İran'da satılık çocuklar: Trajedinin maliyeti ne kadar?

İnsan hakları aktivistleri: Toplum bir suçlu arıyorsa hükümet yetkililerini hedef almalı

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
TT

İran'da satılık çocuklar: Trajedinin maliyeti ne kadar?

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)
Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket daha geniş boyutlara ulaşıyor (AFP)

Saye Rahimi 

İranlı yöneticilerin din ve direniş adına her geçen gün zenginleştiği bir zamanda ekonomik zorlukların ağırlığı altında her geçen daha da eğilen ve sıkıntı çeken toplumun tanık olduğu yoksulluk dramının abartısız en sarsıcı sahnesi, sanal ortamda ve pazarlarda yapılan çocuk alışverişi olabilir. 

Çocukları koruyan yasaların olmadığı bir ortamda bugün bu felaket, yani çocuk ticareti daha geniş boyutlara ulaştı.

Bu felaketi anlamak için Instagram gibi sosyal medya platformlarında 'çocuk vesayeti' kavramını aratmak yeterli.

O zaman 'çocuk aracısı' sıfatıyla bu alanda çalışan çok sayıda kullanıcı hesabı görülebilir.

Elbette pazarlardaki durum çok daha kötü. Tahran'da bir çocuk hakları aktivisti, çocuk satın almak isteyen birinin öğlen saat 1'de Tahran'da hükümet yetkililerine yakın Bölge (Mıntıka) 12'ye gitmesinin yeterli olduğunu söylüyor; orada bir günlük bebeklerden yaşları 4 veya 5'in altında kız ve erkek çocuklarına kadar olan çocukları çok kolay bir şekilde satın alabilir. 

Gerçek çocuklar için sanal ilanlar

Emniyet güçlerinden Sosyal Hizmetler Kurumu'na (Behzistî) kadar olan yelpazedeki İranlı yetkililer, çocuk alışverişi alanında faaliyet yürüten kişilerle kararlı bir şekilde ilgilendiklerini iddia ediyor.

Ancak sosyal medya sayfalarında ve sahada yapılan araştırmalar, bu iddianın tam aksini ortaya koyuyor.

Nitekim bundan bir ya da iki yıl önce Instagram'da ara sıra emzikli bebek satışıyla ilgili ilanlar yer alıyordu.

Kullanıcıların tepki gösterip bu hesapları şikâyet etmeleri üzerine emniyet, bu kişileri tutukladığını iddia etti.

Ancak bu önlemler, internet üzerinden çocuk alışverişini durdurma konusunda işe yaramadı.

Üstelik yapılan araştırmalar bu ilan sahiplerinin ve tacirlerin sadece çalışma yöntemlerini değiştirdiklerini, şu an işlerine devam ettiklerini ve "çocukların vesayeti" ya da "yetim ve bakımsız çocukların vesayeti", bazen de "bir günlüğüne çocuk bakımı" gibi başlıklar altında hesap açtıklarını gösterdi. 

Bir çocuk satın almak isteyen kişilerle Instagram'a ilan koyan kişiler arasında ön görüşmeler yapılıyor.

Bir aylık çocuğun vesayetinin devredilmesiyle ilgili ilan veren bir kullanıcı, Independent Farsça muhabirine şöyle dedi:

Çocuğun ailesi 500 milyon tümen fiyat belirledi, ancak bir indirim yaptırabilirim.

Kullanıcının ifadesine göre aile, Meşhed şehrinin banliyölerinden birinde yaşıyor ve dört çocuğu daha var.

Bu aile oldukça fakir ve çocuk satışından elde ettiği geliri daha iyi bir hayat için harcamak istiyor.

Anlaşıldığı kadarıyla bu satış fikri, ailenin bir tanıdığı tarafından çocuğun babasına tavsiye edilmiş. 
Çocuk satın almak isteyenler, birçok zorlukla karşılaşabileceklerini biliyorlar.

Bu zorluklardan biri de çocuğu satan ailenin bir yıl ya da daha fazla bir süre geçtikten sonra pişman olup, çocuğun iadesini talep etmesi ihtimali.

Elbette alışveriş işlemleri hukuki sorunlar da doğuruyor. Bu yüzden çocuk satın almak isteyen pek çok kişi, çocuğun bir günlük olmasını ya da satın alma işleminin çocuk doğmadan önce gerçekleşip doğum belgesine kendi adlarının yazılmasını tercih ediyor. 

