FBI Direktörü Wray'den terör uyarısı: "Hamas, DEAŞ sonrası en ciddi tehlikeye neden oldu"

"ABD'deki Yahudiler ve Müslümanlar büyük risk altında"

ABD'de düzenlenen savaş karşıtı eylemlerde, Joe Biden yönetiminin İsrail'e desteği de protesto edilmişti (Reuters)
ABD'de düzenlenen savaş karşıtı eylemlerde, Joe Biden yönetiminin İsrail'e desteği de protesto edilmişti (Reuters)
TT

FBI Direktörü Wray'den terör uyarısı: "Hamas, DEAŞ sonrası en ciddi tehlikeye neden oldu"

ABD'de düzenlenen savaş karşıtı eylemlerde, Joe Biden yönetiminin İsrail'e desteği de protesto edilmişti (Reuters)
ABD'de düzenlenen savaş karşıtı eylemlerde, Joe Biden yönetiminin İsrail'e desteği de protesto edilmişti (Reuters)

FBI Direktörü Christopher Wray, Hamas militanlarının Gazze'deki saldırılarının,  ABD için DEAŞ'tan bu yana en ciddi terör tehlikesine neden olduğunu savundu. 

Wray, Senato'ya bağlı İç Güvenlik ve Hükümet İşleri Komitesi'nde dün yaptığı konuşmada, Gazze'deki savaşın ABD'deki Yahudi ve Müslümanlara yönelik tehditleri artırdığını söyledi.

FBI direktörü, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: 

Hamas ve müttefiklerinin eylemlerinin başka örgütlere, DEAŞ'ın birkaç yıl önce sözümona halifeliğini ilan etmesinden bu yana karşılaşmadığımız türden bir ilham kaynağı olacağını düşünüyoruz. Ortadoğu'da süren savaş, ABD yurttaşlarına yönelik saldırı tehdidini bambaşka bir boyuta taşıdı.

Wray, Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'de başlattığı Aksa Tufanı operasyonundan bu yana DEAŞ ve El Kaide'nin, hem ABD hem de Avrupa'da saldırı çağrıları yaptığını hatırlattı.

FBI'ın bir numaralı ismi, Yahudilerin ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 3'lük bir kesimini oluşturduğunu ve geçen yıl din kaynaklı nefret suçlarının yüzde 60'ında hedef alındığını aktardı. 

ABD'deki İftira ve İnkarla Mücadele Birliği'nin (ADL) verilerine göre, ülkede 7-23 Ekim'de 190'ı doğrudan Gazze'deki savaşla ilgili olmak üzere toplamda 312 Yahudi karşıtı saldırı düzenlendi.

Washington merkezli Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi de ABD'de yaşayan Müslümanların kendilerini güvende hissetmediğini bildirdi. Konsey, 7 ila 25 Ekim'de Müslüman Amerikan yurttaşlarından en az 700 şikayet aldıklarını aktardı.

ABD İç Güvenlik Bakanı Alejandro Mayorkas da ülkenin "dört bir yanındaki Yahudi, Müslüman ve Arap topluluklarla kurumların tehlike altında olduğunu" belirtti. 

El Kaide'ye bağlı Eş-Şebab tarafından geçen ay yayımlanan açıklamada, Gazze'deki savaş sadece Filistinlilerin değil "tüm İslam ümmetinin savaşı" diye nitelendirilmişti. 

DEAŞ ise yayımladığı propaganda dergisi El Naba'da, Gazze'deki savaşın başka ülkelere taşınması gerektiğini savunarak, "ABD, Avrupa ve dünyanın geri kalanında Yahudilerin yaşadığı yerlerin hedef alınması ve Yahudilerle Haçlılara ait elçiliklerin ateşe verilmesi" çağrısı yapmıştı. 

İsrail, İzzeddin Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı operasyonuna, Demir Kılıçlar operasyonuyla yanıt vermişti.

Filistin Sağlık Bakanlığı'nın paylaştığı rakamlara göre, İsrail ordusunun bombardımanlarında Gazze'de 3 bin 542'si çocuk, 2 bin 187'si de kadın 8 bin 525 kişi öldürülürken, yaralananların sayısıysa 21 bin 543'e yükseldi. 

