Hasan Nasrallah'ın ölümü Hizbullah'ın silahsızlandırılması için bir boşluk yaratır mı?

Tahran'ın 2003 yılında Baas rejiminin yıkılmasının ardından yaptığı gibi, İsrail'in de Hizbullah'ın etkisiz hale getirilmesinin ardından otoriter hırslarını artıracağından korkuluyor

İsrail'in kuzey cephesini güvence altına aldıktan sonraki tutumu şüphe uyandırıyor (AFP)
İsrail'in kuzey cephesini güvence altına aldıktan sonraki tutumu şüphe uyandırıyor (AFP)
TT

Hasan Nasrallah'ın ölümü Hizbullah'ın silahsızlandırılması için bir boşluk yaratır mı?

İsrail'in kuzey cephesini güvence altına aldıktan sonraki tutumu şüphe uyandırıyor (AFP)
İsrail'in kuzey cephesini güvence altına aldıktan sonraki tutumu şüphe uyandırıyor (AFP)

Mustafa el-Ensari

İsrail tarafından kısa bir süre önce öldürülen Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah hakkındaki anlaşmazlık ne olursa olsun Nasrallah, aktif ve etkili olduğu ortamda bir boşluk bırakmadan, bu boşluktan kimin yararlandığına ve kimin zarar gördüğüne bakılmaksızın etkisiz hale getirilebilecek sıradan bir kişi değildi.

Irak'ın eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, işlediği korkunç suçlara rağmen, bölge ülkelerinin halen bedelini ödediği ağır bir miras ve boşluk bıraktı. Acımasız yönetimiyle Körfez bölgesini İran ve Kuveyt ile iki kanlı savaşa sürükledi. Bu da ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte ortadan kaldırıldığı üçüncü bir savaşın önünü açtı. Saddam, Irak’taki Baas rejimi sırasında en büyük umudu Bağdat'a karşı güvende olmak olan Velayet-i Fakih (İran) rejimi için sağlam bir engeldi. Bunun dışında İran, Bağdat'ı atlayarak Arap komşularına ulaşmayı ya da şehirlerini, konumunu, manevi alanlarını (türbeler) ve stratejik kaynaklarını Velayet-i Fakih'in yayılmacı ve mezhepçi hedeflerine ulaşmak için kullanmayı arzulayamazdı.

Benzer şekilde Nasrallah, Suriye ve Yemen'de Lübnanlı ve Arap çevresine karşı, Körfez'de ve dünyanın dört bir yanında kışkırtmalar ve sabotajlarla gereksiz ve mezhepsel savaşlar verdi. Her ne kadar bu savaşları Tahran'ın hedef alınmasını engellemek ve bölgedeki çıkarlarını korumak için vermiş olsa da, birçoklarına göre Nasrallah, İsrail'in ‘baş belasıydı’. Ancak sonuç, varlığının, İran, Hizbullah ve diğer tüm ‘direniş ekseni’ ve siyasal İslamcı gruplar da dahil olmak üzere Ortadoğu'daki tüm terörist ve radikal güçlere bahane sağlayan ve sağlamaya devam eden baskı, saldırı ve işgalci İsrail için ‘bir miktar caydırıcılık ve dikkat dağıtıcıılık’ teşkil ettiğini gösteriyor.

Bu durum, Hizbullah'ı bölgesel denklemde etkisiz hale getirdikten sonra İsrail'in, Tahran'ın Saddam rejimini devirip bölgesel güç dengesi haritasından sildikten sonra olduğu kadar cesur ve küstah olacağına dair korkuları arttırıyor.

Bu durum bizzat İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından ABD’nin New York şehrindeki Birleşmiş Milletler Genel Kurul görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmasında kabul edilmiş ve İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi tarafından İsrail ordusunun Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’ın hedef almasının başarısı teyit edilirken tekrarlanmıştı. Netanyahu, İsrail'in kolunun İran'da ya da Ortadoğu'da ulaşamayacağı hiçbir yer olmadığını söylemekten çekinmedi. Bugün bunun ne kadar doğru olduğunu zaten biliyoruz. Netanyahu sadece Tahran'ı kastetmiyor. Bu çok açık bir başlık, ülkesinin üstünlüğünü tanıması gerektiğini söylediği tüm bölgeyi kastediyor.