Independent Farsça muhabirine konuşan aracı, "İsterseniz sizin için çocuk doğmadan önce satın alma işlemi gerçekleştirebilirim, ama fiyat daha yüksek olur. Doğum belgesini sizin adınıza almak için nüfus dairesinde ve hastanede tanıdıklarım var. Ancak bu doğum belgesini satın alma işlemi ayrı" ifadelerini kullandı. 

Yoksul hamile anneler

Dört kelimeden oluşan "çocuk için ön satış" ibaresi; başı, ortası ve sonu olan hüzünlü bir hikâye. İronik olan, bu ibarenin hiç de gerçekçi olmamasıdır.

Independent Farsça'ya konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen İranlı bir çocuk hakları aktivisti, "Şu an sizinle konuşurken başkent Tahran'ın yoksul iki bölgesinde oldukça fakir olup, çocuklarını önceden satmış en az iki kadın var" dedi. 

Aktivist, çocuklarını satan annelerin duygularını da şöyle tarif etti:

Zorlu yaşam koşullarına ve boğuştukları hastalıklara bakıldığında başka bir seçenekleri olmadığını söylüyorlar.

Aktivist, emzikli olanlar başta olmak üzere çocukların satılması meselesinin çok önemli boyutları olduğunun altını çizdi.

Ona göre toplumun, annelere öfke kustuğu doğru. Ancak bazı devlet hastanesi sorumlularından tutun doktorlarla simsarlara ve nüfus dairesi yetkililerine kadar pek çok insan bu meseleye karışıyor.

Dolayısıyla bir ebeveynin çocuklarını satmak istediğinde kolayca kendisine ödeme yapıp çocuğu alacak bir müşteri bulmasının ve işi bitirmesinin kolay olduğu iddiası doğru değil.

Özellikle de İran'daki yasalar, çocuğun velayetinin sadece babada ve dedede olmasını öngörürken. Öyleyse bu mesele, ancak yasalar çiğnenerek mümkün olabilir. 

Aktivist, alım-satım sürecini şu sözlerle anlattı: 

Aracıların işi sadece satıcıyla müşteriyi birbirleriyle tanıştırmaktan ibaret değil. Başka işler de yapıyorlar. Mesela bu aracıların devlet hastanelerinde tanıdıkları var; doğum belgesini çocuğu satın alacak kişinin adına yazdırabilir.

Aynı şekilde nüfus kayıt dairelerinde de çocuk için müşteri adına doğum belgesi alacak kadar etkinliğe sahipler. Çok büyük paralar aktarıyorlar, ancak çocuğun anne-babasının aldığı miktar çok az. 

Çocuklarını satan annelerin birçoğu uyuşturucu bağımlısı ve sokaklarda yatıyor. Çocukları da kaçınılmaz olarak bağımlı doğuyor. Bununla birlikte müşteriler, çocukları herhangi bir sıkıntı yaşamadan satın almayı tercih ediyor.

Bu çocuk hakları aktivisti, kocalarının zorlaması ve baskısı altında çocuklarını satmaya mecbur kalan birçok kadın tanıyor.

Bu bağlamda karısını üç defa hamile kalmaya zorlayan ve doğmamış çocuğunu karısının o ana kadar tanımadığı insanlara satan bağımlı bir adamdan bahsetti.

Söz konusu kadın, doğum kontrol operasyonu için hastaneye gittiğinde ona kocasının iznini alması gerektiğini söylemişler.

Aktivist, yoksulluk meselesi hakkında da şöyle dedi: 

Çoğumuz sosyal medyada çocuk satışına dair ilanları gördüğümüzde rahatsız oluyoruz. Ancak bu sorunun gerçeklik sahasındaki boyutları daha feci. Bence İran toplumu, çocukların annelerini değil de bu tür koşullara sebep olanları suçlamalı.

Daha fazla fakir ve bağımlı çocuk

Daha önce birkaç yıl boyunca kadın ve çocuk hakları aktivistleri, istenmeyen hamileliğin nasıl engelleneceği konusunda zayıf ve yoksul bölgelerde eğitimler veriyor ve onlara gerekli bazı tıbbi malzemeleri getiriyordu.

Bu bölgelerdeki sağlık merkezlerinde de bu eğitimlere izin verildi. Ancak yaklaşık on yıl önce Dinî Lider Ali Hamaney'in nüfus planının açıklanmasından sonra bu eğitimler durduruldu.

