Birleşmiş Milletler: Gazze'deki Filistinliler "dayanılmaz" koşullarda yaşıyor

Yerinden edilmiş Filistinliler, Han Yunus'un güneybatısındaki El Mevasi bölgesini boşaltmak için eşyalarını topluyor (AFP)
Yerinden edilmiş Filistinliler, Han Yunus'un güneybatısındaki El Mevasi bölgesini boşaltmak için eşyalarını topluyor (AFP)
TT

Birleşmiş Milletler: Gazze'deki Filistinliler "dayanılmaz" koşullarda yaşıyor

Yerinden edilmiş Filistinliler, Han Yunus'un güneybatısındaki El Mevasi bölgesini boşaltmak için eşyalarını topluyor (AFP)
Yerinden edilmiş Filistinliler, Han Yunus'un güneybatısındaki El Mevasi bölgesini boşaltmak için eşyalarını topluyor (AFP)

BM sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki Filistinli sivillerin bombalanmış binalarda ya da devasa çöp yığınlarının yanındaki kamplarda yaşamak zorunda bırakıldığını söyledi ve Şerit'teki "dayanılmaz" koşulları kınadı.

Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı'ndan (UNRWA) Louise Wateridge, Gazze Şeridi'ndeki yaşam koşullarını "son derece ağır" olarak tanımladı. Cenevre'deki gazetecilere Gazze'nin merkezinden video bağlantısı aracılığıyla konuşan Wateridge, "Gerçekten dayanılmaz bir durum" ifadesini kullandı.

Wateridge, Gazze Şeridi'nin dışında 4 hafta geçirdikten sonra çarşamba günü geri döndü ve bu süre zarfında durumun "dramatik bir şekilde kötüleştiğini" belirtti.

Wateridge, "Bugün şimdiye kadarki en kötü gün olmalı. Yarının yine en kötüsü olacağından hiç şüphem yok."

İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başlamasından yaklaşık 9 ay sonra Gazze Şeridi'nin "yok edildiğini" söyleyen Wateridge, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a döndüğünde "şoke" olduğunu anlattı.

Banyo ve tuvaletlerin olmamasına dikkat çekti ve "insanlar bulabildikleri her yerde tuvaletlerini yapıyor" dedi.

Sefalet

Gazze'deki savaş, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail içinde benzeri görülmemiş bir saldırı başlatmasının ardından başladı ve AFP'nin İsrail'in resmi rakamlarına dayanarak elde ettiği verilere göre 1.195 kişi öldü.

Saldırganlar 116'sı halen Gazze'de olmak üzere 251 kişiyi rehin aldı. Bunların arasında ordunun öldüğünü söylediği 42 kişi var. Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail, Gazze Şeridi'nde en az 37.765 kişinin ölümüne yol açan şiddetli bir bombalama, baskın ve kara saldırıları kampanyasıyla karşılık verdi.

Filistinli genç bir adam, Deyr al-Balah bölgesindeki bir çadırın önünde (AFP)Filistinli genç bir adam, Deyr al-Balah bölgesindeki bir çadırın önünde (AFP)

Wateridge, Gazze'ye yakıt sokmanın ve güvenli bir şekilde dağıtmanın zorluğundan, bunun ise yardım ulaştırma kabiliyetini etkilediğinden bahsetti.

"Yakıt olmazsa insani müdahale fiilen sona erecek" diye uyaran Waterdridge, yakıt eksikliği nedeniyle inceleme görevlerine çıkmanın mümkün olmadığı bir misafirhaneden konuştu. 150 metre mesafede yaklaşık 100.000 ton atık yığınının oluştuğunu ve etrafına geçici çadırlar kurulduğunu anlattı.

"İnsanlar bunun ortasında yaşıyor," dedi ve "sıcaklıklar arttıkça, yaşam koşullarının daha da sefil hale geldiği" uyarısında bulundu.

Wateridge, çöp kamyonlarının çalıştığı ve çöpleri alıp belirlenen bir alana götürdüğü savaş öncesindeki durumu hatırlattı. Çöp sahalarına erişim için İsrailli yetkililere yapılan başvuruların genellikle reddedildiğini söyledi.

Gazze'deki gıda güvensizliğine de değinerek, bunun Filistinliler üzerindeki bariz etkisine dikkat çekti: "Buradaki meslektaşlarımı ve arkadaşlarımı gördüğümde tanınmaz haldeler, çünkü uzun süre gıda alamayınca yaşlanmaya başlıyorsunuz, sağlıksız görünüyorsunuz ve ten renginiz değişiyor."

