Fransızlar, iki devletli çözüme doğru bir dönüşe yardımcı olacak ‘değişkenlere’ güveniyor

Paris'teki kaynaklar: Netanyahu iktidarda kaldığı sürece ilerleme umudu yok

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
TT

Fransızlar, iki devletli çözüme doğru bir dönüşe yardımcı olacak ‘değişkenlere’ güveniyor

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)

Aralık 2014'te Fransız Senatosu ve Temsilciler Meclisi, hükümeti 1988'de Cezayir'de ilan edilen Filistin devletini tanımaya çağıran ‘bağlayıcı olmayan’ bir kararı oyladı, ancak dönemin Sosyalist Cumhurbaşkanı François Hollande ve Dışişleri Bakanı Laurent Fabius kararı çekmecede bıraktı.

On yıllardır Paris'in politikası, Filistin'in bölünmesini ve iki devletin kurulmasını öngören 1947 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul kararı uyarınca İsrail'in yanında bir Filistin devletini savunmak oldu.

Hollande'ın ardından Elysee Sarayı'na 2017 yılında Emmanuel Macron geldi. Bu tarihten birkaç hafta öncesine kadar Paris'in resmi pozisyonu, hükümetin bir Filistin devletini ‘ancak doğru zamanda’ tanıyacağı, böylece ‘faydalı’ olacağı, yani durumu siyasi bir çözüme doğru ilerleteceği yönündeydi.

rg
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda bir araya geldi, 25 Eylül 2024. (AFP)

Geçtiğimiz ilkbaharda Macron, ertelemeye son vermeye karar veren ve daha fazla gecikmeden tanıma adımını atan dört Avrupa ülkesi (İrlanda, Norveç, Slovenya ve İspanya) örneğini takip etmeyi reddetti. Mevcut durumda Avrupa Birliği'nin (AB) 27 üyesinden 12’si Filistin devletini tanıyor.

Zorluklar

Ancak Gazze Şeridi'nde devam eden savaş ve orada işlenen katliamlar Macron'un yaklaşımını değiştirmesine neden oldu. Siyasi kaynaklar, BM Genel Kurulu çerçevesinde 21 Eylül'de New York'ta düzenlenecek bir zirve vesilesiyle Filistin devletini resmen tanıma niyetini Filistin Devlet Başkanı’na gönderdiği resmi bir mektupla açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı'nın, İsrail'in Gazze Şeridi'nde ve yerleşim hareketinin görülmemiş bir hızla arttığı Batı Şeria'da böyle bir devlet olasılığını fiilen ortadan kaldıran uygulamaları nedeniyle ‘iki devletli çözüm kalıcı olarak gömülmeden önce bugün harekete geçilmesi gerektiğine’ inandığını belirtiyor.

Paris, Fransa'nın kendi içinde bile bu hamlenin karşı karşıya olduğu zorlukların farkında. Öyle ki iktidar koalisyonunu oluşturan partilerden hiçbiri anayasal olarak böyle bir girişimde bulunmaya yetkili olan Macron'a destek vermedi.

tgth
Dün Gazze şehri üzerine insani yardım malzemesi bırakıldı. (AP)

Yurtdışında ise Paris, esas olarak projesiyle ilgili taraflarla kurduğu doğrudan temaslar sayesinde, hem İsrail'den hem de ABD'den gelen radikal reddin farkındaydı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklar, Macron'un bu hamlesini açıklamadan önce Trump ve Netanyahu'yu bilgilendirdiğini, Birleşik Krallık Başbakanı ve Almanya Şansölyesi’ne de danıştığını söyledi.

Gazze Şeridi'nde 60 bin kişinin ölümü ve bölgenin neredeyse tamamen yıkılarak ‘açık bir mezarlığa’ dönüşmesinin ardından İsrail'e karşı herhangi bir pratik eylemde bulunmayan AB içinde de İsrail konusunda derin bölünmeler var. 2000 yılından bu yana yürürlükte olan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması, kalıcılığını İsrail'in insan haklarına saygı göstermesine bağlayan ikinci maddeye dayanarak AB'ye anlaşmayı yeniden gözden geçirme olanağı sağlıyor.

