Yahudi yerleşim birimlerinin arasında kalan Filistin toprağı: Vadi Kana

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Yahudi yerleşim birimlerinin arasında kalan Filistin toprağı: Vadi Kana

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İşgal altındaki Batı Şeria'nın Selfit ve Kalkilya kentleri arasında bulunan Vadi Kana, Yahudi yerleşim birimlerinin ortasında kalan Filistin toprağı olarak "varlık mücadelesini" sürdürüyor.

AA muhabirine konuşan bölge sakinlerinden Kifah Zeydan, doğal güzelliklerinden dolayı yaşadığı bölgenin "cennetten bir parça" olduğunu ancak İsrail'in, her geçen gün hayatı daha da zorlaştırdığını ifade etti.

İsrail'in, bölge sakinlerini "zorunlu göçe" tabi tuttuğunu aktaran Zeydan, Yahudi yerleşim birimlerinin alanının da Vadi Kana'ya doğru yavaş yavaş genişletildiğini dile getirdi.

Zeydan, İsrail'in betonarme yapılar inşa ederek, Vadi Kana'daki ormanları ve bitki örtüsünü yok ettiğini aynı zamanda Yahudi yerleşim birimlerine yaklaşmalarına da izin verilmediğini kaydetti.

Doğal bölgeler olduğu gerekçesiyle hayvanları otlatmalarının engellendiğini, buna karşılık söz konusu bölgelerde yerleşimciler için evler yapıldığını belirten Zeydan, "Biz burada doğduk. Babam ve dedem gibi bu topraklara sahip çıkacağız, burayı terk etmeyeceğiz." dedi.

Derme çatma bir evde yaşayan ve 350 baş koyunu olan Zeydan, İsraillilerin evlerini birden fazla kez yıktığını söyledi.

- Bölgede 10 Filistinli aile yaşıyor

Zeydan'ın evinin yakınlarında ise sadece 10 Filistinli aile yaşıyor. Aileler, hayvancılık, zeytincilik ve narenciye yetiştiriciliği yapıyor.

Vadi Kana ise 10 bin dönümlük bir alandan oluşuyor. Ortasında bir vadi olan birkaç dağın yer aldığı bu bölgeden, sulama ve içmeye uygun 10 su kaynağı çıkıyor.

Batı Şeria'nın "C" bölgesinde bulunan Vadi Kana'da Filistinlilere inşaat ruhsatı verilmiyor.

Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Anlaşması" çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı.

Batı Şeria'nın yüzde 18'ini kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, güvenliği ise İsrail'e devredilirken, yüzde 61'ini kapsayan "C bölgesi"nin idare ve güvenliği İsrail'e bırakılmıştı.

Filistinli Nassar Mansur'un da vadinin yamaçlarındaki arazide, narenciye ekili 10 dönüm arazisi bulunuyor.

Mansur, topraklarından vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, "Biz burada doğduk, atalarımız da buradaydı. İşgalciler (İsrail) ne yaparsa yapsın buradan çıkmayacağız." ifadelerini kullandı.

Dedesinin Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin ordusunda görev yaptığını dile getiren Mansur, o zamandan itibaren arazinin mülkiyetinin kendilerinde olduğunu aktardı.

İsrail'in, aileleri Vadi Kana'dan çıkmaya zorladığını ifade eden Mansur, İsrail yönetiminin bölgeyi Yahudi yerleşim projeleri için kullandığına ve tarım arazilerini kontrol etmeye çalıştığına dikkati çekti.

Mansur, toprakların kutsal olduğuna inandığını söyleyerek, ölene kadar topraklarından ayrılmayacağını belirtti.

- "Vadi Kana doğal güzellikleriyle hem turistik hem tarımsal bir hazine"

Vadi Kana'yı Koruma Derneği Başkanı Nafiz Mansur'a göre bölge, doğal güzellikleriyle hem turistik hem zirai açıdan adeta bir hazine.

Mansur, İsrail makamlarının 1983 yılında çevresel gerekçeler öne sürerek Yahudi yerleşim birimleri inşa etmek amacıyla bölgeyi "doğa rezervine" dönüştürdüğünü vurguladı.

