Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar

Anlaşmaların zorla dayatılması ters etki yaratabilir

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv
TT

Eksik sinyaller: Türkiye-Suriye normalleşmesinin karşı karşıya olduğu zorluklar

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv

Hayed Hayed

Suriye ve Türkiye'deki üst düzey yetkililerin normalleşme olasılıkları hakkında tekrarlanan açıklamaları, fiili bir ilerleme olmamasına rağmen konunun gündemde tutulmasına ve diplomatik sahnedeki konumunun sağlamlaştırılmasına katkıda bulundu. Öte yandan, muhaliflerin kontrolündeki el-Bab şehrini rejimin kontrolü altındaki bölgelere bağlayan Ebu Zendin Sınır Kapısının açılmasında tekrar tekrar yaşanan başarısızlık gibi sahadaki önemli gelişmelerse görmezden gelindi. Her ne kadar bu zorluklar hafife alınsa ve küçük ayrıntılar olarak değerlendirilse de, bunlar Ankara ile Şam arasında gelecekte yapılacak herhangi bir anlaşmanın temellerini sarsabilecek küçük taşlar gibidir. Bu gerçeklerin göz ardı edilmesi, müzakerecileri ve analistleri, anlaşmaların uygulanması sırasında kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak engeller karşısında şaşırma riskine maruz bırakabilir.

Türkiye, 18 Ağustos'ta, rejim kontrolündeki bölgeler ile muhaliflerin kontrolündeki bölgeler arasındaki iletişimi yeniden kurmak amacıyla, ön hatlarda yer alan ve 2020'den bu yana kapalı olan hayati bir koridor olan Ebu Zendin Sınır Kapısının yeniden açılmasını kolaylaştırdı. Ancak bu adım, yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açtı ve bölge sakinleri ile muhalif silahlı gruplar arasında kitlesel protestolar patlak verdi. Sınır kapısının art arda iki gün boyunca kaynağı bilinmeyen topçu bombardımanına maruz kalmasıyla durum daha da karmaşık bir hal aldı. Sadece 36 saat içinde sınır kapısı yeniden kapatıldı ve açık olduğu kısa süre boyunca yalnızca birkaç tır geçebildi.

Ankara'nın muhaliflerin kontrolündeki bu bölgede askeri varlığından ve yönetim yapıları ile muhalif gruplara sağladığı önemli mali destekten kaynaklanan büyük nüfuzuna rağmen Türkiye, sınır kapısını başarılı bir şekilde yeniden açamadı. Haberler, Türkiye'nin bu adıma destek sağlamak amacıyla geçici hükümet ve Suriye Ulusal Ordusu da dahil olmak üzere muhalefet üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çalıştığına işaret etti. Ayrıca Türkiye, sınır kapısının yeniden açılmasını yerel yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan taktik bir adım olarak sunup, bunun arkasında herhangi bir siyasi saik bulunmadığını vurgulayarak kamuoyunu yanına çekmeye de çalıştı. Ancak Türkiye'nin Esed rejimiyle ilişkileri yeniden kurma niyetinde olduğunu açıkça belirtmesi, gerçek hedefleri konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.

Sınır kapısının yeniden açılmasına gösterilen şiddetli tepki, daha derin bir gerçeği ortaya koyuyor; tarihsel olarak Türkiye ile ittifak kurmuş olanlar da dahil olmak üzere muhalefetin kontrolündeki bölgelerde pek çok kişi, bu adımın kabul edilebilir sınırları aştığını düşünüyor. Sınır kapısının yeniden açılmasını yalnızca her iki tarafın da yararına olacak bir ekonomik anlaşma olarak değil, Ankara ile Şam arasındaki normalleşme görüşmelerinin hızını artırabilecek tehlikeli bir güven artırıcı adım olarak görüyorlar. Dahası bunun, Türkiye ile rejimin kontrolü altındaki bölgeler arasında doğrudan ticaret için hayati bir arter olan M-4 otoyolunun yeniden açılması için bir başlangıç ​​olmasından korkuyorlar. Zira bu, Türk hükümeti ile Esed rejimi arasındaki ilişkilerin tamamen normalleşmesine giden yolu açacak.

