Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Şarku’l Avsat’a konuştu: İsrail'e saldıramayan İran dost ve müttefik bir ülkeye saldırdı

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’den Şarku’l Avsat’a: Irak'ta Mossad yok, ABD’lilerin ülkeden çıkışı ise müzakerelere bağlı.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Davos Forumu web sitesinde yayınlanan fotoğrafı
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Davos Forumu web sitesinde yayınlanan fotoğrafı
TT

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Şarku’l Avsat’a konuştu: İsrail'e saldıramayan İran dost ve müttefik bir ülkeye saldırdı

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Davos Forumu web sitesinde yayınlanan fotoğrafı
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Davos Forumu web sitesinde yayınlanan fotoğrafı

Irak İran'ı Güvenlik Konseyi'ne şikâyet etmeden önce Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda İran'ın Erbil'e yönelik saldırısını iç sorunlarını ihraç etme girişimi olarak nitelendirdi.

Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda (WEF) oturum aralarında konuşan Hüseyin, ülkesinin Erbil'de 4 sivilin ölümüne yol açan İran bombardımanına yanıt vermek için siyasi ve diplomatik adımlar attığını söyledi. Tahran'ın İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad’ın Irak topraklarındaki varlığına ilişkin iddialarını ise yalanladı.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) yönelik saldırıyı Gazze'deki savaş dolayısıyla Tahran ile Tel Aviv arasında artan gerilime bağlayan Irak Dışişleri Bakanı, İranlılar ile İsrailliler arasında angajman kuralları olabileceğini belirtti.

Bağdat'ın, Irak'taki askeri üslerde bulunan ABD kuvvetlerinin geri çekilmesi talebi hususunda ise hükümetinin Washington ile müzakere sürecine ulaşmaya çalıştığını söyleyen Bakan, Amerikalıların normal şartlar altında müzakere masasına oturmaya hazır olduğunu vurguladı.

Geçtiğimiz haftalarda ABD’nin Irak'taki varlığına karşı bir gerilim yaşanmış, Washington İran'a yakın Iraklı grupların karargahlarını hedef alarak karşılık vermişti.

Irak ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler hususunda ise ikili ilişkilerin mükemmel durumda olduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, Irak’ın ekonomik iş birliğini pekiştirme ve Irak'taki Suudi yatırımını ilerletme arzusunu dile getirdi.

Şarku’l Avsat’ın Irak Dışişleri Bakanı ile gerçekleştirdiği röportajın tam metni:

*Öncelikle Devrim Muhafızları'nın IKBY’e bağlı bölgeyi hedef almasıyla, ardından Irak'ın resmi kınaması ve Tahran Büyükelçisi’ni ülkeye geri çağırmasıyla başlayayım. Irak bu gerilime yanıt vermek için ne gibi ek önlemler almayı düşünüyor?

Irak siyasi ve hukuki düzeyde diplomatik adımlar atmıştır. Diplomatik prosedürlere gelince, İran Büyükelçisi’nin Tahran'da olması nedeniyle büyükelçilikteki ikinci kişiye (Maslahatgüzar) İran'ın Erbil'de Irak topraklarına yönelik saldırısı ve Irak vatandaşlarının öldürülmesiyle ilgili bir protesto notası verdik.

Irak’ın Tahran'daki Büyükelçisi’ni geri çağırdık. Başbakan’ın yönlendirmesi ile federal ve bölgesel hükümetlerden bir soruşturma komitesi oluşturuldu.

Soruşturma Komitesi Başkanı Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı, bu konudaki raporunu çarşamba günü Başbakan'a sunacak. Ulusal Güvenlik Danışmanı'ndan duyduğuma göre, bombalanan evin sahibi olan meşhur Iraklı Kürt iş insanının ve kızının öldüğü doğrulandı. Diğer kızı ve eşi ise yaralandı. Musullu bir konuğu ve evin Filipinli çalışanı da hayatını kaybetti. Filipinli diğer üç çalışan ise şu an hastanede tedavi altında. Ev tamamen yıkıldı.

Bunlara ilave olarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) şikâyet mektubu sunduk.

İran, İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad’ın Erbil'deki merkezini hedef aldığını açıkladı. Peki, Irak topraklarında gerçekten İsrail istihbaratı mevcut mu?

