Esed rejiminin düşüşü sonrası SDG’nin önündeki üç senaryo

Bugün Suriye'nin geleceğine ilişkin en önemli sorulardan biri SDG'nin nasıl bir rol oynayacağı sorusu

Suriye'nin Haseke ilinde arka planda SDG bayrağının göründüğü es-Sina'a Hapishanesi yakınlarında yürüyen bir kadın, 18 Ocak 2025 (Reuters)
Suriye'nin Haseke ilinde arka planda SDG bayrağının göründüğü es-Sina'a Hapishanesi yakınlarında yürüyen bir kadın, 18 Ocak 2025 (Reuters)
TT

Esed rejiminin düşüşü sonrası SDG’nin önündeki üç senaryo

Suriye'nin Haseke ilinde arka planda SDG bayrağının göründüğü es-Sina'a Hapishanesi yakınlarında yürüyen bir kadın, 18 Ocak 2025 (Reuters)
Suriye'nin Haseke ilinde arka planda SDG bayrağının göründüğü es-Sina'a Hapishanesi yakınlarında yürüyen bir kadın, 18 Ocak 2025 (Reuters)

James Jeffrey

Bugün Suriye'nin geleceği için cevap bekleyen en önemli sorulardan biri SDG'nin nasıl bir rol oynayacağı sorusudur. ABD ile (aslında PKK'nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu) SDG arasında on yıldır devam eden ittifak, bölgesel bir ‘devletçik’ olarak DEAŞ'ı yenmeyi başardı, ancak SDG'nin ABD güvenlik şemsiyesi altında Suriye'nin kuzeydoğusunda kendi devletini kurmasına izin verdi.

Kurulan bu sözde ‘devletçik’ milyonlarca Suriyelinin işlerini yönetti, ülkenin yüzde 20'sinden fazlasını, petrol kaynaklarının ve tarım arazilerinin çoğunu kontrol etti. Beşşar Esed rejimi ile onun müttefikleri olan İran ve Rusya’nın stratejik öneme sahip bu bölgeye erişimini engelledi. Ancak PKK'nın bir uzantısı olarak bu başarı SDG'yi ve Amerikalı destekçilerini Türkiye ile tekrar tekrar çatışmaya sürükledi. ABD'nin Suriye politikasındaki bu önemli çelişkiyi yönetmek en karmaşık değişkenlerden biri olurken 2016-2024 yılları arasında zaman zaman ABD'nin Ortadoğu'daki genel yönelimi de oldu.

Suriye'nin 2024 aralığında geçirdiği dönüşüm, İran ve Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu fiilen ortadan kaldırırken Şam'da Türkiye, ABD, Avrupa ve Arap devletlerinin iş birliği yapmak istediği bir hükümetin kurulmasını sağladı. Bu durum SDG ve Washington'ın Suriye'deki rollerini tamamen yeniden düzenlerken aynı zamanda SDG'yi özellikle güçlü bir şekilde etkiliyor.

Kurulan bu sözde ‘devletçik’ milyonlarca Suriyelinin işlerini yönetti, ülkenin yüzde 20'sinden fazlasını, petrol kaynaklarının ve tarım arazilerinin çoğunu kontrol etti. Beşşar Esed rejimi ile onun müttefikleri olan İran ve Rusya’nın stratejik öneme sahip bu bölgeye erişimini engelledi.

Bugün bu olaylar bize SDG'nin geleceğine ilişkin üç ana senaryo sunmaktadır: Mevcut bağımsız statüsünün ve ABD ile ortaklığının devamı, Türkiye ile büyük bir çatışma ve ABD'nin az çok önemli iki müttefik arasında kalması ya da SDG'nin askeri bir güç ve bölgesel bir devlet olarak Şam'da Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) tarafından kontrol edilen yeni ulus-devlete entegre olması.

SDG’nin izleyeceği yolu etkileyen, kuvvet komutanlıklarından Irak'taki PKK karargâhına, Türkiye'den yeni Şam hükümetine kadar çeşitli aktörler var. ABD'nin 47. Başkanı olarak yeniden seçilen Donald Trump’ın yeni yönetiminin deneyim eksikliği ve önceki döneminde Suriye'ye yönelik sık sık çelişkili yaklaşımları göz önüne alındığında, belirli bir yaklaşım öngörmesi zorlaşıyor. Ancak Washington'ın Suriye ile ilgili bilinen birçok çıkarını ilerletmek için çalışacağını varsaymalıyız.

