ABD güçleri Doğu Akdeniz'de ne gizliyor?

Güç dengesi İsrail'in lehine dönse de Hamas gerilla savaşında uzman

Doğu Akdeniz'de dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'dan havalanan bir Amerikan savaş uçağı (AFP)
Doğu Akdeniz'de dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'dan havalanan bir Amerikan savaş uçağı (AFP)
TT

ABD güçleri Doğu Akdeniz'de ne gizliyor?

Doğu Akdeniz'de dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'dan havalanan bir Amerikan savaş uçağı (AFP)
Doğu Akdeniz'de dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'dan havalanan bir Amerikan savaş uçağı (AFP)

Tarık eş-Şami 

ABD Başkanı Joe Biden, bir yandan İsrail'i Gazze Şeridi'nin yeniden işgal edilmesine karşı uyarıp orada bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına giden yolun gerekliliğine ve sivillerin korunmasının önemine vurgu yaparken, diğer yandan Tel Aviv'in kendisini savunma hakkını ve Gazze'deki Hamas hareketinden kurtulmanın gerekliliğini vurguladı.

Bu durum, ABD'nin Ortadoğu'da konuşlandırılan kuvvetlerinin ateş gücünü neden iki katına çıkardığını gayet iyi açıklıyor.

Peki bu gücün boyutu ve amacı ne?

Yakında beklenen askeri çatışmadaki diğer tarafların yetenekleri neler?

Hamas'ın 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ni çevreleyen İsrail kasabalarına gerçekleştirdiği saldırının ardından ABD yönetimi, İsrail'in tüm silah ve mühimmat ihtiyacını karşılama kararı aldı.

Kuşkusuz bu, İsrail'in Hamas'ın füze saldırılarından korunmasına ve Tel Aviv'in gerçekleştirdiği ve Washington tarafından desteklenen kara harekâtının kolaylaştırılmasına büyük ölçüde yardımcı olacaktır.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Demir Kubbe füze savunma sistemi için İsrail'e önleyici füzeler gönderdi.

Bununla beraber, Gazze gibi yoğun nüfuslu şehirlerdeki çatışmalarda sivil kayıp olasılığını azaltmak için tasarlanan yaklaşık 110 kilogram ağırlığındaki küçük çaplı bombaların yanı sıra, Hamas'ın son yıllarda herhangi bir İsrail kara saldırısı beklentisiyle inşa ettiğine inanılan derin tünelleri havaya uçurmak ve yıkmak için top mermileri ve diğer delici mühimmatlar da gönderildi.

ABD tarafından sağlanan Demir Kubbe mühimmatının İsrail'in talep ettiğinden çok daha yüksek olması muhtemel. Zira şu ana kadar gönderilenler devam edecek askeri yardım paketinin sadece bir parçası.

Söz konusu askeri yardım paketi, sıradan bir bombayı, kuvvetlerin mühimmatı sadece düşürmek yerine hedefe yönlendirmesini sağlayan akıllı bir bombaya dönüştüren küçük çaplı bombaları da içerecek.

Caydırıcılık hedefi

Ancak bu yardım, bir başka hedefe, yani İsrail ile Hamas arasında beklenen savaşın daha da genişlemesini engellemeye yetmedi.

İşte bu nedenle Pentagon, İran'ı ve bölgedeki silahlarını daha geniş bir bölgesel savaşa girmekten caydırmak için Doğu Akdeniz'de ve bölgede konuşlandırılan kuvvetlerinin ateş gücünü hızla ikiye katladı.

New York Times'a göre bu durum Washington'u, İsrail'i ve ABD çıkarlarını savunmak için hava saldırıları düzenlemeye sevk edebilir.

En yeni ve en büyük Amerikan uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un İsrail kıyılarına gelişi, görünüşe göre yeterli caydırıcılığı sağlamak için yeterli değildi.

Bu nedenle ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, önümüzdeki birkaç gün içinde gelmesi beklenen ikinci uçak gemisi Dwight D. Eisenhower'ı ABD'nin doğu kıyısından doğu Akdeniz'e göndermeye karar verdi.

ABD Hava Kuvvetleri, uçak filosu sayısını ikiye katlamak için Körfez bölgesine başka saldırı uçakları da gönderdi.

Ayrıca istihbarata yardımcı olmak ve bazı ABD'liler de dahil olmak üzere Hamas tarafından tutulan yaklaşık 150 rehinenin bulunmasına ve kurtarılmasına yardımcı olmak için her türlü operasyonu planlamak üzere İsrail'e özel harekât kuvvetlerinden oluşan bir ekip sevk etti.

ABD'li askeri analistler, Biden yönetiminin Ukrayna'daki savaşın yanı sıra Çin'den gelen uzun vadeli tehditlere odaklanmak yönündeki hedefi doğrultusunda, Irak ve Afganistan'da yıllardır süren savaşların sona ermesiyle bölgedeki ABD askeri varlığının azalmasının ardından, ilave kuvvet konuşlandırmasının bölgedeki Amerikan gücünü en azından geçici olarak yeniden canlandıracağına inanıyor.

Uçak gemilerinin önemi

Uçak gemilerinin önemi, çeşitli seçenekler sunmaları, birincil komuta ve kontrol operasyon merkezleri olarak hizmet vermeleri ve bilgi savaşı yürütebilmelerinden kaynaklanıyor.

