Size kadınları öldürülen, cesetleri çalınan İran hakkında yazıyorum

Almanya'da ikamet eden bir şairin tanıklığı

Irene Blasco
Irene Blasco
TT

Size kadınları öldürülen, cesetleri çalınan İran hakkında yazıyorum

Irene Blasco
Irene Blasco

Andeshi Karrami

Andeshi Karrami, 38 yaşında İranlı bir şair ve yazar. Nisan 2022'de yaratıcı misafirlik için Almanya'ya davet edildi. Alman kültür forumlarında çeşitli toplantılara ve okumalara katıldı. İki Alman dergisinde iki makalesi yayımlandı. Şu anda Alman yazar Heinrich Böll'ün (1917-1985) Köln ilindeki kırsal kasabası Langebruhe'deki evinde, aldığı bursla roman çalışmasını tamamlıyor. Böll, 1972 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Şubat 1974'te Gulag Takım Adaları’nın sahibi Rus yazar Alexander Aleksandr Soljenitsin'i (1918-2008) iki gün evinde ağırladı. Evin önünde bir basın toplantısı düzenleyerek Sovyetler Birliği'nin totaliter rejimine karşı çıkan Rus yazarlara destek verilmesi konusunu ele aldılar. Ölümünün ardından Heinrich Boll'un ailesi, Böll'ün hayatında izlediği geleneğe uygun olarak, 1989'dan beri evini sanatçılar ve yazarlar için bir yuvaya dönüştürmeye karar verdi.

Andeshi Karrami, İran ve ülkedeki kadınların durumu hakkında kaleme aldığı bu metni, ahlak polislerinin 6 Eylül 2022'de Mahsa Amini isimli genç kızın öldürülmesinin ardından İran halkının geniş kesimlerinin Tahran'daki molla rejimini devirmek için yaptığı devrimin ardından yazdı. Bu devrim, geri çekilip sönene kadar bir yıldan fazla sürdü.

“Mahsa Amini'nin öldürülmesinden sonra dünya ülkemin tarihinin küçük bir kısmını gördü. Dünyanın gördüğü şey, İran'ın molla yönetimi altındaki 44 yıllık yaşamının yalnızca bir yılındaki acıydı.”

44 yıldan sadece biri

Bu metin - tanıklık- protestocuların başlığını ‘kadın, yaşam, özgürlük’ olarak belirledikleri devrimden sonra bugün İran'da yaşananları ele alıyor.

Ülkemin, ülkemin insanının, ülkemin kana susamış mollalardan çektiği acıların küçük bir kısmını yazıyorum. Rejimlerinin devam edebilmesi için 44 yıldan fazla bir süre boyunca ülkemdeki erkek ve kadınların kanını döktüler.

İran halkını ve topraklarını selamlamak için yazıyorum. Rejimle savaş halinde yaşayan halk ne mağlup oldu ne de rehavete kapıldı.

Geçtiğimiz yıl Mahsa Amini'nin öldürülmesiyle başlayan ‘kadın, yaşam, özgürlük’ devrimci hareketinin başlangıcından bu yana dünya İran'ı ve İran halkını yeniden ve farklı bir şekilde tanıdı. Dünya, ülkemin tarihinin küçük bir bölümünü gördü. Dünyanın gördüğü şey, İran'ın molla yönetimi altındaki 44 yıllık yaşamının yalnızca bir yılındaki acıydı. İran halkı ‘kadın, yaşam, özgürlük’ sloganlarıyla evlerine döndüğünde sokakları yorgun, üzgün ve kırgın bir halde terk etti. Evlerine, sokaklarda aylarca süren acı ve umut verici protestoların ve sevdiklerinin defnedilmesinin ardından döndüler. Dünya mücadelenin durduğuna ve sona ulaştığına inanıyordu. Yıllardır mücadele eden bizler, İran özgürleşene kadar bu mücadelenin durmayacağını biliyoruz.

