Devlet dışı aktörler ve işlevsel rolün sonu

Bu aktörler rejimlerin meşruiyetini tanımayı reddediyor ve kendilerini bir ‘alternatif’ olarak sunuyorlar

Görsel: Sebastien Thibault
Görsel: Sebastien Thibault
TT

Devlet dışı aktörler ve işlevsel rolün sonu

Görsel: Sebastien Thibault
Görsel: Sebastien Thibault

Makram Rabah

Onlarca ve yüzlerce yıl boyunca siyaset ve uluslararası ilişkiler sahasında çeşitli terimler, kavramlar ve kurumlar icat edildi. Amaç, hedeflenen veya gereken çalışmayı ekonomik, toplumsal ya da siyasi olarak geliştirmekti. Zamanla bu terimlerin ve kavramların rolü ve işlevi değiştirildi, hatta bazıları çarpıtıldı ve dil, biçim ve içerikle üzerine kazındığı ana fikrin tam tersi haline geldi.  

Son on yıllarda devlet dışı aktörlerin (non-state actors) yanı sıra öne çıkan bir terimle sivil toplum kuruluşları (non-governmental organizations) ortaya çıktı ve doğrudan bir eylem iken toplumda etkin ve dönüştürücü bir rol haline geldi. Kabul görmüş sivil toplum kuruluşları (STK), özellikle Arap dünyasındaki toplumlarımızda yoğun bir şekilde varlık gösteriyor. İlkesel bakımdan bu kuruluşlar; resmî devlet kurumlarının iyi yönetimin merkezinde yer alan teknik meseleler üzerinde çalışmak için gerekli tecrübeden ve enerjiden yoksun olduğuna dair bir öneri olarak geliyor.

Devlet dışı aktörlerin ise resmî tanımı ile gerçek rolü arasında ciddi bir farklılık var. Bilimsel tanımına göre bu aktörler, ülkelerin sınırlarını aşan uluslararası yapılardır ve (zenginliği ve siyasi etkisi dolayısıyla) ‘Vestfalya devletinin’ geleneksel rolünü kontrol edebilirler.

Bu aktörlerin belki de en büyük etkisi, içinden geçtiği toplumları büyük zorluklarla karşı karşıya bırakan dar siyasi, dinî ve mezhepçi ideolojileri desteklerken ordu ve şiddet gibi hükümet dışı ya da barışçıl olmayan yollar benimseyen yapılar üzerinde olmuştur. Özel olarak Arap dünyasının ve genel olarak Ortadoğu’nun yaşadığı tecrübe bunun bir örneğidir. Nitekim bölge, 1979’da İran’da Humeyni Devrimi yapıldığından beri on yıllardır sıra dışı bir zorluk yaşıyor. Zira İran, bölgeye ve dünya çapında pek çok ülkeye yayılan ve kendisine bağlı olan bir milisler ağı oluşturdu. Bu milisler, 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra olduğu gibi diğer ülkelerin egemenliğini gasp edebiliyor. Irak’ın işgaliyle birlikte Tahran’dan Akdeniz’e uzanan ‘Şii Hilali’ adlı şey de ortaya atıldı. İran Devrim Muhafızları önderliğindeki projede, bu eksenin en önemli unsuru olarak görülen etkin ve şiddet yanlısı bir ana odak var: Hizbullah.

Meşruiyet arayışı

Şiddet yanlısı aktörlerin rolü, Soğuk Savaş stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıktı. Bu, Sovyetler Birliği’nin devrimi ihraç etme ve küresel kapitalist sisteme karşı ezilmiş hakları destekleme gerekçesiyle benimsediği bir adımdı. O on yıllar boyunca Sovyetler Birliği, ülkelerindeki mevcut rejimlerin meşruiyetine karşı çıkan birçok grubu finanse etti. Bu gruplar ve örgütler, isyan ve militarizm yoluyla ortaya çıktı ve teorik olarak halk demokrasisine geçiş başlığı altında ‘Arap ve Uluslararası Kurtuluş Hareketi’ olarak adlandırılan oluşuma öncülük etti. Bu süreç, çeşitli sebeplerden ötürü başarısız oldu. Ama en önemli sebep, Doğu Bloku’nun dünyadaki birçok baskıcı rejimle ittifak kurmasıydı.

İran’ın şiddet yanlısı aktörler oluşturma modeli, bu aktörlerin modern çağdaki olumsuz anlamının en etkili örneği olmaya devam ediyor

Yukarıda belirtilen örnekte aktörler, Sovyet Marksist düşüncenin yayılmasının ileri temelleri olan komünist ve Marksist partilerin ötesine geçmektedir. Bu, birçok Arap komünist partiyi merkeze, yani Moskova’ya dost diktatör rejimlere ‘vergi ödemeye’ mecbur bıraktı. Bu ‘vergi ödeme’ durumunun en iyi örneği, ‘Arap’ milliyetçisi Mısırlı diktatör Cemal Abdunnasır’ın ve Baas’çı Hafız Esed’in Mısır’da ve Suriye’deki komünistleri bastırmasıdır.

Bu aktörlerin ya da Arap ve Uluslararası Kurtuluş Hareketi’nin odak düşüncesi, mevcut rejimlerin meşruiyetini tanımayı reddederek, kendilerini doğal ve popüler bir ‘alternatif’ olarak sunmaktır. Bu hareketler, 1968 yılında Batı Avrupa’daki öğrenci hareketlerinden başlayarak yeni solun ortaya çıkışıyla aynı zamana denk geldi. Bu öğrenci hareketleri, filozof Karl Marks ve siyasetçi Vladimir Lenin’in ‘sembollerinin’ yerine, Arjantinli devrimci Ernesto Che Guevara, Kongo Başbakanı Patrice Lumumba ve soyut bir kavram olarak otoritenin meşruiyetinden şüpheli genç nesillere hitap eden diğerlerinin görüntülerini benimsedi.