ABD'ye ait uçak gemilerinde Hawkeye Havadan Erken İhbar ve Kontrol (HEİK) uçağı bulunuyor. Bu uçak sayesinde füzeler fırlatıldığında erken uyarı sistemi devreye giriyor ve 7 metre çapındaki disk şeklindeki radarlar tarafından tespit edilebiliyor.

Uçak gemileri, hava sahasını izliyor, yönetiyor ve yalnızca düşman uçaklarını tespit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Amerikan uçaklarının ve kuvvetlerinin hareketlerini de yönetiyor.

İsrail Demir Kubbesi'nin sorumlularının açıklamalarına göre askeri liderlik, ABD kuvvetleriyle veri alışverişinde bulunarak Demir Kubbe'yi ABD hava savunma sistemine entegre etmeyi planlıyor.

Uçak gemileri, düşman uçaklarını önleyebilen veya hedefleri bombalayabilen F-18 Hornet savaş uçakları için yüzen hava üsleri olarak tanımlanıyor.

Uçak gemilerine eşlik eden muhripler ve kruvazörler seyir füzesi fırlatabilirken, bazıları uzun menzilli füzeleri önleme yeteneğine de sahip.

Uçak gemileri ayrıca yoğun bakım üniteleri bulunan hastaneler, acil servis odaları, sağlık görevlileri, cerrahlar ve doktorlar da dahil olmak üzere önemli insani yetenekler sağlayabilir.

Gemide bulunan helikopterler ise hayati önem taşıyan malzemeleri veya mağdurları hava yoluyla taşımak için kullanılıyor.

USS Gerald R. Ford

ABD Donanması internet sitesine göre, iki nükleer güç motoruyla çalışan ve 18 milyar dolar değerindeki uçak gemisi USS Gerald R. Ford, ABD Donanması'nın bugüne kadarki en yeni ve en gelişmiş uçak gemisi.

Dünyadaki diğer tüm askeri güçlerden daha üstün yeteneklere sahip olan gemi, Tomahawk füzelerini fırlatma kapasitesine sahip dört destroyeri (USS Thomas Hudner, USS Ramage, USS Carney ve USS Roosevelt) içeriyor.

USS Gerald R. Ford ayrıca olası bir çatışma durumunda İran'ın İsrail'e yöneltebileceği her türlü uzun menzilli füze saldırısına karşı koyma yeteneğine de sahip.

2017 yılında hizmete giren USS Gerald R. Ford, şimdiye kadar yapılmış en büyük savaş gemisi olarak öne çıkıyor.

337 metre uzunluğunda, 78 metre genişliğinde ve 76 metre yüksekliğinde olan gemi, beşinci nesil F-35 uçakları, F-18 Super Hornet uçakları, gelişmiş E-2D Hawkeye HEİK uçağı, EA-18G Growler elektronik saldırı uçağı ve MH-60 helikopterleri de dahil olmak üzere 90'a kadar uçak taşıyabiliyor.

Bunların yanı sıra gemide bir dizi insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Gemideki tüm operasyonları yürütmek için, destek personeli de dahil olmak üzere 4 bin 500'den fazla mürettebata ihtiyaç duyuluyor.

Adını eski ABD Başkanı Gerald Ford'dan (1974-1977) alan uçak gemisi, boyutuna rağmen oldukça esnektir. Azami hızı 56 km/saat üzerine ulaşarak daha küçük gemilerin hızına yetişebilmesini sağlıyor.

Bunun nedeni, ABD'deki önceki nesil uçak gemileri olan Nimitz sınıfı uçak gemilerine göre yüzde 250 daha fazla elektrik kapasitesi sağlayan iki nükleer reaktörünün ürettiği enerjidir.

ABD'nin en büyük uçak gemisi şu anda Doğu Akdeniz'de bulunuyor (AFP)
ABD'nin en büyük uçak gemisi şu anda Doğu Akdeniz'de bulunuyor (AFP)

Askeri gücün sembolü

ABD'nin askeri gücünün önemli bir sembolü olan uçak gemileri, bir kruvazör, dört muhrip ve bir ikmal gemisinden oluşan saldırı grubuyla her zaman savunma koruması altında hareket eder. Hatta bazen gruba bir veya daha fazla denizaltı eşlik eder.

USS Gerald R. Ford'un, savaş uçakları ve İHA'lara karşı kullanılan orta menzilli Sea Sparrow hava savunma füzesi cephaneliği bulunuyor.

Gemide gemisavar füzeleri engellemek ve vurmak için kullanılan füzelerin yanı sıra zırh delici mermileri ateşlemek için kullanılan Phalanx silah sistemi de bulunuyor.

Gemi ayrıca, hava trafik kontrolüne ve navigasyona yardımcı olabilecek gelişmiş radarlar da içeriyor.

USS Gerald R. Ford uçak gemisi ve saldırı grubu, taşıdığı muazzam ateş gücüne ek olarak, dinleme, gözetleme ve casusluk gibi bir dizi başka görevi de yerine getiriyor.

Ayrıca gemide çok büyük bir silah stoğu var. Dolayısıyla bu görev için onu seçmek, İsraillilerin Gazze Şeridi'ni işgal etmeden önce gerekli bilgileri elde etmelerine yardımcı olacaktır.

Geminin bölgeye gönderilmesi, öncelikle İran ve Hizbullah'ı Hamas hareketini desteklemek için bir savaşa girmekten caydırmayı da amaçlıyor.

