Arjantin'in başına geçen "testereli Wolverine" kim ve nasıl devlet başkanı seçildi?

53 yaşındaki Javier Milei, Arjantin ekonomisinde köklü bir değişim vadediyor

Arjantin'in yeni lideri seçim kampanyası boyunca üzerinde "Milei 2023" yazan testeresiyle halkın karşısına çıkmıştı (Reuters)
Arjantin'in yeni lideri seçim kampanyası boyunca üzerinde "Milei 2023" yazan testeresiyle halkın karşısına çıkmıştı (Reuters)
TT

Arjantin'in başına geçen "testereli Wolverine" kim ve nasıl devlet başkanı seçildi?

Arjantin'in yeni lideri seçim kampanyası boyunca üzerinde "Milei 2023" yazan testeresiyle halkın karşısına çıkmıştı (Reuters)
Arjantin'in yeni lideri seçim kampanyası boyunca üzerinde "Milei 2023" yazan testeresiyle halkın karşısına çıkmıştı (Reuters)

Barış Kaygusuz 

Arjantin'in yeni devlet başkanı Javier Milei'yi çenesine kadar uzanan uzun favorileri ve elinde salladığı elektrikli testereyle ekranlarınızda görüp, onu Marvel'in ünlü çizgi roman kahramanı Wolverine'e benzettiyseniz yalnız değilsiniz.

Milei'yle birlikte girdiği seçimlerden kongre üyesi olarak çıkan 43 yaşındaki profesyonel kostüm oyuncusu Lilia Lemoine de Guardian'a verdiği röportajda aynı benzetmeyi yapıyor: 

Wolverine'e benziyor. Wolverine gibi hareket ediyor. O bir antikahraman. Wolverine gerçekten çok çılgın ve düşmanlarına karşı çok saldırgan olabilir. Ancak sadece saldırıya uğradığında. O asla nedensiz yere öldürmez veya saldırmaz.

Lemoine'in Javier Milei için ortaya attığı antikahraman yakıştırması boşa değil.

Zira 2023'ün son çeyreğinde dünyanın konuştuğu isimlerden biri olmayı başaran Arjantinli siyasetçi 2020'de siyasete atıldığında hedefini "sistemi havaya uçurmak" olarak belirlemişti.

O dönem uzun, dağınık saçları ve deri ceketiyle bir rock yıldızı edasıyla hareket eden bu tuhaf siyasetçiyi ciddiye alanların sayısı bir hayli azdı. 

Ancak aradan geçen üç yılın ardından Javier Milei, dün bir önceki iktidarın ekonomi bakanı Sergio Massa'yı devlet başkanlığı seçiminin ikinci turunda aldığı yüzde 56'lık oyla geride bıraktı ve Güney Amerika'nın en büyük ikinci ekonomisinin başına geçmeyi başardı.

Trump ve Bolsonaro benzetmeleri

Hayran kitleleri Javier Milei için "çılgın" ve "peruk" lakaplarını kullansa da, o kendisinden bahsederken "aslan" demeyi tercih ediyor.

İklim değişikliğinin bir düzmece, cinsellik eğitiminin aileyi yok etmek için ortaya konan Marksist bir komplo olduğunu savunuyor. Ayrıca insanların hayati organlarını satmasına izin verilmesi gerektiğini düşünüyor.

Arjantinli Papa Francis'i sosyal adaleti savunan fikirleri nedeniyle bir "embesil" olarak, Amerikan gangster Al Capone'u ise serbest piyasa kurallarını uygulama konusundaki ısrarı nedeniyle bir "kahraman" olarak görüyor.

Bu kadar radikal fikirler, miting meydanlarındaki sıradışı dans figürleriyle birleşince akıllara doğal olarak eski ABD Başkanı Donald Trump geliyor. 

Arjantin'deki yerleşik siyasi düzenin dışından gelen bir politikacı olarak Trump ve "Brezilyalı Trump" olarak anılan eski Brezilya lideri Jair Bolsonaro'ya benzetilse de Milei, 21. yüzyıl Arjantini'nin kendi koşullarında ortaya çıkardığı benzersiz bir siyasetçi.