Ama iş, yoksul bölgelere doğum kontrol malzemeleri tedarikinin engellenmesiyle sınırlı kalmadı. Aynı zamanda tüm sağlık merkezleri de bu konuda hizmet sunmaktan menedildi.

Ayrıca kadın ve çocuk hakları aktivistlerinin faaliyetleri de giderek kısıtlandı ve nihayet Temsilciler Meclisi, Aile ve Gençleri Destekleme yasasını tartışarak onayladı. 

Yeni yasa uyarınca hamileliğe dair herhangi bir bilinçlendirme, pratikte cezalandırılmayı gerektiren bir suç olarak kabul ediliyor.

Aynı şekilde doğum kontrol malzemeleri de nadir ve maliyetli hale geldi. İran'da yaşananlara karşı yoğun bir öfke besleyen bu aktivist durumu şu sözlerle yorumladı:

Başkent Tahran'ın Şuş ya da Herendi caddesine veya Pakdeşt ya da Veramin şehrine gidip, bu yasanın onlarca yoksul kadına ve çocuğa yönelik bir suç eyleminden başka bir şey olmadığını kendi gözlerinizle görmelisiniz.

Mesela bağımlı kadınlara ya da seks işçilerine doğum kontrol malzemeleri getirdiğimizde bir suç işlemiş olmaktan korkuyoruz. Yahut bir kadın istemeden hamile kaldığında çocuğunu aldıramıyor. Hal böyleyken çocuk alım-satımı olgusunun yaygınlaşmasından başka ne bekleyebilirsiniz ki?

Siz zannediyor musunuz ki hükümet, bu yasanın daha fazla fakir çocuğun doğumuna yol açtığını ve bunun da çocukların alım-satımına sebep olabileceğini bilmiyor? Bence hükümet gayet iyi biliyor. Ama öncelik, nüfusun artması. Hükümetin, bağımlı annelerin çocuklarını sattıklarını bilmemesi mümkün olabilir mi? Biliyor ama umursamıyor.

İran'da evlat edinme şartları

Çocuk haklarına ilişkin en önemli uluslararası belge, 30 yıl önce İran rejiminin de imzaladığı uluslararası anlaşmadır. Bu anlaşmaya göre hükümetler, çocuk alım-satımını engellemekle yükümlü.

İran'daki Çocuk Koruma Kanunu'nun üçüncü maddesine göre çocukların yasal olmayan işler için satılması, satın alınması, istismar edilmesi veya kullanılması suç kabul ediliyor ve karşılığında hapis ve para cezası veriliyor.

Ancak bu yasa da benzer yasalar gibi yürütmede sorunlarla karşılaşıyor. Bu sorunların başında da yürütme organlarının görevlerini yerine getirmede gösterdiği zayıflık geliyor. 

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun (Behzistî) sorumluluğu, çocuklar da dahil olmak üzere bakıma muhtaçların işleriyle ilgilenmektir.

Evlat edinmek isteyen kişilerin, bu kuruma giderek, evlat edinme sürecine uymaları gerekir. Bu süreç bazıları tarafından "evlat edinmenin 7 adımı" olarak biliniyor.

Evlat edinmek isteyen kişinin İran anayasasında izin verilen dinlerden birine inanması, eşlerden birinin en az 30 yaşında olması şartıyla beş yıllık evli bulunması, yükümlülüklerine bağlı ve daha önce hapishaneye girmemiş ya da herhangi bir suçtan hüküm giymemiş olması gerekiyor.

Ayrıca kişinin maddi durumunun, beden ve akıl sağlığının yerinde olması ve bağımlı olmaması lazım. 

Evlat edinme şartları yukarıda saydıklarımızla sınırlı değil. Mesela bir karı-koca bir kız çocuğunu evlat edinirse ve bir süre sonra anne vefat ederse mahkeme, kız çocuğunu babadan geri alıp, tekrar Sosyal Hizmetler Kurumu'na teslim edebilir. Bu, babanın vefat etmesi halinde erkek çocuk için de geçerli. 

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun dinî vecibelere bağlılık gibi şartlarının çocuğun hayatını iyileştirmede kayda değer bir etkisi yok. Bu, sadece rejimin politikalarıyla örtüşüyor.