USS Dwight D. Eisenhower uçak gemisi

ABD Donanması internet sitesi, USS Dwight D. Eisenhower uçak gemisini ABD Donanması'nın en iyi beş yıldızlı uçak gemisi olarak tanımlıyor.

Çünkü bu gemi, deniz güvenlik operasyonları, seferi kuvvet projeksiyonu, ileri deniz varlığı, kriz müdahalesi, deniz kontrolü, caydırıcılık, terörle mücadele, bilgi operasyonları ve güvenlik iş birliğini içeren çok çeşitli esnek görev yetenekleri sağlıyor.

Nükleer enerjiyle çalışan ve beş bin denizcinin görev yaptığı USS Dwight D. Eisenhower'ın yaklaşık bir hafta sonra Doğu Akdeniz'e varması bekleniyor.

1977 yılında çalışmalarına başlayan gemi, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etmesinden sonra ilk kez 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı'nda Kuveyt'i kurtarmak için askeri operasyonlara katıldı.

USS Gerald R. Ford uçak gemisinden havalanan bir helikopter (AFP)
USS Gerald R. Ford uçak gemisinden havalanan bir helikopter (AFP)

Güçlendirilmiş hava kuvvetleri

ABD Hava Kuvvetleri, Arap Körfezi bölgesine ilave kara saldırı uçağı göndererek F-15 Eagle, F-16 Fighting Falcon ve A-10 filolarının sayısını iki katına çıkardı.

Yetkililer, her uçak gemisindeki dört F-18 filosuyla birlikte ABD'nin 100'den fazla saldırı uçağından oluşan bir hava filosuna sahip olacağını söyledi.

Gerekirse daha fazla savaş uçağı eklemeye hazır olduğunu açıklayan Pentagon, ABD Hava Kuvvetleri'nin halihazırda Suriye başta olmak üzere insanlı ve insansız operasyonlar yürütmek üzere bölgede büyük bir hava kuvveti bulundurduğunu bildirdi.

Geçen hafta, ABD Hava Kuvvetleri'ne ait bir F-16 uçağına, Suriye'de görev yapan ABD kara kuvvetlerine tehdit oluşturan bir Türk İHA'sını düşürme emri verilmişti.

ABD'li yetkililer, şu anda Doğu Akdeniz'de ek güçlerin konuşlandırılmasının, İran'ı, Suriye'yi veya Hizbullah gibi İran destekli herhangi bir vekil grubu çatışmaya katılmaktan caydırmayı amaçladığını belirtti.

Pentagon ve ABD istihbarat yetkilileri, Lübnan'daki Hizbullah güçlerini yakından takip ederken, Irak ve Suriye'deki İran destekli milisler, her iki ülkede de konuşlu ABD askeri personeline periyodik olarak saldırılar düzenliyor.

Ancak ABD'nin İsrail'e yönelik yardımı, bilgi desteği ve gerektiğinde mühimmat ve silah sağlanması çerçevesinde kalacak.

Zira ABD'nin asıl amacı, İran'ı ve onun vekillerini Tel Aviv ile Hamas arasındaki savaşa girmekten caydırmak.

Peki savaşın ana taraflarından her birinin gücü ne?

İsrail ordusunun gücü

ABD, İsrail'in dünyanın en iyi askeri ordularından birine sahip olduğunu düşünüyor.

Ancak Türkiye, Mısır ve İran'ın ardından bölgenin dördüncü büyük ordusu olan İsrail, küresel güç sınıflandırmasında dünyada 18'inci sırada yer alıyor.

İsrail ordusu, uzun süredir ABD'nin desteğinden yararlanıyor.

Öyle ki ABD'den füze savunma teknolojisine yönelik 500 milyon doların yanı sıra, ABD Kongresi tarafından onaylanan yıllık 3,3 milyar dolar askeri yardım aldı. İsrail askeri bütçesinin büyüklüğü ise yaklaşık 23,4 milyar doları buluyor.

İsrail'in aktif hizmette yaklaşık 170 bin askeri var. Washington'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'ne göre, Gazze'de yaklaşan savaş için yaklaşık 360 bin yedek asker, yani tahmini kapasitenin dörtte üçü çağrıldı.

İsrail ordusunun elinde bini Merkava olmak üzere bin 760 ana muharebe tankı, bin 200 zırhlı personel taşıyıcı, 530 topçu, 240 çoklu roketatar ve bir grup başka silah ve gözetleme sistemi bulunuyor.

Deniz kuvvetlerinde ise beş denizaltı, üç çıkarma gemisi, bir deniz komando birliği ile 45'e yakın devriye botu ve diğer savaş botları bulunuyor.

Ancak İsrail'in sahip olduğu en güçlü birliği hava kuvvetleri. İsrail Hava Kuvvetleri, F-35 dahil 350 savaş uçağına sahip.

İsrail'in ayrıca F-15 ve F-16 uçakları, yaklaşık 126 helikopteri ve Apache gibi 48 saldırı helikopteri bulunuyor.

İsrail, çeşitli destekleyici rollerde, bir grup füze ve füzesavar sistemine ek olarak Heron silahlı insansız hava aracı da dahil olmak üzere çok çeşitli silahlı ve silahsız insansız hava araçlarına sahip.

