Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan: Ülkelerle bağlantı kurduğunuzda barışın tesisine olumlu etkileri oluyor

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, "Diğer ülkelerle bağlantı kurduğunuzda sadece ekonominize katkı sağlamıyorsunuz, aynı zamanda barışın tesis edilmesi anlamında da olumlu etkileri oluyor. Biz, bunu bölgemizde yaşayarak gördük." dedi.

AA
AA
TT

Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan: Ülkelerle bağlantı kurduğunuzda barışın tesisine olumlu etkileri oluyor

AA
AA

Antalya Diplomasi Forumu'nda düzenlenen "Uluslararası Ticaret, Bağlantısallık ve Karşılıklı Bağımlılık" başlıklı "ADF Round"da uluslararası ticarette bağlantısallık ve birbirine bağımlılık konuşuldu.

Anadolu Ajansının (AA) "Global İletişim Ortağı" olduğu, Belek Turizm Bölgesi'ndeki NEST Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu 2024'te moderatörlüğünü gazeteci Melinda Nucifora’nın üstlendiği "ADF Round"a Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Cibuti Dışişleri Bakanı Mahmud Ali Yusuf, Ruanda Dışişleri Bakanı Vincent Biruta, Macaristan Ulusal Ekonomi Bakanı Marton Nagy, Türk Yatırım Fonu Başkanı Baghdad Amreyev, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü Genel Direktörü Daren Tang, Avrupa Birliği Körfez Bölgesi Özel Temsilcisi Luigi Di Maio, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Almanya Dış Ticaret ve Ekonomik Kalkınma Birliği (BWA) Yönetim Kurulu Başkanı Michael Schumann ve Hepsiburada Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Doğan Boyner katıldı.

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Hüseyin, Irak'ın da diğer ülkelerde olduğu gibi dünyanın geri kalanına bağlantılı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Irak, aynı zamanda pek çok savaş nedeniyle izole kalmış bir ülke. 2005’ten itibaren Irak'ı çeşitli düzeylerde, özellikle diplomatik ve ekonomik bağlar açısından dünyanın geri kalanıyla daha irtibatlı hale getirmeye çalışmaya başladık. Hala ekonomimizi düzlüğe çıkarmaya çalışıyoruz çünkü ekonomimiz bu savaşlar nedeniyle mahvolmuş durumdaydı. Yaptırımların da etkisi vardı. O yüzden de yeniden yapılanma sürecinde ekonomimiz teknolojiden ve inovasyondan yararlanmak durumundaydı."

Kovid-19 döneminde ve Rusya-Ukrayna Savaşı'yla petrol fiyatlarında yaşanan düşüşten de oldukça etkilendiklerini anlatan Hüseyin, "Diğer ülkelerle irtibatımız da bundan büyük darbe aldı ve ülkenin ekonomisinin güvence altına alınması konusunda sorunlar yaşadık çünkü büyük oranda petrole bağlı bir ülkeyiz. Ekonomisi petrole bağlı olan bir ülkeyiz." diye konuştu.

Hüseyin, şu anda bunu çeşitlendirmeye çalıştıklarını belirterek, "Yakında sadece petrol değil doğal gaz ülkesi haline de geleceğimizi düşünüyoruz. Bunu yapabilmemiz için de tabii ki diğer ülkelerle bağlantımızın olması gerekiyor. Sonuç olarak her ülkenin dış dünyayla bağlantılı olması gerekiyor fakat bizler komşu ülkelerimize büyük oranda bağımlı durumdayız." ifadelerini kullandı.

"Ermenistan, denize kıyısı olmayan bir ülke"

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, uluslararası ticaret için insanların birbirleriyle irtibatının artması gerektiğini, kültür olarak birbirine yakınlaşılması gerektiğini vurgulayarak, "Ermenistan, denize kıyısı olmayan bir ülke, o yüzden de Ermeniler olarak uluslararası ticaretin tabii ki bir parçası olmamız gerektiğinin elzem olduğunu biliyoruz. Sadece denize kıyısı olmayan bir ülke değiliz, aynı zamanda sadece iki sınırımız açık yani diğer iki komşumuzla sınırlarımız 30 yılı aşkın süredir kapalı durumda." şeklinde konuştu.

Sınır kapılarının açılmasının sadece ekonomik açıdan değil siyasi açıdan da faydalı olacağının altını çizen Mirzoyan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Diğer ülkelerle bağlantı kurduğunuzda sadece ekonominize katkı sağlamıyorsunuz, birbirinize bağımlı hale gelme imkanı da sağlıyor ve bunun barışın tesis edilmesi anlamında da olumlu etkileri oluyor. Biz, bunu bölgemizde yaşayarak gördük, o yüzden de geçiş noktalarının açılması, ticaretin kolaylaştırılması anlamında çeşitli inisiyatifler aldık ve bunun da barışa katkısının olduğunu gördük."

"Sahra Altı ülkelerde çok kırılgan ekonomisi olanlar var"

Cibuti Dışişleri Bakanı Yusuf, Afrika'nın bu konularda bazen eğilimin farklı ilerlediği bir kıta olabildiğinin altını çizerek, şunları söyledi:

"Şu anda Kızıldeniz'de olanlarla ilgili şunu söyleyebilirim, buradaki deniz trafiği oldukça fazla ve Avrupa'nın dış ticaretinin yüzde 40’ı buradan geçiyor. Kasımda buna yönelik sorunlar ortaya çıktığında ve trafik aksamaya başladığında ilk haftanın etkileri inanılmaz oldu. Buradan geçen gemilerin yüzde 50’si artık geçemez oldu o dönemde ve ticaret hacminin yüzde 40’ı bu işten etkilendi."

Farklı yöntemlerden yararlanılarak bu tür sorunlara karşı dayanıklı hale gelmenin önemini vurgulayan Yusuf, şunları kaydetti:

"Jeopolitik gerilimlerin küresel ekonomiye etkilerinin olduğunu görüyoruz. Sahra Altı ülkelerde çok kırılgan ekonomisi olanlar var. O yüzden de ulaşım maliyetlerinin bu şekilde artmasının çok önemli sonuçları beraberinde getirebileceği ülkeler var. Aden Körfezi'nde, Kızıldeniz’de ve Süveyş Kanalı’ndaki bu tür aksaklıklar, küresel büyüme oranlarına da yansıyacaktır. Bu tür konulara yönelik yenilikçi çözümler bulunması lazım. Yemen’i bombalamak, bu anlamda bir çözüm değil kesinlikle."

