Filistinliler olarak konuşmaya davet edeceğini söylemiştim.

Yaser Arafat’ın Ürdün'deki El Fetih üyeleri arasında elinde bir kalaşnikofla görüldüğü bir kare (Getty Images)

Birçok şey farklı olabilirdi, ama en nihayetinde Filistin’in ve halkının kaderi bu. Allah Ebu Ammar'a rahmet eylesin. Hayatı boyunca onunla olan şahsi bağımdan utanmış ve eleştirel bir tavır almış olabilirim. Şehadetinden sonra geriye dönüp baktığımda pek çok konuda yanıldığımı ve bugünlerde onun gibi adamların sayısının ne kadar az olduğunu açıkça gördüm.

Mevcut durumda ve mevcut tabloda Gazze’deki savaşın 31’inci (Bu röportaj 8 Kasım’da gerçekleşti) gününde Arafat Gazze’de olsaydı ne yapardı?

Kesinlikle Filistin'i harekete geçirmiş olurdu. Belki ortak, ulusal ve birleşik Filistin eylemi de dahil olmak üzere temel değişiklikler bile yapabilirdi. Belki de Arap ülkelerini farklı bir şekilde harekete geçirmeye çalışırdı. Biraz önce katliam başladıktan bir buçuk ay sonra Arap Zirvesi’nin yapılmasından bahsettik. Bunun sorumlusu kim? Bana göre bunun sorumlusu Filistin Yönetimi. Çünkü Araplarla olan doğrudan deneyimim, Arapların Filistin'i sevecek ve İsrail'e düşman olacak şekilde yetiştirildiği, ancak kendi çıkarlarını öncelediğini ve bu çıkarları farklı şekilde nasıl yöneteceğini öğrendiğini anlamamı sağladı. Eğer işimizi hakkıyla yaparsak, kendimize ve başkalarına saygı duyarsak, çarşı pazara çıkmış gibi alıp satmazsak, kökleri sağlam olan bütün kardeşlerimizi bir araya toplayabiliriz. Ben mevcut Filistin Yönetimi’nin Arapların desteği olmadan ilerleyemeyeceğine ve bunun dışındaki her türlü konuşmanın boşuna olduğuna inanıyorum. Arap manivelası var ama bunun için farklı türde bir Filistin çalışması yapılması ve farklı Filistinlilerin burada olması gerekiyor.

Ebu Ammar Gazze'ye hiç gitti mi?

Gazze'ye gitmiş olabilir. Şu an bir savaşın tam ortasındayız. Dolayısıyla bu savaşa karşı mücadele etmelisiniz. Taktiksel düşünceler biraz farklı bir konu olsa da Ebu Ammar kesinlikle dünyanın altını üstüne getirir ve Filistinliler ve Araplar arasında ve belki de uluslararası çalışmalarda bir devrime neden olurdu. Bu yaşananlar artık bir skandala dönüşmüş durumda. Uluslararası alanda böyle bir şey nasıl olabilir. Ne yazık ki Filistinlilerin uluslararası arenada olmaması bu denklemin büyük bir kısmını oluşturuyor. Eğer Ebu Ammar yaşasaydı, Filistinliler uluslararası arenada olurdu ya da en azından bu eksikliği kapatmak için ciddi bir çaba gösterirdi.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
TT

Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Irak bugün (Pazartesi) İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin ülkenin kuzeybatısında meydana gelen bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran'a başsağlığı diledi.

BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin trajik bir kazada hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz” ifadesini kullandı.

Muhammed bin Zayed, “Merhumlara Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ailelerine sabır diliyoruz. BAE'nin bu zor koşullarda İran'la dayanışma içinde olduğunu yineliyoruz” diye ekledi. BAE Devlet Başkanı Yardımcısı ve Başbakan Şeyh Muhammed bin Raşid Âl Mektum da bir tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı’nın elim bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla kardeş İran halkına ve yönetimine başsağlığı ve en derin taziyelerimizi sunuyoruz. Bu zor zamanda kalplerimiz sizinle. Yüce Allah'ın onlara merhamet etmesi ve ebedi istirahat bahşetmesi için dua ediyoruz.”

Konuyla ilgili olarak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi de bir açıklama yaparak, “Mısır, elim bir kaza sonucu vefat eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve arkadaşlarının yasını büyük bir üzüntüyle tutmaktadır” dedi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, kardeş İran halkına en derin taziye ve başsağlığı dileklerini sunarken, Yüce Allah'tan İran Cumhurbaşkanı ve beraberindekilere merhamet etmesini ve ailelerine sabır ve teselli vermesini niyaz eder, Mısır Arap Cumhuriyeti'nin bu büyük kayıpta İran yönetimi ve halkıyla dayanışma içinde olduğunu ifade eder.”