Zira bir nesli ekonomik krizlerle büyüten Latin Amerika ülkesinde yüzde 150'ye doğru ilerleyen enflasyon, hızla değer kaybeden para birimi ve nüfusun yüzde 40'ını etkileyen yoksulluk hakim politikacılara yönelik öfkeyi keskinleştirirken, Milei gibi renkli ve sıradışı bir figürü de özellikle genç seçmenin gözdesi haline getirdi.

Baş döndüren vaatler

Kendini liberteryen ve anarko-kapitalist olarak tanımlayan Javier Milei birkaç yıl önce ekranlarda sıkça görülen "konuşan kafalardan" biriyken, Arjantinli televizyoncuların favorisiydi.

Ekonomik krizle boğuşan ülkede Milei'nin hükümet harcamalarına ve hakim siyasetçi sınıfına karşı attığı sert nutuklar reytingleri artırmış, onu en çok izlenen isimlerden biri yapmıştı.

Birkaç ay öncesine kadar hiçbir siyasi uzmanın seçilme şansı tanımadığı Arjantinli siyasetçi seçim kampanyası sürecinde de çizgisini bozmadı.

Bu çizginin ana sembollerinden biri de mitinglerinde elinde taşıdığı elektrikli testere oldu. Milei, elindeki testereyle sistemi ve hükümeti budama vaadini seçmenlere aktarırken, aralarında eğitim ve sağlık bakanlıklarının da olduğu birçok hükümet kurumunu kapatarak harcamaları kısma sözü verdi.

Bununla da sınırlı kalmayarak krizlerin baş sorumlusu olarak gördüğü merkez bankasını kapatacağını ve Arjantin pezosunu tedavülden kaldırarak yerine Amerikan dolarını koyacağını söyledi. 

Uzmanlara göre, dolarizasyonun ülkeye maliyeti 40 milyar doları bulabilir ve Arjantin'in böyle bir parası yok. Dahası zaten 45 milyar dolarlık bir IMF programında olan ülkenin bu parayı borç alarak alabileceği bir kaynak da mevcut değil.

Bazılarına göreyse 18 bakanlığın 10'unu kapatmak isteyen, sağlık sektörünü tamamen özelleştirip yoksullar için eğitimi karneye bağlamayı planlayan Milei fazla ileri gidiyor ama ekonomiyi düzeltmeye kamu harcamalarıyla başlaması doğru yolda olduğunu gösteriyor.

Arjantin'de elinde elektrikli testeresiyle yıllanmış siyasetçilerin üzerine yürüyen Milei'nin zamanın ruhunu yakaladığı ve beklediği karşılığı sandıkta bulduğu açık.

Ancak partisinin 257 sandalyeli Arjantin Parlamentosu'na sadece 38 vekil sokabilmiş olması, yeni Arjantin liderini beklenenden ılımlı politikalara yönlendirme ihtimali de bir hayli yüksek.

Kişisel yaşamı: Kale çizgisinden grup seks partilerine

53 yaşındaki Javier Milei'nin kişisel yaşamı da en az siyasi çizgisi kadar dikkat çekici.

Yolcu taşımacılığı alanında çalışan iş insanı bir baba ve ev hanımı bir annenin oğlu olan Milei, gençlik yıllarına babasıyla yaşadığı sorunların damga vurduğunu ve o yıllar hakkında konuşmayı sevmediğini söylüyor.

Gençlik yıllarından bugüne kalan en önemli detaylarsa Rolling Stones şarkıları çalan bir rock grubunda gitar çalması ve Chacarita futbol kulübünün genç takımlarında kalecilik yapması.

Geçirdiği çapraz bağ sakatlığının ardından 19 yaşında futbola veda eden Milei, 1980'lerin hiperenflasyonist ortamında ekonomi okumaya karar vermiş.

Ailesinden yakın ilişkisini sürdürdüğü tek isimse, seçim kampanyasını da yöneten kız kardeşi Karine Milei. Kardeşinden "patron" diye bahseden Milei, iktidar yürüyüşünün mimarının Karine olduğunu savunuyor ve hatta kız kardeşinin "first lady" olabileceğini düşünüyor.

Televizyonların vazgeçilmez konuğu olduğu dönemde sadece ekonomi ve siyaset konuşarak reytingleri yükselttiğini söylemek de Milei'ye haksızlık olur. 

