Kaybeden bir meta olarak hukuk

Bu, çıplak güçle yönetilmesi gereken bir dünya vizyonunun yansıması gibi görünüyor.

Yargıçlar oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna giriyor (EPA)
Yargıçlar oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna giriyor (EPA)
TT

Kaybeden bir meta olarak hukuk

Yargıçlar oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna giriyor (EPA)
Yargıçlar oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna giriyor (EPA)

Danimarka, Kopenhag'ın Kuzey Kutbu’ndaki ada üzerindeki egemenliğini vurgulamak için birkaç savaş gemisini Grönland'a gönderiyor. Ayrıca ABD'ye karşı savunma harcamalarını artırmak için 2 milyar dolar ayırıyor. Başbakan Mette Frederiksen, aralarında Başkan Yardımcısı JD Vance'in eşi Usha Vance'in de bulunduğu bazı ABD yönetimi yetkililerinin Grönland'a yapmayı planladıkları ziyaretler ile Washington'un ülkesine uyguladığı “kabul edilemez baskıyı” kınadı.

Özerk yönetilen adanın Başbakanı Mute Bourup Egede, iç işlerine “yabancı müdahaleleri” reddeden ada halkının ihtiyaç duyduğu şeyin, ziyaretler olmadığını söyledi.

Kopenhag ve Grönland'dan binlerce kilometre uzakta, Başkan Donald Trump, yönetiminin kurmayları arasında oturuyor ve onların, kendi birimlerinde aldıkları hızlı önlemlerle milyonlarca, milyarlarca dolar tasarruf ettiklerine dair konuşmalarını dinliyor ve sonra da sanki bir mahalle bakkalının kârı paylaşılıyormuş gibi, “çok para kazanacağız” diyordu.

Büyük bir devletin bu şekilde yönetilmesine yönelik siyasi ve kültürel çevrelerden gelen eleştiriler Atlantik'in iki yakasına da yayılıyor. Mesela Batı gazetelerinde The Guardian'da, Peter Beaumont'un ABD'nin müttefiklerinin endişelerini doğru bir şekilde özetleyen makalesi gibi makaleler okuyoruz. Beaumont şöyle diyor: “Trump'ın yayılmacılığı, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yürürlükte olan kurallara dayalı düzeni tehdit ediyor.

Yazara göre, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısı ile Trump'ın Grönland, Kanada, Panama Kanalı ve Gazze Şeridi'ni elde etme yönündeki açıklamalarının birleşimi, “Uzun zamandır kabul görmüş sınırları ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yürürlükte olan kurallara dayalı uluslararası düzeni tehdit eden (güç kullanımına) karşı müsamahakâr bir ortam yaratıyor.” Tanisha Fazal'ın “Foreign Affairs” dergisinde yayımlanan “Fetih'in Dönüşü” başlıklı makalesinin dayandığı düşünce de bu. Fazal, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkelerin fetih ve işgal için savaş ve güç kullanmaktan tamamen kaçınmasalar da Trump'ın yaptığı çağrının ve Ukrayna'nın hayati önem taşıyan toprak parçalarını Rusya'ya devretmesi yönündeki çağrıların, birçok ülkeyi bu yolu izlemeye teşvik edeceğini düşünüyor.

Şunu da belirtmekte fayda var; Amerikalıların ulusal güvenliklerini tehdit ettiğini söyledikleri Çin'in Kuzey Kutbu’ndaki rotaları ve koridorları kullanması, Grönland'ı işgal etmek için yeterli bir gerekçe midir? Trump'ın Kanada’nın çıkarlarını ABD'nin çıkarlarından önde tuttuğunu ileri sürdüğü anlaşmalar, aslında Trump'ın Kuzey Amerika kıtasına fayda sağlayan çok büyük bir ekonomik proje olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) iptal etmesinin doğrudan sonucudur.

Günümüz dünyasında, ülkelerden kuvvete başvurmanın muazzam ve anında sağladığı faydalardan vazgeçip, bunun yerine hantal, yavaş ve belirsiz bir diplomatik sürece yönelmelerini istemek safça görünebilir. Bu durum, Gazze'de hayatını kaybeden 60 bin kişinin ve Lübnan'da hayatını kaybeden binlerce kişinin ailelerinin, ilgili uluslararası kararların uygulanmasını talep edecek kimseyi bulamadıkları bir dönemde yaşanıyor.

Amerikan yönetimi “güç hakkın kendisidir (veya güç haklıdır) sloganı ile eşi görülmemiş seviyelere yükseldi veya (düştü). Konunun “çok para kazanmak” veya Binyamin Netanyahu gibi müttefiklere sağlanan faydalar ile sınırlı olmadığı anlaşılıyor. Aksine, “Atlantik” editörünün açıkladığı yazışmalardan anlaşılacağı üzere, çıplak güçle yönetilmesi gereken dünya vizyonun bir yansımasıdır. Bu, takımlarının Yemen gibi harap ve zayıf bir rakibe karşı attığı gollerle övünen bir spor takımının destekçilerinin görüşlerine benziyor.

Önümüzdeki yıllarda dünyanın ve Arapların yaşayacaklarının, bazı politikacıların uluslararası hukuku küçümsemelerinden daha derin olması ve yıllar gerekebilecek küresel bir değişim çerçevesine girmesi daha olasıdır

Bu eril zihniyet mi? Yöneticileri, toplumların ve ülkelerin tamamen harap olması pahasına da olsa, sadece büyük anlaşmaları kazanmak ile ilgilenen büyük şirketlerin merkezlerinde oluşan “ego”nun bir güç gösterisi mi? Gerçeklikten kopuş ve bilgisayar oyunları dünyasından alınan paralel bir dünyada boğulma mı? Vatandaşlarını kontrol etmek ve onları ekmek peşinde koşmak ile meşgul etme saplantılı büyük ülkeleri içeren totaliter, “distopik” (ütopik karşıtı) bir otoriteye hazırlık mı?

Belki yukarıdakilerin hepsi doğru. Son iki yılda, Arap bölgemiz güç, baskıcı sömürü, siyasetin metalaştırmasına dayanan her politikaya ilişkin kaygı gerektiren bir kırılganlık seviyesi gösterdi. Öyle ki, NATO ülkeleri arasında bile bir ittifak olduğu kabul edilemez. “Çok para” getirmedikçe, iş birliği yapmak ve Çin ile olanlara benzer şekilde rekabeti bir dünya savaşı projesine dönüştürmemek mümkün değil.

Önümüzdeki yıllarda dünyanın ve Arapların yaşayacaklarının, bazı politikacıların uluslararası hukuku küçümsemelerinden daha derin olması ve yıllar gerekebilecek küresel bir değişim çerçevesine girmesi daha olası. Bu değişimi aşmak ve ülkelerle toplumlar arasındaki ilişkileri çizecek genel uzlaşılara varmak yıllar ve hatta on yıllar alabilir. Bu arada hukuk, kaybeden bir meta olmayı sürdürecek.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.