Ayrıca elinde 160 km'ye kadar menzile sahip uzun menzilli Patriot ve kısa menzilli füzelerin yanı sıra, Hamas'ın Gazze'den fırlattığı roketlere karşı koyan Demir Kubbe olarak bilinen füzesavar sistemi de bulunuyor.

İsrail uzun süredir ilan edilmemiş bir nükleer silah programını sürdürüyor. Silah Kontrolü ve Nükleer Silahların Yayılması Merkezi'ne göre İsrail'in denizaltılarına yüklenebilecek 90 nükleer bombası var.

Hamas'ın askeri gücü

1987 yılında Filistinli Şeyh Ahmed Yasin tarafından siyasi bir hareket olarak kurulan Hamas'ın askeri ideolojiye sahip silahlı bir kolu da bulunuyor. Ancak söz konusu askeri kanadı 1990'ın sonlarında kuruldu.

Hamas'ın elinde herhangi bir kuvvet, konvansiyonel silah, ana muharebe tankı, top ve savaş gemisi yok. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün tahminlerine göre savaşçı sayısının 15 ila 20 bin arasında olduğu tahmin ediliyor.

Tel Aviv ise bu sayının gerilla savaşı ve taktikleri konusunda uzman yaklaşık 30 bin kişi olduğunu tahmin ediyor.

Hamas'ın cephaneliğinde temel el silahlarının yanı sıra bir dizi kısa menzilli füzenin de bulunduğu biliniyor.

Hamas'ın elinde Rusya yapımı Kornet platformu ve İran'ın Fecr tanksavar silah ailesi ile 185 mil menzile sahip İran menşeli Fatih 110 balistik füzeleri bulunuyor.

Hamas'ın elinde saldırı tüfekleri, ağır makineli tüfekler, roket güdümlü el bombaları ve tanksavar silahlarının yanı sıra, uzun menzilli keskin nişancı tüfekleri ve geçmişte olduğu gibi tuzaklar ve intihar bombacıları da yer alıyor.

İsrail'in geniş bir füze savunma ağı olmasına rağmen Hamas, yerel olarak üretilen füzelerden oluşan büyük bir stok oluşturdu.

İsrail istihbaratı bu sayının 2021'de yaklaşık 30 bin füze olacağını tahmin ediyor. Analistler, Hamas'ın hedefleri daha isabetli vurabilecek güdümlü füzeler geliştirdiğine dair henüz bir kanıt bulunmadığını söylüyor.

Ulaşım konusunda Hamas savaşçılarının cip, küçük kamyon ve motosiklet gibi hafif, hızlı hareket eden araçları kullandıkları biliniyor.

Hamas'ın operasyon yöntemi, Gazze sınırının altındaki tünelleri kullanarak patlayıcı cihazlar yerleştirmek ve İsrail'e belirli saldırılar gerçekleştirmek olarak özetlenebilir.

Bunlardan en sonuncusu, Tel Aviv'deki resmi verilere göre 7 Ekim'de bin 400 İsraillinin ölümüne yol açan sürpriz saldırıydı.

Dolayısıyla çatışma, güçlü, modern, teknolojik açıdan üstün bir askeri güç ile küçük, yetersiz donanıma sahip, ancak motivasyonu yüksek, geleneksel bir güç arasındadır.

Hizbullah füzelerinin gücü

Hamas saldırısından bu yana Hizbullah ile İsrail arasında sınırlı bir çatışma yaşandı, ancak büyük çaplı bir saldırı olmadı.

Ancak Hizbullah, İsrail için endişe kaynağı olmaya devam ediyor.

Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, 100 bin savaşçısıyla övünse de diğer tahminler Hizbullah güçlerinin bu sayının yarısından az olduğunu gösteriyor.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'ne (CSIS) göre Hizbullah'ın çoğu küçük, taşınabilir, güdümsüz karadan karaya füzelerden oluşan devasa bir cephaneliği var.

ABD, Hizbullah'ın ve Lübnan'daki diğer silahlı grupların yaklaşık 150 bin roket ve füzeye sahip olduğunu tahmin ediyor.

Diğer yandan Hizbullah, hassas güdümlü füzeler geliştirmek için çalışıyor.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?
TT

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Samir İlyas

Ortadoğu'nun bölgesel olarak topyekûn bir savaşa sürüklenmesi ihtimali, Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasından bu yana önemli ölçüde soğuyan Rusya-İsrail ilişkilerindeki uçurumu daha da derinleştirdi. İki ülke arasındaki ilişkiler her ne kadar Yahudi devletinin kuruluşundan bu yana inişli çıkışlı bir seyir izlemiş ve yaklaşık çeyrek asırdır kopma noktasına gelmiş olsa da 1991 yılı sonlarında diplomatik temasların yeniden başlamasıyla içinde bulunduğumuz dönemin iki ülke arasındaki ilişkilerin en ciddi sınavı olduğunu söylersek abartmış olmayız.

Tarihe baktığımızda Sovyetler Birliği’nin 1947 yılında Filistin'in bölünmesini desteklediğini ve o zamanlar yeni kurulmuş olan Yahudi devletini tanıyan ve diplomatik temsilci gönderen ilk ülkelerden biri olduğunu görebiliriz. Sovyet liderleri, sosyalizme en yakın devletin kurucularının ideolojik geçmişine dayanarak İsrail'in komünist blokla uyumlu olacağına, İngiltere ve Batı ülkelerinden uzak duracağına ve bölgede bir sosyalizm modeline dönüşeceğine inanıyorlardı. Ancak Moskova, başta Irak, Suriye ve Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkiler kurduğunda Yahudi devleti konusunda kısa sürede hayal kırıklığına uğradı.