Kushner: Fırsatı kaçırmayın!

Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde İsrail'e oldukça yakın olan Jared Kushner, X hesabından yaptığı açıklamada Hasan Nasrallah suikastına açıkça atıfta bulunarak bunun Lübnan'ın her zaman bedelini ödediği bir mesele olan Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi daha önce ertelenen projelerin hayata geçirilmesi için bir fırsat olarak görülebileceğini, ancak asıl sorunun İsrail'in bundan memnun olup olmayacağı olduğunu yazdı.

Kushner, şöyle devam etti:

“Nasrallah'ın ölümünün doğrulanması ve sadece dokuz gün içinde Hizbullah’ın 16 üst düzey komutanının ortadan kaldırılması, İran'ın İsrail'i hedef alan cephaneliğinin olmadığı bir Ortadoğu'yu düşünmeye başladığım ilk gün oldu. Bunun potansiyel olarak bir dizi olumlu sonucu var.”

Ülkesini bu fırsatı kaçırmaması konusunda uyaran Kushner, Ortadoğu'nun genellikle çok az değişimin yaşandığı katı bir blok olduğunu belirterek “Bugün ise akışkan ve bu bloğu yeniden şekillendirme fırsatları sınırsız. Bu anı kaçırmayın!” ifadelerini kullandı.

Barışın, İsrail ulusunun ve Hizbullah yüzünden acı çeken ve ülkelerinin refah içinde olduğu günlere dönmek isteyen Lübnanlıların büyük bir bölümünün arkasında durmak için doğru zaman olduğunu söyledi.

Eğer Kushner'in bahsettiği denklem doğruysa ve başka bir gerilimin kapısını açmazsa iyi olabilir, ama sorunun kökeni Hizbullah'tan çok daha öncesine dayanıyor. Başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki müttefiklerinin 'çatışma ve acı döngüsünü kıracak en iyi çözümün bir Filistin devletinin kurulması olduğunu’ sık sık tekrarlamalarına rağmen ABD, İsrail'in Filistin'i işgalini şimdiye kadar hiç ciddiye almadı.

Oslo sancısı

Dolayısıyla Nasrallah'ın ölümünden sonra sadece İran değil, ABD ve İsrail’de sınava tabi tutulacak. Eğer Tel Aviv'in İran ve vekillerine karşı zaferi gerçekleşirse, bu zafer bir Filistin devletinin kurulmasına ve bölgede barışın sağlanmasına dayanacaktır. Araplar da bunu umuyor, ama bunun tam tersi olursa, ki korkulan da bu, o zaman İsrail’in hırsları da baskıları da zirveye ulaşacak. Güç, ne kadar büyük olursa olsun, İsraillilerin ve komşularının ihtiyaç duyduğu barış, istikrar ve kalkınmayı tek başına yaratmaya yetmez. Bunu ABD de tecrübe etti ve ona hatalarını tekrarlamaması tavsiye edildi.

Sonuç olarak ya Saddam'ın düşüşünü takip eden kaosa geri dönmek ya da İran ve vekillerinin hareket özgürlüğünün kısıtlanması ve ABD’nin garantörlüğüyle İsrail'in akıl sağlığına kavuşmasının sağlanmasıyla daha iyi bir duruma geçmek arasında bir seçimle karşı karşıyayız. Bu da anca İsrail’e baskı yaparak ve bir Filistin devletinin kurulması için bastırarak yapılabilir. Tıpkı 1982 yılındaki savaşın ardından Oslo'da varılan anlaşmayla Arafat ile Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) askeri olarak yenilmiş olsalar da siyasi olarak galip bir şekilde anavatanlarına dönmelerindeki gibi.

