Gazze ve Lübnan'da Golan senaryosu

Bu nasıl olacak? Farklı arenalar arasındaki benzerlikler nelerdir? Bu mümkün mü?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Gazze ve Lübnan'da Golan senaryosu

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

Golan senaryosu, Gazze'nin kuzeyi ve Lübnan'ın güneyi için olası çözümlerden biri olarak sunuluyor. Bu senaryo ile tam olarak kastedilen, İsrail'in güneyindeki yerleşimciler ile Gazze Şeridi'nin kuzeyini birbirinden ayıran ve İsrail'in kuzeyindeki yerleşimciler ile Lübnan'ın güneyini birbirinden ayıran bir “askerden arındırılmış bölge” oluşturulmasıdır. Senaryo, çatışmaya dahil olan ve çatışmanın geleceğiyle ilgilenen aktif uluslararası ve bölgesel güçlerden oluşan BM gücünün gözetiminde uygulanacak.

Bu nasıl olacak? Farklı arenalar arasındaki benzerlikler nelerdir? Bu mümkün mü?

1973 Ekim Savaşı'ndan sonra Mısır ile İsrail arasında kuvvetleri ayırma anlaşması yapıldı ve bu anlaşma daha sonra 1978'de varılan Camp David Anlaşması’nın önünü açtı. Şam ile Tel Aviv arasında da “çatışmayı sona erdirme” anlaşması imzalandı. Bu, Golan Cephesi'nin tarafsız hale gelmesi ve Şam'daki siyasi rejimin istikrara kavuşması ile sonuçlandı, ancak doğrudan ve dolaylı müzakere turları ve aşamalarına rağmen tam bir barış anlaşması ile sonuçlanmadı.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın liderliğinde Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ile İsrail Başbakanı Golda Meir arasında yapılan “çatışmayı sona erdirme” görüşmeleri, en karmaşık müzakereler arasında yer alıyordu. Kissinger, Washington'dan uzakta Ortadoğu'da kaldığı haftalar içinde Şam ile Tel Aviv arasında mekik dokudu. İsrail, her ateşkes veya anlaşma teklifi ve Kissinger'ın her ziyaretinden önce, şu anda Lübnan'daki ateşkes görüşmelerinde olduğu gibi, (Lübnan’ı kapsayan) hava saldırıları ile bombardımanlarını artırıyordu.

O dönemde ana düğüm noktaları arasında “tampon bölgenin” ve silahtan arındırılmış bölgelerin derinliği, BM güçlerinin rolü ve Golan'daki Filistinli grupların varlığı yer alıyordu. Esed ile Kissinger'ın 19 Mayıs 1974'teki görüşmesine ilişkin gizli bir rapora göre, yaklaşık iki saat süren ve bir çıkmaza giren münakaşanın ardından, Esed, “anlaşmayı bozmak istemiyorum ve belirlenecek ayrım hattını kabul ediyorum” demiş. Buna şaşırıp kalan Kissinger, Esed’in bu tutumu karşısında hayrete düşmüş ve danışmanlarıyla birkaç dakika yalnız görüşmek istemiş. O anda umulmadık bir şey olmuş, salonun sonuna doğru giderken tökezleyen Kissinger az kalsın düşüyormuş.

Esed ile Meir arasında Kissinger'ın himayesinde yapılan “çatışmayı sona erdirme” anlaşmasının ardından Golan Tepeleri, ister Suriyeliler ister Filistinliler tarafından olsun, doğrudan askeri çatışmaların dışında bırakıldı

Anlaşma askeri açıdan şunları içeriyordu; Golan'ın yüzölçümü 1.860 kilometrekare olup, bunun 1.260 kilometrekaresi 1967'den bu yana işgal altındadır. Mayıs 1974 sonunda komutanlar tarafından resmi olarak imzalanan anlaşma, 80 kilometre uzunluğunda üç şeritli bir “tampon bölge” kurulmasını öngörüyordu.