Cemal Abdunnasır’ın 1967 Savaşı’ndaki hezimeti ve Filistin’in geleneksel ordular ve Arap rejimler aracılığıyla kurtarılması seçeneğinin reddedilmesi, Filistin devriminin yükselişinin yolunu açtı. Ardından bu toprakların kurtuluşu için silahlı mücadeleyi bir yol olarak benimseyen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), aktör haline geldi ve böylece Cemal Abdunnasır’ın Filistin davası üzerindeki hegemonyasını ve tekelini kırdı. FKÖ ve Yaser Arafat, davalarının Araplar tarafından tanınmasını sağladıktan sonra, Filistin halkının haklarının uluslararası düzeyde tanınması için de çabalarını sürdürdü. Yaser Arafat, barışa ve Oslo Anlaşması’na güvenmek gibi zorlu bir tercih yaptı ve tam bir Filistin devletine doğru atılmış ilk adımla FKÖ’nün rolü aktörlükten otorite saflarına taşındı.  

İran versiyonunda aktörler

İran’ın şiddet yanlısı aktörler oluşturma modeli, modern çağda bu aktörlerin olumsuz anlamının en etkili örneği olmaya devam ediyor. Lübnan İç Savaşı’nın (1975-1990) ortalarında meydana çıkan ‘basit’ Şii milislerken İran Devrim Muhafızları ve Veliyy-i Fakih projesinde ‘mızrağın ucu’ olmayı başaran Hizbullah’ın ortaya çıkışı özellikle önemli.

Daha sonra ‘Hizbullah’ adıyla anılacak olan örgütün kuruluş fikri, İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesinden sonra Şii ‘direnişçilerden’ oluşan bir heyetin askerî destek talebiyle Tahran’ı ziyaret etmesiyle olgunlaştı. O gün İranlı yetkililer, onlara kuruluş fikrini önerdi. Bununla birlikte İmam Humeyni’nin Fransa’daki sürgün yerinden 1979 yılında dönüşünden ve devrimdeki komünist ortaklarına darbe yapışından önce, 1970’li yıllarda Lübnan’daki Şah karşıtı birkaç İranlı sürgün, İmam Musa Sadr’ın şahsiyeti ve FKÖ’nün etrafında bir siyasi ve askerî aktivist halkası oluşturdu. Bunlara entelektüel ve lojistik bir kucak sağlandı ve bu kucak daha sonra İran’a taşınarak, devlet dışı aktörler aracılığıyla ‘devrimi ihraç etme’ fikrini de beraber getirdi. Bunlar, Tahran’ı ziyaret eden heyetin hazırlanmasına katkı sağladı. Daha sonra İran Devrim Muhafızları’nın ilk dalgası Lübnan’ın Bika ilindeki Baalbek bölgesine ulaştı ve burada o genç Şiileri, Humeyni düşüncesi konusunda aşıladı ve eğitti. Humeyni düşüncesi, Lübnan Şii geleneğinde ‘alışılmışın dışında, sapkın’ bir düşünce olarak görülüyordu.

İlk aşamasında Hizbullah’ın siyasi literatürü, 1943 formülüyle kurulan Lübnan devletinin meşruiyetini tanımayı reddetti

Hizbullah’ın 1985’te bir kuruluş beyanıyla sahneye çıkışından önce Batılı hedeflere yönelik bir dizi intihar saldırısı gerçekleşti ve bunu Lübnan’daki Batılı rehinelerin kaçırılması izledi. Hizbullah’ın bu çıkışı, Maruni Hıristiyan formülüyle mevcut Lübnan rejiminin meşruiyetinin tamamen reddedilmesine odaklanıyor. Hizbullah’a göre bu formül, Batı ve İsrail kibrinin bir ortağıydı. Bu yüzden Hizbullah, ana söyleminde ve sokaklara yazdığı sloganlarında ‘Siyonist düşmanla ittifak kuran siyasi Marunilerin kökünü kazımak ve meşru bir İslam devleti kurmak’ için çalışacağını duyurdu. “Bu topraklar Siyonistlerin değil, Allah’ındır. Hâkimiyet Marunilerin değil, Hizbullah’ındır” sözü de sloganlardan biriydi.

Fotoğraf: Sebastien Thibault

İlk aşamasında Hizbullah’ın siyasi literatürü, 1943 formülüyle kurulan Lübnan devletinin meşruiyetini, tanımayı reddetti. Daha sonra da gayri meşru ve adaletsiz bir sistemi yerleştirdiği gerekçesiyle 1990 Lübnan İç Savaşı’nı bitiren Taif Anlaşması’nın meşruiyetini kabul etmedi. O dönemde (merhum Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e karşı Birinci Körfez Savaşı’ndaki iş birliğine karşılık kendisine memnuniyet ödülü olarak Lübnan’ın verildiği) Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Hizbullah’ı ehlileştirdi ve onu meclise katılmaya zorladı. Ancak Hizbullah daha sonra 13 Eylül 1993’te Beyaz Saray’da Filistin Yönetimi ile İsrail arasında ‘barış anlaşması’ imzalandığı sırada havalimanı yolu katliamını gerçekleştirdi. Öncesinde de havalimanı köprüsünde 9 üyesinin ölümüyle sonuçlanan bir protesto gösterisi düzenlemişti. Böylece asıl anlaşmazlığın Tahran ile Şam arasında olduğu ve bu anlaşmazlığın Beyrut’ta ‘dışa vurduğu’ anlaşıldı.

