Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan: Ülkelerle bağlantı kurduğunuzda barışın tesisine olumlu etkileri oluyor

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, "Diğer ülkelerle bağlantı kurduğunuzda sadece ekonominize katkı sağlamıyorsunuz, aynı zamanda barışın tesis edilmesi anlamında da olumlu etkileri oluyor. Biz, bunu bölgemizde yaşayarak gördük." dedi.

AA
AA
TT

Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan: Ülkelerle bağlantı kurduğunuzda barışın tesisine olumlu etkileri oluyor

AA
AA

Antalya Diplomasi Forumu'nda düzenlenen "Uluslararası Ticaret, Bağlantısallık ve Karşılıklı Bağımlılık" başlıklı "ADF Round"da uluslararası ticarette bağlantısallık ve birbirine bağımlılık konuşuldu.

Anadolu Ajansının (AA) "Global İletişim Ortağı" olduğu, Belek Turizm Bölgesi'ndeki NEST Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu 2024'te moderatörlüğünü gazeteci Melinda Nucifora’nın üstlendiği "ADF Round"a Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Cibuti Dışişleri Bakanı Mahmud Ali Yusuf, Ruanda Dışişleri Bakanı Vincent Biruta, Macaristan Ulusal Ekonomi Bakanı Marton Nagy, Türk Yatırım Fonu Başkanı Baghdad Amreyev, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü Genel Direktörü Daren Tang, Avrupa Birliği Körfez Bölgesi Özel Temsilcisi Luigi Di Maio, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Almanya Dış Ticaret ve Ekonomik Kalkınma Birliği (BWA) Yönetim Kurulu Başkanı Michael Schumann ve Hepsiburada Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Doğan Boyner katıldı.

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Hüseyin, Irak'ın da diğer ülkelerde olduğu gibi dünyanın geri kalanına bağlantılı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Irak, aynı zamanda pek çok savaş nedeniyle izole kalmış bir ülke. 2005’ten itibaren Irak'ı çeşitli düzeylerde, özellikle diplomatik ve ekonomik bağlar açısından dünyanın geri kalanıyla daha irtibatlı hale getirmeye çalışmaya başladık. Hala ekonomimizi düzlüğe çıkarmaya çalışıyoruz çünkü ekonomimiz bu savaşlar nedeniyle mahvolmuş durumdaydı. Yaptırımların da etkisi vardı. O yüzden de yeniden yapılanma sürecinde ekonomimiz teknolojiden ve inovasyondan yararlanmak durumundaydı."

Kovid-19 döneminde ve Rusya-Ukrayna Savaşı'yla petrol fiyatlarında yaşanan düşüşten de oldukça etkilendiklerini anlatan Hüseyin, "Diğer ülkelerle irtibatımız da bundan büyük darbe aldı ve ülkenin ekonomisinin güvence altına alınması konusunda sorunlar yaşadık çünkü büyük oranda petrole bağlı bir ülkeyiz. Ekonomisi petrole bağlı olan bir ülkeyiz." diye konuştu.

Hüseyin, şu anda bunu çeşitlendirmeye çalıştıklarını belirterek, "Yakında sadece petrol değil doğal gaz ülkesi haline de geleceğimizi düşünüyoruz. Bunu yapabilmemiz için de tabii ki diğer ülkelerle bağlantımızın olması gerekiyor. Sonuç olarak her ülkenin dış dünyayla bağlantılı olması gerekiyor fakat bizler komşu ülkelerimize büyük oranda bağımlı durumdayız." ifadelerini kullandı.

"Ermenistan, denize kıyısı olmayan bir ülke"

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, uluslararası ticaret için insanların birbirleriyle irtibatının artması gerektiğini, kültür olarak birbirine yakınlaşılması gerektiğini vurgulayarak, "Ermenistan, denize kıyısı olmayan bir ülke, o yüzden de Ermeniler olarak uluslararası ticaretin tabii ki bir parçası olmamız gerektiğinin elzem olduğunu biliyoruz. Sadece denize kıyısı olmayan bir ülke değiliz, aynı zamanda sadece iki sınırımız açık yani diğer iki komşumuzla sınırlarımız 30 yılı aşkın süredir kapalı durumda." şeklinde konuştu.