Rusya, 5 Haziran 1967 tarihindeki Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmiş, ancak Sovyetler Birliği'nin 1991 yılının aralık ayında son nefesini vermesinden birkaç gün önce İsrail’in Moskova'daki Büyükelçiliği’ni yeniden açmıştı. Moskova'daki yönetici elitlerinin 1990'lı yıllardaki Batı ve İsrail yanlısı yönelimlerine rağmen, bu dönem Rusya'nın Ortadoğu meselelerinden elini eteğini çektiği bir dönem oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yükselişiyle birlikte Kremlin, gözünü Ortadoğu'ya dikti. Rusya’nın diplomatik makamları İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki tüm taraflarla güçlü bağlar kurmak için aktif çalışmalarda bulundu.

Putin'in 2005 yılında İsrail’e gerçekleştirdiği ilk ziyaretten bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler, ‘uzun soluklu bir balayına’ tanık oldu. Ancak bu süreç Rusya'nın İran'a ve Hamas ve Hizbullah gibi İran destekli örgütlere açık olmasıyla ilgili anlaşmazlıklarla sonuçlandı.

Rusya'nın 2015 sonbaharında Suriye'ye askeri müdahalede bulunması, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihinde bir dönüm noktası oldu. İki taraf, aralarında olası sürtüşmeleri önlemek amacıyla bir mutabakat imzaladı. Moskova, İsrail'in Suriye'deki İran’a ve Hizbullah’a ait mevzilere düzenlediği hava saldırılarını çeşitli açıklamalarla kınasa da hava savunma sistemleri bu saldırılara karşılık vermedi. Temelde kendi askerlerinin ve Suriye rejimi güçlerinin hedef alınmamasını önemseyen Moskova, Hizbullah'a herhangi bir silah tedarikinin ulaşmasını engellemek için İsrail ordusuna atış serbestliği tanımış gibi görünüyor. Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalesinin ilk üç yılında iki ülke arasındaki ilişkiler ‘uzun soluklu bir balayına’ tanık oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Moskova ziyaretleri arttı. İki taraf 2018 yazında Suriye'nin güneyinin Şam rejiminin kontrolüne geçmesi konusunda iş birliği yaptı. Putin, Netanyahu'ya o dönemde birkaç seçim kazanmasını sağlayan ‘hediyeler’ verdi. Bunlardan en önemlisi İsrailli asker Zechariah Baumel'in naaşının kalıntılarının bulunmasıydı.

frgbgrf
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriyeli mevkidaşı Beşşar Esed Hmeymim Hava Üssü’ndeki askeri geçit törenini izlerken, 11 Aralık 2017

İsrail-Rusya ilişkileri, 17 Eylül 2018 yılında bir İlyuşin Il-20 tipi Rus keşif uçağının düşmesi ve 15 mürettebatın tamamının hayatını kaybetmesiyle ciddi bir sınavdan geçti. Rusya ordusu olaydan İsrail'i sorumlu tuttu. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, İsrail'in Suriye'deki Rus güçleri komutanlığına birkaç dakika içinde Suriye'nin kuzeyinde bir saldırı gerçekleştireceğini bildirdiğini, ancak İsrail’in bu bildirisinden sadece bir dakika sonra batı bölgelerinde hava saldırısı düzenleyerek Rus keşif uçağının düşmesine neden olduğunu açıkladı. Konaşenkov, açıklamasında “Bu tür eylemler, Suriye'de güçlerimiz arasında olası sürtüşmeleri önlemek için 2015 yılında imzalanan mutabakatın doğrudan ihlalidir” ifadelerini kullandı.

Bu olayın ve ardından İsrail'in Suriye'deki mevzileri vurmasının kınandığı açıklamalara rağmen Rusya'nın tepkisi, Türkiye'nin 2015 yılında Suriye-Türkiye sınırında SU-24 tipi bir Rus savaş uçağını düşürmesine verilen tepkinin boyutuyla kıyaslanamaz. İki taraf da krizi oldukça hızlı bir şekilde aşmayı başardı. Öte yandan İsrail, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde İran’a ve Hizbullah’a ait mevzilere yönelik saldırılarını sürdürdü. Rusya'nın İsrail saldırılarını önlemek için Suriye'ye transfer edeceğini açıkladığı hava savunma ve elektronik sinyal karıştırma sistemleri, bu saldırılara müdahale etmedi.

İran ve İsrail arasındaki denge

Rusya hem İran hem de İsrail ile ilişkilerinde hassas dengeleri koruyarak Suriye'nin bu iki ülke arasında bir vekalet savaşı arenasına dönüşmesini engellemeye çalıştı ve İsrail'in güvenliğine bağlı olduğunu vurgulamaya özen gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasının 30’uncu yıldönümü vesilesiyle İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth için kaleme aldığı makalede, “Ortadoğu'da güvenlik ve istikrar konusunda İsrailli ortaklarımızla istişarelerimizi sürdürmek istiyoruz. Bölgedeki sorunlara yönelik kapsamlı çözümlerin mutlaka İsrail'in güvenlik çıkarlarını da dikkate alması gerektiğine her zaman dikkati çekiyoruz. Bu, temel bir nokta” diye yazdı.