Devlet dışı aktörler ya da ‘işlevsel rol

İran-Suriye anlaşmazlığının Hizbullah üzerindeki etkisi çok büyük oldu. Beyrut Havalimanı köprüsünde dokuz kişinin ölümü de Hizbullah’ın hayatta kalmasında ve iki taraf açısından işlevsel bir role dönüşmesinde bir dönüm noktasıydı. Nitekim Hizbullah, İran Devrim Muhafızları’na bağlı devlet dışı bir aktörken, Tahran ile Şam arasında ortak bir askerî güce dönüştü. Tahran; bu askerî gücü Amerikalılarla müzakereler sırasında harekete geçirmek için eğitir, finanse eder ve askerî eylemleri yönetirken, Şam da Hizbullah’ı Golan ve Taberiye Gölü müzakereleri üzerinde etki sahibi olmak için İsraillilere karşı bir vurucu güç olarak kullanıyordu.

Suriye rejiminin onu Lübnan siyasetinin koridorlarına girmekten kesin bir şekilde alıkoyması sebebiyle Hizbullah, Lübnan’ın güneyindeki askerî operasyona odaklandı. Ardından Lübnan’daki kayırmacı sistemle ilişkilerini düzenledi ve Başbakan Refik Hariri yönetiminde Lübnanlı mezheplerin liderleri ve siyasi ve ekonomik sistem ile bir ilişkiler ağı kurdu. Hizbullah’ın iktidar koltuklarına uzaklığı ona, hırsızlıktan ve yolsuzluktan uzak olduğunu ve tek ve ‘kutsal’ görevinin bu toprakları Lübnan’ın güneyindeki İsrail işgalinden kurtarmak olduğunu iddia etmesi için bir fırsattı.

Geçtiğimiz on yıl boyunca Hizbullah; Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’de İran yanlısı milislerin eğitilmesine ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik bir kampanya yürütmeyi başardı

Hizbullah’ın 14 Şubat 2005’te Hariri’ye düzenlediği suikast, onun işlevsel rolüne ilişkin önceki denklemi bozdu ve ona ilk kez ‘Lübnanlı olma’ imkânı tanıdı. Bu, onun artık Lübnanlı olduğu anlamına gelmiyor. O, daha ziyade Esed rejiminin Lübnan’dan kovulmasının oluşturduğu boşluğu doldurmak için bir rol üstlendi. Hizbullah, 2005 yılında Bakanlar Kurulu’na dahil olunca ‘Lübnan’ın meşruiyetini reddeden’ rolü prensipte ortadan kalktı ve rejimin bir parçası haline geldi. Meclisteki temsilcilerin yanı sıra artık, siyasi kota masalarında oturan ve ana Hıristiyan müttefikleri Mişel Avn ile damadı Cibran Basil’in yaptığı anlaşmalardan yararlanan bakanları ve bürokratları da vardı.

Refik Hariri suikastı, 2006 yazında İsrail’e karşı cephenin açılışı, 7 Mayıs 2008’deki darbe operasyonu ve sonrasında Hizbullah’ın Suriye’de Beşşar Esed’in yanında savaşması, Hizbullah için ‘ezilenler safından’ ‘ezenler safına’ bariz bir geçişi temsil ediyordu. Sonra daha önceki olaylar ve İran’ın finansmanı, eğitimi ve bakımı sayesinde şiddet yanlısı aktörlerden biri olmaktan çıkıp, Eksenin stratejik danışmanına dönüştü. Savaşçıları da küresel danışmanlık şirketlerinin çalışanları gibi oldu; bir laptop, pratik ve teorik tecrübeler ve bir PowerPoint sunumu ile donanmış olarak ‘cihat yurduna’ gidiyorlar ve bu İran eksenine mensup etkili odakların savaş yeteneklerini geliştiriyorlardı.

Geçtiğimiz on yıl boyunca Hizbullah; Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’deki İran yanlısı milislerin ve Hamas ve İslami Cihad gibi en önemli Filistinli grupların eğitilmesine ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik bir kampanya yürütmeyi başardı. İran inkâr etse de Aksa Tufanı operasyonu ve Hamas’ın bariz askerî gelişimi, Hizbullah’ın denetimi, planlaması ve eğitimi ile İran’ın gözetiminin bir özetidir.

Aslında Hizbullah ile onun Ortadoğu’ya yayılmış İran yanlısı gruplar arasındaki kardeşleri, devlet dışı aktörler sıfatını almaya layık değiller; sonuçta örgütsel ve dinî açıdan İran Devrim Muhafızları’nın ve Veliyy-i Fakih’in otoritesine tâbiler. Mensupları, İranlı olmasa da projeleri İran rejiminin iradesiyle tam olarak örtüşüyor.

Üstelik ‘devlet dışı’ olarak etiketlenen tüm bu gruplar, bulundukları ülkelerin kontrolünü tamamen ele geçirmiş durumda. Mesela Mişel Avn 2016 yılında cumhurbaşkanı seçilmeden önce Hizbullah, yıpranmış Lübnan devletinin gölgesindeki ‘devletçiğini’ korumak istiyordu. Ancak Lübnan yapısının çöküşü ve Hizbullah’ın 17 Ekim 2019 ayaklanmasını bastırması, onu bir devlet haline getirdi. Aynı durum, İranlı kısmıyla Haşd-i Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) için de geçerli. Artık Irak devletini kontrol eden Haşd-i Şabi’nin üyeleri, İran’a bağlılıklarını sürdürme karşılığında maaşlarını Bağdat hükümetinden alıyorlar. Yemen’de Husi Ensarullah hareketi ve Gazze Şeridi’nde Hamas hareketi için de aynı şeyi söyleyebiliriz; bu iki hareket darbe yoluyla iktidara geldi.

Ama bu güçler halen muhalefet saflarındaymış gibi hareket ediyor ve otoritenin sorumluluğunu taşımayı, en önemlisi de hesap verebilir olmayı reddediyor.