Birinci şerit, Suriye'nin “kurtuluş” ve İsrail “yıkımının” sembolü olan Kuneytra şehri hariç, Golan'ın Suriye tarafında uzanan, genişliği 10 kilometreye varan 235 kilometrekarelik bir alana sahip tampon bir bölge.

İkinci şerit, 10 kilometre derinlikte Suriye ordusunun 350 tankı ve 3 bin hafif silahlı askerinin bulunduğu bölge.

Üçüncü şerit, Suriye ordusunun 10 ila 20 kilometre derinlikte sınırlı sayıda ve 650 tankı, 4 bin 500 askeri, hafif silah ve ilk aşamayı aşmayacak menzilde topçusunun bulunduğu bölge.

Anlaşmanın önemi mürekkebinden ve paragraflarından daha önemli. Zira o tarihten bu yana Golan, ister Suriyeliler ister Filistinliler tarafından olsun, doğrudan askeri çatışmaların dışında bırakıldı. Askeri polis ve Suriye ordusunun iş birliğiyle 1.250 askerin görev yaptığı Uluslararası Ateşkes Güçleri (UNDOF), bu tarafsızlığın sağlanmasında, silah sayısının teyit edilmesinde ve militanların buraya girişinin engellenmesinde rol oynadı. Gerçekten de Golan cephesi o zamandan beri sakin kaldı, Şam ise onlarca yıl boyunca istikrarını korudu.

Gazze Şeridi'nde Generallerin Planı önerilirken, Lübnan'da Hochstein Planı öneriliyor ve ikisinde de amaç tampon bölgeler oluşturmak

Büyük olasılıkla, şu anda uygulanmakta olan bu planın değiştirilmiş bir versiyonudur. Gazze Şeridi'nde önerilen, İsrailli General Giora Eiland'ın Eylül 2024'te Binyamin Netanyahu'ya önerdiği “Generallerin Planı”dır. Amacı Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanları zorla göç ettirmek, kuşatma altına almak ve burayı “kapalı askeri bölgeye”, militanlardan ve tünellerden arındırılmış bir tampon bölgeye dönüştürmek. Yani Tel Aviv sınırlarından sızma ve topraklarına füze atmak yok.

Aynı şey Güney Lübnan için de geçerli. Hava bombardımanları ve Güney Lübnan'daki yoğun kara operasyonları “Hochstein Planı” ile uyumlu. Teorik olarak 1701 sayılı kararın uygulanması, pratikte ise militanlardan ve tünellerden arındırılmış, üç kilometre derinliğinde bir “tampon bölge” oluşturulması amaçlanıyor. Bunun arkasında, Hizbullah'ı silahsızlandırmak ve kimi zaman 30 kilometre derinliğe kadar uzanan bir şerit içinde militanların varlığını kontrol altına almak, tünellerden ve füze platformlarından arındırılmış bir alan oluşturmak için Litani Nehri'nin güneyinde uluslararası bir izleme gücü, Lübnan ordusu ve  güçlendirilmiş “Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Gücü”nün (UNIFIL) konuşlandırıldığı askerden arındırılmış bir bölge olacak.

Elli yıl önce müzakerelerin ve mekik diplomasinin zorluğuna rağmen ana müzakereci Kissinger’dı ve iki karar verici, Esed ve Meir ile konuşuyordu

Ayrıca, Suriye’nin Golan Tepeleri’nde 7 Ekim 2023 Gazze senaryosunun yaşanmasını önleme amacıyla Golan ile ilgili “çatışmayı sona erdirme” anlaşmasının pratik bir güncellemesi üzerinde de çalışılıyor. İsrail ordusu son haftalarda bu “tampon bölgeyi” genişletti ve tünellerin kazılması ihtimalini ortadan kaldıran kara harekâtları gerçekleştirdi.