Ürdün Kralı 2. Abdullah da “Kardeş Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve onlara eşlik edenlerin vefatı dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği, hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi sunuyorum. Allah hepsine rahmet eylesin. Bu zor durumda İran'daki kardeşlerimizle dayanışma içindeyiz” ifadelerini kullandı.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi, İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı dolayısıyla bir tweet atarak başsağlığı diledi: “İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin helikopterlerinin talihsiz bir şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum.”

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani de X platformu üzerinden bir mesaj paylaştı: “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindeki yetkililerin elim helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en içten taziyelerimizi sunar, Yüce Allah'tan kendilerine rahmet ve mağfiret, ailelerine sabır ve teselli vermesini dileriz.”

İran'ın İdari İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mansuri bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı İbrahimi Reisi'nin dün (pazar) öğleden sonra Azerbaycan sınırına yakın dağlık bir bölgede helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybettiğini doğruladı.

İran devlet televizyonu, Reisi ve onunla birlikte Azerbaycan sınırındaki bir barajın açılışından dönen helikopterde seyahat eden Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan'ın da vefat ettiğini bildirdi.

Böylece, dün öğleden sonra ülkenin kuzeybatısında bir dizi yetkilinin de eşlik ettiği helikopterin düşmesi ve kendisinin ve helikopterde bulunan herkesin öldüğünün açıklanmasının ardından İran Cumhurbaşkanı'nın akıbetiyle ilgili gizem sona ermiş oldu.

Lübnan bugün, merhum İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı için üç günlük ulusal yas ilan etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed de İran Cumhurbaşkanı’nın yasını tuttu. Suriye Devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Esed’in ‘bu acı verici kaza ve sonucunda meydana gelen büyük kayıptan dolayı derin üzüntü duyduğu’ ifade edildi. Açıklamanın devamında, “Suriye ve İran arasındaki stratejik ilişkilerin gelişmesi için merhum cumhurbaşkanıyla birlikte çalıştık ve onun Suriye ziyaretini bu süreçte önemli bir kilometre taşı olarak daima hatırlayacağız” ifadeleri yer aldı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ise Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin vefatı dolayısıyla İran hükümeti ve halkına en içten taziyelerini sundu.

Şarku’l Avsat’ın Irak Haber Ajansı’ndan (INA) aktardığına göre Sudani, “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin İran'ın kuzeyinde meydana gelen talihsiz uçak kazasında hayatını kaybettikleri haberini büyük bir üzüntü ve kederle aldık” açıklamasında bulundu.

ed
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani 2022 yılında Tahran'da düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

Sudani, “İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'e, İran hükümetine ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi sunarken, kardeş İran halkı ve İslam Cumhuriyeti'ndeki kardeşlerimiz ve yetkililerle bu acı trajedi karşısında dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Allah'tan merhumlara rahmet etmesini, ailelerine ve sevenlerine sabır vermesini diliyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.


Sudan Doktorlar Sendikası: 100 bin  savaş kurbanı var

Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
TT

Sudan Doktorlar Sendikası: 100 bin  savaş kurbanı var

Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)

Sudan Doktorlar Sendikası yaptığı açıklamada, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında geçen yılın nisan ayından beri devam eden savaşta en az 30 bin  kişinin öldüğünü ve 70 binden fazla kişinin yaralandığını duyurdu.

Sendika dün (Pazar) yaptığı açıklamasında, ancak ölü sayısının bu istatistiklerden daha yüksek olmasını beklediklerini belirtti ve "İnsani yardım ve destek alanında çalışan tüm kuruluşlara, savaş bölgelerinde mahsur kalan binlerce sivili kurtarmak için hızlı bir şekilde müdahale etmeleri" için acil yardım çağrısında bulundu.

Açıklamada, "Bu acil açıklamayla, acil ateşkes ve etkilenen yüz binlerce insana, özellikle de yaralılara yardım etmek için insani yardım yollarının açılması çağrısında bulunuyoruz" ifadeleri yer aldı.

grbtyn
Hızlı Destek Güçleri ile Sudan ordusu arasında Nisan 2023'te Omdurman'daki çatışmalardan (Arşiv-Reuters)

Sendika, "Sendikal cepheden ve uluslararası örgütlerden gelen, Sudan'daki insani krizin devam eden savaş nedeniyle ciddi şekilde kötüleştiğine dair tüm rapor ve istatistikleri derin bir endişeyle" takip ettiğini ifade etti.

Yaklaşık 15 milyon kişi sağlık hizmetlerine erişimden yoksun ve sağlık tesislerinin (hastaneler ve tıp merkezleri) yüzde 80'i tamamen hizmet dışı durumda. Bu istatistiklere Gezira eyaletindeki (orta Sudan) sağlık tesisleri dahil değil.