Şu anda Türkiye'nin bu zorluklarla yüzleşme stratejisi, siyasi, sivil veya silahlı resmi Suriye muhalefetine, Esed ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın onların zararına olmayacağına dair güvence vermekle sınırlı görünüyor. Ancak resmi Suriye muhalefetinin sahada gerçek bir değişim yaratacak yetki ve meşruiyetten yoksun olması nedeniyle bu güvenceler içi boş görünüyor. Bu durum bataklığın üzerine ev inşa etmeye çalışmaya benziyor, temel, Türkiye'nin arzuladığı yapıyı taşıyamayacak kadar zayıf.

Şu anda Türkiye'nin bu zorluklarla yüzleşme stratejisi resmi Suriye muhalefetine güvence vermekle sınırlı görünüyor

Bu sorun, kontrol ettiği bölgelerin sakinlerine nüfuzunu gerçekten dayatmak şöyle dursun, kendi saflarında disiplini sürdürmek için çabalayan Suriye Ulusal Ordusu'nu da kapsayacak şekilde daha da kötüleşiyor. Konuyu daha da tehlikeli hale getiren ise, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde yaşayanlara bu tür anlaşmaların -zorla ya da şiddet yoluyla- dayatılmasının, Türkiye'nin özellikle mülteciler ve sınır güvenliğine ilişkin temel hedeflerini olumsuz etkileyecek aksi sonuçlara yol açma ihtimalidir. Esas itibarıyla bu tür eylemler, Türkiye'nin istikrara kavuşturmak istediği toprakları ateşe verebilir.

Bu çıkmazdan kurtulmak için Türkiye'nin Esed ile normalleşme görüşmelerinde tam şeffaflık benimsemesi ve milyonlarca insanın hayatını etkileyen müzakerelerin ayrıntılarını tam olarak açıklaması gerekiyor. Ayrıca, imzalanacak herhangi bir anlaşmanın muhalefet kontrolündeki bölgelerde yaşayanların korku ve endişelerini ciddi şekilde dikkate almasını da sağlamalı. Ankara'nın stratejisi geçici çözümlere ya da kısmi tedbirlere de dayanmamalı; bunun yerine geri dönüşü olmayan adımlar, sıkı izleme mekanizmaları ve gerileme ya da kötüleşme olmamasını sağlayacak net hesap verebilirlik önlemleri içermeli.

Kapalı kapılar ardında müzakere edilen gizli anlaşmaları dayatmaya çalışmak, Türkiye'nin Esed ile normalleşme yoluyla çözmeye çalıştığı sorunları daha da derinleştirecektir. Bu yaklaşım Türkiye'yi gerçek bir değerli kazanımdan yoksun, içi boş bir zafere ulaşma riskiyle karşı karşıya bırakacaktır.

Sonuç olarak Türkiye, Esed ile normalleşmeyi yukarıdan dayatamayacağının farkına varmalı. Tüm karmaşık müzakerelerde olduğu gibi, bu süreç de ilgili tüm tarafların katılımını ve sahadaki gerçekliğin dikkatli bir şekilde anlaşılmasını gerektiriyor. Daha azı, gerçek bir diplomatik atılım olabilecek bir şeyi bir seraba dönüştürme riskini taşıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
TT

'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)

İnci Mecdi

ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) El Kaide lideri Usame bin Ladin'i 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra 2011 yılında İslamabad'da bulması ve Bin Ladin’in ABD Donanması Özel Hareket Kuvvetleri (Navy SEALs) tarafından öldürmesi neredeyse on yıl sürdü. El Kaide lideri Afganistan dağlarında ve ötesindeki ceplerde izini kaybettirmenin bir yolunu bulmuştu. Bazen videoların içine gizlenen mesajlar ve şifrelerle dünyanın en tehlikeli terör örgütünü oradan yönetti.

Ölümünden sonra Pakistan'daki gizli bir karargâhta bulunan mektuplarına göre Bin Ladin, dış dünyaya mesaj göndermek için çoğunlukla kuryeleri kullanıyordu. Çünkü şifreli e-postaların, takip edilmesini engellemeye yeteceğine inanmıyordu. Aynı geleneksel iletişim yöntemi, İsraillilerin Hamas Hareketi’nin bazı liderlerinin, son olarak da Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin geçtiğimiz temmuz ayında İran'ın başkenti Tahran'da kaldığı konutta tasfiye edilmesine rağmen, neden Hamas lideri Yahya es-Sinvar'a ulaşamadıklarını açıklayabilir.