Vadi Kana’nın Filistinliler için çok değerli olduğunu anlatan Mansur, "Vadi insanlarla doluydu ve bölge için bir gıda kaynağıydı. Vadide sebze, meyve ve narenciye yetiştirilirdi ve otlak olarak geniş alanlar vardı." dedi.

Mansur, İsrail'in, arazi ıslahını ve ağaç dikmeyi engellediğini ifade ederek, dikilen ağaçların tapularının uzun mücadelelerin sonunda alınabildiğini söyledi.

İsrail makamlarının, Vadi Kana'da tarım faaliyetlerine doğa rezervi olduğu gerekçesiyle karşı çıktığını aktaran Mansur, ancak kendisinin bölgede sokaklar yaptığını, su, kanalizasyon ve elektrik hatları inşa ettiğini Filistinlilerin diktiği ağaçları kökünden söktüğünü kaydetti.

Mansur, Vadi Kana'da ikamet eden 10 ailenin evlerinden çıkarılma korkusu yaşadığını ifade ederek, bölgenin ayrıca turistik açıdan da ilgi çekici bir yer olduğunu, çok sayıda kişinin burayı ziyareti ettiğini sözlerine ekledi.



İsrail, Filistin ders kitaplarını taşıyan bir araca Kudüs’te operasyon düzenledi

Özel Filistin İbrahim Koleji’nin grevi, Doğu Kudüs okullarını da kapsayan geniş çaplı eylemler kapsamında gerçekleşiyor. (AFP)
Özel Filistin İbrahim Koleji’nin grevi, Doğu Kudüs okullarını da kapsayan geniş çaplı eylemler kapsamında gerçekleşiyor. (AFP)
TT

İsrail, Filistin ders kitaplarını taşıyan bir araca Kudüs’te operasyon düzenledi

Özel Filistin İbrahim Koleji’nin grevi, Doğu Kudüs okullarını da kapsayan geniş çaplı eylemler kapsamında gerçekleşiyor. (AFP)
Özel Filistin İbrahim Koleji’nin grevi, Doğu Kudüs okullarını da kapsayan geniş çaplı eylemler kapsamında gerçekleşiyor. (AFP)

İsrail, resmi olarak önümüzdeki pazar günü başlaması beklenen yeni okul yılı öncesinde Kudüs okullarındaki Filistin müfredatına karşı ‘önleyici’ bir savaş başlattı.

İsrailli güvenlik görevlileri dün, Kudüs’ün Eski Şehir bölgesindeki bir okula giden bir arabanın yolunu kesti. Güvenlik görevlileri, ders kitaplarına el koydu ve ardından şoför ve okul çalışanlarından birini tutukladı. Operasyon adeta silah, uyuşturucu veya diğer kaçak mallar için yürütülen baskınlara benzetildi.

Kudüs’ten bir medya sözcüsü, İsrail istihbaratçılarının Filistinlilere ait kitapları bir okula taşıyan bir aracı durdurduğunu, hepsine el koyduğunu ve ardından yolcuları tutukladığını söyledi.

Sözcü, yaşananları Filistinlilerin eğitim ve kendi müfredatlarını seçme hakkına yönelik bir saldırı olarak nitelendirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Filistin Yönetimini temsil eden ve Kudüs’te faaliyet göstermesine izin verilmeyen Kudüs Valiliği, uluslararası topluma ve insan hakları örgütlerine Kudüs’teki eğitime karşı işlenen bu ırkçı suçlara çözüm bulma çağrısında bulundu. Valilik ayrıca Kudüslüleri bu suçlarla mücadeleye ve işgalci yetkililerin ulusal okullardaki çocuklara dayatmaya çalıştığı sahte ve çarpıtılmış müfredatı kabul etmeye karşı çıkmaya çağırdı.

Valilik, Kudüs’teki Arap müfredatlarını ve okullarını Yahudileştirmeye çalışan işgalci güce karşı uyarı yaparken, buna izin vermeyeceğini vurguladı.

Filistin Yönetimi ayrıca Kudüs’te Filistin müfredatının öğretilmesini destekliyor, ancak müdahalesi çok sınırlı.

Kitaplara baskın

İsrail’in Filistin okul kitaplarını taşıyan araca yaptığı baskın, aşırı sağcı İsrail hükümetinin yapısı göz önüne alındığında, sıcak bir çatışmanın yaşanmasının beklendiği akademik yılın şekli hakkında bir izlenim veriyor. Öyle ki İsrail, Kutsal Şehre üzerindeki egemenliğini güçlendirmeye yönelik devasa bir planı başlattı.