Sendikaya göre savaşın başlangıcından bu yana 53 sağlık çalışanı öldürüldü, 21 hastane bombalandı ve 22 hastane zorla boşaltıldı.

Açıklamada, sağlık tesislerine ve sağlık personeline yönelik 248 saldırının kaydedildiği belirtildi.

Raporlarda, Sudan ekonomisinin savaş nedeniyle kaybının 120 milyar dolar olduğu ve bunun ülkenin 12 yıllık bütçesine eşdeğer olduğu kaydedildi.

Uluslararası kuruluşların raporlarına dayanarak, 9 milyondan fazla insanın ülke içinde yerinden edildiğini ve yaklaşık 3 milyon kişinin de son derece karmaşık ekonomik ve insani koşullar altında komşu ülkelere sığındığını belirten sendika, bunu "dünyadaki en büyük yerinden edilme vakalarından biri" olarak nitelendirdi.

def
Gedaref'te yerinden edilmiş insanlar (AFP)

Tabipler Birliği'nin raporuna göre savaş nedeniyle, kamu ve yüksek öğretim kurumlarının yüzde 80'i tamamen veya kısmen tahrip edilmiş ve içindekiler yağmalamış durumda. Bu büyük yıkım okul merkezlerinin savaş nedeniyle yerinden edilenlerin barınma merkezleri haline gelmesinin ardından yaklaşık 19 milyon çocuğu eğitimden mahrum bıraktı.

Sağlık sendikası "ilgili tüm taraflara acil ve kalıcı ateşkes talebine destek vermeleri, insani yardımların etkilenen tüm gruplara kısıtlama olmaksızın ulaştırılmasına izin verilmesi ve acil insani yardım sağlanması için güvenli yollar açılması" çağrısında bulundu.

Doktorların açıklamasında, savaşan taraflara "savaşı sona erdirmede ve çatışmayı sona erdirecek, adalet ve barışı sağlayacak barışçıl bir çözüme olan tüm sivil güçler için kapsamlı bir siyasi diyaloga girmeye" çağrıda bulunuldu.

Açıklamada, “Savaş liderleri ve generaller de dahil olmak üzere, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediği kanıtlanan herkesin yargılanması ve gelecekte ülke yönetimindeki herhangi bir görevden dışlanmasının" önemini vurgulandı. “Sudan'ı kurtarmanın herkesin sorumluluğu olduğu” vurgulanarak, aktörler “insani felaketi hemen, gecikmeden sona erdirmek için kararlı adımlar atmaya” çağırıldı.


Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
TT

Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)

ABD tarafından Gazze Şeridi kıyısında inşa edilen yüzer liman, özellikle Mısır’ın Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne insani yardımların girişi için İsrail ile koordinasyon kurmayı reddetmesinin ardından Kahire’nin limanla ilgili tutumuna dair soru işaretleri yarattı.

Kahire, geçtiğimiz mart ayında ABD Başkanı Joe Biden tarafından duyurulan yüzer limanın inşası hakkında şimdiye kadar herhangi bir yorumda bulunmadı. Fakat Mısır'la liman konusunda bir mutabakat yapılmadığını belirten Mısırlı uzmanlar, limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini tutmayacağını düşünüyorlar. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ülkelerinin ABD tarafından inşa edilen yüzer liman konusundaki tutumunu şu an için açıklama zorunluluğu olmadığını vurguladılar.

Mısır, İsrail’in Refah'a kara saldırısı sırada Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmesinin ardından Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılması için İsrail’le koordinasyon kurmayı reddediyor. Bu yüzden şu an Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması için yüzer limanının kullanılması, Mısır ve İsrail arasındaki gergin ilişkilerde yeni bir gerilim noktası haline gelebilir.

dscdfv
Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan ve Han Yunus'un batısında çadır kuran yerinden edilen Filistinliler (EPA)

Liman cuma günü resmi olarak hizmet vermeye başladı. Başkan Biden, Tel Aviv'in Gazze Şeridi’ne gıda yardımlarının girişini engellemesinden yaklaşık bir ay sonra, mart ayında ABD ordusuna Gazze Şeridi kıyısında yardımların ulaştırılması amacıyla geçici bir yüzer liman inşa etmeleri talimatı vermişti.

ABD, Kıbrıs Adası, Avrupa Birliği (AB), İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'ın katıldığı ve limanla ilgili düzenlemelerin ele alındığı toplantıya Mısır katılmadı.