Siyasi-diplomatik dinamik

Tüm bunlara rağmen Paris, bugün ile söz konusu zirve tarihi arasında iki devletli çözümü yeniden uluslararası gündemin ön sıralarına taşıyacak ‘güçlü bir ivme akımı’ yaratacak bir ‘siyasi-diplomatik dinamik’ başlatma konusunda iddialı.

Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına göre Macron'un kararını ‘erken’ açıklaması, ‘diğer tarafları, özellikle de isteksiz Avrupalıları aynı şeyi yapmaya teşvik etmeyi ve onlara kararlarını vermeleri için yeterli zaman tanımayı’ amaçlıyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Fransız gazetesi La Tribune Dimanche'a verdiği demeçte, Malta, Belçika ve muhtemelen Hollanda'nın yanı sıra Kanada, Japonya ve Güney Kore başta olmak üzere diğer ülkelerin de Fransa'yı takip edebileceğini söyledi.

Birleşik Krallık ise Başbakan Keir Starmer'ın baskısına rağmen halen tereddütlü davranırken, Almanya şimdilik Fransa'nın yolunu izlemeyi reddettiğini açıkladı.

Diğer taraftan Barrot, ülkesinin G7 çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi'nin daimî bir üyesi ve AB'nin kilit bir oyuncusu için bir ilk olan bu hamlesinin Arap devletlerini Hamas'ı kınamaya ve silahsızlandırılmasını talep etmeye ikna edeceğine işaret ediyor.

Paris, Gazze Şeridi'ndeki savaşın eylül ayına kadar duracağını, bunun da Ortadoğu ve Arap dünyasındaki mevcut atmosferi değiştireceğini ve böylece bir yandan tanıma diğer yandan Arap ve Müslüman ülkelerin İsrail'e yönelik adımları arasındaki ‘dengenin’ ‘karşılıklı’ olacağını umuyor. Barrot, “New York'ta, diğer ülkeleri de bize katılmaya teşvik etmek için bir çağrı başlatacağız” dedi.

Netanyahu sonrası

Paris, New York toplantısından çıkacak ve BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmesini umduğu ‘yol haritasına’ büyük ölçüde güveniyor.

dfvds
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa konferansta konuşuyor. (AFP)

Yol haritasının önemi, Filistin-İsrail çatışmasının nasıl sona erdirileceğine dair bütüncül bir vizyon içermesinde yatıyor. Çünkü iki devletli bir çözümün unsurlarını ve belirleyicilerini sunarken, Filistin devletinin sınırları, yerleşim sorunu ve Kudüs'ün kaderi gibi temel konuları müzakere etmek üzere iki tarafa bırakıyor.

Ancak Fransa, Knesset'in geçen hafta Batı Şeria'nın ilhakını öngören bir yasayı oylaması ve geçen yıl bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden yasayı kabul etmesinin de gösterdiği gibi, izlediği projenin zor olduğunun farkında.

Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümetinin ya da onu iktidarda tutan koalisyonun politikasını değiştireceğinden umudunu kesen Paris, İsrail'de önümüzdeki aylarda ya da gelecek yıl eylül ayında yapılması planlanan parlamento seçimleri vesilesiyle gerçekleşebilecek bir siyasi değişime bel bağlıyor.

Paris, özellikle İsrail'in bugünkü önerisi Gazze Şeridi'ndeki olayların ötesine geçmezken, ‘yol haritası’ ertesi gün için bir vizyon ve çözüm sunduğu için İsrail kamuoyunda bir değişimin mümkün olduğuna inanıyor.

Sürecin uygulanabilirliği, Fransa'nın ve belki de diğer Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımasının sahadaki gerçekliği değiştirip değiştirmeyeceği ya da 145'ten fazla ülke tarafından tanınan Filistin devletinin kuruluş tarihini yaklaştırıp yaklaştırmayacağı konusunda birçok soru ortaya atıldı. Ancak bu durum, sponsorların süreci devam ettirmelerine ve başarıya ulaşması için çaba göstermelerine engel olmayacak.



Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
TT

Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)

Mustafa Rüstem

Sonunda ilk kez, birbiri ile savaşan eller tokalaştı. Rusya'nın siyasi karar alma süreçlerinin mutfağı olan Moskova Dışişleri Bakanlığı'nın lüks salonundaki beyaz masanın etrafında, on yıldır birbirine hasım olan gözler buluştu. Bu, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir eş-Şara'nın da aralarında bulunduğu üst düzey bir heyetin eşlik ettiği ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldiği bu türden ilk ziyaretiydi.