Hizbullah ve STK kültürü

Uluslararası toplumun ve İran politikasına ve hegemonyasına karşı çıkan pek çok muhalifin, Hizbullah’ı ve kardeşlerini devlet dışı aktörler olarak sınıflandırmaya devam etmesi, toplumlara karşı işlenen bir suç mesabesindedir. Lübnan örneğinde Hizbullah’ın silahlanmasını kabul etmek ve bunun Lübnan adına savunma ve direniş için meşru bir silah olarak kabul ettirilmesine izin vermek, korkunun ötesine geçiyor ve Arap ülkelerinin enkazı üzerinde gelse de siyasi kazançlar uğruna İran’la bir nevi normalleşme haline geliyor.

Batı, İran’ın milislerinin ‘aktörler’ olarak sınıflandırılmasında olumsuz bir rol oynadı ve onlara dolaylı olarak bir tür dokunulmazlık kazandırdı

Lübnan’da korkuya dayalı normalleşmeden belki de daha kötü olan şey, teorik olarak muhalif güçler arasında yer alan ve STK alanında uzun tecrübelere sahip bazı siyasi aktivistlerin, Hizbullah’a karşı durmaktan kaçınmak için gerekçeler arama ve bu milisleri (kendi analizlerine göre) mevcut siyasi ve ekonomik çöküşün tek nedeni olan mezhepçi yolsuzluk sisteminin dışında tutmaya devam etme yoluna başvurmalarıdır. Bu aktivistlerin bir kısmı, bir şekilde meclise girmeyi başardı. Ancak bu gerçeğe rağmen onlar da Hizbullah gibi bu sistemin bir parçası haline geldiklerini kabul etmek istemiyorlar.

Belki de bu insanların hatası, ‘çocukça’ inançları ya da bazı durumlarda Hizbullah’ın İran’dan bağımsız bir iradeye, belki anavatana dönme arzusuna sahip olduğu ve onu silahsızlandırıp devlete entegre etme düşüncesiyle suç ortaklığı yapmalarıdır. Ancak ironik bir şekilde Hizbullah, bu aktivistlerin çoğuna karşı bir sevgi ya da saygı beslemiyor. Aksine onları, büyükelçiliklerden ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan fonlar karşılığında Batılı gündemleri uygulamakla suçluyor.

Aksa Tufanı savaşı ve onun ürettiği çılgın ölüm partisi, birçok anlayışı değiştirecek ve yok edecek. Bu bağlamda başta Hizbullah olmak üzere İran’a bağlı devlet dışı aktörlerin sözde anlatısı da bu aktörlerin Filistin’i kurtarma ve halkına destek olma çabasında açığa çıktı. Hal böyle olunca kendisine kucak açan yapılar ve özellikle de İran rejimi için doğrudan sonuçlar doğurmaksızın, yıkıcı eylemlerini sürdüremedi.

Bu bağlamda Batı, İran milislerinin ‘aktörler’ olarak sınıflandırılmasında olumsuz bir rol oynadı ve onlara dolaylı olarak bir tür hayali halk koruması verdi. Bu da onların iktidara gelmek için şiddet kullanmalarına ve Arap Doğusu ülkelerini cinayet ve yıkım platformlarına dönüştürmelerine imkân sağladı.

Batı’nın hatasına rağmen bu milislerin faturasını ödeyen ülkelerin halkları, her şeyi olduğu gibi adlandıracak ahlaki cesarete sahip olmalı, siyasi projeler sunmalı ve kendilerine ait hükümet sistemlerini korumalı. Böylece her şeyi kendi ismiyle adlandırabilir ve ‘işlevsel rolü’ sonlandırabilirler.  

Her şeyden önce cinayet ve şiddet eylemi, yalnızca şiddet doğurur. Barış ve istikrar ise insan onurunun gerçek teminatıdır.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
TT

Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Kemal Harrazi, ‘İsrail'in varlığını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirmek zorunda kalacağını’ söyledi. Harrazi’nin açıklamaları, İran'ın nükleer silahına ilişkin endişeleri arttırdı.

Şarku’l Avsat’ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’ndan (ISNA) aktardığına göre Harrazi bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer silaha sahip olma kabiliyetine atıfta bulunarak, “Henüz nükleer bomba yapma kararı almadık, ancak İran'ın varlığı tehdit altına girerse askeri doktrinimizi değiştirmekten başka çaremiz kalmaz” dedi. İran Dini Lideri Ali Hamaney milenyumun başında verdiği bir fetvayla nükleer silah yapımını yasaklamış ve 2019 yılında da nükleer silah yapımını yasaklayan bir fetva yayımlayarak, “Nükleer bomba yapmak ve depolamak yanlıştır ve bunların kullanımı yasaktır. Nükleer teknolojiye sahip olmamıza rağmen İran bunu yapmaktan tamamen kaçınmıştır” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak İran'ın o dönemki İstihbarat Bakanı 2021 yılında, Batı baskısının Tahran'ı nükleer silah arayışına itebileceğini söyledi. Harrazi, “İsrail nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişecektir” dedi.

Nisan ayında İran ve İsrail arasındaki gerilim, İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliği yerleşkesine yönelik saldırısına yanıt olarak İran'ın İsrail'e 300 kadar füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatmasıyla en üst düzeye ulaştı.


İsrailli yetkili: ABD'nin silah sevkiyatını askıya alması Gazze'deki planlarımıza zarar verecek

Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
TT

İsrailli yetkili: ABD'nin silah sevkiyatını askıya alması Gazze'deki planlarımıza zarar verecek

Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)

İsrailli bir yetkili bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İsrail'e ulaşması beklenen ve aralarında 3 bin bombanın da bulunduğu ABD silah sevkiyatının askıya alınmasının, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki operasyonel planlarına zarar vereceğini ve silah kullanımında tasarrufa gitmeye zorlayacağını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Yayın Kurumu’ndan aktardığına göre ismi açıklanmayan yetkili, “ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e silah sevkiyatının askıya alınmasına ilişkin açıklaması savaştaki operasyonel planlara zarar verecek ve hatta İsrail'in silah kullanımında tasarrufa gitmesine yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı dün akşam (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını belirtti.

