İran'da satılık çocuklar: Trajedinin maliyeti ne kadar?

İnsan hakları aktivistleri: Toplum bir suçlu arıyorsa hükümet yetkililerini hedef almalı

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
TT

İran'da satılık çocuklar: Trajedinin maliyeti ne kadar?

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)

Saye Rahimi 

İranlı yöneticilerin din ve direniş adına her geçen gün zenginleştiği bir zamanda ekonomik zorlukların ağırlığı altında her geçen daha da eğilen ve sıkıntı çeken toplumun tanık olduğu yoksulluk dramının abartısız en sarsıcı sahnesi, sanal ortamda ve pazarlarda yapılan çocuk alışverişi olabilir. 

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket, yani çocuk ticareti daha geniş boyutlara ulaştı.

Bu felaketi anlamak için Instagram gibi sosyal medya platformlarında 'çocuk vesayeti' kavramını aratmak yeterli.

O zaman 'çocuk aracısı' sıfatıyla bu alanda çalışan çok sayıda kullanıcı hesabı görülebilir.

Elbette pazarlardaki durum çok daha kötü. Tahran'da bir çocuk hakları aktivisti, çocuk satın almak isteyen birinin öğlen saat 1'de Tahran'da hükümet yetkililerine yakın Bölge (Mıntıka) 12'ye gitmesinin yeterli olduğunu söylüyor; orada bir günlük bebeklerden yaşları 4 veya 5'in altında kız ve erkek çocuklarına kadar olan çocukları çok kolay bir şekilde satın alabilir. 

Gerçek çocuklar için sanal ilanlar

Emniyet güçlerinden Sosyal Hizmetler Kurumu'na (Behzistî) kadar olan yelpazedeki İranlı yetkililer, çocuk alışverişi alanında faaliyet yürüten kişilerle kararlı bir şekilde ilgilendiklerini iddia ediyor.

Ancak sosyal medya sayfalarında ve sahada yapılan araştırmalar, bu iddianın tam aksini ortaya koyuyor.

Nitekim bundan bir ya da iki yıl önce Instagram'da ara sıra emzikli bebek satışıyla ilgili ilanlar yer alıyordu.

Kullanıcıların tepki gösterip bu hesapları şikâyet etmeleri üzerine emniyet, bu kişileri tutukladığını iddia etti.

Ancak bu önlemler, internet üzerinden çocuk alışverişini durdurma konusunda işe yaramadı.

Üstelik yapılan araştırmalar bu ilan sahiplerinin ve tacirlerin sadece çalışma yöntemlerini değiştirdiklerini, şu an işlerine devam ettiklerini ve "çocukların vesayeti" ya da "yetim ve bakımsız çocukların vesayeti", bazen de "bir günlüğüne çocuk bakımı" gibi başlıklar altında hesap açtıklarını gösterdi. 

Bir çocuk satın almak isteyen kişilerle Instagram'a ilan koyan kişiler arasında ön görüşmeler yapılıyor.

Bir aylık çocuğun vesayetinin devredilmesiyle ilgili ilan veren bir kullanıcı, Independent Farsça muhabirine şöyle dedi:

Çocuğun ailesi 500 milyon tümen fiyat belirledi, ancak bir indirim yaptırabilirim.

Kullanıcının ifadesine göre aile, Meşhed şehrinin banliyölerinden birinde yaşıyor ve dört çocuğu daha var.

Bu aile oldukça fakir ve çocuk satışından elde ettiği geliri daha iyi bir hayat için harcamak istiyor.

Anlaşıldığı kadarıyla bu satış fikri, ailenin bir tanıdığı tarafından çocuğun babasına tavsiye edilmiş. 
Çocuk satın almak isteyenler, birçok zorlukla karşılaşabileceklerini biliyorlar.

Bu zorluklardan biri de çocuğu satan ailenin bir yıl ya da daha fazla bir süre geçtikten sonra pişman olup, çocuğun iadesini talep etmesi ihtimali.

Elbette alışveriş işlemleri hukuki sorunlar da doğuruyor. Bu yüzden çocuk satın almak isteyen pek çok kişi, çocuğun bir günlük olmasını ya da satın alma işleminin çocuk doğmadan önce gerçekleşip doğum belgesine kendi adlarının yazılmasını tercih ediyor. 

Independent Farsça muhabirine konuşan aracı, "İsterseniz sizin için çocuk doğmadan önce satın alma işlemi gerçekleştirebilirim, ama fiyat daha yüksek olur. Doğum belgesini sizin adınıza almak için nüfus dairesinde ve hastanede tanıdıklarım var. Ancak bu doğum belgesini satın alma işlemi ayrı" ifadelerini kullandı. 

Yoksul hamile anneler

Dört kelimeden oluşan "çocuk için ön satış" ibaresi; başı, ortası ve sonu olan hüzünlü bir hikâye. İronik olan, bu ibarenin hiç de gerçekçi olmamasıdır.