Daha fazla ilerlemeden önce, tüm sahneyi gölgeleyen güvenlik kaygılarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Rusya’nın Suriye'de kalan nüfuzunu sınırlamanın yanı sıra İran'ın bugün içinde bulunduğu zayıf konumu korumak, onu kontrol altına almak ve mümkün olması halinde ortadan kaldırmak da bu kaygıların arasında yer alıyor.

Suriye'nin önemi göz önüne alındığında Şam hükümetiyle ilişkilerin geliştirilmesi başlı başına bir amaç halini alırken bu aynı zamanda yukarıda bahsedilen güvenlik çıkarlarının başarısına katkıda bulunan önemli bir faktördür. İşleyen bir hükümet aynı zamanda on iki milyon mülteci ve ülke içinde yerinden edilmiş kişinin evlerine dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratarak, ABD ve diğer bağışçı ülkeler üzerindeki mali yükü önemli ölçüde azaltabilir.

ABD'nin SDG ile mevcut ilişkisini sürdürmesi ve kuzeydoğunun fiili olarak kontrolünü elinde tutması şeklindeki olası ilk senaryo, DEAŞ'a karşı operasyonların devam etmesini garanti edecektir. Ancak bu operasyonların amaçları ve sınırları kabul edilmeli. Zira bu operasyonlar, özellikle SDG'nin ulaşamayacağı kadar uzakta olan Fırat'ın güneyindeki el-Badiye (çöl) bölgesinin derinliklerindeki son DEAŞ kalıntılarını ortadan kaldırmaya yönelik değil. SDG'nin ABD desteğiyle DEAŞ'a karşı yürüttüğü operasyonlar daha çok, binlerce DEAŞ’lı mahkumu ve DEAŞ’lıların potansiyel olarak tehlikeli olabilecek on binlerce aile üyesini yakalamanın yanı sıra DEAŞ'ın Fırat Nehri boyunca ve Suriye'nin kuzeydoğusunun derinliklerindeki Arap topluluklarına sızmasını önlemek için isyanla mücadeleye odaklanıyor.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre ABD ve SDG’nin ortak çabası, el-Badiye bölgesinde ve kuzeydoğuya uzak diğer bölgelerdeki DEAŞ hakkında istihbarat edinilmesi ve zaman zaman ABD tarafından askeri operasyonların gerçekleşmesine izin vermesini amaçlıyor.

Bu çaba, DEAŞ’ın toparlanma potansiyeline sahip olması nedeniyle terörle mücadelede büyük önem taşısa da DEAŞ'ı Suriye sahasının kalbinden söküp atmak için yeterli değil. Bunun gerçekleşmesi için ise şunlar gerekiyor:

1- Beşşar Esed'in yaptığı gibi DEAŞ’ın destek aldığı Sünni Arap çoğunluğa baskı yapmayan ya da onlara savaş açmayan, aksine onlarla birlikte çalışan merkezi bir Suriye hükümetinin kurulması.

2- El-Badiye bölgesi de dahil olmak üzere Suriye genelinde DEAŞ'a karşı etkili olacak şekilde terörle mücadele operasyonları yürütülmesi.

HTŞ liderliğindeki merkezi hükümet teorik olarak bu görevi üstlenebilecek tek güç olabilir, fakat bunun yanında ABD'nin SDG'ye desteğini sürdürmesi, ABD ile Şam arasında krize yol açacaktır.

HTŞ liderliğindeki merkezi hükümet teorik olarak bu görevi üstlenebilecek tek güç olabilir, fakat bunun yanında ABD'nin SDG'ye desteğini sürdürmesi, ABD ile Şam arasında krize yol açacaktır. ABD destekli yarı özerk bir oluşumla uğraşmak Şam'ın kaynaklarını tüketecek ve diğer bölgeleri kontrolünden çıkmaya teşvik ederek DEAŞ'la mücadelenin önceliğini potansiyel olarak azaltacaktır. Bu da ABD'nin güçlü ve birleşik bir Suriye devletinin kurulmasını DEAŞ'ı belirli bir zamana kadar yenmek yerine, görünürde net bir sonu olmayan karşı isyan eylemlerini sürdürmesini engellemekle yetineceği anlamına geliyor.