Zira Arjantin'in yeni lideri özel yaşamından sıklıkla bahsettiği televizyon macerasında, bir tantrik seks (Hindistan kökenli bir sevişme sanatı) ustası olduğunu söylemiş ve defalarca grup seks partilerine katıldığını belirterek izleyenlere konuyla ilgili ipuçları vermişti.

Arjantin lideri olma görevi "ölen köpeğinden"

Ve köpekleri... Milei, "4 ayaklı evlatlarım" olarak tanımladığı İngiliz Mastifi cinsi 4 köpeğini 2017'de hayatını kaybeden Conan isimli köpeğinin DNA'sından klonlatmış ve bunun için 50 bin dolar ödemiş.

Yeni köpekler de Milei'nin siyasi çizgisinden payını alarak, tarihteki liberal ekonomistlerin ismini almış; Murray, Milton, Robert ve Lucas.

Ancak köpeklerin Milei'nin siyasi yürüyüşüyle bağlantısı bununla da sınırlı değil. 

Conan öldükten sonra bir medyuma gittiğini söyleyen Milei, hayatını kaybeden köpeğinin medyum aracılığıyla kendisine "Tanrı'dan gelen Arjantin Devlet Başkanı olma misyonunu" ilettiğini öne sürüyor ve her fırsat bulduğunda köpeklerin "dünyanın en iyi stratejistleri" olduğunu dile getiriyor.

Independent Türkçe



Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP
TT

Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP

Khattar Abou Diab

Ukrayna, ABD Başkanı Donald Trump’ın 21 Kasım’da barış planını açıklanmasının ardından, ana hatları henüz kesinleşmemiş olan karmaşık bir denklemle karşı karşıya kaldı. Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında ilişkilerdeki dalgalanmalar, Avrupa’nın dördüncü yılına yaklaşan Ukrayna’daki savaşa yönelik yaklaşımına da yansıtıyor.

Devam eden hamlelerin sonucu ne olursa olsun, Avrupa’nın Beyaz Saray’ın taktiklerine karşı stratejik açıdan maruz kaldığı riskler açıkça görülüyor.

Trump’ın ‘değişken’ diplomasisi

Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Avrupa diplomasisi için tam bir kabus. ABD'nin tutumları, provokasyonlardan, çok taraflı kurumlara yönelik aşağılama ve hor görmeden ticari pragmatizme çeşitlilik gösteriyor.

ABD Başkanı’nın öngörülemez eylemleriyle karşı karşıya kalan Avrupa, Atlantik’in iki yakası arasındaki hayati bağı korumak için onun taleplerine uyum sağlıyor. Ukrayna'daki savaşla ilgili yeni planın açıklanmasının ardından, geçtiğimiz şubat ayından bu yana benzer olaylara tanık olunmuş ve Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında Oval Ofis'te dünya gündemine oturan bir tartışma yaşanmış olmasına rağmen, Avrupalılar yine bir şok ve kafa karışıklığı yaşadı. Bu kez, 28 maddelik belgenin geçtiğimiz ağustos ayında Alaska'da yapılan ABD-Rusya Zirvesi’nin sonucu ve bir zeki gözlemcinin ifadesiyle, Moskova'nın emellerini açıkça yansıttığı için ‘Rus yapay zekasının’ ürünü olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktu. Metin, ağırlıklı olarak Rusya'nın taleplerine yer verirken Ukrayna'nın savunma kapasitesini kısıtlıyor, (egemen olmasına rağmen) bu ülkede yeni seçimler yapılmasını istiyor ve Ukraynalıların, Rusya ordusu girmiş olsun ya da olmasın, topraklarının bir kısmının devredilmesini kabul etmelerini talep ediyor.

Ukrayna’nın zayıflığı ve Avrupa’nın savunmasızlığı bir yana Putin, Kiev'in aleyhine olacak bir anlaşmaya karşı Avrupa'nın direnmesine öfkeli görünüyor.

Washington’ın, Avrupa’nın müdahalesi öncesinde Ukraynalılara (Trump’ın Özel Temsilcisi Steve) Witkoff Planı’nı dayatmaya hazırlandığı aşikâr.