"Artık ülkeler izole bir şekilde mevcudiyetlerini sürdüremiyor"

Ruanda Dışişleri Bakanı Biruta, küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve ekonomik entegrasyonun kolektif geleceği şekillendiren faktörler olduğunu belirterek, "Uluslararası ticaret, aslında dünya ekonomisine can veren bir şey. Mal, hizmet ve fikirlerin sınırları aşarak ticareti hem yenilikçiliği hem de küresel anlamda refahı teşvik ediyor. Uluslararası ticaretin kalbinde de tabii ki bağlılık var." değerlendirmesinde bulundu.

Dijitalleşen dünyanın dijital olarak da anında iletişim kurabilme ve kıtalar arasında doğrudan hızlı şekilde bilgi alışverişi anlamına geldiğini anlatan Biruta, "Tabii bağlılık, birbirine bağımlılığı da yanında getiriyor. Artık ülkeler, izole şekilde mevcudiyetlerini sürdüremiyor." dedi.

"Devletlerin teşvik etmesi gerekiyor"

Macaristan Ulusal Ekonomi Bakanı Nagy, Batı dünyası ve Avrupa Birliği'nin (AB) daha önce ticaret ve rekabet anlamında üstünlüğe sahip olduğunu kaydederek, "Fakat şu anda özellikle Avrupa, bunu kaybetmiş durumda. Artık bu yeni sektörlerde bayağı geride kaldık. Mesela 5G, robotik, yapay zeka, elektrikli araçlar vesaire gibi birçok sektörde gerideyiz." ifadelerini kullandı.

Gelecek 5 yılda ABD ve Çin'in, Avrupa'ya kıyasla gayrisafi milli hasılalarının yüzde 20 daha fazlasını bu teknolojilere ayıracağını belirten Nagy, bunun "Avrupa için intihar" demek olduğunu söyledi.

Nagy, teknolojik yatırımların çok pahalı olduğunu dile getirerek, "Devletlerin bunu teşvik etmesi gerekiyor çünkü hem tüketici hem de üretici için bunlar çok pahalı. Bir süre sonra bunun faydalarını görmeye başlayacağız." dedi.

"İnsanlara destek olmamız ve yaratıcılığı desteklememiz gerekiyor"

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü Genel Direktörü Tang, fikri mülkiyetin inovasyon, teknoloji, dijitalleşme ve girişimciliği hızlandırdığını belirterek, "Şirketler ve ülkeler yenilikler yaptıkça ve dijitalleştikçe değer yaratmada patentler, ticari markalar, markalar, tasarımlar, teknik bilgi ve veriler gibi maddi olmayan varlıklara doğru dramatik bir geçiş görüyoruz. Bugün küresel şirketlerin elinde yaklaşık 70 trilyon dolar değerinde soyut varlıkları var." dedi.

Fikri mülkiyet başvurularında ciddi bir coğrafi değişimin söz konusu olduğunu vurgulayan Tang, "Türkiye fikri mülkiyet başvuruları, şu anda dünyanın 3. en büyük tasarım başvuru sahibi ve 4. en büyük ticari marka başvuru sahibi konumunda. Yani fikri mülkiyet, sadece Avrupa ve Kuzey Amerika gibi geleneksel güç odaklarından değil Latin Amerika gibi, Asya gibi ülkelerden geliyor." ifadelerini kullandı.

Tang, yeni kurulan şirketlerin, KOBİlerin ve gençlerin desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu çelişkili ve çatışmalı dünyada insanların daha önce olduğundan çok daha fazla bir arada olmaya ihtiyacı var. Şimdi bir şeyler icat ettiğiniz zaman bunu belki bireysel olarak yapıyorsunuz ama bundan para kazanmak istediğinizde başka insanlara ihtiyacınız oluyor. Bu anlamda bizlerin de insanlara destek olmamız ve yaratıcılığı desteklememiz gerekiyor."

"Çok taraflı ilişkilere odaklanmamız gerekiyor"

AB Körfez Bölgesi Özel Temsilcisi Di Maio, artık dünyada iki tip dinamiğin olduğunu belirterek, "Bunlardan biri beklenmedik olaylar. Ukrayna'da olanlar gibi, Kovid-19 gibi. Şimdi de Gazze çatışması var. İkinci dinamik ise ikili bir dönüşüm, dijital ve teknolojik dönüşüm. Şimdi bu iki şey Avrupa'da ham madde ihtiyacını artırıyor, artık 2030'da ham madde ihtiyacımız 4 katına çıkmış olacak." diye konuştu.

Karar verme mekanizmalarının artık değişmesi gerektiğini söyleyen Di Maio, "İki kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geldiğimiz bu dönemde çok taraflı ilişkilere odaklanmamız gerekiyor." dedi.

"Ekonomi ve ticari anlaşmalar da ittifaklarda değişikliklere neden olabilir"

Türk Yatırım Fonu Başkanı Amreyev, bağlantısallık ve birbirine bağımlılığın, küresel hale gelmiş dünyanın elzem bir unsuru olduğunun altını çizdi.

Belirsizliğin oluştuğu ortamda ülkelerin birbiriyle işbirliği yapmaları gerektiğini belirten Amreyev, şöyle devam etti:

"Çünkü bunlar ortak sorunlar fakat buna kim öncü olacak? Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlarda kimler öncülük edecek? Çünkü çok taraflı mekanizmalar söz konusu. Küresel kurumlar, bu sorunlarla yeterli şekilde baş edemiyor. O yüzden de ülkeler arasındaki gerginliklerin artması sonucunda bunun örneklerini görüyoruz."