Sınır kapılarının açılmasının sadece ekonomik açıdan değil siyasi açıdan da faydalı olacağının altını çizen Mirzoyan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Diğer ülkelerle bağlantı kurduğunuzda sadece ekonominize katkı sağlamıyorsunuz, birbirinize bağımlı hale gelme imkanı da sağlıyor ve bunun barışın tesis edilmesi anlamında da olumlu etkileri oluyor. Biz, bunu bölgemizde yaşayarak gördük, o yüzden de geçiş noktalarının açılması, ticaretin kolaylaştırılması anlamında çeşitli inisiyatifler aldık ve bunun da barışa katkısının olduğunu gördük."

"Sahra Altı ülkelerde çok kırılgan ekonomisi olanlar var"

Cibuti Dışişleri Bakanı Yusuf, Afrika'nın bu konularda bazen eğilimin farklı ilerlediği bir kıta olabildiğinin altını çizerek, şunları söyledi:

"Şu anda Kızıldeniz'de olanlarla ilgili şunu söyleyebilirim, buradaki deniz trafiği oldukça fazla ve Avrupa'nın dış ticaretinin yüzde 40’ı buradan geçiyor. Kasımda buna yönelik sorunlar ortaya çıktığında ve trafik aksamaya başladığında ilk haftanın etkileri inanılmaz oldu. Buradan geçen gemilerin yüzde 50’si artık geçemez oldu o dönemde ve ticaret hacminin yüzde 40’ı bu işten etkilendi."

Farklı yöntemlerden yararlanılarak bu tür sorunlara karşı dayanıklı hale gelmenin önemini vurgulayan Yusuf, şunları kaydetti:

"Jeopolitik gerilimlerin küresel ekonomiye etkilerinin olduğunu görüyoruz. Sahra Altı ülkelerde çok kırılgan ekonomisi olanlar var. O yüzden de ulaşım maliyetlerinin bu şekilde artmasının çok önemli sonuçları beraberinde getirebileceği ülkeler var. Aden Körfezi'nde, Kızıldeniz’de ve Süveyş Kanalı’ndaki bu tür aksaklıklar, küresel büyüme oranlarına da yansıyacaktır. Bu tür konulara yönelik yenilikçi çözümler bulunması lazım. Yemen’i bombalamak, bu anlamda bir çözüm değil kesinlikle."

"Artık ülkeler izole bir şekilde mevcudiyetlerini sürdüremiyor"

Ruanda Dışişleri Bakanı Biruta, küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve ekonomik entegrasyonun kolektif geleceği şekillendiren faktörler olduğunu belirterek, "Uluslararası ticaret, aslında dünya ekonomisine can veren bir şey. Mal, hizmet ve fikirlerin sınırları aşarak ticareti hem yenilikçiliği hem de küresel anlamda refahı teşvik ediyor. Uluslararası ticaretin kalbinde de tabii ki bağlılık var." değerlendirmesinde bulundu.

Dijitalleşen dünyanın dijital olarak da anında iletişim kurabilme ve kıtalar arasında doğrudan hızlı şekilde bilgi alışverişi anlamına geldiğini anlatan Biruta, "Tabii bağlılık, birbirine bağımlılığı da yanında getiriyor. Artık ülkeler, izole şekilde mevcudiyetlerini sürdüremiyor." dedi.

