ABD, Gazze’deki silahlarından dolayı hukuki ve siyasi olarak savaşa müdahil mi?

ABD’nin Gazze Şeridi’nde sivillere zarar verilmesinde ve uluslararası hukukun çiğnenmesinde ‘özel bir sorumluluğa’ sahip olduğunu düşünen gözlemciler, “Leahy Kanunu nerede?” diye soruyor

ABD’nin İsrail’e desteği, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin hemfikir olduğu temel bir mesele olmaya devam ediyor (AFP)
ABD’nin İsrail’e desteği, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin hemfikir olduğu temel bir mesele olmaya devam ediyor (AFP)
TT

ABD, Gazze’deki silahlarından dolayı hukuki ve siyasi olarak savaşa müdahil mi?

ABD’nin İsrail’e desteği, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin hemfikir olduğu temel bir mesele olmaya devam ediyor (AFP)
ABD’nin İsrail’e desteği, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin hemfikir olduğu temel bir mesele olmaya devam ediyor (AFP)

18 Ekim’de ABD’li yetkili Josh Paul, yurt dışına Amerikan silahları sevkiyatını denetlemekten sorumlu ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi ve Askeri İşler Bürosu müdürlüğünden istifa etti. İstifasından önce Paul, gönderilecek silahların “binlerce sivili öldürmek için kullanılacağını” bildiğini gerekçe göstererek, Gazze’deki savaş için İsrail’e silah desteği verilmesini reddetmişti.

Paul, binlerce sivilin ölümüne sebep olan bu savaşta İsraillilerin Amerikan silahlarıyla takviye edilmesini reddeden tek kişi değil. Nitekim Amerikan silahlarının sivil cinayetlerinde kullanımına son verilmesi için çağrıda bulunan çok sayıda insan hakları savunucusu ve aktivist mevcut. ABD Senatosu’nda Yahudi bir Demokrat olan Senatör Bernie Sanders, İsrail’e yeni herhangi bir güvenlik yardımı yapılacaksa Gazze’ye yönelik “rastgele bombardımanın durdurulmasının” şart koşulması çağrısı yaptı.

İsrail ordusu, ABD’den yıllık 3,3 milyar dolarlık bir desteğin yanı sıra füze savunma teknolojisi için de ayrıca 500 milyon dolar alıyor. Hamas hareketinin İsrail’e karşı başlattığı 7 Ekim saldırılarının ardından Gazze’de mevcut savaşın patlak vermesiyle ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’e ‘eşi benzeri görülmemiş’ bir askerî yardım paketini onaylaması için Kongre’ye başvurdu. Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu ABD Temsilciler Meclisi, kasım ayı başlarında 14,3 milyar dolarlık bir yardım sunulmasına ilişkin yasa tasarısını onayladı.

Demokratlar, bu yasa tasarısının meclisten geçirilmesine şüpheyle yaklaşsa da ABD’nin İsrail’e olan askerî desteği, ABD’deki her iki partinin hemfikir olduğu temel bir mesele olmaya devam ediyor.

Peki, İsrail’in aldığı bu askerî yardımların mahiyeti nedir? Gazze’de hangi Amerikan silahları kullanılıyor?

Gazze’deki gelişmiş Amerikan silahları

Bu hafta ABD Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Gazze Şeridi’ne topçu saldırıları düzenlemek için kullandığı Merkava tanklarına özel 120 mm M830A1 tank mermilerinin satışına ilişkin olarak İsrail’le 106,5 milyon dolarlık bir silah anlaşması yapıldığını duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın kararının ardından geçtiğimiz cuma günü geç saatlerde Kongre’yi satışla ilgili bilgilendirdiğini söyledi. Blinken’ın ilgili kararına göre “ABD ulusal güvenliği için mühimmatın derhal satışını gerektiren acil bir durum söz konusu ve dolayısıyla satın alma işlemi, yabancı askerî satışlara ilişkin kongre incelemesi gerekliliğini aşıyor.”