Amreyev, dünyada bu yıl 64 ülkede seçim olacağını anlatarak, "Bunlar da çeşitli belirsizliklere yol açabilir. Bunlar, küresel piyasalara etki edebilir ve burada değişiklikler olması, ekonomi ve ticari anlaşmalar da ittifaklarda değişikliklere neden olabilir, küresel olarak yapılan işbirliklerine olumsuz etki de edebilir." ifadelerini kullandı.

"Ticaret, en büyük barış kaynağıdır"

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, 1996'da Gümrük Birliği'ne geçişin, Türkiye'yi pozitif etkilediğini söyleyerek, "Bu, esasında şunu göstermektedir: Ticaret zenginleştirir, korumacılık fakirleştirir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin istikrarlı ve refah için ticaretin daha serbest olması şart. Dünyaya entegre olmuş, iş yapma ortamını iyileştirmiş ülkeler, hem daha zengin hem daha huzurlu olacaktır." diye konuştu.

İki büyük dünya savaşını çıkaran Avrupa ülkelerinin birbirlerine artık düşman olarak değil ticaret partneri gözüyle baktığını dile getiren Hisarcıklıoğlu, "Kurdukları bu ekonomik birlik sayesinde tarihte ilk defa Batı Avrupa, 80 senedir kendi bölgesinde savaş görmüyor çünkü ticaret, en büyük barış kaynağıdır. Ticaret yapan savaşı konuşmaz, birbirine kötü bakmaz." değerlendirmesinde bulundu.

"Vize işlemlerinin kolaylaştırılması, önemli gündem maddelerinden biri haline getirilmeli"

Almanya Dış Ticaret ve Ekonomik Kalkınma Birliği (BWA) Yönetim Kurulu Başkanı Schumann da böyle bir dönemde barışın en büyük öncelik olması gerektiğine dikkati çekerek, "Çünkü yalnızca çatışmaların önlenmesi, bizi ticaretin artırılması gibi bir yola götürecektir. O yüzden de bu tür sorunlardan kurtulup düzlüğe kavuştuğumuzda da ticaretin kolay hale gelebileceğinden bahsedebileceğiz." diye konuştu.

Sınır geçişlerinin ve vize işlemlerinin kolaylaştırılmasının ticaretteki yavaşlamanın önüne geçme imkanı sağlayacağını belirten Schumann, şu ifadeleri kullandı:

"Vizelerin kaldırılması konusunda özellikle de iş insanları, yatırımcılar ve akademisyenlerin Almanya'ya gelmesi, daha da kolay hale getirilmeli çünkü Almanya'nın ekonomik olarak büyümesi, milyonlarca Türk'ün katkısı olmadan mümkün olamazdı. Bugün hala Türk girişimciler ve Türk iş insanları, Almanya'da değer yaratılmasına büyük katkı sağlıyor. Vize işlemlerinin kolaylaştırılması, bu anlamda önemli gündem maddelerinden biri haline getirilmeli."

"Jeopolitik, teknolojik yeniliklerin bazen önüne geçebiliyor"

Hepsiburada Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Boyner de yeni dünyada ticaretten bahsederken geleneksel mal ve hizmet ticaretinden daha ziyade yazılım, veri ve teknolojik hizmetler ticaretinden söz etmek gerektiğini vurguladı.

Teknolojinin birçok sorunu çözebileceğini dile getiren Doğan Boyner, şunları kaydetti:

"Jeopolitik, teknolojik yeniliklerin bazen önüne geçebiliyor. Sonuçta teknolojinin ilerlettiği bir küresel büyüme çerçevesinde sürdürülebilir olması ve bütün uluslara fayda sağlayabilmesi için Amerika-Çin blokunun ötesinde bir şey gerekiyor ve ulusların kendi teknolojik stratejilerinin olması gerekiyor, kendi yeniliklerini yapmaları gerekiyor ve işbirliği yapması gerekiyor."



Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmak

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
TT

Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmak

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)

2015 yılının eylül ayında Beyaz Saray'da İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ile eski ABD Başkanı Barack Obama arasında düzenlenen Suudi Arabistan-ABD zirvesinde, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 21. yüzyılda iki ülke arasındaki stratejik ilişkiye dair Suudi Arabistan'ın vizyonunu içeren bir brifing sundu.

O dönemde genç prens, 80 yılı aşkın bir süredir birçok aşama ve gelişmeden geçen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri için yeni bir vizyona sahip gibi görünüyordu ve bu ilişkilerin gelecekteki seyrini yeniden şekillendirme konusunda kararlıydı.

Görsel kaldırıldı.
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz, Eylül 2015’te Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama ile görüşürken (SPA)

Amerikan başkanlığı sonraki on yıl boyunca Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında değişti. En önemli dönüm noktası, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Mart 2017’de Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump ile yaptığı ilk görüşme oldu. Bu görüşme, Trump’ın görevdeki ilk dönemi sırasında Riyad’ı ilk yurt dışı durağı olarak seçmesine yol açtı.

Trump, Mayıs 2017’deki tarihi Riyad ziyaretinde Arap ve İslam dünyasının liderlerine hitap eden bir konuşma yaptı; konuşmasında Ortadoğu’daki terör ve çatışmalar gibi meseleleri vurguladı. Bu ziyaret sırasında Kral Selman bin Abdulaziz, Trump ile iki ülkenin ortak stratejik vizyon bildirisini imzaladı.

Ocak 2020’de Joe Biden başkan olarak göreve başladı ve en yakın ortağıyla ilişkiyi sınırlayacağına dair söz verdi.

Ancak bu söz tutulmadı. Zira Rusya-Ukrayna krizi ve küresel sahnedeki diğer gelişmeler ışığında Suudi Arabistan-ABD ortaklığının önemi fark edildi. Biden, Temmuz 2022’de Cidde’ye gelerek Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.

Görsel kaldırıldı.
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Temmuz 2022'de Riyad'da dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile görüştü. (Reuters)

Suudi yetkililer, ABD ile ilişkilerin istikrarlı olduğunu ve Beyaz Saray'daki yönetim değişikliklerinden etkilenmediğini her zaman vurguladı.

Aynı on yıl boyunca Suudiler, kapasitelerini geliştirmeye, potansiyellerini artırmaya, vizyon hedeflerine ulaşmaya ve küresel konumlarını güçlendirmeye devam ettiler.