İranlıların başkalarını suçlamaları tuhaf. İranlı yetkililerin başarısızlığı sonucu kendi ülkelerinde suikast, terör saldırısı gibi sorunlar kaydediliyor. Ancak bunları sınır dışına ihraç etmeye çalışıyorlar.

Yaklaşık bir yıl önce İran, başka bir Iraklı Kürt iş adamının evini 12 füzeyle vurmuştu. O dönemde bir hükümet heyeti, hedef alınan evin iş adamı ve ailesinin yaşadığı sıradan bir ev olduğunu kanıtlamak için soruşturma heyetiyle birlikte Tahran'a gitmişti.

İranlılar evin Mossad’a ait bir karargah olarak kulllanıldığını iddia ediyordu, ancak elbette bu iddianın yanlış olduğunu çok iyi biliyorlardı. Kirmanşah'a yakın bir terör operasyonu dolayısıyla İran'da yürütülen bir kampanyaya karşı koymak için bu sahte medya kampanyasını destekliyorlardı.

Aslında İsrail'in karşısına çıkamıyorlar, bu nedenle Erbil'e saldırıyorlar. Zirâ bu iddiaların hiçbir gerçekliği yok. Bu, İran’ın yurt dışına ihraç ettiği iç sorunudur. Suriye'de ve İsrail sınırında olmalarına rağmen İsrail'in karşısına çıkamıyorlar.

İsrail'e saldırmak istedikleri taktirde bunu yapabilirler. Suriye'de ve Lübnan'ın güneyinde bulunuyorlar. Ayrıca kendi topraklarından İsrail'e ulaşabilecek füzelere sahip olduklarını söylüyorlar.

Peki, neden Erbil’e saldırıyorlar? Erbil, Irak'ın bir parçası. Irak ise İran'ın komşusu ve dostu. Aralarında derin tarihi, coğrafi, dini, kültürel ve ekonomik ilişkiler var.

Biz İran'ı savunuyorduk. İran ile Arap ülkeleri arasında, bazen de İran ile Avrupa ülkeleri ve ABD arasındaki kötü ilişkileri onaran da bizdik.

İran ise müttefik bir hükümete saldırıyor. Bu stratejik bir hata. Tahran'da bu operasyonu kim yaptıysa, Irak konusunda stratejik bir hata yaptığını bir süre sonra anlayacağına inanıyorum.

* İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı Irak'ı İran ile ABD arasındaki mesaj alışverişi için bir sahneye dönüştürmüş olabilir mi? Irak hükümetinin ABD kuvvetlerinin ülkeden çekilmesi yönündeki arzusunu açıklamasının nedeni bu muydu?

İran ile diğer ülkeler arasında ilişkiler gerginleştiğinde, gerilim aslında İran ve Washington arasında oluyor. Ancak bu gergin ilişkiler Irak sahasına olumsuz yansıyor.

Bugün İsrail ile İran arasındaki ilişkiler gergin ve tehlikeli. Ancak İranlılar savaşı İsrail'e taşımıyor, çünkü hesap yapıyorlar. Savaşı Irak Kürdistanı'na ya da Irak arenasına kaydırıyorlar ki bu büyük bir hata.

 -Irak Dışişleri Bakanı

İran İsrail'e saldırmak istese bunu yapabilir, ancak dost ve komşu bir ülkeye saldırmayı tercih etti.

Buradan anladığım kadarıyla İsrailliler ile İranlılar arasında mutabakata varılan angajman kuralları var. Erbil'e yapılan saldırının Tahran'daki bazı insanların zihniyetinde Kirman'da yaşananlara bir tepki olabileceğini düşünüyorum. Yani DEAŞ’ın Horasan'da duyurduğu terör operasyonuna.

İran ile fikri, ideolojik ve güvenlik çatışmaları yaşayan bu örgüt, eğer Kirman'da çok sayıda şehit veren terör saldırısının sorumlusu ise İran neden bu sorunu IKBY’ye ihraç ediyor? Eğer bu operasyon İran'ın beklediği gibi İsraillilere yönelikse, o halde İsrailliler İran’da da var demektir.