Silah satışlarına ilişkin ‘acil durum kararlarında’ Kongre’nin atlanması, ‘alışılmadık bir adım’ olarak değerlendiriliyor ve bazen yasa koyucuların itirazıyla karşılaşıyor. 1979 yılından beri en az dört yönetim, bu yetkiyi kullandı.

Ortadoğu’nun en iyi silahlanmış ülkelerinden biri olan İsrail Hava Kuvvetleri, gelişmiş Amerikan F-35 savaş uçağına, Amerikan üretimi Patriot füzeleri de dahil olmak üzere füze savunma bataryalarına ve Demir Kubbe füze savunma sistemine sahip.

Son haftalarda Amerikan basınına konuşan eski ABD’li yetkililere göre Washington, Demir Kubbe’yi takviye etmek için hava savunma füzeleri, küçük çaplı bombalar ve güdümsüz bombaları GPS güdümlü silahlara dönüştüren JDAM ekipmanı göndermeyi taahhüt etti. Raporlara göre Boeing şirketi, şirketin Missouri eyaletindeki St. Charles ilçesinde ürettiği 1800 kadar JDAM füzesinin teslimatını hızlandırmak için çalışıyor.

Atlantik Konseyi üyesi ve eski ABD Dışişleri Bakanı Siyasi ve Askerî İşlerden Sorumlu Yardımcısı Clarke Cooper’a göre bu ikmaller; F-35 savaş uçakları, CH-53 ağır helikopterler ve KC-46 havadan yakıt ikmal tankerleri gibi gelişmiş silahlara dair üzerinde önceden yapılmış anlaşmaları içeriyordu.

Biden’ın Kongre’den talep ettiği 14 milyar doları aşkın ek yardımlar ise hava ve füze savunma desteği sağlamayı ve ABD’nin İsrail’e verdiği askerî stoku yenilemeyi hedefliyor. ABD ordusu ayrıca, gerektiği takdirde İsrail’e gözetleme uçakları ve F-18 savaş uçaklarıyla hava desteği sağlamak üzere, Doğu Akdeniz’e USS Gerald R. Ford uçak gemisiyle savaş grubunu da gönderdi.

Londra’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün ifadesine göre Pentagon, İsrail ordusunun malzeme stokunun yenilenmesine bir katkı olarak, Ukrayna’ya yapılan yardım nedeniyle azalan ‘Avrupa’daki stokunu yenilemek üzere’ İsrail’deki rezerv stokundan çektiği mühimmatın yeniden İsrail ordusuna yönlendirildiğini söyledi.

World Socialist internet sitesinde derlenen bilgilere göre İsrail ordusu, Gazze’de gerçekleştirdiği hava saldırılarında Amerikan yapımı uçaklardan oluşan bir filodan destek alıyor. Bu filoda Lockheed Martin şirketine ait 40 adet gelişmiş F-35 gizli savaş uçağı, General Dynamics ve Lockheed Martin şirketleri tarafından üretilen 196 adet çok amaçlı F-16 uçağı, Boeing (eski adıyla McDonnell Douglas) şirketi tarafından tasarlanıp üretilen 83 adet F-15 savaş uçağı mevcut. Bu savaş uçakları, büyük ölçüde ABD’de üretilen bombalar, füzeler ve güdüm araçlarıyla donatılmış halde. 

İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana yaklaşık 130 milyar dolarla, ABD desteğini en çok alan ülke olma özelliğini sürdürüyor. Kongre Araştırma Servisi’ne göre 2022 yılında Washington, İsrail’e askerî, ekonomik ve füze savunma yardımları için toplam 4,8 milyar dolar harcadı.