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerindeki değişimler, Çin'in Washington'un stratejik rakibi olarak yükselişi ve ekonomik ağırlık merkezinin Asya'ya kayması gibi dünyanın tanık olduğu köklü değişikliklerden bağımsız değil. Ukrayna'daki savaş, enerji güvenliğinin ve pazarlarını istikrara kavuşturabilen ülkelerin önemini daha da artırdı.

ABD'nin Ortadoğu'ya müdahalesi de diğer öncelikler lehine azaldı; bu da Riyad'ın siyasi yumuşamadan ekonomik ortaklıklara ve bölgesel güvenliğe yönelik yeni yaklaşımların formülasyonuna kadar etkili bölgesel girişimlere öncülük etmesinin önünü açtı.

Aynı zamanda, teknoloji ve yapay zekâ küresel ekonominin temel itici güçleri olarak ortaya çıktı ve yatırım ve teknoloji ortaklıklarını Washington'un hesaplamalarında daha merkezi bir konuma getirdi.

Bu değişiklikler, Riyad ile Washington arasındaki ilişkiyi, durumsal ihtiyaçlara dayalı bir ilişkiden, eşitlik, ortak çıkarlar ve geleceği şekillendirme üzerine kurulu bir ilişkiye dönüştürdü.

Amerikan başkanlığını ikinci kez devraldıktan sonra, Başkan Donald Trump Mayıs 2025’te tekrar Riyad’ı ziyaret etti ve uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmada terör ve savaşlardan söz etmedi; aksine bölgenin parlak geleceği ve Kral Selman ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde gerçekleşen büyük ve olağanüstü dönüşüm üzerinde durdu. Riyad’da Suriye yetkilileri de hazır bulundu, Suudi Arabistan’ın talebiyle yaptırımlar konusu kapatıldı ve Başkan Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’yla görüştü.

Konuşması sırasında Başkan Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a “Geceleri uyuyabiliyor musun?” diye sordu ve ardından Muhammed bin Selman’ın ‘işleri nasıl daha iyi hale getirebileceğini düşünerek bütün gece uykusuz kaldığını’ söyledi. “Suudi Arabistan’ın başarıları dışarıdan gelmedi, aksine liderleri ve halkının devletlerini geliştirme, vizyonlarını ilerletme ve kendi yollarıyla geleceklerini inşa etme kararlılığı sayesinde elde edildi” diyen Trump, bunu ‘Arap tarzında modern bir mucize’ olarak tanımladı.

Görsel kaldırıldı.
2025 yılının mayıs ayında Riyad'da düzenlenen Suudi Arabistan – ABD – Suriye üçlü toplantısından (SPA)

Bu konuşma bizi, Amerikan Life dergisinin 1943 yılının mart ayında Kral Abdulaziz ile yaptığı röportaja geri götürüyor. Röportajda Kral, ‘asla uyumayan gözlerle krallığının dizginlerini elinde tutan’ bir adam olarak tanımlanıyor. Dünün birleştirici büyükbaba hakkındaki konuşmaları, bugünün başarılı torun hakkındaki konuşmalarına benziyor.

Tüm bu bağlamlar ve bölgenin tanık olduğu dönüşümler ışığında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Washington ziyareti, Başkan Trump ile görüşmesi ve bu görüşmeden çıkması beklenen anlaşmalar devreye giriyor. Ziyaretle ilgili manşetleri siyasi ve güvenlik konuları domine etse de, ekonomi ve yatırım konuları da gündemde olacak. Belki de en anlamlı tanım, Başkan Trump'ın bunun sadece bir toplantı değil, Suudi Arabistan ve genç prense bir övgü olduğunu belirten yorumudur.

Medya raporları ile bazı Amerikan siyasetçilere atfedilen sızıntılar ve açıklamalar hâlâ ABD himayesinde bir Suudi normalleşmesine bahis açıyor; ancak tüm baskılara ve girişimlere rağmen Suudi duruşu Filistin konusunda kararlı kalacaktır. Suudi Arabistan’ın en önemli ortağı olan ABD ile çıkarları -ki ABD’nin İsrail’i desteklemesi siyasi bir ilke olarak kabul edilir- hiçbir zaman Suudi Arabistan’ın Filistin’i destekleme konusundaki köklü siyasi ilkesi önüne geçmemiştir. Suudi dış politikası, 1967 sınırları üzerinde bağımsız bir devlet kurulmasını içeren kapsamlı bir çözüm sağlanmadan normalleşmeye gitmemek yönünde devam etmektedir.

İsrail’in katliam makineleri Gazze’de ne yaptıysa yaptı ve Filistin meselesini tasfiye etmeye çalıştı; ancak Kral Selman ve Veliaht Prens liderliğindeki Suudi çabaları, yalnızca ateşkes sağlamakla sınırlı kalmadı. İki devletli çözüm çabasında tarihi bir atılım gerçekleştirildi; ‘zorunlu çözüm’ ilan edildi ve Filistin, Balfour Vaadi’ni (Balfour Deklarasyonu) veren devlet başta olmak üzere birçok etkili ülkeden ve Birleşmiş Milletler’in (BM) bölünme kararının alındığı kürsüden tanınma hakkı kazandı. Aynı zamanda Suudi diplomatik mücadelesi, uzun yıllar boyunca Filistin hakkını savunmak yönünde devam etti.

ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Filistin devletinin kurulmasını dayatma çabaları ve nükleer cephaneliğe sahip Pakistan ile ortak savunma anlaşması imzalaması gibi girişimlerine rağmen, Başkan Trump, Suudi Arabistan’a, liderliğine ve özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a birçok kez takdirini ifade etti. Çünkü güçlü ve net ilkelere sahip bir dost, bazı konularda görüşler farklı olsa bile saygıyı zorunlu kılar. Amerikan deneyimi yalnızca güçlüleri kutlar; miras veya sloganlarla değil, elde edilen başarılarla güçlü olanları…

İki ülke arasındaki olağanüstü görüşme sırasında hangi tür anlaşmalar yapılır veya hangi sonuçlar elde edilirse edilsin, kesin olan şudur ki bu sonuçlar stratejik ortaklığı pekiştirecektir. Gözlemciler, Washington’daki toplantıların bölge için güvenlik ve refah ile stratejik ilişkilerin geleceğine dair bir vizyon oluşturacağını ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın zekâsıyla, ‘brifingden başarıya’ dönüşen süreçle bu stratejik ilişkileri şekillendireceğini öngörüyor.


Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatması

Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
TT

Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatması

Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)

Sagir el-Hidri

Mali’de terör örgütü El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin (CNIM) üyelerinin başkent Bamako'yu kuşatmasıyla ülkedeki durumun daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde kötüye gitmesinin ardından Rusya'nın Afrika'daki müttefikleri, Moskova'nın kendilerine verdiği desteğin azalması konusundaki tutumuna ilişkin belirsizlikten duydukları endişeyi dile getirdiler.

Rusya, Mali'nin geçici Cumhurbaşkanı Assimi Goita'nın Afrika'daki en önemli müttefiklerinden biri olmasına rağmen, Bamako krizine ilişkin henüz bir yorumda bulunmadı. Bu arada CNIM, Rus güçleri ve Mali ordusundan oluşan Afrika Kolordusu'nun toplanma yerlerini hedef aldığını duyurdu.

Daha önce de Rusya'nın müttefiklerini terk edeceği veya onlara önemli destek sağlamaktan kaçınacağına dair endişeler artmıştı. Eski Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in rejiminin düşüşü, Rusya’nın Afrika’daki müttefiklerinin dikkatini çeken önemli bir gelişmeydi.

Şüpheli sakinlik

Rusya, Afrika'da son yıllarda Batı ile ittifak halindeki rejimleri deviren askeri darbelerden sonra, özellikle Sahel bölgesinde önemli bir popülerlik kazanmış, bu da Moskova'nın bölgede askeri ve güvenlik alanlarında yer edinmesinin önünü açmıştı.

zxscd
Mali ordusunun Moskova'nın tepki vermede yavaş kalması karşısında çöküşünün ardından, Mali’nin Rusya ile ittifak kurma isteği azalmaya başladı (AFP)

Uluslararası ilişkiler uzmanı siyaset araştırmacısı Nizar Makni’ye göre Rusya'nın Mali'deki duruma ilişkin şüpheli sakinliğini açıklayan üç faktör var. Bunlardan birincisi, Rusya Ukrayna cephesiyle meşgul olduğundan Moskova, hazinesini, itibarını ve insan gücü rezervlerini tüketen bir savaş yürütüyor. Mali'ye doğrudan askeri müdahale, Rusya'nın karşılayamayacağı ikincil bir yük yaratabilir. İkincisi, Rusya kendisini işgal gücü değil, özel güvenlik sağlayıcısı olarak sunuyor ve bu model, başkentlerin beka savunmasını içermeyen danışman gönderme, eğitim ve özel operasyonlara dayanıyor. Eğer Bamako düşerse, bu modelin sınırlarını ortaya çıkaracak. Dolayısıyla Rusya çelişkili bir durumun ortaya çıkmaması için sessiz kalıyor.

Üçüncüsü, Moskova, geçici Cumhurbaşkanı Goita'nın talihsizliklerine rağmen Sahel bölgesindeki en iyi kozu olmaya devam ettiğine ve onu kaybetmenin çok pahalıya mal olacağına inanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Makni yaptığı değerlendirmede de vurguladığı üzere başarısız olduğunu kamuoyuna açıklaması Moskova için daha da pahalıya patlayacak. Bu durum, bazı başkentlerin, özellikle de Moskova'nın Batılı güçlere karşı halihazırdaki bir alternatif olduğuna inananların, tutumlarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.

Stratejik değişim

Rus siyasi analist Dmitry Bridge, Rusya'nın Assimi Goita yönetimini kurtarmak için sessiz kalması ve harekete geçmemesinin, yalnızca Ukrayna cephesiyle meşgul olmasıyla açıklanamayacağını, bunun Moskova'nın Afrika kıtasındaki pozisyonunda ve müdahalesinin niteliğinde stratejik bir değişikliği yansıttığını, ülkenin buradaki önceliklerini ve güçlerini yeniden düzenlediğini söyledi.

cdvf
Putin, Ukrayna'daki savaşla meşgul olduğu gerekçesiyle müttefiki Mali’yi kurtarmak için harekete geçmiyor (AFP)

Moskova’nın şu anda gerçek bir ikilemle karşı karşıya olduğunu söyleyen Bridge, Rusya’nın Bamako'daki kuşatmayı kırmak ve Sahel bölgesindeki müdahalesini genişletmek için acele eder ve güç kullanırsa Ukrayna'da savaşla ve boğucu uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya olduğu ve bundan dolayı Afrika kıtasındaki müttefiklerinin koruyucusu rolünü oynayamadığı bir dönemde, geniş çöl bölgesinde uzun ve karmaşık bir yıpratma savaşına gireceğinin altını çizdi. Rus analist, Moskova'nın Afrika'daki başarısız olduğunu kabul etmek istemediğini ve açıkça kapsamlı bir müdahale çağrısında bulunmadığını, böylece kıtada olup bitenlere ilişkin olarak gri bir alana çekildiğini belirtti.

Alternatif olarak ABD hazır

Afrikalı gözlemciler ve siyasi çevreler son günlerde, Rusya'nın müttefiklerini kurtarmak için müdahale etmeyi reddetmesi nedeniyle, Rusya'ya alternatif arayışına girilebileceğini kamuoyuna açıkladılar. Bu durum, Mali'nin silahlı grupların eline geçme tehdidi altında olan tek ülke olmaması ve Burkina Faso rejiminin topraklarının yaklaşık yüzde 71'ini bu tür gruplara kaptırması nedeniyle özellikle geçerli.

