İran Kızıldeniz'de hangi mesajları vermeye çalışıyor?

Husiler, Tahran rejiminin elinde bir karta dönüştü. Tahran rejimi, bu aşamada uluslararası denklemleri etkilemek için Kızıldeniz'deki güvenlik eksikliğini ortadan kaldırmaya karar verdi.

ABD Hava Kuvvetleri, Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktanın hedef alındığını duyurdu (AFP)
ABD Hava Kuvvetleri, Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktanın hedef alındığını duyurdu (AFP)
TT

İran Kızıldeniz'de hangi mesajları vermeye çalışıyor?

ABD Hava Kuvvetleri, Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktanın hedef alındığını duyurdu (AFP)
ABD Hava Kuvvetleri, Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktanın hedef alındığını duyurdu (AFP)

Independent Farsça

Beyaz Saray, ABD'nin İran destekli Husilere yönelik saldırılarına rağmen Washington'un Tahran'a karşı çatışmaya girme niyetinde olmadığını söylüyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, MSNBC'ye verdiği röportajda şunları söyledi:

“İran'la bir çatışmayla karşı karşıya değiliz. Gerginliği artırma niyetinde değiliz ve bu gerilimi haklı çıkaracak hiçbir kanıt da yok.”

Gerçekten buna dair bir kanıt yok mu? Peki ABD'deki durum, İran rejiminin istediği zaman saldırabileceği noktaya ulaştı mı?

Kirby, röportajın devamında, “Husi saldırılarının ardından ABD yönetimi hedefleri değerlendirmeye çalışıyor. Bu süreci sürdürüyoruz, önümüzdeki saatlerde saldırılarla ilgili daha fazla bilgi elde edeceğimizi tahmin ediyorum” dedi.

ABD Hava Kuvvetleri, ABD ve müttefiklerinin Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktayı hedef aldığını duyurdu.

Mevcut gelişmeler ve Husi mevzilerinin hedeflenmesi, İran ve onun Hamas gibi müttefiklerinin Gazze savaşının İsrail ve Batı için maliyetini artırmaya çalıştıklarını kanıtlıyor. Son zamanlarda ABD ve İngiltere'nin Husilere yönelik saldırıları da bu yüzden geldi. Gazze savaşı artık sadece Filistinliler ve İsraillilerle sınırlı bir savaş değil. Bölgedeki gelişmeler, Batılı ülkelerin Irak ve Suriye dahil birçok ülkedeki çıkarlarına meydan okudu. Ayrıca Ortadoğu'da uzun yıllar süren yokluğundan sonra bölgede askeri operasyonlar yürüten İngilizlerin doğrudan müdahalesine yol açtı.

Gazze'deki savaşın yayılmasını önlemek Amerika’nın ve Avrupa ülkelerinin en önemli dış politika önceliklerinden biridir. Peki savaşı genişletmek İran'ın çıkarlarına hizmet ediyor mu? Bu sorunun cevabı Ortadoğu'daki güç dengesi siyasetiyle ilgili.

Zafer sancağını yükseltmek

Rejim ve müttefikleri, Kızıldeniz'deki güvensizlik üzerinden Hamas'ı Gazze'de siyasi sahneye geri getirmeyi umuyor gibi görünüyor. Gerilim, Batı ve İsrail'e saldırıları durdurmaları ve Hamas'ın Gazze'ye geri dönüşü için çalışmaları yönünde baskı yapmaya devam ediyor. Bu, İran rejiminin ‘direniş ekseni’ olarak tanımlanan işbirliğiyle attığı adımlardan biri.

Kızıldeniz, Avrupa ve Amerika için ekonomik ve siyasi açıdan büyük önem taşımakta olup, kar-zarar dengesinde Kızıldeniz'deki istikrarsızlıktan kaynaklanan büyük zararın, İsrail'i destekleme meselesinden daha büyük olduğu söylenebilir.