Yorulduk mu? Evet yorulduk ve defalarca kırıldık ama tekrar tekrar kalktık ve yine yapacağız.

Fotoğraf Altı:  Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından İran halkıyla dayanışma amacıyla düzenlenen protesto, İstanbul, Türkiye, 20 Eylül 2022. (AFP)
Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından İran halkıyla dayanışma amacıyla düzenlenen protesto, İstanbul, Türkiye, 20 Eylül 2022. (AFP)

Mahsa'nın tekrarlanan trajedisi

Armita Garavand da Mahsa Amini gibi öldürüldü. Mahsa'ya olduğu gibi güvenlik güçleri tarafından başına aldığı darbe sonucu hayatını kaybetti. Armita'nın ölümünü duyurmakta 27 günden fazla geciktiler. Ölümün kesin zamanını belirleyenler her zaman onlardır. Kızın ölüm hikâyesini yazmayı tamamlamak ve ölüm zamanını duyurmak için kızın cansız bedenini 27 gün hastanede tuttular. Cinayetlerin kesin zamanını asla bilemeyeceğiz. Bekliyoruz, beklemeye devam ediyoruz, hala umudumuz var.

Armita, bir başka Mahsa. Geçtiğimiz Ekim ayının ilk gününde okula gitmek için metroya bindikten sonra vahşice dövüldüğünü biliyoruz.

Cinayetlerimiz ile ölümümüzün duyurulması arasındaki zaman aralığına alışkın olsak da mucizelere inanmayı sürdürmek istiyoruz. Armita’nın bir gün, ölüm zamanı duyurulmadan uyanacağı mucizesine...

Ne yazık ki bir mucize gerçekleşmesini bekliyoruz. 44 yıldır bekliyoruz. Öldürüldüğümüz tarih ile öldüğümüz tarih arasında her zaman bir boşluk vardır. Bizi öldürüyorlar ve suçları anlatan tüm filmleri siliyorlar. Cinayetlere tanık olan, gören herkesi öldürüyorlar, hapse atıyorlar. Öldürmekle tehdit ederek mağdurların ailelerini evlerine hapsediyorlar.

Ne zaman birimizi öldürseler, ayaklarımızın yolda kaydığını, yere düşüp öldüğümüzü halka ve tüm dünyaya duyuruyorlar. Ya da yemek yiyememekten kaynaklanan halsizlik ve yetersiz beslenmeden öldüğümüzü ilan ediyorlar. Bizi her gün öldürdüklerini, bizi öldüresiye dövenin onlar olduğunu biz biliyoruz, fakat neden öldürdüklerini dünyaya gösteremiyoruz. Diktatörlük rejimi her gün ve her saat tek işiyle meşgul: Öldürüldüğümüze dair kanıtları yok etmek, ailelerimizi evlerinde sıkıştırmak, arkadaşlarımızı öldürmekle tehdit etmek, gazetecilerimizi tutuklamak.

Fotoğraf Altı:  16 yaşındaki İranlı lise öğrencisi Armita Giravand, toplum içinde saçını örtmediği için ahlak polisiyle yaşadığı çatışmanın ardından haftalar sonra komaya girdikten sonra hayatını kaybetti. (AFP)
16 yaşındaki İranlı lise öğrencisi Armita Giravand, toplum içinde saçını örtmediği için ahlak polisiyle yaşadığı çatışmanın ardından haftalar sonra komaya girdikten sonra hayatını kaybetti. (AFP)

Sarina'nın yazdıkları

Sesimiz kesildi, artık sesimiz çıkmıyor Çığlıklarımızın yankısı gezegeni aştı ve artık kimse bizi duymuyor. Sesimiz duyulsa da artık bir faydası olmayacak. Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından yükselen seslere ne oldu?