Bundan dolayı Avrupalılar, Amerikalı meslektaşlarını kızdırmadan planı yeniden yazmak için azami diplomatik becerilerini kullanmak zorunda kaldılar.

Avrupalı bir diplomat yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Bu durum, bir yandan Ukrayna’nın güvenliği ve bunun Avrupa'nın güvenliği üzerindeki etkisi ile diğer yandan transatlantik ilişkilerinin sürdürülmesi arasında tıpkı ipin üzerinde yürümeye benzeyen bir tür denge kurma çabası.”

Avrupalılara daha fazla hareket alanı sağlayan ise ABD’nin resmi kurumları içinde plana karşı çıkanların olması ve şu anda bu konuda Avrupalıların en yakın müttefikleri olan Cumhuriyetçi senatörlerin öfkesi gibi görülüyor.

Öte yandan Ukrayna lideri Zelenskiy, ‘onurunu kaybetmek’ ile ‘ülkesinin önemli bir ortağını (ABD) kaybetmek’ arasında kalmış olduğunu açıkça belirtmiş olmasından dolay çok da kıskanılacak bir durumda değil. Ukrayna Devlet Başkanı, ülkesinin tarihinin en tehlikeli dönemini yaşadığını kabul etti.

Plan, Zelenskiy'nin iktidarını zayıflatan yolsuzluk skandallarıyla karşı karşıya olduğu ve baş danışmanı, yardımcısı ve Avrupalılarla görüşmelerini yürüten kişiyi kaybettiği bir dönemde ortaya atıldığından Ukrayna yönetimi için kötü zamanlamaya sahip.

Avrupalılar, bir sonraki duyuruya kadar Ukrayna'ya ‘teslimiyete’ benzeyen bir çözüm dayatma olasılığını reddetmeye devam etse de Avrupa’nın, Trump’ın Ukrayna’nın aleyhine Rusya'nın kaba gücünü ödüllendirme arzusuna karşı koyma yeteneği oldukça sınırlı. Öyle ki, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, Ukrayna’nın herhangi bir şekilde teslim olmasının Avrupa'nın da teslim olması anlamına geleceğini açıkça belirtti.

sdfr
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Alaska'nın Anchorage kentindeki Elmendorf-Richardson Ortak Üssü'nde bir araya geldiklerinde, 15 Ağustos 2025 (AFP)

Diğer taraftan Kremlin'in bu planın sonucu ne olursa olsun, ABD ile Avrupa arasında yeni bir uçurum yaratacağına dair iddiada bulunduğundan şüphe edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, Putin ve Trump, gücü öncelik olarak gören aynı dünya görüşünü paylaşıyorlar. Putin ayrıca Ukrayna’nın içindeki durumu istikrarsızlaştırmaya da yatırım yapıyor. Bu yüzden ateşkesin uygulanabilmesi için Ukrayna ordusunun Donbas bölgesinin geri kalanından çekilmesi talep ediliyor. Zelenskiy’nin böyle bir kararının, Ukrayna kamuoyu ve Ukrayna ordusu nezdinde ödeyeceği muazzam siyasi bedeli tahmin etmek zor değil.

Planın diğer hükümleri, Rusça'nın kullanımı, azınlık sorunu ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin haklarının onaylanması gibi, Ukrayna'nın sosyal uyumunu istikrarsızlaştırmayı amaçlayan bölücü nitelikler taşıyor. Benzer şekilde, ateşkesin yürürlüğe girmesinden üç ay sonra seçimlerin yapılması şartı da güçlük yaratıyor.

Ayrıca, Ukrayna'nın NATO üyeliğine karşı çıkan bir ifade, yeterli güvenlik garantileriyle dengelenemez.

Ukrayna ne kadar zayıf ve Avrupa ne kadar savunmasız olursa olsun, Vladimir Putin, Avrupa'nın Kiev'in aleyhine bir uzlaşmaya direnmesine öfkelenmiş gibi görünüyor.