Bölgesel ve uluslararası düzeydeki durum böyle. Nasrallah'ın yokluğunun yarattığı iç boşluk ve bunun Şii bileşen üzerindeki etkisi içinse eğer yukarıdaki karşılaştırma doğruysa, Saddam sonrası Irak dokusu üzerindeki büyük etkiye bakmamız yeterli olur. Neyse ki bu kısım Lübnan'ın ve mezhepler arasındaki uzlaşmanın lehine olmuş olabilir, ancak büyük olasılıkla Tahran ve direniş ekseninin çıkarlarına hizmet edecek şekilde değil. İç savaş sonrası Lübnan saflarını hiçbir şey Hizbullah'ın hegemonyasını ve egemen kararını diğer bileşenlere silah zoruyla, imayla ya da açıklamayla dayatması kadar bölemedi.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Indpendent Arabia'dan çevrilmiştir.



Abdulati, Gazze Şeridi'nin altyapısının yeniden inşa edilmesi çağrısında bulundu

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
TT

Abdulati, Gazze Şeridi'nin altyapısının yeniden inşa edilmesi çağrısında bulundu

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nin altyapısının yeniden inşa edilmesinin ve insani yardımların bölgeye güvenli, hızlı ve engelsiz şekilde ulaşmasının önemini vurguladı.

Açıklama, Abdulati’nin Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Eşitlik, Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf tarafından duyuruldu.

Hallaf’ın açıklamasına göre Abdulati, mart ayında yayımlanan ortak bildiriyle Mısır-AB ilişkilerinin kapsamlı ve stratejik bir ortaklığa yükseltilmesinden bu yana yaşanan olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşıladı. Bakan, ortaklığın altı ana ekseninin uygulanması çerçevesinde karşılıklı çıkar alanlarında iş birliğini güçlendirmeye kararlı olduklarını belirtti. Ayrıca uluslararası toplumun bölgedeki jeopolitik krizler ile mülteci ve göçmen sorunlarının yükünü paylaşma sorumluluğunu hatırlatarak, komşu ülkelerdeki krizler nedeniyle milyonlarca yabancıya ev sahipliği yapan Mısır’ın ağır bir yük taşıdığını ifade etti.

Abdulati, Lahbib’i Gazze Şeridi’ndeki son duruma ve ateşkesin Şarm eş-Şeyh Barış Anlaşması doğrultusunda kalıcı hâle getirilmesine yönelik yürütülen çabalara dair bilgilendirdi. Ayrıca Mısır’ın, erken toparlanma, yeniden inşa ve Gazze’nin kalkınmasını ele alacak uluslararası konferansa yönelik hazırlıklarını sürdürdüğünü aktardı.

Mısır Dışişleri Bakanı, 20 Kasım’da Brüksel’de yapılan Filistin Bağışçılar Grubu’nun ilk toplantısını da memnuniyetle karşıladı. AB ve üye ülkelerden yeniden imar sürecinin finansmanına etkin katılım beklediklerini belirten Abdulati, Filistin halkına ve Filistin Yönetimi’ne destek sağlayan Avrupa mekanizmalarının etkinleştirilmesi ve bütçelerinin güçlendirilmesinin önemini vurguladı.

Suriye dosyasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Abdulati, Mısır’ın Suriye’nin birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini savunan kararlı tutumunu yineledi. Abdulati, ülkenin istikrarını zayıflatabilecek her türlü girişim ve müdahaleye karşı olduklarını belirterek, Suriye halkının beklentilerini karşılayacak kapsamlı bir siyasi sürecin hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.

Açıklamaya göre Lahbib, Mısır’ın bölge barışı ve istikrarı için yürüttüğü çabaları ve Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ile insani yardımların ulaştırılmasındaki kritik rolünü takdir etti. AB’nin Mısır’ın bu yöndeki çalışmalarını desteklediğini ve stratejik ortaklığı güçlendirmeye önem verdiğini ifade etti.

Hallaf, görüşmede Sudan’daki gelişmelerin de ele alındığını aktardı. Abdulati’nin, özellikle el-Faşir bölgesinde işlenen ağır ihlalleri kınadığı ve Sudan’daki çatışmaların durdurulması ile devletin birliği ve bütünlüğünün korunması için Mısır’ın dörtlü mekanizma kapsamında yürüttüğü çabaları anlattığı belirtildi.