Filistin eğitim müfredatı, Kudüs’teki iki taraf arasında sahada siyasi, ekonomik, güvenlik ve çeşitli biçimlerde ortaya çıkan büyük çatışmanın merkezinde yer alıyor.

Filistin Esir İşleri Kurumu’yla ilgili protesto

İsrail, Doğu Kudüs’teki eğitim sistemini kontrol etmek için mümkün olan tüm araçları kullandı. Buradaki okullar (yaklaşık 150 tane), Filistinli, özel, belediye, eğitim ve UNRWA olmak üzere çeşitli yönetimlere bağlı çeşitli okullarda okuyan yaklaşık 110 bin öğrenci için Filistin müfredatını benimsiyor.

Her ne kadar İsrailli yetkililer Doğu Kudüs’ün 1967’de işgal edilmesinden bu yana o dönemde şehirdeki okullara İsrail müfredatının getirilmesine karşı Kudüs ayaklanması karşısında teslim olmuş olsa da daha sonra Kudüs’ü köleleştirme girişimlerini durdurmadılar.

Geçen yıl İsrailli yetkililer, Kudüs’teki okulları Filistin müfredatının öğretilmesini iptal etmeye zorladı. Kudüs’teki altı okulun kalıcı ruhsatının iptalini de içeren çatışmalardan sonra değiştirilmiş bir müfredat uyguladı.

İsrail Eğitim Bakanlığı, Kudüs’teki tüm okullara katı bir mesaj göndererek onlara Filistin müfredatını düzeltmek veya kapatmak arasında seçim yapma şansı verdi. Ayrıca İsrail’in Filistin’in yüzde 77’sini işgal ettiği Filistinlilere karşı katliam yaptığı, 531 Filistin köyünü yok ettiği, 1 milyon Filistinlinin göçüne ve 1967’deki gerilemeye neden olduğu 1948 felaketiyle ilgili bazı derslerin yanı sıra Filistinli mahkumlar hakkında dersler, İsrail ordusunun Filistin ambulanslarının işlerini yapmasını engellemesi ve İsrail’in Filistin su kaynakları üzerindeki kontrolünün neden olduğu su krizi hakkındakiler gibi ‘kışkırtıcı’ kitapların kopyalarını da okullara teslim etti.

Şiirleri ve ayetleri silme

Filistin müfredatına yönelik savaş, eski ve yaklaşık on yıl önce Filistin Yönetimi sloganının kitaplardan silinmesiyle başladı. Daha sonra Yahudi akademik takvimi uygulanmadan önce, Kudüs belediyesinin ‘kışkırtıcı materyaller’ olarak tanımladığı, merhum Filistinli şair Mahmud Derviş’in şiirlerini de içeren bazı yazılı metinleri, şiirleri ve ayetleri sildi.

Eğitim Bakanlığı ve işgal belediyesi bir yıl içerisinde, okul müdürlerine resmi bir yazı göndererek, ‘Ulusal ve Toplumsal Terbiye’ kitabının ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerine okutulmamasını ve derslerden kaldırılmasını talep etti. Daha sonra kitaba itirazın, öğrencilere Filistin milli marşının öğretilmesi, Filistin’in başkenti Kudüs şehri hakkında bilgiler ve bağımsızlık bildirgesinin ayrıntılarının öğretilmesini içeren ‘Vatanım Filistin’i Seviyorum’ başlıklı bir çalışma ünitesinden kaynaklandığı anlaşıldı.

‘Sessiz Savaş’, İsrail’in Kudüs’teki Filistin müfredatında yaptığı değişiklikleri izleyen ebeveynler tarafından ortaya koyulan bir kitabın adı.