İranlılar İsraillilerle savaştıklarını iddia ediyorlar. İki taraf arasında angajman kurallarının olduğunu düşünüyorum. Ancak ülke içindeki tükenmişlik nedeniyle İranlılar zayıf halkayı bombaladı. Zirâ Irak, İran'ın dostudur. Dosta vururlar, ancak düşmanın karşısında durmazlar.

 -Irak Dışişleri Bakanı

Tahran'daki bazı insanların zihniyetine göre Erbil'e yapılan saldırı, Kirman'da yaşananlara bir tepki olabilir

*ABD kuvvetlerinin Irak'tan çekilmesine ilişkin bir takvim belirlediniz mi?

Irak hükümeti bu sorunun silahlarla değil müzakerelerle çözüleceğini söylüyor. Bu önemli bir nokta. Her iki tarafın da mutabakatı ile bizi bu hedefe götürecek müzakerelere ihtiyacımız var. Bugün hala ABD tarafıyla bu müzakerelerin başlatılması konusunda görüşmelerimiz devam ediyor.

Irak'ın son dönemde tanık olduğu şiddet bağlamında Amerikalılar, ateş gücü altında müzakere masasına gitmeyeceklerini söylüyor. Irak topraklarında Amerikan varlığını müzakere etmeye hazırlar, ancak normal şartlarda.

Burada geçmişe dönmemiz gerekiyor, Amerikalılar Irak hükümetinin daveti üzerine Irak'a geldi. Dolayısıyla ortak anlaşma temelinde ABD tarafına kolaylıkla ayrılma çağrısında bulunabiliriz.

Bir müzakere sürecine ihtiyacımız var. Müzakere sürecini başlatmak için anlaşmaya varmak ve ardından bunu duyurmak için Amerikan tarafıyla diyalog halindeyiz. Bu anlaşmaya hızla varmayı umuyoruz.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Davos Forumu web sitesi)
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Davos Forumu web sitesi)

*Bazı Kürt ve Sünni tarafların şu an ABD’nin ülkeden çıkışını desteklemediği anlaşılıyor. Irak’taki bileşenler arasında bu adım konusunda fikir birliği var mı?

Bazı konular milli meselelerdir ve bu bir realitedir. Irak hükümeti bir koalisyon hükümetidir. Bu hükümeti oluşturan Devlet Yönetimi Koalisyonu’nun temsil ettiği siyasi liderliğimiz var. Partiler aracılığıyla tüm bileşenlerin temsilcilerini içeriyor.

Dolayısıyla müzakerelere başladığımızda bunların içeriğini siyasi liderlik toplantısına sunmalıyız. Sonuçlar üzerinde mutabakata varıldığında karar, yasal çerçeveler aracılığıyla, Irak hükümetinin onayıyla ulusal bir karar olacaktır.  

Karşılıklı anlaşmaya ihtiyacımız var, bu konuları tartışacak siyasi bir çerçevemiz var.

 -Irak Dışişleri Bakanı

Amerikalılar Irak hükümetinin daveti üzerine Irak'a geldi. Dolayısıyla ortak anlaşma temelinde ABD tarafına kolaylıkla ayrılma çağrısında bulunabiliriz.

*Amerikan kuvvetlerinin Irak topraklarındaki varlığının gerekçesi, Irak kuvvetlerine terörle mücadelede yardımcı olmaktı. Irak güçleri bugün terör tehdidiyle yüzleşebilecek kapasitede mi?

Bu hususta bir denklem mevcut. Irak'taki Amerikan kuvvetleri ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin DEAŞ ile mücadele için kurulduğu o dönemde hükümetin onayıyla Irak'a geldikleri doğru. Aksi takdirde Irak'a giremezlerdi. Irak ordusunun, Haşdi Şabi ve Peşmerge güçlerinin çabalarıyla, koalisyon güçlerinin ve İran dahil diğer ülkelerin desteğiyle, Irak halkı DEAŞ’ı yenilgiye uğratmayı ve sözde DEAŞ devletini engellemeyi başardı.

DEAŞ sona erdi ve bir terör çetesine dönüştü. Çetelere karşı savaş, orduların savaşı değildir. Bu bir istihbarat ve bilgi savaşıdır. Bugün bu çetelere saldırmak için inisiyatif alan biziz. Askeri konsept açısından bakıldığında ek bir güce ihtiyacımız yok. Ordu, Haşdi Şabi, Peşmerge ve güvenlik güçleri gibi Irak sahasında mevcut olan güçler yeterli.