Artık duyulmaya ihtiyacımız yok. Evlerimizden sürüklenerek dışarı çıkarıldık. Bir yıldan fazla bir süre boyunca ülkemizin sokaklarında çoğumuzu öldüren, idam eden ve tutuklayanlara karşı sloganlar attık. Her milletin acısını tek başına yaşadığını, kaderiyle tek başına yüzleştiğini anladık.

Birçok ulus bir ulusun çektiği acıyı görebilir ve onun isyanına sempati duyabilir ve ayaklanmanın yayılması diktatörlükten muzdarip uluslara da bulaşabilir. Ancak uzun yıllar zorbalık ve baskı içinde tek başına yaşadıktan sonra, acıyı, isyanı, öfkeyi yaşayarak anlayanlar yalnızca adaletsizlik ve isyan çeken milletlerdir.

İranlılar uyanma ve uyku saatlerinde baskı yaşıyorlar. Eğer uyuyabilirlerse uykuları genellikle kabuslarla gölgeleniyor. Biz yalnızız. Ülkemizin sokaklarında gün içinde birbirimizin yüzüne bakan tek kişi bizleriz ve tüm yüzlerin acının ve sefaletin solgunluğuyla kaplandığını görüyoruz. Yıllardır acıdan yorulmuş yüzler veya 16 yaşındaki Sarina'nın Mahsa Amini öldürüldükten sonra bir gece not defterine yazdığı gibi “Gündüz bile karanlıktı. O gün gökyüzü karanlıktı. Güneş aydınlatmıyordu. Şehrimize kimse gelmiyor. Hava sıcakken de üşüyoruz. Hepimizin kafası karışık. Gelecek olanları bekliyoruz. Kimsenin gelmeyeceğini, beklemememiz gerektiğini çok iyi biliyorduk. Hepimiz nefes alıyorduk. Ama hiçbirimiz hayatta değildik."

Sarina İsmailzade’yi tanıyor musunuz?

Bir yıl iki ay önce, Mahsa'nın öldürülmesinden ve güvenlik güçlerinin onu öldürmesinden tam bir hafta sonra sokaklara çıkmıştı.

“Bugün bizi öldürüyorlar, yarın da ölüm haberini veriyorlar. Bizi öldürüyorlar ve suçları anlatan tüm filmleri siliyorlar. Cinayetlere tanık olan, gören herkesi öldürüyorlar, hapse atıyorlar.”

Kıyafetler için küçük mezarlar

Sarina'nın anne-babasının, elbiselerini soğuk bir mezarın toprağına gömdüğü günden bu yana bir yıl iki ay geçti. Cenazesini çaldılar. Hiç oğlunun parfümünü ve elbiselerini çukura gömen bir adam gördünüz mü?

Bizi öldürüyorlar, cesetlerimizi çalıyorlar. Anne-babalarımızı susturmak için onları rehin alıyorlar. Kıyafet mezarları küçük ama çoktur. Ebeveynlerin üzüntüleri büyük ve dayanılmazdır. Babalar yumruklarını sıkarak oğulları ve kızlarının mezarlarını kazıyorlar. Anneler, ölen evlatlarının cesetlerinin bulunmadığı küçük mezarların üzerine avuç avuç toprak serpiyor.

Ölenlerin elbiseleri dışında boş mezarlar olduğu gibi henüz kanı soğumamış cesetlerin defnedildiği mezarlar da vardır.

Sağ Gözün Son Fotoğrafı

O günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti. O gün bir anne, elleri sıcak kana bulanan çocuğunun cesedine sarıldı ve güvenlik güçlerinin cesedini çalmaması için onunla birlikte kaçtı. “Oğlumun parçalanmış bedenini çatışma alanından çaldım. Dünyanın neresinde hangi anne kalbinin bedenini çalar? Evde sakladım. Kan ve çürümüş et kokusu evimize yayıldı. Ben de kan kusuyordum. Sanki toprağı sürüp kanlı pisliğini kazıyormuşum gibi. Kendimi hamileymişim ve doğum yapmak üzereymiş gibi hissettim! Kocama, ‘Kalk adam, kalk ve mezarlarımızı kaz. Çocuğumuz için küçük bir mezar kaz’ dedim.

O günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti: Henüz dokuz yaşında olan oğlunun cesedinin çürümesinden korkarak, annesi onu onun için dondurma sakladığı buzdolabına koydu. Birkaç gün sonra komşuların evlerinin kapısını çalmaya başladı ve hezeyan gibi görünen bir sesle şöyle dedi: "Buz istiyorum! Çocuğumun vücudu için buz istiyorum!"

Fotoğraf Altı:  İran halkıyla dayanışma amacıyla ve Mahsa Amini'nin ölümünün ardından rejimin uygulamalarını kınayan bir protesto standı, Berlin, Almanya, 10 Aralık 2022 (Reuters)
İran halkıyla dayanışma amacıyla ve Mahsa Amini'nin ölümünün ardından rejimin uygulamalarını kınayan bir protesto standı, Berlin, Almanya, 10 Aralık 2022 (Reuters)

O günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti: Mezarlıkta gelinlikli genç bir kız, öldürülen nişanlısının cenaze törenine katıldı. Beyaz gelinliğiyle birkaç adım öne çıkıp mezarın üzerine bir avuç toprak serpti.

O günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti: Bir anne, başından çıkardığı kırmızı başörtüyü çıkarıp salladı, mezarlığa giden sokakta, çocuğunun tabutu önünde dans etti.

O günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti: Mahabad halkı bir günde üç kez mezarlığa giderken intikam ve özgürlük şarkıları söylediler. Üç gencin hala sıcak olan bedenlerini arka arkaya gömdüler. Mezarlıktan aldıkları çakılları yumruklarına doldurup yeniden sokaklara döndüler, yarın da yine dönecekler. Onların tankları ve silahları var, bizim ise yalnızca sıkılı yumruklarımız var.

Güvenlik güçlerinin gözümüze silah doğrulttuğu günlerin üzerinden bir yıl iki ay geçti.

O günden sonra son şiirimi yazdım: Sağ Gözün Son Fotoğrafı.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Ateşkes sonrası... İran-İsrail çatışmasında siber cephe

Görsel: Nash
Görsel: Nash
TT

Ateşkes sonrası... İran-İsrail çatışmasında siber cephe

Görsel: Nash
Görsel: Nash

Alice Gower

1 Temmuz 2025 tarihinde kendisine ‘Robert’ adını veren İran bağlantılı bir hacker grubu, aralarında Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Susie Wiles ve kıdemli danışman Roger Stone'un da bulunduğu ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk dönem danışmanlarından çaldığını iddia ettiği 100 gigabaytlık e-postayı yayınlamakla tehdit etti. ABD'li yetkililer bu ihlali siyasi amaçlı bir karalama kampanyası olarak kınadı. Operasyon, İsrail Hava Kuvvetleri’nin İran topraklarına koordineli saldırılar ve ardından siber saldırılar düzenlediği Yükselen Aslan Operasyonu sırasında ABD'nin İsrail'e verdiği desteğe Tahran'ın verdiği yanıtın bir parçası gibi görünüyor.

17 Haziran'da İsrail bağlantılı Predatory Sparrow adlı hacker grubu İran devletine ait olan ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile geniş çapta ilişkili Bank Sepah’ı hackledi. Ardından, ülkenin en büyük kripto para borsası platformu olan Nobitex'i hedef alarak, platformun yaptırımların delinmesi ve yasadışı finansmanda oynadığı iddia edilen rolü ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu saldırı, 90 milyon dolarlık varlığın kaybıyla sonuçlandı. İsrail ve İran arasındaki fiili düşmanlıklar kırılgan bir ateşkesin sonucu olarak azalsa bile, söz konusu dijital saldırılar siber savaş alanının halen aktif olduğunu ve uluslararası alanda büyüdüğünü gösteriyor.