Bunun sebebi Kissinger’ın öncülük ettiği anlaşmanın metni değil, son 10 yılda Hizbullah ve İranlı milislerin Golan'da yayılmasıdır. 2018'deki ABD-Rusya anlaşmasında İran milislerinin Ürdün sınırından ve Golan'daki “ayrım” hattından doğuya doğru 140 kilometre çekilmesi, Şam'dan 85 kilometre uzaklıkta olması gerekiyordu. İran'a ait 1.050 personel, 24 füze rampası ve 145 adet diğer silah ve askeri teknoloji sistemleri geri çekilecekti.

Anlaşmaya dönecek olursak, 50 yıl önce müzakerelerin ve mekik diplomasinin zorluğuna rağmen ana müzakereci Kissinger’dı ve iki karar verici, Esed ve Meir ile konuşuyordu. Dahası müzakerelere katılmak için defalarca Şam'ı ziyaret eden rakibi Sovyet Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko'yu müzakerelerin dışında bırakmayı başarmıştı.

Dünya değişti, bölge değişti, liderlerin yapısı değişti. Şu anda müzakerelerin zorluğunun pek çok yönü var; buna Beyaz Saray'ın giden Joe Biden ile yeni gelen Donald Trump arasında bir geçiş aşamasında olması, Netanyahu'nun kişisel ve İsrail'in varoluşsal hedeflerinden oluşan uzun bir listesinin bulunması da dahil.

Ama en önemlisi müzakerelerin ülkelerle değil, savaş ve barış konusunda karar verme yetkisi olmayan muhataplarla ve örgütlerle, rejimlerle değil milislerle yürütülmesidir. Bütün bunların içinde siviller iki uç, senaryolar ve öncelikler arasında sıkışıp kalmışlar.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Hamaney'in danışmanı: Trump'ın yeniden seçilmesi Tahran'ın Pekin ile ilişkilerini etkilemez

Velayeti, Çin'in Tahran Büyükelçisini kabul etti (ISNA)
Velayeti, Çin'in Tahran Büyükelçisini kabul etti (ISNA)
TT

Hamaney'in danışmanı: Trump'ın yeniden seçilmesi Tahran'ın Pekin ile ilişkilerini etkilemez

Velayeti, Çin'in Tahran Büyükelçisini kabul etti (ISNA)
Velayeti, Çin'in Tahran Büyükelçisini kabul etti (ISNA)

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in Uluslararası İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayeti, Çin'in Tahran Büyükelçisi Zong Pei Wu’ya Donald Trump'ın yeniden ABD Başkanı seçilmesinin Buna İran-Çin ilişkiler de dahil olmak üzere İran’ın dış politikasını etkilemeyeceğini söyledi.

Trump'ın ikinci döneminde İran ile nasıl bir ilişki kuracağı belirsizliğini koruyor. Trump seçim kampanyası sırasında bir mitingde İran'ın ‘çok başarılı bir ülke’ olmasını istediğini, ancak ‘nükleer silahlara sahip olamayacağını’ söyledi.

İranlı Öğrenciler Haber Ajansı ISNA’nın aktardığına göre Velayeti, Zong ile bölgesel ve uluslararası son gelişmeleri değerlendirdi.

ISNA’ya göre Velayeti Çinli Büyükelçiyle gerçekleştirdiği görüşmede Donald Trump'ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasını, özellikle de Çin ile ilişkilerini etkilemeyeceğini vurguladı.

Velayeti, 25 yıllık stratejik iş birliği anlaşması imzalayan Pekin ile Tahran arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi çağrısında bulundu.

Uzun, tarihi ve dostane ilişkilerin iki ülke üzerinde olumlu bir etki yarattığını söyleyen Velayeti, İran, Çin ve Rusya arasındaki ilişkilerin Şangay ve BRICS örgütleri çerçevesinde de olmak üzere çeşitli alanlarda ilişkilerin geliştirilmesinin ‘kalıcı ve önemli etkileri’ olacağını belirtti.