SDG'nin izleyebileceği yol olarak ikinci senaryo ise Türkiye'nin SDG'nin siviller, özellikle de Arap kesimler üzerindeki kontrolünü zayıflatmak için Suriye'nin kuzeydoğusunun derinliklerine doğru başlatacağı bir askeri operasyon nedeniyle tamamen çökmesine yol açabilir. Bu durum DEAŞ karşıtı çabaları sekteye uğratacak ve ABD'yi iki değerli müttefik arasında seçim yapmaya zorlayacaktır. Böyle bir gelişme, muhtemelen ülkenin kuzeydoğuda DEAŞ karşıtı çabaların keskin bir şekilde kısıtlanmasını, Washington ve Ankara arasında keskin bir bölünmeyi ve ABD güçleri ile SDG arasında ciddi bir güven kaybını içeren durdurulamaz bir bozulma ve yansımalar sarmalına neden olabilir. Bu senaryo ilgili tüm taraflar için açıkça en olumsuz yol olmakla birlikte, SDG, Ankara, Washington ve Şam'ın önümüzdeki haftalarda hızlı ve akıllıca hareket etmemesi halinde en olası yol da olabilir.

Geleceğe yönelik üçüncü senaryo ise farklı bakış açılarına göre neredeyse en iyisi olduğu söylenebilir. Ancak bu senaryo aynı zamanda SDG’nin omurgasını oluşturan ve PKK’nın bir uzantısı olan silahlı kanadı YPG ve siyasi kanadı Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) birleşik bir Suriye içinde kademeli olarak entegre edilmesi için tüm tarafların büyük çaba sarf etmesi gerekecek. Bunun yanında YPG eş zamanlı olarak Suriye ordusu içinde yerel bir askeri güç olarak rol üstlenirken, PYD de PKK'nın müttefiki olan ve şu anda tartışmalı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yer alan Halkların Demokrasi ve Özgürlük Partisi (DEM Parti)  benzeri bir siyasi parti kuruyor.

Öte yandan böyle bir gelişme, Ankara ile PKK lideri Öcalan da dahil olmak üzere PKK üyeleri arasında potansiyel bir yakınlaşmayı teşvik etmenin yanında, henüz şekillenmeye başlayan umut verici bir sürecin ilerlemesini de sağlar.

İlk adımlar iyi biliniyor ve Şam hükümeti, Washington ve Ankara tarafından farklı derecelerde de olsa destekleniyor. SDG bir yandan PKK’nın Suriyeli olmayan üst düzey elebaşlarından uzaklaşıp diğer yandan kuzeydoğuda Arapların çoğunlukta olduğu bölgelerden çekilip petrol altyapısını merkezi hükümete devrederse, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)  ve Türkiye'nin müttefiki muhalif Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından SDG'ye karşı yürütülen sınırlı askeri operasyonlar (Türkiye 'ateşkes' terimini kabul etmeyecektir) tamamen sona erer ve ilgili taraflar Şam ile PYD liderliğindeki sivil yönetim arasında petrol tesislerinin işletilmesi ve korunması için PYD'ye bir miktar ödeme yapılmasını öngören bir gelir paylaşımı anlaşmasına ulaşır.

Zaman içinde SDG liderleri 2005 yılında Irak anayasası hazırlanırken Iraklı Kürt liderlerin Bağdat ile müzakere ettiklerine benzer, ancak daha sınırlı ve gayri resmi nitelikte düzenlemeler müzakere edebilirler.

