Ahmed eş-Şara: Eski rejimin kalıntıları Suriye'yi bir iç savaşa sürüklemeye çalışıyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye’nin kıyı illerindeki olaylarla ilgili konuşması sırasında (Videodan alınan ekran görüntüsü)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye’nin kıyı illerindeki olaylarla ilgili konuşması sırasında (Videodan alınan ekran görüntüsü)
TT

Ahmed eş-Şara: Eski rejimin kalıntıları Suriye'yi bir iç savaşa sürüklemeye çalışıyor

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye’nin kıyı illerindeki olaylarla ilgili konuşması sırasında (Videodan alınan ekran görüntüsü)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye’nin kıyı illerindeki olaylarla ilgili konuşması sırasında (Videodan alınan ekran görüntüsü)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara dün yaptığı açıklamada, Suriye'nin son zamanlarda ‘istikrarı bozmayı ve ülkeyi kaos bataklığına sürüklemeyi amaçlayan çok sayıda girişime maruz kaldığını’ söyledi.

Ülkede son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili konuşan Şara, ülkenin yeni bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu belirterek, ‘eski rejimin kalıntıları ve dış aktörlerin ülkeyi bölmek amacıyla yeni ihtilaflar yaratma ve bir iç savaşa sürükleme girişimleri’ olduğunu ifade etti.

Suriye'nin karşı karşıya olduğu tehditlerin geçici olmadığını, bunların kaosu sürdürmek isteyen güçlerin her fırsatı değerlendirmesinin doğrudan sonuçları olduğunu söyleyen Şara, Suriye’nin bazı kıyı bölgelerinde son yaşanan olayların bir ilk olmadığını vurgulayarak, benzer bir girişimin bir buçuk ay önce de yaşandığını ve bastırıldığını hatırlattı.

Suriye Cumhurbaşkanı, şunları söyledi:

“Düşen rejimin iktidarı boyunca derin yaralar açtığı gerçeğini kabul etmeliyiz. Far’ Filistin (Filistin Şubesi/Şube 235), Sednaya, güvenlik birimleri, tecavüz, kimyasal silahlar, yerinden edilme ve evlerin içinde yaşayanların başlarına yıkılması, devletin ilk andan itibaren bunun olmasını engellemek için gösterdiği çabalara rağmen dün yaşananlar da dahil olmak üzere hepsi iyileşmesi zor yaralar açtı.”

Şara, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İlk andan itibaren iç barışı korumak ve misillemeyi önlemek için bölgeyi güvenlik güçleriyle takviye ettik. Bu güçlere saldırıldı ve birçoğu öldürüldü, yakıldı ve oradaki insanlara saldırıldı. Bu iğrenç suçun failleri, geçtiğimiz 14 yıl boyunca Suriye halkına karşı iğrenç suçlar işleyenlerle aynı kişilerdir.”

Ordu güçlerine ve devlet kurumlarına karşı suç işleyen, hastanelere saldıran, masum sivilleri öldüren ve güvenli bölgelerde kaos tohumları eken eski rejimin kalıntılarına müsamaha gösterilmeyeceğini vurgulayan Şara, “Kendilerinin adalete teslim olmaktan başka seçenekleri yok” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Şara, şöyle devam etti:

“Elinde sivillerin kanı olan herkesten hesap soracağız. Devletin yetkilerini aşanlar ve otoriteyi kendi amaçlarına ulaşmak için kullananlar ve elleri Suriyelilerin kanına bulaşmış olan herkes er ya da geç adaletin karşısına çıkarılacak.”

Şara, kıyı illerinde son dönemde yaşanan olayları araştırmak, bu olaylara karışanları adalete teslim etmek ve gerçekleri Suriye halkına açıklamak üzere bir araştırma komitesi kurulduğunu açıkladı.

İç barışın korunması için bir üst komite kurulduğunu açıklayacaklarını belirten Şara, “Bu komite, Cumhurbaşkanlığı tarafından Suriye’nin kıyı illerinde halkla doğrudan iletişim kurmak, onları dinlemek, bu hassas aşamada güvenliklerini korumak ve ulusal birliği teşvik etmek için gerekli desteği sağlamakla görevlendirilecek” diye konuştu.

Öte yandan Şarku’l Avsat’ın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nden (SOHR) aktardığına göre Suriye'deki gerginlik, perşembe günü Suriye’nin kıyı illerinden Lazkiye'nin kırsal kesiminde Alevi nüfusun yoğun olduğu bir köyde, aranan bir kişinin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınması üzerine başladı ve kısa sürede silahlı Alevilerin ateş açmasıyla çatışmalara dönüştü.

Yetkililer, güvenlik güçlerinin Beşşar Esed yanlılarının izini sürmek için geniş çaplı operasyonlar başlattığı batı kıyısındaki Lazkiye ve Tartus illerine takviye kuvvetler gönderdi.

Kıyı illerindeki bu gelişmeler, Suriye’deki Alevi azınlığın bir üyesi olan Beşşar Esed'in rejiminin 8 Aralık'ta devrilmesinden bu yana ülkede yaşanan en şiddetli olaylar oldu.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.