"Devletlerin teşvik etmesi gerekiyor"

Macaristan Ulusal Ekonomi Bakanı Nagy, Batı dünyası ve Avrupa Birliği'nin (AB) daha önce ticaret ve rekabet anlamında üstünlüğe sahip olduğunu kaydederek, "Fakat şu anda özellikle Avrupa, bunu kaybetmiş durumda. Artık bu yeni sektörlerde bayağı geride kaldık. Mesela 5G, robotik, yapay zeka, elektrikli araçlar vesaire gibi birçok sektörde gerideyiz." ifadelerini kullandı.

Gelecek 5 yılda ABD ve Çin'in, Avrupa'ya kıyasla gayrisafi milli hasılalarının yüzde 20 daha fazlasını bu teknolojilere ayıracağını belirten Nagy, bunun "Avrupa için intihar" demek olduğunu söyledi.

Nagy, teknolojik yatırımların çok pahalı olduğunu dile getirerek, "Devletlerin bunu teşvik etmesi gerekiyor çünkü hem tüketici hem de üretici için bunlar çok pahalı. Bir süre sonra bunun faydalarını görmeye başlayacağız." dedi.

"İnsanlara destek olmamız ve yaratıcılığı desteklememiz gerekiyor"

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü Genel Direktörü Tang, fikri mülkiyetin inovasyon, teknoloji, dijitalleşme ve girişimciliği hızlandırdığını belirterek, "Şirketler ve ülkeler yenilikler yaptıkça ve dijitalleştikçe değer yaratmada patentler, ticari markalar, markalar, tasarımlar, teknik bilgi ve veriler gibi maddi olmayan varlıklara doğru dramatik bir geçiş görüyoruz. Bugün küresel şirketlerin elinde yaklaşık 70 trilyon dolar değerinde soyut varlıkları var." dedi.

Fikri mülkiyet başvurularında ciddi bir coğrafi değişimin söz konusu olduğunu vurgulayan Tang, "Türkiye fikri mülkiyet başvuruları, şu anda dünyanın 3. en büyük tasarım başvuru sahibi ve 4. en büyük ticari marka başvuru sahibi konumunda. Yani fikri mülkiyet, sadece Avrupa ve Kuzey Amerika gibi geleneksel güç odaklarından değil Latin Amerika gibi, Asya gibi ülkelerden geliyor." ifadelerini kullandı.

Tang, yeni kurulan şirketlerin, KOBİlerin ve gençlerin desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu çelişkili ve çatışmalı dünyada insanların daha önce olduğundan çok daha fazla bir arada olmaya ihtiyacı var. Şimdi bir şeyler icat ettiğiniz zaman bunu belki bireysel olarak yapıyorsunuz ama bundan para kazanmak istediğinizde başka insanlara ihtiyacınız oluyor. Bu anlamda bizlerin de insanlara destek olmamız ve yaratıcılığı desteklememiz gerekiyor."

"Çok taraflı ilişkilere odaklanmamız gerekiyor"

AB Körfez Bölgesi Özel Temsilcisi Di Maio, artık dünyada iki tip dinamiğin olduğunu belirterek, "Bunlardan biri beklenmedik olaylar. Ukrayna'da olanlar gibi, Kovid-19 gibi. Şimdi de Gazze çatışması var. İkinci dinamik ise ikili bir dönüşüm, dijital ve teknolojik dönüşüm. Şimdi bu iki şey Avrupa'da ham madde ihtiyacını artırıyor, artık 2030'da ham madde ihtiyacımız 4 katına çıkmış olacak." diye konuştu.

Karar verme mekanizmalarının artık değişmesi gerektiğini söyleyen Di Maio, "İki kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geldiğimiz bu dönemde çok taraflı ilişkilere odaklanmamız gerekiyor." dedi.

"Ekonomi ve ticari anlaşmalar da ittifaklarda değişikliklere neden olabilir"

Türk Yatırım Fonu Başkanı Amreyev, bağlantısallık ve birbirine bağımlılığın, küresel hale gelmiş dünyanın elzem bir unsuru olduğunun altını çizdi.