Husiler, Batı'ya zarar vermek için ABD ve İngiltere gibi ülkelere karşı askeri bir çatışma yürütme sorunuyla karşı karşıya. Husiler sadece askeri kabiliyetlerini korumayı amaçlamıyor, aynı zamanda hedeflerine ulaşabilmek için iki ülkeye karşı da zafer kazanmaya çalışıyor. Bu zaferin karşı tarafın askeri yetenekleriyle hiçbir ilgisi yok. Ancak gerçekte Husilerin Amerikan ve İngiliz ordularını yenmelerine gerek yok. Zira milislerin ve onların Tahran'daki destekçilerinin üzerinde çalıştığı tek iş, Kızıldeniz'den geçen büyük gemilerin güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle yapılan çalışmalar.

Akıllara şu soru geliyor: Husiler Kızıldeniz'deki saldırılarına ne ölçüde devam edebilir?

Yemen'deki iç savaşın ilk günlerinde Husiler, İran rejiminin dolarları sayesinde ve İran'ın çıkarları doğrultusunda Yemen halkına karşı çirkin bir savaş yürüten mütevazı milisler olarak yola çıktı. Bu milisler, uluslararası siyasi gelişmeleri etkileyemeyeceklerdi.

O savaş sırasında Husiler yolun sonuna gelmiş gibi görünüyordu ama İran rejiminin desteği sayesinde yollarına devam edebildiler. Milislerin geçtiğimiz yıllarda kendilerini organize etmeye çalışmaları ve artık yurt dışından uzmanlara ihtiyaç duymadan füze fırlatma noktasına gelmeleri, küresel deniz seyrüseferinin ikilemi haline geldi.

Silahlanma yetenekleri

Gazze savaşı başladığında Tahran'daki rejim, rejim liderlerinin analizlerine dayanarak Husilerin rollerine büyük önem verdi. Rejim, milisleri bir güvensizlik aracı haline getirmeye ve İsrail'e Gazze'deki savaştan çekilmesi için baskı yapmaya çalıştı. İran'ın ‘direniş ekseni’ olarak sunduğu Husiler, Yemen'de önemli coğrafi alanlar da dahil olmak üzere geniş toprakları ve Kızıldeniz kıyılarının stratejik bir bölümünü kontrol ediyor.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) üyeleri Husilere silah ve teçhizat sağlamak için çalışıyor. Öte yandan İran'ın bölgesel rakiplerinin yanı sıra Avrupa ve Batı ülkeleri ile Amerika gibi küresel rakipleri, İran'ın müdahalesini Husilerin silahlı ve askeri yeteneklerini geliştirmenin bir nedeni olarak görüyor.

Bu inanç, Husileri Tahran rejiminin elinde bir karta dönüştürdü. Tahran rejimi, bu aşamada uluslararası denklemleri etkilemek için Kızıldeniz'deki güvenlik eksikliğini ortadan kaldırmaya karar verdi.

Husilerin gemilere yönelik saldırıları küresel ticari kurumlarda büyük endişe yarattı. Bazıları, büyük güçlerin Kızıldeniz'deki güvensizliği sona erdirmek için Gazze'deki savaşı bitirmek zorunda kalabileceğine inanıyor. Dolayısıyla ABD ve müttefikleri böyle bir gerçeği dayatmamak için askeri müdahaleye başvurdu. Bu hedefe ulaşmak için Kızıldeniz'de tehlikeli adımlar atıyorlar ve Husi saldırılarının durdurulması için çalışıyorlar.

Doğrudan savaş ihtimali var mı?

ABD ve müttefikleri Husi saldırılarını durdurabilirse, aralarında Irak ve Suriye'nin de bulunduğu birçok ülkede İran'a bağlı milisler büyük askeri operasyonlar gerçekleştiremeyecek. Ayrıca DMO, bölgede doğrudan çatışmaya girmek istemiyor. Bu meseleler Batı ve müttefikleri için tam bir zafere yol açmakta. Ancak eğer Husiler saldırılarını aralıksız sürdürebilir, Kızıldeniz'de küresel ekonomiye kriz getirebilir ve oradaki kriz durumunu kabul edebilirlerse, o zaman İran rejiminin durumu kendi lehine değiştirmeyi başardığı söylenebilir.

