Arakçi'nin bölgedeki ziyaret turu Gazze'yi mi, Lübnan'ı mı yoksa İran'ı mı kurtarmak için?

Bölgenin büyük jeopolitik değişimlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde Arakçi'nin bölgedeki ziyaret turunun amacı ne?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti, 17 Ekim 2024 (Mısır Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesi)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti, 17 Ekim 2024 (Mısır Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesi)
TT

Arakçi'nin bölgedeki ziyaret turu Gazze'yi mi, Lübnan'ı mı yoksa İran'ı mı kurtarmak için?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti, 17 Ekim 2024 (Mısır Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesi)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti, 17 Ekim 2024 (Mısır Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesi)

Amr Imam

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin Ortadoğu’daki sekiz ülkeyi kapsayan bölgesel turu resmi olarak Gazze Şeridi ve Lübnan'daki gerilimi azaltmayı ve çatışmalara çözüm aramayı amaçlasa da seçtiği ülkeler, özellikle yeni bir bölgesel düzenin ortaya çıkmasına yönelik İran'ın hırsları ve korkuları hakkında çok şey ortaya koyuyor. Bu ülkeler; etki alanları, potansiyel destekçiler ve potansiyel arabulucular olmak üzere üç farklı kategoriye ayrılıyor.

İranlı Bakan’ın bölgesel turu, İran'ın nüfuzu altındaki Arap başkentlerinde, Tahran'ın Batı ile çatışmasında ulusal çıkarlarına ulaşmak amacıyla kontrolünü genişletmek ve gücünü yansıtmak için milislerini ve devlet dışı aktörleri kullandığı nüfuz bölgelerinde destek ve dayanışma mesajı vermek ve hatta bu başkentlerin ‘koruyucusu’ olarak hareket etmeyi amaçlıyor. Arakçi, Beyrut, Şam ve Bağdat'ta hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde, ülkesinin Lübnan ve Gazze Şeridi’ndeki çatışmaları sona erdirmek için aktif çaba sarf ettiğini göstermeye çalıştı.

zxscdfv
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Arakçi’nin söz konusu ülkelerin başkentlerine yaptığı ziyaretin asıl amacı müttefik güçlere, milislere ve devlet dışı aktörlere İran'ın var olduğu ve onları güçlü bir şekilde desteklemeye devam edeceği, onları terk etmeyeceği ve savaşlarında yalnız bırakmayacağı konusunda güvence vermekti.

Arakçi, İran'ın Yemen'de desteklediği Husi milislerinin liderleriyle İran'ın bir diğer nüfuz alanı olan Yemen'i ziyaret edemediği için Umman'ın başkenti Muskat'a yaptığı ziyaret sırasında bir araya geldi.

İranlı Bakan, Tahran'a yakın gruplara, bölgenin bu grupların sonunu getirebilecek büyük jeopolitik değişimlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde güvence verdi. Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniyye'nin 31 Temmuz'da Tahran’ın merkezinde suikasta uğraması bu güçlerin çöküşünün başladığının açık bir göstergesiydi. Ancak asıl büyük gösterge, İran destekli Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın Beyrut'ta öldürülmesi ve ardından İsrail'in 17 Ekim'de Hamas'ın yeni Siyasi Büro Başkanı ve aynı zamanda Hamas’ın Gazze'deki en üst düzey saha komutanı olan Yahya es-Sinvar'ın tesadüfen öldüğünü açıklamasıydı.

İran'ın hidra-kafalı canavarlarından birini vuran ya da yok eden her saldırı ile İran giderek zayıflıyor ve bölgedeki gücünün ve etkisinin bir kısmını kaybediyor.

Husi milisleri, 17 Ekim'de ABD Hava Kuvvetleri tarafından B-2 Spirit hayalet bombardıman uçakları kullanılarak gerçekleştirilen yoğun hava saldırılarına maruz kaldı. Saldırılarda Yemen'in çeşitli bölgelerinde bulunan beş silah deposu hedef alındı.