Ülke olarak güvenlik konusunda tam egemen olmamız gerekiyor. Dost ülkeler ise ihtiyaç halinde Irak hükümetinin onayıyla eğitim ve tavsiye amacıyla Irak topraklarında bulunabiliyor.

Muharip kuvvetlere ihtiyacımız yok. Ancak bu güçlerin Irak topraklarından çekilme aşamasına gelmesi için müzakerelere ihtiyacımız var. Hükümete sunulan öneri ile diğer bazı grupların önerdikleri arasındaki fark budur. Diyaloğa ve müzakerelere inanıyoruz. Bunlar aracılığıyla, bu güçlerin çekilmesi konusunda bir anlaşmaya varabiliriz.

*Bugün Irak'taki Amerikan kuvvetleri sayısı nedir?

Sanırım 2 bin 500 Amerikan askeri var, daha fazla değil. 2003-2011 yılları arasında Irak'ta belirli aşamalarda görev yapan Amerikan kuvvetlerinin sayısı 160 bin Amerikan askerine ulaşmıştı. Bugün sadece birkaç binden bahsediyoruz.

Ayrıca Irak üslerindeki Amerikalılara baktığımızda (Amerikan üsleri yok) ortalama yaşlarının muharip askerlerle aynı olmadığını, daha ziyade uzman, danışman veya eğitmen olduklarını görüyoruz.

 -Irak Dışişleri Bakanı

DEAŞ bir terör çetesine dönüştü. Çetelere karşı savaş, orduların savaşı değildir

*Suudi Arabistan ile Irak arasında çok sayıda yatırım projesi var. İki ülke arasındaki ticaret hacmi yıllık yaklaşık 1 milyar dolara çıktı. Bugün Riyad ile Bağdat arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün Irak ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi ilişkiler kusursuz. Suudi Arabistan Krallığı ile İran İslam Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesinde kilit rol oynadık. İran'ın en uzun sınırımızı paylaştığımız komşu ülke olması nedeniyle bu durumdan memnuniyet duyuyoruz. Irak'ı çevreleyen Arap ülkeleri ile İran arasındaki ilişkiler ne kadar iyi olursa, Irak'ın da o kadar çıkarına olacaktır.

Bölgedeki gerginlik Irak'ı olumsuz, iyi ilişkiler ise olumlu etkiliyor. Nitekim Irak'ın güvenliği bölgenin güvenliğiyle bağlantılı.

Suudi Arabistan ile ticaret ve ekonomi alanında nasıl iş birliği yapabileceğimizi müzakere ederek başladık. OPEC çerçevesinde petrol konularındaki pozisyonları koordine etmek için her zaman Suudi tarafıyla iş birliği yapıyoruz, ayrıca uluslararası düzeyde ve Arap Birliği’nde de koordinasyon sağlıyoruz.

İki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmeyi, güçlü ekonomik ilişkiler kurmayı ve Suudi şirketlerinin Irak'ta yatırım yapmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Irak ekonomisini inşa etmek için dış yatırıma ihtiyacımız var.

Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile Sayın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman arasında sürekli iletişim mevcut. Ben ise Davos’ta Suudi Dışişleri Bakanı Sayın Prens Faysal bin Ferhan ile buluşacağım.

 -Irak Dışişleri Bakanı

Irak ile Suudi Arabistan arasındaki ilişki kusursuz. Güçlü ekonomik ilişkiler kurmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.

*Irak Başbakanı temmuz ayında Şam'a ziyarette bulunarak, Şam'ın Arap Birliği'ne dönüşü ardından Arap dünyasındaki ilk üst düzey ziyareti gerçekleştirmişti. Bize bugün Irak-Suriye ilişkilerinin gidişatından bahsedebilir misiniz?

Pek çok Arap ülkesi ile Suriye arasındaki ilişkiler kesilirken, Irak ile Suriye arasındaki ilişkileri kopmadı.