Şu anda ABD ve İngiltere Husi saldırılarını engellemeye çalışıyor. Ancak milisler saldırılarını sürdürdüklerini söylüyor ve ABD'nin çıkarlarını hedef almakta ısrar ediyor.

İran'ın, Kızıldeniz'deki mevcut çatışmalar üzerinden Batı'ya mesajlarını Husiler aracılığıyla ilettiği görülüyor. ABD ve İngiltere'nin İran rejimine karşı hoşgörülü bir yaklaşım sergilemesi durumunda bu rejim, Gazze savaşını kendi lehine çevirebilecektir. Bu koşullar altında rejim, Mücteba Hamaney'i ülkedeki üçüncü rehber olarak sunma oyununu hayata geçirmek için çalışacak ve İran'da yaklaşan seçimlerdeki enerji eksikliği bu oyunun sonucunu etkilemeyecektir.

İran halkı, ABD'nin herhangi bir hoşgörüsünü, ABD ve İngiltere'nin İran rejimine verdiği desteğin bir işareti olarak görüyor. Bu durum İran vatandaşları arasında hoşnutsuzluğa yol açarken, ABD de - İran halkına zarar vermeden - kararlı bir eylemle bölgedeki rejim yandaşlarına ölümcül darbeler vurma fırsatına sahip oluyor. 

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Farsça’dan çevrilmiştir.



Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
TT

Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)

Abdulhalim Süleyman

Son günlerde Suriye'yi sarsan kanlı olayların ardından, Dürzi ileri gelenleri ve din adamları ile Şam hükümeti tarafından atanan Suveyda valisi dahil olmak üzere hükümet yetkilileri arasında toplantılar yapıldı. Kaynaklara göre, toplantıya katılanlar arasında Şam Kırsalı Valisi Amir el-Şeyh, Suveyda Valisi Dr. Mustafa el-Bakur, Kuneytra Valisi Ahmed el-Dalatî, Şeyh Yahya el-Haccar Şeyh Latif el-Bal’us, Şeyh Hammud el-Hanavi ve Şeyh Yusuf Carbu vardı. Toplantıda, Ceramana'daki Genel Güvenlik Dairesi dışında hiçbir tarafın silah taşımasına izin verilmemesinin yanı sıra, sadece Suveyda sakinlerinden oluşan bir Genel Güvenlik Dairesi'nin aktif hale getirilmesi kararları alındı.

 

Toplantıda alınan bir diğer karar, Dürzi grupların ağır silahları Şara hükümetine teslim etmelerini ve bunların Suveyda dışına taşınmasını, orta ve hafif silahlarınsa Şeyh Yusuf Carbu ve Şeyh Hammud Hanavi'ye teslim edilmesini öngörüyordu. Anlaşma ayrıca, şehir sakinlerinden oluşan bir yürütme ofisinin aktif hale getirilmesini ve katılmak isteyen sakinler için Genel Güvenlik Kuvvetleri ve orduya katılım kapısının açık olmasını da şart koşuyordu.

El-Hicri'nin pozisyonu

Bunun ardından, Muvahhid Dürzi Cemaati Şeyhliği ile Suveyda ileri gelenleri ve dini mercileri, bölünmeyi, Suriye'den ayrılmayı veya kopmayı reddettiklerini vurgulayan bir bildiri yayınladılar. Ayrıca, Suveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve il sakinlerinden oluşan adli polisin aktifleştirilmesi, Suveyda-Şam yolunun güvence altına alınması, ayrıca Suriye genelinde güvenlik ve emniyetin sağlanması çağrısında bulundular. Buna ek olarak, Dürzi topluluğunun ruhani lideri Şeyh Hikmet Selman el-Hicri ayrı bir açıklama yaparak, Dürzilere karşı savaşan grupları “tekfirci teröristler” olarak nitelendirdi. Hicri, “hükümet, kendisine bağlı tekfirci çetelerle kendi halkını öldürüp, katliamlardan sonra bunların kontrolü dışındaki unsurlar olduğunu iddia edemeyeceği” için, Dürzilerin hükümete olan güvenlerinin sarsıldığına işaret etti. Hicri bu nedenle “katliamlara uğrayan bir halk için meşru bir hak” olarak uluslararası koruma çağrısında bulundu. “Durum, barışı korumak, bu suçların devam etmesini önlemek ve derhal durdurmak için uluslararası güçlerin müdahalesini gerektiriyor” diye ekledi. Suriye’nin sahil bölgesinde yaşananları örnek göstererek, kendilerinin de aynı şeyi deneyimlediklerini vurguladı.