Belirsizliğin oluştuğu ortamda ülkelerin birbiriyle işbirliği yapmaları gerektiğini belirten Amreyev, şöyle devam etti:

"Çünkü bunlar ortak sorunlar fakat buna kim öncü olacak? Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlarda kimler öncülük edecek? Çünkü çok taraflı mekanizmalar söz konusu. Küresel kurumlar, bu sorunlarla yeterli şekilde baş edemiyor. O yüzden de ülkeler arasındaki gerginliklerin artması sonucunda bunun örneklerini görüyoruz."

Amreyev, dünyada bu yıl 64 ülkede seçim olacağını anlatarak, "Bunlar da çeşitli belirsizliklere yol açabilir. Bunlar, küresel piyasalara etki edebilir ve burada değişiklikler olması, ekonomi ve ticari anlaşmalar da ittifaklarda değişikliklere neden olabilir, küresel olarak yapılan işbirliklerine olumsuz etki de edebilir." ifadelerini kullandı.

"Ticaret, en büyük barış kaynağıdır"

TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, 1996'da Gümrük Birliği'ne geçişin, Türkiye'yi pozitif etkilediğini söyleyerek, "Bu, esasında şunu göstermektedir: Ticaret zenginleştirir, korumacılık fakirleştirir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin istikrarlı ve refah için ticaretin daha serbest olması şart. Dünyaya entegre olmuş, iş yapma ortamını iyileştirmiş ülkeler, hem daha zengin hem daha huzurlu olacaktır." diye konuştu.

İki büyük dünya savaşını çıkaran Avrupa ülkelerinin birbirlerine artık düşman olarak değil ticaret partneri gözüyle baktığını dile getiren Hisarcıklıoğlu, "Kurdukları bu ekonomik birlik sayesinde tarihte ilk defa Batı Avrupa, 80 senedir kendi bölgesinde savaş görmüyor çünkü ticaret, en büyük barış kaynağıdır. Ticaret yapan savaşı konuşmaz, birbirine kötü bakmaz." değerlendirmesinde bulundu.

"Vize işlemlerinin kolaylaştırılması, önemli gündem maddelerinden biri haline getirilmeli"

Almanya Dış Ticaret ve Ekonomik Kalkınma Birliği (BWA) Yönetim Kurulu Başkanı Schumann da böyle bir dönemde barışın en büyük öncelik olması gerektiğine dikkati çekerek, "Çünkü yalnızca çatışmaların önlenmesi, bizi ticaretin artırılması gibi bir yola götürecektir. O yüzden de bu tür sorunlardan kurtulup düzlüğe kavuştuğumuzda da ticaretin kolay hale gelebileceğinden bahsedebileceğiz." diye konuştu.

Sınır geçişlerinin ve vize işlemlerinin kolaylaştırılmasının ticaretteki yavaşlamanın önüne geçme imkanı sağlayacağını belirten Schumann, şu ifadeleri kullandı:

"Vizelerin kaldırılması konusunda özellikle de iş insanları, yatırımcılar ve akademisyenlerin Almanya'ya gelmesi, daha da kolay hale getirilmeli çünkü Almanya'nın ekonomik olarak büyümesi, milyonlarca Türk'ün katkısı olmadan mümkün olamazdı. Bugün hala Türk girişimciler ve Türk iş insanları, Almanya'da değer yaratılmasına büyük katkı sağlıyor. Vize işlemlerinin kolaylaştırılması, bu anlamda önemli gündem maddelerinden biri haline getirilmeli."

"Jeopolitik, teknolojik yeniliklerin bazen önüne geçebiliyor"

Hepsiburada Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Boyner de yeni dünyada ticaretten bahsederken geleneksel mal ve hizmet ticaretinden daha ziyade yazılım, veri ve teknolojik hizmetler ticaretinden söz etmek gerektiğini vurguladı.