Yaşanan olaylar, İsrail ile İran arasındaki siber çatışma doktrininde on yıldır devam eden bir evrimi yansıtıyor. Her iki ülke de dijital alanı güvenlik stratejilerinin merkezi olarak ele alıyor ve siber kampanyaları askeri operasyonları ve diplomatik duruşlarıyla bütünleştiriyor.

İsrail, hassas siber saldırıları sağlam ulusal savunmalarla birleştiren incelikli ve gelişmiş bir siber caydırıcılık stratejisi geliştirmiş. Operasyonel düzeydeki siber kampanyalar iki İsrail kuruluşu tarafından yönetiliyor: İsrail Ulusal Siber Güvenlik Direktörlüğü ve İsrail ordusunun elit istihbarat birimi olan Birim 8200. İran'ın nükleer santrifüjlerine 2010 yılında zarar veren Stuxnet solucan saldırısındaki rolüyle bilinen bu birim, İsrail'in hem saldırı hem de savunma amaçlı siber yeteneklerine liderlik etmeye devam ediyor.

Gevşek bağlantılar

Bu resmi hükümet yapıları, resmi olarak bağlı olmayan ancak gevşek bir şekilde bağ bulunan İsrail yanlısı hacker grupları tarafından tamamlanıyor. Siber güvenlik firması Cyfirma, aralarında UCC Team, Anonymous Israel ve Red Evils'in de bulunduğu bu türden yirmiden fazla grup tespit etti. Söz konusu gruplar, İsrail'in mesajlarını desteklemek ve İran'ın dijital alandaki çıkarlarını hedef almak amacıyla sunucuları ve internet sitelerini Dağıtık Hizmet Engelleme (DDoS) saldırıları olarak bilinen taleplerle doldurmanın yanı sıra, web sitelerini tahrif etmekle de uğraşıyor.

Siber gerilimin daha geniş stratejik sonuçları endişe verici. İlk olarak, askeri ve sivil hedefler arasındaki geleneksel sınırlar bulanıklaşıyor.

Diğer yandan İran siber yeteneklerini arttırdı. Haziran saldırılarının ardından siber güvenlik firması Radware, İran'ın İsrail'i hedef alan siber faaliyetlerinin yüzde 700 oranında arttığını bildirdi. Bu saldırılar arasında DDoS saldırıları, altyapı sistemlerine sızma girişimleri ve hatta füze saldırıları sırasında anında hedef almayı kolaylaştırmak için İsrail akıllı kameralarına sızma girişimleri yer aldı. Bu durum, pasif siber gözetlemeden aktif bozma ve psikolojik savaşa doğru açık bir evrimi temsil ediyor.

İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı (MOIS) ve DMO, bir dizi Gelişmiş Kalıcı Tehdit (APT) ekibi tarafından desteklenen Tahran'ın siber yeteneklerine liderlik ediyor. APT34 (Oil Rig), APT35 (Charming Kitten) ve APT33 (Elfin), kötü amaçlı yazılım dağıtımı, kimlik avı kampanyaları ve altyapı sabotajı faaliyetleriyle bilinen bu grupların en önde gelenleri arasında. Void Manticore gibi dezenformasyon aktörleri de genellikle Tahran'ın çıkarlarıyla uyumlu jeopolitik söylemleri güçlendirerek İran'ın etkileme kabiliyetini artırıyor.

İran'ın Rusya, Çin ve Kuzey Kore ile giderek büyüyen dijital ittifakı da bu tehdidi artırıyor. Bu ortaklar onlara gözetleme teknolojileri, fidye yazılım taktikleri ve yapay zekâ tabanlı etkileme araçları sağlayarak, küresel çapta daha sofistike ve yaygın kampanyalar yürütmelerini mümkün kılıyor.