İran'ın hidra-kafalı canavarlarından birini vuran ya da yok eden her saldırı ile İran giderek zayıflıyor ve bölgedeki gücünün ve etkisinin bir kısmını kaybediyor. Belki de İran'ın mollaları (din adamları) yakında sahada yalnız olduklarını anlarlar ya da yaşanan bu hızlı gelişmeler onları şimdiden buna zorluyordur. Kahire'den bir analistin de belirttiği gibi İran, Direniş Ekseni'nin, daha doğrusu bölgedeki kendisine yakın gruplardan ördüğü ağın çökmesinin ya da zayıflamasının etkisini azaltacağını ve bölgede şekillenmekte olan çatışma karşısında kendisini yalnız bırakacağını biliyor. İsrail'in İran’ı vurmaya ve ABD'yi Ortadoğu'daki askeri çatışmalara sürüklemeye kararlı olduğu bir ortamda İran bu savaşta tek başına mücadele etmek zorunda kalacak.

Düşmanımın düşmanı

Arakçi'yi potansiyel olarak destekleyici başka bazı ülkelere ziyarette bulunmaya iten de aynı farkındalık gibi görünüyor. Bunlar, çözülmemiş anlaşmazlıklar ya da İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki acımasız saldırılarının bir sonucu olarak İsrail ile ilişkileri şu anda gergin olan ülkeler.

Tel Aviv, İran'ın ekim ayı başlarında İsrail’in çeşitli bölgelerini hedef alan füze saldırılarına misillemede bulunmaya hazırlanırken Arakçi, aralarında Mısır ve Türkiye'nin de bulunduğu bu ülkelerde İran'ın tutumuna ya da atacağı adımlara destek arayarak bu gerilimlerden faydalanmaya çalışmış olabilir.

“Kahire ve Tel Aviv arasındaki mevcut gerginlikler, aralarındaki barış anlaşmasını zedeleyecek boyutta olmadığı gibi, yakın çevrelerinde ya da genel olarak bölgede aralarındaki yakın güvenlik koordinasyonunu da etkilemiyor.

Arakçi’nin Türkiye ziyaretinin nedenlerinden biri de İstanbul'da düzenlenen 3+3 Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu toplantısına katılmaktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşın başlamasını takip eden haftalarda ve aylarda İsrail'in Lübnan ve Gazze'deki saldırılarını sürekli olarak eleştirmiş ve saldırıların durdurulması için güç kullanılması çağrısında bulunmuştu.

xscdvf
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İstanbul'da düzenlenen ortak basın toplantısı sırasında İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi ile tokalaşırken, 19 Ekim 2024 (Reuters)

Aynı zamanda Mısır ve İsrail arasındaki ilişkiler, İsrail'in Gazze Şeridi-Sina Yarımadası sınırında bulunan ve ülkenin kuzeydoğusundaki Mısır topraklarını ve Gazze ile Sina arasındaki Refah sınır kapısının Filistin tarafını da içine alan bir toprak şeridi olan Philadelphia (Salahaddin) Koridoru'nu işgal etmesi nedeniyle gergin. Mısır ayrıca Gazze Şeridi'ndeki toplu yıkım, kitlesel açlık ve İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırılarının, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin geçtiğimiz yıl çeşitli vesilelerle vurguladığı gibi, Kahire'nin ‘kırmızı çizgisi’ olarak nitelediği Filistin kıyı bölgelerindeki nüfusu Sina Yarımadası’na itmesinden çekiniyor.

Ancak Kahire ve Tel Aviv arasındaki mevcut gerginlikler iki başkent arasındaki mevcut barışa zarar vermediği gibi, yakın çevrelerinde ya da genel olarak bölgede aralarındaki yakın güvenlik koordinasyonunu da etkilemiyor. Mısır, ABD ve Katar'la iş birliği yaparak Hamas Hareketi ve İsrail arasında ateşkes ve esir takası anlaşması yapılması için çabalıyor. Bu çabalar önümüzdeki dönemde, özellikle de Yahya es-Sinvar'ın ölümünden sonra daha da ivme kazanabilir.

İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin uçağı 16 Ekim akşamı Kahire Uluslararası Havaalanı’na indiğinde Mısırlı mevkidaşı Bedir Abdulati tarafından karşılanmadı. Abdulati, ertesi gün İranlı Bakan’a ciddi bir mesaj ileterek bölgenin ‘feci bir çatışmaya’ sürüklenmesini önlemek için acilen harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.