ABD, Başkan Joe Biden yönetiminin, İsraillilerin Gazze’de uluslararası insan hakları tarafından savaş suçu işlemekle suçlanacak kadar büyük sivil kayıplarına sebep olmasını engelleyemediği yönündeki eleştiriler artarken bile İsrail’e askerî desteği artırmayı taahhüt ediyor. Pentagon da İsrail’in Hamas’a karşı savaşında Amerikan silahlarını kullanma biçimine dair herhangi bir kısıtlama getirilmeyeceğinin sözünü verdi.

Gazze yıkımında ABD’nin sorumluluğu

Gazze Şeridi’nin 2,3 milyonluk nüfusunun yaklaşık 1,7 milyonu evlerinden kaçtı ve Gazze Şeridi içerisinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi, bunlardan yaklaşık 1 milyon kişinin BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) ait binalarda barındığını ve bu barınakların sayısının en az 156 olduğunu söylüyor. 

Uydu görüntüleri üzerine yakın zamanda yapılan bir analize göre Amerikan radyosu NPR, İsrail bombardımanı sonucunda Gazze şehrinin neredeyse üçte birinin yerle bir olduğunu bildirdi.

Oregon Eyalet Üniversitesi ile New York Üniversitesi Keune Araştırma Merkezi’nden iki araştırmacının yaptığı analiz, savaşın başlangıcından bu yana Gazze Şeridi genelinde binaların yüzde 13 ila 18’inin ‘yıkıldığını ya da zarar gördüğünü’, Gazze Şeridi’nin kuzey yarısındaki binaların da yüzde 27 ila 35’inin hasar gördüğünü tahmin ediyor.

Gazze Şeridi’ndeki Hükümet Medya Ofisi geçtiğimiz çarşamba günü, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları sebebiyle ölenlerin sayısının 14 bin 532 kişiye yükseldiğini duyurdu.

Hal böyle olunca Gazze’deki tablo, Amerika’nın sorumluluğunun sınırlarıyla ilgili soru işareti doğuruyor.

Çatışmadaki Siviller Merkezi’nden (Center for Civilians in Conflict) John Ramming’e göre İsrail’in ana silah ve askerî yardım tedarikçisi olarak ABD, “uluslararası hukukun ihlali ve Gazze’deki sivillere verilen zarar konusunda özel bir sorumluluk taşıyor”.

John Ramming, belgeli olarak ağır insan hakları ihlalleriyle itham edilen yabancı güvenlik birimlerine güvenlik yardımını yasaklayan Leahy Kanunu’nun “tarihsel olarak ABD’nin İsrail’e askerî yardımlarının büyük çoğunluğunda uygulanmadığını” söylüyor. ABD hükümeti bu Leahy Kanunu’nu genelde ‘savaş zamanında silahlı çatışma hukukunun ihlali durumunda geçerli olmadığı’ şeklinde yorumluyor.

Uluslararası Kriz Grubu’nun ABD Programı Danışmanı Brian Finucane, ABD’nin savaşta İsrail’e verdiği asker ve istihbarat desteğinin “ABD için ciddi hukuki ve siyasi sorunlar doğurduğunu ve ABD yasalarının ve standartlarının savaş hukukunu ihlal edecek şekilde kullanılabilecek asker ve istihbarat desteğini kısıtladığını” belirtiyor. 

Brian Funicane ayrıca şunu da söylüyor:

“İsrail’in savaş suçları işlemek için Amerikan desteğini kullanması halinde ABD’li yetkililer suç ortaklığı riskiyle karşı karşıya kalacak. Bu yüzden Biden yönetimi ile Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Amerikan silahlarını nasıl kullandığını denetlemek ve kötüye kullanımdan menetmek için somut önlemler almalı.”