frgtyhu
Fotoğraf: Reutres/David Swanson

İran ve destekçilerinin dijital etkisi ABD içinde oldukça görünür hale geldi. ABD'nin 22 Haziran'da İran hedeflerini vurmasının ardından İran yanlısı gruplar ABD altyapısına ve siyasi hedeflere yönelik siber saldırılarını artırdı. İran yanlısı bilgisayar korsanları 1 Temmuz'da ABD merkezli KVE Metals'e yapılan fidye yazılımı saldırısının sorumluluğunu üstlendi ve haziran sonunda sosyal medya platformu Truth Social'da meydana gelen bir hizmet kesintisinin sorumluluğunu üstlendi. Finans kurumları, kamu hizmeti şirketleri ve savunma müteahhitleri yüksek öncelikli hedeflerdir ve İsrail teknolojilerinin bazı ABD kritik altyapılarında kullanılması İran'ın misilleme amaçlı siber faaliyetlerini çekebilir veya mümkün kılabilir. İran'ın birçok sektöre uzun vadeli, tespit edilemeyen erişim sağlayabilecek güvenlik açıkları olan, ana akım yazılım ve operasyonel teknoloji sistemleri tedarikçilerine odaklanması endişe vericidir.

Siber güvenlik yönetişiminde son dönemde yaşanan aksaklıklar, ABD kurumlarının karşı karşıya kaldığı güvenlik açıklarını daha da arttırmıştır. General Timothy Ho'nun görevden alınması ve federal siber güvenlik bütçelerinde yapılan kesintiler ciddi endişelere yol açmıştır. İç Güvenlik Bakanlığı, Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA) gibi kurumlar su, enerji ve ulaşım gibi sektörlerde teyakkuzun artırılması çağrısında bulunurken, özel sektör zor durumda ve yetersiz kaynaklara sahip olmaya devam ediyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre siber güvenlik alanında 500 binden fazla profesyonel işgücü açığı bulunan ABD'nin savunması ciddi bir baskı altında. Önlem alınmazsa, kritik sistemler giderek daha sofistike, iyi finanse edilen ve ideolojik motivasyona sahip düşmanların tehditlerine maruz kalabilir.

Siber gerilimin daha geniş stratejik sonuçları endişe verici. İlk olarak, askeri ve sivil hedefler arasındaki geleneksel sınırlar bulanıklaşıyor. Hastaneler, bankalar ve kamu hizmetleri bu asimetrik savaşlarda meşru hedefler haline geliyor. İkincisi, her iki tarafta da yarı özerk siber birimlerin yaygınlaşması, kazara tırmanma veya yanlış hesaplama olasılığını artırıyor. Üçüncüsü, siber ittifaklar ve vekalet faaliyetlerinin Ortadoğu sınırlarının ötesindeki aktörleri de cezbetmesi nedeniyle bölgesel çatışmalar giderek uluslararasılaşıyor.

Bu yeni siber çatışma dönemini yönetmek, teknik savunmaları geliştirmekten daha fazlasını gerektiriyor. Stratejik netlik, uluslararası koordinasyon ve caydırıcılık kavramının yeniden düşünülmesini gerektirir. İsrail için siber operasyonlar, tam ölçekli bir kara savaşına başvurmadan baskı uygulamanın bir yolunu sunuyor. İran için ise bir düşmana karşılık vermek ve kabiliyetlerini test etmek için uygun maliyetli, ancak yüksek etkili bir araç sağlıyor. Ancak bu noktada hem İsrail hem de İran için stratejik yanlış hesaplama riski artıyor.

Dijital cephe artık ikincil bir çatışma alanı değil. Siber araçlar, devletlerin hasımları üzerinde baskı kurma, faaliyetlerini sekteye uğratma ve stratejik varlıklarını savunma yöntemlerinin merkezi haline gelmiştir. Dijital ve fiziksel alanlar giderek daha fazla birbirine bağlanırken, siber dayanıklılık sadece Tel Aviv ve Tahran'da değil, Washington, Riyad, Brüksel ve diğer başkentlerde de ulusal savunmanın temel bir unsuru olarak ele alınmalıdır.