Biden, “Gazze Şeridi'ndeki siviller yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldü. Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” şeklinde konuştu.

Bu sözler İsrail'de eleştiri fırtınasına yol açarken, İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın sözlerini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi. Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün X platformundaki kişisel hesabından şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”


Putin: Rusya kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyecektir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
TT

Putin: Rusya kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyecektir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Nazilere karşı kazanılan zaferin 79’uncu yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, Rusya'nın kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyeceğini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Rus resmi haber ajansı Sputnik'ten aktardığı habere göre Putin, “Rusya küresel bir çatışmayı önlemek için elinden geleni yapacaktır. Ancak aynı zamanda kimsenin bizi tehdit etmesine de izin vermeyeceğiz. Stratejik güçlerimiz sürekli savaşa hazır durumda” ifadelerini kullandı.

Putin, “İntikam, tarihle alay etme ve mevcut Nazilerin takipçilerini haklı çıkarma arzusu, Batılı elitlerin, küresel kalkınmanın egemen ve bağımsız merkezlerini kontrol altına almak için giderek daha fazla bölgesel çatışmayı, etnik ve dinler arası düşmanlığı kışkırtma yönündeki genel politikasının bir parçasıdır” dedi.

Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı'nda, Ukrayna'daki milyonlar da dahil olmak üzere 27 milyon insanını kaybetti ama sonunda Nazi güçlerini Hitler'in intihar ettiği Berlin'e kadar geri püskürttü. Kırmızı Sovyet zafer bayrağı 1945 yılında Reichstag olarak bilinen parlamento binasının üzerine çekildi. Nazi Almanyası 8 Mayıs 1945'te Berlin saatiyle 11:01'de teslim oldu. Fransa, İngiltere ve ABD bu olayı ‘Avrupa Zafer Günü’ olarak kutlarken, Moskova saat farkı nedeniyle bu özel günü 9 Mayıs'ta kutluyor. Rusların 1941-1945 yılları arasındaki ‘Büyük Vatanseverlik Savaşı’ olarak adlandırdıkları bu gün Sovyetler Birliği için ‘Zafer Günü’ oldu.

Kısa bir askerî geçit töreninde Rusya sadece bir T-34 tankı sergiledi. Savaş uçakları havalanarak Rus bayrağının üç rengini dumanla gökyüzüne işledi. Geçit töreninde ayrıca, ‘dünyanın herhangi bir noktasındaki herhangi bir hedefi vurma garantili’ olduğu söylenen Rus stratejik kıtalararası füzesi Yars da yer aldı. Geçit törenine Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Küba, Laos ve Gine-Bissau liderleri katıldı.


Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
TT

Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurma kararının ve ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine büyük bir saldırı başlatması halinde silah sevkiyatını durdurma sözü vermesinin ardından aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün (Perşembe) X platformundaki kişisel hesabından, Biden'ın Tel Aviv'e ABD bombaları göndermeyi durdurma kararına bir gönderme yaparak şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”

İsrail'den Refah'taki sivilleri korumak için bir plan geliştirmesini isteyen ABD Başkanı, dün (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, “Refah'a girerlerse onlara silah sağlamayacağımı açıkça belirttim” dedi. Biden, ülkesi tarafından İsrail'e sağlanan bombaların, Hamas'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan yedi aylık saldırı sırasında Gazze Şeridi'ndeki sivilleri öldürmek için kullanıldığını kabul etti.

Biden'ın şimdiye kadarki en sert açıklamaları, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bombardıman ve çatışmalardan kaçan yüz binlerce Filistinlinin sığındığı Refah'a geniş çaplı bir saldırı başlatmaktan kaçınması için İsrail üzerindeki baskıyı arttırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail savunma üretimi ve tedarikinin eski başkanının bugün, İsrail'in ABD silahları olmadan Hamas’la başa çıkabileceği iddiasını reddettiğini ve İsrail'in başka yerlerden silah almak zorunda olduğunu söylediğini bildirdi.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın yoğun nüfuslu Refah kentini işgal etmesi halinde İsrail'e bazı silah yardımlarını kesme tehdidini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi.

Biden'ın uyarısına İsrail'den gelen ilk tepki olarak Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

Times of Israel, Erdan’ın Yahudilerin ABD seçimlerinde Biden'ın Demokrat Partisi lehine oy kullanma konusunda artık ‘isteksiz’ olduklarını söylediğini aktardı.

CNN'e verdiği röportaj sırasında Biden, Gazze Şeridi'nde sivillerin yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldüğünü açıklayarak, yönetiminin geçen hafta İsrail'e sevkiyatı askıya alma kararı aldığı 907 kiloluk bombalara atıfta bulundu.

Biden, “Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” dedi.

ABD Başkanı, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını da belirtti.

Biden, “İsrail'in Demir Kubbe konusunda güvenliğinin ve son dönemde Ortadoğu'dan gelen saldırılara cevap verme yeteneğinin sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz. Ancak silah ve topçu mühimmatı sağlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Biden, İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarının “henüz yoğun nüfuslu bölgelere girerek kırmızı çizgiyi aşma seviyesine yükselmediğini” de belirtti.

ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etmek ve savaş sonrasında iki devletli çözüme geçişte yardımcı olmak isteyen Arap ülkeleriyle birlikte çalıştıklarını açıkladı.


ABD İsrail'e yapılan bazı bomba sevkiyatlarını neden askıya aldı?

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
TT

ABD İsrail'e yapılan bazı bomba sevkiyatlarını neden askıya aldı?

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)

ABD, Gazze'deki Hamas güçlerine karşı yürütülen ve bugüne kadar 34 bin 800'den fazla Filistinlinin ölümüne neden olan operasyonda kullanılan ağır bombalar da dahil olmak üzere İsrail'e yapılan silah sevkiyatını askıya aldı.