Velayeti’nin açıklamaları, İran Dini Lideri Hamaney’e yakın bir yetkili tarafından Trump'ın yeniden ABD Başkanı olarak seçilmesiyle ilgili kamuoyuna açıklanan ilk tutum olarak değerlendirildi. Hamaney, geçtiğimiz hafta Trump'ın seçim zaferi hakkında yorum yapmaktan kaçınmıştı.

İran, ABD'nin seçilmiş Başkanı Trump’ın, ilk başkanlık döneminde İran'a uyguladığı azami baskı stratejisine geri dönmesine karşı uyardı.

Velayeti, geçtiğimiz salı günü Trump'ın zaferinden sonraki durumu görüşmek üzere İran'ın eski dışişleri bakanları ve yardımcılarıyla düzenlenen bir toplantıya katıldı.

Öte yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Tahran ve Washington arasındaki gergin ilişkilerin ‘yönetilmesi’ çağrısında bulundu. Pezeşkiyan ‘dostlara onurlu, düşmanlara karşı ise politik davranılması gerektiğini’ vurguladı.

Pezeşkiyan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Beğenin ya da beğenmeyin, bölgesel ve uluslararası arenada ABD ile çalışmak zorunda kalacağız. Dolayısıyla bu ilişkiyi ve angajman alanını kendi başımıza yönetmemiz daha iyi.”

Diğer taraftan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, dün akşam bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada “Düşmanlarla siyaset yapmak mümkün mü? Cumhurbaşkanı mevcut düşmanları kastetmedi, düşmanlar bize nezaketle yaklaşmıyor ki biz de onlara bu şekilde yaklaşmak isteyelim” ifadelerini kullandı.

Bu arada Tahran cumartesi günü, İran'ın BM Daimi Temsilcisi Emir Said İrevani ile Trump'a yakınlığıyla bilinen ABD'li milyarder Elon Musk arasında Tahran ve Washington arasında tansiyonun düşürülmesi amacıyla bir görüşme gerçekleştiği haberlerini yalanladı.

Analistler Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşünün ABD'nin İran'a yönelik petrol yaptırımlarının sıkılaştırılmasına yol açabileceğini ve bunun da küresel petrol arzını azaltabileceğini söylüyor. Ancak bu senaryo, İran petrolünün en büyük alıcısı olan Çin'i kızdırma olasılığı da dahil olmak üzere jeopolitik riskler taşıyabilir.

Trump, seçim kampanyası sırasında Başkan Joe Biden'ın petrol ihracatına sert yaptırımlar uygulamama politikasının Washington'ı zayıflattığını ve Tahran'ı cesaretlendirdiğini, petrol satmasına, fon toplamasına, nükleer çalışmalarını genişletmesine ve silahlı gruplar aracılığıyla nüfuzunu desteklemesine izin verdiğini söyledi.

Ancak İran'a karşı daha sert bir tutum, ABD yaptırımlarını tanımayan ve İran petrolünün en büyük alıcısı olan Çin'e karşı da sert adımlar atılması demektir.

Çin ve İran, ticarette ABD doları kullanmaktan kaçınmak ve ABD'nin düzenlemelerinden uzak durmak için ağırlıklı olarak Çin para birimi yuan ve aracılardan oluşan bir ağ kullanan bir ticaret sistemi kurdular. Böylece yaptırımların uygulanmasını zorlaştırdılar.

Reuters, bu ayın başlarında analistlerin Trump yönetiminin İran'a yönelik azami baskı stratejisine geri dönmesinin İran'ın ham petrol ihracatının günlük bir milyon varil civarında düşmesine neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

İran'daki analistler ve kaynaklar, Trump yönetimi sırasında, Tahran ve Washington arasında diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilmeden bir ilerleme kaydedilebileceğini düşünüyorlar.

Fakat Ortadoğu'daki jeopolitik bağlam daha karanlık bir hal alırken bu durum, İran'ın müttefiki olan Hamas ile İsrail arasında 7 Ekim 2023'te patlak veren savaştan bu yana herhangi bir diplomatik atılıma izin vermedi.