İsrail ise Gazze'den düzenlenen saldırılarda 315'i asker 1400 kişinin öldürüldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını duyurdu.

Independent Türkçe



İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Baha el-Avam

Savaşın üçüncü gününde, İsrail ordusu ilk uyarısını yayınlayarak, gelecekteki saldırılar için potansiyel hedef haline geldiği için İranlı sivillere silah üretim tesislerinden ve ilgili tesislerden uzak durma çağrısı yaptı. Lübnan ve Gazze'de Tel Aviv'den yapılan benzer uyarılara ve onları takip eden bombardımanlara alıştık. Bu uyarılar savaşın bilinmeyen bir süre uzayabileceğini ve daha geniş bir alana yayılabileceğini ifşa ediyor.

Bir İsrail askeri yetkilisi pazar günü ülkesinin İran'da henüz vurmadığı çok sayıda hedefin olduğunu söylerken, saldırıların ne kadar süreceğini veya bu hedeflerin türünü ve yerini belirtmekten kaçındı. Ancak iki ülke arasındaki savaşın gözlemcilerin ve analistlerin analizlerinde yapılan tahminlerden daha uzun sürebileceğini dolaylı olarak vurguladı.

Savaşın uzaması ilk andan itibaren güçlü bir şekilde gündeme getirilen senaryolardan biri, çünkü İsrail, saldırısının “İran'ın nükleer ve balistik tehditleri ortadan kalkana" kadar devam edeceğini söyledi. Tahran ise “Tel Aviv saldırganlığından geri adım atana” kadar misillemelerinin devam edeceği konusunda ısrar ediyor. Bu senaryonun karşıtıysa, hızlı bir ateşkestir.

Her iki seçenek ve diğerleri ile ilgili karar, öncelikle iki karşıt taraf ile yürütülen uluslararası temaslara ve birçok ülkenin krizi sona erdirmek için inşa etmeye çalıştığı köprülere bağlı. Çatışmayı sona erdirmek için bölge içinde ve dışında devam eden çabalar bir yana, devam etmesine yönelik tüm olası senaryolar dikkate alınmalı.

Çatışmanın devam etmesi, iki taraf arasındaki savaşın kapsamını genişletebilir ve bu bir çıkarım değil, her iki tarafın açıklamalarına ve son iki gündeki gerçekliğe dayanarak varılan bir sonuçtur. Bu genişletmenin amacına gelince, Tel Aviv ve Tahran bazı noktalarda ihtilaf ederken, bazılarında da birleşiyorlar ve çatışma ile savaşlarda ülkelerin hep yaptığı gibi “amaç, aracı meşru kılar.”

ABD, İngiltere ve Fransa'nın İsrail'e yönelik İran füzelerini ve insansız hava araçlarını engelleme konusunda verdiği destek Tahran'ı kızdırıyor. Washington bu yardımı yaptığını kabul ederken, Londra ve Paris, Tel Aviv'e yönelik bilinen sempatilerine ve daha önce Tel Aviv'i hedef alan iki İran saldırısında bunu yapmış olmalarına rağmen, gerçeği açıklamaktan kaçınıyorlar.

İran'ın bu yardıma yanıtı, üç ülkenin bölgedeki askeri üslerini hedef almak olabilir ki bu da Arap ve bölge ülkelerini içeren daha geniş bir savaş senaryosuna giriş demek. Diğer senaryo ise Tahran'ın Irak, Lübnan ve Yemen'deki vekillerinin, İsrail ve müttefiklerinin İran saldırılarını zayıflatma, hedeflerine ve amaçlarına ulaşmasını engelleme güçlerini sınırlamak için savaşa katılmalarıdır.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün, savaşın kapsamını genişletmenin ülkesinin kaçınacağı stratejik bir hata olduğunu söyledi. Bu açıklama, Tahran'ın askeri liderliğinin son iki gündür paylaştığı bir tehditten geri adım atmak demek. Nedeni de ABD Başkanı Donald Trump'ın, bölgedeki ABD üsleri ve müttefikleri hedef alınırsa ülkesinin şiddetli bir karşılık vereceğini duyurması olabilir.