Alternatifler aramanın cazip bir fikir olduğunu söyleyen Nizar Makni, ancak bu cazibenin sahibini yutan türden bir cazibe olduğunu düşünüyor. Afrika ülkelerinin sorununun hiçbir zaman müttefiksiz kalmak olmadığını vurgulayan Makni’ye göre sorun tam tersine Moskova'dan Paris'e, Washington'dan Ankara ve Pekin'e kadar çok sayıda müttefiki olmasıydı. Herkes hizmetlerini sunuyor, ancak herkes de bunun karşılığını bekliyordu. Mali Dışişleri Bakanı ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı arasında kısa bir süre önce gerçekleşen ve sadece protokol detaylarından ibaret olmayan çok önemli bir görüşmenin gerçekleştiğini söyleyen Makni, “Böyle bir görüşme, dumanla dolu bir odada telefonu kaldırmak gibidir. Bu, durumun kamuoyuna açıklanandan daha ciddi olduğunu ve Rusya'nın sessizliğinin bir boşluğu doldurmak yerine bir güven krizi yarattığını dolaylı olarak kabul etmek anlamına gelir” yorumunda bulundu.

Bamako'dan iki farklı mesaj çıktığını belirten Makni, “Bunlardan ilki Washington'a yönelikti ve mesajda ‘Biz tamamen Rusya'nın etki alanı içinde değiliz ve başkent çökerse, bu çöküş tüm kıyı şeridini ateşe verecek ve bu da size zarar verir’ denildi. Daha açık bir ifadeyle, Mali ABD’ye kaosun yerel bir Afrika sorunu değil, sınırları aşan küresel bir baş ağrısı olduğunu hatırlattı” dedi. İkinci mesajın Moskova'ya yönelik olduğunu söyleyen Makni, “Bamako mesajında, ‘Sizin yokluğunuz, bizim başka alternatifimiz olmadığı anlamına gelmez’ denildi. Goita, Rusya'nın çaresiz görünmek istemediğini biliyor, ancak Moskova'nın Ukrayna ile yoğun şekilde meşgul olduğu bir dönemde yeni taburlar göndermeyeceğini de biliyor. Bundan dolayı Kremlin'e, gerekirse Washington'a arka kapı açabileceğinin sinyalini verdi” değerlendirmesinde bulundu. Moskova'nın stratejik kıskançlığının iyi bilindiğini, Batı Afrika'daki nüfuzunun ilk test alanı olan bu bölgeyi kaybetmek istemediğini, dolayısıyla önümüzdeki haftalarda Rusya ile Mali arasında hafif bir gerginlik yaşanabileceğini düşünen Makni’ye göre diğer yandan Amerikalılar, soğukkanlı ve gerçekçi oyuncular. Asker göndermeyecekler, Bamako'yu kurtarmayacaklar, ancak Rusya'nın boşluğunu izliyorlar ve bunu bir fırsat olarak görüyorlar.

Washington'ın, Rusya'nın Mali'deki güvenlik projesinin çöküşünün Burkina Faso, Nijer ve hatta Çad gibi Sahel bölgesi ülkelerinin Moskova'nın kucağına atılmadan önce iki kez düşünmelerine neden olacağını anlamasının önemli olduğunu vurgulayan Makni, “Dolayısıyla ABD-Mali yakınlaşması stratejik bir değişim değil, Bamako'nun Moskova'ya karşı duyduğu tedirginliğin başlangıcı” şeklinde konuştu.


ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni
TT

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'ye yönelik barış planını, özellikle de Gazze Şeridi'ne uluslararası bir güç konuşlandırılmasını desteklemek için ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan taslak kararının tam metni.

Güvenlik Konseyi içindeki müzakereler kapsamında birkaç kez revize edilen metin, İsrail ile Hamas arasında 10 Ekim'de ateşkesi sağlayan planı onaylıyor.

Karar taslağı, sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak ve Gazze Şeridi'ni silahsızlandırmak için İsrail, Mısır ve yeni eğitilen Filistin polisiyle iş birliği yapacak bir “uluslararası istikrar gücü” kurulmasına olanak tanıyor. Uluslararası istikrar gücü ayrıca “resmi olmayan silahlı örgütlerin kalıcı olarak silahsızlandırılması” üzerinde çalışacak, sivilleri koruyacak ve insani koridorlar oluşturacak.

Yine karar taslağı, Gazze’de teorik olarak Trump başkanlığında olacak ve görev süresi 2027 sonuna kadar devam edecek bir geçiş yönetimi organı olan “Barış Kurulu”nun kurulmasına da olanak sağlıyor.

Önceki taslaklardan farklı olarak, bu karar gelecekte kurulacak bir Filistin devleti olasılığından bahsediyor.

Karar taslağında Filistin Ulusal Otoritesi gerekli reformları uyguladığında ve Gazze'nin yeniden inşasına başlandığında, “Filistinliler için güvenilir bir kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma süreci için koşulların nihayet oluşabileceği” belirtiliyor. Bu madde İsrail tarafından sert bir şekilde karşılandı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı Karar taslağının ve Trump’ın Planı’nın tam metni şöyledir:

Güvenlik Konseyi, 29 Eylül 2025 tarihli ve (bu karara Ek 1 olarak eklenmiş) Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı memnuniyetle karşılamıştır. Bunu imzalayan, kabul eden veya onaylayan devletleri takdir etmektedir.

Ayrıca Trump’ın 13 Ekim 2025 tarihli tarihi Kalıcı Barış ve Refah Deklarasyonu'nu memnuniyetle karşılamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Gazze Şeridi'nde ateşkesi kolaylaştırmada oynadıkları yapıcı rolü takdir etmektedir.

Gazze Şeridi'ndeki durumun bölgesel barışı ve komşu devletlerin güvenliğini tehdit ettiğini kabul etmektedir.

Filistin meselesi de dahil olmak üzere Ortadoğu'daki durumla ilgili önceki Güvenlik Konseyi kararlarını hatırlatmaktadır.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır

1. Güvenlik Konseyi, Kapsamlı Planı onaylamakta, tarafların planı kabul ettiğini kabul etmekte ve tüm tarafları, ateşkesi iyi niyetle ve gecikmeden sürdürmek de dahil olmak üzere planı eksiksiz bir şekilde uygulamaya çağırmaktadır.