Mısır’ın eski dışişleri bakanlarından Nebil Fehmi, Kahire ve Tel Aviv arasındaki anlaşmazlıktan önce kararlaştırılan yüzer limanın ABD ile İsrail arasındaki bir mutabakat ve İsrail'in Gazze’deki kontrolünü artmasını desteklemeyi amaçlayan bir fikir birliği çerçevesinde inşa edilmiş olabileceğini vurguladı. Şu an Gazze’ye açılan tüm sınır kapılarının ya İsrail ya da İsrail'e yakın taraflarca kontrol edildiğini belirten Fehmi, yüzer limanın kim tarafından yönetileceğinin bilinmediğini kaydetti. Mısır'ın İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrol etmesini meşrulaştırmak istemediğini ifade eden Fehmi, çalışmaları devam eden yüzer limanla ilgili olarak Mısır'la herhangi bir anlaşma yapılmadığının da altını çizdi. Fehmi, yüzer limanın Mısır'ın Refah Sınır Kapısı’nın yerine geçemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Kahire'nin taraf olmadığı bir konuda önceden ya da ilaveten onay veremeyeceğini söyleyen Fehmi, yeni limanla ilgili yapılacak düzenlemeler konusunda ‘bekle ve gör yaklaşımının’ benimsenmesi çağrısında bulundu.

dfvrbtgh
Refah’ta ülke içinde yerinden edilen Filistinliler için kurulan geçici çadırlar (EPA)

Mısır Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Mecdi Aşur, Mısır'ın bu limanla ilgili gelişmeleri ve bu gelişmelerin Mısır'ın ulusal güvenliği ve Filistinlilerin hakları üzerindeki etkilerini takip edeceğini belirtti. Aşur, Kahire’nin şu an için tutumunu açıklamak zorunda olmadığını kaydetti.

Mısır’ın Filistin davasını destekleyen tutumu çerçevesinde Filistin halkına zarar verilmesini kabul etmeyeceğini vurgulayan Aşur, İsrail ile Refah Sınır Kapısı’yla ilgili koordinasyon kurmayı reddetmesinin de bu tutumunun bir parçası olduğunu söyledi.

Aşur’a göre önümüzdeki günlerde söz konusu limanın güzergahı netleşecek ve Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması konusunda Refah Sınır Kapısı’nın yerini almayacak.

Öte yandan Filistin'in eski Kahire Büyükelçisi Berakat el-Ferra, yeni limanın İsrail ile ABD’nin Filistinlileri yerinden etmeyi amaçlayan bir oyunu olduğunu söyledi. Limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini alamayacağını vurgulayan Ferra, limanın Mısır üzerinde baskı oluşturmak için yeni bir hamle olabileceğini de göz ardı etmedi.


Libya: UBH’ye bağlı milisler ‘geciken ödemeler’ nedeniyle Misrata'da oturma eylemi yaptı

Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
TT

Libya: UBH’ye bağlı milisler ‘geciken ödemeler’ nedeniyle Misrata'da oturma eylemi yaptı

Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)

Libya'da Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) bağlı milisler, ‘geciken ödemeler’ nedeniyle oturma eylemi başlatırken, Libya Ambulans ve Acil Servis Birimi başkent Trablus'un batısındaki Zaviye kentinin bir ölü ve 22 yaralıya neden olan çatışmaların ardından sakin olduğunu bildirdi.

Dibeybe hükümetini destekleyen güçlerden biri olan Merkezi Bölge Destek Gücü, UBH’yi ‘kamu parasını kontrolsüz ve denetimsiz harcamakla’ suçlayarak, mali alacakları ödenene kadar Dafniya Kapısı'nda oturma eylemi yapacaklarını duyurdu.

xsdvfbr
Trablus'taki güvenlik personeli (arşiv – Şarku’l Avsat)

Diğer yandan ülkenin batısındaki Mısrata kenti halkı şehrin emniyet müdürünün görevden alınmasını, Ortak Operasyonlar Gücü'nün kurulması kararının yeniden gözden geçirilmesini ve liderliğinin değiştirilmesini talep etti.

Mısrata sakinleri Cumartesi akşamı, yargının bağımsızlığını desteklemek, adaletin işleyişini etkileyen müdahaleleri reddetmek ve Ortak Operasyonlar Gücü'nün kısa süre önce Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı baskına karşı kentin yargı organlarını desteklemek amacıyla Adliye önünde bir gösteri düzenledi.

Libya Ambulans ve Acil Servis Birimi, ileri gelenlerin müdahalesinin ardından Zaviye kentindeki çatışmaların durduğunu duyurdu ve kentte meydana gelen çatışmalarda bir kişinin öldüğünü ve 22 kişinin yaralandığını belirtti.