Zaman içinde SDG liderleri 2005 yılında Irak anayasası hazırlanırken Iraklı Kürt liderlerin Bağdat ile müzakere ettiklerine benzer, ancak en azından yerel özerklik (belki sadece Kürtleri değil, ülke genelindeki diğer kesimleri de kapsayacak şekilde) ve bazı Peşmerge birliklerinin Irak ordusunda görevlendirilmesinde olduğu gibi SDG birliklerinin özellikle DEAŞ karşıtı bir güç olarak yeni Suriye ordusuna entegre edilmesi şeklinde daha sınırlı ve gayri resmi nitelikte düzenlemeler müzakere edebilirler. SDG’nin diğer üyeleri ise sadece hafif silahlar kullanarak yerel polis ve ulusal muhafız olarak görevlendirilebilir, geriye kalanı ise terhis edilebilir.

xsadfgthy
HTŞ liderliğindeki silahlı grupların Suriye'nin kuzeyindeki Halep şehrinin kontrolünü ele geçirmesinden birkaç gün sonra çekilen bir fotoğraf, 5 Aralık 2024 (AFP)

Şam, Ankara ve Washington burada söz sahibi olacak. ABD, Suriye’nin kuzeydoğusu ve et-Tanf bölgesindeki askeri varlığını danışmanlık ve terörle mücadele operasyonlarına dönüştürebilir. Bu sayede çabalarını sadece ülkenin kuzeydoğusuyla sınırlamakla kalmayıp, aynı zamanda Şam hükümetiyle birlikte DEAŞ'a karşı mücadele ederek iç güvenliği güçlendirebilir. Bunun sonucunda da modern bir Suriye ordusunun ortaya çıkmasını sağlayabilir.

Bugün Ortadoğu'nun geleceğinin ve son 20 yıldır Ortadoğu'yu kasıp kavuran tehditlerin, yani radikal İslamcı terörizm ve İran yayılmacılığının geleceğinin Suriye'de belirleneceği çok önemli bir aşamanın eşiğindeyiz. Olumlu bir sonucun tüm bölgeyi daha iyi bir geleceğe taşıyacağı ve zaman zaman tanık olduğumuz şiddet döngülerini sona erdireceğine şüphe yok. SDG sorununun çözümü tek başına büyük Suriye projesinin başarısını garanti etmese de özelde, SDG'nin ve genel olarak Kürtlerin yeni Suriye'ye entegre edilmemesi halinde bu projenin kesinlikle sekteye uğrayacağı ve bölgeyi yeni çatışma ve istikrarsızlık döngülerine karşı savunmasız bırakacağı kesindir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli AL Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Uzmanlar uyardı: "Zihin kontrol silahları" gerçek oluyor

 Rus özel harekatçılarının kullandığı gaz nedeniyle birçok rehine bilincini kaybetmişti (Reuters)
Rus özel harekatçılarının kullandığı gaz nedeniyle birçok rehine bilincini kaybetmişti (Reuters)
TT

Uzmanlar uyardı: "Zihin kontrol silahları" gerçek oluyor

 Rus özel harekatçılarının kullandığı gaz nedeniyle birçok rehine bilincini kaybetmişti (Reuters)
Rus özel harekatçılarının kullandığı gaz nedeniyle birçok rehine bilincini kaybetmişti (Reuters)

Britanyalı bilim insanları bilinç, algı veya hafızayı değiştirebilen silahların yakın zamanda gerçeğe dönüşebileceğini söylüyor. 

Birleşik Krallık'taki Bradford Üniversitesi'nden Michael Crowley ve Malcolm Dando, Kraliyet Kimya Topluluğu tarafından yayımlanacak yeni kitaplarında, insanın sinir sistemini hedef alan "beyin silahlarının" artık yalnızca bilimkurgularda kalmayacağını savunuyor.  

24 Kasım'da yayımlanacak kitap, merkezi sinir sistemini (MMS) etkileyen kimyasalların araştırılması için yürütülen devlet fonlu çalışmaları konu ediniyor. 

Guardian'a konuşan Crowley, Soğuk Savaş'ta ve sonrasında ABD, Sovyetler Birliği ve Çin'in MMS'ye etki eden silahlar geliştirmek için "aktif çaba gösterdiğini" söylüyor. 

Bu programların insanlarda "bilinç kaybı, uyuşma, halüsinasyon, kafa karışıklığı ve felç" dahil uzun süreli bozukluklar yaratacak cihazların geliştirilmesini hedeflediğini belirtiyor. 