Sevkiyatın askıya alınması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Joe Biden'ın itirazlarına rağmen Filistin'in Refah kentine yönelik askeri saldırıyı sürdürdüğü dönemde gerçekleşti.

Şarku’l Avsat, Reuters’ın aktardığı bazı detayları inceledi:

- Hangi bombaların sevkiyatı askıya alındı?

ABD'li yetkililer, Washington'un her biri 907 kilogram ağırlığında bin 800 bomba ve her biri 227 kilogram ağırlığında bin 700 bomba sevkiyatını askıya aldığını bildirdi.

Dört kaynak, en az iki hafta ertelenen sevkiyatların, normal bombaları hassas güdümlü bombalara dönüştüren Boeing mühimmatlarının yanı sıra küçük çaplı bombaları (SDB-1) içerdiğini söyledi.

SDB-1, yaklaşık 113 kilogram patlayıcı içeren hassas güdümlü bir süzülme bombasıdır.

Söz konusu sevkiyatlar daha önce onaylanan bir sevkiyatın parçasıydı; Nisan ayında ABD Kongresi tarafından onaylanan 95 milyar dolarlık ek yardım paketinin bir parçası değildi.

* ABD bu bombaların gönderilmesini neden engelliyor?

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin dün (Çarşamba) Senato'daki bir oturumda yaptığı açıklamada, “ABD'nin Refah'ta devam eden olaylar ışığında yakın vadeli güvenlik yardımını gözden geçirdiğini” söyledi.

Austin, “Başından beri şu konuda çok açık olduk: İsrail, savaş alanındaki sivilleri dikkate almadan ve korumadan Refah'ta büyük bir saldırı başlatmamalı” ifadelerini kullandı.

Refah'ta bir milyondan fazla Filistinli sivil barınıyor ve bunların çoğu daha önce İsrail'in tahliye emirleri üzerine Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmişti.

Adının açıklanmaması kaydıyla konuşan ABD'li bir yetkili, ABD'nin kararının “907 kilogramlık bombaların kullanımı ve Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde gördüğümüz gibi yoğun nüfuslu kentsel alanlarda yaratabileceği etki” konusundaki endişeler nedeniyle alındığını söyledi.

Yetkili, ABD'nin Refah'ta kullanılabilecek silahların teslimatını dikkatle incelediğini de sözlerine ekledi.

- Karar ne zaman alındı? Biden sürece dahil oldu mu?

ABD'li yetkililer kararın geçen hafta alındığını ve Biden’ın doğrudan işin içinde olduğunu aktardı. Biden'ın kendisi de dün CNN'e verdiği röportaj sırasında bunu doğruladı.

İsrail'e gönderilen 907 kilogramlık bombalar sorulduğunda Biden şu cevabı verdi: “Bu bombalar ve nüfus merkezlerini hedef alan diğer yöntemler sonucunda Gazze Şeridi'nde siviller öldürüldü.”

- 907 kilogramlık bombalar nasıl bir hasara yol açabilir?

907 kilogram ağırlığında olan bombalar gibi büyük bombalar, geniş bir etki alanına sahiptir. Birleşmiş Milletler (BM), “Patlamadan kaynaklanan basınç akciğerleri parçalayabilir, sinüs boşluklarını patlatabilir ve patlama alanından yüzlerce metre uzakta bulunanların uzuvlarını koparabilir” diyor.

Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin (ICRC) 2022 tarihli bir raporunda, yoğun nüfuslu bir bölgede büyük ölçekli patlayıcıların kullanılmasının ‘ayrım gözetmeyen etkilere yol açma ya da orantılılık ilkesini ihlal etme olasılığının yüksek olduğu’ belirtiliyor.

- İsrail'in tepkisi ne oldu?

İsrail Filistinli sivilleri hedef aldığını reddederek, Hamas'ı ortadan kaldırmaya odaklandığını ve gereksiz ölümlerden kaçınmak için gerekli tüm önlemleri aldığını söylüyor.

Washington'dan yapılan açıklamanın ardından üst düzey bir İsrailli yetkili ABD raporunu doğrulamayı reddederek, “Tırnaklarımızla savaşmak zorunda kalırsak, yapmamız gerekeni yaparız” dedi. Bir askeri sözcü ise “Her türlü anlaşmazlık kapalı oturumlarda çözülür” ifadesini kullandı.

- İsrail'in Gazze Şeridi'nde bu bombaları kullanması yasal mıydı?

Bu çok tartışılan bir konu. Uluslararası insancıl hukuk, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde hava bombardımanını açıkça yasaklamaz; ancak siviller hedef olamaz ve belirli askeri hedef, olası sivil kayıplar veya hasarla orantılı olmalıdır.

- Uluslararası Ceza Mahkemesi ne diyor?

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşını soruşturan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) tüzüğüne göre, sivil ölümlerin ya da zararın herhangi bir doğrudan askeri avantaja kıyasla ‘açıkça aşırı’ olacağı biliniyorsa, kasıtlı bir saldırı ‘savaş suçu’ olarak sınıflandırılır.

- Washington daha önce İsrail'e askeri yardımı engelledi mi?

Evet, 1982 yılında engelledi. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, bir kongre soruşturmasının İsrail'in 1982'de Lübnan'ı işgali sırasında bu silahları nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kullandığı sonucuna varmasının ardından İsrail'e misket bombası satışına altı yıllık bir yasak getirmişti.

İsrail'in ABD yapımı misket bombalarını kullanımı, 2006 yılında Lübnan'da Hizbullah militanlarıyla yapılan savaşta kullanıldığına dair endişeler nedeniyle eski ABD Başkanı George W. Bush döneminde de incelenmişti.