Hükümet müdahaleyi reddediyor

Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani aracılığıyla Şeyh Hicri'nin uluslararası koruma talep eden çağrısını reddetti. Şeybani, X hesabından yaptığı paylaşımda, herhangi bir bahane veya slogan altında yapılan herhangi bir yabancı müdahale çağrısının yalnızca daha fazla çöküş ve bölünmeye yol açacağını belirtti. “Bölge ve dünyadaki deneyimler, genellikle ulusal çıkarların aleyhine olan, Suriye halkının beklenti ve özlemleriyle ilgisi olmayan ajandalara hizmet eden yabancı müdahaleler sonucunda halkların ödediği ağır maliyete tanıklık etmektedir” dedi. “Böyle bir müdahale çağrısında bulunanlar, Suriyeliler ve tarih önünde tarihi, ahlaki ve siyasi bir sorumluluk taşımaktadır, çünkü bu çağrıların sonuçları sadece anlık yıkımla sınırlı kalmaz, onlarca yıllık parçalanma, zayıflık ve bölünmeye kadar uzanır” diye ekledi. Şeybani sözlerini Suriyeli gruplar arasında diyalog çağrısında bulunarak tamamladı.

Buna karşılık, Suveyda Askeri Konseyi, hükümet güçlerini “mezhepçi bahaneler, keyfi tutuklamalar, Dürzi din adamlarını, sembollerini ve kutsallarını aşağılama yoluyla masum, savunmasız sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürerek, Sahnaya şehrinde Dürzi sivillere karşı sistematik savaş suçları” işlemekle suçlayıp, Şeyh Hicri’nin açıklamasını tamamen benimsediğini duyurdu. Suveyda Askeri Konseyi açıklamasına göre Konsey ayrıca “BM Güvenlik Konseyi'ni, dökülen kanı durdurmak için tarafsız uluslararası güçlerin gözetimi altında, Suveyda ve çevresinde güvenli bir bölge kurmaya” çağırdı.

Koruma konusunda ısrar

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı hbaere göre, Suveyda Askeri Konseyi Komutanı Tarık el-Şuvey, “Konsey güçleri ile oluşumlarının mevcut durum nedeniyle tam anlamıyla seferber ve hazır olduğunu” söyledi. İsrail’in Suveyda şehrine havadan bir indirme yaptığı veya herhangi bir taraftan herhangi bir askeri yardım veya ekipman geldiği haberlerini reddetti. Bu açıklama, İsrail uçaklarının başkent Şam yakınlarındaki birkaç bölge de dahil olmak üzere Suriye'deki birçok bölgede kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirdiği bir sırada, İsrail helikopterlerinin bölgede uçtuğuna ve iniş yaptığına dair haberlerin ardından geldi. İsrail saldırıları, İsrail hükümetinin, Kasiyun Dağı'ndaki boş alanlar ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın heyetleri ve ziyaretçileri kabul ettiği Halk Sarayı'nın dış duvarına bitişik noktaları hedef alan uyarıcı hava saldırılarının ardından daha fazla hava saldırısı düzenleme kararının akabinde gerçekleşti.