İsrail’in eylemlerinin değerlendirilmesi

Gözlemciler, Hamas’ın sivilleri öldürmesinin ve rehin almasının bariz ‘savaş suçu’ teşkil ettiğine dikkat çekerken, İsrail’in Gazze’deki pek çok eyleminin yasal boyutunun değerlendirilmesi daha büyük bir zorluk teşkil ediyor. İsrail askerî harekâtının savaş hukukunu çiğneyip çiğnemediğine ilişkin sorular vaka bazında değerlendirilmelidir. Ayrıca hedefin meşru bir askerî hedef ya da sivillere verilen zararın aşırı olup olmadığını bilmek için açıklanmamış bilgilere ihtiyaç duyulabilir.

Funicane değerlendirmesine şu sözlerle devam ediyor:

“Sivillerin öldürülmesinin ve sivil altyapının tahrip edilmesinin konuyla bağlantılı olduğu muhakkak. Ancak bu iki eylemin gerçekleşmesi, kaçınılmaz olarak İsrail’in savaş suçu işlediği sonucunu getirmez.”

Bununla birlikte belirli saldırılarla ilgili nihai hukuki sonuçlara varmak zor olsa da Funicane, İsrail ordusunun Gazze’deki davranışının ve İsrail yetkililerinin bu davranışa eşlik eden söylemlerinin “Washington’da hukuki ve siyasi endişeler doğurması gerektiğini” söyleyerek ekliyor:

“Zira hava saldırısının ilk altı gününde İsrail, ABD liderliğindeki DEAŞ karşıtı koalisyonun terör örgütüne karşı savaşın herhangi bir ayında ve hatta operasyonun en yoğun döneminde bile attığından 6 bin bomba daha fazla attı.”

Amerikan silahları ve diğer güvenlik yardımları konusunda Batılı gözlemciler, Kongre’nin Başkan Biden’a ateşkes çağrısı için Amerikan nüfuzunu kullanması ve İsrail ordusunun sivillere zarar vermemek adına mümkün olan tüm önlemleri alması için ısrarcı olması yönünde baskı yapması gerektiği konusunda hemfikir. Ayrıca Biden yönetiminin izlediği silah sevkiyatı politikasına uygun olarak ABD, mevcut uygulamalara ve önceki ihlallere dayanarak İsrail hükümetine, korkunç eylemler gerçekleştirmek için kullanabileceği silahları sağlamamalı. 

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı John Feiner, geçtiğimiz pazar günü CNN’e verdiği bir röportajda Biden yönetiminin Sanders ve diğerlerinin İsrail’e yapılacak yeni herhangi bir güvenlik yardımının şarta bağlanması yönündeki çağrılarını kabul edip etmeyeceği yönündeki soruya doğrudan yanıt vermedi ve bunun yerine İsrail’in ABD’den aldığı yardımlarda zaten uluslararası insani hukuk şartlarına tâbi olduğunu savundu.

Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir



Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat
TT

Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat

Lina el-Hatib

Ortadoğu, bir nesil boyunca bölgenin geleceğini şekillendirecek bir sosyal ve kültürel dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu dönüşümler bölgedeki tüm ülkelerde aynı hızda ilerlemese de toplumlar kendilerini yeniden şekillendirip süregelen siyasi ve ekonomik değişimlere uyum sağladıkça yeni bir toplumsal sözleşmenin önünü açıyor.

Ortadoğu ülkeleri geleneksel olarak hükümetlerin vatandaşlarına sosyal refah, kamu sektöründe istihdam ve mali destek sağladığı bir sosyal sözleşmeye bağlı kaldı. Günümüzde bu model, devletin vatandaşlarına yenilikçilik ve girişimcilik fırsatları sunduğu bir modele doğru hızla dönüşüyor. Bu dönüşümün belki de en çarpıcı özelliklerinden biri, Ortadoğu'nun dünyayı algılayışında ve daha da önemlisi toplumlarının kendilerini nasıl algıladıklarında daha köklü bir değişimi yansıtan kültürel üretim, sanatsal ifade ve teknolojik yenilikteki artıştır.

