Halil Musa
Birleşik Krallık, Filistin devletini tanıma adımını her ne kadar Kanada ve Avustralya ile eş zamanlı olarak atsa da onun bu adımı Filistinliler için özel bir anlam taşıyordu. Çünkü tanıma kararı, 100 yılı aşkın bir süre önce Balfour Deklarasyonu ve Filistin Mandası ile İsrail'in kurulmasının önünü açan bir ülke tarafından alınmıştı.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a gönderdiği takdir mektubunda, Balfour Deklarasyonu'nun ‘mevcut Yahudi olmayan toplulukların medeni ve dini haklarına zarar verecek hiçbir şey yapılmayacaktır’ ifadesine atıfta bulunması dikkat çekiciydi.
Starmer'e göre ülkesinin aldığı bu tarihi karar, Filistinlilerin bağımsız bir devlette kendi kaderini tayin etme hakkını, Birleşik Krallık'ın Filistin halkı için bir Filistin devleti kurulması konusundaki taahhüdünü ve iki devletli çözüme yönelik sarsılmaz desteğini teyit ediyor. Filistin Devlet Başkanı'na ülkesi ile Filistin arasında tam diplomatik ilişkiler kurma arzusunu ileten İngiltere Başbakanı, her iki ülkenin dışişleri bakanlarının, tam diplomatik ilişkilerin kurulması sürecini ilerletmek için öncülük edeceğini söyledi.
Filistinlilerin statüsünü yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler
Filistin'in İngiltere'deki Misyonunun Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, İngiltere’nin önümüzdeki günlerde Filistinlilerin statüsünü misyondan büyükelçiliğe yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler alacağını açıkladı. Zomlot’a göre İngiltere'nin bu hamlesi, Londra'nın 100 yıldan fazla bir süre önce yaptığı tarihi hatayı düzeltmesi için bir başlangıç olacak. Öte yandan bu gelişme, İngiltere'nin işgalci güç olan İsrail'e baskı uygulayarak Filistin devletinin kurulmasını zorlamaya başlayacağı anlamına geliyor.
Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti’ni tanımasının ‘çifte önemi olduğunu, çünkü bu tanıma kararının 1948'de İsrail'in kurulmasına zemin hazırlayan ülke tarafından alındığını’ vurguladı. Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanımasının ardından, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik soykırımını ve Batı Şeria'daki Filistinlilere yönelik etnik temizliği de tanıması gerektiğini belirtti. İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer,
İngiltere'nin Orta Doğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı Hamish Falconer, ülkesinin Filistin devletini tanımasının ‘tarihi bir anı ve uzun ve ortak bir çalışma sürecinin başlangıcını temsil ettiğini, bunun ilk adım olduğunu ve son olmadığını’ söyledi.
Avustralya'nın diplomatik ilişkiler kurmak için koşulları
Avustralya, Filistin devletini tanıdıktan sonra bu ülkeyle tam diplomatik ilişkiler kurma niyetini açıklayan İngiltere'nin aksine bu tür ilişkilerin kurulması için Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği reformların Filistin Yönetimi tarafından uygulanmasını şart koştu. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese'ye göre ülkesi ‘Filistin Yönetimi reform taahhütlerinde ilerleme kaydettikçe, diplomatik ilişkiler kurmak ve büyükelçilikler açmak da dahil olmak üzere daha ileri adımlar atmayı’ değerlendirecek. Başbakan, Abbas’ın İsrail'in var olma hakkını tanıdığını teyit ettiğini, Hamas'ın hükümette rol oynamasını engellediğini, demokratik seçimler düzenlediğini ve finans, yönetişim ve eğitim alanlarında önemli reformlar uyguladığını açıkladı.
Netanyahu aşırı sağcıların yoğun baskısı altında
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin devletini tanıma kararının ardından Ürdün Nehri'nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyeceğine söz verse de yanıtını BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere New York’a yaptığı ziyaret ve ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinden sonra belirlemeye karar verdi.
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'e göre Netanyahu, Filistin devletinin tanınması ve Filistin Yönetimi'nin ezilmesine yanıt olarak Batı Şeria'nın tamamının ilhak edilmesini isteyen koalisyon hükümetindeki aşırı sağcı bakanların yoğun baskısıyla karşı karşıya.