İsrail, ABD'nin Refah tehdidine sakin yaklaştı: Sorunları kapalı kapılar ardında çözüyoruz

İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
TT

İsrail, ABD'nin Refah tehdidine sakin yaklaştı: Sorunları kapalı kapılar ardında çözüyoruz

İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)

ABD, Refah'a geniş kapsamlı operasyon başlatılması durumunda Tel Aviv yönetimine silah sevkıyatının tamamen durduracağını açıklarken, İsrail ordusu bunun bir şekilde aşılabileceğini savundu. 

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Sözcüsü Daniel Hagari, çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında "müttefiklerle her türlü sorunu kapalı kapılar ardında çözdüklerini" söyledi.

Hagari, ABD'nin İsrail'e verdiği destekten övgüyle söz ederek "Operasyonel anlamda bize çok katkı sağladılar" dedi.

Washington, İsrail'e iki tip ağır bombanın yanı sıra bunları güdümlü hale getiren Müşterek Doğrudan Saldırı Mühimmatı'nın (JDAM) satışının da askıya alındığını salı günü duyurmuştu. 

Hagari, bomba sevkıyatının durdurulmasıyla ilgili doğrudan yorum yapmadan, "Biz İsrail'in güvenlik çıkarlarından sorumluyuz, ABD'nin bölgedeki çıkarlarına da dikkat ediyoruz" dedi. 

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki Refah kentinin doğusuna pazartesi akşamı kara harekatı başlatmıştı. IDF, bölgeden 100 bin sivilin tahliyesi için çalışıldığını bildirmiş, Refah sınır kapısının Gazze tarafının ele geçirildiğini duyurmuştu. 

Tel Aviv yönetimi, Hamas'ın kalan 6 taburundan 4'ünün Refah'ta konuşlandırıldığını, örgütün lider kadrosunun da burada saklandığını savunuyor. Ordu, şehrin doğusunda Hamas'a ait yeraltı tünellerinin bulunduğunu da iddia etmişti.

ABD Başkanı Joe Biden ise dünkü açıklamasında, Refah'a geniş çaplı kara operasyonu başlatılması halinde İsrail'e tüm silah sevkıyatının durdurulacağını söyledi. Washington, Refah'a kara harekatı planlarına başından beri karşı çıkıyor. 

Diğer yandan Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Guardian'da yayımlanan analizde, IDF'nin elinde halihazırda çok sayıda silah ve bomba olduğuna dikkat çekilerek şu değerlendirmeler paylaşıldı: 

Biden'ın hamlesi sembolik bir öneme sahip. İsrail'e yönelik bu tür adımlar son derece nadir görülüyor. İsrail'e silah sevkıyatını askıya alan son ABD Başkanı Ronald Reagan'dı.

Refah'ın doğusuna düzenlenen kara harekatı, Hamas'ın pazartesi günü ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini duyurmasının ardından geldi. Tel Aviv yönetimiyse anlaşmayı onaylamadıklarını bildirmişti. İsrail, Mısır'ın başkenti Kahire'ye bir heyet gönderileceğini ve müzakere metni üzerinde çalışılacağını belirtmişti. 

Guardian'ın analizinde, Washington'ın Hamas'ın anlaşmayı onaylamasına önem verdiği ve bu nedenle Tel Aviv üzerindeki baskıyı artırmak istediği savunuldu. Silah sevkıyatının durdurulmasına yönelik hamlenin de bu çabaların bir parçası olduğu ifade edildi.

Öte yandan ABD Donanması'ndan bir yetkili, IDF'nin Gazze'deki operasyonlarda kendi drone'larını vurduğunu ileri sürdü. 

Donanmaya bağlı Deniz Hava Komuta ve Kontrol Sistemi'nin direktörlüğünü yapan Yarbay Michael Pruden, IDF'nin Gazze'de vurduğu drone'ların yüzde 40'ının İsrail ordusuna ait olduğunu iddia etti. 

Drone'ların tam olarak hangi noktalarda ve ne zaman vurulduğuna dair detay paylaşmayan Pruden, bu verilerin özellikle İsrail'in Gazze'deki operasyonlarıyla ilgili olduğunu söyledi.

IDF'nin drone'ları gördüğü an çok hızlı harekete geçtiğini belirten donanma yetkilisi, "İsrail, Gazze'de ön cephede çatışırken küçük bir drone görüyor. Bunun kime ait olduğunu hemen tespit edemiyorlar. Bu durumda ne yapabilirler? Drone'u vurup düşürüyorlar" dedi.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Jerusalem Post, The War Zone


Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
TT

Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)

İsrail, Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdikten sonra Refah'taki operasyonunu genişleterek ABD'yi kızdıracak bir hamle yaptı.

İsrail ordusu dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, güçlerinin Refah'ın doğusunda Hamas militanlarına karşı yoğun faaliyetlerini sürdürdüğünü, tünellerin bulunduğunu ve 20 militanın öldürüldüğünü kaydetti. Bir askeri sözcü hava kuvvetlerinin Gazze Şeridi'ne 100'den fazla saldırı düzenlediğini duyurdu. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, savaşçılarının Refah'ın doğusunda şiddetli çatışmalara girdiğini doğruladı.

Filistin Yönetimi dün, salı günü işgal güçleri tarafından ele geçirilen Refah Sınır Kapısı üzerindeki herhangi bir vesayet biçimini reddetti. Diğer yandan İsrail'in sınır kapısını daha sonraki bir aşamada özel bir ABD güvenlik şirketine devretme niyetinde olduğuna dair haberlerin ardından Filistinli gruplar, buradaki herhangi bir güce işgalci güç muamelesi yapma tehdidinde bulundu.

Bu arada İsrail, İsrail ordusunun Refah sınırındaki hareketlerinden endişe duyan Mısır'a güvence mesajı gönderdi. İsrail Başbakanlık sözcüsü Ofir Gendelman dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Mısır sınırı yakınlarında askeri operasyon yürütmenin hassasiyetinin farkında olduğunu belirterek, operasyonun iki taraf arasındaki barış anlaşmasını ihlal etmediğini vurguladı. Gendelman ayrıca, Refah operasyonunun ‘sınırlı’ olduğuna dair daha önce verilen güvenceleri de yineledi.