Araştırmacılar, 2002'de Moskova Tiyatrosu'na Çeçen militanlar tarafından düzenlenen baskını da hatırlatıyor. Rehine krizinde Rus özel harekatçılar, binanın havalandırma sisteminden içeri fentanil bazlı "uyku gazı" sıktıktan sonra operasyona başlamıştı. Rus askerler 40 ayrılıkçı militanı öldürmüş, 132 rehinenin çoğununsa gazdan etkilenerek yaşamını yitirdiği bildirilmişti.

Kitabın dünyaya bir uyarı niteliğinde olmasını istediklerini belirten Crowley şöyle devam ediyor: 

Kulağa bilimkurgu gibi geliyor ama bu, bilimsel bir olguya dönüşüyor. Bizatihi beynin savaş alanına dönüşeceği bir çağa giriyoruz. Merkezi sinir sistemini manipüle etmek için kullanılan araçlar giderek daha hassas, erişilebilir ve devletler için daha cazip hale geliyor.

Biyolojik ve kimyasal silahlarla ilgili araştırmalar yürüten Dando da tehdidin arttığı uyarısında bulunuyor: 

Nörolojik bozuklukları tedavi etmemizi sağlayan bilgiler, bilişsel işlevleri bozmak, itaatkarlık yaratmak ve hatta gelecekte insanları farkında olmadan faillere dönüştürmek için kullanılabilir.

Dando ve Crowley, Lahey'de 24-28 Kasım'da otuzuncusu düzenlenecek Taraf Devletler Konferansı'na (Conference of the States Parties/CSP) katılacak. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne üye ülkelerin oluşturduğu CSP, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'nin denetiminden sorumlu.

Bilim insanları, gelecekte karşılaşılabilecek bu silahlara karşı şimdiden gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söylüyor. Crowley, "Bu bir uyarıdır. Bilimin bütünlüğünü ve insan zihninin kutsallığını korumak için hemen harekete geçmeliyiz" diyor.

Independent Türkçe, Guardian, News Bytes


Brezilya'nın eski Devlet Başkanı Bolsonaro ev hapsinden gözaltına alındı

Brezilya Eski Devlet Başkanı, geçen eylül ayında ev hapsindeyken bir dizi tıbbi testten geçtikten sonra Brasilia'daki hastaneden ayrıldı (AFP)
Brezilya Eski Devlet Başkanı, geçen eylül ayında ev hapsindeyken bir dizi tıbbi testten geçtikten sonra Brasilia'daki hastaneden ayrıldı (AFP)
TT

Brezilya'nın eski Devlet Başkanı Bolsonaro ev hapsinden gözaltına alındı

Brezilya Eski Devlet Başkanı, geçen eylül ayında ev hapsindeyken bir dizi tıbbi testten geçtikten sonra Brasilia'daki hastaneden ayrıldı (AFP)
Brezilya Eski Devlet Başkanı, geçen eylül ayında ev hapsindeyken bir dizi tıbbi testten geçtikten sonra Brasilia'daki hastaneden ayrıldı (AFP)

Bugün çeşitli kaynaklar, darbe planlamakla suçlanan eski Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'nun ev hapsinden tutuklama öncesi gözaltı durumuna geçirildiğini bildirdi.

Avukatlarından Celso Velarde, AFP'ye yaptığı açıklamada, Bolsonaro'nun "gözaltına alındığını, ancak nedenini bilmediğini" söyledi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre mahkeme tutanağında, 70 yaşındaki eski sağcı cumhurbaşkanının ev hapsinden tutuklama öncesi gözaltı durumuna geçirilmesinin "yüksek kaçma riski" taşıdığı gerekçesiyle olduğu belirtildi.

Yargıç Alexandre de Moraes belgede Bolsonaro'nun, bugün ilerleyen saatlerde başkent Brasilia'daki evinin yakınında destekçilerinin düzenlemeyi planladığı bir gösteriden yararlanarak kaçmayı umarak elektronik izleme bileziğini "kırmaya" çalıştığını açıkladı.

Davaya yakın kaynaklar, Bolsonaro'nun gözaltına alınmasının ihtiyati bir tedbir olduğunu ve darbe girişimi planlamak suçundan aldığı 27 yıllık hapis cezasının infazına başlanması amacıyla yapılmadığını vurguladı.

Bolsonaro'nun avukatları dün, kötüleşen sağlığı nedeniyle cezasını ev hapsinde çekmesine izin verilmesini talep etti.