Batı basınında 22 Ekim 2021 tarihinde yer alan haberlerde Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmak üzere harekete geçtiği aktarıldı. Dönemin İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İsrail'in Suriye'de düzenlediği hava saldırılarına ilişkin Rusya ile imzaladıkları mutabakatı teyit etmek ve İran’ın nükleer programını görüşmek üzere Soçi'ye gitti. Bennett, ziyareti sırasında Rusya-İsrail ilişkilerini ‘benzersiz’ ve ‘karşılıklı güvene dayalı’ olarak tanımlayan Putin'den destek aldı.

İsrail’in kuruluşunda Rusya'nın Sovyetler Birliği'nin varisi olarak oynadığı role işaret eden Bennett, “İsrail, yurtdışında Rusça konuşan en büyük topluluğa ev sahipliği yapıyor” ifadelerini kullandı.

Putin, Bennett hükümetinin İsrail-Rusya ilişkileri konusunda selefi Binyamin Netanyahu'nun yaklaşımını sürdüreceğini umduğunu ifade etti. Suriye konusunun gündemin üst sıralarında yer aldığı anlaşılan görüşmelerde Putin, “Bildiğiniz üzere Suriye'de devlet otoritesini yeniden tesis etmek için çaba sarf ediyoruz ve aramızda azımsanmayacak sayıda anlaşmazlık yaşanan konular var. Ancak özellikle terörle mücadeleye ilişkin konularda fikirlerimizin yakınlaştığı noktalar ve iş birliği fırsatları da var. Genel olarak görüşebileceğimiz ve görüşmemiz gereken pek çok konu söz konusu” diye konuştu.

Yeni imzalanan mutabakatlar, İsrail'in İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve İran destekli milisler tarafından tutulan İran mevzilerine düzenlenen hava saldırıları konusundaki anlaşmazlığa yönelik bir çözüm de içeriyordu. Bennett, anlaşma uyarınca Rusya’ya ‘çok daha önce ve daha doğru bilgi verme’ taahhüdünde bulundu.

Bennett ise Rusya ile ilişkilerin ülkesi için önemini vurguladı. Putin'in son yirmi yılda iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi sürecine öncülük ettiğini belirtti. Bugünkü seviyesine yükseltmeyi başardığını belirtti. Putin’i ‘İsrail'in çok yakın ve gerçek bir dostu’ olarak nitelendiren Bennett, Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri korumadaki rolüne övgüde bulundu. Bennett, görüşmenin başında yaptığı açıklamada, Putin ile Suriye'deki gelişmeleri ve ‘İran'ın nükleer programının gelişimini durdurma çabalarını’ ele almayı planladığını söyledi.

Daha önce belirlenen süreye üç saat daha ekleyerek beş saat sürmesi görüşmenin önemini gösterdi. Görüşme sonrası Putin, Bennett'i Soçi'deki Başkanlık Sarayı’nın bahçesinde bir tura çıkardı. Bennett, (Yahudilikte Şabat günü olan) cumartesi gününe girilmesi nedeniyle Tel Aviv'e dönüşünü ertelemek zorunda kaldı.

Bennett, Rusya ziyaretinden günler sonra yaptığı bir açıklamada, Putin ile ‘iyi ve istikrarlı anlaşmalara’ vardıklarını ve ‘İsrail'in güvenlik ihtiyaçları konusunda kendisini dinleyen bir kulak’ bulduğunu söyledi. Putin ile görüşmelerinde İran'ın nükleer programıyla ilgili gelişmeleri de ele aldıklarını kaydeden Bennett, bu programın ulaştığı ileri aşamanın ‘herkesi endişelendirdiğini’ vurguladı.

xscvds
Eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in hükümetinin ilk kabine toplantısı için Kudüs’e geldiği sırada çekilen bir fotoğrafı, 3 Temmuz 2022

İsrail basını Tel Aviv'deki siyasi kaynaklara dayanarak Suriye konusunda Rusya-İsrail arasındaki görüş ayrılıklarının en aza indirildiğini ve yeni mutabakatın İsrail'in DMO ve İran destekli milisler tarafından kullanılan Suriye’deki İran mevzilerine düzenlenen saldırılarla ilgili anlaşmazlığın çözümünü de içerdiğini yazdı. Bennett, anlaşma uyarınca Rusya’ya ‘çok daha önce ve daha doğru bilgi verme’ taahhüdünde bulundu. Bennett, saldırıların daha spesifik olacağına ve Suriye rejiminden kişileri ve altyapısını hedef almayacağına da söz verdi.

İki taraf, Lübnan’daki Hizbullah Hareketi’ni ve İran destekli milisleri Suriye'nin Golan Tepeleri’nin işgal altındaki bölümüyle olan sınırdan uzak tutma konusunda da anlatı.

Öte yandan Putin, iki ülkenin genelkurmay başkan yardımcıları tarafından yönetilen askeri koordinasyon komitesinin çalışmalarına yeniden başlaması ve Rusya'nın ‘tüm bölge için bir tehdit haline gelen İHA’lara karşı İsrail ile ortak bir ekip kurulması’ önerisini incelemeyi kabul etti.