El-İman Okulları Veli Komitesi yetkilisi Tarık el-Akkaş, “Burada eğitime yönelik sessiz savaş, kimlik ve farkındalığı hedef alıyor” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Akkaş, “Bu, farkındalığa karşı bir savaştır” derken, “Kudüslüleri eşit olmaktan köleye, kimliğiyle gurur duyan bir halktan köleleştirilmiş bir halka çevirmek istiyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Sessiz Savaş’ ayrıca birkaç gün önce inanç okullarındaki ebeveynler tarafından başlatılan ve İsrail’in Kudüs’teki Filistin müfredatında ‘farkındalığı’ amaçlayan değişiklikleri takip eden bir kitabın adı. Akkaş’ın da belirttiği gibi; “Savaş devam ediyor ve sonrasında da devam edecek ama biz teslim olmayı kabul etmeyeceğiz.”

İsrail, savaşını okullara da dayatıyor. Şehri kontrol eden taraf olmanın yanı sıra, şehirdeki her türlü okulun maddi destek, tadilat, yardım, öğretmen alımı ihtiyacına odaklandı ve pazarlık yapıyor. Okulların yüzde 70’i İsrail kuruluşunun kontrolü altında, yüzde 45’i ona bağlı ve yüzde 25'i İsrail bilgisiyle finanse ediliyor.

Kudüs’te beş tür okul bulunuyor. Belediyeye bağlı okullar, özel okullar, vakıf okulları olarak bilinen Filistin Yönetimine bağlı okullar, tamamı bilgiyle finanse edilen sözleşmeli okullar ve UNRWA okulları. İsrail, bu okulların tamamının kendi şartlarına uymasını istiyor.

Geçtiğimiz yıl okullar, baskılara direnmişti. Ayrıca Kudüs’te öğretmenler, öğrenciler ve aileleri, İsrail’e meydan okuyarak ‘Çocuklarımıza Filistin müfredatından başka bir şey öğretmeyeceğiz’ başlığı altında birçok broşür düzenleyerek öğrencilere dağıtmıştı. Ancak İsrail, okulları kapatma, baskın yapma ve öğrencilerin çantalarını arama tehdidine de başvurdu.

Filistin müfredatına karşı savaş Kudüs’le sınırlı değil, aynı zamanda ‘kışkırtıcı’ olduğu için Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde de sürüyor.

Birzeit Üniversitesi’nde uluslararası çalışmalar profesörü olan Dr. Gassan el-Hatib, konunun esas olarak anlatıyla ilgili olduğuna inanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan Hatib, “Bu, anlatı üzerinde bir mücadele. Bizim anlatımızı inkâr ediyorlar ve onların çatışma anlatısını benimsememizi istiyorlar” dedi.

Geçtiğimiz yıllarda İsrail, ülkelere ve Birleşmiş Milletler’e (BM) İsrail buldozerinin zeytin ağacını sökerken çekilmiş fotoğraflarını göndermiş, ‘şehit’ sayılarına ilişkin matematik sorularını ve İsrail’in adının geçmediği haritaları takip etmişti. Yıllar boyunca İsrailli araştırmacılar ve uluslararası kuruluşlar, bu resmi İsrail anlatısını desteklemek için çeşitli çalışmalar sundular.

İsrailli merkezler, farklı zamanlarda Filistinli ‘şehitlerin’ isimlerini taşıyan okulların inşaatına fon sağlanmasının durdurulması için Avrupa Birliği’ne (AB) şikâyette bulundu. İsrail’in ABD’lileri ve Avrupalıları Filistin müfredatını gözden geçirmeye ve Filistin Yönetimi’ne bu konuda baskı yapmaya zorlamayı birçok kez başardığı da biliniyor. Aynı şekilde onlar aracılığıyla UNRWA’ya Batı Şeria ve Gazze’deki kamplardaki okullarında bu müfredatı değiştirmesi için de baskı yaptı.

Filistinlilerin birden fazla kez müfredatlarını değiştirdikleri ve bu nedenle yardım kesintilerine maruz kaldıkları doğru. Ancak Filistin müfredatının, hatta yeni müfredatların bile mükemmel bir egemenlik meselesi olduğunu ve öyle kalacağını söylüyorlar. Çünkü bu müfredat, Filistin kimliğiyle ve ulusal anlatıyla yakından bağlantılı.

Şarku’l Avsat’a konuşan öğretmenler, “Sonuçta müfredat her şey demek değildir. Sabah toplantısında, okul derslerinde öğrencilere Filistin’le ilgili her şeyi öğretiyoruz. Onlara müfredatın söyleyemediklerini söylüyoruz” açıklamasında bulundular.