Bolsonaro, 2022 seçimlerini kaybettikten sonra Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva'nın cumhurbaşkanlığını devralmasını engellemeye çalıştığı suçlamasıyla yargılandığı ağustos ayından bu yana ev hapsinde bulunuyor.

11 Eylül'de, hakimlerin Bolsonaro'nun "otoriter yönetimini" sağlamak için komplo kuran "suç örgütüne" liderlik ettiği sonucuna vardığı bir yargılamanın ardından suçlu bulundu. Yüksek Mahkeme geçen hafta yaptığı itirazı reddederek, Bolsonaro'nun hapis cezasından kurtulma olasılığını önemli ölçüde azalttı.


ABD “yanlışlıkla” Meksika’yı işgal etti

Meksika Donanması askerleri, sahile giderek uyarı levhalarını söktü (Twitter / @MORRIS80766176)
Meksika Donanması askerleri, sahile giderek uyarı levhalarını söktü (Twitter / @MORRIS80766176)
TT

ABD “yanlışlıkla” Meksika’yı işgal etti

Meksika Donanması askerleri, sahile giderek uyarı levhalarını söktü (Twitter / @MORRIS80766176)
Meksika Donanması askerleri, sahile giderek uyarı levhalarını söktü (Twitter / @MORRIS80766176)

ABD'nin Meksika sahiline uyarı levhaları yerleştirmesi tartışma yarattı. 

AFP'nin aktardığına göre pazartesi günü Meksika'ya tekneyle giden sivil kıyafetli kişiler, ülkenin ABD sınırındaki Tamaulipas eyaletinde yer alan Playa Bagdad'a (Bağdat Plajı) uyarı tabelaları yerleştirdi. 

Levhalarda İngilizce ve İspanyolca olarak "Savunma Bakanlığı'na ait bu arazi komutanın yetkisiyle yasaklı bölge olarak belirlenmiştir" yazıyor. 

"Ulusal Savunma Bölgesi III" (National Defense Area/NDA) olarak belirlenen araziye izinsiz girenlerin gözaltına alınabileceği de belirtiliyor. NDA'lara sadece Amerikan ordusu personelinin girişine izin veriliyor. 

Levhaların dikildiği sahil, ABD'nin Colorado eyaletindeki Rocky Dağları'ndan doğan Rio Grande Nehri'nin Meksika Körfezi'ne döküldüğü yerde. 

Sosyal medyada tartışma yaratan olayla ilgili Pentagon'dan yapılan açıklamada, sınır tabelaları yerleştirmesi için anlaşılan firmanın yanlış yere gittiği belirtildi. Rio Grande Nehri'nin değişen su seviyeleri nedeniyle ABD-Meksika sınırının karıştırıldığı ifade edildi. 

Meksika lideri Claudia Sheinbaum, iki ülke arasında uzanan nehirlerin etrafındaki sınırların belirlenmesinden sorumlu Uluslararası Sınır ve Su Komisyonu'nun (International Boundary and Water Commission/IBWC) devreye girdiğini söyledi. IBWC, sınır anlaşmazlıklarının giderilmesi için ABD ve Meksika ortaklığıyla 1884'te kurulmuştu. 

Meksika Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada donanma askerlerinin sahildeki 6 tabelayı da kaldırdığı bildirildi. 

Olay, ABD ve Meksika arasında gerginliğin arttığı bir dönemde yaşandı. 

ABD Başkanı Donald Trump, ocakta göreve başladığında Meksika Körfezi'nin adının "Amerika Körfezi" şeklinde değiştirilmesi talimatını vermişti. 

Trump, 18 Kasım'daki açıklamasında da uyuşturucuyla mücadele için Meksika'ya askeri personel gönderilebileceğini söylemişti. 

Sheinbaum ise buna tepki göstererek "Kendi topraklarımızda operasyonları biz yürütürüz ve hiçbir yabancı hükümetin müdahalesini kabul etmeyiz" demişti.

Diğer yandan Sheinbaum, kartellere operasyonlarda ABD'yle istihbarat paylaşımına açık olduklarını söylemişti. 

Independent Türkçe, Telegraph, LBC, Newsweek, AFP