Körfez'de kültürel yeniliğin yükselişi

Körfez ülkeleri bugün iddialı yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmaya çalışıyor. Petrolden elde edilen gelire bel bağlamak yerine, ekonomiyi çeşitlendirmeye yönelik fırsatlar için çaba sarf ediyor. Gençler kendilerini girişimci, sanatçı ve küresel vatandaş olarak görmeye ve ulusal vizyonlara katkıda bulunmaya teşvik ediliyor. Körfez, bölgesel bir kültürel yenilik merkezi olarak ortaya çıkıyor.

Mısır ve Lübnan yıllarca Arap müziği ve sahne sanatları alanında ön saflarda yer aldı. Mısırlı ve Lübnanlı sanatçılar, Mısır sineması ve pembe dizileriyle birlikte uzun süre bölgedeki sanat sahnesine hakim oldular. Ancak iki ülkedeki ekonomik değişimler, yetenekli kişilerin beyin göçünü destekledi ve eğlence üretim merkezlerini yavaş yavaş sınırların ötesine itti. Şimdi Körfez ülkelerindeki iddialı ulusal vizyonlar sayesinde bu yetenekler Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'da kendine yeni bir yuva bulurken bu ülkelerde yerel enerjilerle kesişerek yeni bir Arap kültürel rönesansını müjdeliyor.

Dünya standartlarında müze ve sanat galerilerinin oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda sanat önemli bir rol oynuyor.

Suudi Arabistan, şu an dünyanın en büyük müzik festivallerinden biri olan ve uluslararası ve yerel DJ'leri çeken MDLBeast Soundstorm gibi önemli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Gamers8, Suudi Arabistan’ın kendisini küresel oyun endüstrisinde lider olarak konumlandırma hedefinin bir parçası. Aylar süren bir eğlence ve kültür festivali olan Riyad Sezonu, oyun yarışmalarından şiir okumalarına kadar çeşitli etkinliklerle milyonlarca ziyaretçiyi kendine çekiyor.

Üç Körfez ülkesi kendilerini film ve eğlence alanında küresel merkezler haline getirmeye çalışıyor. Suudi Arabistan, bölgesel ve uluslararası film yapımcılarını desteklemek amacıyla 2020 yılında Cidde'de Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali'ni (RSIFF) düzenledi. Festivalle yakından ilişkili olan Kızıldeniz Film Festivali Vakfı, Suudi Arabistan'daki yerel film endüstrisinin önemli bir destekçisi ve uluslararası film yapımlarına fon sağlıyor.

Öte yandan Katar'da Doha Film Enstitüsü bağımsız Arap film yapımcılarını desteklerken yeni isimlerin keşfedilmesi için bir platform sağlıyor. BAE’de ise Abu Dabi’nin medya serbest bölgesi Twofour54, Görevimiz Tehlike ve Yıldız Savaşları gibi gişe rekorları kıran Hollywood filmlerini kendine çekti.

Ancak bu rönesans sadece eğlence sektörüyle sınırlı kalmayıp görsel sanatlar ve teknolojiyi de kapsıyor. Katar'ın Katara Kültür Köyü, mirası çağdaş sanatsal ifadeyle birleştirerek tiyatro, müzik ve görsel sanatlar etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. BAE, Art Dubai ve Sharjah Bienali gibi etkinlikler düzenlemeye devam ediyor ve müzelerde yerel ve uluslararası sanat eserleri sergileniyor.

Edebiyat alanında ise Emirates Havayolu Edebiyat Festivali gibi festivaller aracılığıyla yazılı kültür gelişirken BAE’li yazarlar, uluslararası sahnede varlıklarını hissettiriyor.

Sanat, dünya standartlarında müzeler ve sanat bienalleri oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda önemli bir rol oynuyor. Diriye Bienali Vakfı Riyad'ı, merkezinde kültürel inovasyonun yer aldığı küresel bir çağdaş sanat merkezi olarak konumlandırıyor. Suudi Arabistan, geçtiğimiz ocak ayında Ortadoğu'da yeni medya ve dijital sanatlara adanmış ilk merkez olan Diriye Sanat Bienali'nin açılışını gerçekleştirdi.