Sosyal Hizmetler Kurumu'nun zarara ve şiddete maruz kalan çocuklar konusundaki kötü performansının yanı sıra bu şartlar, çocuk ticareti olgusunun yaygınlaşmasına da yol açtı. 

Yaklaşık dört yıl önce bir kız çocuğunu evlat edinen Said ve eşi, Independent Farsça'ya şunları söyledi:

Yaklaşık iki yıl boyunca bu çocuğu evlat edinmek için uğraştık ama bizimle yapılan görüşmelerde evlat edinme yeterliğine sahip olup olmadığımızı öğrenmeye çalışmadılar. Sorular yoğun olarak namaz, oruç ve yasaklar üzerineydi. Neredeyse bir yıl geçtikten sonra çocuğun durumunu görmek için evimize gelmek istediklerinde eşimin başörtüsüz fotoğrafını ortadan kaldırmak zorunda kaldık.

Bu bağlamda daha önce zikredilen çocuk hakları aktivisti, çocuk ticaretinden evlat edinmeye kadar olan boyutlarıyla bu olguya, farklı resmî ve toplumsal kesimlerin dahil olduğu geniş ve önemli bir olgu olarak dikkat çekti.

Ona göre İran toplumu çocuk ticareti konusunda bir suçlu arıyorsa hükümet yetkililerini hedef almalı.

Zira "çocuk satışı olgusu, trajik ve üzücü bir hikâyeye dönüştü ve ne yazık ki hızla yayılıyor. Dahası bunu, para kazanmanın bir yolu olarak gören insanlar var. Bu yüzden rejimin temel önceliği nüfusu artırmak olduğu ve Sosyal Hizmetler Kurumu gibi yürütme organları görevlerini yerine getirmediği sürece yoksulluk devam edecek ve bu hikâye bitmeyecek."

Independent Farsça - Independent Türkçe



"Soykırıma tanıklık eden bir çatışmaya neden dahil oluyoruz?"... İngilizlerin Gazze Şeridi'ndeki casusluğuna yönelik eleştiriler

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)
TT

"Soykırıma tanıklık eden bir çatışmaya neden dahil oluyoruz?"... İngilizlerin Gazze Şeridi'ndeki casusluğuna yönelik eleştiriler

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İngiliz gazetesi “The Guardian”, Londra'nın bir Amerikan şirketinin yardımıyla Gazze üzerinde neredeyse her gün hava gözetleme uçuşları düzenlemeye devam ettiğini, toplanan istihbarat bilgilerinin nasıl kullanıldığı ve İsrail ordusuyla nasıl paylaşıldığı konusunda soruların arttığını yazdı.

Uçuşları takip edenler, İngiliz Hava Kuvvetleri'ne ait “Shadow” uçaklarının, Aralık 2023'ten bu yana Hamas tarafından rehin tutulan kalan rehinelerin yerini belirlemek amacıyla Kıbrıs'taki Ağrotur (Akrotiri) hava üssünden Filistin toprakları üzerinde 600'den fazla uçuş gerçekleştirdiğini tahmin ediyor.

Casus uçuşları Muhafazakar Parti iktidarı sırasında başladı, ancak İşçi Partisi döneminde de kamuoyuna çok az bilgi açıklanarak devam etti. Uzman uçuş takip cihazlarına göre, başlangıçta günde ortalama iki uçuş yapılıyordu, ancak son zamanlarda günde bir uçuşa düşürüldü.

Gözetleme görevleri, maliyetleri düşürmek için temmuz ayı sonlarında Amerikan şirketi Sierra Nevada'ya devredildi ve İngiliz Hava Kuvvetleri kaynakları, görevlerin çoğu gün benzer bir uçakla sürdürüldüğünü belirtti. Ancak, birkaç gün içinde, yeni casus uçağının 28 Temmuz'da Han Yunus üzerinden uçtuğu ortaya çıkınca bir hata oluştu. O zamana kadar, casus uçakların transponderleri (verici ve alıcı cihazları), Akrotiri'den Gazze'ye doğru, Akdeniz'in doğusu üzerindeyken uçuş sırasında kapatılıyordu.

Uçuş takip uzmanı ve analist Stefan Watkins'e göre bu hata, "İngiliz uçaklarının Gazze'nin sadece yakınında değil, üzerinde de uçtuğunu doğrulayabiliriz" anlamına geliyor.