Teknolojinin birçok sorunu çözebileceğini dile getiren Doğan Boyner, şunları kaydetti:

"Jeopolitik, teknolojik yeniliklerin bazen önüne geçebiliyor. Sonuçta teknolojinin ilerlettiği bir küresel büyüme çerçevesinde sürdürülebilir olması ve bütün uluslara fayda sağlayabilmesi için Amerika-Çin blokunun ötesinde bir şey gerekiyor ve ulusların kendi teknolojik stratejilerinin olması gerekiyor, kendi yeniliklerini yapmaları gerekiyor ve işbirliği yapması gerekiyor."



Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Donald Trump'ın defalarca "hiç bu kadar iyi durumda olmamıştık" diye ısrar etmesine rağmen, yeni bir ankete göre Amerikalıların en büyük endişesi hâlâ hayat pahalılığı.

SSRS'ın CNN için yaptığı son ankette, katılımcılardan, hayatı daha iyi hale getirmek için şansları olsaydı başkana odaklanmasını isteyecekleri tek bir konu seçmeleri istendiğinde, yüzde 32'si ekonomi veya hayat pahalılığına dair endişelerini dile getirdi.

CNN'in haberine göre bu oran Cumhuriyetçi seçmenler ve Cumhuriyetçi eğilimli bağımsızlar arasında yaklaşık yüzde 40'a yükseldi.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, tüm katılımcıların sadece yüzde 5'i göç ve sınır güvenliğini, yüzde 1'i ise suç ve kamu güvenliğini seçti.

Bu anket, yaygın olarak takip edilen bir ölçüye göre ABD ekonomisine olan tüketici güveninin aralık ayında 5. ay üst üste düşmesinin ardından geldi.

Trump, konuşmalarında ve Truth Social paylaşımlarında, zaten bir "altın çağ" yaşadıklarını ve Amerika'nın "ülke olarak şimdiye kadarki en iyi noktada" bulunduğunu şiddetle savunuyor.

Geçen ay "Ekonomi alanındaki harika çalışmalarım henüz tam olarak takdir edilmese de takdir edilecektir!" diye ilan etmiş, aralıkta ise "Alım gücü kelimesi Demokratların bir oyunudur" diye eklemişti.

Ancak kanıtlar, takdirin hâlâ yetersiz olduğunu gösteriyor. CNN anketine katılanlar, "orta sınıfa yardım", "sağlık hizmetleri maliyetleri", "sosyal güvenliği koruma", "konut maliyetleri" ve "gıda fiyatları" gibi birçok ekonomik konuyu en büyük endişeleri olarak gösterdi.

SSRS anket şirketinin basın açıklamasında belirttiğine göre, bu oran tüm katılımcıların yüzde 32'sini oluşturuyor. Katılımcıların dikkat çekici bir şekilde yüzde 16'sı Trump'ın istifa etmesini söyleyeceklerini, yüzde 8'i "genel olarak olumlu yorumlarda" bulunacaklarını belirtti.

Salı günü, kâr amacı gütmeyen ticaret araştırma kuruluşu Conference Board, tüketici güven endeksinin ekimde 92,9'dan kasımda 89,1'e düştüğünü ve katılımcıların mevcut iş koşullarına ilişkin değerlendirmelerinin Eylül 2024'ten bu yana ilk kez olumsuz yönde olduğunu açıkladı.

Michigan Üniversitesi tarafından yapılan benzer bir anketse farklı sonuçlar gösterdi; tüketicilerin ruh hali aralık ayında ekime kıyasla hafifçe iyileşti.

Eski MAGA destekçisi ve şimdilerde Trump eleştirmeni olan Marjorie Taylor Greene, bu yılın üçüncü çeyreğinde tüketici harcamalarındaki artışın büyük ölçüde sağlık hizmetleri maliyetlerinden kaynaklandığını gösteren son verilere dikkat çekti.

X'te yaptığı açıklamada, "Aylardır Amerikalılar için sağlık hizmetleriyle ilgili mali kriz konusunda uyarıda bulunuyordum ve işte geldi" dedi.