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor.

Körfez'in gelişmiş bir kültürel yenilik merkezi olarak yükselişi, sadece ekonomiye yansımakla kalmıyor, aynı zamanda Körfez ve ötesindeki toplumları da dönüştürüyor. Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla bölgenin yeni nesli - dijital yerliler nesli- tüm dünyada akranlarıyla daha önce hiç olmadığı kadar yakından bağlantılılar.

Yurtdışında üretilen kültürü tüketmekle yetinmeyen bu nesil, kendi içeriğini üretirken, sesinin duyulmasını ve yeteneklerinin dünyanın dört bir yanında tanınmasını istiyor ve kendini ülkelerini inşa etme sürecinde kilit bir oyuncu olarak görüyor. Suudi Arabistan 2030 Vizyonu ve BAE 2031 Vizyonu gibi büyük dönüşüm planları, hırsları kucaklayan ve becerileri geliştiren platformlar sağlarken kültür sektörüne yapılan büyük yatırımlar, Arap toplumlarının imajını bölgesel ve uluslararası düzeyde yeniden şekillendiriyor.

Kültürel ortamın yeniden canlandırılması

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor. Bunun nedeni, çeşitli Arap ülkelerinin vatandaşlarının Körfez kültür alanlarına katılımının yanı sıra, diğer ülkelerde taklit edilecek bir kalkınma modeli haline gelen Körfez'deki kültürel yenilenmenin yaygınlaşmasıdır.

fgrthy
Görsel: Lina Cedarat

Bu dinamik, ülkelerinin içinden geçtiği savaş ve çatışmalara rağmen kültürel yaratıcılıklarını ve sosyal yenilikçiliklerini durdurmayan Lübnan ve Suriye gibi ülkelerin vatandaşları için özellikle önem arz ediyor. Lübnan'da Nicolas Sursock Müzesi gibi kurumlar, Ashkal Alwan gibi bağımsız sanat alanları ve Beirut and Beyond gibi müzik festivalleri yaratıcılığın, deneyselliğin ve kültürel direnişin nişaneleri oldu.

Vatandaşların geleneksel mezhepçi sistemi reddederek daha fazla şeffaflık, hesap verebilirlik ve ekonomik adalet taleplerini dile getirdikleri 2019 protestoları bir dönüm noktası oldu. Siyasi elitlerin yapısal reforma karşı direnişine rağmen, teknoloji meraklısı genç nesillerin öncülük ettiği yeni bir taban sivil aktivizm biçimi ortaya çıktı. Alternatif eğitim girişimleri, start-uplar ve yaratıcı gruplar devletin dolduramadığı boşlukları doldurmak için ortaya çıktı.

Bugün, yeni Lübnan hükümeti geçmişin başarısızlıklarını ele almaya çalışırken, sivil toplum aktörleri artık devlete alternatif bir rol oynamayı değil, vatandaşlık ve kendi kendini güçlendirme pozisyonundan hareketle devletle ortaklık kurmayı amaçlıyor.

Toplumsal sözleşmenin doğasındaki bu değişim, sosyal yenilenmenin gelişmesine olanak sağladı. 2020 yılında Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlamanın ardından, Live Love Beirut gibi gönüllü ağları, evleri yeniden inşa etmek, patlamadan etkilenen ailelere yardım sağlamak ve toplumsal uyumun hizmetinde sanatsal ve kültürel yaratıcılığı harekete geçirmek için kaynakları ve alanında uzman kişileri seferber etti. Şiddet sarmalından çıkmaya çalışan Lübnan’ın canlı bir kültür merkezi olarak konumunu sağlamlaştırma fırsatı giderek daha umut verici görünüyor.