Independent Farsça'ya konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen İranlı bir çocuk hakları aktivisti, "Şu an sizinle konuşurken başkent Tahran'ın yoksul iki bölgesinde oldukça fakir olup, çocuklarını önceden satmış en az iki kadın var" dedi. 

Aktivist, çocuklarını satan annelerin duygularını da şöyle tarif etti:

Zorlu yaşam koşullarına ve boğuştukları hastalıklara bakıldığında başka bir seçenekleri olmadığını söylüyorlar.

Aktivist, emzikli olanlar başta olmak üzere çocukların satılması meselesinin çok önemli boyutları olduğunun altını çizdi.

Ona göre toplumun, annelere öfke kustuğu doğru. Ancak bazı devlet hastanesi sorumlularından tutun doktorlarla simsarlara ve nüfus dairesi yetkililerine kadar pek çok insan bu meseleye karışıyor.

Dolayısıyla bir ebeveynin çocuklarını satmak istediğinde kolayca kendisine ödeme yapıp çocuğu alacak bir müşteri bulmasının ve işi bitirmesinin kolay olduğu iddiası doğru değil.

Özellikle de İran'daki yasalar, çocuğun velayetinin sadece babada ve dedede olmasını öngörürken. Öyleyse bu mesele, ancak yasalar çiğnenerek mümkün olabilir. 

Aktivist, alım-satım sürecini şu sözlerle anlattı: 

Aracıların işi sadece satıcıyla müşteriyi birbirleriyle tanıştırmaktan ibaret değil. Başka işler de yapıyorlar. Mesela bu aracıların devlet hastanelerinde tanıdıkları var; doğum belgesini çocuğu satın alacak kişinin adına yazdırabilir.

Aynı şekilde nüfus kayıt dairelerinde de çocuk için müşteri adına doğum belgesi alacak kadar etkinliğe sahipler. Çok büyük paralar aktarıyorlar, ancak çocuğun anne-babasının aldığı miktar çok az. 

Çocuklarını satan annelerin birçoğu uyuşturucu bağımlısı ve sokaklarda yatıyor. Çocukları da kaçınılmaz olarak bağımlı doğuyor. Bununla birlikte müşteriler, çocukları herhangi bir sıkıntı yaşamadan satın almayı tercih ediyor.

Bu çocuk hakları aktivisti, kocalarının zorlaması ve baskısı altında çocuklarını satmaya mecbur kalan birçok kadın tanıyor.

Bu bağlamda karısını üç defa hamile kalmaya zorlayan ve doğmamış çocuğunu karısının o ana kadar tanımadığı insanlara satan bağımlı bir adamdan bahsetti.

Söz konusu kadın, doğum kontrol operasyonu için hastaneye gittiğinde ona kocasının iznini alması gerektiğini söylemişler.

Aktivist, yoksulluk meselesi hakkında da şöyle dedi: 

Çoğumuz sosyal medyada çocuk satışına dair ilanları gördüğümüzde rahatsız oluyoruz. Ancak bu sorunun gerçeklik sahasındaki boyutları daha feci. Bence İran toplumu, çocukların annelerini değil de bu tür koşullara sebep olanları suçlamalı.

Daha fazla fakir ve bağımlı çocuk

Daha önce birkaç yıl boyunca kadın ve çocuk hakları aktivistleri, istenmeyen hamileliğin nasıl engelleneceği konusunda zayıf ve yoksul bölgelerde eğitimler veriyor ve onlara gerekli bazı tıbbi malzemeleri getiriyordu.

Bu bölgelerdeki sağlık merkezlerinde de bu eğitimlere izin verildi. Ancak yaklaşık on yıl önce Dinî Lider Ali Hamaney'in nüfus planının açıklanmasından sonra bu eğitimler durduruldu.

Ama iş, yoksul bölgelere doğum kontrol malzemeleri tedarikinin engellenmesiyle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda tüm sağlık merkezleri de bu konuda hizmet sunmaktan menedildi.

Ayrıca kadın ve çocuk hakları aktivistlerinin faaliyetleri de giderek kısıtlandı ve nihayet Temsilciler Meclisi, Aile ve Gençleri Destekleme yasasını tartışarak onayladı. 

Yeni yasa uyarınca hamileliğe dair herhangi bir bilinçlendirme, pratikte cezalandırılmayı gerektiren bir suç olarak kabul ediliyor.

Aynı şekilde doğum kontrol malzemeleri de nadir ve maliyetli hale geldi. İran'da yaşananlara karşı yoğun bir öfke besleyen bu aktivist durumu şu sözlerle yorumladı:

Başkent Tahran'ın Şuş ya da Herendi caddesine veya Pakdeşt ya da Veramin şehrine gidip, bu yasanın onlarca yoksul kadına ve çocuğa yönelik bir suç eyleminden başka bir şey olmadığını kendi gözlerinizle görmelisiniz.