Arap Birliği’nin daha önceki toplantılarında Suriye'nin Arap Birliği'ne geri dönmesini teklif etme konusunda istekliydik. Irak, Suriye hükümetinin Suriye topraklarına dair müzakereler ve istikrara ulaşılması konusunda aktör rol oynaması yönünde Suriye'nin uluslararası forumlara dönüşünün destekçisiydi.

Ayrıca Suriye'deki istikrarsızlık Irak'ı olumsuz etkiliyor.

DEAŞ’ın Irak ve Suriye topraklarında sözde ‘DEAŞ devleti’ kurduğunu, bu örgütün belirli bir aşamada Suriye topraklarının yüzde 50'ye yakınını, Irak topraklarının ise üçte birini kontrol ettiğini unutmamak gerekiyor.

Suriye'de çok sayıda terör örgütü bulunurken, el-Hol Kampı’nda ve Irak sınırı yakınlarındaki cezaevlerinde binlerce DEAŞ’lı bulunuyor. Bu insanlar serbest bırakılırsa veya kaçmayı başarırlarsa, birçoğunun Irak sınırını geçerek Irak'ın güvenliğine ve istikrarına karşı çalışacağına şüphe yok.

Dolayısıyla Suriye'deki durumun istikrara kavuşturulması çağrısında bulunuyoruz. Suriye krizinin yerel, ulusal, bölgesel ve küresel bir kriz olduğunu, farklı aktörleri kapsadığını biliyoruz. Aynı arenada iki takım değil, birden fazla takım var. Bu krizin çözümü Arap ülkeleri, bölgesel ve küresel düzeyde iş birliğini gerektiriyor.

İnsani açıdan bakıldığında, hem yerinden edilen hem de mülteci olmak üzere yaklaşık 8 milyon Suriyeli var. Suriye ekonomisi tamamen yerle bir olmuş halde. Suriyeliler enflasyon, kötüleşen ekonomik durum, elektrik kıtlığı, hizmet yokluğu nedeniyle bir trajedi yaşıyor. Bu trajediden kurtulma yönünde Suriye halkının yanındayız. Bu nedenle Suriye'de istikrar ortamı yaratmak için başkalarıyla etkileşim kurmaya çalışıyoruz.



ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
TT

ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025

Charles Lister

Beşşar Esed'in devrilmesini takip eden yedi ay içinde, 78 yabancı hükümet ve çok taraflı kuruluşun temsilcileri, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve geçiş yönetimiyle görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etti; bu, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olay. Zira çatışmadan çıkan hiçbir ülke, daha önce bu kadar hızlı ve yaygın bir diplomatik etkileşime sahne olmadı.

Suriye'nin son aylarda kaydettiği ilerlemenin, 50 yılı aşkın Esed diktatörlüğü ve 13 yıllık yıkıcı çatışmanın mirasıyla karşılaştırıldığında dikkate değer olduğu şüphesiz. Ülkeye son 50 yıldır uygulanan tüm yaptırımlar ve kısıtlamalar kaldırıldı veya askıya alındı. Suriye, bölgesel ve uluslararası çok taraflı kuruluşlara hızla yeniden entegre edildi. Cumhurbaşkanı Şara'nın 1967'den bu yana 58 yıl aradan sonra bunu yapan ilk Suriyeli lider olarak, önümüzdeki eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap etmesi bekleniyor. Bu entegrasyona doğru sembolik bir adım.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Suriye ekonomisi yıllar sonra ilk gerçek toparlanmasını yaşıyor. Son haftalarda Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Türkiye, BAE ve Ürdün'ün yanı sıra Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden şirketlerle 20 milyar doları aşan sözleşmeler ve mutabakat zaptı imzalandı. Suriye'nin ABD’ye ilk ihracat sevkiyatı yola çıktı. Aynı zamanda, Amerikan 4G ve 5G telekomünikasyon teknolojileri Suriye’nin ana cep telefonu şebekesine (Syriatel) entegre edilirken, en az dört Amerikan enerji şirketi yeniden açılan Suriye pazarında petrol, doğal gaz ve elektrik sektörlerine girmeye hazırlanıyor.