İsrail basını İran konusundaki görüş ayrılıklarının neredeyse hiç değişmediğini bildirdi. Rusya, İsrail'in İran’ın nükleer bir güç haline gelmesi tehlikesine ilişkin endişelerini paylaşsa da Putin, İsrail'in askeri seçeneğe başvurulmasına ilişkin tutumunu reddetti. Bennett'in tutumunu yeniden gözden geçirme talebini geri çevirerek bu ikilemin tek çözümünün diplomatik bir çaba olduğunu vurguladı.

Esed rejiminin temellerinin yeniden sağlamlaştırılması

Rusya'nın İsrail'in Suriye’deki İran mevzilerini hedef almasını engelleme konusundaki umursamazlığının, iki ülkenin müdahalesiyle Suriye Devlet Başkanı Esed rejiminin temellerinin yeniden sağlamlaştırılmasının ardından İran'ın nüfuzunu sınırlandırma ve siyasi ve ekonomik kazanımları tekeline alma arzusundan kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte Tahran ve Moskova, orduların ve milislerin ülkelerdeki rolü konusunda da farklı görüşlere sahipler. Tahran, gerektiğinde kontrol edilebilen ve kullanılabilen güçlü milislere sahip zayıf bir orduyu tercih ederken, Moskova siyasi komuta altında güçlü bir merkezi ordu kurmayı tercih ediyor.

Göz ardı edilmemesi gereken önemli bir faktör olarak Rusya, İran’ın Suriye'deki güçlü varlığının mültecilerin geri dönüşü, ekonominin iyileştirilmesi ve altyapının yeniden inşası için Batı ve Arap ülkelerinin desteğini almanın önünde bir engel olduğu görüşünden yola çıkmış olabilir. Öte yandan İran da tıpkı Rusya gibi Suriye'nin yeniden inşasını finanse edemiyor.

Bununla birlikte Rusya'nın İran dosyasındaki tutumu hiç değişmedi. Moskova, İran'ın nükleer silah edinmesine ve ‘nükleer güçler kulübüne’ girmesine karşı çıkmaya devam ediyor. Fakat aynı zamanda Hazar Denizi, Güney Kafkasya ve Orta Asya'daki güvenlik sistemini ve Basra Körfezi bölgesindeki dengeleri bozabilecek bir saldırıya da karşı. Ayrıca Rusya, İran'a uygulanan yaptırımların kaldırılmasının ardından İran'la çıkarlarını garanti altına alacak ve enerji, altyapı ve diğer alanlardaki yatırımlar konusunda ek kazanımlar elde etmesini sağlayacak diplomatik bir çözüm bulmaya çalışıyor.

Bennett'in ziyaretinin ardından yaşananlar, Rusya-İsrail ilişkilerinin iyiye gittiğini gösterdi. İsrail Suriye'deki saldırılarını istediği gibi sürdürürken Rusya'nın Yahudi devletinin güvenliğine olan bağlılığı eskisi gibi devam etti. Moskova'nın İsrail'in Filistin Yönetimi ile yürüttüğü müzakerelere ev sahipliği yapmaya odaklanmaması da önemli bir faktör.

İran'dan Rusya'ya askeri destek

Moskova ve Tel Aviv arasındaki görüş ayrılıklarının kesin olarak çözüleceğine ve her iki tarafın da diğerinin ihtiyaçlarını ve endişelerini dikkate alarak yakın iş birliğini sürdürmesine dair iyimser bir hava hakim olsa da 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna'yı hedef alan Rus füzeleri ve bombaları, İsrail-Rusya ilişkilerindeki gerilimin daha önce görülmemiş bir düzeye tırmanmasında önemli bir rol oynadı.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Ukrayna’daki savaşın ilk gününde yaptığı açıklamada, ‘İsrail'in Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini’ vurguladı ve Ukrayna'daki İsraillilere ‘kara geçişleri yoluyla geri dönmeleri’ çağrısında bulundu. Dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınayarak bu adımı ‘dünya düzeninin ihlali’ olarak nitelendirdi. Lapid, “İsrail'in Ukrayna ile derin ve iyi ilişkileri var” dedi. Bu iki açıklamanın ardından dönemi İsrail Başbakanı Bennett, hükümetindeki bakanlardan Ukrayna'da olup bitenlerle ilgili herhangi bir açıklama yapmamalarını istedi. Kınamaların ardından İsrail, durumu dengelemek amacıyla Ukrayna'ya silahları sağlamayı reddetti.

Çatışmalar şiddetlendikçe İsrail'in Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşı şiddetle kınaması ve Batı'nın yaptırımlarına katılması yönündeki baskılar da arttı. Ukrayna'da 10 bin İsrailli ve 200 bin Yahudi yaşıyor. Bennett, 12 Mart'ta Moskova ve Kiev arasında barış için arabuluculuk girişiminde bulundu ve ülkesinin savaştan taraflardan herhangi birinin yanında yer almak zorunda kalmaması için savaşı sona erdirmeye çalıştı. Zira İsrail’in Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına sessiz kalması hem ABD’yi hem de diğer Batılı ülkeleri kızdıracaktı.

Diğer taraftan Tel Aviv'in, kuzey komşusu Rusya ile başta Suriye, İran'ın nükleer programı ve siyasi ve ekonomik ilişkiler olmak üzere birçok konuda büyük çıkarları olduğu düşünüldüğünde Ukrayna'daki savaş konusunda daha agresif bir tutum sergilemesi oldukça zor görünüyor.