Öte yandan İsrail muhalefet lideri Yair Lapid, Netanyahu’yu eleştirerek ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarından onu sorumlu tuttu. Lapid, “Netanyahu hükümeti bize tarihimizin en kötü güvenlik felaketini, 7 Ekim 2023 saldırısını yaşattı ve şimdi de en tehlikeli siyasi krizi yaşatacak” ifadelerini kullandı.
Netanyahu iç siyasi sorunlarla karşı karşıya
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail işleri uzmanı Emir Mahul, İngiltere, Kanada ve Avustralya'nın Filistin devletini tanıma kararını açıklamalarının İsrail Başbakanı Netanyahu’yu iç politikada zor durumda bıraktığını ve Batı Şeria'nın İsrail'e ilhakı konusundaki anlaşmazlıkta uluslararası tecridini pekiştirdiğini düşünüyor. Mahul’a göre Kanada, Avustralya, İngiltere ve Fransa gibi İsrail'in geleneksel müttefikleri, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için baskı yapmak ve İsrail'in Filistinlilere kendi kaderini tayin etme hakkını vermeyi reddetmeye devam etmesini engellemek için İsrail'e karşı bir cephe oluşturdu. Mahul ayrıca, Trump'ın, Tel Aviv'e Batı Şeria’nın ilhakının Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın ruhuna yansımaları konusunda uyarıda bulunması nedeniyle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Abraham Anlaşmaları'nı aşılamayacak bir kırmızı çizgi olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.
Mahul'a göre Netanyahu, Batı Şeria'nın bazı bölgelerini ilhak etmek için sembolik bir karar alabilir, ancak bu karar, Batı Şeria'nın tamamını büyük ölçekli bir ilhakla ele geçirmek isteyen sağ kanat tarafından reddediliyor.
İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararı önemli bir adım
Siyasi analist Cihad Harb, İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararının çok önemli bir adım olduğunu, çünkü bu iki ülkenin Batı dünyasının Filistin devletini tanıma sürecini tamamlaması için ana kapıları olduğunu düşünüyor. Harb, bu tanıma kararlarının, Tel Aviv'in Filistin devletinin kurulmasını engelleme çabaları karşısında, dünya ülkelerinin iki devletli çözüme ulaşma ve bunu koruma arzusunu gösterdiğini söyledi.
Öte yandan Filistin Devlet Başkanı Abbas, üç ülkenin Filistin devletini tanıma kararına övgüde bulunarak, bunu uluslararası meşru kararlar çerçevesinde adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için önemli ve gerekli bir adım olarak nitelendirdi.
Başkan Abbas, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme, özgürlük ve bağımsızlık gibi haklarının tanınmasının, iki devletli çözümün uygulanmasının önünü açacağını ve Filistin Devleti'nin İsrail Devleti ile güvenlik, barış ve iyi komşuluk içinde bir arada yaşamasını sağlayacağını belirtti.
Abbas, Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans başkanlığına hitaben yazdığı mektupta, ulusal reform programını ve Filistin Devleti'nin taahhütlerini ve vaatlerini uygulamaya kararlı olduğunu bir kez daha vurguladı. Abbas’ın bahsettiği taahhütler arasında, savaşın sona ermesinden sonra 2026 yılında başkanlık ve parlamento seçimleri yapılması ve üç ay içinde geçici bir Filistin anayasası taslağı hazırlanması, bu anayasa kapsamında seçim yasasının uluslararası taahhütlere ve Filistin devletinin yeni statüsüne ve tek devlet, tek yasa ve tek ordu ilkesine uygun hale getirilmesi yer alıyor.
Bu taahhütler arasında ayrıca Filistin devletinin Gazze Şeridi'nin tüm sorumluluğunu üstlenmesini sağlamaya çalışmanın yanında Hamas'ın hiçbir rol oynamayacağını ve silahlarını Filistin Yönetimi’ne teslim etmesi gerektiğini teyit etmenin yer aldığını belirten Abbas, “Çünkü silahlı bir devlet istemiyoruz” dedi.