Uzun süreli bir çatışmadan çıkan her ülke gibi Suriye de doğal olarak geçiş adaleti, ulusal uzlaşı, silahsızlandırma, savaşçıların yeniden entegrasyonu, etnik ve mezhepsel toplulukların haklarının korunması gibi meydan okumalarla karşı karşıya. Ancak ülke, herkesi şaşırtan göreceli bir istikrar durumu yaşıyor. Şiddet tamamen sona ermemiş olsa da yakın tarihin en düşük seviyelerine geriledi. Ocak ayında sahil şeridinde patlak veren hükümet karşıtı isyan sonrası, son iki ayda herhangi bir saldırı düzenlemedi. DEAŞ tehdidi ciddiyetini korurken, Suriye hükümeti ile ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon arasındaki istihbarat paylaşımı ve operasyonlar alanındaki koordinasyon oldukça etkili hale geldi.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sorunu, Suriye'nin istikrarı ve uluslararası arenaya dönüşü önündeki en büyük yapısal meydan okuma olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz mart ayında imzalanan çerçeve anlaşması, iki taraf arasında somut bir ilerleme kaydedilemeyen müzakereleri sürdürmek için yeterli olmadı. Kuzeydoğu Halep'teki ateşkese ve SDG kontrolündeki bölgelerden çıkarılan petrolün merkezi hükümete satışına devam edilmesine rağmen, iki taraf arasındaki güvensizlik devam ediyor.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer tüm olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor

Bu gelişmeler medyada geniş yer bulmasa da SDG sayısız ihlalini sürdürüyor. Kuzeydoğu Halep'te Suriye ordusu ile temas hatları boyunca güçlerini ve ağır silahlarını yeniden konuşlandırmak için defalarca girişimde bulunarak, ateşkes anlaşmasının silahsızlanma hükümlerini ihlal ediyor. Bu girişimler ABD güçlerini SDG konvoylarını mevzilerine geri döndürmek için defalarca müdahale etmek zorunda bıraktı. Yerel kaynaklara göre SDG ayrıca, Rakka ve Haseke şehirlerinde aktif olarak büyük ölçekli tüneller inşa ediyor. İlave olarak, aile üyelerinin Suriye ordusuna katılmasına misilleme olarak son altı ayda kadınlar da dahil olmak üzere 100'den fazla Arap vatandaşı tutukladı. İşler, 26 Haziran ve 2 Temmuz'da iki ayrı olayda iki Arap çocuğunun öldürülmesiyle doruğa ulaştı ve bu durum, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Arap toplumu ile SDG arasındaki gerginliği daha da büyüttü.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer bütün olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 MartSuriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 Mart

İçişleri Bakanlığı’ndan bir heyetin 29 Haziran'da okul sınavlarını denetlemek üzere Kamışlı ve Haseke şehirlerine yaptığı ve ABD’nin kolaylaştırdığı ziyaret sırasında Özerk Yönetim yetkilileri, hükümet yetkililerine demokratik konfederalizmin ve ademi merkeziyetçiliğin avantajlarından uzun uzun bahsettiler. Hükümet temsilcileri, iki ayrı olayda, aleni toplantılar sırasında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın portresinin altında oturmaya zorlandılar ve bu görüntüler kamuoyuyla paylaşıldı.

Bu ziyaretten sadece on gün önce, 19 Haziran'da, Özerk Yönetim beklenmedik bir şekilde Kamışlı Havalimanı'nı işletmek üzere bir “genel idare” kurulduğunu duyurdu. Bu hamle, Şam'daki Suriye Sivil Havacılık Otoritesi tarafından derhal protesto edildi ve kararın uluslararası hukuka aykırı olduğu açıklandı. Bu olaylar, düşmanlığın derinliğini gözler önüne seriyor ve iki tarafın kapsamlı bir anlaşmaya varmaktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Ancak donukluğu kırmak amacıyla, 9 Temmuz'da Şam'da tarihi bir zirve düzenlendi. Zirvede Suriye hükümeti ve SDG temsilcileri ile ABD ve Fransa Özel Temsilcileri Thomas Barrack ve Jean-Baptiste Faivre bir araya geldi. Gösterilen önemli ve ciddi çabalara rağmen, zirvede anlamlı bir ilerleme sağlanamadı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre görüşmeler hakkında bilgili kaynaklar, SDG heyetinin bağımsız askeri yapısını korumakta ısrar ederek, Suriye ordusuna entegrasyonun ancak güçlerinin kuzeydoğuda kendi komutası altında kalıcı olarak konuşlanması ve SDG adı altında faaliyet göstermeye devam etmesi halinde kabul edilebilir olduğunu belirtti. Bu arada, Özerk Yönetim, kurumsal çerçevesinin bozulmadan olduğu gibi kalmasını, yerel yönetim ve idare üzerindeki kontrolünün sürmesini de talep etti.