Putin’in bu öfkesi, 3 Aralık'ta Başkan Trump’ın özel temsilcileriyle yaptığı görüşme öncesinde Avrupalıları ikaz ederek, Rusya’nın ‘eğer Avrupa isterse savaşa girmeye hazır’ olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesinden de açıkça anlaşılıyordu. Bu açıklama, savaş döngüsünün kötüleşeceğine dair korkuları artırsa da gerçekte Ukrayna'nın işgalinin başlangıcından bu yana Batı kamuoyunda panik yaratmak amacıyla yapılan birçok uyarıdan farklı değildi.

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Moskova'ya göre Ukrayna sorunu öncelikle siyasi ve ideolojik bir sorun, ancak ABD Başkanı, tarihi ve ideolojiyi göz ardı ediyor. Bu yüzden de Avrupa'nın çıkarlarını mutlaka dikkate almadan, kendisini stratejik, ekonomik ve yatırım açısından Rusya'ya yaklaştıracak herhangi bir anlaşmaya varılmasını istiyor.

Avrupa ve Ukrayna sorununun gelişimine dair senaryolar

Son toplantıların sonuçlarından, özellikle Vladimir Putin ile Donald Trump'ın temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner arasında Moskova'da yapılan toplantıdan ve Amerikalılar, Avrupalılar ve Ukraynalılar arasında Cenevre'de gerçekleşen görüşmelerden, meselelerin çözülmediği ve ilk taslakta yer alan 28 maddenin 19'unun hâlen çözülmemiş olduğu açıkça anlaşılıyor.

Putin'in dış politika danışmanı Yuri Ushakov, görüşmelerle ilgili olarak “Bazı olumlu noktalar var. Ancak, diğer birçok nokta uzmanlar arasında özel bir tartışma gerektiriyor” yorumunda bulundu. Tüm bunlar durumu her türlü gelişmeye açık bırakıyor. Avrupalılar artık bu taktiğin farkındalar. Diplomatik olarak transatlantik bir bölünmeyi kışkırtmaktan kaçınmaya ve ABD yönetiminin Ukrayna'ya daha elverişli pozisyonlara geri dönmesi için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

defvfe
AB liderlerinin, uzun süren Rusya-Ukrayna savaşını nasıl sona erdireceklerini tartışmak üzere bir araya geldikleri Berlin'deki Başbakanlık binasında çekilmiş grup fotoğrafı, 15 Aralık 2025 (AFP)

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Ukrayna için bir garanti belgesini el yazısıyla yazmasıyla (elbette Rubio’nun imzası Başkan Trump’ın onayı anlamına gelmez) revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Tarafların önerilen formüllere vereceği yanıt beklenirken, durumun nasıl gelişebileceğine dair üç olası senaryo var. Birinci senaryoya göre Avrupalılar ve Ukraynalılar nihayetinde ABD ile bir şekilde birleşik bir cephe oluşturabilir ve Moskova'ya karşı katı bir tavır alabilir. Bu senaryo, Batı politikasında bir tür sürekliliğe yol açar. Kremlin’in böyle bir senaryodan daha fazla korkması için bazı nedenleri var. Çünkü dört yıldır devam eden çıkmazda önce askeri mi yoksa ekonomik olarak mı çökeceği konusunda temel bir ikilemle karşı karşıya.

Daha olası olan ikinci senaryoya göre son sözü Putin söyleyecek. Bu bakımdan, ABD’nin Gazze planıyla karşılaştırılabilir. Geçen eylül ayında BM Genel Kurulu'nun kenarında Trump'ın bir grup Arap ve İslam ülkesinin liderleriyle bir araya geldiğini ve ABD başkanının Netanyahu ile görüşene kadar Beyaz Saray'ın belirlediği ilk planı değiştirmeyi başardıklarını belirtmek gerekiyor.

Trump, Netanyahu’nun taleplerini kabul ederek, birkaç gün önce Arap ve Müslüman ülkelere verdiği tavizlerin çoğundan vazgeçti.