Zaviye'nin güneyindeki bölgede patlak veren çatışmalar Seyyide Zeynep'ten Ebusra'ya kadar uzanmış ve çatışmaların durmasının ardından çok sayıda aile tahliye edilmişti.

xsdcfvrgb
Trablus'ta silahlı oluşumlar arasındaki çatışmalarda yanan bir araç (AFP)

Zaviye Eşraf ve İhtiyar Heyeti Başkanı Muhammed Ahmac dün (Pazar) yaptığı açıklamada, Cuma günü şafak vakti yaşanan çatışmaların ardından kentte ateşkes anlaşmasına varıldığını duyururken, bunun kentteki eşrafın yerel çabalarıyla gerçekleştiğini ve güvenlik ya da hükümet kurumlarının herhangi bir rolünün olmadığını vurguladı.

Zaviye Emniyet Müdürlüğü’nden bir kaynak, eşraf ve ileri gelenlerin müdahalesi ve tüm güçlerin kışlalarına dönmesinin ardından kentteki çatışmaların tamamen durduğunu ve kent genelinde güvenlik koşullarının normale döndüğünü bildirdi.

Zaviye Eşraf ve İhtiyar Heyeti üyesi İmad Ammar, UBH’nin Zaviye'de yaşananlara verdiği ‘olumsuz’ tepki karşısında şok olduğunu ifade etti. Diğer yandan Libya Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Cabullah eş-Şeybani, ‘ulusal uzlaşma’ dosyasından sorumlu Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi'nin ‘karmaşık bir dosya” olarak nitelendirdiği dosyayla ilgilenmeden önce Zaviye'deki halkıyla oturmasını önerdi.

sxdcfev
Trablus'un merkezinde nöbet tutan polis memurları (Şarku’l Avsat)

Zaviye Üniversitesi Öğrenci Birliği Başkanı Muhammed Mustafa, derslerin normal şekilde devam edeceğini açıklarken, şehrin ileri gelenlerinin çatışmanın iki tarafına da ulaştığını ve bunun sonucunda ateşkes sağlandığını kaydetti.

Libya Genel Elektrik Şirketi, Zaviye'deki çatışmaların güney Zaviye bölgesindeki elektrik şebekesinin bazı bileşenlerine zarar verdiğini, istasyonların hizmet dışı kalmasına neden olduğunu, ayrıca tellerin kesildiğini ve yerleşim alanlarını besleyen bazı ahşap direklerin kırıldığını bildirdi.

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL), ‘çatışmaların derhal durdurulması’ çağrısında bulunarak yetkilileri sivillerin korunması ve güvenliğini sağlamaya davet etti. UNSMIL Cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, Zaviye'de sivil kayıplara yol açan münferit çatışmaları yakından takip ettiğini belirtti.

tgynumı
Libya açıklarındaki Türk donanmasından (Milli Savunma Bakanlığı)

Başkent Trablus'un 45 kilometre batısında yer alan ve günde 120 bin varil kapasiteyle Libya'nın en büyük rafinerisine ev sahipliği yapan Zaviye, zaman zaman Tunus sınırına giden sahil yolunun kapanmasına neden olan silahlı çatışmalara sahne oldu.

Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı Libya açıklarında bir fırkateyn tarafından helikopter eğitim tatbikatı gerçekleştirildiğini duyurdu.

Türk ordusu daha önce Libya'nın geçen hafta Azerbaycan ve Kuzey Makedonya'nın da dahil olduğu ortak bir tatbikata katıldığını duyurmuştu.


Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
TT

Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)

Sudanlı siyasi çevreler dün (Pazar), Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı ve eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk'un Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) Başkanı Abdulvahid Muhammed Nur ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu ile savaşın sona erdirilmesini, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ‘laik bir devlet’ kurulmasını ve Sudanlı gruplara şartlı olarak kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmasını öngören bir siyasi anlaşma imzaladığını açıklamasıyla şaşkınlığa uğradı.

Kenya Devlet Başkanı William Ruto'nun himayesinde imzalanan Nairobi Deklarasyonu, tüm dinlere, kültürlere ve kimliklere eşit mesafede duran, partizan olmayan ‘laik bir devlet’ kurulmasını, tüm Sudanlıların eşit pay aldığı sivil bir hükümet oluşturulmasını, güç ve zenginliğin adil bir şekilde paylaşılmasını ve düşünce ve din özgürlüğünün garanti altına alınmasını öngörüyor.

Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgiye göre Nairobi Deklarasyonu, devletin laikliği, sivil yönetim ve deklarasyonun diğer ilkelerinin ülkenin kalıcı anayasasına dahil edilmesi konusunda bir anlaşma sağlanamaması durumunda, ‘Sudan halklarına kendi kaderini tayin hakkı’ tanıyor.


İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
TT

İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)

İsrail dün (pazar) Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı, Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkililerine göre 24 saat içinde 70'ten fazla kişinin ölümüne yol açan yoğun bir bombardımanla karşıladı. Sullivan dün, ABD'nin hedef odaklı askerî harekât çağrısı yaptığı bir ortamda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Görüşme öncesinde Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada “Sullivan'ın İsrail'e Hamas militanlarının peşine Gazze Şeridi'nin en güneyindeki şehir olan Refah'a geniş çaplı bir saldırıyla değil, hedef odaklı bir şekilde düşmesi için baskı yapması bekleniyor” denildi.