Bu ziyaret, on yıllardır ittifak dilinin baskın olduğu iki ülke arasındaki diplomatik kartların yeniden karılması açısından son derece önemli görünüyor. İttifak, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin akabinde Moskova'ya kaçmasının ardından değişti. Ancak Kremlin’in kapıları, Esed iktidarını devirme hareketinin başlamasıyla birlikte katıldığı Suriyeli muhalif güçlerin saflarındaki siyasi ve askeri mücadelesinin başlangıcından bu yana, “Ebu Ayşe” lakaplı Bakan Şeybani'ye açıldı.

Yeni bir beyaz sayfa

Siyaset dünyasının en meşhur sözü olan “bugünün düşmanı yarının dostu olabilir” doğrudur. Mutlak anlamda ne düşmanlık ne de dostluk vardır. Ancak görüşmelerdeki beden dili söyleyeceğini söyledi ve Rus diplomasisinin, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı 15 Ekim'de Moskova'da yapılması planlanan Rus-Arap zirvesine davet ederek de olsa, Suriye topraklarına ve Akdeniz'e erişimini koruma konusundaki “aceleci” tavrını özetledi.

 Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)

Suriyeliler, Lavrov ve Şeybani arasındaki görüşmede genel bir diplomatik denklik tablosuna ulaşmadan önce, Esed Suriyesi döneminde alışılan itaatkarlıktan uzak olduklarını açıklayan bir beden dili benimsemeye çalıştılar. Suriye Dışişleri Bakanı, ülkesinin Moskova'nın Esed rejimiyle ekonomik, güvenlik ve askeri alanlarda imzaladığı tüm önceki anlaşmaları kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmeye çalıştığını gizlemedi. Bu yeniden değerlendirme, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirmeyi amaçlıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise ülkesinin, Suriye halkının tercihlerine saygı duyduğunu ve Moskova'nın Şam'daki yeni yönetimle iş birliği yapma isteğini dile getirdi. Hatta yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundu.

Şantaj mı yoksa oyunun kuralları mı?

GSM Merkezi Direktörü Dr. Asıf Melhem, The Independent Arabia'ya verdiği röportajda, “sözlü destek” sınırları içinde kalan Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve benzeri konularla ilgili özel görüşmelere rağmen, mevcut Suriye hükümetinin ABD ve Batılı ülkelere her zaman kesin olarak güvenmenin imkânsız olduğunu anladığını söyledi.

Melhem, iki yönetim arasındaki gergin tutumlarda gözle görülür bir değişim olduğunu ve Şam'ın Esed rejimine verdiği destek sebebiyle Moskova'ya şantaj yapmaya çalışırken, Rusların bir miktar esneklik gösterdiğini belirtiyor. Melhem, “Yeni hükümet, ‘sizin yardımınız olmasaydı Esed çoktan devrilmişti’ demek istedi ve bu nedenle Rus yönetiminden tazminat ödemesini ve Esed'i teslim etmesini talep etmeye başladı” diye devam etti.

Ciddi Suriyeli yetkililer, Suriye'deki askeri üslerin Rusya için acil bir ihtiyaç ve Moskova tarihinde bir dönüm noktası olduğuna inanıyor. Ama durum böyle değil. Rusya'nın ihtiyacı olduğu doğru, ancak beklendiği kadar acil ve kaçınılmaz değil.

Rus GSM Merkezi’nin Direktörü, siyasette her pozisyonun bir bedeli olduğuna inanıyor. Rusya, Suriye'deki üslerini elinde tutmakla ilgileniyor ve bunları korumanın yanı sıra, Esed iktidarından önce bile Suriye ile iyi olan ilişkilerini sürdürmek istiyor.

Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)

Direktör şu açıklamada da bulundu: “Her halükarda, üsler Moskova için bir ölüm kalım meselesi değil. Örneğin Suriye kıyılarını ele alırsak, Ruslar açısından Akdeniz'e erişimin tek yolu Karadeniz, Cebelitarık Boğazı veya Süveyş Kanalı’dır. Bu koridorlar ise belirli anlaşmalara tabi. Bu nedenle, özellikle Rusya, herhangi bir bölgede yaşanabilecek beklenmedik gelişme korkusuyla askeri varlığını çeşitlendirmeye başladı. Sudan, Libya ve Eritre'de askeri üsler kurma girişiminde bulundu. Zira üslerinin bulunduğu ülkelerde bazı siyasi değişiklikler yaşanabileceğinin ve bu durumda üslerini korumanın zorlaşabileceğinin farkında.”