Cumhuriyetçilerin bunu düzeltememesi, ara seçimlerde onlara çok pahalıya mal olacak. Bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmayan Cumhuriyetçiler, Demokratları suçlayamaz.

Ancak seçmenler bunun yakın zamanda düzeltileceğine inanmıyor gibi görünüyor. CNN anketinde, Trump'ın onların söylediklerine önem vereceğine inanıp inanmadıkları sorulduğunda, katılımcıların yüzde 51'i "Hiç inanmayacak" yanıtını verdi. Yaklaşık yüzde 38'i ise aynı durumun Demokrat liderler için de geçerli olduğunu düşünüyor.

Independent Türkçe


Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
TT

İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)

Ömer Önhon

Başbakan Binyamin Netanyahu, bu hafta onuncu üçlü zirve için Yunan ve Kıbrıslı mevkidaşları Kiriakos Miçotakis ve Nikos Hristodulidis'i Kudüs'te ağırladı. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildirinin temel noktaları şöyleydi:

• Güvenlik, savunma ve askeri konularda mevcut üçlü iş birliğinin güçlendirilmesi.

• Deniz yollarının ve hayati altyapının yenilenen tehditlerden korunmasında koordinasyonun derinleştirilmesi.

• Enerji sektöründe ortak projelerin geliştirilmesi, elektrik şebekelerinin birbirine bağlanması ve yenilenebilir enerji girişimlerinin geliştirilmesi.

Netanyahu, üçlü zirveyi bugüne kadar yapılan tüm toplantıların en önemlisi olarak nitelendirdi. İlk üçlü zirve, Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 2016 yılında yapılmıştı. O dönemde Türkiye'nin İsrail ve özellikle Mısır ve bazı büyük Körfez ülkeleri başta olmak üzere çeşitli Arap devletiyle ilişkileri oldukça gergindi. Bu ittifak tarafından kurulan üçlü mekanizmanın özü, “Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve doğal gaz kaynaklarının en uygun şekilde değerlendirilmesi için iş birliği yapmak” üzerine kurulu.

Basın toplantısında bir İsrailli gazetecinin, Türkiye'ye mesajlarının ne olduğu yönündeki sorusuna Netanyahu, Türkiye'nin adını anmadan şu yanıtı verdi: “Kimseyle çatışma arayışında değiliz. Bu, uluslararası kuralları, normları ve istikrarı savunmak için kurulmuş bir ittifaktır ve umarız test edilmek zorunda kalmaz.”

Daha sonra yine Türkiye'nin adını anmadan şunları ekledi: “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum; bu olmayacak. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek durumdayız.”

Netanyahu bu sözleriyle, tarihsel haksızlıkları ve korkuları öne sürmeye ve “ortak tehditler” olarak algıladığı şeylerle yüzleşmek için ittifaklar kurmaya dayalı bir politikaya geri dönüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik politikaları nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş olsa da 1990'larda eşi benzeri görülmemiş bir zirveye ulaşmıştı. İsrail uçakları geniş Anadolu ovaları üzerinde eğitim tatbikatları yapmış ve yüz binlerce İsrailli turist Türkiye'nin güvenli ve misafirperver ortamında tatil yapmıştı.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidara gelmesinden ve Netanyahu'nun başbakanlığından bu yana ilişkiler giderek kötüleşti.

Türk-İsrail ilişkileri, 2010 yılında İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'ye yardım ulaştırmak için Akdeniz'deki uluslararası sularda seyreden uluslararası bir filonun parçası olan Mavi Marmara gemisine saldırmasıyla ağır bir darbe aldı. Daha sonra, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardından dibi gördü.

Bugün ise iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor ve Suriye ile Akdeniz'de doğrudan çatışma riski bulunuyor. İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü, özellikle Suriye'deki etkisini ve varlığını bir tehdit olarak görüyor; zira bu durum, bölgedeki operasyonel üstünlüğünü, özellikle Suriye ve Lübnan'da olumsuz etkileyebilir.

Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi, ancak Ege Denizi'nde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkileri gergin. Bu anlaşmazlıklar arasında münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, karasuları ve bazı ihtilaflı adaların yasal statüsü ve ilgili denizcilik hakları konuları yer alıyor. Atina ve Ankara siyasi ve teknik mekanizmalar ağını korusa ve son iki yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya, Başbakan Kiriakos Miçotakis'in Mayıs 2024'te Ankara'ya yaptığı ziyaretler de dahil olmak üzere üst düzey temaslar yeniden canlanmış olsa da temel anlaşmazlıklarda çözümsüzlük sürüyor.

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinde merkezi fay hattı olmaya devam ediyor. 1974'ten beri ada, güneyde Kıbrıslı Rumlar (uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti) ve kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan Kıbrıslı Türkler arasında fiilen bölünmüş durumda. Nikosia (Lefkoşa), Kıbrıs meselesindeki pozisyonunu ilerletmek ve Türk nüfuzunu sınırlamak için uluslararası forumlardan ve ortaklıklardan sürekli olarak yararlandı. Bu bağlamda, güvenlik konuları, devam eden enerji ajandası ile birlikte İsrail, Yunanistan ve GKRY arasındaki üçlü iş birliği çerçevesinin ön saflarına yerleşti.

frgty
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Kudüs'te yapılan üçlü toplantının ardından ortak basın toplantısında, 22 Aralık 2025 (AFP)

Yunanistan ve GKRY için İsrail ile iş birliğini derinleştirmenin en güçlü motivasyonu, gelişmiş teknolojik ve savunma yetenekleridir. Buna yapay zekâya olan artan ilgi, teknoloji transferi ve yüksek teknoloji sektörlerindeki yatırım bağları da dahildir. Savunma boyutu artık ikincil önemde değil; zira Yunanistan, füze topçu sistemleri de dahil olmak üzere İsrail ile büyük anlaşmalar yaptı ve Türkiye ile devam eden gerilimler arasında daha geniş hava ve füze savunma projeleri hakkında görüşmelerde bulunuyor. GKRY’nin, İsrail'in Barak-MX hava savunma sistemini teslim almaya başladığı da bildiriliyor. Türkiye bu anlaşmaya sert bir şekilde itiraz etti.

Zirveden önce üç ortağın, ortak bir “hızlı müdahale gücü” kurma niyetine dair haberler dolaşmıştı, ancak böyle bir girişim açıklanmadı. Anlatıldığına göre kavram tartışıldı, ancak nihayetinde kısmen NATO taahhütleriyle ilgili komplikasyonlardan kaçınmak, Türkiye ile gereksiz bir yüksek tansiyonu önlemek ve istenmeyen bölgesel sinyaller vermekten kaçınmak için ertelendi.

Bununla birlikte, zirveden bir gün sonra üç ülkenin askeri yetkilileri Nicosia'da ortak bir eylem planı ve Yunanistan ile İsrail arasında ikili bir askeri iş birliği programı imzaladı. Açıklanan unsurlar arasında, ortak özel operasyon birimi eğitimi ve insansız sistemler, özellikle dronlar ve elektronik savaş dahil olmak üzere yenilenen tehditler konusunda uzmanlık paylaşımı ile genişletilmiş bir ortak kara, deniz ve hava tatbikatı programı yer alıyor.

df
Türk gemisi “Mavi Marmara”, Hayfa Limanı’ndan Türkiye'ye dönüş yolculuğunda bir Türk römorkörü tarafından çekiliyor, 5 Ağustos 2010 (AFP)

Liderler ayrıca deniz güvenliğinin önemini vurguladılar ve GKRY’de Denizcilik Siber Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi'nin kurulmasını onaylayarak, bunu deniz yollarının ve hayati altyapının korunmasıyla doğrudan ilişkilendirdiler. Bu endişeler, uzun zamandır üçlü iş birliğinin temelini oluşturan enerji ve enerji güvenliği dayanaklarıyla kesişiyor.