Sonuçta hangi senaryo galip gelirse gelsin, ki bu şüphesiz birkaç senaryodan esinlenecek, Witkoff'un planı sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

Bu emsale dayanarak, Putin'in Cenevre'de ABD’liler ve Ukraynalılar tarafından üzerinde anlaşmaya varılan metni değiştirerek, onu Moskova ve Washington arasında ortak bir tutuma dönüştürmesi, belki de Ukrayna'ya dayatılacak bir ortak deklarasyon haline gelmesi de mümkün. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre daha da kötüsü, Moskova ateşkes sağlandıktan sonra bazı maddelerin belirsizliğini kendi lehine kullanabilir. Bu senaryo, The Telegraph gazetesinin, Rusya'nın Ukrayna savaşında zafer kazandığı ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in barış şartlarını belirleyeceği yönündeki son makalesiyle de örtüşüyor. Gazete, Avrupa'nın Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek için gerekli mali ve askeri kaynaklardan yoksun olduğunu vurguladı!

Üçüncü olası senaryoda ise Moskova-Washington anlaşması bir nedenden ötürü çöküyor, ancak Donald Trump, ABD'yi çatışmadan tamamen çekmeye karar veriyor. Onun, “Savaşı sürdürmek istiyorlarsa, biz olmadan yapsınlar” gibi sözler söylediğini zaten duyuyoruz. Yakın gelecekte ateşkese ihtiyaç duyan Ukrayna ve çatışmanın yükünü tek başına taşımak zorunda kalacak Avrupalılar için en tehlikeli senaryo da bu. Sonunda hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, şüphesiz birkaç senaryodan esinlenen ‘Witkoff Planı’ sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

hı
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile öğle yemeğinde bir araya geldi, 17 Ekim 2025 (Reuters)

Aslında planın dördüncü maddesi, görüşmelerin ‘NATO ve Rusya arasında, ABD'nin arabulucu olarak hareket edeceği’ şeklinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

Şu anki ABD yönetiminin kendisini artık müttefikleriyle birlikte Avrupa’nın güvenliğinin temel direği olarak görmediğine, en iyi ihtimalle Avrupalılar ve Ruslar arasında ‘güvenilir bir üçüncü taraf’ olarak gördüğüne şüphe yok.

Ayrıca, ABD’nin koruması ödemenin şartına bağlı. Dolayısıla Avrupalılar, Washington’ın gözünde değişen statülerini kabul etmek zorunda. Zira artık gerçek müttefikler veya ortaklar değil, hâlâ astlar olmaya devam ediyorlar.

AB liderlerinin, bugün ve yarın Brüksel'de yapılacak zirvede Ukrayna'yı desteklemek için Rusya’nın Euroclear Bank’taki fonlarını kullanıp kullanmayacaklarına dair verecekleri karar, bu değişikliklerin somut bir göstergesi olacak. Avrupalılar, daha önce altı ayda bir dondurdukları bu fonları, son defasında Ukrayna'daki savaş bitene kadar dondurdular.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)
TT

Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)

Amerikan teknoloji devi Nvidia bugün İsrail'in kuzeyinde büyük bir kampüs inşa etme planlarını resmi olarak açıkladı. Projenin, bölgedeki istihdam, konut ve kalkınma olanakları üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Walla internet sitesinden aktardığına göre, Kiryat Tivon’da kurulacak bu dev kampüs için yapılacak yatırımlar, önümüzdeki yıllarda birkaç milyar şekel seviyesinde olacak. İnşaat çalışmalarının 2027’de başlaması, ilk kullanımın ise 2031’de gerçekleşmesi öngörülüyor.

Piyasa değeri yaklaşık 4,3 trilyon dolar olan Nvidia, kampüsü yaklaşık 22 dönümlük bir alanda geliştirmeyi planlıyor. Projede 160 bin metrekarelik kapalı alan bulunacak ve uluslararası bir mimarlık ekibi, Kaliforniya’nın Santa Clara kentindeki şirketin dikkat çekici merkezinden esinlenerek tasarımı üstlenecek.

Kampüs; yeşil alanlar, bir ziyaretçi merkezi, kafeler ve restoranların yanı sıra laboratuvarlar ve ortak çalışma alanlarını da kapsayacak. Amaç, Nvidia içindeki inovasyonu teşvik etmenin yanı sıra girişimlerle ve diğer iş ortaklarıyla iş birliğini artırmak.