Ekim 2011'de Moskova, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed'in istifasını isteyen Batı destekli kararlara karşı veto yetkisini kullanmaya başladı. Bu veto, 8 Aralık 2024'e kadar süren Suriye savaşı boyunca tekraren devam etti. Eylül 2015’te de askeri müdahalede bulundu. O dönemde Rus güçleri, DEAŞ ve terör örgütü olarak tanımladığı el-Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi de dahil olmak üzere muhalif grupları hedef aldıklarını kabul ettiler.

Bununla birlikte haberler, özellikle Kuzey Suriye'de Rus bombardımanları sebebiyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koydu. Bu durum, milyonlarca insanın Türkiye yakınlarındaki veya sınırındaki kamplara göç etmesine yol açtı. Bu arada, Ekim 2016'da Moskova, BM İnsan Hakları Konseyi'ndeki koltuğunu kaybetti.

Rusya-Suriye ilişkileri, Suriye'nin bağımsızlığını tanıyan ilk rejim olan eski Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre iki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkiler ve stratejik ittifak, Hafız Esed'in Suriye'de iktidara gelmesiyle (1970'ten 2000'e) zirveye ulaştı.

Ekonomik ilişkiler

Tüm bunların bir uzantısı olarak Moskova, Şam ile ilişkilerini korumaya çalışıyor. Son görüşme de yeni bir koordinasyon aşamasının başlangıcı sayıldı. Rusya yalnızca siyasi ve askeri düzeylerde değil, ayrıca Suriye'nin yeniden inşası ve istikrarının sağlanması konusunda da kapsamlı yardım sunma isteğini dile getirdi.

Gözlemciler, bu görüşmenin kanlı bir dönemin ardından açık oynamaya ve yeni bir sayfa açmaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olduğuna inanıyor. Bu adımlar, sivillerin ölümüne ve geniş bir bölgede köy ve kasabalarda hâlâ görülebilen yıkıma yol açan bombardımanlar sebebiyle Rusya'nın kendileriyle karanlık bir geçmişe sahip olduğunu düşünen Suriyelilerin kızgınlığına rağmen atılıyor. Rusya'nın yeniden inşaya katılması yakıp yıktıklarını telafi etmenin, diğer yandan da yatırım ve çok sayıda anlaşmanın değerlendirilmesi yoluyla sıcak sulara dönüşün bir yolu olabilir.

 Dr. Asıf Melhem ise, Suriye ile Rusya arasında fosfat, petrol, doğalgaz ve Tartus Limanı alanındaki yatırımlar için imzalanan sözleşmelerin rejimin devrilmesinden çok önce iptal edildiğini vurguluyor. Bu sözleşmeler kapsamında Suriyeli şirketler ile ortak olan Rus şirketlerinin, hisselerini ortaklarına devrettiklerinin, dolayısıyla ziyaretin, bu anlaşma ve sözleşmelerin yeniden değerlendirilmesi bağlamında yapıldığının altını çiziyor.

Buna ilave olarak Rusya, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve uluslararası alanda önemli bir varlığa sahip. Dünyanın en büyük ikinci gücü. Melhem bunun önemli olduğuna inanıyor, zira bu sebeple Rusya’nın görüşleri dikkate alınıyor. Dolayısıyla Rusya ile ilişkiler sürdürülmeli, bu durum şüphesiz Suriye'ye fayda sağlayacaktır.

Öte yandan Şam, Rusya'nın Suriye'ye ihtiyacı olduğunu iddia ederek durumu abartmaya çalışıyor. Melhem’e göre bu doğru değil, çünkü Suriye'nin toplam yüzölçümü Moskova ve kırsalının yüzölçümünü aşmıyor ve Rusya, eğer zorunda kalırsa ve bölgede kalmasının bedelinin elde edeceği faydadan daha büyük olduğunu görürse, sonunda bu üslerden vazgeçebilir.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.