İsrail, Mısır sınırı yakınlarındaki Refah'a saldırılar düzenlerken, Tel Aviv bu kentin Hamas'ın son kalesi olduğunu iddia ediyor. İsrail ordusu ile Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları arasında Gazze Şeridi'nin kuzey ve orta kesimlerinde büyük çatışmalar yaşanmaya devam ediyor.

Bu arada ABD Başkanı Joe Biden, Gazze Şeridi'nde yaşananların ‘trajik ve durdurulması gereken bir insani kriz’ olduğunu belirterek, Gazze Şeridi'nde derhal ateşkes çağrısında bulundu. Biden dün Georgia'da yaptığı bir konuşmada, “Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için daha fazla yardım almak üzere uluslararası bir çabaya ihtiyacımız var. Ben ateşkes, kalıcı barışın inşası ve iki devletli çözüme giden bir yol olduğundan emin olmak için gece gündüz çalışıyorum” ifadelerini kullandı.

Bu arada Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini dün yaptığı açıklamada, UNRWA personelinin İsrail tarafından gözaltına alındığını, işkence gördüğünü ve işlemedikleri suçları itiraf etmeye zorlandıklarını bildirdi.


Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
TT

Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün (Pazar) hastanelerde acil hizmetler, ameliyatlar ve birinci basamak sağlık hizmetleri için gerekli olan ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinde ciddi bir eksiklik olduğu uyarısında bulunarak bunların hacminin neredeyse ‘sıfıra’ indiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı’ndan (AWP) aktardığı habere göre bakanlık, söz konusu durumun hastaların hayatını tehdit ettiğini belirtti.

Bakanlık, tüm insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler'e (BM) ve uluslararası örgütlere ‘İsrail'in devam eden saldırganlığı ve Gazze Şeridi'nin tüm sınır kapılarını işgali ışığında’ ilaç ve malzeme sağlamak için çalışma çağrısında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, İsrail'in son tahliye emirlerinin ve yoğun bombardımanın sivillerin hayatını ‘ciddi tehlikeye’ attığını söyledi.

Ghebreyesus X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Gazze Şeridi'nde temel ilaç ve yakıt tedariki son derece düşük ve güvenlik kısıtlamaları nedeniyle hareket kısıtlı” dedi.

Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki askerî harekât ve yoğun bombardımanla ilgili endişelerini dile getiren Ghebreyesus, “Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki yoğun çatışma haberleri ve hastaneye artan yaralı akını, hastanenin sınırlı bakım kapasitesi göz önüne alındığında son derece endişe verici. Gazze Şeridi'ndeki durumu tarif etmekte zorlanıyoruz. Artık oradaki siviller için ateşkes ve barış zamanı geldi” ifadelerini kullandı.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında ölen Filistinlilerin sayısının 35 bin 456'ya, yaralı sayısının ise 79 bin 476'ya yükseldiğini duyurdu.


Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
TT

Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)

Görgü tanıkları bugün (Pazar) Kudüs'ün, Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için Hamas'la bir esir takası anlaşması yapılmaması halinde Binyamin Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan İsrailliler tarafından düzenlenen gösterilere sahne olduğunu bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) konuşan bir görgü tanığı, yüzlerce göstericinin Kudüs girişlerindeki ana yolları kapatarak trafiği engellediğini ve polisin göstericileri dağıtmaya çalıştığını söyledi.

scdfb g
Kudüs girişinde Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen protesto sırasında polis memurları bir adamı yoldan kaldırmaya çalışıyor. (Reuters)

Bir başka görgü tanığı da Kudüs'e onlarca araçla gelen protestocuların seçim sandığını andıran bir maketle erken seçim çağrısı yaptıklarını ifade etti.

İsrail'de muhalefet, Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan gösterilere öncülük ediyor.

dcvfrbt
Bir seçim sandığı maketinin içindeki protestocular (Reuters)

İsrail Savaş Kabinesi bu akşam Refah'taki operasyonu ve Kudüs'teki durumu görüşmek üzere bir toplantı yapacak. Toplantıda alınan kararların bugün İsrail'e gelmesi beklenen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'a sunulması bekleniyor.


2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
TT

2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)

2017'de Suriye'de alıkonan Majd Kamalmaz'ın yaşamını yitirdiği bildirildi. Amerikalı rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için uğraşan Bring Our Families Home Campaign adlı hareketin sözcüsü Jonathan Franks dün yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Trajik bir şekilde, hapishanelerin vahşi koşullarına dayanamadı. Dava, duruşma ve ailesiyle herhangi bir iletişim olmadan 7 uzun yıl geçti. Bir oğul, eş, baba, dede ve amca olarak iyi kalpli, sevgi dolu ve etrafındakileri umursayan biriydi.