Ölümü bekliyorum

Kanser hastaları, perşembe günü, Gazze Şeridi'ndeki Kerem Şalom (Kerm Ebu Salim) sınır kapısından Mısır'a geçerek, Refah sınır kapısının mayıs ayı başında İsrail ordusunun sınırın Filistin tarafını kontrol altına almasıyla kapatılmasından bu yana Gazze'den ilk tahliyeyi gerçekleştirdiler.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Dünya Sağlık Örgütü, Gazze Şeridi'nde tedavi için tahliye edilmesi gereken 10.000 hasta olduğunu açıkladı.

Louise Wateridge (@UNWateridge) / XLouise Wateridge (@UNWateridge) / X

UNRWA'daki meslektaşlarından biri olan Abdullah'ın tıbbi tahliyeye ihtiyacı olduğunu belirten Wateridge, hava saldırılarından birinde yaralanıp şubat ayı sonunda bacakları kesildiğinden beri bu tahliyeyi beklediğini belirtti.

Abdullah, o tarihten beri haftalarca İsrail ordusu tarafından kuşatılan, Gazze Şeridi'nin en büyüğü olan Şifa Hastanesi'nde kaldı.

Ayrıca iki ay boyunca bir sağlık çadırında tahliye edilmeyi beklemiş ve "bazı günler ölmeyi istemiş."

Wateridge, nisan ayı sonlarında " Abdullah’ı hayatta tutmak için hemen kanını bağışlayan" bir meslektaşı ile birlikte onu ziyaret ettiğini söyledi.

Wateridge, "İnsanların tüm bunları yaşamak zorunda kalması ve bu şekilde muamele görmesi kabul edilemez" ifadelerini kullandı.



İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
TT

İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)

Refik Huri

Gazze savaşının ve Lübnan'daki destek savaşının ikinci sonbaharının arifesinde, çatışma aynı olmasına rağmen parametreler önemli ölçüde değişti. Hizbullah'ın Aksa Tufanı operasyonunun ertesi günü başlattığı Hamas hareketine destek savaşı, bölgesel düzeyde Gazze savaşından daha büyük ve daha tehlikeli bir hal aldı.

Netanyahu hükümetinin Hizbullah’a karşı yürüttüğü güvenlik ve askeri savaşta açıkladığı hedefler, yerinden edilmiş İsrailli yerleşimcilerin Celile'deki yerleşim yerlerine geri dönmelerini sağlamanın ötesine geçerek, Hizbullah’ın gücünü hedef alma, siyasi ve askeri düzeydeki üst düzey liderlerine suikast düzenleme hedefine geçiş yaptı. Bu, Gazze savaşının açıklanmış “Hamas'ı ortadan kaldırma” hedefinin tekrarıdır. Ama her iki durumda da açıklanan hedefler gerçekçi ve gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Mümkün olan büyük yıkımlara yol açmak ve stratejik zafere dönüştürülmesi zor taktiksel kazançlar kaydetmektir.

Ancak esas çatışma savaş sonrası aşama içindir. Filistin, Irak, Lübnan ve Yemen'de Arap meşruiyetleri dışındaki arenalar birliği, onun davası adına olsa da Filistin'den daha büyük bir oyunda jeopolitik ve stratejik bir hareketten ibarettir. Keza Ortadoğu meselelerinin çözümünü Gazze Savaşı’nın ve şimdi de Üçüncü Lübnan Savaşı’nın sonucuna bağlamak, bölgeyi iki hususu kabul etmeye zorlama girişiminden başka bir şey değildir. Birincisi, Arap rolünü ortadan kaldırmaya yönelik bölgesel çabadır. İkincisi, Rusya, Çin ve Avrupa'nın sınırlı rolüyle birlikte Amerikan şemsiyesi altında iki proje, büyük İsrail projesi ile büyük İran projesi arasındaki çatışmaya odaklanmaktır.

İlk proje Filistin'i ortadan kaldırmayı ve halkını dağıtmayı hedefliyor, ikinci proje ise  geniş bölgesel hedeflerini gerçekleştirmeye ve uluslararası denklemlerdeki rolünü elde etmeye giden yolda Filistin bayrağını taşıyor. Hamas hareketi açısından, İsrail'i şiddetli ve derinden sarsan Aksa Tufanı operasyonu, denizden nehre Filistin’i kurtarma yolunda bir ilk adımdı. Tahran açısından ise bu, ABD'nin Ortadoğu'da desteklediği ve koruduğu statükoyu sarsacak ve iki kapı açacak bir hareketti. Birincisi, Büyük Şeytan ile vekiller aracılığıyla dolaylı çatışmaya girme kapısı, ikincisi de onunla, dört Arap başkentinde genişleyen nüfuzunu pekiştirecek bölgesel bir anlaşma müzakere etme kapısı. Netanyahu hükümetinin Gazze savaşı ile başlattığı şey, Aksa Tufanının ardından Hamas hareketini zorunlu olarak bitirmeye yönelik bir savaştı. Zorunlu olarak dedik çünkü Filistin bölünmesinin devam etmesi ve İsrail ile Hamas'ın her biri Filistin'in tamamını istediği için reddettikleri iki devletli çözümün önlenmesi için bir poliçe olarak İsrail Hamas’a bahis oynuyordu. Netanyahu'nun Aksa Tufanı’ndan önce bakanlarına “içinizden kim Filistin devletinin kurulmasına karşıysa Hamas'ı Gazze'de tutsun” dediği bir sır değil.