Mesela bağımlı kadınlara ya da seks işçilerine doğum kontrol malzemeleri getirdiğimizde bir suç işlemiş olmaktan korkuyoruz. Yahut bir kadın istemeden hamile kaldığında çocuğunu aldıramıyor. Hal böyleyken çocuk alım-satımı olgusunun yaygınlaşmasından başka ne bekleyebilirsiniz ki?

Siz zannediyor musunuz ki hükümet, bu yasanın daha fazla fakir çocuğun doğumuna yol açtığını ve bunun da çocukların alım-satımına sebep olabileceğini bilmiyor? Bence hükümet gayet iyi biliyor. Ama öncelik, nüfusun artması. Hükümetin, bağımlı annelerin çocuklarını sattıklarını bilmemesi mümkün olabilir mi? Biliyor ama umursamıyor.

İran'da evlat edinme şartları

Çocuk haklarına ilişkin en önemli uluslararası belge, 30 yıl önce İran rejiminin de imzaladığı uluslararası anlaşmadır. Bu anlaşmaya göre hükümetler, çocuk alım-satımını engellemekle yükümlü.

İran'daki Çocuk Koruma Kanunu'nun üçüncü maddesine göre çocukların yasal olmayan işler için satılması, satın alınması, istismar edilmesi veya kullanılması suç kabul ediliyor ve karşılığında hapis ve para cezası veriliyor.

Ancak bu yasa da benzer yasalar gibi yürütmede sorunlarla karşılaşıyor. Bu sorunların başında da yürütme organlarının görevlerini yerine getirmede gösterdiği zayıflık geliyor. 

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun (Behzistî) sorumluluğu, çocuklar da dahil olmak üzere bakıma muhtaçların işleriyle ilgilenmektir.

Evlat edinmek isteyen kişilerin, bu kuruma giderek, evlat edinme sürecine uymaları gerekir. Bu süreç bazıları tarafından "evlat edinmenin 7 adımı" olarak biliniyor.

Evlat edinmek isteyen kişinin İran anayasasında izin verilen dinlerden birine inanması, eşlerden birinin en az 30 yaşında olması şartıyla beş yıllık evli bulunması, yükümlülüklerine bağlı ve daha önce hapishaneye girmemiş ya da herhangi bir suçtan hüküm giymemiş olması gerekiyor.

Ayrıca kişinin maddi durumunun, beden ve akıl sağlığının yerinde olması ve bağımlı olmaması lazım. 

Evlat edinme şartları yukarıda saydıklarımızla sınırlı değil. Mesela bir karı-koca bir kız çocuğunu evlat edinirse ve bir süre sonra anne vefat ederse mahkeme, kız çocuğunu babadan geri alıp, tekrar Sosyal Hizmetler Kurumu'na teslim edebilir. Bu, babanın vefat etmesi halinde erkek çocuk için de geçerli. 

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun dinî vecibelere bağlılık gibi şartlarının çocuğun hayatını iyileştirmede kayda değer bir etkisi yok. Bu, sadece rejimin politikalarıyla örtüşüyor.

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun zarara ve şiddete maruz kalan çocuklar konusundaki kötü performansının yanı sıra bu şartlar, çocuk ticareti olgusunun yaygınlaşmasına da yol açtı. 

Yaklaşık dört yıl önce bir kız çocuğunu evlat edinen Said ve eşi, Independent Farsça'ya şunları söyledi:

Yaklaşık iki yıl boyunca bu çocuğu evlat edinmek için uğraştık ama bizimle yapılan görüşmelerde evlat edinme yeterliğine sahip olup olmadığımızı öğrenmeye çalışmadılar. Sorular yoğun olarak namaz, oruç ve yasaklar üzerineydi. Neredeyse bir yıl geçtikten sonra çocuğun durumunu görmek için evimize gelmek istediklerinde eşimin başörtüsüz fotoğrafını ortadan kaldırmak zorunda kaldık.

Bu bağlamda daha önce zikredilen çocuk hakları aktivisti, çocuk ticaretinden evlat edinmeye kadar olan boyutlarıyla bu olguya, farklı resmî ve toplumsal kesimlerin dahil olduğu geniş ve önemli bir olgu olarak dikkat çekti.

Ona göre İran toplumu çocuk ticareti konusunda bir suçlu arıyorsa hükümet yetkililerini hedef almalı.

Zira "çocuk satışı olgusu, trajik ve üzücü bir hikâyeye dönüştü ve ne yazık ki hızla yayılıyor. Dahası bunu, para kazanmanın bir yolu olarak gören insanlar var. Bu yüzden rejimin temel önceliği nüfusu artırmak olduğu ve Sosyal Hizmetler Kurumu gibi yürütme organları görevlerini yerine getirmediği sürece yoksulluk devam edecek ve bu hikâye bitmeyecek."

Independent Farsça - Independent Türkçe



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.