Maryam Kamalmaz da babasının ölümünü "7 yıldır babamın yokluğunu kabullenmekte zorlanıyoruz. Ailemin çektiği acı ve duygusal karmaşa hayatımızı derinden etkiledi. Kendisini çok özleyeceğiz. İhtiyaç sahiplerine yardım konusunda bıraktığı mirasın pek çok kişi tarafından sürdürülmesini umuyoruz" diyerek açıkladı. 

New York Times, ay başında Amerikan istihbaratından yetkililerin aileye ölümü bildirdiğini duyurdu. Ölümün yıllar önce gerçekleşmiş olabileceği de haberde vurgulandı.

Kamalmaz'ın ölümünü sitesinde hâlâ doğrulamayan FBI, kaybolduğundan beri ABD yurttaşından haber alınamadığını belirtiyor.

Kayıp kişilerle ilgili sitedeki "Savaş ve doğal afetlerden etkilenmiş kişilerle çalışan travma psikoloğu Majd Kamalmaz, 2017'de bir akrabasını ziyaret etmek için Suriye'ye gitti. Şubat 2017'de kaybolduğundan beri ne görüldü ne de sesi duyuldu" ifadeleri değişmedi.

fvrbgtny
1958 doğumlu Kamalmaz, Suriye ve ABD pasaportlarına sahipti (CNN)

Lübnan'da kurduğu merkezle mültecilere yardım etmeye çalışan Teksaslı psikoterapist, 7 yıl önce kansere yakalanmış bir akrabasını ziyaret için gittiği Suriye'nin başkenti Şam'daki bir kontrol noktasında alıkonmuştu. 

Suriye yönetimi Kamalmaz'ı hapse attığını hiçbir zaman doğrulamadı. 

Donald Trump yönetimindeki yetkililerin 2020'de Şam'ı ziyaret etmesi, kendisinden haber alamayan ailesini umutlandırsa da herhangi bir sonuç çıkmamıştı. 

Önceki aylarda diğer Amerikalı rehineler ve tutukluların aileleriyle birlikte ABD Başkanı Joe Biden'ı ziyaret etmek isteyen Maryam Kamalmaz sonuç alamamış ve "Görünmezmişiz gibi hissediyoruz" demişti. 

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Husam İytani

Herhangi bir çağdaş olguda etik ile siyasi veriler arasında bir ayırıcı çizgi çizmek, otomatik veya kolay bir süreç değildir. Sonuçları her zaman bunu yapan kişinin lehine değildir. Çünkü bir faktörün ilerleyişine aşırı şekilde bağlılık göstermek ve ona değer olarak öncelik vermek çoğu zaman hem siyaset hem de etiğin birlikte ortadan kalkmasına yol açar.

Etik ve siyaset iç içe geçer, karışır ve birini diğerinden çıkarmak beyhude bir mesele haline gelir.

ABD ve Avrupa üniversitelerindeki öğrenci gösterilerini ele alıp, katılımcıların etik üstünlüğünü, sloganlarını ve taleplerini göz önünde bulundurarak onları siyasi olarak değerlendirmek istersek, hızlı bir analiz ile bunun Joe Biden yönetimi ile İsrail arasındaki derin ittifakı gösterdiğini görürüz. Bu ittifakın amacı, Hamas hareketini yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'nin yönetici organı konumuna geri dönmesini engellemek ve silahlı varlığına son vermektir. Washington'un İsrail ordusuna uçaklarda kullanacağı füzelerin sevkiyatını askıya almasının ardından ortaya çıkan anlaşmazlığı, Amerikalılar görüş farklılığı bağlamına yerleştirirken, Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki aşırı dinci sağ korosu, bunu İsrail'in kendisini savunmasını engelleme girişimi olarak göstermeye çalıştı.

Biden'ın 7 Ekim saldırısını takip eden ilk saatlerden bu yana İsrail'e verdiği mutlak desteğe Arap Amerikalıların dile getirdiği derin itiraza, Amerikan yönetiminin gösterilere tepkisi, öğrencilerin tutuklanması ve binlerce öğrencinin geleceğinin yok edilmesi noktasına varılması ekleniyor. Bu iki faktörün birleşimi, Biden'ın gençlerin ve Arap Amerikalıların oylarını kazanma konusunda zaten zayıf olan şansına ciddi bir darbe indirecek. Biden'ın başkanlık seçimleri kampanyasına Demokrat adayın göç politikasının başarısızlığı ve ileri yaşına, tökezlemelerine ve gaflarına güçlü bir şekilde odaklanılması gibi başka zayıflık faktörleri de ekleniyor. Bu durumda görünen o ki tüm soruşturmalara ve popülist söylemlere rağmen Cumhuriyetçi aday Donald Trump'a Beyaz Saray'a dönme konusunda ciddi bir şans veren kamuoyu yoklamaları, Amerikan toplumundaki derin kutuplaşma durumu göz önüne alındığında büyük bir güvenilirliğe sahip.