İsrail, Nvidia’nın ABD dışındaki en büyük ve en önemli geliştirme merkezi konumunda bulunuyor ve şirket, ülkedeki ileri teknoloji sektörünün en büyük işverenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Planlanan kampüs, şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinden sonra ikinci en büyük tesis olacak ve 10 binden fazla çalışana ev sahipliği yapacak. Bu sayı, Nvidia’nın İsrail’deki mevcut çalışan sayısının yaklaşık iki katı ve dünya genelinde 38 ülkede çalışan iş gücünün üçte biri anlamına geliyor.

Kiryat Tivon’un batı kesiminde konumlanan alan, proje için düzenlenen rekabetçi bir seçimin ardından belirlendi. Seçime, Yukarı Celile’deki onlarca yerel yönetim katıldı; Yokneam, Hayfa, Migdal HaEmek, Afula, Harish ve Netanya gibi şehirler projeye ev sahipliği yapmak için yarıştı.

Nvidia’ya ait araziler, değeri onlarca milyon şekel olan alan için yüzde 51 indirimle tahsis edilecek. Gerekli onaylar, yabancı bir şirkete arazi satışı için İsrail yasaları çerçevesinde Savunma ve Dışişleri bakanlıkları tarafından zaten verildi. İlk aşamada Nvidia’nın, vergi ve geliştirme maliyetleri hariç olmak üzere, arazinin bir bölümü için yaklaşık 90 milyon şekel ödemesi bekleniyor.

Nvidia, küresel ölçekte yapay zekâ alanında öncü bir şirket olarak öne çıkıyor ve süper bilgisayar teknolojilerinde lider konumda bulunuyor. Bu başarıda, özellikle yapay zekâ uygulamaları geliştirmeye uygun paralel işlem kapasiteleri sayesinde grafik işleme birimlerini (GPU) üretmesi önemli rol oynuyor.

İsrail’deki faaliyetler, Nvidia’nın 2019’da Mellanox Technologies’i satın almasıyla başladı ve bu sayede sunucu çiftliklerinde işlemciler arasında olağanüstü bağlantı hızları sağlayan teknolojiler geliştirildi. Mellanox’un satın alınmasının ardından Nvidia, İsrail merkezli üç startup’ı daha bünyesine kattı. Şirketin İsrail’deki ofisleri Tel Hay, Yokneam, Raanana, Tel Aviv ve Beerşeba’da yer alıyor.

İsrail’deki geliştirme merkezi, Prof. Dr. Gal Chechik liderliğinde yapay zekâ araştırmaları yürüten bir ekibe ev sahipliği yapıyor. Ekip, üretken yapay zekâ, makine öğrenimi ve doğal dil işleme konularında çalışıyor. Diğer ekipler ise robotik, otonom araç sistemleri, sürüş yazılımları, siber güvenlik ve oyun performansının iyileştirilmesi alanlarına odaklanıyor. Yokneam’daki tesis, Nvidia’nın İsrail’deki ilk süper bilgisayarı Israel-1’i de barındırıyor.

Planlanan kampüsün yanı sıra Nvidia, Yokneam yakınlarındaki Mevo Carmel sanayi bölgesinde yaklaşık 30 bin metrekarelik alana sahip, İsrail ve Ortadoğu’nun en büyük veri merkezlerinden birinin inşasına da yakında başlayacak. Tesis, Israel-1’den daha gelişmiş yeni bir süper bilgisayara sahip olacak ve yalnızca şirketin Ar-Ge faaliyetleri için kullanılacak.

Kampüs ve veri merkezinin inşa edilmesi, bölgenin önemli bir teknoloji merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak ve binlerce iş imkânı ile yüzlerce yeni şirketi çekecek. Bu istihdamın bir kısmı doğrudan Nvidia’ya ait olacak, diğer kısmı ise yeni tesislerin hizmet sağlayıcıları olarak faaliyet gösterecek.

Nvidia... İsrail'in güçlü destekçisi

Nvidia CEO’su Jensen Huang, Tayvan doğumlu ve dokuz yaşında ABD’ye göç etmiş bir girişimci olarak biliniyor ve İsrail’in en güçlü destekçilerinden biri olarak tanınıyor. Huang, şirketin İsrail’deki faaliyetlerini sürekli övüyor ve yatırımlarını sürdürmeye devam ediyor.