İsrail saldırıları Arap ve uluslararası toplum tarafından kınandı. Ancak Dürzi bölgelerindeki askeri olaylar ABD Dışişleri Bakanlığı'nı Suriye'deki Dürzi topluluğu üyelerine yönelik şiddet eylemlerini ve provokatif söylemi kınamaya yöneltti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, “Geçiş süreci makamları devam eden çatışmaları durdurma, şiddete başvuranlardan ve sivillere zarar verenlerden hesap sorma, tüm Suriyelilerin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşımaktadır” dedi. Bruce, “Mezhepçilik Suriye'yi ve bölgeyi kaosa ve daha fazla şiddete sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktır” diye ekledi. Yine Bruce, “Suriyeliler farklılıklarını barışçıl bir şekilde ve müzakereler yoluyla çözme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, gelecekte etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere tüm Suriyeli grupları koruyan ve bütünleştiren, onları temsil eden bir hükümet çağrısında bulunuyoruz” dedi. Ülkedeki Dürzi krizini kontrol altına alma yönünde çeşitli tarafların girişimleri oldu ve bunların en önemlisi Dürzi lider ve Lübnanlı İlerici Sosyalist Parti Başkanı Velid Canbolat'ın girişimi ve Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşmesiydi. Canbolat’ın görüşmenin çok verimli olduğu açıklamasına rağmen, gerginlik hakim olmayı sürdürüyor. İlerici Sosyalist Parti'nin toplantıyla ilgili yaptığı açıklamada, her iki tarafın da can kaybından duyduğu üzüntünün dile getirildiği, Suriye devletinin anavatanın ve vatandaşların güvenliğini koruma sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin vurgulandığı belirtildi.

Hz. Muhammed hakkında aşağılayıcı ifadeler içeren ve çeyrek saatten kısa bir ses kaydı, Nisan ayı sonlarında yeni Suriye makamları ile Dürzi topluluğu arasında huzursuzluğa ve gerginliğe yol açtı. Mesele daha sonra askeri çatışmalara ve İsrail'in askeri müdahalesine sahne olan bölgesel bir krize dönüştü. Gerilim, 28 Nisan'da başkent Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana banliyösünde hükümet yanlısı gruplar ile Dürzi gruplar arasında başladı. Daha sonra Sahnaya ve Eşrefiye Sahnaya'ya yayıldı. Bu banliyölerde Hristiyan ve Müslümanlar ile birlikte Dürzi bir çoğunluk yaşıyor. Birkaç saat içinde gerginlik silahlı çatışmalara ve çarpışmalara dönüştü. Çatışmalar, saatler sonra Suriye Savunma Bakanlığı ve Genel Güvenlik güçlerinin iki gün boyunca olayların ve çatışmaların odak noktası haline geldiği Eşrefiye Sahnaya'ya girmesiyle sona erdi. Bu sürede sakinleştirme çabaları da görüldü ve bunlar gerginliği hükümet güçleri lehine sonlandıran bir anlaşmayla sonuçlandı.

İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumaya yönelik önceki açıklamalarına paralel olarak, İsrail Hava Kuvvetleri, Şam'ın bir banliyösüne üç hava saldırısı düzenledi ve bunların burada toplanan gruplar ile Suriye hükümetine bağlı Genel Güvenlik güçlerine karşı bir uyarı olduğunu söyledi. Hükümet yetkililerine göre, bu hava saldırıları, söz konusu güçlerden bir unsurun ve bir sivilin ölümüne ve birkaç kişinin yaralanmasına neden oldu. Aynı zamanda Suveyda şehrinde konuşlanmış Dürzi gruplar da Sahnaya'ya doğru ilerlemeye çalıştılar ancak hükümet yanlısı gruplar ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı Genel Güvenlik güçleri tarafından engellendiler. Çatışmalar, çoğunluğu Dürzi grupların üyeleri olan yaklaşık 24 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Kaynaklar, çatışmaların patlak vermesinden bu yana ölü sayısının, çok sayıda sivil ve çok sayıda yaralı dahil olmak üzere 70'i geçtiğini bildirdi. El-Sura el-Kubra kasabası da dahil olmak üzere Suveyda’nın kuzey kırsalındaki Dürzi köyleri, hükümet yanlısı grupların ilerleyişi sırasında havan topu atışlarına maruz kaldı. Bu da Genel Güvenlik güçlerinin daha sonra kontrolünü ele geçirdiği bölgelerde sivillerin evlerini terk etmesine neden oldu.