Watkins, daha sonra güvenlik önlemlerinin sıkılaştırılmasının uçuşların izlenmesini daha da zorlaştırdığını, ancak casus uçağının 3, 4 ve 6 Ağustos'ta Akrotiri'den ayrılmadan önce transponderlerini (telsiz ve radyo alıcılarını) çalıştırıp kapattığını belirtti.

 İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi sınırına yakın bölgede askerler ve tanklar - 5 Ağustos 2025 (AFP)İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi sınırına yakın bölgede askerler ve tanklar - 5 Ağustos 2025 (AFP)

“Shadow” uçakları, gece veya gündüz görsel gözetim için ve genellikle İngiliz özel kuvvetlerinin operasyonlarını desteklemek için kullanılır.

Bir savunma kaynağı, uçakların Gazze'deki binalarda eğitildiğini ve hayatta olduğu düşünülen 20 rehinenin izine rastlanıp rastlanmadığını belirlemeye çalıştıklarını söyledi.

Siyasetçi Jeremy Corbyn, “İngiltere'nin İsrail ile askeri iş birliğini sürdürmesi, dünya çapında canlı olarak yayınlanan bir soykırım karşısında hiçbir şekilde haklı gösterilemez” ifadelerini kullandı.

Eski İşçi Partisi lideri, “Bu uçuşların neden devam ettiği ve istihbarat bilgilerinin neden paylaşılmadığı hala bilinmiyor” dedi.

Liberal Demokrat Parti'nin savunma sözcüsü Helen Maguire, Birleşik Krallık'ın kalan rehinelerin yerini belirleme çabalarını desteklediğini ancak “hükümetin, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarında İngiliz istihbarat bilgilerini kullanmasını engellemek için attığı adımları açıklığa kavuşturması gerektiğini” söyledi.

Eski Savunma Bakanı Grant Shapps, İsrail'e destek amacıyla 2023'te hava gözetleme uçuşlarını ilk kez duyurmuş, ancak casus uçaklarının İsrail'e nasıl yardım ettiği konusunda herhangi bir ayrıntı vermemişti.

İngiliz hükümeti, İsrail ile paylaştığı bilgileri kontrol etmek için hassas adımlar attığını söylüyor. Geçen ay hava gözlem uçuşları hakkında sorulan bir soruya Dışişleri Bakanı David Lammy, “İngiliz hükümetinin Gazze'deki savaşa yardım etmesi tamamen yanlış olur. Biz bunu yapmıyoruz. Asla yapmayacağız” dedi.

Askeri kaynaklar, İngiliz istihbaratının İsrail veya başka bir yabancı ülkeyle bilgi alışverişinde izlediği olağan prosedürün, bir siyasi danışman ve bir avukat tarafından yapılan doğrulama işlemlerini içerdiğini ve bu işlemin “dakikalar, saatler veya günler” sürebileceğini söyledi.

İngiliz kaynak, “Neden soykırım ve uluslararası insani hukuk ihlalleriyle suçlanan bir çatışmaya karışmak isteyelim?” diye sordu ve başsavcı Richard Hermer'in ciddi endişeler dile getirmiş olması halinde uçuşların devam etme olasılığının olmadığını belirtti.

Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv-Reuters)Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv-Reuters)

Askeri açıdan faydalı bilgilerin İsrail'e aktarılması, Birleşik Krallık'ı devam eden savaşın bir tarafı haline getirecektir. Ancak bu bilgilerin aktarılmasıyla, üçüncü tarafların kullanabileceği istihbarat bilgilerinin kullanımı tam olarak kontrol edilemez.

İşçi Partisi Milletvekili Kim Johnson, “Gazze üzerinde hava gözetleme uçuşlarının amaçları ve denetimleri hakkında ciddi şüpheler varken, özellikle de İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım saldırısı sırasında Akrotiri üssünün istihbarat paylaşımı için kullanılmasının sona erdirilmesini aylarca talep ettikten sonra, hâlâ aralıksız devam etmesi son derece endişe vericidir” ifadesini kullandı.

İngiliz Savunma Bakanlığı yorum yapmadı, ancak Gazze üzerinde rehinelerin yerini belirlemek için silahsız hava gözetleme uçuşları yaptığını ve İsrail makamlarına aktarılan bilgileri kontrol ettiğini belirtti.

Başsavcılık, diğer bakanlara verilen hukuki tavsiyeler hakkında yorum yapmayacağını ifade etti.