Ancak Refah saldırısı ABD'nin öfkesine yol açtı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Senato'da yaptığı konuşmada, “Başından beri İsrail'in Refah'ta, bu savaşın çevresindeki sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda çok net olduk” ifadesini kullandı. Austin ayrıca, İsrail'e ‘yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatının’ dondurulduğunu da doğruladı.

Diğer yandan Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, Gazze’deki Şifa Tıp Kompleksi yerleşkesinde bir toplu mezar bulunduğunu ve 49 cesedin çıkarıldığını duyurdu.


İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail dün (Çarşamba) Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit etti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Lübnan sınırındaki bir askeri üssü ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “İsrail ordusunun Hizbullah'ı temas hatlarından uzak mesafelere ittiğini” belirterek, “Bu yok olduğu anlamına gelmiyor ama artık orada (temas hatlarında) değil” dedi.

Kuvvetlerinin “savaşa girmeden bir duruma ulaşmaya çalıştığını” ifade eden Gallant, “Ancak bu (savaş) son çare ise buna başvuracağız. Çünkü sonuçta vatandaşlarla aramızdaki sözleşmeye karşı bir yükümlülüğümüz var. Çok büyük ve çok ağır yangın sistemlerimiz var. İhtiyaç duyulması halinde bunları devreye sokacağımızdan emin olabilirsiniz. Bu yaz sıcak geçebilir” şeklinde konuştu.

Gallant’ın Ras en-Nakura'dan Hermon Dağı'na (Şeyh Dağı) kadar Lübnan'la olan cephe hattından sorumlu olan Kuzey Komutanlığı'na bağlı 91’inci Tümen karargahından yaptığı açıklamadan kısa bir süre sonra Hizbullah, askeri karargâhı ağır tip Burkan füzesiyle hedef aldığını duyurdu. Bu açıklamayı, Hizbullah'ın beş sınır kasabasında İsrail güçleri için geçici karargâh haline gelen evlerin hedef alındığını duyurduğu diğer açıklamalar izledi.

Diğer yandan İsrail, Güney Lübnan'a yönelik bombardımanında sığınak patlatıcı bombalar kullandı. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Hizbullah'a ait 20'den fazla askeri hedefin vurulduğunu, hedefler arasında askeri binalar ve askeri altyapının da bulunduğunu belirtti.

Bu arada Şarku’l Avsat'a konuşan siyasi kaynaklar, kuzey cephesindeki durumun kontrolsüz bir şekilde kötüleştiğine dair Batı'dan gelen uyarıları ve Netanyahu'nun Hizbullah'la çatışmayı daha önce görülmemiş bir şekilde tırmandıracağı yönündeki uyarıları hafife almadan, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararını uygulamakta acele ederek İsrail'in savaşı genişletmesini engellemek için ABD ve Fransa'nın çabalarına karşı itidalli ve esnek davranılması gerektiğini belirttiler.


Putin, devasa bir askerî geçit töreni ile İkinci Dünya Savaşı zaferini anıyor

Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
TT

Putin, devasa bir askerî geçit töreni ile İkinci Dünya Savaşı zaferini anıyor

Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)

Rusya, Sovyetler Birliği'nin 1945 yılında Adolf Hitler Almanya'sına karşı kazandığı zaferi bugün (Perşembe) Ukrayna'da savaşın başlamasından bu yana üçüncü kez düzenlenecek geleneksel askerî geçit töreniyle anacak.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kızıl Meydan'da yapacağı konuşmada, ülkesinin komşu Ukrayna'yı işgalini gerekçelendirmesi bekleniyor.

Basında çıkan haberlere göre geçit törenine katılacak 9 bin kişi arasında son aylarda Ukrayna'da savaşan askerler de yer alacak. Alman haber ajansı DPA ise törenlerde son iki yılda iptal edilen hava gösterisinin de yapılacağını belirtti.

Önceki yıllarda olduğu gibi Batılı devlet başkanları ve başbakanlardan askerî geçit töreni ve büyük silah gösterisine katılım olmayacak.

Kremlin'den yapılan açıklamaya göre eski Sovyet cumhuriyetleri Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın yanı sıra Küba, Laos ve Gine-Bissau devlet başkanlarının törene katılması bekleniyor.

Rusya'nın birçok bölgesinde İkinci Dünya Savaşı zafer törenleri güvenlik gerekçesiyle iptal edildi. Örneğin, Ukrayna sınırında bulunan ve sık sık ateş altında kalan Bryansk ve Kursk bölgelerinde büyük kutlamalar yapılmayacak.  

Zafer Geçit Töreninin ardından İkinci Dünya Savaşı gazilerinin büyük portrelerinin sokaklarda taşındığı geleneksel "Ölümsüz Alay" yürüyüşü de Rusya genelinde iptal edildi.


Ukrayna saldırısının ardından Rusya'nın Krasnodar kentindeki bir petrol rafinerisinde yangın çıktı

İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna saldırısının ardından Rusya'nın Krasnodar kentindeki bir petrol rafinerisinde yangın çıktı

İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)

Rusya'nın Krasnodar bölgesindeki Kriz Yönetimi’nden bu sabah (Perşembe) yapılan açıklamada, Ukrayna tarafından başlatılan insansız hava aracı saldırısının bölgedeki bir rafineride yangına ve çok sayıda petrol tankının hasar görmesine yol açtığı belirtildi.

Kriz Yönetimi’nin Telegram üzerinden yaptığı açıklamaya göre yaklaşık altı insansız hava aracı imha edildi, ancak enkaz Yurovka köyü yakınlarındaki rafinerinin üzerine düşerek yangına yol açtı.

Rus yönetimi yangında "birkaç tankın hasar gördüğü" bilgisini paylaştı.