Huang, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İsrail, dünyanın en parlak teknik zekâlarını barındırıyor. Burası Nvidia için ikinci vatan haline geldi. Yeni kampüsümüz, ekiplerimizin bir araya gelip iş birliği yapacağı, yenilikler geliştireceği ve yapay zekânın geleceğini inşa edeceği bir merkez olacak. Bu yatırım, İsrail’deki ailelerimize ve yapay zekâ çağındaki benzersiz katkılarına olan derin ve sürekli bağlılığımızı yansıtıyor” ifadelerini kullandı.

FRG
Nvidia CEO'su Jensen Huang (AFP)

Huang geçen hafta, 738 gün boyunca Hamas tarafından gözaltında tutulan İsrailli Nvidia çalışanı Avinatan Or’u şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinde ağırladı. Or, o sırada ABD’de bulunan İsrail’deki Nvidia yetkilileri tarafından karşılandı.

Or’un dönüşünün ardından Huang, Nvidia çalışanlarına dünya çapında etkileyici bir mesaj göndererek Or’un annesi Ditza Or’un cesaretini övdü ve İsrail’deki Nvidia çalışanlarının Or ailesine esaret süresince verdikleri sürekli desteği takdir etti.

Bugün yapılan açıklama sonrası, Nvidia’nın Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İsrail Geliştirme Merkezi Başkanı Amit Craig, “Nvidia’nın İsrail’deki büyümesi dikkat çekici oldu; bu, ekiplerimizin olağanüstü yetenekleri ve mühendislik mükemmeliyeti sayesinde gerçekleşti. Nvidia yönetimine, bu yeni büyüme aşamasında güven ve destekleri için minnettarız. Maliye Bakanlığı ve İsrail Arazi İdaresi’ne de ortaklıkları için teşekkür ediyoruz. Bu vizyonu gerçeğe dönüştürmeyi ve yapay zekâ geleceğini inşa etmeye devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

Kiryat Tivon Yerel Konseyi Başkanı Ido Greenblum ise projeyi ‘kuzey bölgesi için önemli bir proje’ olarak nitelendirdi. Greenblum, “Nvidia'nın bu bölgeyi seçmesinin doğru bir karar olacağına inanıyoruz. Şirkete güvenleri için teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.


Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
TT

Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)

Beyaz Saray’dan bir yetkilinin dün AFP’ye yaptığı açıklamaya göre, ABD’li ve Rus yetkililer, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna savaşını sona erdirmeye yönelik planı kapsamında yeni görüşmeler yapmak üzere hafta sonu Miami’de bir araya gelecek.

Bu temaslar, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin, Kiev ile Trump’ın temsilcileri arasında Berlin’de iki gün süren toplantılarda kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşılamasının ardından geliyor. Zelenskiy, buna karşın Moskova’nın ‘yeni bir savaş yılına’ hazırlandığı uyarısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Politico’dan aktardığına göre, ABD tarafında Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile damadı Jared Kushner’ın görüşmelere katılması bekleniyor. Rus heyetinde ise Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Özel Temsilcisi Kirill Dmitriev’in yer alacağı belirtiliyor.

Beyaz Saray yetkilisi, Amerikan ve Rus heyetlerinin içeriğine ilişkin başka bir ayrıntı paylaşmadı.

Son haftalarda, yaklaşık dört yıldır süren Rus işgalini sona erdirmeye yönelik diplomatik çabalar hız kazandı. Bu kapsamda Witkoff ve Kushner, kasım ayında Kremlin’de Putin ile, Berlin’de ise Ukraynalı ve Avrupalı liderlerle bir araya geldi.

Buna rağmen taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları sürüyor.

Ukrayna ve ABD, Kiev’e yönelik gelecekteki güvenlik garantileri konusunda ilerleme sağlandığını belirtirken, Ukrayna’nın hangi topraklardan vazgeçmek zorunda kalabileceği meselesinde anlaşmazlıklar devam ediyor.

Öte yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün yaptığı açıklamada, Moskova’nın savaşta ‘kesinlikle’ hedeflerine ulaşacağını, buna kendi toprağı olarak gördüğü bölgelerin kontrolünün sağlanmasının da dahil olduğunu söyledi.