Buraya dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor. Hem de Demokrat Parti'nin yıldızlarından biri olduğu dönemde Kongre'de yaptığı ünlü konuşmasında Biden’ın kendisinin de, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleştirdiği en önemli eylemin "İsrail'e yatırım yapmak" olduğu değerlendirmesinde bulunmasına rağmen.

Dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor.

İki pozisyon arasındaki etik çizgi nerede?

Öğrenciler doğal olarak Trump'ın kampanyasına destek vermek istemiyorlar. Aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki katliamına yönelik mutlak Amerikan desteğinin devam etmesini de istemiyorlar. Ne var ki etik yükseklik savunucularının nefret ettiği ve küçümsediği "gerçeklik" şu denklemi dayatıyor: Biden'a ister destek verin ister muhalif olun, başkanlık seçimleri sonrasında Beyaz Saray'da kimin ikamet edeceğine bakılmaksızın ABD'nin İsrail'e desteği devam ediyor. Buradan hareketle madem ki Trump ile Biden aynı, o zaman öğrencilerin katliamı reddettiklerini ifade etmek için gösteri yapmalarının daha iyi olacağını söyleyenler olabilir. Buna karşılık bazıları da, sonuç aynı olduğu sürece, yani ABD'nin İsrail'e desteği her türlü devam edecekse, öğrencilerin gösteri yapıp üniversitelerinin meydanlarında çadır kurmalarının veya hiçbir şey yapmamalarının bir önemi olmadığını söyleyecektir. Başka bir deyişle, “etiği” bir eylem kılavuzu olarak benimsemek kolay, ancak seçimler söz konusu olduğunda siyasi etkinliğini hesaplamak zor. Basitleştirme çoğu zaman eleştirel düşünmeyi, verilerin çokluğunu ve örtüşmesini hesaba katmayı reddetmenin bir işaretidir.

Kendisini etik açısından üstün görse bile bir tutumun tam tersine dönüşmesine, düşmanlarına hizmet eder hale gelmesine başka örnekler de mevcuttur. Post-kolonyal ekollerin takipçileri ekranlarda rakiplerini alt edip galip geldiklerine inandıkları hüzünlü müdahalelerde bulunurlar. Ama güç dengesini ve dünya haritasını belirleyen temel gerçekleri görmezden gelen bu müdahaleleri, aslında yaşadıkları kafa karışıklığının, bugün ve geleceğe yönelik giderek daha karmaşık, kompleks ve belirsiz hale gelen geçmişçi bakış açılarının bir başka kanıtıdır. Muhaliflerin, post-kolonyalistlerin, yeni ve eski solun, siyasi İslam'ın takipçilerinin görüşlerinin bu karışımı rahatlatıcı bir şey değil. Etiğin bu grupların karışımını gerektirdiğini söylemek, kimsenin nasıl sözde ideolojik düşmanı ile el ele tutuştuğunu sorgulamadan tek bir konu üzerinde buluştuğu bu farklı fikirlerin ve geçmişlerin doğasının derinlemesine yeniden düşünülmesini gerektiriyor.

Bu sözler, Filistinlilerin öldürülmesinin durdurulması ve topraklarında bağımsız bir devlet kurulması da dahil olmak üzere meşru haklarının iade edilmesi amacıyla üniversitelerde veya sokaklarda gösteri yapılmaması yönünde bir çağrı mı içeriyor? Tabi ki hayır. Aksine seçim yapmanın zorluğunu gösteriyor. Bu seçimde bir yanda, vekilliği veya bir davayı sahiplerinden ayrı olarak temsil etmeyi hesaba katmadan etik bütünlüğü ön planda tutan pozisyon vardır. Diğer yanda ise sözde "dürüstlük", tüm olumsuzlukları, katliamları, Gazze ve diğer yerlerde çocukların ölümü ile gerçekliği olduğu gibi okumanın somut siyasi yansımaları vardır. İşte yukarıda zikredilenler, bu seçimin Filistin kefiyesi takıp zafer işaretleri yapmak kadar basit bir iş olmadığına işaret ediyor.

Etik ve siyaset arasındaki bu okyanus, temel yazılarda ve kamusal tartışmalara yapılan katkılarda her zaman eksiktir. Yakın zafer fikirlerini yaymak için mükemmel bir fırsatı temsil etmektedir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.