İsrail vahşeti ortasında Gazze Savaşı'nın, Lübnan Savaşı'nın ve diğer destek savaşlarının nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Ancak savaşların bazı sorgulamaların ve bir tür belirsizliğin konusu olan dört konuda ortaya çıkardıklarını herkes somut olarak görüyor. Birinci konu, Hamas'ın 2006'daki askeri darbeyle Filistin Ulusal Otoritesi'nden ayrılmasının, sadece Fetih hareketi ile yaşanan iktidar anlaşmazlığından ibaret olmadığının ortaya çıkmasıdır. Darbe sonucunda Gazze’de iktidar İsmail Heniyye liderliğindeki hükümete devredildi. Ayrılmanın nedeni iktidar çekişmesi kadar, Gazze'de  topraklarına hakim olmak için bir üs hazırlamak ve Filistin'i özgürleştirmeye çalışacak bir güç oluşturmak için altında tüneller kazımaktı.

İkincisi, kurucusu David Ben-Gurion'dan bu yana askeri doktrini, uzun bir savaşın sonuçlarına katlanamayacağı için savaşı kendi lehine sonuçlandıracak hızlı ve yıldırım savaşlarına odaklanan İsrail'in, uzun savaşlara hazırlıklı hale gelmesidir. İsrail artık Gazze'de, Lübnan cephesinde ve Yemen'de Husilere karşı bir yıpratma savaşını sürdürebilir, ardından da yıkıcı bir yıldırım savaşı aşamasına geçiş yapabilir hale geldi. Aynı zamanda Filistin devletinin kurulmasını engellemek ve Ortadoğu'da istikrar için “iki devletli çözüm”ü bir gereksinim olarak gören Amerikan yönetimine karşı çıkmak için önemli şeyleri kaybetmeye de hazır gibi görünüyor. Tarihçi Tom Segev, Ben-Gurion'un yoldaşlarına şöyle dediğini aktarıyor: Araplar birçok yenilgiye katlanabilir, ancak İsrail için tek bir yenilgi onun sonu demektir.

Üçüncü konu, General Şaron'un İsrail'in ABD'nin bölgedeki çıkarlarını düşük maliyetle koruyan “sabit bir uçak gemisi” olduğu yönündeki açıklamasını kabul eden ABD’nin, kendisini İsrail'i korumak için etkili bir Amerikan deniz, kara ve hava kuvvetini harekete geçirmek zorunda kaldığı bir durumda bulmasıdır.

Dördüncüsü, İran'ın bölgesel projesine yönelik çalışma stratejisinde kartları çift taraflı oynamasıdır. Bir tarafta İsrail ve ABD'ye düşmanca sloganları, hatta “ABD ve İsrail'e ölüm” sloganını benimsiyor. Gazze'de Hamas ve İslami Cihat’ın yanı sıra Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'daki mezhepçi ideolojik grupları silahlandırıyor, finanse ediyor ve destekliyor. Diğer tarafta ABD ile sadece nükleer programını değil, Gazze, Sana, Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinden bölgesel meseleleri de müzakere ediyor.

Silahlı örgütler Tahran'ın ve onun İsrail, ABD ve tüm Batı'ya karşı bölgesel projesinin ilk savunma hattını oluşturuyorlar. Aynı zamanda, İslam Cumhuriyeti'nin tehlikede olmaları durumunda onlarla savaşacağı temelinde, İsrail ile yıpratma savaşlarına ve ülkelerindeki egemen rejimlerle siyasi çatışmalara girişiyorlar. Şimdi tehlikede olduklarında ise Tahran, örgütlerin kendilerini savunabilecek durumda olduklarını söylüyor ve ABD ile bir çatışmaya girme korkusuyla doğrudan müdahale etmekten kaçınıyor. Yakın zamanda İsrail'i 200 füzeyle vurması bile tek seferlik bir yanıttı ve savaşa katılmak değildi.

Gazze ve Lübnan'daki sahne derinlemesine bir gözden geçirmeyi gerektiriyor. Filistin devleti, Filistin Ulusal Otoritesi’nin rüyası, Arapların, Batının, Rusların ve Çinlilerin talebi, İsrail, Hamas ve İran'ın ise kabusudur. Lübnan'da rehin alınmış devletin kurtulması bir umuttur ve Aristo’nun dediği gibi umut uyanık insanın rüyasıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.