ABD'nin savaşa dahil olmasını İngiltere’nin katılımı takip edebilir. Bu, Londra'nın bölgeye uçak ve çeşitli askeri varlıklar konuşlandırarak hazırlandığı bir olasılık. Başbakan Keir Starmer, Kanada'nın Alberta eyaletindeki Kananaskis'te düzenlenen G7 zirvesine giderken, bu açıklamayı yaptı.

Lübnan, Yemen ve Gazze'deki milis grupların sponsorları İran’ın yanında savaşa dahil olma olasılığı Tahran'a faydadan çok zarar verebilir. Zira bu milislerin gücü, liderlerinden halk tabanına kadar askeri, siyasi, ekonomik ve insan kaynaklarının çoğunu kaybettikleri İsrail ile yaklaşık iki yıllık çatışmanın ardından önemli ölçüde azaldı. Bu nedenle, katılımları bir fark yaratmayacak, aksine Tel Aviv'in müttefiklerinin savaşa dahil olmasını haklı çıkaracaktır.

Irak'taki İran yanlısı milislerin sağlam kaldığı doğru, ancak onların katılımları da olayların gidişatını değiştirmeyecek. Bunun birinci nedeni ABD’nin Irak’taki büyükelçiliğinde ve kamplarında önlemler alması. İkincisi, Bağdat'taki siyasi sınıfın bu konuda bölünmüş olması. Tahran'ın menfaatinden daha ağır basacak sonuçlardan duyulan korku nedeniyle müdahale etmeme kararı, bu sınıf arasında daha güçlü basıyor gibi.

Tek başına ABD, bombardıman uçaklarına ve İran'ın nükleer tesislerine, özellikle de Fordow tesisine nüfuz edebilecek sığınak delici silahlara sahip. Savaşa, ister tek başına ister Batı koalisyonunun bir parçası olarak katılmasının iki amacı olacaktır; Tahran'ın silahlarına ve nükleer gücüne kalıcı olarak son vermek veya yakın ve uzak birçok ülkede yaşananlara benzer şekilde siyasi rejimini tamamen değiştirmek.

Tahran’da rejim değişikliği, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tercih ettiği senaryo.  İran'a yönelik saldırıları genişleterek ve silahlarını, ekonomisini ve nükleer programını hedef alarak, savaşı daha kısa sürede ve daha az hasarla bitirmek için müttefiklerini doğrudan veya dolaylı olarak ülkesinin yanında savaşa katılmaya teşvik ederek bunun için çabalıyor.

Bu senaryoda Netanyahu'nun sorunu, savaşın kamuoyunun kendi aleyhine dönmesine neden olacak kadar sürmesi ve ülkesinin uğradığı insani ve ekonomik kayıpların kendisinin ve hükümetinin kaldırabileceğinden fazla olması. Bu olasılık, İsrail'de hedefine ulaşan her İran füzesiyle, Tel Aviv ve müttefiklerinin engelleyemediği Tahran tarafından fırlatılan bir füze sonucu kaybedilen her can ile büyüyor.

Şimdiye kadar, Washington ve birçok Batı ve Arap başkenti, Tahran'ı nükleer müzakere masasına geri döndürmeyi, krizi sona erdirmenin bir yolu olarak tercih ediyor. Amerikalı yazar ve gazeteci Thomas Friedman'a göreyse, müzakere seçeneği uzun sürmeyecek. Ancak mevcut savaşın sonucu ne olursa olsun, 1956, 1967, 1973, 1982, 2023 ve şimdi (2025)  gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu haritasını yeniden şekillendiren çatışmalar tarihine eklenecek.

Friedman'a göre, İran rejimini devirme seçeneği mevcut fakat 21. yüzyılın başından bu yana bu savaştan önceki sayısız değişimden sonra bölgede öğrenilen iki ders şudur;
 birincisi, İran gibi rejimler gerçek güçleri ortaya çıkana kadar güçlü görünürler ve sonra hızla devrilirler. İkincisi, rejimlerinin çöküşünden sonra ülkelerdeki diktatörlüğün alternatifi mutlaka demokratik değildir.