2. Uluslararası tüzel kişiliğe sahip geçiş yönetimi olacak bir “Barış Kurulu” kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Bu kurul, Kapsamlı Plan’a uygun olarak ve ilgili uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, Gazze'nin yeniden inşasına yönelik çerçeveyi geliştirecek ve finansmanı koordine edecektir. Kurul, Başkan Trump'ın 2020’de sunduğu barış planı ile Suudi-Fransız teklifi de dahil olmak üzere çeşitli tekliflerde yer aldığı gibi, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tatmin edici bir şekilde tamamlayana kadar görevini sürdürecektir. Reform programının uygulanması Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze üzerinde güvenli ve etkili bir kontrolü yeniden kazanmasını sağlayacaktır.

Filistin Ulusal Otoritesi’nin reform programını uygulaması ve Gazze'nin yeniden inşa sürecinde kaydedilen ilerlemenin ardından, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkı ve bir Filistin devletinin kurulması yönünde güvenilir bir yol geliştirmek için koşullar oluşabilir.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır.

3. Barış Kurulu ile iş birliği içinde insani yardımın tam olarak yeniden başlatılmasının ve ilgili uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak ve BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Kızılay da dahil olmak üzere iş birliği yapan kuruluşlar aracılığıyla Gazze Şeridi'ne ulaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, yardımların barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve silahlı örgütler tarafından yönlendirilmemesini sağlamayı da garanti etmektedir.

4. Barış Kurulu’na katılan üye devletlere ve Kurul'un kendisine şunları yapma yetkisi vermektedir:

(a) Aşağıdaki 7. fıkraya göre kurulacak kuvvetlerdeki personelin ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları da dahil olmak üzere, Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak.

(b) Gerektiğinde görevlerini yerine getirmek üzere uluslararası tüzel kişiliğe ve yürütme yetkilerine sahip operasyonel birimler kurmak. Bu görevlere şunlar dahildir:

  1. Arap Devletleri Birliği tarafından onaylanan, Gazze Şeridi'nde Filistinli teknokratlardan oluşan bağımsız ve apolitik bir komitenin denetlenmesi ve desteklenmesi de dahil olmak üzere, Gazze'de kamu hizmetlerini yönetmek ve günlük idareyi üstlenmek üzere bir geçiş yönetimi kurmak.

  2. Gazze'de yeniden inşa ve ekonomik toparlanma programlarını uygulamak.

  3. Gazze'de kamu hizmetlerini ve insani yardımı koordine etmek, desteklemek ve sunmak.

  4. Kapsamlı Plan’a uygun olarak, insanların Gazze'ye giriş ve çıkışlarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak.

  5. Kapsamlı Plan’ı desteklemek ve uygulamak için gerekli tüm ek görevleri yapmak.

  6. 4’üncü fıkrada belirtilen operasyonel birimlerin Barış Kurulu'nun yetki ve denetimi altında faaliyet göstereceği ve bağışçılardan, Kurul'un finansman mekanizmalarından ve hükümetlerden gelen gönüllü katkılarla finanse edileceği anlaşılmaktadır.

  7. Dünya Bankası ve diğer finans kuruluşları, bağışçıların yönetiminde özel bir güven fonunun kurulması da dahil olmak üzere, Gazze'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemek için gerekli finansmanı sağlamaya ve kolaylaştırmaya çağrılmaktadır.

Güvenlik Konseyi, Barış Kurulu ile iş birliği yapan üye devletlere, Kurul’un kendisine, Gazze'de, Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik bir komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi vermektedir. ISF, Mısır Arap Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yakın istişare içinde, katılımcı devletlerin kuvvetlerinden oluşacaktır ve uluslararası insancıl hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak görevini yerine getirmek için gerekli tüm araçları kullanacaktır.

ISF şunları yapacaktır:

• Mevcut anlaşmalarına halel getirmeksizin İsrail ve Mısır ile iş birliği yapmak.

• Eğitimli ve seçilmiş bir Filistin polis gücünü desteklemek.

• Sınır bölgelerini güvence altına almak.

• Gazze Şeridi'nin silahsızlandırılması, tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapının tamamen imha edilmesi ve yeniden inşa edilmesine izin verilmemesi yoluyla güvenlik ve istikrarı sağlamak.

• Devlet dışı silahlı örgütleri kalıcı olarak silahsızlandırmak.

• İnsani yardım operasyonları da dahil olmak üzere sivilleri korumak.

• Filistin polis gücünü eğitmek ve desteklemek.

• İnsani yardım koridorlarını güvence altına almak için ilgili devletlerle koordinasyon sağlamak.

• Kapsamlı Plan’ı desteklemek için gerekli tüm ilave görevleri yerine getirmek.

Barış Kurulu ve onunla iş birliği yapan üye devletler, Gazze'de Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurabilir

ISF kontrolü ve istikrarı sağladığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre Gazze’den çekilecektir. Gazze'nin yenilenen herhangi bir terör tehdidinden arındığı garanti edilene kadar çevre güvenlik varlığı sürdürülecektir.

ISF şu görevleri yerine getirecektir:

(a) Barış Kurulu'na Gazze'deki ateşkesin uygulanmasının denetlenmesinde yardımcı olmak ve Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak

(b) Barış Kurulu'nun stratejik yönlendirmesi altında ve gönüllü katkılar, Kurul'un ve hükümetlerin finansman mekanizmaları tarafından finanse edilecek şekilde faaliyet göstermek.

Barış Kurulu ve bu kararla yetkilendirilen uluslararası sivil ve güvenlik varlığının, Kurul’un gelecekteki icraatlarına tabi olmak üzere, 31 Aralık 2027 tarihine kadar varlığını sürdürmesine ve ISF’nin görev süresinin uzatılmasına yönelik herhangi bir kararın Mısır, İsrail ve diğer katılımcı üye devletlerle tam bir iş birliği ve koordinasyon içinde alınmasına karar verilmiştir.

Üye devletler ve uluslararası kuruluşlar, operasyonel birimlerine ve ISF'ye personel, ekipman ve mali kaynak sağlama fırsatlarını belirlemek, teknik yardım sağlamak ve çalışmalarını ve belgelerini tamamen tanımak için Barış Kurulu ile iş birliği yapmaya çağırılmaktadır.