Arakçi, Suudi Arabistan, Umman, Ürdün ve Katar'a yaptığı ziyaretler sırasında, İran’ın çıkarlarına yönelik bir saldırı yapılması durumunda bu ülkelerin hava sahalarının İsrail tarafından kullanılmayacağından emin olmaya çalıştı.

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, İran'ın en üst düzey diplomatına geniş çaplı bir bölgesel savaşın patlak vermesinin tüm bölge ülkeleri ve halkları için ciddi yansımaları olacağını söyledi. Mısır Dışişleri Bakanı Abdulati, Sisi’nin bu açıklamasından bir gün önce yaptığı açıklamada Lübnan'daki krizi sona erdirmenin bir yolunun da Lübnan ordusunun birliklerini Lübnan'ın güneyinde konuşlandırması olduğunu söyledi.

Abdulati elbette İran'ın Hizbullah'a verdiği desteğin ve Lübnan'ın yanı sıra diğer bölge ülkelerinin iç işlerine müdahalesinin, Lübnan ordusunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1701 sayılı kararı uyarınca Lübnan'ın güney kesiminde kontrolü sağlamasını imkânsız hale getirdiğinin farkındaydı.

Arakçi’nin Kahire'de soğuk karşılanmasında Gazze Şeridi’nde ve Lübnan'da devam eden savaşın Mısır'a getirdiği ağır yükün yanı sıra özellikle Husilerin Kızıldeniz'in güney girişinde ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nda ticari gemilere saldırarak nakliye hatlarını Süveyş Kanalı'ndan uzaklaştırması etkili oldu. Mısır için önemli bir döviz kaynağı olan Süveyş Kanalı’nın şimdiye kadar aylık gelirlerinde yüzde 60 oranında bir düşüş yaşandı ve bu durum Mısır'ın ekonomik sıkıntılarını daha da arttırdı.

Hayatta kalma mücadelesi

İran'ın göstermek istedikleri ile gizlemeye çalıştıkları arasındaki büyük fark, dışişleri bakanının sekiz ülkeyi kapsayan turu sırasında yaptığı bazı açıklamalarda açıkça görülüyordu. Arakçi, 13 Ekim'de Bağdat'ta ziyareti sırasında yaptığı bir açıklamada, ülkesinin bir savaş haline tamamen hazır olduğunu belirtmiş, ancak daha sonra İran'ın savaş istemediğini, aksine barış istediğini vurgulamıştı. Ancak İranlı Bakan, ülkesinin savaşa hazır olduğunu öylesine söylememişti. Zira İran, köşeye sıkıştırılırsa hayatta kalmak için dişiyle tırnağıyla savaşacak, ısıracak ve tırmalayacaktır.

xascsdv
Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi başkent Manama'da kabul etti, 21 Ekim 2024 (Reuters)

Arakçi’nin potansiyel arabulucular kategorisindeki bölge ülkelerine yaptığı ziyaret, İran'ın göstermek istedikleri ile saklamaya çalıştıkları arasındaki büyük uçurumu gözler önüne serdi. Arakçi, Suudi Arabistan, Umman, Ürdün ve Katar'a yaptığı ziyaretler sırasında, İran’ın çıkarlarına yönelik bir saldırı yapılması durumunda bu ülkelerin hava sahalarının İsrail tarafından kullanılmayacağından emin olmaya çalıştı.

Ancak Arakçi’nin bu ülkelerde daha önemli bir misyonu vardı. O da en iyi ihtimalle İsrail'in beklenen saldırılarını önlemek ya da en kötü ihtimalle İran'ın bu saldırılardan yara almadan çıkmasını sağlamak için potansiyel arabulucular aramaktı.

İranlı Bakan, bu misyona başlarken bu ülkelerin ağırlığının ve ABD de dâhil olmak üzere bazı bölgesel ve uluslararası aktörlerle yakın ilişkilerinin farkındaydı. Ancak bu misyon, İran'ın Arakçi'nin bölgesel turuna dahil olan ülkelere bunun karşılığında ne sunabileceği konusunda soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu.