Önce İsrail açıklarında, daha sonra Kıbrıs açıklarında keşfedilen açık deniz gazı, son çeyrek yüzyılda Doğu Akdeniz'in enerji haritası üzerindeki rekabeti ve pazarlığı yoğunlaştırdı. Buna karşılık Türkiye coğrafi konumu, yakınlığı ve mevcut altyapısı sayesinde kendisini önemli bir bölgesel merkez olarak konumlandırıyor ve bu da onu Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya'dan Avrupa pazarlarına gaz ve petrol için tercih edilen bir transit güzergah haline getiriyor.

İsrail, GKRY ve Yunanistan, İsrail'den başlayıp Kıbrıs ve Girit'ten geçerek Yunanistan'a bağlanacak ve Türkiye'yi bypass edecek boru hattı aracılığıyla Avrupa'ya doğalgaz taşımak için alternatif bir rota arayışına girdiler. Ankara ayrıca GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır ve diğer birkaç ülkenin katılımıyla 2020 yılında kurulan Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu'ndan da dışlandı. Ancak, bin 900 kilometrelik kara ve deniz güzergahına sahip East-Med boru hattı olarak bilinen proje, maliyeti yüksek ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini çekmesiyle 2022 yılında donduruldu. Ancak bugün, Ukrayna'daki savaşın yarattığı ortamda, üç ülke projeyi yeniden canlandırmaya çalışıyor.

csdf
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'taki BM Genel Merkezi'nde düzenlenen BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, 19 Eylül 2023 (AFP)

Kudüs'te bir araya gelen liderler, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Hindistan-Ortadoğu Ekonomik Koridoru (IMEC) projesini ilerletme konusundaki kararlılıklarını da vurguladılar. Koridor Hindistan'dan başlıyor, Ortadoğu'daki çeşitli Arap ülkelerinden ve İsrail'den geçerek GKRY’ne ulaşıyor ve ardından Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanıyor. Hindistan, 2025’teki askeri çatışma sırasında Türkiye'yi Pakistan'ın yanında yer almak ve ona insansız hava araçları sağlamakla suçlamış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir bozulmaya yol açmıştı.

Üçlü (İsrail, Yunanistan ve GKRY), ortak bildiride, ABD'nin de katılımıyla “3+1” formatındaki görüşmelerinin önemini vurguladı. Başkan Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan arasında, özellikle Trump yönetiminin Türkiye'ye Suriye ve Gazze'de özel bir rol vermesinden sonra sıcak bir ilişki olsa da İsrail Suriye'deki herhangi bir Türk varlığını reddediyor ve Ankara'nın Gazze için önerilen mekanizmalara katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, aralık ayı sonunda Washington'da Trump ile yapacağı görüşmede büyük olasılıkla bu itirazları dile getirecek. Ayrıca ABD Başkanı’na, Gazze'deki 20 maddelik barış planının uygulanmasında Türkiye'ye alternatif olarak GKRY ve Yunanistan’ı önermesi de bekleniyor.

Buna karşılık, isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili, GKRY ve Yunanistan'ın İsrail ile yakınlaşma yoluyla Türkiye'ye baskı yapma girişimlerinin, ikili ilişkileri iyileştirme ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarına zarar vereceğini vurguladı. İsrail ve bölgedeki bazı Arap devletlerinin Türkiye'nin katılımı konusundaki çekincelerini veya endişelerini dile getirebileceklerini ama Ankara'nın aksine GKRY ve Yunanistan'ın barış çabalarına katkıda bulunmak için gerekli güç ve bağlantılara sahip olmadığının açık olduğunu ve aslında, İsrail ile ittifaklarının onlara kazançtan ziyade bir yük gibi göründüğünü belirtti.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.