Bu koşullar, hükümet heyeti tarafından hemen protesto edilirken, ABD ve Fransız arabulucular arasında hayal kırıklığı dalgası yarattı. SDG'nin anlaşmaya varılması için belirlenen son tarihin 2025 yılı sonrasına uzatılması talebine gelince, yakın gelecekte bir uzlaşıya varma niyetinde olmadığına dair açık bir mesaj verdi.

ABD Özel Temsilcisi Thomas Barrack, toplantının ardından yaptığı açıklamalarda tavrını açıkça ortaya koydu. SDG'yi bir anlaşmaya varma gerekliliğini kabul etmekte yavaş davranmakla eleştirdi ve federalizmin Suriye bağlamında uygun ve uyumlu olmadığını belirtti. “Tek bir yol var o da Şam'dan geçiyor” dedi ve “zamanın daraldığını” vurguladı. Barrack açıklamalarında ayrıca Şam'a övgüler yağdırdı ve yaklaşımını “çok istekli” ve “ortak zemin arama konusunda cömert” olarak nitelendirdi. Bu durum, bilhassa Barrack aynı zamanda ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığı için SDG'yi zor durumda bıraktı.

Güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamak bir gerekliliktir. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli

SDG'nin en yakın savunucularından olan ABD ordusu bile önceliklerini değiştirerek, Suriye geçiş hükümetinin otoritesini sağlamlaştırmaya odaklanmaya başladı. Özel görüşmelerde, güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamanın gerekliliğini vurguluyor. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli.

Koramiral Brad Cooper'ın ABD Merkez Komutanlığı’nın başına getirilmesini onaylamak için yapılan oturumda, yeni komutan bu tutumu açıkça şöyle teyit etti: “Suriye'nin istikrarı, mevcut komutan Ahmed Şara'nın görevinde kalmasına bağlıdır ve bu bizim için son derece önemlidir.” Bu arada, ABD'nin geri çekilmesi devam ederken, Öz Kararlılık Harekatı kapsamında SDG'ye tahsis edilen askeri fonlar tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Fonların büyük çoğunluğu, SDG’yi desteklemek yerine DEAŞ üyelerinin bulunduğu kampların ve gözaltı merkezlerinin güvenliğinin sağlanmasına yönlendirildi.

SDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlarSDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlar

Yıllar boyunca bu kamplar ve cezaevleri, SDG'nin en önemli uluslararası nüfuz araçları oldu. Ancak Başkan Trump'ın Suriye'ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldıran son başkanlık kararnamesi, aynı zamanda bu tesislerin sorumluluğunun Suriye geçiş hükümetine devredilmesini de içeriyordu.

Aralık 2024'te Beşşar Esed'in devrilmesi, iç dinamiklerdeki toparlanma ve yeniden birleşme yönündeki radikal değişim göz önüne alındığında, SDG için kritik bir an oldu. Aylar geçtikçe, bu kader anı gerçek bir varoluşsal tehdit haline geldi. Bu da Kürt liderliğinin uzlaşmazlığını ve çözüm ve entegrasyon çağrılarını giderek daha fazla reddetmesini açıklıyor.

Ancak, ABD Özel Temsilcisi bir anlaşmaya varmak konusunda ağustos ayını gayrı resmi bir tarih olarak belirlediğinden, benimsediği bu erteleme politikası SDG’nin çıkarına görünmüyor. SDG heyetinin son Şam zirvesindeki davranışları pek iyimserlik yaratmıyor. Nitekim bu yaklaşım devam ettiği sürece, Suriye geçiş sürecinin desteklenmesi, istikrara kavuşturulması ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlanması önündeki en büyük engelin SDG olduğu gerçeğini inkâr etmek zor.

*Bu anlaiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.