Potansiyel arabulucu kategorisindeki ülkelerin sükunetin sağlanmasında ve bölgenin tam ölçekli bir savaşa sürüklenmesinin önlenmesinde çıkarları olduğuna şüphe yok. Ancak asıl soru şu: İran’ı özellikle de bölgesel siyasetteki sicili göz önüne alındığında dipsiz bir uçuruma düşmekten kim kurtarmak isteyecek ve bu çabalar nereye uzanacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Araştırma: AB ülkelerindeki Müslümanların yarısı ayrımcılığa maruz kalıyor

Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda Gazze'ye destek gösterisi (Reuters)
Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda Gazze'ye destek gösterisi (Reuters)
TT

Araştırma: AB ülkelerindeki Müslümanların yarısı ayrımcılığa maruz kalıyor

Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda Gazze'ye destek gösterisi (Reuters)
Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda Gazze'ye destek gösterisi (Reuters)

Bugün (Perşembe) yayınlanan bir araştırmaya göre, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yaşayan Müslümanların neredeyse yarısı günlük yaşamlarında ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve Hamas'ın Ekim 2023'te İsrail'e yönelik saldırısının ardından ‘nefretin keskin bir şekilde arttığını’ bildirdi.

AB Temel Haklar Ajansı Sözcüsü Nicole Roman AFP'ye yaptığı açıklamada, toplanan verilere göre ‘AB'de Müslüman olmanın giderek zorlaştığını’ belirtti.

Ekim 2021 ve Ekim 2022 tarihleri arasında 13 AB ülkesinde 9 bin 600 kişiyle yapılan araştırmaya göre, Müslümanların neredeyse yarısı günlük yaşamlarında ayrımcılıkla karşılaştıklarını söylerken, bu oran 2016'da yapılan son araştırmada yüzde 39'du.

Roman, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine saldırması ve Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana, Ortadoğu'daki çatışmanın körüklediği ‘Müslümanlara yönelik nefrette keskin bir artış’ olduğunu kaydetti.

AB Temel Haklar Ajansı ayrıca, temmuz ayında antisemitizmde belirgin bir artış olduğunu bildirdi.

Yeni araştırmaya göre Müslümanlara yönelik ayrımcılık en yüksek Avusturya'da (yüzde 71) görülürken, onu Almanya (yüzde 68) izledi. Fransa'da bu oran yüzde 39 iken, İspanya ve İsveç'teki ayrımcılık Avrupa'da en düşük seviyede.

Çalışma, özellikle işgücü piyasası ve konut arayışında, başörtüsü takan kadınlara ve daha az oranda da olsa İslami sınırlara uygun kıyafetler giyinen erkeklere karşı ayrımcılıkta ‘keskin bir artış’ olduğunu ortaya koydu.

Araştırmaya göre, ‘Müslümanlar sadece dinleri nedeniyle değil, aynı zamanda ten renkleri ve etnik kökenleri nedeniyle de hedef alınıyor.’

Bu ‘endişe verici’ bulguların bir sonucu olarak ajans, AB'nin Müslümanlara yönelik ırkçılıkla mücadeleye odaklanmasını tavsiye etti. AB Temel Haklar Ajansı Başkanı Serpa Rocio'ya göre bu olgu, ‘kıta genelinde gözlemlenen insanlık dışı söylemler’ nedeniyle daha da kötüleşiyor.

Pew Araştırma Merkezi'nin 2016'da yaptığı son nüfus sayımına göre AB'deki ikinci dini grup olan Müslümanların sayısı 26 milyon, yani 27 ülkeden oluşan bloğun toplam nüfusunun yüzde 5'i. Almanya ve Fransa blokta en fazla Müslüman nüfusa sahip ülkeler.

Raporda Müslümanların sayısının ‘Afganistan, Irak ve Suriye'deki çatışmalardan kaçanlar nedeniyle son yıllarda önemli ölçüde arttığı’ kaydedildi.

AB Temel Haklar Ajansı’nın yayınladığı ilk rapora, Avrupa Komisyonu'nun Müslüman karşıtı nefretle mücadele için bir koordinatör pozisyonu oluşturması eşlik etti.