Abdulati, insani yardımların Sudan’a ulaştırılmasının önemine dikkat çekerek, ülkenin egemenliğine saygı duyulması ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde yardım akışının kolaylaştırılması yönündeki kararlılıklarını vurguladı.

Görüşmede ayrıca Lübnan’daki gelişmeler ele alındı. Abdulati, Mısır’ın Lübnan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarına verdiği desteğin değişmez olduğunu ifade etti.


Stockholm ve Şam, hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacak

İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
TT

Stockholm ve Şam, hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacak

İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)

İsveç Göç Bakanı Johan Forssell, bugün yaptığı açıklamada, Stockholm ve Şam'ın, İsveç'te işlenen suçlardan hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacağını duyurdu. Bu, Stockholm'ün Suriye'ye yaptığı yardımların bir kısmını dağıtmaya devam edebilmesi için koyduğu bir koşuldu.

Forssell, İsveç kamu yayın kuruluşu SR'de yaptığı açıklamada, söz konusu kişilerin "İsveç'te bulunan ve orada suç işlemiş Suriye vatandaşı kişiler olduğunu ve sınır dışı edilmeleri gerektiğini, ancak bunun çeşitli nedenlerle bazen çok zor olduğunu" belirtti.

Forssell ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Benjamin Dossa, bu hafta Suriye'yi ziyaret ederek Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile görüştü. Bu, İsveçli bakanların 2011'den bu yana Şam'a yaptığı ilk ziyaretti.

2015 yılında savaştan kaçan birçok Suriyeliye İsveç'te sığınma hakkı tanıyan büyük göçmen akınının ardından, ardışık sol ve sağ hükümetler sığınma kurallarını sıkılaştırdı.

Forssell, "İsveç'in en önemli önceliklerinden biri konusunda iş birliği yapmayı kabul ettik," diyerek, "İsveç'e gelenlerin büyük çoğunluğu dürüst ve yasalara saygılı, ancak suç işleyenler de var" ifadeleriini kullandı.

Forssell, "Bu insanları sınır dışı edebilmeliyiz; İsveç'te onlara yer yok" dedi.

İsveç kalkınma yardımlarını düzenleyen ve artık göçü azaltmayı ve sınır dışı işlemlerini hızlandırmayı da içeren yeni ilkeye işaret etti; bu iki hükümet önceliği var.

"İsveç çıkarlarımız tehlikede... Kalkınma yardımı sağladığımızda, bu ülkelerin bizimle iş birliği yapmalarını ve vatandaşlarını, özellikle de İsveç'te suç işleyenleri geri almalarını bekliyoruz. Benzer adımlar atılmazsa, kalkınma yardımı sağlamayacağız" dedi.

İki bakan, Suriyelilerin geri dönüşü konusunu eş-Şara ile genel olarak görüştü. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre ülkelerine dönmek isteyen Suriyelilere, seyahat masrafları ve diğer lojistik giderlerini karşılamak üzere mali yardım alma hakkı tanınıyor.


Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
TT

Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) toplantısında Rus silahlarının etkinliği hakkında konuştu.

Rus haber ajansı Interfax'ın aktardığına göre Putin, bugün Kırgızistan'da düzenlenen askeri ittifak toplantısında, "Gerçek muharebe operasyonlarında etkili olduğu kanıtlanmış modern Rus silahları ve teknolojisiyle birleşik silahlı kuvvetleri donatmak için geniş çaplı bir program başlatmayı öneriyoruz" dedi.

Rusya, Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşta düzenli olarak yeni silah sistemleri test ediyor.

Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te konuşan Putin, hava ve savunma kabiliyetlerine odaklanan ortak askeri tatbikatların planlandığını söyledi.

 KGAÖ, Rusya'nın hakim olduğu bir askeri ittifaktır.

Şu anda eski Sovyet cumhuriyetleri olan Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Belarus'u kapsamaktadır.

Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesindeki anlaşmazlıkta Azerbaycan'a yenilmesinin ardından Rusya ile gerginliğin artması üzerine Şubat 2024'te ittifak üyeliğini dondurdu.