Elle yazılan mektup ve notlar

ABD merkezli gazete Wall Street Journal (WSJ), Sinvar'ın İsrail'in kendisini takip edememesi ve nerede saklandığını bulamaması için telefon görüşmeleri, cep telefonu mesajları ve diğer dijital iletişim araçları, hatta şifrelenmiş olanlar da dahil olmak üzere dış dünyayla iletişim kurmak için teknolojiyi kullanmaktan büyük ölçüde kaçındığını ve ‘tünellerde saklanırken Hamas’ın operasyonlarını yönetmek için karmaşık bir kod sistemi ve elle yazılan notlar’ kullandığını ortaya çıkardı.

Mısır, Katar ve ABD’nin arabuluculuğunda 31 Temmuz öncesinde yürütülen ateşkese yönelik müzakerelerde bulunan Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'nin öldürülmesinden ve Sinvar'ın Hamas’ın başına geçmesinden sonra Sinvar’ın, Heniyye ile nasıl iletişim kurduğuna dair soru işaretleri oluştu. WSJ’ye göre Sinvar mektuplarını el yazısıyla yazıyor ve Hamas'ın güvenilir bir üyesine iletiyor. O da mesajı, bazıları sivil de olabilen bir kuryeler zinciri ile yerine ulaştırıyor. Mektuplardaki yazılar genellikle şifreli oluyor. Farklı zamanlarda ve koşullarda farklı alıcılar için farklı kodlardan oluşuyor. Bu sistem, Sinvar ve diğer Hamas üyeleri tarafından İsrail hapishanelerinde kaldıkları sırada geliştirildi. Son olarak mektup, Gazze'deki bir Arap aracıya ya da telefonla yahut başka yollarla yurtdışındaki Hamas üyelerine ileten bir Hamas ajanına ulaşıyor.

WSJ’ye göre İsrail'in başta Hamas'ın askeri kanadının kurucularından Salih el-Aruri'yi Beyrut’ta düzenlediği suikast olmak üzere, Sinvar’ın yakın çevresinden kişileri bulup öldürmeyi başarmasından bu yana Sinvar'ın iletişim yöntemleri daha tedbirli ve karmaşık hale geldi. WSJ’ye konuşan Arap aracılara göre Aruri'nin ölümünden bu yana Sinvar neredeyse tamamen elle yazılan mektuplara ve sözlü iletişime geçti. Bazen ses kayıtlarını küçük bir yardımcı çemberi aracılığıyla dağıtıyor.

İsrail askeri istihbaratının Filistin işlerinden sorumlu eski başkanı Michael Milstein, İsrail ordusunun Sinvar'ı bulamamasının ana nedenlerinden birinin tüm şahsi hareketlerini çok sıkı bir şekilde koruması olduğuna inanıyor.

Gazze'de yaşayan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) araştırmacısı Azmi Kişavi, Sinvar’ın Hamas’ın eski iletişim yöntemlerine geri döndüğünü söyledi. ICG’den başka araştırmacılar da Sinvar'ın Hamas üyeleri ve dış dünya ile iletişim kurmaya yönelik mevcut ilkel yaklaşımının, Hamas'ın ilk günlerinde kullandığı ve Sinvar'ın 1988 yılı ve sonrasında İsrail hapishanelerinde tutukluyken bizzat benimsediği bir sisteme dayandığını söyledi.

Sinvar hapse atılmadan önce İsrail'le iş birliği yaptığından şüphelenilen kişileri yakalamak üzere Hamas'ın Mecd adlı iç güvenlik teşkilatını kurmuştu. Mecd, İsrail hapishanelerinde de çalışmalarını sürdürdü. İsrail casusuna dönüşen eski bir Hamas üyesi tarafından yazılan ‘İbn Hamas’ (Hamas’ın oğlu) adlı kitaba göre Mecd’in hapishanelerde ‘es-Sevaid’ adı verilen ve şifreli mesajları bir koğuştan diğerine dağıtan ajanları vardı.

Yine aynı kitapta, es-Sevaid’lerin el yazısıyla yazılmış mektupları ekmeğin içine sarıp top haline getirip kuruttuktan sonra beyzbol oyuncuları gibi bu ekmek toplarını hapishanenin bir koğuşundan diğerine fırlatarak ‘Özgürlük savaşçılarından mektup var!’ diye bağırdıkları yazıyor.