Bennett'in arabuluculuk girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından iki ülke arasındaki ilişkiler, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un 2022 yılının mayıs ayı başlarında İtalyan televizyon kanalı Mediaset'e verdiği röportajda “Cumhurbaşkanı Yahudi olan bir Ukrayna nasıl Nazi olabilir?” şeklindeki bir soruya cevaben Hitler'in Yahudi kökenlerine atıfta bulunduğu sözlerinin ardından daha da kötüleşti.

İsrailli yetkililer, Lavrov'un sözlerine büyük tepki gösterdiler. Rusya’nın Tel Aviv Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına çağrılarak özür dilemesi istendi.

İki ülke arasındaki ilişkiler daha düşük seviyelere indirildi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında İran’ın Şahid model İHA’lar, füzeler ve roketler gibi askeri desteğine giderek daha fazla yönelmesi ve Batı'nın yaptırımlarını delmek için iş birliği yapmaları nedeniyle Moskova ile Tahran arasındaki ilişkiler güçlendi.

7 Ekim bir dönüm noktası

Batılı ülkeler, Hamas Hareketi’nin İsrail’e karşı 7 Ekim 2023 tarihinde düzenlediği saldırıyı kesin bir dille kınarken Rusya Devlet Başkanı Putin saldırının geçmişe uzanan kökenlerine işaret etti. Putin, Hamas’ın saldırısından dört gün sonra Moskova'da düzenlenen bir enerji forumunda katılımcılara hitaben yaptığı konuşmada “Filistinlilerin her zaman gerçek Filistin olarak gördükleri toprakların bir kısmı İsrail tarafından farklı zamanlarda ve çeşitli şekillerde, ama çoğunlukla askeri güç kullanılarak ele geçirildi” ifadelerini kullandı. İsrail işgalinin şiddetini ‘dehşet verici’ olarak nitelendiren Putin, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gibi konular ele alınmadan savaşın sona erdirilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Rusya, İsrail ordusunun Gazze'de sivillere yönelik muamelesi ve ateşkes anlaşmasına varmayı reddetmesini sık sık eleştiriyor. Rusya, İran’ın Şam'daki konsolosluk yerleşkesini hedef alan hava saldırısı, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin öldürülmesi, Lübnan’daki çağrı cihazı saldırıları, hava saldırıları ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından İsrail'i kınadığı açıklamalarını yoğunlaştırdı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından 28 Eylül'de yapılan açıklamada, İsrail'in Hasan Nasrallah'a yönelik suikastı kınanırken Nasrallah'ın hedef alınması ‘siyasi bir suç’ olarak nitelendirildi.

Lavrov'un 4 Ekim'de Russia in World Politics dergisinde yayınlanan makalesi, Rusya'nın Ortadoğu'daki duruma ilişkin tutumunu ortaya koyuyordu. Makalede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından alınan kararların uygulanması gerektiğini vurgulayan Lavrov, bu konudaki en korkunç örneğin, İsrail ile barış ve güvenlik içinde bir arada yaşayan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin uzlaşı kararlarının alınmasının üzerinden yaklaşık seksen yıl geçmesine rağmen uygulanmaması olduğunu belirtti. ‘7 Ekim 2023 tarihinde meydana gelen terör eylemlerinin hiçbir haklı gerekçesi olmadığını ve olamayacağını’ vurgulayan Lavrov, bu trajik olayın ‘Filistinlileri toplu olarak cezalandırılmak için’ kullanılmasını eleştirdi.

Lavrov'un daha önce yaptığı açıklamalar, Rusya-İsrail ilişkilerinin kötüleştiğine, Rusya-İran ilişkilerinin ise güçlendiğine işaret etti. Bunun için iki önemli olaya dikkat etmeniz yeterli. Bunlardan biri Rusya Başbakanı Mihail Mishustin’in İran'ın İsrail'e yönelik saldırılarıyla eş zamanlı olarak geçtiğimiz ayın sonlarında Tahran’a yaptığı ve üst düzey yetkililerle bir araya geldiği ziyaret, diğeri ise Putin'in 8 Ekim Cuma günü Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan ile bir araya geldiği ve Putin'in kısa süre önce onayladığı stratejik iş birliği anlaşmasının imzalanması için hazırlıkların yapıldığı görüşme.

Rusya-İsrail ilişkilerini gelecekte neyin beklediğini, dünyadaki nüfuz alanlarını yeniden çizmek ve yeni dünya düzenini belirlemek için çeşitli yerlerde Rusya ile Batı ülkeleri arasında açıkça yaşanan çekişmenin sonucunun belirleyeceğine şüphe yok. Ukrayna'daki ‘beka’ savaşının sonucu ve Ortadoğu'daki mevcut dengelerin değişmesi, Rusya'nın yeni küresel rolünün belirlenmesinde önemli bir rol oynayacak. Bu da Rusya’nın 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail'in eylemlerine yönelik eleştirilerinin neden yoğunlaştığını açıklıyor. Zira Ortadoğu'daki savaşın yayılma riskinin arttığı, Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığını ve Ortadoğu'da oynamayı umduğu rolü tehdit ettiği ya da İsrail'in savaşta Ukrayna'nın daha fazla yanında yer aldığına dair işaretlerin ortaya çıktığı her durumda eleştirilerin yoğunluğu ve sıklığı da artmıştır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.