Barış Kurulu'ndan, yukarıda kaydedilen ilerleme hakkında her altı ayda bir Güvenlik Konseyi'ne yazılı bir rapor sunması talep edilmektedir.

Bu konunun Güvenlik Konseyi’nin gözetimi altında kalmasına karar verilmiştir.

_______________________________________________________________________________________

Ek 1 – Başkan Donald J. Trump'ın Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı

1. Gazze, komşuları için hiçbir tehdit oluşturmayan, radikalizm ve terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

2. Gazze, yeterince acı çekmiş halkının yararına yeniden geliştirilecektir.

3. Tarafların bu öneri üzerinde mutabık kalmaları halinde savaş hemen sona erecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri rehinelerin iade işlemlerinin alt yapısını hazırlamak amacıyla üzerinde uzlaşılan sınırlara çekilecektir. Bu aşamada tüm askerî faaliyetler (hava ve topçu saldırıları dâhil) durdurlacak, cephe hatları dondurulmuş şekilde muhafaza edilecektir.

Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır

4. İsrail'in kamuoyuna açık bir şekilde anlaşmayı kabul ettiğini duyurmasından itibaren 72 saat içinde, hayatta olan ve olmayan tüm rehineler iade edilecektir.

5. Tüm rehinelerin serbest bırakılmasının ardından İsrail, müebbet hapis cezası almış 250 Filistinli tutukluya ek olarak, 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'de tutuklanan bin 700 tutukluyu serbest bırakacaktır. Bu kapsamda tutulan tüm kadın ve çocuklar da buna dahildir. Naaşı verilecek her İsrailli rehine karşılığında İsrail, 15 Gazzelinin cenazesini iade edecektir.

6. Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir arada yaşamayı ve silahlarını bırakmayı taahhüt eden Hamas üyelerine af tanınacaktır. Gazze'den ayrılmak isteyenlere ev sahibi ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacaktır.

7. Anlaşmanın kabul edilmesinin ardından Gazze'ye derhal yardım gönderilecektir. Yardım miktarları, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada belirtilen miktarlardan az olmamalıdır ve altyapının (su, elektrik, kanalizasyon), hastanelerin, fırınların yeniden işler hâle getirilmesini ve molozların temizlenip yolların açılmasını mümkün kılacak ekipmanların girişini kapsamaktadır.

8.Yardımlar, BM ve bağlı ajansları, Kızılay ve taraflar ile ilişkisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ve her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın Gazze’ye giriş yapacak ve dağıtılacaktır. Refah Sınır Kapısı’nın her iki yönde de açılması, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada uygulanan aynı mekanizmaya tabi olacaktır.

9. Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır. Komite, nitelikli Filistinliler ile uluslararası uzmanlardan oluşacaktır. Başkan Donald J. Trump başkanlığında, eski Başbakan Tony Blair de dahil olmak üzere diğer üyeler ve devlet başkanları tarafından yönetilecek “Barış Kurulu” adı verilen yeni bir uluslararası geçiş organının gözetiminde görev yapacaktır. Bu yapı, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tamamlayana kadar Gazze'nin yeniden inşası için çerçeveyi oluşturacak ve finansman sağlayacaktır.

Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkına ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir

10. Yeniden inşa ve kalkınmaya yönelik “Trump Ekonomik Planı”, Ortadoğu'da modern mucize şehirlerin gelişimine katkıda bulunmuş uzmanlardan oluşan bir komite tarafından hazırlanacaktır. Çeşitli uluslararası tarafların yatırım teklifleri de değerlendirilecektir.

11. Katılımcı ülkelerle müzakere edilerek, tercihli gümrük tarifelerine sahip özel bir ekonomik bölge oluşturulacaktır.

12. Hiç kimse Gazze'den ayrılmaya zorlanmayacaktır. Ayrılmak isteyenler bunu özgürce yapabilecek, dönmek isteyenlere de dönüş hakkı tanınacaktır. Halkın Gazze’de kalması teşvik edilecek ve daha iyi bir geleceğe katkı sunmaları sağlanacaktır.

13. Hamas ve diğer silahlı fraksiyonlar, Gazze’nin yönetiminde doğrudan, dolaylı ya da herhangi bir şekilde yer almayacaklarını taahhüt etmektedir. Tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapı tamamen imha edilecek ve yeniden inşa edilmesine izin verilmeyecektir. Gazze, bağımsız gözlemcilerin gözetiminde, uluslararası fonlarla desteklenen ve bağımsız kuruluşlar tarafından doğrulanan satın alma ve yeniden entegrasyon programlarıyla silahsızlandırılacaktır.

14. Bölgesel ortaklar, Hamas ve diğer fraksiyonların yükümlülüklerine uymalarını sağlamak ve “Yeni Gazze”nin ne komşuları ne de kendi halkı için tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaklardır.

15. ABD, Ürdün ve Mısır ile iş birliği içinde, Filistin polisini eğitmek ve desteklemek üzere Gazze'ye bir an önce konuşlandırılacak bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmak için Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışacaktır. Bu güç, sınırları güvence altına almak, silah girişini engellemek ve yeniden inşa için mal akışını kolaylaştırmak amacıyla İsrail ve Mısır ile birlikte çalışacaktır.

16. İsrail Gazze'yi ne işgal edecek ne de ilhak edecektir. Kontrol ve istikrar sağlandığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.

17. Eğer Hamas teklifi geciktirir veya reddederse, yukarıda belirtilen hususlar, İsrail Kuvvetleri tarafından kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredilecek “terörden arındırılmış” alanlarda uygulanmaya devam edecektir.

18. Filistinliler ile İsraillilerin zihin dünyasını ve anlatı biçimlerini dönüştürmeyi amaçlayan, hoşgörü ve barışçıl bir arada yaşama değerlerine dayalı bir dinler arası diyalog mekanizması hayata geçirilecektir.

19. Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkı ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir.

20. ABD, İsrail ile Filistinliler arasında kalıcı ve barışçıl bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla bir diyalog süreci başlatacaktır.