Sabit telefon

Aralarında CIA Başkanı William Burns'ün de bulunduğu ABD'li üst düzey yetkililer, haziran ayında İsrail ve Hamas'ı ateşkese varmaya zorlamak için Ortadoğu'ya gittiler. Burns, Katar’ın başkenti Doha'da Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim es-Sani ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile görüşmeler yaptı. Ardından Hamas yetkililerine bir anlaşma yapmaları için baskı uygulamak üzere Heniyye ile bir araya geldi.

İsrail, Hamas'ın tünellerde sabit hatlı bir telefon sistemi kurduğunu en az on yıldır biliyor. Şarku’l Avsat’ın Indepenedent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail’in Hamas ile arasında 2018 yılında günlerce sürecek bir çatışmaya yol açan başarısız operasyonu, İsrail ordusunun Hamas’ın telefon ağına girme girişimiydi.

Arabulucular, Gazze Şeridi’ndeki mevcut savaşın başlarında İsrail ile Hamas arasında İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalini önleyecek bir rehine anlaşması yapmaya çalışıyorlardı. Hamas'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleriyle görüşmek ve şifreli mesajlar iletmek üzere Gazze'ye haberciler gönderdiler.

WSJ’ye konuşan aracılar, Sinvar'ın Hamas'ın sabit hat ağındaki aracılarla tünellerde telefon görüşmeleri yaptığını, gün ve saati belirlemek için kodlar kullandığını söylediler. Aracıların aktardığına göre telefon görüşmelerinin ayarlanması için Sinvar, mesajlarda takma isimlerin yanı sıra bazen gerçek kimliğini gizlemek için hapishanede birlikte kaldığı kişilerin isimlerini de kullandı.

İletişim kurmanın yaygın yolları

Gözlemcilere göre son yirmi yılda teröristler ve organize suçlular için mevcut seçeneklerin sayısı arttı. Tabii ki sıradan, yasalara saygılı vatandaşların birbirleriyle iletişim kurma olanakları da dijital teknolojideki büyümeye paralel olarak gelişti. Ancak radikal teröristler, izlenebilir bir 'dijital ayak izi' bırakmanın ve asıl göndericinin kimliğinin tespit edilmesini tehlikelerinin tamamen farkındalar. ABD istihbaratının, mesaj ve verileri elden teslim eden kuryelere güvenen Usame bin Ladin'in izini bulması da bu yüzden bu kadar uzun sürdü.

Dijital olsalar da anonim olarak satın alınabilen, cep telefonuna takılan, bir kez kullanılıp atılan ucuz ve yasal sim kartları gibi iletişim kurmanın yaygın yolları da var. Bu sim kartları Rusya ve Çin'deki şirket yöneticileri tarafından da cep telefonlarının hacklenmesine karşı bir önlem olarak kullanılıyor. Bununla birlikte sosyal medyada, sohbet odalarında ve oyunlarda da şifreli dil kullanılabilir. Bu yüzden e-oyun oynayanlar arasındaki yazışmalarda mesajları gizlemenin giderek yaygınlaşan bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.

Terör eylemlerinin planlayıcıları da hedeflerini müzakere ederken kod ya da metaforlar kullanarak iletişim kurarlar. Örneğin, ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırısının planlayıcılarından Muhammed Atta ve Remzi bin eş-Şibh, Dünya Ticaret Merkezi'nden ‘İmara’ (mimari), ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) ‘funun’ (sanat) ve Beyaz Saray'dan ‘siyase’ (siyaset) olarak bahsetmişlerdir.

Uydu telefonları, Mısır'daki 25 Ocak devrimi sırasında, hapishaneden kaçan Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) üyelerinin iletişim kurmak için Thuraya mobil uydu telefonları kullandıkları söylentisiyle gündeme gelmişti. Bu telefonlar şifreleme teknolojisine sahip olsa da gizli dinlemeye karşı savunmasız bir yapıya sahip. Terör örgütlerinin liderleri, uzak ve az nüfuslu bölgelerde bile bu telefonların kullanımına karşı uzun zamandır temkinli davranıyor. Ancak gözlemcilere göre bu telefonlar, terör örgütlerinin liderleri arasında popüler bir iletişim aracı olmaya devam ediyor ve takip edilmelerini zorlaştırıyor.