Bölge ülkelerinin tek tek karşılaştığı zorlukların kendine has özelliklerine rağmen, bölgenin genel dönüşümü Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve isteklerinin derinlemesine yeniden şekillenmesini yansıtıyor.

Lübnan’da kurulan yeni hükümet, kültürün ekonomik bir motor ve sosyal güçlendirme aracı olarak önemini kabul ederken devletin vizyonu ile vatandaşların istekleri arasındaki bu yeni uyum, kültür sektörünün sürdürülebilir bir rönesans yaşaması, yaratıcı ekonominin teşvik edilmesi ve özellikle de birbirini izleyen savaşların sosyal yarıklar açmasının ardından Lübnan toplumunun bileşenleri arasındaki uyumun güçlendirilmesi için umut veriyor.

Bu durum, on yıllık savaşın devletin merkezileşmesine dayanan geleneksel toplumsal sözleşmenin çökmesine yol açtığı Suriye için de geçerli. Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra sahada kalanlar bir topluluk girişimleri mozaiği olsa da hem ülke içinde hem de diasporada yaşayan Suriyeliler kültür ve girişimcilik yoluyla Suriye kimliğini yeniden şekillendirme girişimlerinden vazgeçmedi.

Suriye Kültür Kataloğu ve Suriye Devriminin Yaratıcı Hafızası gibi girişimler Suriye sanatını, edebiyatını ve müziğini belgeliyor. Diasporadaki Suriyeli sanatçılar, savaşın insani maliyetini belgeleyen sergiler, tiyatro ve film çalışmalarıyla Avrupa ve Amerika'nın kültürel ortamını zenginleştirdi. Suriye bugün, yaratıcılığı toplumda birleştirici bir güç olarak benimseyen yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmak için gerçek bir fırsata sahip.

Ortadoğu geçiş sürecinde

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Lübnan ve Suriye, geleneksel kimlik ve aidiyet hiyerarşileri tarafından yönetilmeye devam ederken, bu hiyerarşiler bölgedeki hızlı kültürel ve gelişimsel hareketlilik nedeniyle derin bir şekilde sorgulanıyor. Eski düzenin destekçileri, küresel vatandaşlık, ifade özgürlüğü ve girişimcilik hırsı değerlerine dayalı yükselen milli aidiyet duygusu karşısında kendilerini tehdit altında hissediyor. Bu çatışma en çok gençlerin rolü ve kadınların kamusal alandaki yeri söz konusu olduğunda belirginleşiyor. Zira eski silahlı güçler, gençleri asimile etmeye ve kadınları marjinalleştirmeye çalışıyor.

Ancak bölge genelinde gençler kendilerini devletin cömertliğinin pasif alıcıları olarak değil, kendi kaderlerini şekillendiren aktif aktörler olarak görüyor. Kadınların çeşitli alanlarda katılımı artıyor. Suudi Arabistan'da kadınlar üniversite mezunları arasında başı çekiyor ve daha önce hiç görülmemiş bir hızla kendi işlerini kuruyorlar. Suriye'de yeni hükümette sadece bir kadın bakan atanmış olsa da kadınlar sanat, mühendislik ve girişimcilik gibi çok çeşitli alanlarda liderlik etmeye devam ediyor. Lübnan'da ise kadınlar kamusal alanda gün geçtikçe daha görünür hale geliyor.

Kısacası, tek tek ülkelerin karşılaştığı zorlukların özgünlüğüne rağmen, bölgedeki genel dönüşümler Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve özlemlerinin derin bir şekilde yeniden şekillendiğini yansıtıyor. Ortaya ise çoklu anlatılara ve farklı görüşlere yer veren, daha çeşitli, birbirine bağlı ve canlı bir Ortadoğu çıkıyor. Ekonomik eşitsizlikten silahlı çatışmalara kadar karşılaşılan tüm zorlukların büyüklüğüne rağmen, yaratıcılık ve kültürel yenilenme fırsatları onlarca yıldır hiç bu kadar fazla olmamıştı.